25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 1990 * • • HABERLERÎN DEVAMI CUMHURÎYET/17 OLAYLARIN ARDENDAKI SHP Ve uzmanlaşmış yönetim Kadınlar geneleve yürüdü GERÇEK (Baştarafı 1. Sayfada) çov'un müdahalesini destekledı- ğini ileri surmek yeterli sayılma- yabilir; Batı'nm Kafkasya'da Er- menıstan'ı gözetmesi de anlaşı- labilir; çunkü ABD'de ve Fran- sa'da Ermenilerin etkisi bü'yuk- tür. Buna karşm Batı'nm Cor- baçov'u tutması çok daha bo- yutlu bir hesabın sonucudur. Batı, Gorbaçov'un devrilmesin- de büyük sakıncalar goruyor. Kafkasya'da insan haklarım görmezlikten gelmenin bir nede- ni de budur. Ancak Kafkasya'daki kanh fırttna birdenbire öylesine buyit- müştürki Turkiye'nin kuzeydo- ğu sınırı dünyanın en sıcak böl- gelerinden birine dönuşmüştür. Bu durumda Sayın Akbulut- un sözlerine hak vermekle bir- likte, derin kaygılarımızı da di- le getirmek isteriz. Turkiye dun- yanın bu çalkantılı döneminde halk çoğunluğunun desteğinden yoksun bir Meclis ve hükumelle boşlukta sallanmaktadır. Ülkemiz, dünyanın en tartış- malı bölgesi olan Ortadoğu'da- dır. Suriye ve lrak'la su sorunu, ilişkilerimizi gerginleştirmıştir. Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs derken kuzeydoğu sınırlarımız- daki oluşumla da kuşatılmış bu- lunuyoruz- Butun sımrlanmızda güven ve dostluk değil, sürtüşme ve sorun saptamyor. Böyle bir ortamda Sayın Akbulut'un geceleri yata- ğında rahat uyuyabildiğine inanmak istemiyoruz. Eğer Sayın Başbakan, Çanka- ya'ya güvenerek geceleri mışıl mışıl uyuyorsa, yanılgı içindedir. Çünkü Türkiye'de ne olursa ol- sun, sorumlu kendisidir. Mecli- si çalıştırmak, muhalefetle diya- loğa girmek, bir an önce seçim- Iere yönelmek görevi omuzların- dadır. Dünyanın bu vaktinde parlamentoyu muhalefete kilit- leyerek "sorumsuz cumhurbaş- kam"mn şemsiyesı altmda hıi- kumet etmek için "sorumlu Baş- bakan": n çok sorumsuz olması gerekiyor. fç sorunlarımız büyüktür; ama, kapılarımıza dayanmış dış sorunlar öylesine buyümuştUr ki Turkiye'nin bu yönetim ve bu iktidar yapısıyla bir giin bile ge- çirmesi ürkütücüdür. Sayın Akbulut, vakit geçir- meden yaşananlann ciddiyetini kavramak ve gereğini yerine ge- tirmek zorundadır. Artık herşey özal'dan değil Akbulut'tan so- rulacaktır. • * * Ilkokula 4 (Baştarafı 1. Sayfada) Birsöz, Turkiye'nin ekonomik koşullarının kendilerini böyle bir duzenlemeye götürdüğunü kayde- derek "Zorlayıcı degiliz. tercihi lamamen okullar ve mahalli ida- relere bıraktık" dedi. Birsöz, ge- çen >ıl milli eğitim seferberliği ne- denıyle 50 bin oğretmen ile görü- şuldüğunü \e onlardan gelen istek üzerine onlük rengınin değiştiril- rnesine karar verildiğıni söyledi. Öğretim yılı başından bu yana 7 ilde pilot bölge uygulamasına baş- landığına dikkati çeken Birsöz, buralarda öğrenci velileri, öğret- men ve öğrencilerin yüzde 40'ının deniz mavisi, yüzde 27'sinin laci- vert, yüzde 32'sinin siyah. yuzde 9'unun da gri renk formayı tercih ettiğinı kaydetti. Forma renkleri- nin değiştirümesi uygulaması önü- muzdeki yıl birinci sınıflardan başlatılacak. Okul idarelerinin uy- gun görmeleri dururnunda, renk- li önlük uygulaması diğer sınıfla- n da kapsayacak. (Baştarafı 1. Sayfada) dığı kaydediliyor. Halen genel rnerkez yonetiminde yer alan ve 'Baykalcı' olarak adlandınlan bazı uyelerin. parti meclisindeki ad de- ğişimleri konusunda kaygılarını Baykal'a ilettilderi ve bundan tno- nu'nün de haberi olduğu öğrenil- di. Kulislerde, SHP liderinin, "Be- nim Genel Sekreter'le görüş ayrı- lığım yok. Bugunku yönetimin ba- şarılarını da kurulta> takdir edeceklir" açıklaması ile bu adla- ra 'parti meclisinde yer alma' gu- vencesi vermek istediği öne suru- lüyor. Bu nedenle parti meclisine yeni adlar girmekle birlikte, ust organlarda 'Baykalcı' olarak ad- landınlan adların buyük çoğunlu- ğunun "en azından parti meclisin- de göre>' alabilecekleri" ifade edi- liyor. Öte yandan Erol Güngör. tsraa- il Cem, Ertugrul Günay'ın listede yer alabilecekleri de vurgulanıyor. Ancak SHP yönetimine yakın kaynaklar, Baykal'ın ve çevresinın sürekli şimşekleri uzerlerine çek- tiklerinı gözonune alarak, parti meclisinde "matematiksel agırlık- larını" kaybetmeyi kabulleneme- yeceğini dile getiriyorlar. Bu ne- denle tnönu'nun listesini netleştir- mesi ardından, gerek Ba>kalcı, ge- rek Yçnilikçi kanattan ayrı listele- rin çıkabileceği ya da "Baykalcı" kesimin kurultay sırasında anah- tar liste ile genel başkanın listesi- ni "delebileceği" one sürüluyor. Eski MYK üyesi Ali Topuz'un da Inönü ile birlikte hareket etti- ği değerlendirilerek parti meclisi- nin "degişmeyecek adlarından" biri olarak ortaya çıktığı vurgula- nıyor. "Sendikacılar"ın da temsi- line ozel onem verileceği, aynı du- yarlılığın Doğu ve Guneydoğu'dan adaylar konusunda da gosterile- ceği kaydediliyor. Bu arada Fuat Atalay'ın da parti meclisine aday olacağı öne sürüluyor. Bu arada parti meclisi de dun kurultay oncesi son toplantısım yaptı. Toplantıda, parti içi muha- lefetin onerilerı göruşuldu. Bun- lardan MYK uyesı Cumhur Kes- kin'in partiden kesin çıkarma ce- zalannın salt çoğunluk yenne üçte iki çoğunlukla verilmesi onerisi kabul edildı. Kesin ihraç cezala- rının genel başkanın onayı ile yü- rurlüğe girmesi ve af yetkisinin MYK verine parti meclisine veril- mesı önerileri ise reddedildı. Par- ti meclisi, disiplin cezalarının af- fında, kişisel başvuru dışında. MYK üyelerinin de başvurularına yer veren öneri ile il ve ilçe örgüt- lerınde gorevden almaların üçte iki çoğunluk kararı ile yapılması- nı ongoren oneriyı de reddetti. Kurultay uyeliğinin, yenisi seçilin- ceye kadar bir dahaki olağan ku- rultaya kadar sürmesi yolundaki öneri de parti meclisince uygun bulunmadı. Kadıniara yuzde 25 kotanın, "kontenjan (milletveki- li)" adaylıkları için de uyarlanma- sı yolundaki oneri "ilke olarak" benımsendi ve tüzük hazırlık ko- misyonunda göruşulmesi kararı- na vanldı. Parti meclisi Tüzuk Ko- misyonuna Atilla Sav ile Önder Kırh'nın atanmasını da uygun buldu. Öte yandan ANKA Ajansı'nın haberine göre, Yüksek Miraar Ce- mil Gerçek 27 ocakta yapılacak SHP kurultayında genel başkan- lığa aday olacağını açıkladı. Ce- mil Gerçek açıklamasında, Erdal tnönu'nun genel başkanhk yarı- şında tek basın konuşmasını uy- gun bulmadığı için aday olduğu- nu bildirdi. Gerçek, "İnönü'niin genel başkanlıktan kendi isteği ile ayrılıp, gündelik işle ve parti içi çekişmelerin dışında ve ustunde onur başkanı" olmasını onerdi. Cemil Gerçek, bugunbirbasın toplantısı duzenleyecek. (Baştarafı 1. Sayfada) Sokağı'na yuruduler. Genelev po- lisinin tüm çabalarına karşm içe- ri girmeyi başaran kadınlar "if- fetli kadın" yakıştırmasını kabul etmeyen bir grup kadın adına bil- dırı okudular. Bu sırada camdan bakmakta olan yan çıplak bir ka- dına "Sizin haklannızı savuamak için geldik" diye seslendiler. Ka- dın kendılerine "t>i, ama böyle olmuyor ki" diye yarut verdi. Bildiri okuyan kadınlar kendi- lerini "iffetli", fahişeleri "iffetsiz" ilan eden Anayasa Mahkemesi'nin 7 erkek yargıcına seslendiklerini belirterek şöyle ko- nuştular: "Erkek saldırganlıgını hoş gös- termek için biz kadınlann iffeti- ni ölçmeve son verin. Irza tecaviiz biz kadıniara karşı işlenecek en agır suçlur. Hiçbir kadın tecavü- Ankara'da ülkücü protesto NEW YORKTAN AHMET TAN (Baştarafı 1. Sayfada) nın gölgesinde kalmadığını da gosteriyor. Bu da bir başka goruş. Üstelik bu göriiş açıklandı da. Amerika'daki Turk Kadınlar Birliği'nin Bayan Özal onuruna verdiği bir yemekte bir üye kendisi- ne şöyle diyor: — Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın var- dır, denir. Siz hanımefendi, eşinizin önündesiniz... * • * Cumhurbaşkanı Özal. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar ile Kıbrıs konusunu gö- rüşurken Azerbaycan olaylan uzerınde değerlendir- me yaparken, Semra Hanım da bir başka salonda odul resepsiyonunda konukları ile konuşuyordu. "Çocuklara yaşam verme" uğruna 40 yıldan bu yana gösterdiği çabaları UNICEF Direktörü James Grant uzun uzun övüyordu. genç kızlığındaki sosyal çalışmalar. sonuç noktası ise Türk Kadını Vakfı etkinlikleri ıdi. Papatyalar yüzünden Semra Hanım'ın Türkiye'de canı çıka- rılmış, Amerika'da ise bu sayede, Türkiye ulusla- rarası platforma çıkarılmıştı. Kim diyordu, Batı kıymet bilmiyor diye? • • • Özallar kaldıklan Plaza Oteli'nin balo salonun- da 300 kişilik bir yemek daveti verdiler. Amerikalı işadamlarına ve yabancı dıplomatlara New York"- taki Türk topluluğunun önde gelenleri ev sahipliği konusunda Özallar'a yardım ettiler. Davette "ev sahıpleri" ağırlıkta idi. BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar yanında eşı ve Kıbrıs'la ilgili kadrosu ile Özallar'ın çevresinde idi. BM ekibi, Turk diplomatları ile "Azerbaycan BM'nin gündemine hangı çerçevede girecek" ko- nusunda sohbet ediyordu. Bulgaristan, Kıbrıs der- ken. BM'deki Turk temsilciliğinin onune bir de Azerbaycan çıkmıştı. * * * Öyle ki yemekte, Azerbaycanhlar göze batacak ölçüde idi. Amerika - Azerbaycan Derneği yöneticileri, Türkiye cumhurbaşkanına ve rastladıkları Turk ileri gelenlerine, yery'üzunde sahipsiz bırakıldıklarından dert yandı. Derneğin sözcüsü Dr. Sevil Hazer Yılgıç, dun- yadaki Türklerin lideri kendisi istemese bile Türk- Ankara'da kendilerini "ülkücü" olarak ta- nıtan 1500 kişilik bir grup. Azerbaycan olay- larını protesto etti. TBM.M önundeki Milli Egemenlik Parkı'nda toplanan grup kol-kola girerek Ata- turk Bulvan'ndaki Sovyetler Birliği Ticaret Ataşeligi'ne doğru vuruduler polis üç kez müdahale etti. "Özal istifa", "Bozkurllar Bakû'ye", "Katil Gorbaçov", "Azerilere özgürlük" diye bağıran ve tekbir ge- tiren gostericiler, Sovyetler Birliği bayragını demir parmaklıklara asarak yaktılar. Bu arada ataşeliğe siyah bir çelenk bıraktılar. Aralannda MÇP Genel Sekreteri ve MHP davası sanıklanndan Muhsin Ya- zıcıoğlu'nun da bulundugu gostericilerden gözaltına alınan olmadı. (Fotoğraf: Turan Yılmaz) Kıbrıs için (Baştarafı 1. Sayfada) rını önermişti. Gerek önerinin za- manlaması, gerekse içeriği bu ko- nuda uzun süredir itiraz eden Denktaş'ın üzerinde baskı yarata- rak, Özal'ın ziyaretinden bu yön- de faydalanmayı hedefledi. Özal'ın Washington ve Birleş- miş Milletler temasları sırasında, Amerikan Dışişleri Bakanhğı ve BM Genel Sekreterliği, "Türk ta- rafından Cuellar'ın önerisine gös- terilen tepki abartılıyor, korkula- cak bir şey yok" tutumuyla Tür- kiye'yi ikna etmeye çahştılar. Buna karşın Özal, Turkiye'nin, BM onerisinin zamanlamasından duyduğu rahatsızlığı "Adım adım acele edilmeden netkeye gilmek" sozleriyle eleştirırken, "esnek müzakere" konusunda ısrar etti. "Esnek müzakere sürecinin acele- ye getirilmeden devamının yara- nnı" vurguladı. Cuellar ise "onerisinin içeriği" değişmeksizin yeni bir buluşma ta- rihinin yanı sıra "sürekli sonuç alıncaya değin" goruşmeleı yeri- ne, "sürenin olumlu adımlar atıl- masına paralel şekilde istendigi tarzda ayarlanabilecegini" söyle- di. Cumhurbaşkanı Özal, dün ıye Cumhurbaşkanı ÖzaFdır diyordu. Bayan Yılgıç, Özal'ın "Azeriler şüdır" sozunden çok üzuldüklerini bu nedenle kendisini otelde özel olarak ziyarete gitmek bile ıstemediklerini anla- tıyordu: "Azerilerin Turkiye'den bekledikleri her şeyden önce manevi bir destektir. Azeriler de en azından Bulgaristan'daki soydaşlara gösterilen sempatiye, değere layıktırlar." Turkiye, Azerilere aslında en büyük iyiliği on- larla hiç ilgılenmeyerek yaptı. Ama bunu burada anlatmak zor. Keşke ortalıkta birkaç Bulgar soy- daş olsaydı. • * * Ayaküstu Özal ile konuştuk. Kıbrıs konusunda BM Genel Sekreteri ile yaptığı konuşmadan çok olumlu izlenimle aynldığını soyledi. Rauf Denk- 40 yıllık çabaların başlangıcı Semra Hanımin* taş'a ytSnelen'rfeli'sız dururnu De Cuellar'ın ftffkı- na vardığı intibaı aldığını ifade etti. Cumhurbaşkaru sakin \e dinlenmiş gorunuyor. Bunda Turkiye'deki muhalefetin gündelik can sı- kıntısından uzak olmasının etkisi olabilir. Muhalefetin sesi kendisine ancak Ankara'dan te- leksle, faksla iletile.n gazete sayfaları ile ulaşıyor. özal, iç politika konuşmaktan sakınıyor. Daha çok kendisini "teknisyen" olarak gördüğünü ve "ekonominin gidişatı" ile ilgilendiğini anlatıyor. Özal'a gore ekonomik gidişat, Türkiye'yi duze çı- karacak tempoda. Bunu goruştuğu tüm siyasi, ik- tisadi çevreler açıkça ifade etmişler. Aynı çevreleri, Türkiye'ye mi getirmek gerek, yoksa Turkiye'nin düze çıkmasını mı beklemek? * * * Özallar bir sure konuklarla dolaştıktan sonra bir masada oturdular. Masada Ihsan Doğramaa, Emel Doğramacı, VV'ashington Buyukelçisi'nin eşi Bayan Kandemir vardı. YÖK Başkanı Doğramacı'yı "türban" gelip New York'un orta yerinde bulmuş- tu. Gazetecılere vine türban konusunun universite yoneticilerinin kendi işi olduğunu dile getiriyordu. Doğramacı daha sonra Azerilerle ilgili Özal'a bri- fing veren Colombia Üniversitesi'nden konuk oğ- retim uyesı Doçent Nadir Devlet ile karşılaştı. Dev- let, "Efendirn, siz beni bilmezsinız ben falanca.." demeye kalmadan Doğramacı, doçentin kısa aka- demik biyografisıni ortaya koydu. "Akademik tabana hâkimivet" bu demekti. zü hak etmez, hiçbir tecavuz haklı olamaz. Biz mesleği fahişelik ol- mayan kadınları sözde kormak- tan vazgeçin, erkeklerin 'iffetli kadınları' olmak istenmiyoruz. Fahişeleri cezalandırarak korun- mavı reddediyoruz. Anımsayın belki bir tarihte sizler de bu sokakta bulundunuz ve bu sokakta verilen hizmetten siz de yararlandımz. Unutmayın, bugun maaşlannızın bir kısmı bu sokaktan toplaaan vergüerden ge- liyor. Yaptığınız 'erkekliği' temiz- leyin ve istifa edin." Kadınlann bildiri okumaların- dan rahatsız olan sokak müda- vimlerinden bazılarının yuzlerini saklayarak sokaktan çıktıkları gozJenirken,, "438'e hayır" diye slogan atan kadınlar daha sonra sokağı terk ettiler. Bakırköy Halkevi Kadın Ko- misyonu adına yapılan bir açık- lamada karar kınandı ve Ana- yasa Mahkemesi'nin onayının, "yalnızca insan haklanna tecavuz olarak kalmadıgı, avnı zamanda devletin kadına bakış açısını da çok açık biçimde sergiledigi" be- lirtildi. Açıklamada, "Bu karan onaylayan Anayasa Mahkemesi mensuplan, hangi teraziyi kulla- narak kadının iffetini ölçecektir? Bu anlayış, kadın sömürusunün olabildigince yaygınlastınldıgı ul- kemizde, cinsd tacizin devlel eliy- le teşvikini gösterir" denilûi. AnkaraVla (Baştarafı 1. Sayfada) rihli Kars anlaşmasıyla saptan- mış bulunuyor. Statu degişikligi karşısında Türkiye de bir taraf olarak goruş bildirme olanagına sahip oluyor." Öte yandan diplomatik gözlem- ciler, Nahcivan'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle statüsünde bir de- ğişikliğin meydana geldiğine işa- ret ediyorlar. Ancak Turkiye'nin, Sovyetler Birliği ile olan genel iliş- kileri çerçevesinde bu değişiklik- le ilgili olarak olumlu yönde bir açıklamada bulunamadığı belirti- liyor. Olumsuz yönde bir açıkla- mada da bulunamayacağı için ses- siz kalmayı tercih ettiği ifade ediliyor. Bu arada Sovyet Müsteşarı Şo- niya'nın, bölgede zarar görenlere ve ölenlere karşı kimsenin Sovyet- ler Birliği'nden fazla şefkat gös- terme ve üzülme hakkına sahip ol- madığı yönündeki sözleri de An- kara'da tepkiyle karşılandı. Bu konudaki goruşlerini bildi- ren bir yetkili şunları söyledi: "Türkiye gayet dogal olarak za- rar görenlere ve ölenlere uzuluyor. Şefkat konusuna gelince bunu Sovyetler Birliği'nden bekliyonız. Moskova'nın iddia ettigj şefkat ile soruna bir an önce siyasi çözüm- ler getirmesini bekliyonız. Yoksa onlardan fazla onlardan az şefkat duynra yanşı içinde değiliz. Orta- da ciddi bir insani sorun var, biz bununla ilgileniyoruz." (Baştarafı 1. Sayfada) Özal cnmhuriyet rejimini ve ana- yasayı içine sindiremedigini bir kez daha göstermiştir. Sünni ol- mayan milyonlarca vatandaşımı- zı yok sayma hakkını kendisinde nasıl buluyor? Laikligi reddeden. ulusal bülünfügün lemeline dina- mit koyan bir anlayış bugün ne ya- New York'tan ayrılmadan önce zık ki Çankaya Köşkü'ndedir. Üs- "Dış İlişkiler Konseyi"nde birko- nuşma yaptı ve dinleyicilerce yö- neltilen soruları yanıtladı. Özal, işkenceye karşı çeşitli önlemler alındığını ve bu tür olaylann azal- tıldığını belirterek, "Ancak her nedense bundan sonra Batı'da iş- kence iddialan ortaya aulmaya başlandı" dedi. Özal, daha sonra karayolu ile Filedelfiya'ya geçti. Burada bir toplantıda konuşacak olan Özal, varın Houston'a geçerek sağlık kontrolunden geçecek. telik yüzde 22'nin altmda bir des- tekle. Bugün Türkiye Cumhuriye- ti'nde Sayın Özal'ın yok saydığı insanlann sayısı, kendisine oy ve- renlerin sayısından çok daha faz- ladır. Fatih Camisi avlusundaki tarikatçı kafası Çankaya'yı işgal elmistir. Sayın Özal'ın cumhur- başkanlıgına derhal son verilme- lidir. Cumhurbaşkanlıgı tekrar ulusal bütunlüğün simgesi haline dönüşmeli, laiklik cumhuriyetimi- zin bir temel ilkesi olarak Çanka- ya'daki verini almalıdır." GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) miyor. Albay Uğurlutan'ın 1979 yılında Silahlı Kuvvetler'den ay- rıldığı öğrenildi. Öğleden sonraki olay bir soygun olayıydı. Kocamustafapaşa'da bir kuyumcu dükkânı soyulmak is- tendi; soyguncular, kuyumcu Yılmaz İnci'yi ağır yaralayarak kaçtılar. Olay yerinden kaçan soygunculardan Mürsel Gay- retii polis ile giriştiği silahlı çatışmada öldü. Üçüncü olay akşam yaşandı. Menkul Kıymetler Borsası'na askeri yapım taarruz el bombası atmak isteyen Ercüment Olgun adlı terörist bombanın elinde patlaması sonucunda olay yerinde parçalanarak öldü. istanbul'un çeşitli yerierine biri bombah olmak üzere pan- kartlar asıldı. Terör böyle başlar. Bir kez başladı mı, terörü önlemek hiç kolay olmaz. Önce bilinçsiz terör başlar. Bu aşamada amaç, korku ve yılgınlık yaratmaktır. Seçilen kurbanlar rastgele belirlenir. Bundan sonra ikinci aşama başlar. Bu aşamada da daha büyük hedeflere saldırılar düzenlenir. Hedeflerin seçimin- de kargaşayı büyütme ve yayma taktiği kullanılır. Oaha önce bütün bunları gördük; bunları tek tek yaşa- dık. Terör örgütleri ülkeyi bir anda kargaşaya iterler. Sonra da Silahlı Kuvvetler gelir; rejım değişır. Bunlar hep yaşandı. 12 Eylül öncesinde de terör böyle başlamış, sonra da bü- tün ülkeyi baştan başa sarmıştı. 1980 eylülüne gelındiğınde Türkiye tam bir kan gölüne dönmüştü; 1978-80 arası 3710 kışi siyasal nedenlerle öldü- rülmüştü. Bunların dört tanesı subaydı. Güneydoğudaki olaylar nedeniyle 1984 yılı ağustos ayın- dan bugüne kadar 25 subay öldürülmüştür! Albay Rifat Uğurlutan, 12 Eylül 1980 tarihinden sonra İs- tanbul'da öldürülen ikinci subay. Daha önce de Binbaşı Esat Kaya Yıldıran İstanbul'da Çamlıca'da bindiği belediye otobüsü içinde 1988 yılında PKK teröristlerince kurşunlanarak öldürülmüştü. Bunlar, terör örgütlernin yeniden eyleme geçtiklerinin işa- retidir. İstanbul'da son günlerde başlayan banka ve kuyumcu soygynları da bu açıdan dikkat çekicidir. Terör örgütleri, bu gibı soygunlarla sağladıkları paralarla silah satın alırlar. Geçmişte bu uğursuz trafiğin de hangi yolları kullandığı- nı hep gördük. 79-80 arası tam 2812 kişi öldürülmüştü. Aynı dönemler- de Ermeni terörü de yoğunlaşmış; iç terör, dış terör ile baş- başa gitmiştir. 12 Eylül 1979 ile 12 Eylül 1980 arasında 2202 soygun olayı yaşanmış; aynı dönemde 2612 kişi terör eylemleri sonucun- da yaşamlarını yitirmişlerdir. Aynı dönemde ele geçen silah sayısı 735 bin 925'e ulaş- mıştı. Terör eylemlerinde her marka ve her cins silah kullanıl- mıştı. Her soygun siyasal amaçla yapılmaz, ama soygun olay- lan artınca bu silahlı eylemlerin başlayacağı yolunda birer belırti olur. Daha önce böyle olmadı mı? Oldu. Şimdi de böyle olmuyor mu? Oluyor. Terör örgütleri, soygunlarla para sağlarlar, sonra da bu soygun paraları ile silah satın alırlar. Bu silahlarla da adam öldürürler. Silahlı soygun. Silah kaçakçılığı. Ve terör... Bunlar, bir zincirin birbirinden ayrılmaz halkalarıdır. Bugün Türkiye eskisinden çok daha derin ve karmaşık sorunların içindedir. Bu nedenle büyük kentlerde başlaya- cak terör eylemleri, Türkiye'yi çok kısa sürede yeni ve için- den hiç çıkılmayacak kargaşalara sürükleyebilir. Kargaşalann ne getirip ne götürdüğü de bellidir. Teröre karşı uyanık olmak yurttaşlık ve insanlık görevidir... Çölaşan, Taner'e tazminat ödeyecekANKARA (AA) — Hurriyet Gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Devlet Bakanı Güneş Taner'e, da- ha sonra belirlenecek miktarda manevi tazminat ödemeye mah- kûm oldu. Ankara 1. Asliye Hukuk Mah- kemesi'nde dun yapılan duruşma- da, mahkeme, Emin Çölaşan'm 10 Eylül 1989 tarihli Gazete Gazete- si'ndeki yazısının hakaret niteli- ğinde olduğuna karar verdi. Mahkemenin karannda, yazıda geçen "Güneş Taner bir yumuşaktır" cümlesindeki "yumuşak" kelimesinin "homoseksüel" anlamına geldiği ve Bakan Taner'in kişilik hakları- na saldırıda bulunulduğu ifade edildi. Mahkeme, Çölaşan'a verilecek manevi tazminat cezasının mikta- rının daha sonra belirleneceğini bildirdi. Devlet Bakanı Guneş Taner, avukatı Bilgin Yazıcıoglu aracılı- ğıyla "Gazele" Gazetesi'nde yera- lan, "Özal'ın başyagcısı Taner'in kırdığı cevizler bini geçti, Taner bir yumuşaktır" başlıklı yazının kişiliğine hakaret niteliğinde oldu- ğu gerekçesiyle Emin Çölaşan aleyhine 100 milyon liralık mane- vi tazminat davası açmıştı. Gece Mavisi B 'tl ».. Filtresi özel. Hafif, modern. PARLIAMENTİ20 CLASS A CISARETTES <•*. IP lOOs R6CESSED FILTER V/1TH CHARCOAL Made in U.S.A. İIIIIHIİÜ 1979 YILI ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SIGARA SAĞLlGA ZARARLIDIR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle