26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 27 OCAK 1990 Türkiye'nin stratejik önemiBatı için azaldı, kendi bölgesinde arttı Ulusal güvenliğe bölgesel bakış Oeğişen Avrupa, Değişmeyen Türkiye HALÛK ÖZDALGA — 3 — İki blok arasındaki gerginliklerin en aza inmesi ve Avrupa'da kalıcı barışa giden yolun açılması, dünya barışı için büyük bir adımdır. Ama bu, insanlığın ebedi barış dönemine girdiği anlamına gelmemektedir. Şimdi, milli ve etnik farklılıklardan Avrupa'daki son gelişmelerin Türkiye'ye etkileri ne- ler olabilir? Türkiye ne yapmalıdır? Avrupa'da kalıcı barışa giden yolun açılması ve Av- rupa Birliği'nin şimdi daha kapsamlı bir şekilde ger- çekleşebilmesınin imkân dahilıne girmesi, Türkiye için ]r JJ VT13 k İ 3 T 1 3 n sevindirici, er veya geç bizim de büyuk yararlar sağla- * l l a * - l a l l a l 1 yacağımız gelişmelerdir. Barış butün insanlar içindir. ÇatlŞmalai* VC bÖİgeSel Eğer Türkiye Avrupa içinde yer almayı içtenlikle benim- . , , , siyorsa, kapsamlı ve gerçek anlamda bir Avrupa Birli- S O r U n l â l " , d â f i a S l C â K ği'nin kurulmasmdan da sevinç duymalıdır. u - . . î - J i J a m i n H A m * » Ancak yeni uluslararası düzen, kısa ve orta dönem- Ull ŞCIUIUC g l H l U C I H C de, Türkiye'nin tamamen lehine olmayan bazı durum- rypİPr> pLr tir T T l î r H v p ' n î n lar da doğurabibr. Eğer Turkıye dikkatsiz ve hesapsız öClCCCKUl . 1 Ul ^ İ J C * " " davranırsa, yanlış kararlar alırsa, yeni gelişmelerden İ ç j ü d e b U İ U n d u ğ U açıkça zararlı da çıkabilir. Yeni uluslararası duzen, Tür- - J ^ . l_ •• 1 kiye için de yeni bir guvenlik stratejisi gerektirecektir. b Ö l g e , DU t Ü r S O r U n l a r Bugüne kadar Batı dunyası için Sovyet tehdidinin bi- ı_-,ır ,_M J A'intmntn rincil ve hayati bir onem taşıdığı kabul ediliyordu. Tür- D a K i m m a a n U U n y a n i n kiye'nin Batı için taşıdığı stratejik değer, bu tehdidin U^IL'J Ap ar\ \rr\t\\r önemınden ileri geliyordu. Şimdi Sovyet tehdidi asgari I J C 1 K 1 UC CH 1S.11UR. düzeye inmiştir. Batı'nın guvenlik stratejisi içindeTürki- b Ö İ f i e S İ d İ l " T Ü r k İ V C ye'nin taşıdığı değer de dolayısıyla en aza inecektir. & _ * . ' , Doğu- Batı kavramlarının yeniden tanımlanacağı bir k e n d İ b Ö l g e S İ n d e k İ , dunyada, Türkiye'nin stratejik öneminin eski Doğu-Batı kavramlarına göre kurulmuş sistemde olduğu gibi kal- ması elbette beklenemez. Olumlu bir değişme Bu, Türkiye için olumlu bir değişmedir. Çünkü bun- dan sonra Türkiye'nin guvenlik stratejisi, daha ağırlık- lı bir biçimde kendi ihtiyaçları ve bölgesindeki gerçek- ler uzerine kurulabilecektir. Türkiye'nin, Batı'run gu- venlik kaygıları ile tamamerı çakışmayan özel guvenlik sorünları vardır. Bu durum, Türkiye'nin Batı ile temel bir uyumsuzluk içinde olduğu anlamına gelmez. An- cak, kendi özel guvenlik sorunlarımızın Batı'nın ortak guvenlik sistemi içinde tamamen veya buyük ölçüde gü- vence bulduğunu kabul eden bir yaklaşım, son yıllar- da giderek artan bir rizıko taşımaktaydı. Batı'nın ortak güvenliği açısından Türkiye'nin stra- tejik öneminin azalmasının bir başka yaran, bu strate- jik önemi ıleri sürerek, Türkiye'ye dış ilişkilerde avan- taj sağlamak isteyen zihniyete dayanak bırakmamış ol- masıdır. Öteden beri, Türk dış politikasında belirli bir- zihniyetin savunuculan, Batı'nın ortak güvenliği açısın- dan taşıdığı stratejik önemini ileri sürerek, Türkiye'ye uluslararası ilişkilerde avantaj sağladıklanna, sağlaya- biiecekierine inanırlar. Çok yakın zamanlarda bile, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na uyeliği gündeme gel- özellikle Balkanlar ve Kafkasya'daki gelişmeleri daha yakından izlemek zorunda kalabilecektir. dikçe, üstelik en üst düzeydeki bazı devlet ve hükumet yöneticilerimiz, Batılı meslektaşlarını "Bizi Batı'nın sa- vuoma orgütiı içine alı\orsunuz da neden ortak siyasi ve iktisadi örgutlenmesi içine almıyorsanuz" diye, çok etkili olduğunu düşündukleri gerekçelerle sakıştırdık- larıru sanmışlardır. Ama etkili olamamışlardır. Artık bu tür gerekçeleri kullanmaya pek olanak kalmamış- tır. Bu da sevindirici bir gelişmedir. Çımkıi bir ülkenin ulusal güvenliğiyle ilgili konulann, başka konularda bir pazarlık unsuru olarak kullamlması ciddi sakıncalar ya- ratabilir. Aynca, başka hiçbır şey olmasa bile, bir ulus için bu onur kıncı bir yaklaşımdır. Dikkat edilmesi gereken nokta, Türkiye'nin stratejik öneminin değil, Batı'nın ortak güvenliği açısından stra- tejik öneminin azalmasıdır. Turkiye'nin stratejik öne- Azerbaycan'daki olaylar Turkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Yeni guvenlik stratejisiDikkat edilmesi gereken nokta, Türkiye'nin stratejik öneminin değil, Batı'mn ortak güvenliği açısından stratejik öneminin azalmasıdır. Türkiye'nin stratejik önemi, Batı'mn ortak güvenliği açısından azalmıştır, ama kendi bölgesinde azalmayacak, muhtemelen artacaktır. Türkiye'nin yeni guvenlik stratejisi, eskiden olduğundan daha fazla ve öncelikle kendi bölgesine dönük olmalıdır. Türkiye kendi bölgesindeki ulkelerle, özellikle komşulanyla olan ilişkilerini daha olumlu bir duruma getirmek zorundadır. Komşulanyla olan anlaşmazlıklann çözümu veya uyuşmazlık konularını en aza indirmek için sabırlı, sürekli ve yoğun bir gayret içinde bulunmalıdır. Kendi bulunduğu bölgede banşın korunması ve komşulanyla mümkün olan en iyi ilişkilerin kurulması, şimdi her zamankinden daha çok Türk dış politikasının temel hedeflerinden biri olmalıdır. Sovyetler Birliği, bölgedeki en büyük devlettir. Yakın zamana kadar yaygın kanı, Türkiye için en buyuk tehdidin Sovyetler Birligi'nden geldiği şekiindeydi. Şimdi durum değişmiştir. Komşuları arasında Türkiye'nin en az sorunu olduğu ulkelerden biri, artık Sovyetler Birliği olabilir. önümüzdeki dönemde Türk-Sovyet ilişkilerinin yoğunluk kazanması, yalnızca iki ülkenin ortak çıkarları açısından değil, bölgede banşın korunması ve sorunlann barışçı yollardan çözulmesi açısından da olumlu sonuçlar doğurabilecektir. Dolayısıyla Türk- Sovyet ilişkilerine önümüzdeki dönemde özel bir önem verilmesi yararlı olabilecektir. Bir ülkenin, eğer güvenliği açısından ciddi bir tehdit unsuru taşımıyorsa, bölgesindeki en güçlü ülkeyle çok yakın ilişkiler içinde bulunması en basit aklın ve mantığın gereğidir. Su vesu kaynakları Ortadoğu'dagiderek önem kazanan çatışma unsuru mi, Batı'nın ortak güvenliği açısından azalmıştır, ama kın zamana kadar yaygın kanı, Tür.kiye için en büyük kendi bölgesinde azalmayacak, muhtemelen artacaktır. tehdidin Sovyetler Birüği'nden geldiği şekiindeydi. Şimdi Türkiye'nin yeni guvenlik stratejisi, eskiden olduğun- durum değişmiştir. Komşuları arasında Türkiye'nin en dan daha fazla ve öncelikle kendi bölgesine dönük ol- az sorunu olduğu ulkelerden biri, artık Sovyetler Birli- malıdır. ği olabilir. Önümüzdeki dönemde Türk-Sovyet ilişkile- Turkiye kendi bölgesindeki ulkelerle, özellikle kom- rinin yoğunluk kazanması, yalnızca iki ülkenin ortak şulanyla olan ilişkilerini daha olumlu bir duruma ge- çıkarları açısından değil, bölgede banşın korunması ve tirmek zorundadır. Komşulanyla olan aniaşmazlıkîa- sorunlann barışçı yollardan çözulmesi açısından da nn çözumu veya uyuşmazlık konulannı en aza indir- olumlu sonuçlar doğurabilecektir. Dolayısıyla Türk- mek için sabırlı, sürekli ve yoğun bir gayret içinde bu- Sovyet ilişkilerine önümüzdeki dönemde özel bir önem lunmalıdır. Kendi bulunduğu bölgede banşın korunması verilmesi yararlı olabilecektir. Bir ülkenin, eğer güven- ve komşulanyla mumkun olan en iyi ilişkilerin kurul- "ği açısından ciddi bir tehdit unsuru taşımıyorsa, böl- ması, şimdi her zamankinden daha çok Türk dış poli- gesindeki en güçlü ülkeyle çok yakın ilişkiler içinde, bu-- tikasının temel hedeflerinden biri olmalıdır lunması en basit aklın ve mantığın gereğidir. Sovyetler Birliği, bölgedeki en büyuk devlettir. Ya- İki blok arasındaki gerginliklerin en aza inmesi ve Avrupa'da kalıcı barışa giden yolun açılması, dünya ba- nşı için büyuk bir adımdır. Insan uygarüğını yok ede- cek bir dunya savaşı ihtimali azalmıştır. Ama bütün bunlar, insanlığın ebedi banş dönemine girdiği anlamına gelmemektedir. Şimdi, milli ve etnik farklılıklardan kay- naklanan çatışmalar ve bölgesel sorunlar, daha sıcak bir şekilde gündeme gelecektir. Türkiye'nin içinde bu- lunduğu bölge, bu tür sonınlar bakımından dünyanın belki de en kritik bölgesidir. Türkiye kendi bölgesin- deki, özellikle Balkanlar ve Kafkasya'daki gelişmeleri daha yakından izlemek zorunda kalabilecektir. Avrupa'daki yeni gelişmeler, Başta ABD ve Sovyet- ler Birliği oimak üzere pek çok ülkenin savunma gider- lerinin önemlı ölçüde azaltılmasına olanak sağlamak - tadır. Turkiye'nin dış ilişkileri, bölgedeki durum ve gu- venlik gerekleri, savunma harcamalarında bizim de ayru oranlarda azaltma yapmamıza ne yazık ki imkân ver- meyebilir. Ancak yeni guvenlik stratejisi içinde Türki- ye 800.000 gibi çok yiiksek olan asker sayısını azaltma yolları aramalıdır. Azalan asker sayısıyla beraber, or- dunun mode*nleşmesi ve yeni guvenlik stratejisine uy- gun biçimde savunma yeteneğioin artması da sağlan- malıdır. Türkiye'nin guvenlik stratejisi ve askeri harca- maları, kesinlikle savunmaya dönük olmalıdır. Türkiye ve AT Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'yla olan ilişkilerini ol- dukça zor bir dönem beklemektedir. Önümüzdeki dö- nemde, Türkiye, Avrupa ile ilişkilerinde bugüne kadar gormediği veya görmek ıstemediği gerçeklerle teker te- ker karşı karşıya gelmek zorunda kalabilecektir. Ayn- ca, Türkiye'nin bundan sonra Avrupa'da karsılaşacagı rekabet, çok daha çetin olacaktır. Liberal rejimleri benimseyecek Doğu Avrupa ülkele- rine yönelecek Batı sermayesi ve kredisi, Türkiye'nin da- ha uzun süre önemli bir müşteri olarak kalmaya devam edeceği uluslararası finansman ve sermaye piyasalannda karşılaşacağımız rekabeti arttıracaktır. Serbest ekono- miyi seçecek Doğu Avrupa ulkeleri, ekonomilerinin bir süre sonra güçlenmeleri durumunda ise, Türkiye'nin Av- rupa ekonomısinin butunü içindeki payı daha da kü- çülmek tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Gerek Doğu Avrupa ulkelerinin gerek EFTA ülkele- rinin Avrupa Topluluğu'nda yer alma talepleri ise Türki- ye'nin üyeliğe kabulde karsılaşacağı rekabeti arttıracak, şansım azaltabilecektir. Bu konuda en üst düzey yetki- lilenmızin kullandığı "Biz Avusturya'dan önce ba$vw- duk, sıra onlardan önce bizimdir" gibi gerekçeler ise fazla bir değer taşınmamaktadır ve yüzeysel bir yakla- şımın ifadesidir. Avrupa Topluluğu'na uyelik, hiçbir şe- kilde yapılan başvurunun zamanına bağlı değildir. Bir ülkenin, kendisi ve dünya hakkında gerceği yan- sıtmayan algılamalar uzerine sağlıklı dış ilişkiler kura- bilmesi olanaksızdır. Örneğin, hem hâlâ en değerli ev- latlan olan kendi yazarlannın ve duşünürlerimn kitap- lannı yasaklayan hem de ortak Avrupa kültürünün olu- şumunda en değerli katkılar yapmış James Joyce, D«- vid Hııme, Roiand Barthes, Friedricn Dürrenmatc gibi yazarlann eserlenni ve hatta mılattan önce yaşamış Ro- malı şair Valerius Catullus'un şiirlerini yasaklayan bir ülke, nasıl olur da Avrupa Topluluğu'na girmeyi tasav- vur edebilir? Herhalde, bu çok gerçekçi bir yaklaşım sayılaraaz! Avrupa, hızla değışmektedir. Turkiye'nin ise daha da hızlı bir değişime ihtiyacı vardır ve değişmemekte ısrar ederek kazanacağı hiçbir şey yoktur. BtTTt Bir bardak suda koparılan fırtınaDOĞU ERGİL Dünyanın hiçbir yerinde su sıkıntısı, Orta- doğu'daki kadar fazla değildir. Dünyanın pek az yeri Ortadoğu kadar istikrarsi2dır. Dunya- nın hiçbir yeri Ortadoğu kadar silahlanmış ve duşmanlıklarla bölünmuş değildir. Son yılİar- da bu aşın "hassas" ortamda yeni bir çatış- ma öğesi belirmiştir: Su. Hızla artan nufus, kentleşme, sanayileşme, çölsü ve kıraç topraklann tarıma açılması ne- denleriyle, bölgenin kıt su kaynakları uzerin- de asırı bir baskı ve pay/aşım rekabeti doğur- muştur. Türkiye açısından Türkiye, su kaynaklan açısından talihli, on- ları kulianma kapasitesi açısından talihsiz bir ulkedir. Bu talihsizliğin doğal olmadığı açık- tır, suyunu kullanamayan insanın eksikliği ve beceriksizliğinin bir sonucudur. Türkiye'de tüketilebilecek yerustu su mik- tan yılda 95 milyar m"tür. Oysa fiili yıllık tü- ketim 24.6 milyar m''tür. Kullanılabilir yeraltı sularının yıllık miktarı 9.5 milyar m"tür. Fii- li tüketim ise 5.1 milyar m"tür. Ülkemizin 27.7 milyon hektar olan tanm arazisinin 25.3 mil- yon hektarı sulanabilır niteliktedir. Bu mik- tann 8.5 milyon hektarımn ekonomik olarak sulanabileceğı saptanmıştır. Oysa bu en verim- li bölumün de ancak azami 3.773 milyon hek- tarı sulanmaktadır. Elektrik üretimı alanında da su kaynaklarımızdan sadece yüzde 20 do- laylannda yararlanmaktayız. Görüluyor ki elimizde gerek sulama, gerek- se enerji elde etme açısından kullanamadan yitirdiğimiz büyuk bir su potansiyeli var. Di- ğer yandan sulamaya muhtaç büyuk tanm alanları, enerji sıkıntısı çeken, elektiği olma- yan yöreler var. Bu açık kapatılmadan; doğa- nın Türkiye'ye cömertçe verdiği bu imkân kul- lanılmadan, Turkiye'nin gelişmesi, üretim ka- pasitesıni arttırması, bölgelerarası dengesizlik- Ierıni çözmesi mumkün değildir. Bu gerçeklerin bilincine varan cumhuriyet hükümetleri bü>âık GAP'ı başlatmışlardır. GAP'ın en önemli halkası olan Atatürk Ba- rajı 13 ocak günu uzerine kurulduğu Fırat'ın suiarını tutmaya başladı. 13 ocak - 13 şubat tarihleri arasında Atatürk Barajı'nda tutula- cak suyun miktan 1.5-2 milyar m''tür. Bara- jın tumü bitince kapasitesi 48-52 milyar m J olacaktır. Görulüyor ki içinde bulunduğumuz bir ayda tutulacak su miktan baraj kapasite- sinin sadece yuzde 4'u dolaylarındadır. Türkiye, daha 1987 yılında Şam'da imzala- nan bir protokolle Fırat'tan Suriye (bir ara - havza ülkesidir) ve Irak'a (mansap yani bo- şalma ülkesidir) saniyede 500 m' akıtacağını taahhüt etmiştir. A>Tica su tutma süresi için- de, söz verilen 3.3 milyar m' suyun, tutum iş- leminden once sağlanacağı soylenmiş ve faz- lasıyla (3.6 milyar m 3 ) verilmiştir. Ayrıca baraj sonrasında Fırat yatağına dö- külen Goksu ve Nizip gibi derelerin oluştur- duğu saniyede 120 ra' suyun halen Suriye'ye akması da sağianmaktadır. O halde Suriye 1 nin itiraz edeceği bir şey olmamalıdır. Çünku verilen suyu depolayacak kapasitesi de vardır. Tapka Barajı'nda şu anda 8 milyar m! bir açık vardır. Saddam barajı Tahran Bekme baraıı Ookan baraıı Artık Türkiye'nin siyasal birliği, ekonomik gelişmesi ve istikrarı açısından net bir denklem belirginleşmiş bulunmaktadır. Ya Türkiye GAP sistenüni en kısa sürede bitirecek ve kanayan Doğu sorununu çözecektir ya da su kaynakJarını cömertçe harcayarak güney komşulanyla muhtemel bir çatışma ya da çatışma tehdidinden uzak duracaktır. Bu durumda ulusal birliğini koruması güçleşecek ve yoksulluk kısır çemberini İcıramayacaktır. Görünen odur ki birinci tercih Türkiye açısından çok daha hayati önemdedir. Iran-Irak savaşı sırasında esir diışen Iraklı askerlere Tahran gannda su dağıtılıyor. (Fotoğraf: Ergun Çagatay) Alacakları suda bir azalma olmamasma rağmen, neden Suriye ile Irak bu kadar endi- şe duyuyorlar? Her iki güney komşumuz, Fı- rat ve Dicle'yi ortak sular olarak görüyorlar ve gösterdiklen ihtiyaç oranında paylaşmak is- tiyorlar. Oysa Türkiye, bu suları ortak değil, sınır - aşan akarsu (transboundary water co- urses) olarak goruyor. Uluslararası hukuk ge- leneğı, her ülkenin kendi sınırlan içindeki su- lara tam egemen olma hakkını tanıyor. Türki- ye memba ülkesidir. Bu açıdan avantajlıdır. Uluslararası hukuk, suvun akış yönünü izle- yerek, memba, ara-havza ve mansap (boşalma, ağız) ulkelen zincırinde bir öncekinm bir son- rakine "ka>da değer bir zarar" vermemek esa- sını benimsemiştir. Türkiye, su tutmadan 51 gün önce durumu taraflara bildirmiş, fazla su akıtmış, komşu- larının zarar görmemesi için her türlu ekono- mik ve insani onlemi almıştır. Ama her iki komşunun ortak kullanım, "engelsiz" ya da "istedikleri kadar su" alma onerilerinı kabul etmemiştır. Onun yerine, suların akılcı ve op- timum kullanımını içeren bir teklif gotur- muştür. Butun bu verilere karşın Suriye, Türkiye'ye karşı hasmane bir tavır takınıyor. Bunun en önemli nedeni, can daman olan su kaynakla- rı açısından Turkiye"ye bağımlı olmak ve bir kriz anında Türkiye'nin Fırat'ın suiarını bir si- yasal şantaj aracı olarak kesebileceği korku- sudur. Suriye'de bugun uzun saatler süren elektrik ve su kesintilen yaşanıyor. Sunni bir çoğtinluğu yöneten Şiı azınlık yönetimi. 1987'de yuzde 9.3, 1988'de yüzde 2'lik bir ge- lişme hızı ve yüzde 60 ortalama enflasyonla pençeleşirken pek başarılı görunmemektedir. Sıkıyönetimler, baskıcı olmak yamnda, dış duşmanlar ve iç başarılarla ayakta dururlar. Geçen seneki kurak yazdan sonra bir susuz yaz daha geçirmeye Hafız El Esad rejiminın ta- hammülu yoktur. Suriye"nin gıda maddeleri- m dışardan aimaya ancak birkaç ay yetecek doviz rezervi vardır. Suriye yönetiminin en bu- yuk korkusu, Turkiye'nin suyu kesmesi duru- munda çıkabilecek ekonomik darboğazın re- jimi devirecek gelişmelere yol açmasıdır. Turkiye'nın, Suriye'ye gidecek suya ambargo koymayacağına dair verdiği güvenceye rağ- men, gerek Suriye'nin gerek Irak'ın endişesi- nin asıl nedeni, Türkiye ile olan ilişkilerinden çok, kendi aratanndaki büyük düşmanlıktır. Nasıl Suriye'de Şii bir azınlık, Sünni bir ço- ğunluğu yonetmekte ise, Irak'ta da Sunni bir azınlık, Şıi bir çoğunluğu yonetmektedir. Her iki ulke de bölge egemenliğine oynayan Baas Partisi'nin farklı görüşte olan kanatlannın idaresindedirler. Aralanndaki rekabet ve azın- lık yonetımi olmak niteliklen onları, birbir- lerine karşı kuşkulu ve guvensiz yapmıştır. Bu duygular, zamanla çeşitli tahrikler sonucu köklü bir duşmanlığa dönüşmüştür. Suriye, tran-Irak savaşı boyunca tran'ı desteklemiş, ondan petrol almıştır. Bu yuzden Arap âlemın- de yalnız kaimıştır. Irak da misilleme olarak Lübnan'da Suriye karşıtı Hıristiyan General Aoun'u desteklemiştir. Bu iki guney komşumuz, su yüzunden de bir ara savaşın eşiğine gelmişkrdir. Suriyti 1975 yılında El Taura Barajı'nda su tutmaya başlayınca, IrakMa savaşa girmekten kıl payı geri donmuştur. Her iki düşman ülke arasında su konusun- da belirli bir anlasma yoktur. Bu yuzden Türkiye, Fırat'ın suiarını kısınca Irak, bunu bahane ederek, Suriye'nin kendisıne su akıt- mamasından korkmaktadır. O nedenle Irak, Turkiye'nin Fırat'ın suiarını engelsiz akıtma- sını istiyor. Çünkü Suriye isterse, elektrik ener- jisi için akıttığı suyun dışında, Fırat'ı tuttuğu Tapka Barajı'ndan Irak'a su akıtmayabilir. Artık Türkiye'nin siyasal birliği, ekonomik gelişmesi ve istikrarı açısından net bir denk- lem belirginleşmiş bulunmaktadır. Ya Türki- ye, GAP sistemini en kısa sürede bitirecek ve kanayan doğu sorununu çözecektir. Ya da su kaynaklannı cömertçe harcayarak, güney komşulanyla muhtemel bir çatışma ya da ça- tışma tehdidinden uzak duracaktır. Bu durum- da ulusal birliğini koruması güçleşecek ve yok- sulluk kısır çemberini kıramayacaktır. Görünen odur ki birinci tercih, Türkiye açı- sından çok daha hayati önemdedir. Ekonomik gelişmesini ve ulusal birliğini sağlamış bir ül- ke, tehditlere karşı çok daha guçlu olacak, fa- kat aynı zamanda geiiştirdiği imkânlannı komşulanna sunabilecektir. Bir kere su potan- siyelinin ancak dörtte bırini kullanmakta olan Türkiye, geri kaian kapasitelerinı harekete ge- çirerek, bunu muhtaç olan komşulanna ak- tarabilir. Onlarm su ve elektrik ihtiyacım kar- şılarken gelir de sağlayabilir. Görulüyor ki Türkiye ile çatışmak değil an- laşmak, Suriye ve Irak açısından çok daha akılcıdır. Turkiye'yi sıkıştırmanın şu zararla- rı vardır: 1- Türkiye, Ortadoğu'da giderek kıtlaşan su kaynaJdarını 'hakkı' oranında kısabilir. Bu du- rum, güney komşulanmızda ekonomik oldu- ğu kadar siyasal sorunlar da doğurabilir. Ih- tilafı bu duzeye vardırmak, memba ülkesi olan Türkiye'den çok komşularına zarar getirir. 2- Türkiye, GAP'ı kendi 'dogu' sorununu çözmek için temel çare olarak görmektedir, vazgeçemez. Bir iç savaş yerine, dış çatışmayı göze alabilir. 3- Dayanağı gerçekçi olmayan bir "su"dan bahane için Türkiye'nin karşısma bir "Arap Cephesi" çıkarılırsa, Türkiye-tsrail yakınlaş- ması gerçekleşebilir. Bu da gerek Israil'i, ge- rekse ABD'yi Ortadoğu sorunlanna biraz da- ha bulaştıracak, var olan çözümsüzlukieri da- ha bir derinleştirecektir. Böyle bir sonuç, Or- tadoğu ulkelerinin çoğu, hele güney komşu- lanmız açssından hiç de arzu edilebilir nite- likte değildir. Kaldı ki Türkiye de bunu iste- memektedir. Eğer çatışma siyaseti egemen olursa, hiçbir bolge ulkesi, ulusal kalkınmasına yeterince kaynak ayıramadan, hep bir savaş ortamında yaşamak zorunda kalacaktır. Buna en az da- yanan ulkeler ulusal kararlarını demokratik yöntemlerle almayan ulkeler olacaktır. Ankara Unı\ersııest Snasa/ Bılgıler Fakultesı ağ- relım uresı Doğu Ergıl, 'SosyaiPsıkolojı', 'En- dusınyel Demokrast' ve 'Styaseı Sosyoiojtsı' derslerı \en\or. Ergıl'w 'Ideolojı', '/deoloji ve Mıliıyeıçıiık', 'Toplumsat Efiısalığin Yapısı'adlı kııaplarnta, 'Türkiye'de Terör veŞıddel'konuiu bir araşımnası bulunuyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle