29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 1990 KULTÜR-SANAT CUMHURÎYET/5 'Mozart ve Türk Müziği' • ANKARA (AA) — Avrupa ülkelerinde büyuk etkinliklerle 1990 yılında kutlanacak Mozart'ın 200. ölüm yıldönümüne, Türkiye de Mozart'ın çeşitli yapıtlarından oluşan bir plak ile katılıyor. Ünlü besteci Wolfgang Amadeus Mozart'ın Turk muziğinden esinlenerek hazırladığı sevilen eserler, Prof. Hikmet Şiraşek'in yönettiği Macar Devlet Senfoni Orkestrası tarafından plak haline getirildi. Vakıfbank'ın katkılan ile Macaristan'da hazırlanan 2 plaklık "Mozart ve Turk Müziği ile Türk Seslendiricileri" adlı albüm önümüzdeki ay piyasaya çıkacak. Plakta orijinal mehter marşı, "Saraydan Kız Kaçırma" uvertürü, Turk konçertosu da denilen "5. Keman Konçertosu", "Flüt Arp Konçertosu", "Küçük Bir Gece Müziği" ve Türk bestecisi İlhan Usmanbaş'ın Mozart'ın bu yapıtmdan esinlenerek hazırladığı eser yer alıyor. Albümde flüt sanatçısı Gülşen Tatu, arp sanatçısı Sevirn Berk ve kemancı Cihat Aşkm, solist olarak yer alıyor. Telif haklaraıda bir dava • ANKARA (AA) — Plastik sanatlar alanında açılan telif hakları davalarına bir yenisi eklendi. Ressam Vahap Demirtaş, üç eserini kendisinden izin almadan kartpostal halinde bastıran galeri aleyhine dava açtı. Sanatçının avukatı Ünsal Piroğlu, yaptığı açıklamada Demirtaş'ın üç eserini izni olmaksızın kartpostal halinde yayımlayan Eskişehir Evrim Sanat Galerisi hakkında 7 milyon liralık tazminat davası açıldığını söyledi. Fikret Kolverdi Sergisi • Kültiir Servisi — Fikret Kolverdi, 23. kişisel resim sergisini, 24 ocak çarşamba günü Edpa Sanat Galerisi'nde açıyor. 1920'de doğan, resim çalışmalannı Galatasaray Lisesi'nde ve Fransız Filolojisi'nde okurken sürdüren, Cemal Bingol, Abidin Elderoğlu ve Vecih Bereketoğlu gibi ustalarla çalışan Fikret Kolverdi, 1971 yılından bu yana İstanbul'u resimliyor. Suna Gönen sergi broşürunde yer alan yazısında Fikret Kolverdi için şunları söylüyor: "Fikret Kolverdi, sanat yaşamının büyük bir bölümünde yalnız İstanbul'u resmetti. Modeli, kentin görkemli doğası değil, insanının yaşadığı mekânlar, yiırüdüğu sokaklar, son uykusuna daldığı kabirler oldu." Adnan Vannca TEM'de • Kültiir S«rvisi — Adnan Varınca'nın son çalışmalan 30 ocaktan başlayarak TEM Sanat Galerisi'nde yer alacak. 24 şubata kadar sürecek olan sergi, sanatçının yeni yönelişlerini izleyicilere aktaracak. Adnan Varınca'nın sergisinde natürmort, peysaj ve portreleri yer alacak. Yapıtlarında "en sade"yi arayan Varınca, çahşmalannda "duygu yoğun" bir yaklaşım taşıyor. Adnan Vannca, 1948 yılında Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdi. 1957-73 yılları arasında Paris'te resim araştırma ve çalışmalannı sürdüren sanatçı, Paris'teki Türk ressamlarının Guzel Sanatlar Akademisi'ndeki sergilerine katıldı. 1980 yılında Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Birincilik Ödülü'nü Turan Erol'la paylaşan Vannca, 1975'ten bu yana Türkiye'de, birçok kişisel sergi gerçekleştirdi. Sanatçı geçen yıl da TEM'de bir kişisel sergi açmıştı. "Hindistan film haftasr • Kültiir Servisi — 22-28 ocak tarihleri arasında ülkemizde gerçekleştirilecek olan 'Raj Kapoor Hindistan Film Haftası'nın Ankara bölümü, 22-25 ocak tarihleri arasında Türk Ocağı Devlet Resim Heykel Müzesi'nde, tstanbul bölümü ise 25-28 ocak tarihleri arasında Ataturk Kultür Merkezi Sinema Salonu'nda ücretsiz olarak duzenlenecek. Ingilizce alt yazılı olarak gerçekleştirilecek olan film günleri kapsamında perşembe günu saat 15.00'te "Avare", cuma günü saat 14.00'te "Ateş", saat 17.30'da "Üçüncü Yemin", cumartesi günü saat 14.00'te "Boyacı", saat 17.30'da "Bay Sahtekâr", pazar günu saat 14.00'te "Şehirde Bir Gece", saat 17.30'da ise "Yuce Aşk" adlı fılmler gösterilecek. Fotoğraflarla Nâzım Hikmet • Kültiir Servisi — "Fotoğraflarla Nâzım Hikmet" adlı kitap Cem Yayınları arasında yayımlandı. Nâzım Hikmet'in 88. yaşını kutlama eticinlikleri çerçevesinde basılan kitap, büyük boy ve birinci hamur kâğıda basılı siyah-beyaz fotoğraflardan oluşuyor. Kıymet Coşkun'un hazırladığı kitapta birçok özel koleksiyondan edinilen fotoğrafların yanı sıra Nâzım'ın fotobiyografisini tamamlayıcı nitelikte çeşitli görsel malzemeler de yer alıyor. Yaşamını tehdit eden komplolar yüzünden 1950 yılında Türkiye'den ayrılan, ancak yurtdışında on iki yıl yaşayabilen Nâzım, Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde yer almış, pek çok ülkede duzenlenen ulusal ve uluslararası toplantılara , katılmış, 3 Haziran 1963 gunü Moskova'da ölmüştü. Preklasik Oda Orkestrası • Kültür Servisi — Preklasik Oda Orkestrası konseri 25 ocak perşembe günü saat 18.00'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Karikatur ve Mizah Müzesi'nde izlenebilecek. Musa Albukrek, Yusuf Küçükaksoy, Uğur Ture (keman), Mehmet Akkal (viyoia), Ali Altıner (viyolonsel), Celal Akatlar (obua), Cem Birder (flüt) ve Sayat Zaman'dan (klavsen) oluşan orkestra, konserin ilk bölümünde Arcanglo Corelli'nin "Concerto Grosso No. 8" ve Benedetto Marcello'nun "Obua Concerto"sunu seslendiriyor. Konserin ikinci bölümünde yer alan parçalar ise Bach'ın "Concerto Grosso No: 5" ve Telemann'ın "Viyola Concerto' 100 soruda KTT • Kültür Servisi — Prof. Dr. Yakup Kepenek'in, "Gelişimi, Sorunlan ve Ozelleştirmeleriyle Türkiye'de Kamu İktisadi Teşebbüsleri" kitabı çıktı. "100 Soruda" dizisinâe yayımlanan kitapta, bazı tanımlar ve kavramsal açıklamaları içeren giriş bölümünden sonra ikinci bölümde KİT'in tarihsel gelişimi ve ekonomi politikalanndaki yeri ele alınıyor. KİT'in ekonomi içindeki yeri, KİT'te sermaye ve işgücü, KİT-özel sektör ilişkileri, KİT'in yönetimi ve denetimi, özelleştirme konusu kitapta yer verilen diğer bölümler. Kepenek'in araştırması, "Ekonominin ve KİT'in Geleceği" bölümüyle noktalanıyor. ODTÜ'deki göre\ine 1402 sonrası son verilen Prof. Kepenek, halen SHP Parti Meclisi üyesi. Serdar Arat sergisi • Kültiir Servisi — Serdar Arat'ın İstanbul Galeri Nev'deki sergisi 2-28 şubat tarihleri arasında görülebilecek. 1955 yılında doğan Serdar Arat, Boğaziçi Üniversitesi İdari İlimler Bölümü'nü bitirdikten sonra Ne\v York State University'de resim eğitimi gördu. İlk kişisel sergisini BÜ'de açan sanatçı, daha sonra yapıtlarını Iona College-New York (1985), VVhite Columns-Nevv York (1986), Connecticut College'da (1987) sundu. Sanatçı, Alternative Museum- Metropolitain Museum of Art (1987), Bronx Museum-New York (1988), M-13 Gallery-New York (1988) gibi karma sergilerede katıldı. Mehmet Güleryüz resimlerini îstanbuVdan sonra Ankara'da da sergileyecek Rengin o şiirsel gücüCumhurbaşkanı Özal'ın davetine katılmayan Güleryüz, "Figüran olmak istemiyorum" diyor. Güleryüz, devletin sanat konusundaki ciddiyetine inanmadığını söylüyor: "Bizi davet ediyorlarsa, bizim dediklerimizi de dikkate almalılar." CELAL ÜSTER Numarayı çeviriyorurn. Telefon çalıyor. Az sonra açılıyor. Önce birtakım kadın çığlıkları geliyor kulağıma, ardından bazı uğultu- lar, kapı gıcırtıları. Birden bütün bu sesler kesiliyor. Çok cıddi ve donuk bir ses "Şu anda çok meş- gulüm. Lütfen beni daha sonra arayın" diyor. Yeni yapıtları şu sıralar Galeri Nev tarafından istanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde sergilenen res- sam Mehmet Giileryüz'e söyleşi randevusu almak için telefon et- tiğimde ışte böyle bir "telesekre- ter"le karşılaştım. Soyleşi için yuz yüze geldiğimizde de ister istemez sorulara "telesekreter"den başla- mak zorunda kaldım. — Mehmet Güleryüz, telefonu- nuza böyle bir telesekreter bağla- manızın özel bir anlamı var mı? — Insanlar telefonda kendile- rinı çok şirin ya da terbiyeli gös- termek zorunda hissediyorlar. Oy- sa telefon insanın evine açılan bir şey. İnsan evinde o halde de ola- bilir. Bir de arkadaşlanm bana Kötu Mehmet derler. Biraz da o lakabı hak etmek istiyorum belki de. Yalnız sonunda zararı bana dokunuyor. Çunku birçokları, o sesleri duyduktan sonra mesaj bı- rakmıyorlar. Sonra sırf o sesleri dinlemek için arayanlar da var. — Peki, o sesleri nasıl hazıria- dınız? AY SONUNA KADAR AKM'DE — Mehmet Giileryüz ün Galeri Nev tarafından duzenlenen resim sergisi, ay sonuna kadar İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde görülebilecek. Güleryüz'ün sergisi daha sonra Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde yer alacak. (Fotoğraf: Muharrem Aydın) — Amerika'dan bir "efekt" aukkânından aldım. — lsterseniz. hemen ciddiyete dönelim. Sanınm. Cumhurbaşka- nı Özal'ın >emeğine davetliydiniz. Ama gitmediniz. Neden gitmedi- niz? — Cumhurbaşkanı tarafından davet edilmek bir onurdur. Ama gitmeye içim elvermedi. Son za- manlarda kafamda oluşan, cevap- layamadım bazı sorular var. Bu sorulan önüme koyduğumda, git- memeyi tercih ettim. Ayrıca her- kesin birbiri hakkındaki düşunce- lerinin net olmasından yanayım. Devletin sanat konusundaki cid- diyetine inanmıyorum. Sanatı Türk halkına ulaştırma, halktan çıkanı halka döndürme, yeni fikir- lere yol açacak yolları açma ko- nusunda ciddiyetine, samimiyeti- ne inanmıyorum. Bizi davet edi- yorlarsa bizim dediklerimizi de dikkate almalılar. Figüran olmak istemiyorum. — Geçen yıl 25 yıllık işlerinizi kapsayan bir sergi açmıştınız. 14 şubatta Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde açılacak olan bu ser- ginizde yeni resimleriniz var. Bu işlerde konlriann iyice yok oldu- ğu, figürlerin renklerle belirdigi gözlemleniyor. — Resimlerdeki defişiklik bir sergide belirgin olarak da ortaya çıkabilir. Ama bu sergimde birta- kım ara sonuçların alınması söz konusu. Uzun sure benim deseni renge tercih ettiğim gözlenmişti. Ama bu bir anlamda. rengin o bü- yuk, şiirsel gücünu tam olarak oluşturacak biçimlendirmeyi ya- ratmanın tir süreciydi. Yani iki di- siplinin, renk ve desenin bir ara- da oluşturulması. Ancak o uzun süren desen etüdleri, artık rolünü hiç eksiltmeden yardımcı oluyor. Desen varlığına, desen duşuncesi- ne dayalı bir boya. En ağırlıklı noktası da hem rengin biçime ih- tiyaç duymadan, bağımlı kalma- dan, kendi varlığıyla oluşumu, hem de resimdeki biçim gucü. — Kendiliginden bir resim de- nebilir mi? — Evet, çok spontan bir resim. Beşer, altışar saatlik, bir nefeste çıkması gereken bir resim. Bunun için kişinin de spontan bir bünyesi SANAT KULİSİ Ünlülerden seçmeler 1990'a girilirken Batı basırunda birçok gazete, 1989 yüı içinde ünlülerin ettiği itginç sözlere yer verdi. Amerikah oyuncu Marlon Brando'nun son yıllardaki korkunç şişmaniığı herkesin malumu. Ama şişmanbk Marlon'un umurunda değil. Diyor ki: "Şişmanlığım hiç önemli değil. Yine aynı parayı veriyorlar." Ünlü romancı Gore Vidal ise evlilik konusunun romanları sakatladıgı kamsında: "Bence romanların çoğunda düşgüCU diye bir şey yok. Sanki romancıiar, roman yazmarun en iyi yolunun, evlilik konusunda yazmak olduğunu sanıyorlar. Çünkü orta sımftan insanlar için en önemli şey evlilik..." Ingiliz romancı Iris Murdoch da eleştirmenleri yakından ilgilendirecek bir laf etmiş: "Kötü bir kitap eleştirisi, Patagonya'da yağtnur yağıp yağmadığından da önemsizdir!" Ingiliz rock şarkıcısı Sting, 1989'da Amazon'daki yağmur ormanlannın korunması için kampanyaya katılmıştı. Ama Sting yoksullara hak vermekten de geri kalmamış: "Topraksız, beş parasız ya da çocuklarını doyuramayan bir Breziîyah olsaydım, Amazon'daki yağmur onnanını ben de yakardım. Inanm, yakardım!" 1989 aynı zamanda Fransız Devrimi'nin 200. yılının kutlandığı yıldı. Fransız besteci Pierre Boulez bu kutlamalara şöyle yorum getirmiş: "Devrimier artık tehlikeli olmadıklan zaman kutlanırlar!" Turhan'ın sergisi, Tan'ın f Sus ve Dinle'si Ustalardan çîzgiler Turhan Selçuk'un Bi-Ze Sanat Galerisi'ndeki sergisi 2 şubata kadar açık kalacak. Tan Oral'ın albümünde ise 1970 sonrasının olaylarını kuşatan 60'tan fazla karikatur yer alıyor. TURGUT ÇEVİKER Turhan Selçuk, Bi-Ze Sanat Galerisi'nde yeni bir sergi açtı. Bu sergi bilinen yapıtlarından yapıl- mış bir seçmeyi içeriyor. Geçen yıl Opera Sanat Galerisi'nde gerçek- leştirdiği sergi de "Abdükanbaz" dizisinin özgün baskılarından olu- şuyordu. Bi-Ze Sanat Galerisi'nde ikısi siyah-beyaz olmak üzere -çizgi ro- man karelerini de içeren- otuz bir renkli çahşması yer alıyor. Hem Turhan'ın, hem de karikaturumü- zun başyapıtian arasında sayıla- bilecek kimi çalışmalar var, ser- gide. Bi-Ze, hediyelik eşya satışı- na yönelik bir mekân öncelikle; bir de cafesi var. Yeni olmayan yapıtlar için de uygun bir mekân kuşkusuz. Ayrıca Turhan Sel- çuk'un yapıtlarından bir seçmenkı yeniden izleyici önune çıkması se- vindirici. Gönül ister ki Turhan, yeni çahşmalanyla bir sergi açsın. Bu sergi, Turhan'ın renkli dün- yasını özleyenler için kaçınlma- ması gereken bir olanak. Karikatürumüzün profesyonel sanat galerilerinde resim piyasa- sının ölçüleriyle satışa yönelik ser- gilenmesi, karikatürümüz için önemli bir çabadır. Bu konuda geri kalındığı bir gerçek. Turhan Selçuk, Semih Balcıoğlu, Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve Tan Oral, bu konudaki çalışmalannı sürdiirü- yorlar. Dileğimiz, diğer seçkin ka- rikaturcülerin de bu tur sergilere duyarlı olmaları. Tan Oral, ekim 1989'da Pan Yayıncılık'ın bastığı "Sus ve Dinle" albümüyle "Müzikal Ka- rikatürler"ini bir araya topladı. 1970'lerden bugüne çizip yayım- ladığı karikatürler içinde "müzikal" olanları bir araya ge- tirmiş Tan Oral. Doğrudan mü- zik temalı karikatur veya çizim- ler olduğu gibi müzik veya müzik aletinin yer aldığı karikatürler de var. İkinci türden olanlarda, mü- zik aleti bir simge; bir anlatıcı ola- rak kullanılmış. Altmışın ustun- de yer alan karikatürlere baktığı- mızda 1970 sonrasının önemli toplumsal ve siyasal olaylarının kuşatıldığını görüyoruz. "Şus ve Dinle"nin, karikatur kitaplığımızın başyapıtian arasın- da yer alabilecek bir album oldu- ğunu belirtmek gerekiyor. Bir ka- rikaturcünün "müzik" olgusun- dan yararlanarak olayları nasıl yorumladığı; biçimsel olarak ka- rikatürlerini nasıl zenginleştirdi- ğinı de göstermesi açısından ilginç bir çalışmadır. olması lazım. Adeta kendiliginden gibi. Doğaçlaması olan bir resim. En sonunda "okuyan'Ma karşılaş- tığı ana kadar resmin çok başka bir iç dünyası var. Resim, bittiği anda, benim malım değilmişçesi- ne benden uzaklaşıyor. Şimdi bu resimler, ileride yapabileceklerime ışık tutuyorlar. — Özgünlükten ne anlıyorsu- nuz? — Sanatçı her halukârda özgur ifadeyi temel almalıdır. Ama öz- günlük dediğimiz zaman (çünku özgür olabilir. ama ozgun olma- yabilir) kendi duşünce yapısıyla oluşturacağı bir sanat olmalı. Kendi duşünce yapısı kendi kül- türuyle zaten ilişkidedir. Bir de bütün insanlığm kültur mirasm- dan yararlanacaktır. Bu arada, za- man zaman moda akımlar da et- kili olur. Bir sanatçı bir süre o akı- mın içine girip onunla da yürüye- bilir. Ama bunu hakiki meselesi olarak alırsa. — Peki, siz Yeni Dışa\urumcu- luk içinde göruluyorsunuz. Türki- ye'de Yeni Ekspresyoniznıi nasıl göriiyorsunua? — Yeni Ekspresyonizm bizde bir anlamda yanlış anlaşıldı baş- langıçta. Büyük bir renk, form ve kompozisyon bilgisine sahip olun- ması gerekmeyen, eksikliklere izin veren bir akım olarak görüldu. Bu akımın bazı gençler tarafından böyle alınması da buradan kay- naklanıyor. Oysa dışavurumculu- ğun en büyuk onemi, gücünü formdan alması. İfadenin etkisi, söylevin keskin ve şiddetli, vuru- cu gücu ancak resim diline haki- miyetle sa|lamr, kurallar karşıtlı- ğıyla oluşturulan hırçın bir yapıyla sağlanır. Bunun için de büyük bir resim bilgisi gerekir. — Bundan, dışavurumculugun gelip geçici bir ta>ır olmadığı so- nucu çıkabilir mi? — Elbette, gelip geçen bir tavır değil dışavurumculuk. Direkt, doğrudan insanlar vardır. İnsanın bunyesinde vardır bu. Dolayısıy- la bu turden bir ifade hep var ola- caktır. Mesela bizde "Fatih" albü- mu yayımlanan, 15. yuzyıl sanat- çısı Mehmet Siyahkalem minyatür geleneğinde olmasına rağmen eks- presyonısttir tamamen. — Bizde plastik sanatlar ögre- limi eksikliklerie dolu. Örnegin, üniversitede okuyan bir genç, çağ- daş sanatla tstanbul Biensdi'nde karşılaşabiliyor... — Sanat oğretiminin başladığı yılların,universite dönemi olması yanlışıyla başlıyor iş. Oysa sanat eğitimi, çok erken yaşlarda başla- ması gereken bir eğitim. Ana okullannda, ortaoğretimde çok ciddi bir programa yer verilmeli. Böyle yapılmıyorsa, sanat düşün- cesinin oluşmasını istemiyorlar demektir. Sanat her şeyden önce uniformiteye, aynılığa, aynı düşü- meye karşıdır. Yani birey ister. Bi- reyler sanat yapabilir. Oysa biz, bireye karşı bir düşunceyı temel al- mışız. Okullarda dini eğitim çok ciddi, hiçbir aksama yok. Ama sa- nat dersleri yok derecede. Böyle- ce üniversitedeki eğitim de profes- yonel sanat yapacak kişiyi hazır- layacak doyuruculukta değil. Dev- let bütün bu oluşumların muha- sebesini yapmıyor. — Devletin burada nasıl bir katkısı olabilir? — Sanat alanı kendi kendini döndürecek güce ve varlığa kavuş- muş değil. Devletin katılımı bunu çozer mi? Bence önemli katkısı olur. Çünkü çok şey kitlenin eği- timiyle ilgili. Kitlenin, kendi dü- şüncesinden oluşan ürunleri, ya- pıtları izleyebilir ve koruyabilir duruma getirilmesi lazım. Devlet buna önderlik etmeli. Sanat kit- lenin benimsediği bir şeye dönüş- muyor. Sanat dilinin karmaşık ol- ması buna engel mi? Çocuk temel eğıtimden buna adımlaıtırılırsa bu engel aşılabilir. Güleryüz'ün İstanbul sergisi 30 ocakta sona eriyor. Sonra yapıt- lar Ankara'ya, Resim ve Heykel Müzesi'ne taşınacak. 14 şubatta açılacak Ankara sergisi 28 şuba- ta kadar açık kalacak. Tiyatro Devran, 'Daktilolar'ıKenter Tiyatrosu'nda sahneliyor Rıılı amatör, yorum profesyonel D a k t O o l a r / Yazan: Murray Schisgal / Çe- viren - yöneten: Kerem Kurdoğlu / Çevre düze- ni: Naz Erayda / Işık: Robert Edmonds / Oy- nayanlar: Selma Köksal, Kerem Kurdoğlu DİKMEN GÜRÜN LÇARER Çoğumuzun içinden zaman za- man gevmiştir çantasını kapıp dı- şarı fırlamak işyerinden. Duvar- ların insanın ustune geldiği, me- sai arkadaşlarının uzun kuyruk- lu şeylanlara dönüştuğu anlar yok değildir kişinin gozunde. Ne ka- dar hoşuma gıtmişti (yanılmıyor- sam Nokta'da okumuştum bir iki >ıl önce) bir sabah işine gelen, sonra da "Ben burada ne yapıyorum" diyerek masasının başından kalkıp çalıştığı buyuk bir kuruluşu terk eden genç mu- hasebe mudurunun medeni cesa- reti. Umarım çok sevdiği denizci- liği zevkle yurutuyordur şimdiler- de. Evet, çoğumuz ne denli "Seçi- mim bu" dcrsek diyelim, ne den- li sevıyor gozükursek gözukelim, hızla akan zaman kapsamında bir ömur tuketmekte olduğumuz ger- çeğinı kolay yadsıyamayız "mesai" içinde. Bu açıdan bakın- ca da salt "varlığını fark etmediğimiz" >a da "işimiz düş- medikçe karşılaşmadığımız" in- sanlar değil galiba "Daktilolar" da Murray Schisgal'ın söz konu- su etmek ıstedikleri. Az çok he- pimiziz. daha doğrusu yeterince direnemeyip kendilerini iş yaşam- larındaki tekduzeliğın içine bıra- kaniarız. Tiyatro Devran'ın kurucuları- na bakıyoruz: Selma Köksal, Şe- rif Erol, Naz Erayda. Kerem Kur- doğlu. Dordu de birtakım şartlan- maları aşmışlar. İktisat, mimari, işletmecilik vb. derken tekdüze buldukları yaşam biçimlerine kar- şı çıkmış ve Tiyatro Devran'da buluşmuşlar. Umut verici, olum- lu bir başlangıç "Daktilolar". Amator bir ruhla işe girişen Dev- rancılar profesyonelce kotarılmış bir yapıtla izleyicinin karşısına çı- kıyor. "Daklilolar" tek perdelik bir oyun. Yaşamın durağanlığını, kı- sırlığım Paul ve Svlvia'nın ilişki- tKİ KİŞİLİK OYUN — Murray Schisgal'ın "üaktilolar'ını çevi- ren de sahneye koyan da Kerem Kurdoğlu. Kurdoğlu, ayrıca Paul rolünde başarılı bir yorum çıkanyor. Sylvia rolündeki Selma Kök- sal da abartısız oyunuyla "Daktilolar"ın başarısını bütünlüvor. lerinde yakalarız. Naz Erayda'nın soyut dekorunda vurgulanan da bu iki kişinin yasamlarında ger- çek ve düş arasındaki çelişki. Kerem Kurdoğlu, yorumunda, sahne ustundeki "olaysızlığı" Pa- ul ve Slyvia'daki tansiyonu surekli ayakta tutarak dengelemiş. Svlvi- a'nın patronla surtuşmesinden doğan tansiyon. Paul'un evlı ol- masını soylemesinden doğan tan- sıyon, sevişme isteklerınden (as- lında bunu bile yapamayacak ka- dar bıkkındırlar) doğan tansiyon. Kostumlerdeki belli belirsiz de- ğişimler, davranış biçimlerınde yakalanan yavaşlamalar, hafif göbeklenmiş bir vücut, kırlaşmış saçlar, gozlükler, ama hep aynı ortam. Paul ve Svlvia'nın yaşlan- malarını bu ince detaylardan al- gılanz. Paul'ün hep başka bir işin peşini kovaladığı, kovaladığını sandığı süreçte kusursuz daktilo yazmakta kazandığı başarı onun yaşamındaki ters orantıdır. O, hiçbir zaman "Batı'ya giden ilk olobüse" atlayamayacaktır ve bu- nun bilincindedir de. Kerem Kurdoğlu'nun oyunun- da Paul'deki teslimiyeti yaş do- nemlerindeki değişimlerde rahat- lıkla yakalıyor izleyici. Oyun baş- ladığında Slyvia, Paul'un ilk gun- lerdeki heyecanını çoktan yitir- miştir. Salt iş hayatında değil. özel yaşamında da kurumuş bir çalıdır adeta. Onun umutsuzluğu- dur sanki Paul'u de daha buyuk bir hızla aşağı çeken. Selma Kok- sal'ın abartısız oyununda bu özel- likler gorulüyor. Evet, iletişimsizliğin, insanın kendi kendisiyle ileti^imsizliğinin ilginç bir örneği "Daklilolar". 'Istanbul ÇeşmelerT • BURSA (AA) — Ressam Haluk Cemil Tanju'nun "İstanbul Çeşmeleri" konulu sergisi, Yapı Kredi Bankası'nın Setbaşı Şubesi Sanat Galerisi'nde açıldı. İstanbul'un çeşitli semtlerinde bulunan ve değişik dönemlere ait çeşmeleri tasvir eden tablolardan oluşan sergi, 12 şubata kadar açık kalacak. Sergideki 51 tabloda, Cemil Tanju'nun çeşmeleri tarihsel görünum ve işlevleri açısından değerlendirmesi ve resimlemesi dikkat çekiyor. ^Ateşi Üfleyin? • Kültür Servisi — Muzaffer Özdemir'in "Ateşi Üfleyin" başlıklı dinletisi bugün saat 16.30'da tstanbul Atatürk Kitaplığı'nda gerçekleşecek. Dinletiyle birlikte kasetini de piyasaya sunan Özdemir, kendi bestelerini seslendiriyor. Muzaffer Özdemir, "Ateşi Üfleyin" adlı kasette Âşık Sıtk ile Aragon'u bir kahvede buluşturduğunu söylüyor. Halk oyiınları yanşması • EDtRNE (AA) — Edirne'de ilk ve ortaokullar ile liseler arasında yapılan halk oyunları il yanşması sonuçları açıklandı. Gençlik ve Spor İl Müdurlüğü'nce duzenlenen okullararası halk oyunları yarışmalan, Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapıldı. 23 okuidan ekiplerin katıldığı yanşmada, tnönü tlkokulu, Mimar Sinan Ortaokulu ve Anadolu Lisesi ekipleri birinci oldular. Karagöz Sergisi • Kültür Servisi — Hikmet Karagöz Resim Sergisi, 24 ocak tarihinde Tanak Sanat Galerisi'nde açılıyor. 1962 yılında amatör tiyatrocu olarak başladığı sanat yaşamında 1979-80 yılları arasında îstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda görev alan Karagöz, 1988 yılı boyunca pazar günleri Ortaköy El Sanatlan Pazarı'na "sokak ressamı" olarak katıldı. Aelaıı Üraz gösterisi • Kültür Servisi — İFSAK üyesi Aclan Uraz, 25 ocak perşembe gunü 18.30'da Ankara Türk-Amerikan Derneği'inde iki saydam gösteri sunacak. Gösterinin ilki Kapadokya'nın son iki yıldaki doğal değişimini, tarihini ve insan yanını konu alıyor. Uraz'ın ikinci gösterisi ise karma çalışmalarından oluşuyor. Bu bölümde doğa, çocuk, özgürlük gibi konuları ele alan yapıtlar da bulunuyor. Üç kişisel • Kültür Servisi — Taksim Sanat Galerisi A Salonu'nda Nebahat Erkekli, B Salonu'nda Emin Koç, C Salonu'nda ise Hayri An'nın kişisel sergileri yer alıyor. Nebahat Erkekli, 1972 yılında İDGSA Bedri Rahmi Eyuboğlu Atölyesi'nden mezun oldu. 1988 yılında MSÜ Grafik Ana Sanat Dalı'ndan mezun olan Emin Koç ise halen aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmalannı sürdürüyor. 1913 Tarsus doğumlu Hayri An da ilk kişisel sergisini 1975'teaçtı. UGUN • Grilliquez'in söyleşisi Eve Girilliquez'in "La Chanson Française" başlıklı söyleşisi saat 18.30'da Fransız Kültür Merkezi'nde dinlenebilir. • BaşarSabuncu'dan Türkiye Yazarlar Sendikası'nın söyleşileri kapsamında saat 18.00'de Başar Sabuncu, "Edebiyat Sinema" ilişkilerini anlatacak. • Özdemir'in dinletisi Muzaffer Özdemir'in bağlama dinletisi saat 16.30'da Atatürk Kitaplığı'nda yer alıyor. BILSAK'TA BUGÜN 23 Ocak Salı: 19.00 SEMİNER: Edebiyat, Tarih Zaman, Yön: Enis BATtR 19.00 KONFERANS: "Türkije'de TarinçHigin Sorunlan" Mete TUNÇAY. Ta'i Chi Chu'an Hareketli Meditasyon İlhan GÜNGÖREN'le Her Sah 10.00-01.00 arası CAFE- FOYER-BAR BtLSAK Herkese Açıktır. BtLSAK SıraselvUer, Soğancı Sk. N: 7 CİHANGİR 143 28 79-143 28 99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle