26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 31 OCAK 1990 TürJf basınında 1989yılında da asıl rekabet gazetecilik alanında değil, hediyecilik alanındaydı 88: Karton savaşı,89: Araba yarışıGazeteler arasında promosyon rekabetinin somut örneği 1988'de 'karton savaşları'nda görülmüştü. Milliyet, karton modeller vermeye başlamış ve faydasını görmüş, bunun üzerine her gazete kartondan bir şeyler verir olmuştu. Bu rekabet, 1989'da karton değil de otomobil dağıtmada ortaya çıktı. Günaydın ve Hürriyet, yıla her hafta bir otomobil dağıtarak girdiler; yıl sonunda Günaydın 1 kişiye 15 araba veriyor, Hürriyet ise 5 kişiye şoförlü otomobil vaat ediyordu. -2— İSMET BERKAN Gazetelerin yıl boyunca yaptı- ğı TV reklam kampanyaiarına baktığımızda, bunların büyük bir çoğunluğunu promosyon duyuru- larının oluşturduğu görülüyor. Yani gazeteler, yeni okuyucu kazanmak ya da diğer gazetelerin okuyucusundan bir parça alabil- mek için okuyucuya bazı arma- ğanlar dağıtma yolunu seçiyorlar. Durum böyle olunca, rekabet sa- dece gazetecilik alanında değil, dağıtılacak armağanların secimin- de de devreye giriyor. Bu tarz pro- mosyon rekabetinin somut örne- ği I988'de "karton savaşlarT'nda görülmüştü. Milliyet, karton mo- deller vermeye başlamış ve fayda- sını görmüş, bunun üzerine her gazete kartondan bir şeyler verir olmuştu. Bu rekabet, 1989'da karton de- ğil de otomobil dağıtmada orta- GAZETELER 89TJ NASIL GEÇİRDİ? Uşaklıgü: Sadece gazete veriyoruzHaber Araştırma Servisi — Gazeteler 1989'u nasıl geçirdi, 1990'dan baklentileri ne? Gazeteler promosyon ve TV reklamiarına kaç para harcadı? Bu sorulan Cumhuriyet Gazelesi Müessese Müdürü Emine Uşaklıgil, Tercüman Gazetesi sahibi Kemal Ilıcak, Milliyet Gazetesi Genel Müdürü Kemal Kınacı, Sabah Gazetesi sahibi Dinç Bilgin, Hürriyet Gazetesi Genel Müdürü Özcan Ertuna, Bugün Gazetesi sahibi Önay Bilgin, Günaydın ve Tan gazetelerinin Yönetim Kurulu Başkanvekili N'uyan Yiğit ve Güneş Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanvekili Fabri Görgülu'ye sorduk. Ancak sadece Cumhuriyet Müessese Müdürü Emine Uşaklıgil, Tercüman sahibi Kemal Ilıcak ve Milliyet Genel Müdürü Kemal Kınacı'dan yanıt aldık. Cumhuriyet Gazetesi Müessese Müdürü Uşaklıgil, sorularımızı şöyle yanıtladı: — Yönetiminiz altındaki gazetenin 1989 yılı satış ve kâr performansını değerlendirir misiniz? UŞAKLIGİL — Cumhuriyet, 1989'da bir önceki yıldaki satış performansını korudu. Ancak artan maliyetler ve%nflasyon, gazete üzerindeki etkisini her geçen gün biraz daha ağır biçimde gösterdi. 1989 için "zorlıı bir yıl oldu" diyebilirim. — 1989'da TV reklamlan ve promosyona ne kadar harcadınız? L'ŞAKLIGİL — Cumhuriyet, promosyon harcaması yapmadı, yapmıyor, yapmayacak. 1989'da sadece bir kez TV reklamı yaptık ve 216 milyon lira gibi çok mütevazı bir harcamamız oldu. Bu reklam kampanyasımn sloganı ise "Cnmhuriyet her gün sadece gazete verir"di. Bizim işimiz gazetecilik ve her gün sadece gazete vermeye devam edeceğiz. — 1990 yılını nasıl göıüyorsunuz? Başlıca beklentileriniz neler? UŞAKLIGİL — 1990'ın a>TU 1989 gibi "zor bir yıl" olacağını düşünüyorum. Bu yıl içinde başlıca beklentimiz, baskı kalitemizi arttırmak ve teknolojik yeniliklere gitmek. Gazeteler 1 yılda ne dağıttı? Ansiklopedi Bayrak Tatil Mobilya Kamera VirJeo Çamaşır Makinesi Masa örtüsü Mutfak robotıı Süpermarket Poster !Ev ya çıktı. Günaydın ve Hürriyet, yıla her hafta bir otomobil dağı- tarak girdiler, yıl sonunda Günay- dın 1 kişiye 15 araba veriyor, Hürriyet ise dayalı döşeli ve hiz- metçili evin yani sıra 5 kişiye de şoförlü otomobil vaat ediyordu. Armağan rekabeti yalnız sayı- sal olmakla kalmıyordu. "Yaratıcılık" da bu rekabetin önemli unsurlanndandı. Örneğin Tercüman'ın bir okuyucusuna uçak vermesi (talihli Tercüman okuru, uçağını satmaya uğraşı- yor), Güneş'in 150 genç kızımızı gelinlik sahibi yapması, Sabah'- ın Lego dağıtması oldukça ilginç- ti. Ama yine de 1988 sonunda promosyon kervanına katılan Bursa Hâkimiyet Gazetesi'nin okurlarına "peynir, süt ve tereyağ" dağıtması 80'li yıllann "en yaratıcı promosyon" eyle- miydi. En yoğun promosyon kampan- yalarını gerçekleştiren gazeteler- den 6'sının, Günaydın, Sabah, Güneş, Hürriyet, Milliyet ve Ter- cüman'ın yıl içinde hangi arma- ğandan kaç tane verdikleri ince- lendiğinde oldukca ilginç sonuç- larla karşılaşmak mümkün. Bu 6 gazete, 1989 boyunca tam 52 çeşit armağan dağıtmış. Dağı- tılan armağanlar içinde gözde, otomobil. Çünkü dağıtmayan ga- zete yok. Gazeteyle birlikte veri- len kitaplar da öteki gözde. Dağıtılan bu armağanların ga- zetelere kaç paraya mal olduğu- nu bilmek olanaksız. Öncelikle, o armağandan kaç tane verildiğini bilmek çok zor. Bu, hem çekiliş- le verilen armağanların birisine isabet edip etmediğini takip etme güçlüğünden hem de kuponsuz, çekilişsiz dağıtılanlar için kaç bas- vuru yapıldığının bilinmemesin- den kaynaklanıyor. Ayrıca dağı- tılan kimi armağanların maliyetini hesaplamak da çok zor. Promosyon harcamalan sapta- narruyor, ama bu promosyonlann tanıtımı ve duyurusu için yapılan TV reklamı harcamalan saptana- biliyor. Yine de sayfadaki tablo- da ve yazı içinde yer alan rakam- lar, gazetelerin sadece TRT'ye ödedikleri KDV dahil paralar, ajans komisyonlan ve film yapım maliyetleri de bilinemiyor. Bu ne- aliyetleri için tam olarak kaç pa- ra harcadıklarını bilemiyoruz. Gazetelerin promosyon, TV reklamı gibi şeylere tam olarak kaç para harcadığını öğrenebil- mek amacıyla bütün gazetelerin sahip ya da yöneticilerine sordu- ğumuz soruiara ise sadece Milli- yet, Tercümaa ve Cumhuriyet'ten yanıt alabildik. Üç gazetenin ya- nıtları ise bütünü görebilmemize olanak tanımıyor. Bu nedenle, ga- zetelerin TV reklamlanna harca- dıklan para kadar parayı da ar- maganlara harcadıklarını varsayı- yoruz. Reklam rakamlarına bakıldı- gında, TV'de en çok defa gözü- ken gazetenin Milliyet olduğu gö- rülüyor. Toplam vizyonların yüz- de 17.2'sinde Milliyet'in adı var. Buna karşılık süre olarak en çok Günaydın'm TV'ye çıktığını an- laşılıyor. 208 bin 250 saniye, ya- ni yaklaşık 58 saat süren basın reklamlarının yüzde 15.7'si Gü- naydın'a aitti. Aynı Günaydın, gazetelerin TV'ye ödediği paranın da yüzde 18.9'unu, yani neredeyse her 5 liradan 1 'ini tek başına öde- di. Basın sektörünün en önemli iki gelir kaynağından biri olan rek- lamlar konusunda basınla TV arasında ciddi bir rekabet var. Her yıl, toplam reklam harcama- lannın kaçta kaçının TV'ye, kaçta kaçının basına yapıldığı araştm- lır ve buradan sonuçlar çıkarılır. Ancak basının kendisi de önemli bir reklam veren olunca ve sade- ce TV'ye reklam verince, tabii dengeler sarsılıyor. Geçen yıl Türkiye'de toplam 618 milyar 762 milyon 521 bin li- ra reklam harcaması yapıldığı saptandı. Bu 618 milyarın 298 milyar 157 milyon 301 bin lirası TV ve radyoya, kalanı ise basına harcandı. Bu durumda toplam reklam pastasırun yüzde 51'ini ba- sın, yüzde 49'unu ise TV ve rad- yo alıyordu. Sadece gazetelerin (dergiler vs. hariç) TVye yaptıkları harcama 36 milyar 792 milyon 886 bin lira olduğuna göre, bu harcamayı TV reklam gelirlerinden düşecek olur- sak, karşımtza ne çıkar? TV'ye yapılan toplam harcamalann yüz- de 12.3'ünü yapan gazeteleri çı- kardığımızda TV'nin reklam ge- liri 261 milyar 364 milyon 415 bin liraya düşüyor. Aynı şekilde top- lam reklam harcaması da 581 mil- yar 969 milyon 635 bin lira düze- yine iniyor. Bu yeni rakamlar ışı- ğında pastayı yeniden dilimlediği- mizde ise TV'nin payı yüzde 44.9'a inerken, yüzde 51 olan ba- sinm payı da yüzde 55.1'e yükse- liyor. Oldukca ilginç. StİRECEK Bebek Lego Otomobil Para (milyon) Tencere Villa Kurs (kisi) TV 13 21 13 10 10 10 30 17 200 200 19 65 10 64 67 Bulaşık makinesi Fınrı Tekne Bisiklet Kitap Kartorı Buzdolabı Mınıbüs Yastık Dıi okulu Muak seti Gelinlik Dikiş Makinesi Avize Yatak örtûsü ! Soba Makyaj seti Yelpaze Harita Uydu anten Çanta Piyango Balon ! Uçurtma Mask llkyardım çantası Deniz motosıkletı Uçak Takvim Kaset Şoförlü oto Hizmetçili ev 10 24 10 212 290 64 56 1300 55 165 105 55 50 102 21 96 50 50 48 20 50 10 bin 15 10 150 10 50 50 50 50 13 | 3 171 11 36 11 22 11 1111 1996 16 16 116 53 21 25 17 51 35 70 34 290 40 10 76 91 30 173 38 200 200 287 355 10 64 247 106 54 1300 167 193 57 10.000 15 175 150 10 50 50 50 50 51 11 1111 1998 ÂPnin Türkiye ekonomik değil Avrupa Topluluğu Komisyonu'nun raporu genel olarak politik yorum getirme yetkisine sahip olmayan bir rapordur. Ne Türkiye'nin Kıbrıs sorunu ne azınhklar sorunu ne de Türk demokrasisinin değerlendirilmesi rapor kapsamına girmemesi gereken konulardır. Bu gibi Türkiye'yeyönelik politik yaklaşımlar ve değerlendirmeler, AT'nın politik mekanizmalannda ele alınabilir. raporu AT için vaktiniz çok | DR. FARUK ŞEN 14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye'nin AT'- ye tam üyelik için Roma Anlaşmasf nın 237. maddesine göre yaptığı müracaatından sou- ra AT, son üç yeni üyesi Yunanistan, tspan- ya ve Portekiz'de de uyguiadığı gibi konuyu Brüksel'deki uzmanların görüşünü almak için komisyona iletti. İki yılı aşkın bir çalışma sonucunda Brük- sel'deki komisyonun Türkiye ile ilgili hazır- ladığı rapor, 19 Aralık 1989'da kamuoyuna açıklandı. Raporun kamuoyuna açıklanma- sından sonra Türkiye'de rapora ilişkin değer- lendirmeler çeşitli yönlerde oldu. Bir yandan Türkiye'deki yaklaşım raporun beklediğimiz- den daha iyi olduğuna yönelirken, diğer bazı uzmanlar ve yetkililer, raporun beklediğimiz- den çok daha kötü çıktığı ve biraz da art ni- yetli bir şekilde kaleme almdığı görüşünde bir- leştiler. Gerçekçi bir görüşle raporu değerlendirdi- ğimiz zaman, raporun beklediğimizden de kö- tü şekilde çıktığından ve büyük ölçüde art ni- yetli bir şekilde kaleme alındığından hareket edebiliriz. Türkiye'de hiç kimse Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na tam üyeliğine yönelik görüşmelerin 1 Ocak 1993 tarihinden önce, Avrupa Topluluğu'nun öngördüfiü "Tek Pazar"ın gerçekleşmesinden önce başlayaca- ğı görüşünden hareket etmiyordu. Beklentiler 1 Ocak 1993*ten sonra Avrupa Topluluğu'nun Türkiye ile görüşmelere başlayacağı ve gerçekçi bir yaklaşımla 8 ilâ 10 yılhk bir görüşme sü- recinden sonra 2000 y;hnın başlarında Türki- ye'nin Avrupa Topluluğu'na üye olabileceği- ne yönelikti. Raporun politik yorumunu göz önünde tut- mazsak ekonomik göstergelerde ve ekonomik yorumlarında Türkiye'ye belirli ölçüde hak- sızlık ettiğinden hareket edebiliriz. Brüksel'- in taporu genel olarak politik yorum getirme yetkisine sahip olmayan bir rapordur. Genel olarak ne Türkiye'nin Kıbrıs sorunu ne azın- lıklar sorunu ne de Türk demokrasisinin de- ğerlendirilmesi rapor kapsamına girmemesi gereken konulardır. Bu gibi Türkiye'ye yönelik politik yakla- şımlar ve değerlendirmeler AT'nin politik me- kanizmalannda değerlendirilmeye sokulabi- lir, Raporun ana hatları özellikle ekonomik açıdan Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını değerlendirmek ve Avrupa Topluluğu'na gir- mesi halinde getirebileceği yarar ve ekonoraik sorunları ortaya çıkarmaya yöneliktir. Brüksel'in Yunanistan, lspanya ve Porte- kiz'in tam üyeliğine yönelik raporlarında bu konuya özellikle dikkat edilmiş ve bu ülkele- rin yalnız sosyo-ekonomik açıdan yeterlilik- leri ve ekonomik konumlan incelennüştü". Ge- rek Yunanistan gerekse Portekiz için Brük- sel'in raporları olumsuz açıdan görüş bildir- mişse de üye ülkelerin politik yaklaşımları ve mekanizmaları bu ülkeleri tam üyeliğe kabul etme açısından gerçekleşmiştir. Özellikle Yu- nanistan için Brüksel'in raporu negatif bir gö- rünüm yansıtmışsa da Fransa'nın ağırlığını '60'lardan Wa ATve Türkiye Türkiye, Avrupa Topluluğu ilişkîleri 6O'lı yıllann başından beri Türkiye'nin gündeminde önemli bir şekilde yer aldı. 6O'!ı - 70'li yıllarda Avrupa Topluluğu'nun bize getireceği olumsuz etkiler konusunda ilginç tartışmaiara tanık oiduk, 8O'ii yılların başından itibaren Avrupa Topiuluğu ile oian ilişkilerimiz buyük ölçüde durdu. 12 Eylıil 1980 darbesi Türkiye'yi Avrupa Topluluğu'nun gündeminin dışma çıkardı. Topluluk ûyelerinin Türkiye'ye duyduğu tek ilgi ülkedeki insan haklan, azınlıklar, demokrasi gibi konalara yönelik oldu. 14 Nisan 198"? tarihinde Avrupa Topluluğu'na tam üyelik için müracaatımızı gerçekleştirdikten sonra son üç yıla yakın bir süreç içinde gerek Avrupa Topluluğu'nun önemli merkezlerinde gerekse Türkiye'de tam üyeiiğimiz tartısrna atanı içine girdi. Türkiye'nin tam üyeliğine karşı Avrupa Topluluğu tarafından öne sürülen politik argümanlann dışında ekonomik açıdan da Türkiye'nin tam üyeligi ekonomi uzmanlannın araştırmalarına neden oldu. Avrupa Topluluğu'nun gündeminde bir yanda tek pazar, para birligi, Doğu Avrupa ülfceierindeki gelişmeler yer aîırken diğer taraftan da Avrupa Topluluğu'na yeni katılan üç Akdeniz ülkesinin ekonomik sorunlan da önemli bir yer tutuyordu. Türkiye'nin tam üyeligi tartişıhrken, Türkiye'nin özellikle karşılaştırıldığ] ülkelerin başında Yunanistan, lspanya ve Bortekizgetiyordu. politikkoyması üzerine Yunanistan'ın tam üyeligi gerçekleşmiştir. Raporda en negatif konu, tek pazarın ger- çekleşmesinin dışında her ne kadar tam ola- rak ortaya çıkmasa bile Avrupa Parlamentosu ûyelerinin dile getirdiği "Para Birliği"nin de gerçekleşmesinden sonra Türkiye'nin tam üyeligi konusunda görüşmelere başlanabile- ceği oldu. Tek pazarın gerçekleşmesi için öngörülen 300'ün üstünde kanunun tüm AT ülkelerin- de aynı içerikte geçerliliğinin saptanması ko- nusunda bugüne kadar vanlan sonuç istenen ölçüde olmamıştır. Portekiz, Yunanistan gi- bi ülkelerin dışında diğer gelismiş AT ülkele- rindc de tek pazann gerçekleşmesi konusun- da zorluklar çıkmaktadır. Bunun dışında AT tarafından öngörülen para birligi ko'.ay kolay 2000'li yılların başın- dan önce gerçekleşebüecek bir konu değildir. Brüksel ve Strasbourg'da para birliği konu- sunda geleceğe yönelik stratejiler üreten uz- manların görüşierine göre para birliğinin ger- çekleşmesi en erken 2000'li yıllann başında gündeme gelebilecek. Türkiye'nin üyeliğine yönelik böyle şartla- rın öne sürülmesini belirli ölçüde Avrupa Top- luluğu'nun Doğu Avrupa'daki geiişmelere ön- celik vermesine de bağlayabiliriz. Gerek EF- TA ülkeleriyle olan ilişkilerini gerekse başta Macaristan olmak üzere Polonya, Çekoslo- vakya ve Doğu Almanya'ya Türkiye'den da- ha fazla önem vermeye başlayan Avrupa Top- luluğu Türkiye'nin tam üyeliğini ister bir gö- rünüm içinde değildir. Özellikle tam üyeliğe Bonn'daki uzmanla- rın yaklaşımından hareket edersek, F.Alman hükümeti Türkiye'nin tam üyeliğinin Avru- pa Topluluğu'na büyûk ytik getireceğinden hareket etmekte ve bu büyük ekonomik yü- kün özellikle F.Almanya tarafından taşına- cağı görüşünü öne sürmektedir. Bunun dışın- da serbest dolaşım hakkımız da başta F.Al- manya olmak üzere Avrupa Topluluğu ülke- lerinin özellikle korkulu rüyası şekiindedir. Brüksel raponınun üzerinde durulması ge- reken en önemli konulanndan birini de Türki- ye'nin Avrupa Topluluğu'na tam üyeligi ha- linde getireceği yük oluşturmaktadır. Genel olarak Avrupa Topluluğu Türkiye'yi tam üye- lik halinde bir dipsiz kuyu olarak görmekte- dir. Brüksel'in yaklaşımına göre 1988 bütçe- si baz alındığı zaman Türkiye'nin tam üyeli- ğinin Brüksel'e yılda 6 ilâ 8 milyar ECU ara- sında bir yük getireceği hesap edılmektedir. 1988 Avrupa Topluluğu bütçesine baktığı- mız zaman, bütçenin 43.7 milyar ECU civa- rında olduğunu saptıyoruz. Buna göre Türki- ye 1988 yılında Avrupa Topluluğu'na üye ol- mus olsa idi, bütçenin 1/5'ine kadar bir bö- lümü Türkiye'ye akraış olacaktı. Dr. FarukŞen, Bonn veEssen üniversilelehnde Türkiye Araşlırmalan Merkezi Başkanı 'dır. SÜRECEK (Baştarafı 1. Sayfada) lspanyol bankacı, ülkesindeki muhafazakâr muhalefet partisi "Halkçı Birlik'in, önde gelen li- derlerinden biri. Matutes, kendi sorumluluğu altında hazırlanmış komisyonun Mütalaa Raporu'n- da Türk tarafınca çok önemli sa- yılan "ehliyet" (eligibilite) ilkesini kurtarmak üzere nasıl çaba har- cadığmı uzun uzun anlatıyor. Ba- kanlar Konseyi'nden komisyon raporu paralelinde bir karar çık- masını beklediğini söylüyor. — Komisyon raporunda bizı düş kınklıgına uğratan bir unsur Türkiye'nin tam üyeliğinin neden uzun süre göz önüne alınamaya- cağına ilişkin birbiri ardına sayı- lan engeller oldu. Rapordan edi- nilen izlenim; komisyonun Türk- iye ve topluluk arasındaki farklan ve eksiklikleri gidermek için her- hangi bir isteklilik göstermediği ve bu engelleri ortadan kaldırmak için hiçbir yükümlülük almadığı yolundaydı... MATUTES— Ben bunun tam aksine inanıyorum. Tersine bizim hazırladığımız rapordan çıkan so- nuç şuydu: "Şimdilik tam üyelik için Türkiye ile görüşmeleri aça- mayacağız" Fakat bu görüşmeleri hiç açmamayı tavsiye etmek var; bir de şimdilik görüşmeleri açma- mayı tavsiye etmek var. Üsteük bunun neden böyle olduğunu çok açık izah ettik. Her şeyden önce 1993'ten önce komisyonun hiçbir tam üyelik talebini kabul edeme- yeceğini söyledik. Bu, Türkiye'den değil, komis- yonun bünyesinden doğan bir so- run. Yeni bir üyeyi içimize alma- dan önce Tek Pazar hedeflerinin ne oranda tatmin edilip edilmedi- ğini değerlendirmemiz lazım. Bu hedeflerin tatmin edilmesi ölçü- sünde komisyon ileride 13, 14 ya da 15 üyeyle iş görebilecektir. Bu dediğim gibi Türkiye'den kaynak- lanan bir sorun değil. Bu bir. Ikincisi Türkiye örneğine geliıı- ce arada büyük yapısal ve politik farklar var dedik. Özellikle eko- nomi politikasında, topluluk po- litikalarının uygulanması halinde Türkiye'nin kendi büyümesinin felce uğrayacağını söyledik. Örneğin komisyon şimdi tarım üretimini azaitıyor. Oysa Türki- ye'de tarım üretimi önemli ölçü- de artıyor. Türkiye AT'ye girmek istediği takdirde bu üretimi azalt- mak durumunda kalacaktır. Toplulukla Türkiye arasında iş- çilere sağlanan sosyal güvenlik düzeyindeki farklılıklara bakalım. Bu düzey AT ülkderinde kişi ba- şına düşen gelire oranla çok yük- sek. Dolayısıyla bizim demek is- tediğimiz şuydu: Türkiye şimdi AT ülkelerinden daha hızlı bir şe- kilde büyüyor. Aradan birkaç yıl geçsin ve Türkiye AT düzeyine yaklaşsın. Şimdi uygulayamaya- cağı AT politikalarını uygulaya- bilecek gelişmişlik düzeyine gel- sin. Oysa müzakereleri şimdi aç- saydık, bu, müzakereleri 10-15 yıl için açık tutmak anlamına gele- cekti ki bu bize pek makul görün- medi. Üçüncü olarak, komisyon ra- poru sözünü ettiğim bu farklılık- lan ortadan kaldırmak ve Türki- ye'ye yardım etmek için ekono- mik alanda da gerçekleştirilebile- cek bir dizi eylem önerdi. Rapor- da getirilen bir dizi öneri aradaki ekonomik, politik farklılıklan or- tadan kaldırmak, kültürel yakın- laşmayı sağlamayı amaçhyordu. — Hazırladığınız raporda Türkiye'nin "yetersiz" bulunan ekonomik göstergelerinin 1993 yı- lına dek daha da yetersiz hale gel- mesini önlemek için topluluk ne yapmayı vaat ediyor? Örneğin 1982'de 4. mali protokol Ecevit'in hapiste olması gerekçesiyle don- durulmustu. Ecevit 7 yıldır dışa- nda. Mali protokol daha hâlâ açılraamış... MATUTES— Her şeyden ön- ce Türk ekonomisi ile topluluk ekonomisi arasında giderek bir iç içelik gerçekleştirmek ve entegras- yonu sağlamak için bir gümrük birliği takvimine varmak öngörii- lüyor. İkincisi komisyon sözünü ettiğiniz mali protokolu yeniden açmayı öneriyor ve bu mali pro- tokol çerçevesinde Türkiye'ye yardım amaçlıyor. Komisyon ma- li protokolun ötesinde bir dizi ey- lemi harekete geçirmeyi öneriyor. Örneğin rapor, Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'de yapılacak otoyol, köprü, baraj gibi büyük yatırımlann finansmanı için yar- dım yapmasını öneriyor. Önerdi- ğimiz üçüncü önlem bu. Dördün- cüsü ise makro-ekonomik politi- kalar arasında bir diyalog başlat- mak. Bu, Türkiye'nin bizim uygula- dığımız ekonomi rx>litikalannı da- ha yakından tanıması ve örneğin para politikası gibi bir dizi eko- nomi politikalannı topluluk po- litikalarına yakınlaştırması için düşünülmüş bir öneri. — Fakat sizce bütün bunlar Ankara anlaşmasında zaten öngö- rülen işbirliğinden daha fazla bir vakınlaşma getiriyor mu? MATUTES— Tabii çok daha önemli bir yakınlaşma anlamına geliyor bu. — Kısaca komisvonun mütalaa raporunun Ankara anlaşmasına nazaran Türkiye açısından ne gi- bi uslunlukler getirdiğini açıklar mısınız? MATUTES— Temelde toplu- luğun Türkiye'ye daha fazla ma- li yardım yapacağını varsayıyor. Fakat yalnız mali yardım değil, daha yakın bir ekonomik, politik ve kültürel işbirliği öneriyor. Bu özel yatırımlann promosyonunu, Avrupa Yatırım Bankası'nın fa- aliyetlerini ve makro-ekonomik politika diyaloğunu ve kültür po- litikalarını içeriyor. Şu anda topluluğun Bakanlar Konseyi, Komisyon Raporu'nu incelemektedir. Umudum vedile- ğim, raporun konsey tarafından onaylanmasıdır. Umudum önü- müzdeki 5 şubatta yapılacak ba- kanlar konseyi rapor hakkındaki ilk görüşmenin yapılmasıdır. — Sizin başkanlığınızda hazır- lanan komisyon raporunda geti- rilen ön şartlardan biri Kıbrıs ko- nusunu içeriyordu. Cumhurbaş- kanı Özal'ın ABD gezisi önce- sinde cumhurbaşkanının Kıbns konusunda birtakım tavizleri ver- meye yatkın olduğu yolunda bir- takım görüşler ortaya atıldı. Bu iddialan Dışişleri'nin sert çıkışı iz- ledi. Sizce Kıbns konusunda ve- rilebilecek herhangi bir taviz, me- selenin özünde Türkiye'ye AT'ye alınıp alınmamasını gerçekten et- kiler mi? MATUTES— Kıbrıs konusun- da AT komisyonunun tavsiye et- tiği çizgide bir çözüme yaklaşma- sının söz konusu önerileri uygu- lamaya geçmek konusunda çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Biliyorsunuz ki bir üye ülke, Kıb- ns konusunu bir "ön koşul" ha- line getirdi. Ben komisyon raporunda geti- rilen önerilere Türkiye'nin lehine bir şekilde işlerlik kazandınlabi- leceğine inanmak istiyorum. Her halukârda arzuladığım ve ümit et- tiğim bu. Fakat tabii ki Kıbrıs ko- nusunda çözüme doğru atılacak her adımın konseyin komisyonu- nun önerilerini onaylaması bakı- mından çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu önerilerin bir kısmırun konsey tarafından onay- lanması için "oybirliği" lazım. Karşılaştığımız sorunu anlıyorsu- nuz sanırım. — Şimdi bir an için bu üye ül- kenin sorunlannı bir kenara bın- kalım. Sizce Türkiye'yi AT'ye da- hil etmek konusunda topluluk ge- nelinde gerçek bir siyasi iradenin varlığından söz edilebilir mi? MATUTES— Ben samimi ola- rak bu siyasi iradenin var olduğu- na inanıyorum. Komisyonun ha- zırladığı rapor. bunu vurgulama- ya gayret ediyor. Ben bu konuda çok ısrarlı davrandım. Komisyon Türkiye'nin "üyelik ehliyetini" kurtarmak için özel bir gayret sarf etti. — Yani bu "ehliyet" ilkesi de tehlikedeydi öyle mi? O zaman nasıl böyle bir siyasi iradeden bahsedilebiiir? MATUTES— Fakat en temel şart bu. Bu ilkeyi kurtarabilmek ve rapora dahil edebilmek için bü- yük gayreı gösterdim. Komisyo- nun onayından hemen bir gün sonra rapor konseye gitti. Henüz sorun derinlemesine ele alınmadı. Konseyde alınmış bir karar ya da konsey tarafından yapılmış kesin bir bildiri yok ortada. Fakat ge- ne de konseyin verdiği ilk tepki- den söz edebilirim size. Komisyon raporuna ilk tepkiyi gösteren çe- şitli ülkeler Türkiye'nin "liyelik ehliyeti" ilkesinin kaydedümesi- ni çok olumlu karşıladılar. Bu da Türkiye'nin tam üyeligi konusun- da siyasi irade olduğunu gösteri- yor. Fakat tabii bu siyasi iradenin gerçeklere dönüşmesi için bir di- zi şartın oluşması lazım. tşte bu noktada ekonomik farklılıklar, yapılması gereken reformlar ve yıllar içinde gerçeklesmesi gereken oluşumlar noktasına giriyoruz. — Şimdiki aşamada Türkiye ue topluluk arasındaki ilişkileri, tek bir cümleyle niteleyecek olsanız, ne dersiniz? MATUTES— İyi iUşkiler ola- rak nitelendiririm. Fakat gelecek- te Türkiye ve topluluk arasında gelişebilecek ilişkilerin çok altın- dadır bu ilişkiler. — Sizce bu üyeligin karşısında- ki en büyük engel ekonomik so- runlar mı, insan haklan mı, din ve kültür fariu mı, yapısal, sosyo- lojik konular mı? En büyük en- gel hangisi sizce? M.4TUTES— Şimdilik en bü- yük engel komisyonun kendısin- den kaynaklanıyor. Tek Pazar he- deflerini gerçekleştirinceye dek, 4 - 5 - 6 yıl boyunca bu, böyle ola- cak. tkinci engel ise bugün bu üyeliğe elvermeyen bu önemli farklılıklan azaltmak. Bugünün Türkiyesi'nde topluluğun ortak tarım politikasım fiziken uygula- maya imkân yok örneğin. — Din farkından söz edelim. Raporda bu konuya hiç deginil- miyor, ama yaptığımız gayri res* mi sohbetierde, topluluk çevresin- den herkes dünyada giderek ger- ginleşen Hıristiyan - lslam fark- lıhkiarı çerçevesinde "din" öge- sinin ön plaııa çıktığına dikkati çekiyor. "Türkiye'yi topluluğa katmak için gerekli siyasi irade- nin oluşmasındaki en büyük en- gel din farklılığıdır" deniyor. MATUTES— Herkes istediği- ni dile getirmekte serbesttir. Ko- misyon bu konuya girmemiştir. — Bu resmi görüş. Ama temel- de AT çevrelerinde öne çıkarılan en büyük engel din ve kültür ay- nlığı oluyor. M.\TUTES— Komisyonun din aynmcılığı yapması asla söz ko- nusu değildir. Daha neler? Kar- şılaştığımız engeller size sözünü ettiğim konulan kapsamaktadır. Yalnız topluluğun değil, Türk toplumunun da göz önünde bu- lundurması gereken şey aramızda- ki siyasi ve ekonomik farklılıkla- rın giderek kapanıyor olmasıdır. Türkiye iie topluluk arasındaki farklar giderek açılmıyor, bilakis kapanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle