01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 18 KASIM 1990 Onbinlerceyıllık geçmişi olan ve onlarca değişik kültürü kucaklayan bölge denetimsiz yapılaşmanın tehdidi alîında Çukurova'nmbir ayağıçukurdaOKTAY EKÎNCİ —2— Uçsuz bucaksız Çûlcurova'da, insanoğ- lu tarihin hemen her kesitinde nasıl ki ken- dine bir yer bulmuşsa, bu ovanın merkezi Adana'da da üst üste izler bırakmış... örneğin bölgenin en eski yerleşmelerin- den biri olan ilkçağlara ait Tepebağ Höyii- gii, bugünku kentin içinde Çakmakh Cad- desi ile Abidin Paşa Caddesi arasında yer alıyor. Hıristiyanlığın ilk ürünlerinden Bebekli KDise de bu bölgede bulunuyor. Daha ya- kın dönemlerde ticaret kervanları da aynı yerde konaklarlarmış. Hatta sefere çıkan Osmanlı ordulannın dinlenme yeri de yine burası olmuş. Bölgenin adı, bugün de Te- pebag Mahallesi olarak yaşıyor. Tepebağ'ın hemen yakınında, Seyhan Nehri üzerindeki taş köprüyü ise Roma tmparatom Justinianus yaptırmış. O çağ- lann insanlan, bu köprü için önce nehrin yatağını değiştirmişler. Kuruyan yere köp- rüyil inşa etmişler. Sonra Seyhan'ın yatağı eski dunımuna getirilmiş ve taş köprü neh- rin iki yakasını birleştirmiş. Bir ustalık bilgi ve beceri abidesi... tlkçağ, Roma, Osmanlı... Böylesine zengin bir uygarlıklar mozai- ğınden Adana'da acaba ne kalmış? Eski kent merkezini bu gözle incelemek için Tepebağ'a komşu konumdaki San Ya- kup Mahallesi'nin dar sokaklanna giriyo- ruz. 86. sokakta karşımıza ünlü "Yeni Ha- mam" çıkıyor. 1720yıIında Musahalıoğlu Mustafa adh bir zenginin yaptırdığı bu ta- rihi hamamın üzerindeki sarı bir tabelayı uzaktan görünce önce "blgi levhası" sa- nıyor ve seviniyoruz. Ne var ki yanına yak- lasınca "inşaat tabelası" olduğunu "zorlu bir okuma çabaa" ile öğreniyonız. Hamam restore ediliyor ve tabelasında aynen şun- lar yazjyor: (üşenmiyor, not alıyoruz) "Ba ioşamt, T.C. Kültür ve Turizm Ba- kanlıgı T.K.V.T.V. Ankara Bölge Kunılu'- nun 27.11.1987 gün ve 363 sayılı karan; Danıştay 6. Oaire 1989/1582 Esas 1990 gün ve 505 sayılı karan ve Adana Biiyüksehir Belediyc Baskanlıgf nın 3194 sayılı ımar Kanuna'na muvazi talimatnamenin 11.3.1989 gün ve Cilt 3, Varak 39 sayılı in- $aat ruhsatı 0e yapdmaktadır." Bir eski eseri, bir kültür mirasını "ona- rabilmek" için böylesine zor ve kahırlı bir "izinler yumağı" içinden geçildiğine göre Adana'nın bu bölgesindeki eski evlerden hemen hiçbirisinin "neden kalmadığını" da daha iyi anlıyoruz. Eski binayı yıkıp yerine kötü bir bina yapmak, restore etmek için izin almaktan herhakk yüz katı daha kolay olsa gerek. Bu bürokratik mekanizma, acaba "neyi konı- yor" diye düşünüyoruz. Gerçekten eski eşerleri mi? • Yeniden Tepebağ Mahallesi'ndeyiz. Bu- rtda nasılsa ayakta kalabilen, yüz yüzelli yilhk eski yapüar, biraz içimize su serpiyor. Birkaçına giriyoruz. Sahipleriyle söyleşiyo- nız. Ük yaptıranların Ermeniler olduğunu söylüyorlar. Sonra Türkler almışlar. Birçok aile, uzun yıllar bu güzel evleri kullanmış- lar. Derken apartman modası bir çığ gibi gelmiş. "Al üç kat, ver beş kat... altı se- nin, iistü benim..." Sonunda yap-satçı ka- zanmış, belki ev sahibi de kazanmış, ama Adana kaybetmiş, kimliğini, karakterini, kişiliğini, tarihini kaybetmiş... Eski Adana evleri iki ve üç katlılar. Ço- ğunun zemin kaU taş, üst katlan ahşap çat- kıL, bağdadi. Saçak altlan ve iç tavanlann- daki süslemeler bazUannda hâlâ duruyor. Odalarına girdiğinizde dışarıdaki hava ne kadar sıcak olursa olsun, sizi hoş bir serin- lik karşılıyor. Alt kat taşlıklannda huzur dolu bir dinginlik, sokak cephelerinde, in- sana güvence veren bir estetik var. Bu gü- vence "dostluk ve yakınlık" duygulan ile geliyor insana. Kültürel yakınlık. "İşte bi- zim sehrimiz, bizim sokagımız, bizim evi- miz..." diyorsunuz. Yabancısı değilsiniz kentin. Ama "yeni" Adana? Şalgam suyu satıcılan ve "acüı" kebapçılar da olmasa, orası Adana değil. Herhangi bir kent san- ki... Çeşitli kaynaklara göre Adana'nın 20. yüzyıl başlanndaki nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını azınlıklar ve bunlann çoğun- luğunu da Ermeni aileler oluşturuyor. Kentte ilk belediye örgütü 187O'te kurul- muş ve Gödüklü Süleyman Efendi ilk be- lediye başkanı olmuş. Daha sonraki iki baş- kan ise azınlıklardan. Bezdikyan Kirkor 1877-1879'da, Sinyor Artin de 1879-1881 arasında belediyeyi yönetmiş. Bu iki "gavrimüstim" başkan döneminde Ada- na'nın yolları genişletilmiş ve boydan bo- ya parke taş döşenmiş. Kimilerine göre "Adana'au yollan taştan" şarkısı da o dönemlerden kalma bir ezgi olmuş. t Işgal yıllannda da Fransızlar, kentin ilk imar planını yapmışlar. Ancak işgalin ar- dından Fransızlar çekilince bu plan uygu- lanmamış ve Adana, 195O'li yülara kadar imar planı olmadan daha çok eski yollara uyularak duzensiz bir gelişme göstermiş. Bugün Adana'da yakın geçmişindeki bu vayı san ıle gri renk arasında garip ve ür- kütücü bir bulut kümesi kaplıyor. Acaba yağmur mu diye düşünürken birdenbire "kaynagı" ortaya çıkıyor. Yolun sağında demir çelik fabrikalan. Onlarca bacadan ve imalathaneden gökyuzüne fışkıran ve çev- reye yayılan gazlar. Hemen solda ise çimen- to fabrikası. Bir toz ve duman meşalesi san- ki. llerlerde masmavi Akdeniz, körfezin açıklannda göz alabildiğine uzanıyor. İs- kenderun, bir zamanlann güzellikleriyle ün- lü görkemli kıyı kenti, Çukurova'daki hem tanmın, hem de sanayinin kirli bir limanı haline gelmiş... Kayıtlara göre Iskenderun'u Iskender'- in ünlü komutanlarından Antinogos t.ö. 302 yılında kuruyor. Yani Hatay ili kültü- rel geçmiş bakımından "yeni" bir kent sa- yılabilir. Yaklaşık 2300 yıllık bir yerleşme nasıl "yeni" olabilir? Elbette Öbür komşu uygarhkların "yaşlanna" bakılarak. Yazı- mıan başlannda da değindiğim gibi Ha- tay'da insanoğlunun izleri, İ.Ö. 40.000 ile 100.000 yüları arasındaki ilkel çağlara dek uzanıyor. î . ö . 1200'lerde, yani Karatepe'- deki yazıtlardan öykülerini ögrendiğimiz yıp Asi Nehri'ne ulaştıran sokaklan boşu- na arıyoruz. Antakya üzerine değerli araştırmalan bu- lunan Prof. Ataraan Demir, geçen yıllar- dan birinde, bir sempozyumda çok yakın- mıştı. "Engel olamadım, o güzelim taş so- kakları sonunda betonladüar..." demişti. Demir'in neden engel olamadığıru şimdi da- ha iyi anlıyoruz. Betonlanan salt sokaklar değil ki. Güzelim taş ve ahşap evlerin cep- heleri bile betonlaşmış. Kötü kötü sıvannuş. Eski taş duvarların yerini briket yığınlar ve betonarme, çirkin eklentiler almış. Çimento kaplanan sokaklarda ise yine Adana'da ol- duğu gibi evlerden çıkan pis sular ve çöp sızıntıları akıyorlar. Taş olmadığı için bu suları toprak çekemiyor. Eski Antakya so- kaklan, kokudan, sinekten ve sefil görü- nümden gezilemiyor. tnsanlar acaba nasıl yaşıyor? Antika evlerin cepheleri oldukça süslü.. Demir ve ahşap işleri, söveler ve korniş- ler özgünlüklerini koruyorlar. Renkkri pas- tel tonlarda mavi, yeşil, san... Kentin bu bölgesine ayn bir karakter veriyorlar. Bu- gün bir diş doktorunun muayenehanesi ola- Ne var ki tarihteki bu görkemden, günü- müze hemen hiçbir etki kalmamış. Aynı an- da S&ryanilerM de ilk dinsel merkezi olan ve t.S. 518'e dek Sttryani Patrikligi'ne de ev sahipliği yapan Antakya, günümüzde kent yapısı olarak oldukça çarpık ve düzen- siz bir yerleşme niteliği taşıyor. Habibi Neccar Dağı ile antik Roma Cad- desi arasında kalan, yaklaşık 1 km. enin- de, 1.5 km boyunda bir alanı kapsayan es- ki yerleşim bölgesi, yani kentsel SİT alanı, koruma kararlan olmasuıa karşın hızlı bir çöküntü ve yok olma süreci yaşıyor. Os- manlı ve Arap mimarisinin uyumlu bir et- kileşimiyle oluşan geleneksel yapı kimliği ortadan kaybolmuş. Daha aşağılarda Asi Irmağı'na doğru genişleyen yeni yerleşme bölgelerinde, herhangi bir metropol kenti- mizin, herhangi bir "kenar mahallesinde" gözlenen düzensizlik ve tarihi kentle uyum- suzluk, almış başını gidiyor... Antakya'da son kez "çökmek ttzere" olan, yana yatmış bir eski evi incelemek is- tiyoruz. önce.içine girmeye korkuyoruz. Ne var ki "buynniH" diyorlar ve o evde oturanlan görüyoruz. "Korknnyor masu- A Eski Adana sokaklannda geleneksel doknya yabancı yapüaria, sivil mimariık örnekleri yan yana. .dana kentleşme sorunları bakımından ülkenin en 'acılı' yerleşim bölgelerinden biri. Yolları ise artık 'taştan' değil, beton ve asfalt. Antakya da günümüzde kent yapısı olarak oldukça çarpık ve duzensiz bir yerleşme niteliği taşıyor. Mersin'de ise aynı 'serbest bölge' gibi her şey serbest. Gecekondular da gökdelenler de. Mersin bir kıyı yerleşmesi, eski ve tarihi bir liman kenti, turizm merkezi. Ama hemen önündeki Akdeniz'e girmek artık olanaksız. plansız gelişmesınin olumsuz mirasını acık- ça gözleyebiliyoruz. Kent giderek bir met- ropole dönüşmüş olmasına karşın ulaşım ağında ve yeni gelişme bölgelerryle eski kent merkezi arasındaki etkileşimlerde tam bir kargaşa yaşanıyor. Yılda ortalama 1S0 bin olarak tahmin edilen dış göç, hızlı fakat denetimsiz sana- yileşme, Adana'yı kentleşme sorunları ba- kımından da ülkenin en "acılı" yerleşme- leri arasına sokuyor. Yollan ise artık "taş- tan" değil, "beton ve asfalt" Ama ne var ki özellikle Tepebağ, San Yakup gibi tari- hi mahallelerde, sokakların yine eskisi gi- bi taş olmasının daha sağlıklı bir ortam ya- ratacağı acık. Çünkü betonlaşan yollar, bi- rer "pis su deresine" dönuşüyorlar ve atık sular, çevreye koku ve sinek saçıyor. Aynı sorun, bir zamanlann "dünya kenti" olan Antakya'da karşımıza çıkı- yor... Antakya'da bir "marangoz" Evet. Adana'da bulamayınca "Beflû An- takya'da kalmıştır" umuduyla taş döşeli dar sokaklan görebilmek için Hatay'a doğ- nı yola çıkıyoruz. Iskenderun'a kadar yine sağlı sollu sana- yi tesisleri. Bir ara gökyüzü karanyor, ha- Hititler döneminde, Amik Ovası'ndaki Hi- tit prenslikleri birleşiyorlar ve "Hattena Krallıgı" adıyla yeni bir devlet kuruyorlar. Bu nedenle de 1936 yıhnda bu bölge bir " 0 " olarak Türkiye Cumhuriyeti'ne bağ- landığında, Atatürk'iln önerisi üzerine adı- na "Hatay" deniyor. Antakya hac yeri Antakya'yı M.ö. IV. yy sonunda bölge- de egemen olan Selökidler kuruyorlar. İlk adı "Antiokheia" olarak biliniyor. Sonra- lan Araplar, bu "kutsaJ kente" Antakiye diyorlar. Kentin "kutsallıgı" ise Hıristiyan- hğın ilk yayüdığı önemli bir dini merkez ol- masından kaynaklanıyor. Isa'nın ölümün- den sonra havarilerden Aziz Pierre, Antak- ya'ya geliyor ve "Tann tanımaz" insanla- ra Hıristiyanhğı öğretmeye çalışıyor. Hat- ta ilk "Hıristiyan" adı burada kullanıhyor ve tarihin ilk kilisesi de Antakya'da inşa ediliyor. Bu nedenle Papa, 1963 yılındaki ziyaretinde Antakya'yı hac yeri olarak ilan ediyor. Ve Antakya'nın eski sokaklanndayız. Eski fotoğraflardan tanıdığınuz, kesme taş döşeli, orta yerinde yine taştan örtülü su arkları bulunan ve kışın dağlardan inen yağmur sulannı bu arklarla aşağılara taşı- rak kullanılan ilginç bir "köşebaşı evi" ise henüz 60 yıllık ve öbürlerine göre daha "Ortadogulu" bir kimlik taşıyor. Binayı kullananlar, Fransızlar tarafından ve Ha- lep'ten getirilen ustalarca yapıldığını anla- tıyorlar. Antakya'nın ilk kurulduğu yıllardaki mi- marı Yenarius, plan tipi olarak Hippoda- mus'un kurallannı uygulamış. Yani ızga- ra şeklinde ve uzun bir ana ulaşım arteri- nin her iki yönünde, bu artere dik açılarla bağlanan yapı adalan şeklinde tasarlanmış. Romalılar döneminde kentin tüm çevre- si surlarla çevrilmiş ve Istanbul'dakilerden sonra en görkemlisi bu surlar olmuş. Daha sonra sırasıyla Selçuklular, Haçlı- lar ve Memluklar Antakya'ya egemen ol- muşlar. 1517'de ise Yavuz Sultan Selim bu yöreyi Osmanlı Imparatorluğu'na bağla- mış. Birçok tarihsel kaynak, Antakya'nın an- tik çağlardaki nüfusunun 500.000 olduğu- nu yazıyor. Bugunkü kent, o çağlarda büyüklük, kültür ve ticaret bakımından özellikle l.S. 1. yüzyılda Iskenderiye, Roma, Bizans gi- bi Akdeniz'in en güçlü yerleşmeleriyle ya- rışmakta olan eski Antiokhda'nın üzerin- de yükseliyor. nuz? Her an çökebilir bu yapı.." diyoruz. Evin erkeğinin yanıtı, Hatay yöresindeki yemekler gibi yine "acılı", ama aynı anda yine "doyuracn..." "Öoce biz çoktttk, sonra bu ev çölrttt, ne- reye gklcbUiriz ki?.." ...Ve Mersin Çukurova bölgesindeki gezimizin son du- rağı Mersin"deyız. Kente daha yaklaşırken, ilk gözlemlerimizle bile Türkiye ekonomi- sine son yıllarda giren en önemli yenilikler- den biri olan "serbest bölge"nin neden ilk kez Mersin'de kurulduğunu anlar gibi olu- yoruz. Görünen o ki bu kentte her şey "ser- best." Gecekondular da gökdelen de. Bir yanda kent lekesinin yaklaşık yüzde 60'ını kaplayan, "yeni" Mersin'i çepeçev- re sarmış ve hatta eski yerleşme bölgeleri- ne dek sokulmuş gecekondu raahalleleri. Kaçak ve çarpık yapılaşmanın "önlenemez ynkseUsi", kente her yıl göç eden yaklaşık 100 bin kişiyi barındırmaya soyunmuş... öbür yanda ise -daha doğrusu "orta yerde" diyebiliriz- kızgın Akdeniz güneşi altında buram buram terleyen yeni ve yük- sek, "çıplak beton" yapılann kümeleştiği bir merkez ve bu merkeze yakm bir alan- da, meyve-sebze hali ve eski dükkânlann bulunduğu ticaret bölgesinde yükselen 52 katlı bir yüksek yapı. Türkiye'nin ilk gök- deleni... Eh... lmarlailgili kararlarda hem kente göç eden insanlann, hem de "yüksek bina" özlemi duyan yatınmcüann böylesine "ser- best" olabildiği bir kentte, Türkiye'nin ilk "serbest bölgesinin" kurulrnasının da bir "rastlantı" olmadığım düşünüyoruz. Serbest bölgenin ve Tarsus-Mersin yöre- sinde aşın ölçülerde yoğunlaşan sanayi te- sislerinin kente ve yöreye neler getirdiğini, neleri ise "götürdüğünü" hemen gözleye- biliyoruz. En önemlisi böylesine bir plansız büyü- meye hazır olmayan kentin, denizle ilişkisi "bitmiş" durumda. Mersin bir kıyı yerleş- mesi, eski ve tarihi bir liman, aynı anda bir dinlence ve turizm kuşağı... Ama hemen önündeki Akdeniz'e girmek artık olanak- sız. Yetersiz altyapı ve denetimsiz atıklar ne- deniyle, denizin kirlenmesi bir yana "ko- ku" da başlamış. Gökdelenin giriş bölü- münde tasarlanan büyük ve gösterişli bir havuzun "su sesi" ve "serinligi" altında kahvelerimizi içerek dirüenirken, bu dingin- lik dolu iç avluyu dolduran Mersinlilerle il- ginç bir kıyaslama yapıyoruz: "Yüksek ve yogun yapılaşmanın atıklan denizi kirletti ve kokuttu. Kent halkı artık suya ve serin- liğe olan özlemlerini, bu yapılann avlula- nnda yapay olarak oluştuntlan mekiolar- da gideriyoriar..." Azak Han Mersin'de de "biten" salt denizle olan insancü ilişki değil elbette. Bu olumsuz ge- lişme, aynı anda kentin eski sivil mimariık kültürünü de bitirmiş. Yakınlarda yıkılan, Usteh'k korunması için Mimarlar Odası'nın Mersin'deki çevrecilerin, sanatçüann ve hatta çevre esnafının büyük savaşun verdiği Azak Han, kentin yakm çağlardaki en önemli kültür ve ticaret odaklarından bi- riymiş. Yerine yapılacak binanın sahibine getireceği kazanç, Azak Han'ın korunma- sıyla Mersin'in, Türkiye'nin, hatta tüm in- sanlığın elde edeceğı -parasal değeri ölçü- lemeyecek olan- kültürel kazanca daha ağır basmış ve sonunda dozerler kentin bu ta- rihi köşesini "arsa" dunımuna getiriver- miş. Aynı bölgede ve yakm çevredeki sokak- larda dolaştığuruzda az sayıda da olsa ayak- ta kalabilmiş birkaç eski yapıdan, Mersin'in geçen yüzyılda nasıl bir yerleşme olduğu- nu hayal edebiliyoruz. Bugunkü "milyonluk" Mersin, salt bir liman kenti olarak değil, aynı anda bir bü- yük "metropol" olarak, elbetteki tarihten gelen "kasaba" yazgısını çoktan değiştir- miş. 20. yüzyılın son çeyreği, bu kent için bir "sıçrama" çağı olarak belki de tarihe yazüacak. ; Ama bu gelişme kentin aynı anda tar1 : hini de yok etmiş ve etmekte. Denebilir ki Mersin, artık yeni, yepyeni ve "başka" bir yerleşme. Eski Mersin ise tüm güzel yapı- ları, hanlan, evleri, sokaklan ve sevimli meydanaklanyla bu yeni kentin temelleri alünda. Hatta "yok" bile... Evet. Gezimizin son durağı Mersin de bi- ze aynı gözlemi yaptırıyor. özetle, Çukurova'da tarihin "bir ayagı çukurda." Üstelik onbinlerce yıllık geçmişi olan ve onlarca değişik kültürü kucaklayan, dün- yanın çok az bölgesinde görükbüecek, gör- kemli bir tarihin. Gelecek kuşaklann soracağı somlara şimdiden hazır mıyız? Ben, bir tanesini duyar gibi oluyorunv. "Bunca denetimsiz bir kazanç hırsı, bun- ca gözükara bir ekonomik politika, bizleri geçmişini tanımayan, kültürel köklerini bil- meyen, ülkesine ve ulusuna yabancı, kim- liksiz, kişiliksiz bir toplumun bireyleri ola- rak yaşamak zorunda bırakmaya değer miydi?" BİTTİ SOVYET DEVLET TURİZM TEŞKİLATIGÜVENCESÎYLE YILBAŞINDA S.S.C.B:nin DÖRT BUCAĞİNA GEZİLER. RUSYAveBALTIKCUMHURİYETLERİ • BEYAZ RUSYA ve M0LDAVYA LENİNGRAD (3) TALLİNN (EST0NYA) (3) MOSKOVA (1) 27 Aralık - 3 Ocak (7 gece) 925 $ TALLİNN (ESTONYA) (2) RİGA (LETONYA) (2) VİLNİUS (LİTVANYA) (2) MOSKOVA (1) 27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece) 950 $ TALLİNN (3) RİGA (2) MOSKOVA (2) 27 Aralık - 3 Ocak {7 Gece) 900 $ RUSYA FEDERASYONU MOSKOVA (3) LENİNGRAD (4) 28 Aralık -.4 Ocak (7 Gece) 1190 S UKRAYNA K1EV (3) 0DESSA (3) MOSKOVA (1) 27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece) 885 $ SİBİRYA İRKUTSK (3) ABAKAN (2) NOVOSSİBİRSK (3) MOSKOVA (2) 27Aralık -6 Ocak (10 Gece) 1200$ MİNSK (3) KİSHİNEV (3) MOSKOVA (1) 28 Aralık - 4 Ocak (7 Gece) 875 S KAFKASYA NALCHİK (3) ORDZHONİKİDZE (3) MOSKOVA (1) 860$ NALCHİK (4) MOSKOVA (3) 850$ ORDZHONİKİDZE (4) MOSKOVA (3) 860 $ 27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece) GÜRCİSTAN ve AZERBAYCAN TİFÜS (2) BAKÜ (3) MOSKOVA (2) 800 $ TİaİS (4) MOSKOVA (3) 800 $ BAKÜ (4) MOSKOVA (3) 800 $ 28 Aralık - 4 Ocak (7 Gece) OZBEKISTAN | TAŞKENT (3) SEMERKAND (3) BUHARA (3) MOSKOVA (1) I 27 Aralık - 6 Ocak (10 Gece) 1165 $ ORTA ASYA IKIRG1ZISTAN - TACIKISTAN - TÜRKMENISTAN) FRUNZE (3) DUSHANBE (3) ASKABAD (2) MOSKOVA (2) 27 Aralık - 6 Ocak (10 Gece) 1100$ Tur Fiyatlanmıza Tam Pansiyon Esasında Konaklama • Şehir Turlan • Rehberlik • Yılbaşı Eğlenceleri • Transferler • SSCB Vizesi ve Tüm Merkezler Arasındaki Uçak Bilet Ücretleri Dahildir. HER AY 3 GECE MOSKOVA HER AYIN 2. ve 4. PERSEMBE GÛNLERİ GİDİS PAZAR GÜNLERİ DÖNÜŞ 5 O O $ Aynca. Yıl Boyu Münferit Gezi Organizasyonian ve Vize Temıni. Lütfen 1991 Yıh SSCB Gezilerimizin Program ve Broşürferini ısteyiniz. Intourist - IstanbulINTOURIST SOVYETLER BİRLİĞİ DEVLETTURİZM TEŞKİLATI Abdi Ipekçi Cad. Attın Sokak, Ahmet Ka/a işhant 2/9 80200 Nışantaşt/İSL Te): 130 22 97 - 130 08 65 - 130 98 00 - 131 41 68 Fax: 130 93 45 AKDENİZ TEKSTILSANAYİ VE TİCARET A.Ş. Q >/o62 brüt faizli 2 yıl vadeli 2.000.000.000.-TLtutarında tahvilleri bugün satışa sunulmuştur. TÜRK MİTSUİ BANK A.Ş. Sarmaya PtyMMi v* Yabnm Bmkacthftı BAUmO Merkez Şubesı. Buyukdere Cad. 108/A Esentepe-lstanbu! Tel. 175 29 30-174 36 28 Izmır Şubesı' Atatûrk Cad. No 40 Bırsan Har Kat.4 Pasaport - Izmir Tel 193840-191846 İLAN İZMİR (AHKAMI ŞAHSİYE) 4. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1990/1389 Esas Davacı tsmet Fenerci VekiH Av. Emin özmen tarafından açılan kay>ım tayini davasının yapüan yargılaması sırasında ve- rilen ara karan gereğince, tzmir ili, Buca ilçesi, Tlnaz- tepe mahallesi, Beylikçe$me mevkünde kain, tapunun 24 pafta, 34 ada, 1 parsel kayıtb ta- şınmazjn tapu malikleri, Huse- yin Oğlu Mustafa, Mustafa karısı Emine ve Hüseyin kansı Emine'in yapüan tüm arama ve araşürmalara rağmen adı geçen- ler bulunamamış ve adresleri meçhul kalnuş bulunduğundan davalılara davetiyenin ilanı teb- liğine, karar verilmiş bulunmâk- tadır. Bu sebeple duruşmanın atılı bulunduğu 5.12.1990 günü saat U.OO'de davalılar Hüseyin oğlu Mustafa, Mustafa karısı Emine ve Hüseyin kana Emine'nin du- ruşmaya gelmediklerı veya ken- dilerini bir vekille temsil etmedikleri takdirde kendileri- ni temsilen lcayyun marifetiyle gıyabında karar verileceği husu- su ilan olunur. 23.10.1990 Basın: 38097 BAŞSAĞLIĞI *' ^ K » ^ Sevgili meslektaşımız, dostumuz, r \ Av. REŞAT İNCE * z: * (Galatasaray 1977-78 mezunn) *% " ^ 3 ay önce geçirdiği trafik kazasından sonra _^Â •*l 'w girişügi yaşam mücadelesini kaybetti ve A ^ A ^ ^ ^ f c onurlu yaşamı 16 Kasım 1990 günü ^ K B ^ ^ B noktalandı. H İ B j M ^ I ^ I Ailesine, dostlanna ve tüm turizm camiasına başsağlıgı dileriz. REHBER ARKADAŞLARI llftSTAURANT Düğün Salonlan YaMkJi-KifltMfi I6.V» «»«eH-Y«»kJt 19. MOt Hn:1476a39/1477H40 Sslonlaruuz kl laal J «e 40O-10n0 kişlliktir. LISKUR SÜRÜCÜ KURSU Dtvr»t«r: HaJalçi: 19Kasm KADKÖY (S6ğü«İgaşmeCawyanı) 349 18 24-349 18 25 336 02 06-336 02 79
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle