Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 KASIM 1990
Geleceği Yaşamak
MELİH CEVDET ANDAY
Bir Avrupalı düşünür, "Dua, günahların en
büyüğüdür" demişti. Ters bir söz; çünkü insan
dua ederken Tanrı'ya yaklaştığı duygusuna kap-
urır kendini. Bütün dinler Tann'yı sık sık anma-
mıa isterler. Islam'da tesbih çekme bunun en be-
lirgin örneğidir; "süphanallah" ile "tesbih" söz-
cüklerinin kökeni bir. Neden günah olsun! Ama
biraz kurcalarsak günahın nerede olduğunu bu-
labiliriz sanıyorum: Tann'dan dilekte bulunmak,
onun işine karışmak değil de nedir? Bize düşer
mi ne yapacağını ona duyurmak? Başımıza ge-
lenleri, geiecekleri önceden beliriemiştir Tanrı,
buna "yazgı" diyoruz. Yazgımıza katlanmak du-
rurken, onu değiştirmeye kalkmak küstahlık de-
ğil midir?
Ama duanın Tann'yla ilişkili olmadığını da dü-
şünebiliriz; böyle yaptığımızda "günah" ortadan
kalkar. Nasıl mı? Çünkü dua, özünde, "yarın"
düşüncesinin itilerinden biri sayılabilir. İnsanoğ-
lu, yarın düşüncesiyle yaşayan yaratıktır. Yarın
ne demek, biraz sonrası bile onu "şimdi"den alı-
koyar. Bu açıdan bakıldığında, hiçbir zaman
"jimdi"yi yaşayamaz o, demek daha yaşamadı-
ğını yaşamaya yönelir sürekli; yarın onun kafa-
sında, belki değişgen, ama belirli imgeler aracı-
lığı ile hep canlı durur. Başka bir deyişle, biz dün-
yayı pek görmeyiz, bakışlanmız hep o imgeler
düriyasında dolaşır durur da ondan.
Bütün yolculuklarımda ayırdına varmışımdır,
kafam hep gideceğim yerdedir, böylece de yol-
culukta geçen zaman güme gider, yaşanmaz. Da-
hası var; en mutlu saatlerimde bile, "Bundan
sonra ne olacak?" sorusundan kendimi kurta-
ramamışımdır.
Belki öteki dünya inancı da bu duygudan kay-
naklanıyor. Umutlarımızın, dü$lerimizin, beklen-
tilerimizin bu dünya ile sınırh olmasına nasıl kat-
lanabiliriz! Sonsuz bir yeniliğe açık kalmalıdır
önümüz. Bu bakımdan ruhların tümü, sanırım
umutsuzluk içindedirler, çünkü onlarda başka bir
dünya beklentisinin kökü kazınmıştır artık. Din-
ler ile bilimler ve sanatlar arasındaki karşıtlığın
nedeni burada aranınalıdır. "Yaratma" ile "son"
un çatışkısıdır bu. Yaratma sonsuzdur.
Elbet burada, olmuş bitmişlerin bilimi olarak
"tarih", karşıt bir örnek olarak aklımıza takıla-
caktır. Ünlü bir tarihçi, onu, "Ölüyü sorguya
çekmek" diye tanımlamıştı. Niçin sorguluyor ölü-
yü? Bir başka deyişle, geçmişte gerçekten geçmişi
mi arıyor? Buna kolaylıkla "hayır" yanıtını ve-
rebiliriz. Geçmişle uğraştığı sanılan tarihçi, ger-
çekte, geleceği aramaktadır. Diyelim, ailenin ta-
rihini öğrendiğimizde, bugünkü ailenin nereden
geldiğini anlayarak, nereye gideceğinin merakı içi-
ne düşmüşüzdür. Biz hiçbir zaman geçmişi ya-
şamayız. Ölülerin çarçabuk unutulması bundan-
dır. Konumuzu saptırmayalım; tarihçi bize gü-
nümüzü de anlatmaz, çünkü günümüzü göre-
mez, çünkü günümüz, geleceğin düşlenmesinden
başka bir şey değildir. Insanlar hep hayal içinde
yaşadılar. Ne güzel!
Sanatların insanla birlikte ortaya çıkmasındaki
neden şimdi anlaşılıyor. Sonsuzluğa duyulan ge-
reksemedir bu. Sonsuzluk ise ancak yaratıcılık-
la varedilebilir. Yaşam yaratıcılık demektir. Bu-
na doğayı da katmakta ben hiçbir sakınca gör-
müyorum. tnsanoğlu, yaratıcılığı başka nerden
öğrenmiş olabilir ki? Yeni fıziğin bulgularını öğ-
rendiğimce doğayı canlı görmeye başladım ve il-
kel topium insanının dinsel inancalannı doğru-
bulur oldum. Yaşamak sürekli değişim demek-.
tir. Geçmişimiz yarındır.
Fichte, İnsanın Kaderi Üstiine adlı kitabında
şöyle demiş: "Insanhğın şimdiki durumunu, öyle
olduğu gibi kalacak bir durum, onun soncul ve
bütün kaderi diye kabul edemem. Edecek olsam,
her şey bir düş, bir aldanmaca olurdu. Yaşarpış
olmak, bu hep yeniden başlayıp hiçbir şeye var-
ma>r
an, varamadan sonuçlanan ve hiçbir anlama
gelmeyen oyunu birlikte oynamış olmak hiç uğ-
raşmaya değmezdi yoksa. Bu durumun, onu da-
ha iyi bir durumun koşulu olarak, daha ileri, da-
ha kusursuz koşullara geçiş noktası olarak gö-
rebildiğim sürece değeri var benim için, yoksa
kendi başına hiçbir değeri yok. Şimdiki duruma
ancak daha iyi bir durumu şimdiden hazırlıyor
diye katlanabilirim"
Bu görüş moderndir, çünkü ilerleme inancını
içeriyor. Dural toplumlarda ilerleme inancı diye
bir şey yoktu, bütün iş, "şimdi-varolan"ı sürdür-
mekle olup bitiyordu. Dahası, "şimdi varolan"-
ın dışında bir dünya hayal bile edilemiyordu, çün-
kü tarih işlemeye başlamamıştı daha; değişmek
değil, değişmemekti amaç. Çünkü değişimin ya-
salan bilinmiyordu. Bu yasalar dile getirildiğin-
de, insanoğlu yaşadığı günü büsbütün gözden çı-
kardı, gözlerini gelecek bürüdü onun.
Burada korkulacak olan, umut dolu gelecek
beklentisinin abret'Ie benzeşmesi ya da karıştı-
nlmasıdır. Gerçi yann bu dünyanın icindedir, ah-
ret ise, sözcüğün kök anlamından da belli; öteki
dünyada alıyor yerini, var olup olmadığını bil-
mediğimiz öteki dünyada. öyle ise, geleceği ah-
retle karıştırmamak için, günümüzü, dünyamı-
zı, bastığımız yeri savsamamaya çok önem ver-
meliyiz. Şunu da unutmamak gerekir ki, gelecek,
beklenen değil, vapılan, yaratılan bir şeydir. Ge-
leceğe adım atmalıyız, onu gerçekleştirmeye baş-
lamanın mutluluğunu tatmalıyız. Bizi mistik'ten
ayıracak olan bu hilinçtir. Yannı ummak, ahre-
te hazırlanmak gibi olmamalıdır. Yarın, bugün-
ün icindedir, dünyamızın bir parcasıdır. Tıpkı dün
gibi. Dünü, bugünü, yannı bir arada yaşamak
ne güzeldir!
Burada ütopyacıların durumu, şaşırtıcı bir öğe
olarak konumuza karışıyor. Bu sözcük, Yunan-
cada "Yokülke" anlamına gelir. Imdi, mutlulu-
ğu, olmayan bir yerde aramanın anlamı nedir?
Yoksa ütopyacılar, mutlu bir toplumda yaşamak-
tan büsbütün mü umut kesmişlerdi? Böyleyse,
ütopyacılık, ahret inancından da yıldıncıdır. Iş-
te Marx ile Engels, bunun üzerine parmak bas-
tılar ve geleceğin yapılanma sürecini, günümüz
üretim ilişkiterinin dinamik yasalarına bağladı-
lar, böylece de geleceği bir rastlantı olmaktan
kurtarmaya yöneldiler. Geleceğirastlantıyakap-
tırmamak inancı, modern düşüncenin ürünüdür.
Rastlantıyı tümden yok edebilir miyiz?
Yoksa o da doğa yasalarınm bir parçası mı-
dır?
Başka bir konu ile karşı karşıya geldik. Çağı-
mızın bilginleri bu tartışmanın içindedirler.
Sayın Şiar Yalçın,
Gördünüz mü, geçen haftaki yazımda Divan
şairi .Nazîm'in bir beytini anmaya kaiktım, diz-
gimenlerle dıizeltmenler bana aldırmayıp bu şa-
irimizin adını gene Nâzım diye yazdılar.
ARADA BİR
SERA TOKAY
Yeni Bir Sanatın
Aşamasında 21. Yüzyıl
Heraklit "Savaş, her iyi şeyin doğumevidir" demişti.
Bir sanat yaprtının ortaya çıkması için gereken çaba da eski
Yunan bilgesinin özdeyişi kapsamındadır. Kutupların sürekli
çekişmesiyle doğan yeni denge! Heraklit olağanüstü sezgi-
siyle yaşamın devingen işlevini kavramıştı. Gelecek, karşıt-
ların çarpıştığı bu eylemde belirleniyor, hiç durmayan devi-
nim, evrenin yasalarını oluşturuyordu. Heraklit'e göre savaş
sürekli ve canlı eylemdi. Bilimin yetersiz olduğu bir çağda
önseziyle algılanan bu gerçek, daha sonra Alman düşünü-
rü Hegel'in "diyafektik" adıyla inceleyeceği kavramdan başka
bir şey değildi.
Diyalektikte eşanlamlı savaş, karşıtların eşzamanlı çarpış-
masından doğuyor, ortaya çıkan olgu, sanatsal ya da düşün-
sel bir yapıtta, maddesel kazançta ya da politik bir güçte den-
gesine vararak tarihin belleğine yazılıyor.
Yeni bir dengeye varabilmenin süreci sonunda ortaya çı-
kan olgunun tarihsel yorumunu belirleyecek ölçüt nedir? An-
cak aklın ve sağduyunun önderliğindekı bir tarihsel bilinç o
yaratının yönü ve değerini saptayabilecek evrensel ölçüte ula-
şabilir. Bu ölçüt, savaşçı diyalektik işlevin ötesinde, gelişimin
en üst evrimi olan barış bilincidir. Barış -savaş gibi- en geniş
anlamında ele alınırsa, yalnız siyasal gücün değerlendirilme-
sinde değil, sanatsal ve düşünsel bir yapıta da ölçüt olabilir.
Bir yapıtın sûrekliliğini koruması için dorukta dengeye ulaş-
ması gerekir. Yapıtın getireceği yenilik, keşif ve değer bakı-
mından barış kavramı yapıtın en son noktasını, başka deyiş-
le dengesini simgeler.
Eğer bir savaşım sonucu doğan yapıt, ötekilere kıyasla bir
yeni değer içermiyorsa, barışçıl dengesine ulaşmamıştır. Di-
yalektiğin temel ilkesini oluşturan çatışma, barışta çozülme-
ye yükümlüdür. Müzikteki disonansın, konsonansta vardığı
çözelti gibi....
İnsanca hiçbir amaç barındırmadan hedefini salt savaşta
belirleyen "savaş için savaş", akıldışı içeriğine karşın ne ya-
zık ki tarihsel kronolojiyi büyük çapta oluşturur. Bu konuda
sorgulamamız gereken, savaşın ideolojik kökenterindeki haklı
ya da haksız yönleri değil, insandaki hangi güdünün inanç
ve düşünceleri kanlı kırımlara yönelttiğidir.
15. yüzyılda düşünür Erasmus, en haksız banşın en haklı
savastan daha iyi olduğunu savunmuştu. Çağlar boyu sü-
ren dinsel ve ideolojik savaşların hangi nedeni bir dogma-
nın insandan daha değerli olduğunu kanıtiayabilir?
19. yüzyılda ise Fichte, Müller. Hegel, Treitschke gibi dü-
şünürlerin devlet-savaş bağıntısını kuramlaştırarak savaşta
yüceltici ve törel bir nitelik görmeleri, 20. yüzyıldaki nazizmi
ve dogmatik totalitarizmi hazıriamaktan öteve geçemedi. Ba-
rışı yaratıcıhktan yoksun bir yozlaşma, savaşı benliğin dev-
let kayramı kapsamında güç istemi sayan bu kuramlar, He-
raklit'in düşüncesiyle aynı kökenden çıksalar da önemli bir
ayrım taşıyorlardı. Eski Yunan bilgesi, olguların doğuş işle-
vinden söz açmıştı. Oysa savaş kuramcılarının önerisi ilkel
içgüdünün devlet kapsamında yasalaşmasından başka bir
şey değildi.
İnsan soyunun ikilisi sayılan bilinç ve içgüdü ya da barış
ve savaş, tarih boyu gelgıtli bir gelişim gösteren uygartık için
kaçınılmaz bir gereksinim sayılabilir mi?
Savaş ve ölümcül silahlanmanın patlayıcı birikimiyte ya-
ratılan ortamda barış önlemleri için çaba harcanan 20. yüz-
yılda, bu ikilinin en çarpıcı örnekleri izleniyor. Ancak bilincin
ilkel güdülere karşı savaşımı yalnız 'insan haklan' ve
'silahsızlanma' alanında verilmiyor. Çağlar boyu sanatsal ya-
ratıcılığın en güçlü esin kaynaklarından birini oluşturdu sa-
vaş. Truvalılarla Akhalar çarpışmasaydı Homeros'un İlyada:
sını okuyabilir miydik? Sayısız şiir, yazı, senfoni ya da tablo-
yu tanıyabilir miydik? Sanat bu açıdan belki de her zaman
bilincin ilkel içgüdüye karşı duyduğu utancın kurtarıcı sim-
gesi olacak.
21. yüzyıla doğru Ortadoğu'da duyulan savaş sıcağı, ken-
di içinde birleşmek ve barışmak isteyen Avrupa'ya göre bir
karşıtlamı vurguluyor. Alev alev yanacak bir Ortadoğu'yu çöl-
lerin Homeros'u sanata dönüştürebilir mi? Bilemiyoruz. An-
cak 21. yüzyıl, yeryüzünde barış bilincinin 'ye n
' bir sanat'ı
olusturacak aşamaya açılmalı. Çağdaş insan buna hazır mı?.
KURS DERSANE EĞÎTİM ÇANAJANS ısıoo44
INGILIZCE
KENT'TE
ÖĞRENİLİR
* 2
Audio Visual Yöntem
Sıcak, Uygar Bir Ortam
KENT
ENGLISH
Baharıye C*d
Re«s Sın«m«sı Karşıv
Kadıköy-IST
Tel: 347 27 91-92
kay ıtlar sür üyor
Hedefimiz
dûşüncede özgûr ve yarahcı çocuklar
yetipirmektir..
Gündüz 07.30-19.00 arası
GECE BAKIM SERVİSİ 19.00
-24.C0
ÇOCUKEVİ
£TÜT EVİ
: Levent C. 36
:L<feSk.No:6
Levent Cd. 36
Levert 18000 81
Levert 169 43
Levent 179 90 22
ILM'de INGILIZCE
CAMBRJDGE Ûnlversltesi Şınavlan
FET-CFE - CSNEL İNGİLİZCE
Tttksek Standart Ekonomlk Fiyat
INGILTERE'DE INGILIZCE
IUTnin ÜCRETSİZ yurtdışt hizmetleri
AU-PATR'llk (rıg.aleywıtndaaineyardımaköı)
KAMPLARDA öğrencilere çalışarak
para kazanma ve Ingilizce geliştirme imkaru
ISTANBÜL LISAIV MERKEZI
GenctürkCd.No.SOLALELI Tel: 520 61 9 9
way
toleam English
Başlangıçdüzeyi.
Orta düzey. ileri düzex.,
Proficiency. Toeff.:
";
Kurumlara özel dersler.
BESTsize Ingilizceyi sevdirir, en iyiöğreiir.
Ah Samı Yen Sok. No.2 Kal3-4 Gayrettepe 174
Buyuk Surmeiı Otelı karşısı
FAX ısı 4i 55
K A D I K Ö Y
LISKÜR
SÜRÜCÜ
KURSU
DevreJer:
Haftalçr 19Kasım
HaftaSonu: 1 Aralık
KADIKÖY
(SAğüflOçeşme Cami yanı)
349 18 24-349 18 25
336 02 06-336 02 79
bilgîsa
lt fiM
ÜCRETStZ
BİLGİSAYAR
PROGRAMCILIĞI
TANITIM
SEMtNERLERl
Mccidijtkdj
Tel: 1750604-1749227
KURS
DERSANE
EĞİTÎM
İLANLARINIZ
İÇÎN
ÇANAJANS
1510044
1514155
HALKIMIZA
İktidarın, emperyalistlerin çıkarları uğruna halkımızı kirli
bir savaşa sürükleme çabalarını, idamlann bir şarrtaj
olarak kullanılmasını; Dıyarbakır, Amasya, Gaziantep
cezaevlenndeki hak gasplarını, Eskişehir hücre tipi
cezaevinin açılması çabasmı protesto etmek için
19.11.1990 tarihinden itibaren açiık grevine başlıyoruz.
Malatya E Tipi Cezaevl'nden
arkadaşları adına
M. İLGÜN, İ. KARTAL, N. GÜRBÜZ, H.
YURTSEVER, T. SERBEST, H. İŞÇİ, V.
TÜRKMEN, A. ALKAYA.
ISTANBÜL BAROSU'NUN
KONUT HİZMETİ
Beylikdüzü mevkiinde, Bıiyükçekmece Belediyesi'nin
imara açtığı, E-5 karayolu deniz tarafında 476 konut
yapıyoruz. İmar durumu ve proje hazırdır. Tahsis
belgesi alınmıştır. Altyapı belediyece tamamlanacaktır.
İlkbaharda inşaata başlayacağız. Çağdaş bir mahalle
yaratacağız. Yeşiller içinde yaşayacaksınız. 5.12.1990
gününe kadar Barodaki kooperatif merkezine
başvurabilirsiniz. Meslektaşlarımıza önemle duyuruyor,
hararetle tavsiye ediyoruz.
S.S. TÜZE KONUT YAPI KOOPERATİFİ
'BAŞKANI
Av. TURGUT KAZAN
Tel: 145 63 86
"SÜPER NATO", "DEVLET ÇETESİ", "GLADİO"
ADLI CIA + NATO ÖRGÜTLERİNİN İÇ YÛZÛNÜ
ÖĞRENMEK Mi İSTİYORSUNUZ? AŞAĞIDAKİ
KİTAPLARI OKUYUNUZ
Talat Turhan
BOMBADAVASISAVUNMAI
BOMBA DAVASISAVUNMAII
DORUKOPERASYONU
(Posta pulu karştltğmda gönderilir.)
9.000 TL
&
ooo TL
Sorun Yaymlan
Babıâli Caddesi No: 6/2 Kat/1 Cağaloğlu-lst.
527 45 38
GİDERAYAK YAŞARKEN
Vedat Giınyol
6000 lira(KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. S9-4İ Caga/oğtu-fstanbul
Ödemeli gonderilmez.
PENCERE
INATO Terör Örgütü
1982 yılında Venedik yakınlarında üç italyan jandarması
bombayla öldürülüyor. Kovuşturmayı yürüten Savcı Caesoni
un bulguları çarpıcı bir gerçeği ortaya çıkarıyor: ftalya'da NA-
TO'nun gizli bir örgütü var: "Gladio" ya da "Süper NATO" di-
ye adlandırılan bu örgüt, terör üretiyor. Belçika Savunma Ba-
kanı Guy Coemes bir açıklama yapıyor: "Gladidnun benzer-
leri bütün NATO ülkelerinde bulunmaktadtr". "Süper NATO" ör-
gütü, CIA denetiminde çalışmaktadır.
iş gün gectikte büyüyor, bütün NATO ülkelerinde tepkiler
yaratıyor; Almanya'da hükümete verilen soru önergesinde
olay, "Batı savunma ittifakının gelmiş geçmiş en büyük
skandalı" diye tanımlanıyor. Alman Savunma Bakanı Stoten-
berg "Konuyu inceliyoruz, hükümet yakında açıklama
yapacak" diye ortalığı yatıştırmaya çalışıyor. Başbakan Lu-
bers, 1950'li yıllarda örgütün Hollanda'da kurulduğunu par-
lamentoya gönderdiği bir yazılı açıklamayia bıldiriyor.
Peki, Türkiye ne yapıyor?
Hiç...
Batı'da parlamentarizm işliyor; Türkiye'de ise devlet tek
adamın ipoteği altındadır.
•
Almanya, Fransa, italya, Hollanda, Belçika, vb. NATO ül-
kelerinde NATO'nun gizli terör örgütünün kıymet-i harbiyesi
var mıdır?
Batı Avrupa ülkelerinde NATO kurulduğundan bu yana as-
keri darbeler mi olmuştur? Demokrasi rafa mı kaldırılmıştır?
Ara rejimler mi kurulmuştur?
Hayır.
"Süper NATO örgütü" onlardan çok bizi ilgilendirir. Çünkü
Türkiye son otuz yılda üç askeri müdahale yaşadı. Son iki-
sinden önce ve sonra sokaklarda yurulan vurulana!.. Katil-
ter bulunamıyor. Niçin? Belli değil. Ülkede "istikrarsızlaştırma"
ya da "dengesizleştirme" denilen eylemler tezgâhlanıyor. Her
seferinde, terörü durdurmak için sıkıyönetim ilan ediliyor; ama
eylemler azalacağına artıyor; darbe ortamı hazırlanıyor.
12 Mart'ın üstünden yirmi, 12 Eyiül'ün üstünden on yıl geçti.
Terör yine günceldir.
Oyleyse "Süper NATO" örgütü ya da "Gladio" Türkiye'de
günceldir.
Terör kurbanlarının katilleri neden bulunamıyor? 12 Mart-
tan önce otuza yakın öğrenci lideri takır takır öldürüldü. Bir
tekinin bile faili ortaya çıkarıiamadı. 12 Eylülden önce nfce
yazar, profesör, politikacı, gazeteci belli yöntemlerle vuruldu.
tetilleri kimlerdi? Bugünlerde işlenen cinayetlerin ardında
kim var? Sakın "Süper NATO" örgütü bu işleri tezgâhlama-
sın?
Terör eyiemlerinin katilleri bulunamadıkça, bu soru gün-
demden inmez.
*
Talat Turhan, 12 Mart döneminde "kontrgerilla"n\n işkence
(Arkosı 17. Sayfada)
abc
def
ghi
4. ATBAACILIK FUARI
30 Yerli ve 94 yabancı firmantn
katıltmıyla gerçekleştirilen
4.Matbaacılık Fuarıjürk basım sektörüne
DRUPA ' 90 da sunulan en son
teknolojik yenilik ve gelişmelerden bir
kesitizleme ftrsatmı sağlıyor.
Mutlaka zaman ayırın.
1 4 »
1*4=
15 15
15*5
16«
16 30
.8AŞKANI e
-14 45 i
A
15*5 S
-16 X >
T6 30 G
-17130 U
K
flGUN &ASKA
va^-Bvysl *•
n
17 Kı«Mi m i
(RMMİr A.Ş)
ı nn işwrı m
<**
AntUMı A Ş ]
.Uanrnû Bruıe jFOGRAİ
^ Bast O c e * va 6as* Scrjn*-
Sergilenecek ürünler:
Kompüterli matbaa makineleri, metin işleme sistemleri ve aletleri, "| 7 " 2 1 K d S l f H 1 9 3 0
metin iletme, dizgi, mizanpaj sistem ve malzemeleri, cilt makineleri ve
aksesuarları, reprodüksiyon makineleri, yardımcı matbaa makineleri,
makine aksesuarları ve malzemeleri, matbaa mürekkebi, filmler, renkli
laboratuvar ekipmanları, kağıtiar ve diğer matbaacılık gereçleri Zıyaret Saatleri Hergün: 11.00-20.00
TUYfcP ISTANBÜL SERGI SARAYI
T E P E B A Ş I • I S T A N B Ü L
«a«EVAE«I N V IKLÇKAI • « U N no«T • aUEKT « « » « « - « HUJUVİ. HUfNil O*MJ*
YEHI • «M MAHGMfHICS 1USAI • MGEP» SAtHV U«MC» «AJTHMA G6İ5T1RME W! 35 T1CJWT
I M T H ) S K H • « m r t ; A J • «SHIAMU» S A IISVKHB • AUTDSFT u>v I F B » U L A U W V A
OMHMım • mnftnJsm sm*X0Mr ı « » « »IMANY» a»«u«r»Eiiı • ttoto ™ B W
A1MMIM OJMHUHffrı • atuw KDESAL UM.N1A :ıM«UWVfT1l • W S atSM AMBA1AI '<E
«BUIM Sm LTD Sîl • 8«F ROSRAl AlMAm* O M M U m i • 3AT1MATMACUK vt T1ÜUCT • 8E-
KOHÛUIETAŞ »aiMSLTB :i«iii-H<{ı«aıiH<««iTOa«nuu«ıv<a*«<ui«»Fnı»ı«.uı«ı
UATHMCUK »CUfllES noflp «S • 9» ıUTE
m«TI0N*. «L1AM1AI • «W GflAflSO* IIO«K
M t U M M I • Ct« «TSOIAG ISVtÇl • CHEMCD SOCP » W0U*mKr*t''Al • CHOOI (H0UA«0«i
• oosmD hicmaıcs LID « M » I W I • couo «svtp • couroaı*mc canpomTiaM nsm •
OTImjTBlGESaia<«n<OST«GHIFHieUMAl«YAQ»»<»CTI«C8sr«(TSBA«MtOTmjBGEOS«IHietLAQ»»UCTI«Cs«(SB«t
HEnCfflö* « GötÇLÖH Wt A$ • OANAGMtf lüANftüUKA) • OAVE UAIONC ELÖOHCMC İÇ W ÛIŞ Tl
CAflH UHFfO giffltPI • DaTA MATBAACIIK UUMÇSSIUK SANAVI Vî TICAflP a 5 « Dptcj GRtfMC
OSa • D0WO0U«f flH « 0 t * H t U K 0 J U » n | • » * t O » C lffifflA
I N A CJJHüBnCTl • KBM (US»I • EStOfttT A Ş IDAmUMAI • €ü«0B0W INGHTEBE; • fEU»
3CT~MFP HDEKAL « » ı CUMHJKVEH • F0WPAT mutMVVM • KXMAT MAT3AKUI « TH
M:L£» -ouır 10 STI • Gtsırnt» u u u t n u M i UMIIH) IWOITBB • SOSMI ımıaoı *
K U W A - j t . ı - r ı • : « ı U U » A K S A K A V I M • snvoncssIÇEXOSLOVAICVAI• GIWH»EM
S«» KHrn • MHANC S»OI «NettTEI» • HAms«WUCS [JSAI • MAITMAMN OOUCUAIVEIl
EMX taeui ALMANVA :J*J<Y1Iİ| • K«*l»«G» »UCIIMASCHmCN AG HDERAl AUHANYA
O*I1U««I1I • HfllOMMT lUMMHUI • HU1BI # M . I t » • HU»WIT OfST UATBAACM * GA-
ZFTKl» kS • Cf K61THII • IjKSAN ŞN SAHAY1« TCA«T LTD WT • ITEC «GITB1B • «PU
AMBAlAJSANAnivCTICAnETA; • M I B » W l a 5ASW MAKNEHffl TKABEI« SBV6 A5 »JOS
HUNKELB1LTD fS*?B • «*Uİ fmlKM. KMUCH CumgBYntl • lAVı RDBW ALUNnA 0*1-
«UKrET» • vmmAt MAI»A SANArl • LU0T0 UAfmvAI * (JNGaNBEKG IXDEM1 A1MWY«
CU*tHyFTl) • «0O« SSO M Ü I M !
• "OLflUS HDtHAı HMUİ" OMtmm • ILONICA UA-
"ONYAI• 1HAUSE IfîTJfMt IMUPt CüWHLiPy?Ttl# <L.j VAIPHa Sâf**rl '.î rCARET A5 • tJT[M
-TD • J^ffl MiSTER İUSAJ • L'NOTVPÎ ''NarEHfl» MAS M1tLt= (^DeRfl. A.WANTA ClJM** ı»rf~J
• MAM R3LAN0 IFECKftu AIMANYA CUMHMrt^ı 0 UAAK WXMC ROEflAı AJMANYA CUMHUİ1 *l~]
• MAfflC W)v mC IUSAI • WAT)Ş nrxı STİ • UATSET MATBAA MAKME VE MAÜEUEUH SANA1 VE
TlCAflET A S • VAX1UA IÇEı:S-B»Ar'A| • UtC KUtM. AUIANVA a M U M T I ) • METKO MUMtS-
SUJCITHAIAT İHAACAT Vf TlCAflET AJ • M6 a£CDK POrSE] mSW. ALMAM^A CUKMJff'rEni •
o £ C t ı v b S ) « o j n
ötMi. ALMANYA CUMKİIirETt) • UOffTtM tC S«A ı
UAaTM|in<CKI*a«ea»muS*«IÜSA
f u c m m j t M O H
MUHTAP MEMIŞ0&U C0 • MÛU£R
M « ! T| n C K I * a « e a » i m S A l ı u I « E S C IUSJ«
PTVVAİ • POMMCIHfl HOBIH AIUAVVA CLMHcmrnll • tOU&Oİ SDA {(TAIYAJ • nX
Gn«fi VHISHL ALMAMYA CtAWUH>tT1) • CL IINGLTEHE) • «SUOCSS ıFEDERAl UMAAYA CLHVHJK-
v n • NEMA MAT8AACHIK KMVASt SANAY1 A
T
ICAflET A 5 # ReD&MMttflEFAOGRAFIK(SIIMF1
T1C * SAtlAS • «HWSfT MATMA U A I I M vt UALZEMElf» nCAIIET K UAU» AN0HM ««ETI •
VOnilEU SMKK SY5TEMS IMG1TBCI • Rau» intUISA] • 1OT0MEC KTA1YAI • r> ırç nuniF
><Li. Gffttt [FEDERAl ALMANYA OMHUKYfT:) • RYO» UAnMYAI • SAHOCH1FEDERAL AUMAMYA OM-
-*JWYÎTI># S B S STANOABT OÇM SANAYl VE TlCAflET A Ş • SCmE<DEa SENATCe r*ÇDfBAI AiMANYA
OJ»**J*rETI|« SCTÜHBtLClKAl» SITMAıfîALTAl • STAHL ı>*H I^DEHAl A.MAN^A OMHbRı^Tl •
S J « İ U ( « { : » S D l S t O » a S « S l A T I V E - C A « r A 5 «TEAV
TCft COMPAKV LTO •MGlTEBEl • -M0MAS « L A M JIGITE«EI • TBUVtL (JSAI» TYK* * G «SVÇ-
Kt • a T A VHME5SJ* "HAIAT IHRACAT eJ&H SAHA» V€ n c « t A 5 • UHGEH-MtSSEfl KKHAİ
AiVANYA W » * ^ ı »IM» EtKîm-ElltTRONk. 8AHM CMMM M*1>T VE H0TAJ -ASRIAS
• VACUJMATiC IMGtTEffiJ • »A1CA SE rSPAKTAl • VAN SON BV IIOİAAOAI • VAflrrrftlvTEGIU
JüSA, • V 3 t WC- NUUUMEa •*«F«JB»a, ibiiP Gmaı 101 IKOEMi ALMU1>A CUMHWETII
C • VAİIFEKM1A1UAV) A a t
Seçkin Fuarlar... Seçkin Ziyaretçiler.