Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 18 KASIM 1990
Onbinlerceyıllık geçmişi olan ve onlarca değişik kültürü kucaklayan bölge denetimsiz yapılaşmanın tehdidi alîında
Çukurova'nmbir ayağıçukurdaOKTAY EKÎNCİ
—2—
Uçsuz bucaksız Çûlcurova'da, insanoğ-
lu tarihin hemen her kesitinde nasıl ki ken-
dine bir yer bulmuşsa, bu ovanın merkezi
Adana'da da üst üste izler bırakmış...
örneğin bölgenin en eski yerleşmelerin-
den biri olan ilkçağlara ait Tepebağ Höyii-
gii, bugünku kentin içinde Çakmakh Cad-
desi ile Abidin Paşa Caddesi arasında yer
alıyor.
Hıristiyanlığın ilk ürünlerinden Bebekli
KDise de bu bölgede bulunuyor. Daha ya-
kın dönemlerde ticaret kervanları da aynı
yerde konaklarlarmış. Hatta sefere çıkan
Osmanlı ordulannın dinlenme yeri de yine
burası olmuş. Bölgenin adı, bugün de Te-
pebag Mahallesi olarak yaşıyor.
Tepebağ'ın hemen yakınında, Seyhan
Nehri üzerindeki taş köprüyü ise Roma
tmparatom Justinianus yaptırmış. O çağ-
lann insanlan, bu köprü için önce nehrin
yatağını değiştirmişler. Kuruyan yere köp-
rüyil inşa etmişler. Sonra Seyhan'ın yatağı
eski dunımuna getirilmiş ve taş köprü neh-
rin iki yakasını birleştirmiş. Bir ustalık bilgi
ve beceri abidesi...
tlkçağ, Roma, Osmanlı...
Böylesine zengin bir uygarlıklar mozai-
ğınden Adana'da acaba ne kalmış?
Eski kent merkezini bu gözle incelemek
için Tepebağ'a komşu konumdaki San Ya-
kup Mahallesi'nin dar sokaklanna giriyo-
ruz. 86. sokakta karşımıza ünlü "Yeni Ha-
mam" çıkıyor. 1720yıIında Musahalıoğlu
Mustafa adh bir zenginin yaptırdığı bu ta-
rihi hamamın üzerindeki sarı bir tabelayı
uzaktan görünce önce "blgi levhası" sa-
nıyor ve seviniyoruz. Ne var ki yanına yak-
lasınca "inşaat tabelası" olduğunu "zorlu
bir okuma çabaa" ile öğreniyonız. Hamam
restore ediliyor ve tabelasında aynen şun-
lar yazjyor: (üşenmiyor, not alıyoruz)
"Ba ioşamt, T.C. Kültür ve Turizm Ba-
kanlıgı T.K.V.T.V. Ankara Bölge Kunılu'-
nun 27.11.1987 gün ve 363 sayılı karan;
Danıştay 6. Oaire 1989/1582 Esas 1990 gün
ve 505 sayılı karan ve Adana Biiyüksehir
Belediyc Baskanlıgf nın 3194 sayılı ımar
Kanuna'na muvazi talimatnamenin
11.3.1989 gün ve Cilt 3, Varak 39 sayılı in-
$aat ruhsatı 0e yapdmaktadır."
Bir eski eseri, bir kültür mirasını "ona-
rabilmek" için böylesine zor ve kahırlı bir
"izinler yumağı" içinden geçildiğine göre
Adana'nın bu bölgesindeki eski evlerden
hemen hiçbirisinin "neden kalmadığını" da
daha iyi anlıyoruz.
Eski binayı yıkıp yerine kötü bir bina
yapmak, restore etmek için izin almaktan
herhakk yüz katı daha kolay olsa gerek. Bu
bürokratik mekanizma, acaba "neyi konı-
yor" diye düşünüyoruz. Gerçekten eski
eşerleri mi?
• Yeniden Tepebağ Mahallesi'ndeyiz. Bu-
rtda nasılsa ayakta kalabilen, yüz yüzelli
yilhk eski yapüar, biraz içimize su serpiyor.
Birkaçına giriyoruz. Sahipleriyle söyleşiyo-
nız. Ük yaptıranların Ermeniler olduğunu
söylüyorlar. Sonra Türkler almışlar. Birçok
aile, uzun yıllar bu güzel evleri kullanmış-
lar. Derken apartman modası bir çığ gibi
gelmiş. "Al üç kat, ver beş kat... altı se-
nin, iistü benim..." Sonunda yap-satçı ka-
zanmış, belki ev sahibi de kazanmış, ama
Adana kaybetmiş, kimliğini, karakterini,
kişiliğini, tarihini kaybetmiş...
Eski Adana evleri iki ve üç katlılar. Ço-
ğunun zemin kaU taş, üst katlan ahşap çat-
kıL, bağdadi. Saçak altlan ve iç tavanlann-
daki süslemeler bazUannda hâlâ duruyor.
Odalarına girdiğinizde dışarıdaki hava ne
kadar sıcak olursa olsun, sizi hoş bir serin-
lik karşılıyor. Alt kat taşlıklannda huzur
dolu bir dinginlik, sokak cephelerinde, in-
sana güvence veren bir estetik var. Bu gü-
vence "dostluk ve yakınlık" duygulan ile
geliyor insana. Kültürel yakınlık. "İşte bi-
zim sehrimiz, bizim sokagımız, bizim evi-
miz..." diyorsunuz. Yabancısı değilsiniz
kentin. Ama "yeni" Adana? Şalgam suyu
satıcılan ve "acüı" kebapçılar da olmasa,
orası Adana değil. Herhangi bir kent san-
ki...
Çeşitli kaynaklara göre Adana'nın 20.
yüzyıl başlanndaki nüfusunun yaklaşık
yüzde 40'ını azınlıklar ve bunlann çoğun-
luğunu da Ermeni aileler oluşturuyor.
Kentte ilk belediye örgütü 187O'te kurul-
muş ve Gödüklü Süleyman Efendi ilk be-
lediye başkanı olmuş. Daha sonraki iki baş-
kan ise azınlıklardan. Bezdikyan Kirkor
1877-1879'da, Sinyor Artin de 1879-1881
arasında belediyeyi yönetmiş. Bu iki
"gavrimüstim" başkan döneminde Ada-
na'nın yolları genişletilmiş ve boydan bo-
ya parke taş döşenmiş.
Kimilerine göre "Adana'au yollan
taştan" şarkısı da o dönemlerden kalma bir
ezgi olmuş. t
Işgal yıllannda da Fransızlar, kentin ilk
imar planını yapmışlar. Ancak işgalin ar-
dından Fransızlar çekilince bu plan uygu-
lanmamış ve Adana, 195O'li yülara kadar
imar planı olmadan daha çok eski yollara
uyularak duzensiz bir gelişme göstermiş.
Bugün Adana'da yakın geçmişindeki bu
vayı san ıle gri renk arasında garip ve ür-
kütücü bir bulut kümesi kaplıyor. Acaba
yağmur mu diye düşünürken birdenbire
"kaynagı" ortaya çıkıyor. Yolun sağında
demir çelik fabrikalan. Onlarca bacadan ve
imalathaneden gökyuzüne fışkıran ve çev-
reye yayılan gazlar. Hemen solda ise çimen-
to fabrikası. Bir toz ve duman meşalesi san-
ki. llerlerde masmavi Akdeniz, körfezin
açıklannda göz alabildiğine uzanıyor. İs-
kenderun, bir zamanlann güzellikleriyle ün-
lü görkemli kıyı kenti, Çukurova'daki hem
tanmın, hem de sanayinin kirli bir limanı
haline gelmiş...
Kayıtlara göre Iskenderun'u Iskender'-
in ünlü komutanlarından Antinogos t.ö.
302 yılında kuruyor. Yani Hatay ili kültü-
rel geçmiş bakımından "yeni" bir kent sa-
yılabilir. Yaklaşık 2300 yıllık bir yerleşme
nasıl "yeni" olabilir? Elbette Öbür komşu
uygarhkların "yaşlanna" bakılarak. Yazı-
mıan başlannda da değindiğim gibi Ha-
tay'da insanoğlunun izleri, İ.Ö. 40.000 ile
100.000 yüları arasındaki ilkel çağlara dek
uzanıyor. î . ö . 1200'lerde, yani Karatepe'-
deki yazıtlardan öykülerini ögrendiğimiz
yıp Asi Nehri'ne ulaştıran sokaklan boşu-
na arıyoruz.
Antakya üzerine değerli araştırmalan bu-
lunan Prof. Ataraan Demir, geçen yıllar-
dan birinde, bir sempozyumda çok yakın-
mıştı. "Engel olamadım, o güzelim taş so-
kakları sonunda betonladüar..." demişti.
Demir'in neden engel olamadığıru şimdi da-
ha iyi anlıyoruz. Betonlanan salt sokaklar
değil ki. Güzelim taş ve ahşap evlerin cep-
heleri bile betonlaşmış. Kötü kötü sıvannuş.
Eski taş duvarların yerini briket yığınlar ve
betonarme, çirkin eklentiler almış. Çimento
kaplanan sokaklarda ise yine Adana'da ol-
duğu gibi evlerden çıkan pis sular ve çöp
sızıntıları akıyorlar. Taş olmadığı için bu
suları toprak çekemiyor. Eski Antakya so-
kaklan, kokudan, sinekten ve sefil görü-
nümden gezilemiyor. tnsanlar acaba nasıl
yaşıyor?
Antika evlerin cepheleri oldukça süslü..
Demir ve ahşap işleri, söveler ve korniş-
ler özgünlüklerini koruyorlar. Renkkri pas-
tel tonlarda mavi, yeşil, san... Kentin bu
bölgesine ayn bir karakter veriyorlar. Bu-
gün bir diş doktorunun muayenehanesi ola-
Ne var ki tarihteki bu görkemden, günü-
müze hemen hiçbir etki kalmamış. Aynı an-
da S&ryanilerM de ilk dinsel merkezi olan
ve t.S. 518'e dek Sttryani Patrikligi'ne de
ev sahipliği yapan Antakya, günümüzde
kent yapısı olarak oldukça çarpık ve düzen-
siz bir yerleşme niteliği taşıyor.
Habibi Neccar Dağı ile antik Roma Cad-
desi arasında kalan, yaklaşık 1 km. enin-
de, 1.5 km boyunda bir alanı kapsayan es-
ki yerleşim bölgesi, yani kentsel SİT alanı,
koruma kararlan olmasuıa karşın hızlı bir
çöküntü ve yok olma süreci yaşıyor. Os-
manlı ve Arap mimarisinin uyumlu bir et-
kileşimiyle oluşan geleneksel yapı kimliği
ortadan kaybolmuş. Daha aşağılarda Asi
Irmağı'na doğru genişleyen yeni yerleşme
bölgelerinde, herhangi bir metropol kenti-
mizin, herhangi bir "kenar mahallesinde"
gözlenen düzensizlik ve tarihi kentle uyum-
suzluk, almış başını gidiyor...
Antakya'da son kez "çökmek ttzere"
olan, yana yatmış bir eski evi incelemek is-
tiyoruz. önce.içine girmeye korkuyoruz.
Ne var ki "buynniH" diyorlar ve o evde
oturanlan görüyoruz. "Korknnyor masu-
A
Eski Adana sokaklannda geleneksel doknya yabancı yapüaria, sivil mimariık örnekleri yan yana.
.dana kentleşme
sorunları bakımından
ülkenin en 'acılı'
yerleşim bölgelerinden
biri. Yolları ise artık
'taştan' değil, beton ve
asfalt. Antakya da
günümüzde kent yapısı
olarak oldukça çarpık ve
duzensiz bir yerleşme
niteliği taşıyor.
Mersin'de ise aynı
'serbest bölge' gibi her
şey serbest.
Gecekondular da
gökdelenler de. Mersin
bir kıyı yerleşmesi, eski
ve tarihi bir liman kenti,
turizm merkezi. Ama
hemen önündeki
Akdeniz'e girmek artık
olanaksız.
plansız gelişmesınin olumsuz mirasını acık-
ça gözleyebiliyoruz. Kent giderek bir met-
ropole dönüşmüş olmasına karşın ulaşım
ağında ve yeni gelişme bölgelerryle eski kent
merkezi arasındaki etkileşimlerde tam bir
kargaşa yaşanıyor.
Yılda ortalama 1S0 bin olarak tahmin
edilen dış göç, hızlı fakat denetimsiz sana-
yileşme, Adana'yı kentleşme sorunları ba-
kımından da ülkenin en "acılı" yerleşme-
leri arasına sokuyor. Yollan ise artık "taş-
tan" değil, "beton ve asfalt" Ama ne var
ki özellikle Tepebağ, San Yakup gibi tari-
hi mahallelerde, sokakların yine eskisi gi-
bi taş olmasının daha sağlıklı bir ortam ya-
ratacağı acık. Çünkü betonlaşan yollar, bi-
rer "pis su deresine" dönuşüyorlar ve atık
sular, çevreye koku ve sinek saçıyor.
Aynı sorun, bir zamanlann "dünya
kenti" olan Antakya'da karşımıza çıkı-
yor...
Antakya'da bir "marangoz"
Evet. Adana'da bulamayınca "Beflû An-
takya'da kalmıştır" umuduyla taş döşeli
dar sokaklan görebilmek için Hatay'a doğ-
nı yola çıkıyoruz.
Iskenderun'a kadar yine sağlı sollu sana-
yi tesisleri. Bir ara gökyüzü karanyor, ha-
Hititler döneminde, Amik Ovası'ndaki Hi-
tit prenslikleri birleşiyorlar ve "Hattena
Krallıgı" adıyla yeni bir devlet kuruyorlar.
Bu nedenle de 1936 yıhnda bu bölge bir
" 0 " olarak Türkiye Cumhuriyeti'ne bağ-
landığında, Atatürk'iln önerisi üzerine adı-
na "Hatay" deniyor.
Antakya hac yeri
Antakya'yı M.ö. IV. yy sonunda bölge-
de egemen olan Selökidler kuruyorlar. İlk
adı "Antiokheia" olarak biliniyor. Sonra-
lan Araplar, bu "kutsaJ kente" Antakiye
diyorlar. Kentin "kutsallıgı" ise Hıristiyan-
hğın ilk yayüdığı önemli bir dini merkez ol-
masından kaynaklanıyor. Isa'nın ölümün-
den sonra havarilerden Aziz Pierre, Antak-
ya'ya geliyor ve "Tann tanımaz" insanla-
ra Hıristiyanhğı öğretmeye çalışıyor. Hat-
ta ilk "Hıristiyan" adı burada kullanıhyor
ve tarihin ilk kilisesi de Antakya'da inşa
ediliyor. Bu nedenle Papa, 1963 yılındaki
ziyaretinde Antakya'yı hac yeri olarak ilan
ediyor.
Ve Antakya'nın eski sokaklanndayız.
Eski fotoğraflardan tanıdığınuz, kesme taş
döşeli, orta yerinde yine taştan örtülü su
arkları bulunan ve kışın dağlardan inen
yağmur sulannı bu arklarla aşağılara taşı-
rak kullanılan ilginç bir "köşebaşı evi" ise
henüz 60 yıllık ve öbürlerine göre daha
"Ortadogulu" bir kimlik taşıyor. Binayı
kullananlar, Fransızlar tarafından ve Ha-
lep'ten getirilen ustalarca yapıldığını anla-
tıyorlar.
Antakya'nın ilk kurulduğu yıllardaki mi-
marı Yenarius, plan tipi olarak Hippoda-
mus'un kurallannı uygulamış. Yani ızga-
ra şeklinde ve uzun bir ana ulaşım arteri-
nin her iki yönünde, bu artere dik açılarla
bağlanan yapı adalan şeklinde tasarlanmış.
Romalılar döneminde kentin tüm çevre-
si surlarla çevrilmiş ve Istanbul'dakilerden
sonra en görkemlisi bu surlar olmuş.
Daha sonra sırasıyla Selçuklular, Haçlı-
lar ve Memluklar Antakya'ya egemen ol-
muşlar. 1517'de ise Yavuz Sultan Selim bu
yöreyi Osmanlı Imparatorluğu'na bağla-
mış.
Birçok tarihsel kaynak, Antakya'nın an-
tik çağlardaki nüfusunun 500.000 olduğu-
nu yazıyor.
Bugunkü kent, o çağlarda büyüklük,
kültür ve ticaret bakımından özellikle l.S.
1. yüzyılda Iskenderiye, Roma, Bizans gi-
bi Akdeniz'in en güçlü yerleşmeleriyle ya-
rışmakta olan eski Antiokhda'nın üzerin-
de yükseliyor.
nuz? Her an çökebilir bu yapı.." diyoruz.
Evin erkeğinin yanıtı, Hatay yöresindeki
yemekler gibi yine "acılı", ama aynı anda
yine "doyuracn..."
"Öoce biz çoktttk, sonra bu ev çölrttt, ne-
reye gklcbUiriz ki?.."
...Ve Mersin
Çukurova bölgesindeki gezimizin son du-
rağı Mersin"deyız. Kente daha yaklaşırken,
ilk gözlemlerimizle bile Türkiye ekonomi-
sine son yıllarda giren en önemli yenilikler-
den biri olan "serbest bölge"nin neden ilk
kez Mersin'de kurulduğunu anlar gibi olu-
yoruz.
Görünen o ki bu kentte her şey "ser-
best." Gecekondular da gökdelen de.
Bir yanda kent lekesinin yaklaşık yüzde
60'ını kaplayan, "yeni" Mersin'i çepeçev-
re sarmış ve hatta eski yerleşme bölgeleri-
ne dek sokulmuş gecekondu raahalleleri.
Kaçak ve çarpık yapılaşmanın "önlenemez
ynkseUsi", kente her yıl göç eden yaklaşık
100 bin kişiyi barındırmaya soyunmuş...
öbür yanda ise -daha doğrusu "orta
yerde" diyebiliriz- kızgın Akdeniz güneşi
altında buram buram terleyen yeni ve yük-
sek, "çıplak beton" yapılann kümeleştiği
bir merkez ve bu merkeze yakm bir alan-
da, meyve-sebze hali ve eski dükkânlann
bulunduğu ticaret bölgesinde yükselen 52
katlı bir yüksek yapı. Türkiye'nin ilk gök-
deleni...
Eh... lmarlailgili kararlarda hem kente
göç eden insanlann, hem de "yüksek bina"
özlemi duyan yatınmcüann böylesine "ser-
best" olabildiği bir kentte, Türkiye'nin ilk
"serbest bölgesinin" kurulrnasının da bir
"rastlantı" olmadığım düşünüyoruz.
Serbest bölgenin ve Tarsus-Mersin yöre-
sinde aşın ölçülerde yoğunlaşan sanayi te-
sislerinin kente ve yöreye neler getirdiğini,
neleri ise "götürdüğünü" hemen gözleye-
biliyoruz.
En önemlisi böylesine bir plansız büyü-
meye hazır olmayan kentin, denizle ilişkisi
"bitmiş" durumda. Mersin bir kıyı yerleş-
mesi, eski ve tarihi bir liman, aynı anda bir
dinlence ve turizm kuşağı... Ama hemen
önündeki Akdeniz'e girmek artık olanak-
sız.
Yetersiz altyapı ve denetimsiz atıklar ne-
deniyle, denizin kirlenmesi bir yana "ko-
ku" da başlamış. Gökdelenin giriş bölü-
münde tasarlanan büyük ve gösterişli bir
havuzun "su sesi" ve "serinligi" altında
kahvelerimizi içerek dirüenirken, bu dingin-
lik dolu iç avluyu dolduran Mersinlilerle il-
ginç bir kıyaslama yapıyoruz: "Yüksek ve
yogun yapılaşmanın atıklan denizi kirletti
ve kokuttu. Kent halkı artık suya ve serin-
liğe olan özlemlerini, bu yapılann avlula-
nnda yapay olarak oluştuntlan mekiolar-
da gideriyoriar..."
Azak Han
Mersin'de de "biten" salt denizle olan
insancü ilişki değil elbette. Bu olumsuz ge-
lişme, aynı anda kentin eski sivil mimariık
kültürünü de bitirmiş. Yakınlarda yıkılan,
Usteh'k korunması için Mimarlar Odası'nın
Mersin'deki çevrecilerin, sanatçüann ve
hatta çevre esnafının büyük savaşun verdiği
Azak Han, kentin yakm çağlardaki en
önemli kültür ve ticaret odaklarından bi-
riymiş. Yerine yapılacak binanın sahibine
getireceği kazanç, Azak Han'ın korunma-
sıyla Mersin'in, Türkiye'nin, hatta tüm in-
sanlığın elde edeceğı -parasal değeri ölçü-
lemeyecek olan- kültürel kazanca daha ağır
basmış ve sonunda dozerler kentin bu ta-
rihi köşesini "arsa" dunımuna getiriver-
miş.
Aynı bölgede ve yakm çevredeki sokak-
larda dolaştığuruzda az sayıda da olsa ayak-
ta kalabilmiş birkaç eski yapıdan, Mersin'in
geçen yüzyılda nasıl bir yerleşme olduğu-
nu hayal edebiliyoruz.
Bugunkü "milyonluk" Mersin, salt bir
liman kenti olarak değil, aynı anda bir bü-
yük "metropol" olarak, elbetteki tarihten
gelen "kasaba" yazgısını çoktan değiştir-
miş. 20. yüzyılın son çeyreği, bu kent için
bir "sıçrama" çağı olarak belki de tarihe
yazüacak. ;
Ama bu gelişme kentin aynı anda tar1
:
hini de yok etmiş ve etmekte. Denebilir ki
Mersin, artık yeni, yepyeni ve "başka" bir
yerleşme. Eski Mersin ise tüm güzel yapı-
ları, hanlan, evleri, sokaklan ve sevimli
meydanaklanyla bu yeni kentin temelleri
alünda. Hatta "yok" bile...
Evet. Gezimizin son durağı Mersin de bi-
ze aynı gözlemi yaptırıyor.
özetle, Çukurova'da tarihin "bir ayagı
çukurda."
Üstelik onbinlerce yıllık geçmişi olan ve
onlarca değişik kültürü kucaklayan, dün-
yanın çok az bölgesinde görükbüecek, gör-
kemli bir tarihin.
Gelecek kuşaklann soracağı somlara
şimdiden hazır mıyız?
Ben, bir tanesini duyar gibi oluyorunv.
"Bunca denetimsiz bir kazanç hırsı, bun-
ca gözükara bir ekonomik politika, bizleri
geçmişini tanımayan, kültürel köklerini bil-
meyen, ülkesine ve ulusuna yabancı, kim-
liksiz, kişiliksiz bir toplumun bireyleri ola-
rak yaşamak zorunda bırakmaya değer
miydi?"
BİTTİ
SOVYET DEVLET TURİZM TEŞKİLATIGÜVENCESÎYLE
YILBAŞINDA S.S.C.B:nin DÖRT BUCAĞİNA GEZİLER.
RUSYAveBALTIKCUMHURİYETLERİ • BEYAZ RUSYA ve M0LDAVYA
LENİNGRAD (3) TALLİNN (EST0NYA) (3) MOSKOVA (1)
27 Aralık - 3 Ocak (7 gece) 925 $
TALLİNN (ESTONYA) (2) RİGA (LETONYA) (2) VİLNİUS
(LİTVANYA) (2) MOSKOVA (1)
27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece) 950 $
TALLİNN (3) RİGA (2) MOSKOVA (2)
27 Aralık - 3 Ocak {7 Gece) 900 $
RUSYA FEDERASYONU
MOSKOVA (3) LENİNGRAD (4)
28 Aralık -.4 Ocak (7 Gece) 1190 S
UKRAYNA
K1EV (3) 0DESSA (3) MOSKOVA (1)
27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece) 885 $
SİBİRYA
İRKUTSK (3) ABAKAN (2) NOVOSSİBİRSK (3) MOSKOVA (2)
27Aralık -6 Ocak (10 Gece) 1200$
MİNSK (3) KİSHİNEV (3) MOSKOVA (1)
28 Aralık - 4 Ocak (7 Gece) 875 S
KAFKASYA
NALCHİK (3) ORDZHONİKİDZE (3) MOSKOVA (1) 860$
NALCHİK (4) MOSKOVA (3) 850$
ORDZHONİKİDZE (4) MOSKOVA (3) 860 $
27 Aralık - 3 Ocak (7 Gece)
GÜRCİSTAN ve AZERBAYCAN
TİFÜS (2) BAKÜ (3) MOSKOVA (2) 800 $
TİaİS (4) MOSKOVA (3) 800 $
BAKÜ (4) MOSKOVA (3) 800 $
28 Aralık - 4 Ocak (7 Gece)
OZBEKISTAN
| TAŞKENT (3) SEMERKAND (3) BUHARA (3) MOSKOVA (1)
I 27 Aralık - 6 Ocak (10 Gece) 1165 $
ORTA ASYA
IKIRG1ZISTAN - TACIKISTAN - TÜRKMENISTAN)
FRUNZE (3) DUSHANBE (3) ASKABAD (2) MOSKOVA (2)
27 Aralık - 6 Ocak (10 Gece) 1100$
Tur Fiyatlanmıza Tam Pansiyon Esasında Konaklama
• Şehir Turlan
• Rehberlik
• Yılbaşı Eğlenceleri
• Transferler
• SSCB Vizesi ve Tüm Merkezler Arasındaki Uçak Bilet
Ücretleri Dahildir.
HER AY 3 GECE MOSKOVA
HER AYIN 2. ve 4. PERSEMBE GÛNLERİ GİDİS
PAZAR GÜNLERİ DÖNÜŞ 5 O O $
Aynca. Yıl Boyu Münferit Gezi Organizasyonian ve Vize Temıni.
Lütfen 1991 Yıh SSCB Gezilerimizin Program ve Broşürferini ısteyiniz.
Intourist - IstanbulINTOURIST SOVYETLER BİRLİĞİ DEVLETTURİZM TEŞKİLATI
Abdi Ipekçi Cad. Attın Sokak, Ahmet Ka/a işhant 2/9 80200 Nışantaşt/İSL Te): 130 22 97 - 130 08 65 - 130 98 00 - 131 41 68 Fax: 130 93 45
AKDENİZ TEKSTILSANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Q
>/o62
brüt faizli 2 yıl vadeli 2.000.000.000.-TLtutarında
tahvilleri bugün satışa sunulmuştur.
TÜRK MİTSUİ BANK A.Ş.
Sarmaya PtyMMi v* Yabnm Bmkacthftı BAUmO
Merkez Şubesı. Buyukdere Cad. 108/A Esentepe-lstanbu!
Tel. 175 29 30-174 36 28
Izmır Şubesı' Atatûrk Cad. No 40 Bırsan Har Kat.4 Pasaport - Izmir
Tel 193840-191846
İLAN
İZMİR (AHKAMI
ŞAHSİYE)
4. SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1990/1389 Esas
Davacı tsmet Fenerci VekiH
Av. Emin özmen tarafından
açılan kay>ım tayini davasının
yapüan yargılaması sırasında ve-
rilen ara karan gereğince,
tzmir ili, Buca ilçesi, Tlnaz-
tepe mahallesi, Beylikçe$me
mevkünde kain, tapunun 24
pafta, 34 ada, 1 parsel kayıtb ta-
şınmazjn tapu malikleri, Huse-
yin Oğlu Mustafa, Mustafa
karısı Emine ve Hüseyin kansı
Emine'in yapüan tüm arama ve
araşürmalara rağmen adı geçen-
ler bulunamamış ve adresleri
meçhul kalnuş bulunduğundan
davalılara davetiyenin ilanı teb-
liğine, karar verilmiş bulunmâk-
tadır.
Bu sebeple duruşmanın atılı
bulunduğu 5.12.1990 günü saat
U.OO'de davalılar Hüseyin oğlu
Mustafa, Mustafa karısı Emine
ve Hüseyin kana Emine'nin du-
ruşmaya gelmediklerı veya ken-
dilerini bir vekille temsil
etmedikleri takdirde kendileri-
ni temsilen lcayyun marifetiyle
gıyabında karar verileceği husu-
su ilan olunur. 23.10.1990
Basın: 38097
BAŞSAĞLIĞI
*' ^ K » ^ Sevgili meslektaşımız, dostumuz,
r \ Av. REŞAT İNCE
* z: * (Galatasaray 1977-78 mezunn)
*% " ^ 3 ay önce geçirdiği trafik kazasından sonra
_^Â •*l
'w girişügi yaşam mücadelesini kaybetti ve
A ^ A ^ ^ ^ f c onurlu yaşamı 16 Kasım 1990 günü
^ K B ^ ^ B noktalandı.
H İ B j M ^ I ^ I Ailesine, dostlanna ve tüm turizm
camiasına başsağlıgı dileriz.
REHBER ARKADAŞLARI
llftSTAURANT
Düğün Salonlan
YaMkJi-KifltMfi I6.V»
«»«eH-Y«»kJt 19. MOt
Hn:1476a39/1477H40
Sslonlaruuz kl laal J «e
40O-10n0 kişlliktir.
LISKUR
SÜRÜCÜ
KURSU
Dtvr»t«r:
HaJalçi: 19Kasm
KADKÖY
(S6ğü«İgaşmeCawyanı)
349 18 24-349 18 25
336 02 06-336 02 79