Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19JıKİM 1990
JDünya Satranç Şampiyonası
KÜLTÜR-SANAT CUMHURÎYET/5
Kasparov: 2,5 Karpov: 1,5
KARPOV (Siyah) GÜRSEL GÖNCÜ
NEW YORK — Dünya
Satranç Şampiyonası'nın
4. oyunu, yine beklenme-
dik ve şaşırtıcı hamlelerle
dolu bir mücadeleden
sonra berabere sonuçlan-
dı. Oyuna beyazlarla baş-
layan Dünya Şampiyonu
Gari Kasparov, 2. oyun-
da olduğu gibi 'şah'ının
onündeki piyonu sürdü ve
taraflar ilk 15 hamleyi yi-
ne 2. oyundaki sırayla ay-
nen tekrarladılar. Bu nok-
fBevaz)
t a d a n s o n r a K
* n »
o v
'
s a t
"
I O N DURUM
r a n ç
büyükustalar.nca
SON DURUM 'keskin' olarak değerlen-
dirlen bir devam yolunu seçti ve kendi stiline uzak ve 'açık'
olarak nitelenebilecek 17. hamlesiyle Kasparov'u şaşırttı. Ba-
sın odasmdaki kapalı devre televizyondan izlediğimiz Kaspa-
rov bunun üzerine, "Ya öyle mi? Allah Allah! Şu işe bak!"
gibisinden surat ifadeleriyle, izleyicilere kısa bir şov yaptı.
Kasparov'un 19. hamlesinden sonra tam 53 dakika düşünen
karpov, rakibinin 21. hamlede ikram ettiği piyonu aldı ve
mücadele kıaştı. Kasparov, 23. hamlede hem salondaki iz-
leyiciler hem de satranç uzmanlannı şaşırtan ve oyunu anında
yorumlayan Amerikalı büyükusta Yasser Seirawan'ın
"dahiyane" olarak nitelediği bir saldırı başlattı ve Karpov'a
'kale'sini ikram etti. Bu hamleden sonra da uzun süre dü-
şünen Karpov, ikramı kabul ederse 'ileride' çok zor duru-
ma düşeceğini gördü ve bütünüyle savunmaya çekildi. Oyu-
nun 25. hamlesine gelindiğinde, Karpov taş üstünlüğüne sa-
hipti ve 'vezir' kanadında dört adet geçer piyon (Vezir ya
da herhangi bir taşa terfı edebilecek önü serbest piyon) elde
etmişti. Üstelik hâlâ Kasparov'un ikram ettiği kaleyi alabi-
lecek durumdaydı. Kasparov'un sahip olduğu tek şey ise
'atak'tı 27. hamlede yine herkesi şaşırtan Kasparov, bu kez
son derece sakin ve sanki taş üstünlüğü kendindeymişçesine
*g3' oynadı. 28. hamlenin sonunda basın odasına gelen Kar-
pov'un karısı, kocasının kazanacağından emin bir şekilde
gülüyor ve esprili bir şekilde ellerini ovuşturuyordu. Son 10
hamlede özellikle Karpov, büyuk bir zaman sıkışmasına girdi
ve son sekiz hamlesini beş dakikada oynamak durumunda
kaldı. Bazı satranç otoriteleri Karpov'un 36. ve 39. hamle-
lerde daha iyi oynayabileceğini ve kazanabileceğini belirtir-
ken, bazılan her durumda Karpov için en iyi skorun bera-
berlik olabileceğini öne sürdü. Dün sabah Karpov'un öner-
diği beraberlik Kasparov tarafından kabul edildi. 4. oyun
sonunda Kasparov 2,5-1,5 önde... 4. Oyun / Kapsarov (Be-
yaz) - Karpov (Siyah) Ruy Lopez, Zaitsev Varyasyonu: I.e4
e5 2.Af3 Ac6 3.Fb5 a6 4.Fa4 Af6 5.0-0 Fe7 6.Kel b5 7.Fb3
d6 8.c3 O-O9.h3 Fb7 I0.d4 Ke8 1 l.Abd2 Ff8 12.a4 h6 13.Fc2
exd4 14.cxd4 Abd4 15.Fbl c5 16.d5 Ad7 17. Ka3 f5 18.exf5
Af6 19.Ae4 Fxd5 2O.Axf6 Vxf6 21.Fd2 Vxb2 22.Fxb4 Ff7
23.Ke6 Vxb4 24.Kb3 Vxa4 25.Fc2 Kad8 26.Kbe3 Vb4 27.g3
a5 28.Ah4 d5 29.Ve
2 Vc4 3O.Fd3 Vcl + 31.Şg2 c4 32.Fc2
Fxe6 33.Kxe6 Kxe6 34.Vxe6+ Şh8 35.Ag6 Şh7 36.Ve2 Vg5
37.f6 Vxf6 38.Axf8 + Şg8 39.Ag6 Vf7 4O.Ae7 + Şf8 Bera-
berlik.
Alpay Izer anıhyor
• Kültür Servisi — Geçen yıl ölen tiyatro sanatçısı
Alpay İzer, cumartesi günü Zincirlikuyu'da mezan
başında anılacak. Saat 11.00'de yapılacak anma
toplantısından sonra Pangaitı Karşı Tiyatro'da çay
içilecek. İstanbul Belediye Konservatuarı'nı bitirdikten
sonra Dormen, Küçük Sahne, Ali Poyrazoğlu, Nejat
Uygur ve Levent Kırca tiyatrolarında çalışan tzer, tiyatro
oyunculuğunun yanı sıra oyun yazarlığı, TV için drama
ve çocuk programları da yapmıştı. İzer, akciğer
kanserinden ölmüştü. İzer'in ölümünden sonra
İncirli'deki Olcay sokağına Alpay İzer'in adı verildi.
Blues ödüllerinin yeni sahipleri
• MEMPHIS-TENNESSEE (AA) — Buddy Guy ve
John Lee Hooker, blues ödüllerinin yeni sahipleri
oldular. Memphis'te önceki gün duzenlenen ve bluesun
öncüsü W.C. Handy'nin anısına Blues Vakfı tarafından
fınanse edilen 'Ulusal Blues' odülleri töreninde, Hooker
adına ödülu alan Bonnie Rait, John Lee Hooker gibi
blues'u her zaman canlı tutan insanların bu müziğin
halen yaşamasmı sağladıklannı belirterek "Onun ve onun
gibi diğer büyük muzisyenlerin parçalarını
seslendirmekten büyük gurur duyuyorum" dedi. Yılın
Blues Vokalisti ve Yılın Erkek Blues Sanatçısı ödüllerini
alan Hooker'ın 'The Healer' adh albümu de 'Yıhn Blues
Albümü' seçildi. Yılın Blues Gitarcısı ve blues orkestrası
dalında iki ödüle layık görülen Buudy Guy ise, yaptığı
konuşmada, ödülü kazanmasının kendisi için büyük
sürpriz olduğunu, çünkü "Daha once hiçbir şey
kazanmadığını" belirtti. Yaklaşık 1500 üyesi bulunan
Blues Vakfı'nın, ABD ve İngiltere'de 25 grup ile
bağlantısı bulunuyor.
Ford koleksiyonu satışta
• NEW YORK (AP) — Henry Ford Il'nin
Koleksiyonunda yer alan empresyonist ve modern 36
sanat yapıtı, 12 Kasım günu Sotheby'de açıkarttırmaya
çıkarılacak. Paul Cezanne, Amedeo Modigliani, Henri
Matisse, Joan Miro ve Marc Chagall'in tanınmış
yapıtlarının da yer aldığı koleksiyon, tablolar, desenler ve
he>
r
kellerden oluşuyor. Otomobil krallarından Henry
Ford'un torunu olan Henry Ford II, 1960-80 arasında
Sotheby'nin başkan yardımcılığında da bulunmuş ve
1987'de ölmuştü. Müzayedede, Renoir'm "Çikolata
Kutusu" adh ünlü tablosu da yer alacak. Renoir'ın
yapıtının 15-18 milyon dolar arasında bir fiyata alıcı
bulması bekleniyor.
S I N E M A ATİLLÂDORSAY
"Dick Tracy" çizgiroman ilesinemanın hoş bir evliliği
Yaşasm 'haz vererf sinemaDick Tracy
Yonetmen: Warren Beatty /
Senaryo: Chester Gould'un
çizgi-romanından
esinlenerek Jim Cash ve
Jack Epps / Görüntü:
Vittorio Storaro / Müzik:
Danny Elfman /
Oyuncular: Warren Beaty,
Madonna, Glenne Headly,
Al Pacino, Dustin
Hoffman, Paul Sorvino,
Mandy Patkin, Dick Van
Dyke, James Caan, Henry
Silva, Michael J. Pollard,
Estelle Parsons / Buena
Vista yapınu / 107 dakika
(Emek, Reks, Kristal,
Topkapı Sur, Ankara
Akün, vs.)
Üff!.. Eleştirmen olmak git-
gide zorlaşıyor. Eskiden eleştir-
menizde kullandığınız "enfor-
masyon", artık günler önceden
gazeteye geliyor ve Amerikan
şirketlerinin kurnaz reklamcılı-
ğıyla gazetede çoktan yayımlan-
mış oluyor. Mahmut Tali Öngö-
rea ağabeyimiz ise "bu filmi öv-
meye hazırlanan eleştirmenleri-
miz"den söz ederek, yazımız
üzerine peşin bir "ambargo"
uyguluyor. Şimdi gel de "Dick
Tracy"yi eleştir bakalım!..
Allahtan sinemanın (ve de
tüm sanatlann) aynı zamanda
birer "haz aracı" olabileceği,
artık çoktan kanıtlandı. Bir fîl-
min haz vermekten (ve seyirci-
nin haz almaktan) utanması ge-
rekmediği de... Bir zamanlar,
"iyi fllm" denince "ciddi" bir
konu, bir "mesaj" ve de "ide-
olojik sağlamlık" filan aranır-
dı. (Biraz kabalaştırıyorum,
ama hemen hemen böyleydi).
Ford, Hawks veya Daves mi?
Onlar hep western çekerlerdi:
Demek ki önemsizdiler. Hitc-
hock mu? Hep cinayet öyküle-
ri anlatır, seyircisini korkutmayı
amaçlardı: Demek ki "ciddiye
alınamazdı." Müzikaller veya
BİRİNCİ SINIF EGLENCELİK — VVarren Beatty çizgiromandan sinemaya "medya Iransferi'ni
ustalıkla kotarmış ve bizlere, gerçek bir sinema keyfi veren birinci sınıf bir eğlencelik ortaya koy-
muş. Madonna'nın doğal bayağılığı bu kez nefes kesen Mahoney'e pek iyi uymuş. Al Pacino'yu
(sağda) ise ağır ve inanılmaz makyajı altında tanımak neredeyse olanaksız.
"korku filmleri" mi? "Tttr
sineması" denen belanın örnek-
leriydi onlar, geçiniz lütfen!..
Ama (biraz da "hedonist"
Fransız eleştirisi sağolsun) bu
filmlerin verdiği zevkin, sanatın
"asli" amaçlarına hiç de ters
düşmediği anlaşıidı. Öyleyse,
yasasın zevk veren, keyif veren
sinema ve yasasın Dick Tracy!
"Dick Tracy", kuşkusuz bi-
liyorsunuz, yayınına 1931'de
başlanan ve yıllar boyu süren
bir çizgi-romanın kahramanı...
Keskin, kaba çizgilerle belirlen-
miş, karikatür düzeyinde, her
açıdan temiz ve dürüst bir "ca-
niler avcısı". 1920-30'larda,
gangsterliğin fink attığı bir
Amerika'da, parasal ve cinsel
her türden kışkırtmaya karşı du-
ran, hep iyinin ve yasanın hiz-
metinde, gözüpek bir polis, Ro-
osewelt döneminin bunalımh
ABD'sine, yasalara ve yönetime
güven ve yannlara umut aşıla-
mayı deneyen sayısız "medya
olayı"ndan ve onların arasında,
o yıllarda özel bir yer tutan
çizgi-romanlardan biri... Özel
bir değeri ve ilginçliği de pek ol-
mayan...
Peki, bu "Dick Tracy", gü-
nümüzün, 1990'lann sinemasın-
da ne arıyor? Ne Chicago
gangsterliği kaldı (bu işler, şim-
dilerde çok daha incelikli biçim-
de yapılıyor) ne Rossewelt dö-
nemi ABD'sinin ekonomik çö-
küntüsü ve naif inanışlan. Ne
gangsterler, ne haydutlar, ne
"femme fatale"lar, ne dedektif-
ler, ne tekil ve toplu cinayetler
ve kıyımlar gördü bu gözleri-
miz. Sinema ve TV dizileri sa-
ğolsun!.. Chester Gould'un ya-
lın, aynntıdan yoksun "iki
boyutiu" dünyasının, sınırlı (be-
şi aşmıyan) renklerinin ve gro-
tesk kişilerinin günümüzde ne
işi var?
Kuşkusuz bu soruyu geçmişin
diğer çizgi-romanları, Tarzan'-
lar, Superman'ler, Mandrake'-
ler, Batman'ler, Hoş Memo'lar
vb. sinemalaştınlırken sormak
gerekiyordu. "Dick Tracy"nin
sinemalaştınlmasının, her tür-
den sosyal, tarihsel ve ekono-
mik açıklamanın dışında, tek
bir temel nedeni var: Eğlendiri-
ci bir fîlm yapmak. Ve bunu ya-
parken de, bir meydan okuma-
yı, bir "iddia"yı kazanmayı de-
nemek: Çizgi-roman dünyası,
temel özelliklerini koruyarak si-
nema dünyasına dönüştürülebi-
lir mi? iki ayn ve çok farklı
medya arasında sağlıklı bir iliş-
ki kurulabilir mi?
öncelikle şu saptanmalı: Bu
ileri teknolojv, bu TV/video ça-
ğında, "resimli roman" denen
olayın işlevi bitmiş midir? Sanı-
rım ki hayır. Yalnız "Red Kit"
okumayı seven bir devlet başka-
nına sahip olduğumuz için de-
ğil. Ama Cumhuriyet okuru
olarak kendinize bakınız: 5.
sayfamızdaki resimli romanla-
rı, öncelikle değilse bile pek ge-
ciktirmeden "okuyan" sizler
değil misiniz? Peki, resimli ro-
manın işlevi bitmediyse, onu si-
nemaya taşımak, iki medyayı
birleştirmek, heyecan verici bir
uğraş, görkemli bir meydan
okuma değil mi? Bu da, her şey-
den önce araştırıcı, gözüpek,
meydan okumayı seven bir sa-
nat anlayışıyla bağdaşmaz mı?
"Dick Tracy", bu meydan
okuyuşu kazanıyor bizce. War-
ren Beatty'nin, fıziksel özellik-
lerini sarsak, tereddütlü bir
oyunla silmeye çalıştığı Dick
Tracy tiplemesiyle olsun, doğal
bayağılığı bu kez nefes kesen
Mahoney'e pek iyi uyan Ma-
donna'nın stilize oyunuyla ol-
sun, ağır ve inanılmaz makyaj-
lan altında, birer kuklaya veya
karikatüre dönmüş Al Pacino'-
dan Dustin Hofftnan'a, Panl
Sorvino'dan James Caan'a ün-
lü oyunculanyla olsun... Beş
renge indirgenmiş aJabildiğine
şematik renk düzeni, yapayhğı
bir tür gerçekçilik (kuşkusuz re-
simli roman gerçekçiliği) haline
getiren dekor anlayışı ve özellik-
le, o garip bir şiire ulaşan "kent
görünümleri" ile olsun... Ve
tüm o olaylar, kişiler, dövüşme
ve sevişmelerin ardında, film
boyunca kendini sürekli duyu-
ran alayıyla, ironisiyle olsun...
Yonetmen Beatty, bu "medya
transferi"ni ustalıkla kotarmış
ve bizlere, gerçek bir sinema
keyfi veren birinci sınıf bir eğ-
lencelik ortaya koymuş. Eğlen-
mek için de olsa, medyalar-arası
ilişkiler üzerinde düşünmek
için de olsa, kaçırmayın.
Siyasi bir
gerilim filmi
tsteaneyen Şahit
(The House on Carrol
Street) / Yonetmen: Peter
Yates / Senaryo: Walter
Bernstein / Görüntü:
Michael Ballhaus / Müzik:
Georges Delerue /
Oyuncular: Kelly McGillis,
Jeff Daniels, Jessica
Tandy (Fitaş Cep)
1950 başlannın Amerikası'n-
da, komünistlere karşı açılan
"cadı avı" sırasında, kimi hü-
kümet görevlileri, Nazi Al-
manyası'nın savaş suçlusu
olan bilim adamlan ve doktor-
larla, ırkçı amaçlar için işbir-
liği yapmışlar ve onların
ABD'ye gelip yerleşmesine
göz yummuş olabilirler mi?
"lstenmeyen Şahil", bu soru-
ya 'evet' yarutını veriyor ve bu
işlere bulaşan bir kadın gaze-
tecinin oldukça korkulu serü-
venini anlatıyor.
Son yıllarda, i>i işleyen ge-
rilim mekanizmalarıyla yeti-
nen bir zamanlann 'iddialı'
yönetmeni Peter Yates, özgün
bir senarj'oya dayanan bu fil-
minde, siyasal çağrışımlı bir
gerilim filmini oldukça sürük-
leyici biçimde anlatıyor. Ve
bununla da yetiniyor. Yonet-
men, ne politik yaklaşımını
derinleştirmeyi ne de kimi ge-
rilim öğelerini, Hitchcockva-
ri bir ustalık için keskinleştir-
meyi düşünmüş. Film, bu ha-
liyle rahatça izlenen bir kurde-
la...
17 YIL SONRA — Mikbalkov'un filmi yıllar sonra bîr araya gelerek 5 akşam geçiren bir çiftin yaşadığı 'gençlik diişü'nü anlatı-
yor. Filmde sevgilisini 17 yıl bekleyen Tamara'yı Ludmilla Gurçenko canlandırıyor.
"Beş Akşam" Slav romantizmini özleyenler için
Sevgi, tozlarından sıyrılınca
B e ş A k ş a m (Piats Vetcherov) / Yonetmen: Nikita
Mikhalkov / Senaryo: Aleksandr Adabaşyan, Nikita
Mikhalkov / Görüntü: Pavel Lebeşev / Oyuncular:
Ludmilla Gurçenko, Stanislav Eyubşin, Valentina
Teliçkina, İgor Nefedov, Larisa Kuznetsova / Bir Sovyet
filmi (Dünya).
Savaş öncesinde birlikte ol-
muş olan Ilyin ve Tamara, ya-
şam kargaşası içinde birbirleri-
ni yitirmişlerdir. Daha doğrusu
Ilyin, uzaklara kendi hayatını
yasamaya gitmiştir. Oysa Ta-
mara hep onu beklemiştir. Tam
17 yıldır!.. Ve tlyin, yine aynı
pansiyona gelir. Artık olgun
yaştaki iki insan, birlikte 5 ak-
şam geçirirler. Eski düşler can-
lanır, eski sevgi, tozlarından sıy-
rılır gibi olur. Ama bir gençlik
duşunü bunca yıl sonra yeniden
yaşamak mümkün müdür?
Slav romantizmini, Rus sa-
natçılarınm o kendine özgü ben-
zersiz hüznünü ozleyenlere yö-
nelik bir film "Beş Akşam." Bu
romantizmi perdede yaratmada
eşsiz (ve "Siyah Gözler"ini hâ-
lâ umutla beklediğimiz) Nikita
Mikhalkov'un 1985 Sinema
Günleri'ndegösterilmiş, aslında
1978'den kalma filmi, Sovyet si-
nemasının, propaganda kaygı-
sından sıynlmış, insana yönelik-
has filmlerinin eşsiz tadını içe-
riyor. Fonda 1960'ların Mosko-
vası ve Rus insanı, ön planda ise
bir iç hesaplaşmayı yaşayan,
anılarını ilmek ilmek çözümle-
yen insanlar... Siyah-beyaz ola-
rak getişip finalde sanki umut-
suzluğun umuda, hüznün neşe-
ye dönüşmesini simgeleyen bir
"renklenme". Bu hüzünlü ve
hoş film, Amerikan sinemasının
egemenliğine teslim olmakta
olan sinema dünyamız için de
görülmesi gereken değişik bir
yapım, mevsim başının guzel bir
sürprizi...
Sanatçı çok kimsenin düşünüp de söyleyemediklerini söylüyor
Perihan Savaş'ın
6
Don KLşoÜuğu' üzerine
Antalya Film Festivali'nin ardından tepkisini
ortaya koyan Perihan Savaş, Türk sinemasının
yıllardır "tek hâkimi" olan yapımcı-yönetmen
Türker İnanoğlu faktörünü yüreklilikle
eleştiriyor.
ni) acıkça söylüyor. Türk sine-
masının yıllardır "tek hâkimi",
"adsız imparatoru" olan yapım-
cı/yönetmen Türker İnanoğlu-
nun, yıllardır Antalya Festivali,
bu festivalin jürileri ve ödülle-
ri, Kültür Bakanhğı odülleri vb.
konularda hep hissedilen, ama
bir türlü açıkça kanıtlanamayan
ve bu nedenle suskunlukla geçiş-
tirilen etkisini yüreklilikle belir-
tiyor. Evet, Türker İnanoğlu
faktörü... Biz de aylar önce bu
faktörün öneminden, etkinliğin-
den söz etmiştik.
İnanoğlu, yıllardır sinemamı-
zın ön planda gözüken, özellik-
le Yeşilçam/devlet ilişkilerinde
odak noktası oluşturan kişisi.
Türk sinemasına zararlı mı ol-
muş? Bunu söylemedik. Tersine,
sinemadan kazandığını (geçmiş-
teki birçok yapımcının aksine)
sinemaya yatırması, "işbitirici"
yetenekleri, video korsanlığı
karşısında Türkiye'de sinemacı-
Doğrusu bu yıl Antalya Fes-
tivali dedikodulanna bulaşmak
ve bu konuda bir şeyler yazmak
istemiyorduk. Ama Antalya, bu
yıl öylesine çalkantılara neden
oldu ki!.. Özellikle Perihan Sa-
vaş'ın suçlamaları, basında ge-
niş biçimde yer buldu. Savaş'ın
çıkışını, kendi adımıza önce pek
ciddiye almadık. Sanatçı duyarlı
kişidir, kaybedince tepki göster-
mesi, giderek isyan etmesi do-
ğaldır. Aynca bir yanşmanın ko-
şullarını, jürisini vs. kabullenip
o yanşmaya katılan kişi, sonuç-
ları da saygıyla karşılamak zo-
rundadır. Ne var ki Savaş'ın söz-
leri, bu kişisel tepki düzeyini
aşıp çok daha genel ve radikal
bir eleştiriye dönüşüyor. O za-
man ona kulak vermemek ola-
naksızlaşıyor.
Perihan Savaş, Türk sinema-
sında çok kimsenin düşündüğü,
ama söylemek istemediğini (ve-
va söylemeye cesaret edemediği-
PERİHAN SAVAŞ — Türker İnanoglu'nun festivallerde etkinli-
ğini eleştiriyor.
lığa gerçek bir soluk aldıran Si-
nema Yasası'nı çıkartabilmesi,
devletten Cumhuriyet tarihinde
ilk kez sinemamıza yardım ko-
parabilmesi, bir gün yazılacak
olan biyografisinde mutlaka yer
alacak olumlu yanlar.
Ne var ki guzel sözdür, "Bal
tutan parmagını yalar." İnanoğ-
lu da bu becerisinin ödülünü
hep alıyor. Antalya mı dediniz?
Onun (her zaman pek de iyi ol-
mayan) filmleri hep var. Kültür
Bakanhğı ödülleri mi dediniz?
Erler FUm'in bir filminin olma-
dığı bir yıl yok. 15 ekim günü
Milliyet'te yayımlanan bir habe-
re göre de İnanoğlu kardeşler,
TRT'nin 1990'ın ilk 8 ayı içinde
Türk filmleri almaya ve dış ya-
pımlara harcadığı 24 milyarm
tam yarısım ceplerine indirmiş-
ler. Görüldüğü gibi, bal tutan
gerçekten de parmaklarını yalı-
yor. Öbürleri ise şimdiu'k avuç-
larım yalasınlar!..
Perihan Savaş, işte bize bun-
lan anımsatıyor. Hem de bunun
"meslek hayatının sonu
oiabileceğinin" bilincinde oldu-
ğu halde!.. Gerçi, gerekçesi ne
olursa olsun, "Camdan Kalp"
gibi onun da savunduğu "genç
sinema"nın, "kuşak degişimi "-
nin (hem de çok başarılı) bir ör-
neği olan bir filmin dereceye gir-
mesini eleştirmesi çok yanlış.
Ama bu tutarsızlığa karşın bu
"küçük kadın"ın, değirmenlere
saldıran bir Don Kişot tavrıyla
giriştiği köktenci eleştiri, bizi et-
kiledi. Onu desteklemek gereği-
ni duyduk. Antalya Şenliği'nin,
yine tartışması hâlâ süren diğer
olaylarına ise ilerde değinme fır-
satı sanırım ki olacak.
*Ebn Sokağında
KâW
• Kültür Servisi — 1985
Avoriaz Fantastik Filmler
Festivali'nde iki ödül alan
korkufilmi"Elm
Sokağmda Kâbus", bugün
Osmanbey Gazi; Beyoğhı
Lale, Kadıköy Kadıköy,
Aksaray Yıldız ve
Karagümrük Hakan
sinemalarında gösterime
giriyor. Korku filmleri
yönetmeni Wes Craven, ilk
'Elm Sokağında Kâbus'tan
sonra ticariüğe yönelerek
beş tane daha çekti. Film
bir kızın cesaret ve
çaresizliğinin öyküsü, düşle
gerçek arasındaki engelleri
yıkan bir psikolojik fantazi
gerilim. Senaryosunu da
Wes Craven'in yazdığı
filmde John Saxon, Marge
Thompson, Nancy
Thompson, Tina Grey ve
Rod Lane rol alıyoriar.
Tanrılar
Çıldırmış...?
• Kültür Servisi —
Yönetmenliğini Jamie
Uys'un yaptığı "Tannlar
Çıldırmış Olmalı" filmi
bugün Kadıköy Moda,
Beyoğlu Atlas ve
Çemberlitaş Şafak
sinemalarında gösterime
giriyor. Başlıca rollerini
Lena Farugia ve Hans
Strydom'un paylaştıklan
film Afrika yerlilerinin
beyazlann uygarlığına
şakacı bir bakışı içeriyor.
"Tanrılar Çıldırmış
Olmalı", yine aynı konuyu
içeren ilk filmin devamı
niteliğinde.
'Mimesis'
• KUltür Servisi —
Boğaziçi Üniversitesi
Oyunculan'nın yayına
hazırladığı Mimesis
Tiyatro/Çeviri-Araştırma
Dergisi'nin üçüncü sayısı
çıktı. Mimesis, tiyatro
tarihinde dönüm
noktalarını oluşturan
tiyatro adamlarının
yapıtlarını Türkçeye
kazandırmayı ve bu
doğrultuda doğacak
tartışmaları genişletmeyi
amaçlıyor. Dergi, birinci
sayısından itibaren
Stanislavski'nin, Brecht,
Artaud, Grotovvski,
Meyerhold ve diğer sahne
adamlarının teorik
yazılarını ve sahne
uygulamalarına dair x
. t
dramaturjilerini belirli bir *
düzenle Türkçeleştirmeye
ozen gösteriyor. Derginin
son sayısında da Brecht,
Stanislavski, Barba,
Grotowski, Meyerhold, Sam
Shepard'ın yazıları ve
Federico Garcia Lorca ile
yapılmış bir söyleşi yer
alıyor.
Sema Şahin
Paris'te
• Kültür Servisi — Ressam
Sema Şahin, Paris Tanıtma
Müşavirliği'nde bir sergi
açtı. Marmara Üniversitesi
öğretim görevlisi Şahin'in
sergisi 25 ekime kadar açık
kalacak. Bugüne kadar
kişisel sergi açan, 20 karma
sergiye katılan Sema
Şahin'in Paris'teki
sergisinde 40 tablo yer
alıyor.
BUGÜN
• Sanatçının sosyal
güvencesi Basın
Müzesi'nde "Sanatçının
Sosyal Güvencesi, Sigortalı
Olma Durumu, Telif
Haklan" konulu toplantı
saat 14.30'da başlayacak.
Avukat Tayfun Akçay'ın
yöneteceği toplantıya SSK
İstanbul Bölge Müdürii
Mehzat Türkeş, Bağ-Kur
İstanbul Bölge Müdürii
Hasan Pehlivan katılacak.
BİLSAK'TA
BUGUN
19 EKİM Cuma:
19.00 BIUM DlZlSl
Biyoteknoloji ve
Uygulamalsn: Türkiye'deki
Durum
Beyazıt ÇIRAKOÖLÜ
19.00 AİLEİÇİŞİDDET
VEMORÇATIKADIN
SlĞINAĞfVAKFJ
YaprakZIHNlOGLU
Görsel Sanat
Atölyeleri
Mehmet GÜLERYÜZ
yönetiminde (Per.-Cum.)
Ta'i Cbi Chu'an
Hareketli Meditasyoo
IlhanGONGOREN
HerSa. 14.00-20.00
Yoga
ZerrinAKGÜN
PtesL-Per. 1830-1930
fe-Foyer.Bar(Giriş)
f
Rock Cafe-Bar (5. Kat)
12.00-18.00 Heavy Mrtal
18.00-24.00 Rock
BÎLSAK. SııaselvüerCad.
SoğancısokJClHANGlR
143 28 79-143 28 99