Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28 KASIM 1990
Sa vını ve Sayısal
Verî Sorunu
Sağlıklı sayısal verilerin varlığı, siyasal tartışmaları gerçekçi bir düzeye
getirebilir; sonınlara somut Çözüm önerileri getirilmesinin yollarını
açabilir. Daha önce değinildiği gibi özel kesimde ve kamu kesiminde
"doğru" kararlar alınmasının dayanağı da yalnız ve ancak, güvenilir
sayısal veriler olabilir.
Prof. Dr. YAKUP KEPENEK ODTÜÖğretim Üyesi
Ülkemizde, ekonomik ve toplumsal gelişme-
lerle ilgilenenJerin, bu konularda araştınna yap-
mak isteyenlerin karşılaştıklan en önerali sorun,
hiç kuşkusuz sayısal verilerin yetersizliğidir. Ge-
nel Nüfus Sayımı bu eksikliğin giderilmesinin
çok etkin ve sağlıklı bir çözümü olabilecekken,
ne yazık ki bu olanaktan yararlanılmamış, çok
değerli bir yöntem çok kötü kullanılarak eko-
nomik ve toplumsal yapının "bilinmezliği" bü-
yük bir başarı ile korunmuştur.
Sorun nedir?
Ekonomik ve toplumsal gelişmenin doğru bir
biçimde incelenebilmesi ve buna dayarularak ge-
leceğe dönük sağlıklı öngörüler ve kestirimler ya-
pılabilmesi, her şeyden önce, bu,konuda doğru
ve güvenilir sayısal verilerin bulunmasını gerek-
tirir. Güvenilir sayısal veri, bu tür inceleme ve
çözümlemelerin vazgeçilmez önkoşuludur.
Ekonomik ve toplumsal yapının bilinmesi ve
geleceğe dönük öngörüler yapılabilmesi, yalnızca
bilim adamlarını ilgilendiren, tümüyle
"akademik" bir konu değildir. Toplumun, üre-
tim sürecine doğrudan ya da dolaylı bir biçim-
de katılan tüm birey ve örgütlerini yakından il-
gilendirir; daha doğrusu ilgüendirmelidir. Ser-
maye sahiplerinin yatırım kararları, sendikala-
nn toplu iş sözleşmeleri ya da tüketicilerin har-
camalanyla ilgili kararlan vb. ekonomik ve top-
lumsal yapıya ilişkin sayısal verilere dayanmak
durumundadır. Bu konu özel kesimi olduğu ka-
dar kamu karar birimlerini de yakından ilgilen-
dirir. özetle, doğru ve güvenilir veri yoksa, doğ-
ru ve güvenilir karar da ahnamaz.
Toplumsal yapıya ilişkin sayısal veri derleme
işi, hemerftüm ülkelerde kamu kuruluşlan eliy-
le yürütülür. Bunun nedeni, verilerin nesnel an-
lamda güvenilir, daha doğrusu yansız olmasını
sağlamaktır. Ülkemizde de, Devlet Istatistik Ens-
titüsü (DİE) yasal olarak bu görevi Ustlenen
"ana" kuruluştur. Enstitü, 1930'lu yıllarda ku-
rulmasına, en son veri derlemek tekniklerini yü-
rütebilecek düzeyde olmasma ve şu sırada ba-
şında bu işi bilen seçkin bir bilim adamı bulun-
masına karşın, bu temel işlevini gereği gibi ya-
pıyor denilemez.
örneğin toplumumuzun en önemli sorunlann-
dan biri olan işsizlik konusunda DİE, yakın yıl-
lara dek yalnızca genel nüfus sayımı sonuçlanyla
yetiniyordu. Küçük kasabaların bile sıcaklık or-
talamasım ya da yağışlı gün sayısını saptayan
DİE, yerleşim birimlerinin işsiz sayısını, bunla-
nn ne kadarının lise ya da üniversite mezunu ol-
duğunu saptama gereği duymuyordu. Uluslara-
rası katkılarla, 1988'de başlatılan Hane Halkı Iş-
gUcü Anketleri de bu konuda çok yetersiz kalı-
yor; saptanan işsiz sayısı İş ve Işçi Bulma Kuru-
mu'na başvuranların birikimli toplamına yakın
bulunuyor. Bunun gibi ortalama ücretler, kira
giderlerinin aile geliri içindeki payı ve gelir da-
ğılımı göstergeleri ya hiç bulunmuyor ya da ye-
tersiz ve eksik kalıyor.
Verilere yayın yasagı
Sözü edilen geleneksel veri eksiklikleri, 1980'Ii
yıllarda yepyeni bir uygulamayla tamamlaruyor.
önceleri yayımlanmakta olan bir kısun veriler
artık yayımlanmıyor.
Ülkemizde ücretlerle ilgili tek veri kaynağı,
Sosyal Sigortalar Kunımu'nun istatistik yülık-
lannda yer alan bügilerdi. Kurum, Sosyal Sigor-
talar kapsamında çalışanların sigorta keseneği-
ne temel olan ücretlerini, sektör düzeyinde ya-
yımüyordu. Yalnızca sigortalıları kapsaması ve
benzeri eksikliklerine karşm, ücretlerle ilgili tek
kaynaktı. Hükümet, 1985 sonrasında bu ücret
verilerinin yayımlanmasım yasaklamış bulunu-
yor. DİE, yıllardır ülkenin hayvan stoku verile-
rini yayımlıyordu. Hayvan stoku sayılan, 1980
sonrasmda hızlı bir azalma gösterdi, yaklaşık 87
milyondan 1984'de yaklaşık 68,5 milyona düş-
tü. DİE bu tarihten sonra hayvan stoku ile ilgili
verileri yayımlamıyor.
Bir ülkenin dışsatım ürünlerinin fiyat endek-
sinin/dışalım ürünleri fiyat endeksine oram, o
ülkenin dış ticaret fiyat oranlarım (ya da ticaret
hadlerini) gösterir. Eğer, 1973-74 yılları için bu
fiyat oranı 100 ahnırsa, 1980'li yıllann başında
oran yarı yanya azalmış, 50 dolayına düşmüş-
tü. Bunun anlamı, Türkiye'nin, bir birim dışa-
lım için 1980'lerde 1974'e göre bunun iki katı
dışsatımda bulunması gerektiğiydi. Daha doğ-
rusu salt fiyatlama yoluyla dışanya kaynak ak-
tanldığıydı. DİE, bu verilerin yayımını da dur-
durdu.
özetle, esasen var olan sayısal verilerin eksik-
liğine, 1980'li yıllarda bu ve benzeri yöntemler-
le yeni sınırlamalar getirümiş bulunuyor. llginç
olan, yayımlanmakta olan verilerin yayımından
vazgeçilmesiyle ilgili olarak ne bir gerekçe gös-
terildi ne de kamuoyuna bir açıklama yapma ge-
reği duyuldu. Anlaşılan, hükümet edenler, bir
kısım bügilerin açıklanmasından rahatsız oluyor-
du. Ya da yasaklı demokrasi, yasaklı verilerle
tamamlanıyordu.
Kaçınlan büyük olanak
Geçenlerde yapilan genel nüfus sayımı, eko-
nomik ve toplumsal yapı ile ilgili sağlıklı veri der-
lenmesi olanağı veriyordu. Ne yazık ki bu ola-
nak gereği gibi değerlendirilmedi. Üstelik bu sa-
yım, insanları evlerine hapsederek yapilan son
sayımdı.
Tek parti yönetimleri döneminde bile, insan-
lar anadili ve bildikleri yabana dil nüfus sayım-
larında saptanır ve korkusuzca yayımlanırdı. Son
sayımda bu tür sorulara yer verilmedi.
Sayım ile derlenmek istenen bilgiler de bilim-
sel değerlendirmeye olanak vermeyecek ölçüde
yüzeyseldir. örneğin "Geçen hafta bir işte ça-
bştınız mı" sorusundan gidilerek Türkiye'deki
gerçek işsiz sayısını, bunların niteliklerini sap-
tama olanağı yoktur ya da çok smırhdır. Bunun
gibi, "Oturduğunuz konut sizin mi" sorusuna
verilen yanıtlara dayarularak ne oturulan konut-
lann niteliği ne de kira/gelir ilişkisi konusunda
sağlıkh bir sonuca vanlabilir.
Sonuç olarak, son Genel Nüfus Sayımı veri-
lerine dayamlarak, ekonomik ve toplumsal ya-
pı ile ilgili sağhklı bilgiler, sonuçlar üretilmesi
söz konusu değildir.
Sonuç ya da kördövüşüne devam
Kamuoyunda, ülkemizin gerçekleriyle ilgili
olarak yeterli bilimsel araştırma ve yayın yapıl-
madığı, üniversiteler başta olmak üzere ilgili bi-
rimlerin istenen düzeyde üretimde bulunmadığı
haklı olarak vurgulanır. Oysa bilimsel çalışma,
sağhklı ve güvenüir sayısal verilere de dayalı ol-
malıdır. Eksik, tutarsız ve niteliği tartışmalı ve-
rilerle ulaşılacak sonuçlar da eksik, tutarsız ve
yetersiz olur. Sayısal veri derleme işini birey ler-
den bekleme olanağı ise yoktur.
Bu önemli nokta bir yana, sağhklı sayısal ve-
rilerin varlığı, siyasal tartışmaları gerçekçi bir dü-
zeye getirebilir; sorunlara somut çözüm öneri-
leri getirilmesinin yollannı açabilir. Daha önce
değinildiği gibi özel kesimde ve kamu kesimin-
de "doğru" kararlar alınmasının dayanağı da
yalnız ve ancak, güvenilir sayısal veriler olabi-
lir. Ekonomik ve toplumsal durum doğru dürüst
izlenmedikçe bu konularda ahnacak kararlann
doğru olması da olanaklı değildir.
Nüfus sayımının yapıldığı günlerde Diyanet lş-
leri Başkanlığı din değiştirenleri saptamak üze-
re girişimlerde bulunuyor; TÜSİAD kendi veri-
lerini yayımlıyor; ücret verilerini de TİSK sap-
tıyor. Sonuç olarak, "kendi istatistiğini kendin
üret" türünden bir süreç ya da ücret düzeyinin
ne olduğunun işverenlerce saptanması gibi çok
ilginç gelişmeler oluyor. Bu yaklaşım sürdürü-
lürse, korkanz "adalet" istatistiklerini de sanık-
lara hazırlatmak gerekecektir. Ekonomik ve top-
lumsal yapının bilinmezliğinde, bu konudaki ka-
ranlığın sürdürülmesinde, kuşkusuz birilerinin
çıkan vardır.
EVET/HAY1R
OKTJVYAKBAL
SHÇEK'da Neler Oluyor?
Bay Cemil Çiçek'in Devlet Bakanlığı'na bağlı Sosyal Hiz-
metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu konusunda birçok mek-
tup alıyorum. Bay Çiçek ve Genel Müdür Gökçek konusun-
da ilginç acıklamalar var. Gerçi genel müdür geçenlerde te-
lefonla beni aradı; görevden uzaklaştınlan, emeklilik hakkı
bile elinden alınan Yusuf Kurtça ile ilgili açıklamalarda bu-
lundu. Genel müdüre göre Yusuf Kurtça, birçok yönetim ku-
suru işlemiş, bu yüzden görevinden uzaklaştınlmış, emekli-
lik hakkının elinden alınmasına da yine kendi kusurları ne-
den olmuş! Genel Müdür Gökçek bu arada Bakan Çiçek'i
de savunmaya kalktıl Yok öyle dememiş, yok böyle demiş,
yanlış anlaşılmış.
Şimdi Bay Çiçek'in bakan, Bay Gökçek'in genel müdür-
lük görevini yaptığı Devlet Bakanlığı'na bağlı Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile ilgili bazı mektuplardan il-
ginç parçalar sunacağım.
•
"Suç teşkil edecek hiçbir şeyime memuriyetim boyunca
karşılaşmış değilim. Ancak Cemil Çiçek zihniyetli adamlar
en masum, en dogal sözlerimize kendilerince kıhflar dikmiş-
(er, kadın özgürlüğünden söz ettiğimizi, dine aykırı davran-
dığımızı ileri sürerek aıle bütünlüğüne ve okul idaresine kar-
şı sözler soylediğimizi iddia ederek görevimden alıp başka
yere tayinimi çıkardılar. Evet, Cemil Çiçek gibilerin çoğaldığı
günlerde aydınca düşünmek bile büyük suç. Değerli müdür
Yusuf Kurtça'nın başına gelenlere hiç sasmadım. İnsanlığa
yakın olduğumuz için her gün budanıyoruz. 'Flörtün fahişe-
likten farkı nedir?' diyebilecek denli geri kafalı bir bakanla
nereye gidryoruz? Yusuf Kurtça'lar gibi kendi kişiliğinden
ödün vermeyen demokratlar için Çiçek'lerin öngördüğü, sür-
gündür, işten atılmadır."
"Ben eylül 90'a kadar SHÇEK bünyesinde çalışan bir sos-
yal hizmet uzmanıyım. Eylül ayında müstafi sayıldım. Melih
Gökçek, SHÇEK bünyesine geleli bir buçuk yıl oldu. Bu dö-
nem hep kendisinin çok iyi işler yaptığı yolunda basında,
TV'de haberler, röportajlar çıkmıştır. Gerçek öyle değil. Ge-
çenlerde 'Sabah' gazetesinde birdizi çıktı. Yazılanlarda hiç-
bir abartma yoktur. Bildiğiniz gibi bu kurum büyük oranda
kimsesiz çocuklarla ilgilenir. Bu çocuklar din eğitimi görme-
ye rtilmektedir ve çok kötü dayak yiyorlar. Yetiştirme yurtla-
(Arkası 19. Sayfada)
Halka Saygısıalık
Deniz yolu ile işine, okuluna ve şehre, oturup sohbet ederek,
etrafı seyrederek, temiz hava alarak gidip gelmeye alışmış olan
Boğaziçi halkının taşıtı olan vapurlar kaldırılmış; zavallılar
otobüs ve minibüslerde ayakta ezilerek, sıkışarak, sarsılarak ve
tıkanan yollarda egzoz kokuları içinde beklemeye mecbur
edilmişlerdir.
Prof. Dr. ASIM MUTLU
Politikacılarımızın, yöneticüerimizin dil-
lerine doladıkları "önce insan", "halk
egemenliği", "her şey insan için" sözleri gü-
nümüzde bütünü ile anlamsız hale gelmiş-
tir. HaJkın hiç düşünülmediğini, hiçe sayıl-
dığını gösteren davranış ve uygulamaların
her gün bir yenisi karşırruza çıkıyor. Bu
yüzden yaşamımız daha güç, daha yorucu
hale geliyor; üzülüyoruz, kızıyoruz.
Örnekler
Eskiden trenle Ankara'ya giderken yol-
da demiryoluna koşut (paralel) asfaltta ka-
yıp giden kamyon ve otomobillerin yanın-
da, her adımını balçıktan güçlükle kopara-
rak yürümeye çalışan köylüsü, işçisi, öğren-
cisiyle kasaba halkını görür ve acırdım.
HaJkın çıkarına da olsa taşıtlann şosesini
asfalta dönüştürenlerin insan için en basit
bir kaldırım bile düşünmediklerine içerler-
dim.
Ulaşım için milyarlar harcanarak Istan-
bul Boğazı'na, hatta ikinci köprü yapılır-
ken şehirde milyonlarca insamn kullandığı
yaya kaldınmlan dünyanın hiçbir uygar ül-
kesinde görülemeyecek biçimde yanhşlar,
kanunsuzluklar, çirkinliklerle bozulmakta-
dır. Çukura düşmeden, tümseğe çarpıp tö-
kezlemeden, merdiven inip çıkmaya mec-
bur olmadan, toz toprağa bulanmadan ya
da ıslanıp çamur içinde kalmadan yürüme-
ye olanak kalmanuştır. Sokağa çıkmak ar-
tık bir azap haline gelmiştir. Ama ilgilile-
rin bu feci durumdan rahatsız olduklanmn
belirtisi yoktur.
Denizyolu ile işine, okuluna ve şehre, otu-
rup sohbet ederek, etrafı seyrederek, temiz
hava alarak gidip gelmeye alışmış olan Bo-
ğaziçi halkının taşıtı olan vapurlar kaldırıl-
mış; zavallılar otobüs ve minibüslerde
ayakta ezilerek, sıkışarak, sarsılarak ve tı-
kanan yollarda egzoz kokuları içinde bek-
lemeye mecbur edilmişlerdir. Yıllar geç-
mekte, halkı düşünerek kara trafiğini da-
ha yoğun hale getiren bu çok yanlış tutum
hâlâ düzeltilmemektedir.
Iskelelerde, özellikle Kabataş ve Bostan-
cı'da bazı sefer aralannda bekleme yerleri
kapıları, vapuru kaçıran ya da erken gelen
halkın yüzüne kapatılmakta ve insanlar yaş-
lı, sakat, çoluk çocuk dışanda güneş ya da
yağmur altında ayakta beklemeye mecbur
olmakta; ilgililer buna aldırmamaktadır.
llan edilmiş, basılmış ve iskelelere asıl-
mış, uygulanmaya başlanmış olan tarifeler-
deki bazı seferlerin önceden ve yeterince
halka duyurulmadan kaldırılması, zamanı-
nın ileri ya da geri ahnması, uğranılacak is-
kele sıralannın değiştirilerek vanş zamanı-
na uyulmaması artık âdet haline gelen bir
saygısızhk olarak sürüp gitmektedir. Va-
purlann bazı bölümlerinin pisliği, satıa şa-
matası, sigara içenlerle ilgiîenilmemesi ay-
n sayjasızhk. lskele ve taşıtlarda çok sönük
olan aydınlatmayı okumaya yeterli bir dü-
zeye çıkarma zorunluluğu hiçbir yönetici-
nin hatınna gehnemektedir.
Halkın zamanının değerini hiçe sayanlar,
televizyon yayınlannda ilan edihniş zaman-
dan, hatta saate varan gecikmelerle yapıl-
masına aldırmamaktadırlar.
Başka örnekler
Eskiden su elektrik telefon fatura bedel-
leri halkın ayağına gidilerek toplanırdı.
Şimdi ise insanlar borçlarını ödemek için
ancak belli yerlerdeki belli bankalara ya da
idarelere koşarak kuyruklarda beklemeye
mecbur oluyorlar.
Halka hizmet verecek binalarda kalaba-
hğın kullanacağı mekânlann duzayak, mer-
divensiz ulaşılabilen yerlerde aydınlık, fe-
rah, iyi hava alır olarak yapılması bir mi-
marlıİc, can güvenliği ve bir insanlık kura-
lıdır. Halkla ilişkisi daha az olan servis ve
bürolar üst katlara alınır, bodrumlarda ise
ancak içinde az insan olan depo ve arşiv-
lerle teknik ve mekanik hizmetler yer alır.
Son yıllarda yapıbnış bulunan Aksaray'da-
ki İSKİ binasında ise büyük halk kalabalı-
ğının işinin görüleceği gişe holleri, yağmur
ve karda ıslanarak ya da donarak, düşme
tehtikesi yaratan açıktaki merdivenlerden
inilerek girilen, yeterince aydınlanmamış ve
havalanmamış kasvetli bir bodrumda dü-
zenlenmiştir. Ûst katların tümü, halkla iliş-
kisi çok az olan servis ve bürolarla yöneti-
me aynlmıştır. tcabında burada işi olan
halk ancak bodruma inerek buraya ulaşa-
bihnektedir. Bizde yönetimin halka verdi-
ği önemin somut bir göstergesi olarak bu
hina ibret verici hazin bir örnektir.
Ister seçimle ister atama ile gelmiş olsun
en büyük amirine başından en kuçük me-
mur ve hizmetlisine kadar herkesin bulun-
duğu makam ve koltuk, masa iskemle ya
da tezgâhta oturanlann halka hükmetmek
için değil, ona saygı, sevgi ve özveri ile hiz-
metle yükümlü olduğunu bir an bile unut-
maması gerekir.
PENCERE
Paşa Çok Saf...
Kafamı her zaman kurcalayan bir soruyu Kenan Paşa'yı
yakından tanıyanlara rasladıkça sorardım:
— Nasıl bir kişidir Evren? Saf mı, kurnaz mı?
"Atatürkçüyüm" diyor; ama "takıyye" mi yapıyor? 12 Ey-
lül'de gerçekleştirdiği yıkımı bilmiyor mu? İçinden pazarlıklı
mı? Yoksa aklı ermedigi için iyi niyetle mi laik cumhuriyetin
temellerini kundakladı?
Çoğunlukla aldığım yanıt:
— lyi niyetlidir, aklı ermez, yaptıklannın hepsini inanarak
yaptı.
Anılannı yayımladıktan sonra Evren'in kimliği tam anlamın-
da ortaya çıktı; Allah selamet versin Paşa'nın rahmetli Su-
nay'dan pek farkı olmadığı kesinlikle anlaşıldı.
•
Kenan Paşa'nın anılannı Milliyet'te yayımladığı kadanyla
izledim, kitabını daha almış değilim; ama, Tercüman gaze-
tesinde gözüme ilişen bir "haber" herşeye karşın beni şa-
şırttı.
Beklemiyordum bu kadarını...
Gazetede yayımlanan haberde Kenan Evren'in anıların-
dan yapilan aktarmaları kim okursa okusun, dehşete düşer,
tüyleri ürperir.
Paşa yazıyor:
"Masum insanlan bile tavuk keser gibi öldüren ve ülkeyi
kan gölûne döndüren insanlann, Avrupa Konseyi ülkelerine
hoş görûnmek için idam edilmemelerini vicdanım kabul ef-
miyor."
"Bu konuda üzüldûğüm kadar başka şeylere üzülmüyo-
rum."
"12 Eylül'den önceki terör olaylarından mahkûm olanlann
dosyaları Meclis'te bekletiliyor, bir türlü tasdik edilmiyordu.
Bunun teröristleri cesaretlendirdiği kuşkusuzdu. Teröristleri
en çok korkutan cezanın idam edilmek olduğunu 12 Eylül'-
den sonraki dönemde kendi aralannda geçen konuşmalar-
dan öğrendik. Yeniden teşekkül edecek Meclis'in geçmişten
ders alarak idam cezalannın tasdik edeceğini düşündük.
Ama gördük ki Avrupa Konseyi'ne dahil ülkelerin bu konu-
larda yaptıklan baskı etkisini gösterdi ve bunun neticesi ola-
rak birçok masum insamn canına acımasızca kıyan gözü dön-
müş hainlerin ölüm cezaları tasdik edilmedi.
Böyle olacağını bilseydik, idamlann Yargıtay veya Cumhur-
başkanının onaylamasıyla yerine getirileceği bir sistem geti-
rirdik." (Tercüman, 27 Kasım 1990)
•
Doğrusu Kenan Paşa'nın anı kitabında yazdıklannı oku-
yunca çarpıldım.
Neden?
Sayın Evren'in "saflığı" beni ürpertti; düşüncesinin doğ-
ruluğuna öylesine inanryor ki açığa vurmaktan sakınmıyor;
"hain" bellediği kışıleri asamadığı için üzüldüğü kadar "baş-
ka şeylere üzülmediğini" kamuoyuna saflıkla duyuruyor.
Eski devlet başkanı:
— Ah, diyor, yanlış yaptım, yetkiyi kurduğum Meclise bı-
raktım. Meclis Avrupa Konseyi'ne kulak verdi. Oysa bu iş bana
kalsaydı, sıram sıram darağaçlan kuracak, "hainleri" sallan-
dıracaktım.
Demek ki 12 Eylül'den sonra kurduğu onlarca sehpa Pa-
şa'ya yetmemiş..
Uykuları kaçıyor...
Üzülüyor...
Kahroluyor...
Çünkü adam asma yetkisini nasılsa ya da aymazlıkla elin-
den kaptırmış.
Yoksa "asmayalım da besleyelim mi" mantığıyla yözler-
ce darağacı kuracak, astığı onlarca kişiye yüzlercesini ek-
leyecek, Avrupa Konseyi'ni filan dinlemeyecek, cellat rolü-
ne sıvanıp sıram sıram sehpalarda bekleyenlerin iplerini te-
ker teker elleriyle çektikten sonra sıra gelecek "vicdan
huzuruyla" bir rahat uyku çekmeye...
* - ..-_..(
Kenan Paşa sevimli bir adam... .-~,-~~n
İşin püf noktası da burada...
Paşa çok saf!..
Adam asamadığı için üzüntüsünü dile getirirken Draku-
la'ya dönüştüğünü düşünemiyor.
Ortaokul-lise öğrcncilerine
ALMANCA
ders verilir.
136 08 86
İÇİ SEVDA DOLU YOLCULUK
Cahit Külebi
5000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
KAMUOYUNA
Amasya Cezaevı'nde. siyası tutsaklarca 29 ekım açık görûşûnden bu
yana, ınsanca yaşam mücadelesı venhyor
Tüm bu insanlık dışı uygulamalara, haklannın gaspedılmesıne karşı
bedenlenyte direnen siyası tutuklular bugün, hayatı tehlıke ile karsı
karşıya Ve bugün açlık grevinm 31 günündeler
insanım dıyen herkesı, siyası tutuklular Ozenndekı insanlık dışı
uygulamalara karşı duyartı olmaya çağırryoruz
TAYAD Gen. Bşk. GÜLTEN ŞEŞEN, BİLGESU
ERENUS, RAHMI SALTUK, ÖMER ÖZGEÇ, MUSA
ANTER, TURHAN TİMUÇİN, GRUP YORUM, GRUP
EKİN, ORTAKÖY HALK SAHNESİ, RIFAT ILGAZ,
ERBİL TUŞALP, HALİL NEBİLER.
ıl I frf.M
26. SAYI
ÇIKTI
3AYILERDE
Dağıtım:GAMEDA
KATALITIK DENINCE AYGAZ
MIK, KOKU
>K\ş çalmadan kapınızı, alın Aygaz Kaîaliîik'i... Çağı
-unutan karınca gibi Lafonten'e yüklemeyin kabahati.
Hemen en yakın Aygaz Bayii'ne uğrayın,
katalitik sobanızı ve tam güvenceli Aygaz
Füpünüzü depozit karşılığı hiç beklemeden alın.
• Otomarik çakmaklıdır. Düğmesine basar
basmaz hızla ısıtır. 1 dakikada 2300
kcal/saat güce ula;ır.
• Yakıtı %98 verimle yakar. Isıtırken havayı
kirietmez, koku yapmaz. Ekonomiktir.
• Tekerleklidir. Bir odadan diğerine kolayca
tafinabilir.
• TSE kalife belgelidir. 1 yıl garantili ve
servis gövencelidir.
İLAN
MENGEN
KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
1984/50 Es.
1990/13 Kar.
Davacı Or. Idaresi'nin davalı-
lar Arif Acar ve müşterekleri
aleyhine mahkememize açtığı ta-
pularaa tesp. iptali ve tescil da-
vasının açık yargılaması sonun-
da verilen karar gereğince niza
koausu edilen Kayışlar köyü
1218 parse! sayılı tajınnıazın ta-
pularaa tespitinin kısmen iptaü-
ne, 1700 m"lik bölümle ilgili da-
vanın reddine karar verilmiş
olup, karar adlanna tebliğ edi-
lemeyen davaJılar Ayşe Ademir,
Sabri Dinçer, Rasim Acar, Sevim
Ateş, ldris Acar, Fazilet Acar,
Hasan kızı Nebiye, Hasan kıa
Pembe, Hasan kızı Ummühan,
Hasan kızı olu Ayşe, mirasçıla-
nna karann ilanen tebliğine, üan
tarihinden itibaren 15 gün için-
de temyiz isteğinde bulunulma-
dıjı takdirde karann kesinleşe-
ceği ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48692