14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19JıKİM 1990 JDünya Satranç Şampiyonası KÜLTÜR-SANAT CUMHURÎYET/5 Kasparov: 2,5 Karpov: 1,5 KARPOV (Siyah) GÜRSEL GÖNCÜ NEW YORK — Dünya Satranç Şampiyonası'nın 4. oyunu, yine beklenme- dik ve şaşırtıcı hamlelerle dolu bir mücadeleden sonra berabere sonuçlan- dı. Oyuna beyazlarla baş- layan Dünya Şampiyonu Gari Kasparov, 2. oyun- da olduğu gibi 'şah'ının onündeki piyonu sürdü ve taraflar ilk 15 hamleyi yi- ne 2. oyundaki sırayla ay- nen tekrarladılar. Bu nok- fBevaz) t a d a n s o n r a K * n » o v ' s a t " I O N DURUM r a n ç büyükustalar.nca SON DURUM 'keskin' olarak değerlen- dirlen bir devam yolunu seçti ve kendi stiline uzak ve 'açık' olarak nitelenebilecek 17. hamlesiyle Kasparov'u şaşırttı. Ba- sın odasmdaki kapalı devre televizyondan izlediğimiz Kaspa- rov bunun üzerine, "Ya öyle mi? Allah Allah! Şu işe bak!" gibisinden surat ifadeleriyle, izleyicilere kısa bir şov yaptı. Kasparov'un 19. hamlesinden sonra tam 53 dakika düşünen karpov, rakibinin 21. hamlede ikram ettiği piyonu aldı ve mücadele kıaştı. Kasparov, 23. hamlede hem salondaki iz- leyiciler hem de satranç uzmanlannı şaşırtan ve oyunu anında yorumlayan Amerikalı büyükusta Yasser Seirawan'ın "dahiyane" olarak nitelediği bir saldırı başlattı ve Karpov'a 'kale'sini ikram etti. Bu hamleden sonra da uzun süre dü- şünen Karpov, ikramı kabul ederse 'ileride' çok zor duru- ma düşeceğini gördü ve bütünüyle savunmaya çekildi. Oyu- nun 25. hamlesine gelindiğinde, Karpov taş üstünlüğüne sa- hipti ve 'vezir' kanadında dört adet geçer piyon (Vezir ya da herhangi bir taşa terfı edebilecek önü serbest piyon) elde etmişti. Üstelik hâlâ Kasparov'un ikram ettiği kaleyi alabi- lecek durumdaydı. Kasparov'un sahip olduğu tek şey ise 'atak'tı 27. hamlede yine herkesi şaşırtan Kasparov, bu kez son derece sakin ve sanki taş üstünlüğü kendindeymişçesine *g3' oynadı. 28. hamlenin sonunda basın odasına gelen Kar- pov'un karısı, kocasının kazanacağından emin bir şekilde gülüyor ve esprili bir şekilde ellerini ovuşturuyordu. Son 10 hamlede özellikle Karpov, büyuk bir zaman sıkışmasına girdi ve son sekiz hamlesini beş dakikada oynamak durumunda kaldı. Bazı satranç otoriteleri Karpov'un 36. ve 39. hamle- lerde daha iyi oynayabileceğini ve kazanabileceğini belirtir- ken, bazılan her durumda Karpov için en iyi skorun bera- berlik olabileceğini öne sürdü. Dün sabah Karpov'un öner- diği beraberlik Kasparov tarafından kabul edildi. 4. oyun sonunda Kasparov 2,5-1,5 önde... 4. Oyun / Kapsarov (Be- yaz) - Karpov (Siyah) Ruy Lopez, Zaitsev Varyasyonu: I.e4 e5 2.Af3 Ac6 3.Fb5 a6 4.Fa4 Af6 5.0-0 Fe7 6.Kel b5 7.Fb3 d6 8.c3 O-O9.h3 Fb7 I0.d4 Ke8 1 l.Abd2 Ff8 12.a4 h6 13.Fc2 exd4 14.cxd4 Abd4 15.Fbl c5 16.d5 Ad7 17. Ka3 f5 18.exf5 Af6 19.Ae4 Fxd5 2O.Axf6 Vxf6 21.Fd2 Vxb2 22.Fxb4 Ff7 23.Ke6 Vxb4 24.Kb3 Vxa4 25.Fc2 Kad8 26.Kbe3 Vb4 27.g3 a5 28.Ah4 d5 29.Ve 2 Vc4 3O.Fd3 Vcl + 31.Şg2 c4 32.Fc2 Fxe6 33.Kxe6 Kxe6 34.Vxe6+ Şh8 35.Ag6 Şh7 36.Ve2 Vg5 37.f6 Vxf6 38.Axf8 + Şg8 39.Ag6 Vf7 4O.Ae7 + Şf8 Bera- berlik. Alpay Izer anıhyor • Kültür Servisi — Geçen yıl ölen tiyatro sanatçısı Alpay İzer, cumartesi günü Zincirlikuyu'da mezan başında anılacak. Saat 11.00'de yapılacak anma toplantısından sonra Pangaitı Karşı Tiyatro'da çay içilecek. İstanbul Belediye Konservatuarı'nı bitirdikten sonra Dormen, Küçük Sahne, Ali Poyrazoğlu, Nejat Uygur ve Levent Kırca tiyatrolarında çalışan tzer, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra oyun yazarlığı, TV için drama ve çocuk programları da yapmıştı. İzer, akciğer kanserinden ölmüştü. İzer'in ölümünden sonra İncirli'deki Olcay sokağına Alpay İzer'in adı verildi. Blues ödüllerinin yeni sahipleri • MEMPHIS-TENNESSEE (AA) — Buddy Guy ve John Lee Hooker, blues ödüllerinin yeni sahipleri oldular. Memphis'te önceki gün duzenlenen ve bluesun öncüsü W.C. Handy'nin anısına Blues Vakfı tarafından fınanse edilen 'Ulusal Blues' odülleri töreninde, Hooker adına ödülu alan Bonnie Rait, John Lee Hooker gibi blues'u her zaman canlı tutan insanların bu müziğin halen yaşamasmı sağladıklannı belirterek "Onun ve onun gibi diğer büyük muzisyenlerin parçalarını seslendirmekten büyük gurur duyuyorum" dedi. Yılın Blues Vokalisti ve Yılın Erkek Blues Sanatçısı ödüllerini alan Hooker'ın 'The Healer' adh albümu de 'Yıhn Blues Albümü' seçildi. Yılın Blues Gitarcısı ve blues orkestrası dalında iki ödüle layık görülen Buudy Guy ise, yaptığı konuşmada, ödülü kazanmasının kendisi için büyük sürpriz olduğunu, çünkü "Daha once hiçbir şey kazanmadığını" belirtti. Yaklaşık 1500 üyesi bulunan Blues Vakfı'nın, ABD ve İngiltere'de 25 grup ile bağlantısı bulunuyor. Ford koleksiyonu satışta • NEW YORK (AP) — Henry Ford Il'nin Koleksiyonunda yer alan empresyonist ve modern 36 sanat yapıtı, 12 Kasım günu Sotheby'de açıkarttırmaya çıkarılacak. Paul Cezanne, Amedeo Modigliani, Henri Matisse, Joan Miro ve Marc Chagall'in tanınmış yapıtlarının da yer aldığı koleksiyon, tablolar, desenler ve he> r kellerden oluşuyor. Otomobil krallarından Henry Ford'un torunu olan Henry Ford II, 1960-80 arasında Sotheby'nin başkan yardımcılığında da bulunmuş ve 1987'de ölmuştü. Müzayedede, Renoir'm "Çikolata Kutusu" adh ünlü tablosu da yer alacak. Renoir'ın yapıtının 15-18 milyon dolar arasında bir fiyata alıcı bulması bekleniyor. S I N E M A ATİLLÂDORSAY "Dick Tracy" çizgiroman ilesinemanın hoş bir evliliği Yaşasm 'haz vererf sinemaDick Tracy Yonetmen: Warren Beatty / Senaryo: Chester Gould'un çizgi-romanından esinlenerek Jim Cash ve Jack Epps / Görüntü: Vittorio Storaro / Müzik: Danny Elfman / Oyuncular: Warren Beaty, Madonna, Glenne Headly, Al Pacino, Dustin Hoffman, Paul Sorvino, Mandy Patkin, Dick Van Dyke, James Caan, Henry Silva, Michael J. Pollard, Estelle Parsons / Buena Vista yapınu / 107 dakika (Emek, Reks, Kristal, Topkapı Sur, Ankara Akün, vs.) Üff!.. Eleştirmen olmak git- gide zorlaşıyor. Eskiden eleştir- menizde kullandığınız "enfor- masyon", artık günler önceden gazeteye geliyor ve Amerikan şirketlerinin kurnaz reklamcılı- ğıyla gazetede çoktan yayımlan- mış oluyor. Mahmut Tali Öngö- rea ağabeyimiz ise "bu filmi öv- meye hazırlanan eleştirmenleri- miz"den söz ederek, yazımız üzerine peşin bir "ambargo" uyguluyor. Şimdi gel de "Dick Tracy"yi eleştir bakalım!.. Allahtan sinemanın (ve de tüm sanatlann) aynı zamanda birer "haz aracı" olabileceği, artık çoktan kanıtlandı. Bir fîl- min haz vermekten (ve seyirci- nin haz almaktan) utanması ge- rekmediği de... Bir zamanlar, "iyi fllm" denince "ciddi" bir konu, bir "mesaj" ve de "ide- olojik sağlamlık" filan aranır- dı. (Biraz kabalaştırıyorum, ama hemen hemen böyleydi). Ford, Hawks veya Daves mi? Onlar hep western çekerlerdi: Demek ki önemsizdiler. Hitc- hock mu? Hep cinayet öyküle- ri anlatır, seyircisini korkutmayı amaçlardı: Demek ki "ciddiye alınamazdı." Müzikaller veya BİRİNCİ SINIF EGLENCELİK — VVarren Beatty çizgiromandan sinemaya "medya Iransferi'ni ustalıkla kotarmış ve bizlere, gerçek bir sinema keyfi veren birinci sınıf bir eğlencelik ortaya koy- muş. Madonna'nın doğal bayağılığı bu kez nefes kesen Mahoney'e pek iyi uymuş. Al Pacino'yu (sağda) ise ağır ve inanılmaz makyajı altında tanımak neredeyse olanaksız. "korku filmleri" mi? "Tttr sineması" denen belanın örnek- leriydi onlar, geçiniz lütfen!.. Ama (biraz da "hedonist" Fransız eleştirisi sağolsun) bu filmlerin verdiği zevkin, sanatın "asli" amaçlarına hiç de ters düşmediği anlaşıidı. Öyleyse, yasasın zevk veren, keyif veren sinema ve yasasın Dick Tracy! "Dick Tracy", kuşkusuz bi- liyorsunuz, yayınına 1931'de başlanan ve yıllar boyu süren bir çizgi-romanın kahramanı... Keskin, kaba çizgilerle belirlen- miş, karikatür düzeyinde, her açıdan temiz ve dürüst bir "ca- niler avcısı". 1920-30'larda, gangsterliğin fink attığı bir Amerika'da, parasal ve cinsel her türden kışkırtmaya karşı du- ran, hep iyinin ve yasanın hiz- metinde, gözüpek bir polis, Ro- osewelt döneminin bunalımh ABD'sine, yasalara ve yönetime güven ve yannlara umut aşıla- mayı deneyen sayısız "medya olayı"ndan ve onların arasında, o yıllarda özel bir yer tutan çizgi-romanlardan biri... Özel bir değeri ve ilginçliği de pek ol- mayan... Peki, bu "Dick Tracy", gü- nümüzün, 1990'lann sinemasın- da ne arıyor? Ne Chicago gangsterliği kaldı (bu işler, şim- dilerde çok daha incelikli biçim- de yapılıyor) ne Rossewelt dö- nemi ABD'sinin ekonomik çö- küntüsü ve naif inanışlan. Ne gangsterler, ne haydutlar, ne "femme fatale"lar, ne dedektif- ler, ne tekil ve toplu cinayetler ve kıyımlar gördü bu gözleri- miz. Sinema ve TV dizileri sa- ğolsun!.. Chester Gould'un ya- lın, aynntıdan yoksun "iki boyutiu" dünyasının, sınırlı (be- şi aşmıyan) renklerinin ve gro- tesk kişilerinin günümüzde ne işi var? Kuşkusuz bu soruyu geçmişin diğer çizgi-romanları, Tarzan'- lar, Superman'ler, Mandrake'- ler, Batman'ler, Hoş Memo'lar vb. sinemalaştınlırken sormak gerekiyordu. "Dick Tracy"nin sinemalaştınlmasının, her tür- den sosyal, tarihsel ve ekono- mik açıklamanın dışında, tek bir temel nedeni var: Eğlendiri- ci bir fîlm yapmak. Ve bunu ya- parken de, bir meydan okuma- yı, bir "iddia"yı kazanmayı de- nemek: Çizgi-roman dünyası, temel özelliklerini koruyarak si- nema dünyasına dönüştürülebi- lir mi? iki ayn ve çok farklı medya arasında sağlıklı bir iliş- ki kurulabilir mi? öncelikle şu saptanmalı: Bu ileri teknolojv, bu TV/video ça- ğında, "resimli roman" denen olayın işlevi bitmiş midir? Sanı- rım ki hayır. Yalnız "Red Kit" okumayı seven bir devlet başka- nına sahip olduğumuz için de- ğil. Ama Cumhuriyet okuru olarak kendinize bakınız: 5. sayfamızdaki resimli romanla- rı, öncelikle değilse bile pek ge- ciktirmeden "okuyan" sizler değil misiniz? Peki, resimli ro- manın işlevi bitmediyse, onu si- nemaya taşımak, iki medyayı birleştirmek, heyecan verici bir uğraş, görkemli bir meydan okuma değil mi? Bu da, her şey- den önce araştırıcı, gözüpek, meydan okumayı seven bir sa- nat anlayışıyla bağdaşmaz mı? "Dick Tracy", bu meydan okuyuşu kazanıyor bizce. War- ren Beatty'nin, fıziksel özellik- lerini sarsak, tereddütlü bir oyunla silmeye çalıştığı Dick Tracy tiplemesiyle olsun, doğal bayağılığı bu kez nefes kesen Mahoney'e pek iyi uyan Ma- donna'nın stilize oyunuyla ol- sun, ağır ve inanılmaz makyaj- lan altında, birer kuklaya veya karikatüre dönmüş Al Pacino'- dan Dustin Hofftnan'a, Panl Sorvino'dan James Caan'a ün- lü oyunculanyla olsun... Beş renge indirgenmiş aJabildiğine şematik renk düzeni, yapayhğı bir tür gerçekçilik (kuşkusuz re- simli roman gerçekçiliği) haline getiren dekor anlayışı ve özellik- le, o garip bir şiire ulaşan "kent görünümleri" ile olsun... Ve tüm o olaylar, kişiler, dövüşme ve sevişmelerin ardında, film boyunca kendini sürekli duyu- ran alayıyla, ironisiyle olsun... Yonetmen Beatty, bu "medya transferi"ni ustalıkla kotarmış ve bizlere, gerçek bir sinema keyfi veren birinci sınıf bir eğ- lencelik ortaya koymuş. Eğlen- mek için de olsa, medyalar-arası ilişkiler üzerinde düşünmek için de olsa, kaçırmayın. Siyasi bir gerilim filmi tsteaneyen Şahit (The House on Carrol Street) / Yonetmen: Peter Yates / Senaryo: Walter Bernstein / Görüntü: Michael Ballhaus / Müzik: Georges Delerue / Oyuncular: Kelly McGillis, Jeff Daniels, Jessica Tandy (Fitaş Cep) 1950 başlannın Amerikası'n- da, komünistlere karşı açılan "cadı avı" sırasında, kimi hü- kümet görevlileri, Nazi Al- manyası'nın savaş suçlusu olan bilim adamlan ve doktor- larla, ırkçı amaçlar için işbir- liği yapmışlar ve onların ABD'ye gelip yerleşmesine göz yummuş olabilirler mi? "lstenmeyen Şahil", bu soru- ya 'evet' yarutını veriyor ve bu işlere bulaşan bir kadın gaze- tecinin oldukça korkulu serü- venini anlatıyor. Son yıllarda, i>i işleyen ge- rilim mekanizmalarıyla yeti- nen bir zamanlann 'iddialı' yönetmeni Peter Yates, özgün bir senarj'oya dayanan bu fil- minde, siyasal çağrışımlı bir gerilim filmini oldukça sürük- leyici biçimde anlatıyor. Ve bununla da yetiniyor. Yonet- men, ne politik yaklaşımını derinleştirmeyi ne de kimi ge- rilim öğelerini, Hitchcockva- ri bir ustalık için keskinleştir- meyi düşünmüş. Film, bu ha- liyle rahatça izlenen bir kurde- la... 17 YIL SONRA — Mikbalkov'un filmi yıllar sonra bîr araya gelerek 5 akşam geçiren bir çiftin yaşadığı 'gençlik diişü'nü anlatı- yor. Filmde sevgilisini 17 yıl bekleyen Tamara'yı Ludmilla Gurçenko canlandırıyor. "Beş Akşam" Slav romantizmini özleyenler için Sevgi, tozlarından sıyrılınca B e ş A k ş a m (Piats Vetcherov) / Yonetmen: Nikita Mikhalkov / Senaryo: Aleksandr Adabaşyan, Nikita Mikhalkov / Görüntü: Pavel Lebeşev / Oyuncular: Ludmilla Gurçenko, Stanislav Eyubşin, Valentina Teliçkina, İgor Nefedov, Larisa Kuznetsova / Bir Sovyet filmi (Dünya). Savaş öncesinde birlikte ol- muş olan Ilyin ve Tamara, ya- şam kargaşası içinde birbirleri- ni yitirmişlerdir. Daha doğrusu Ilyin, uzaklara kendi hayatını yasamaya gitmiştir. Oysa Ta- mara hep onu beklemiştir. Tam 17 yıldır!.. Ve tlyin, yine aynı pansiyona gelir. Artık olgun yaştaki iki insan, birlikte 5 ak- şam geçirirler. Eski düşler can- lanır, eski sevgi, tozlarından sıy- rılır gibi olur. Ama bir gençlik duşunü bunca yıl sonra yeniden yaşamak mümkün müdür? Slav romantizmini, Rus sa- natçılarınm o kendine özgü ben- zersiz hüznünü ozleyenlere yö- nelik bir film "Beş Akşam." Bu romantizmi perdede yaratmada eşsiz (ve "Siyah Gözler"ini hâ- lâ umutla beklediğimiz) Nikita Mikhalkov'un 1985 Sinema Günleri'ndegösterilmiş, aslında 1978'den kalma filmi, Sovyet si- nemasının, propaganda kaygı- sından sıynlmış, insana yönelik- has filmlerinin eşsiz tadını içe- riyor. Fonda 1960'ların Mosko- vası ve Rus insanı, ön planda ise bir iç hesaplaşmayı yaşayan, anılarını ilmek ilmek çözümle- yen insanlar... Siyah-beyaz ola- rak getişip finalde sanki umut- suzluğun umuda, hüznün neşe- ye dönüşmesini simgeleyen bir "renklenme". Bu hüzünlü ve hoş film, Amerikan sinemasının egemenliğine teslim olmakta olan sinema dünyamız için de görülmesi gereken değişik bir yapım, mevsim başının guzel bir sürprizi... Sanatçı çok kimsenin düşünüp de söyleyemediklerini söylüyor Perihan Savaş'ın 6 Don KLşoÜuğu' üzerine Antalya Film Festivali'nin ardından tepkisini ortaya koyan Perihan Savaş, Türk sinemasının yıllardır "tek hâkimi" olan yapımcı-yönetmen Türker İnanoğlu faktörünü yüreklilikle eleştiriyor. ni) acıkça söylüyor. Türk sine- masının yıllardır "tek hâkimi", "adsız imparatoru" olan yapım- cı/yönetmen Türker İnanoğlu- nun, yıllardır Antalya Festivali, bu festivalin jürileri ve ödülle- ri, Kültür Bakanhğı odülleri vb. konularda hep hissedilen, ama bir türlü açıkça kanıtlanamayan ve bu nedenle suskunlukla geçiş- tirilen etkisini yüreklilikle belir- tiyor. Evet, Türker İnanoğlu faktörü... Biz de aylar önce bu faktörün öneminden, etkinliğin- den söz etmiştik. İnanoğlu, yıllardır sinemamı- zın ön planda gözüken, özellik- le Yeşilçam/devlet ilişkilerinde odak noktası oluşturan kişisi. Türk sinemasına zararlı mı ol- muş? Bunu söylemedik. Tersine, sinemadan kazandığını (geçmiş- teki birçok yapımcının aksine) sinemaya yatırması, "işbitirici" yetenekleri, video korsanlığı karşısında Türkiye'de sinemacı- Doğrusu bu yıl Antalya Fes- tivali dedikodulanna bulaşmak ve bu konuda bir şeyler yazmak istemiyorduk. Ama Antalya, bu yıl öylesine çalkantılara neden oldu ki!.. Özellikle Perihan Sa- vaş'ın suçlamaları, basında ge- niş biçimde yer buldu. Savaş'ın çıkışını, kendi adımıza önce pek ciddiye almadık. Sanatçı duyarlı kişidir, kaybedince tepki göster- mesi, giderek isyan etmesi do- ğaldır. Aynca bir yanşmanın ko- şullarını, jürisini vs. kabullenip o yanşmaya katılan kişi, sonuç- ları da saygıyla karşılamak zo- rundadır. Ne var ki Savaş'ın söz- leri, bu kişisel tepki düzeyini aşıp çok daha genel ve radikal bir eleştiriye dönüşüyor. O za- man ona kulak vermemek ola- naksızlaşıyor. Perihan Savaş, Türk sinema- sında çok kimsenin düşündüğü, ama söylemek istemediğini (ve- va söylemeye cesaret edemediği- PERİHAN SAVAŞ — Türker İnanoglu'nun festivallerde etkinli- ğini eleştiriyor. lığa gerçek bir soluk aldıran Si- nema Yasası'nı çıkartabilmesi, devletten Cumhuriyet tarihinde ilk kez sinemamıza yardım ko- parabilmesi, bir gün yazılacak olan biyografisinde mutlaka yer alacak olumlu yanlar. Ne var ki guzel sözdür, "Bal tutan parmagını yalar." İnanoğ- lu da bu becerisinin ödülünü hep alıyor. Antalya mı dediniz? Onun (her zaman pek de iyi ol- mayan) filmleri hep var. Kültür Bakanhğı ödülleri mi dediniz? Erler FUm'in bir filminin olma- dığı bir yıl yok. 15 ekim günü Milliyet'te yayımlanan bir habe- re göre de İnanoğlu kardeşler, TRT'nin 1990'ın ilk 8 ayı içinde Türk filmleri almaya ve dış ya- pımlara harcadığı 24 milyarm tam yarısım ceplerine indirmiş- ler. Görüldüğü gibi, bal tutan gerçekten de parmaklarını yalı- yor. Öbürleri ise şimdiu'k avuç- larım yalasınlar!.. Perihan Savaş, işte bize bun- lan anımsatıyor. Hem de bunun "meslek hayatının sonu oiabileceğinin" bilincinde oldu- ğu halde!.. Gerçi, gerekçesi ne olursa olsun, "Camdan Kalp" gibi onun da savunduğu "genç sinema"nın, "kuşak degişimi "- nin (hem de çok başarılı) bir ör- neği olan bir filmin dereceye gir- mesini eleştirmesi çok yanlış. Ama bu tutarsızlığa karşın bu "küçük kadın"ın, değirmenlere saldıran bir Don Kişot tavrıyla giriştiği köktenci eleştiri, bizi et- kiledi. Onu desteklemek gereği- ni duyduk. Antalya Şenliği'nin, yine tartışması hâlâ süren diğer olaylarına ise ilerde değinme fır- satı sanırım ki olacak. *Ebn Sokağında KâW • Kültür Servisi — 1985 Avoriaz Fantastik Filmler Festivali'nde iki ödül alan korkufilmi"Elm Sokağmda Kâbus", bugün Osmanbey Gazi; Beyoğhı Lale, Kadıköy Kadıköy, Aksaray Yıldız ve Karagümrük Hakan sinemalarında gösterime giriyor. Korku filmleri yönetmeni Wes Craven, ilk 'Elm Sokağında Kâbus'tan sonra ticariüğe yönelerek beş tane daha çekti. Film bir kızın cesaret ve çaresizliğinin öyküsü, düşle gerçek arasındaki engelleri yıkan bir psikolojik fantazi gerilim. Senaryosunu da Wes Craven'in yazdığı filmde John Saxon, Marge Thompson, Nancy Thompson, Tina Grey ve Rod Lane rol alıyoriar. Tanrılar Çıldırmış...? • Kültür Servisi — Yönetmenliğini Jamie Uys'un yaptığı "Tannlar Çıldırmış Olmalı" filmi bugün Kadıköy Moda, Beyoğlu Atlas ve Çemberlitaş Şafak sinemalarında gösterime giriyor. Başlıca rollerini Lena Farugia ve Hans Strydom'un paylaştıklan film Afrika yerlilerinin beyazlann uygarlığına şakacı bir bakışı içeriyor. "Tanrılar Çıldırmış Olmalı", yine aynı konuyu içeren ilk filmin devamı niteliğinde. 'Mimesis' • KUltür Servisi — Boğaziçi Üniversitesi Oyunculan'nın yayına hazırladığı Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi'nin üçüncü sayısı çıktı. Mimesis, tiyatro tarihinde dönüm noktalarını oluşturan tiyatro adamlarının yapıtlarını Türkçeye kazandırmayı ve bu doğrultuda doğacak tartışmaları genişletmeyi amaçlıyor. Dergi, birinci sayısından itibaren Stanislavski'nin, Brecht, Artaud, Grotovvski, Meyerhold ve diğer sahne adamlarının teorik yazılarını ve sahne uygulamalarına dair x . t dramaturjilerini belirli bir * düzenle Türkçeleştirmeye ozen gösteriyor. Derginin son sayısında da Brecht, Stanislavski, Barba, Grotowski, Meyerhold, Sam Shepard'ın yazıları ve Federico Garcia Lorca ile yapılmış bir söyleşi yer alıyor. Sema Şahin Paris'te • Kültür Servisi — Ressam Sema Şahin, Paris Tanıtma Müşavirliği'nde bir sergi açtı. Marmara Üniversitesi öğretim görevlisi Şahin'in sergisi 25 ekime kadar açık kalacak. Bugüne kadar kişisel sergi açan, 20 karma sergiye katılan Sema Şahin'in Paris'teki sergisinde 40 tablo yer alıyor. BUGÜN • Sanatçının sosyal güvencesi Basın Müzesi'nde "Sanatçının Sosyal Güvencesi, Sigortalı Olma Durumu, Telif Haklan" konulu toplantı saat 14.30'da başlayacak. Avukat Tayfun Akçay'ın yöneteceği toplantıya SSK İstanbul Bölge Müdürii Mehzat Türkeş, Bağ-Kur İstanbul Bölge Müdürii Hasan Pehlivan katılacak. BİLSAK'TA BUGUN 19 EKİM Cuma: 19.00 BIUM DlZlSl Biyoteknoloji ve Uygulamalsn: Türkiye'deki Durum Beyazıt ÇIRAKOÖLÜ 19.00 AİLEİÇİŞİDDET VEMORÇATIKADIN SlĞINAĞfVAKFJ YaprakZIHNlOGLU Görsel Sanat Atölyeleri Mehmet GÜLERYÜZ yönetiminde (Per.-Cum.) Ta'i Cbi Chu'an Hareketli Meditasyoo IlhanGONGOREN HerSa. 14.00-20.00 Yoga ZerrinAKGÜN PtesL-Per. 1830-1930 fe-Foyer.Bar(Giriş) f Rock Cafe-Bar (5. Kat) 12.00-18.00 Heavy Mrtal 18.00-24.00 Rock BÎLSAK. SııaselvüerCad. SoğancısokJClHANGlR 143 28 79-143 28 99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle