Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 14 OCAK 1990
Tacikistan'ın Duşambe, Kırgızistan'ın Frunze adli başkentleri son derece modern birgörünüm sunuyorlar
Asya'nın ortasında Avrupalı kentler
SSCB'de
Moskova'dan
Orta-Asya'ya
DUYGU SEZER-BAZOĞLU
Tacikistan'ın başkenti Duşambe
600 bin kişilik bir başkent. Aynı
Kırgızistan'ın başkenti Frunze
gibi son derece modern şekilde
imar edilmiş bir şehir.
- 4 —
Orta Asya'da önce Tacikistan Cumhunyeti'nin baş-
kenti Duşambe'yi. oradan da Kırgızistan Cumhuriye-
ti'nin başkenti Frunze'yi ziyaret ettim.
Moskova-Duşambe arasında 4 saat kadar uçtuk Ae-
roflotTa. tç hatlarda da uçaklar tıklım tıklım dolu. Boy-
lesine kocaman bir ülkede, uçmaktan başka yol yok her-
halde hareket edebilmek için. Doğuya doğru yol alıyo-
ruz. Moskova ile saat farkımız 3 saat.
Bitmez tOkenmez gibi görünen, Urperti veren karan-
lıkta ve sarphkta bir takım sıradağlarını gectikten son-
ra Duşambe'ye inişe geçtik. Aşağıda pınl pınl bir ova,
yeşil-san-kahverengi çiftliklere bölünmüştü. Ilk sürp-
riz bu oldu benim için. Duşambe çöl değildi! Fakat Ta-
cikistan'ın yüzde 97'si dağ, dağ ve gene dağdı.
Çiçek sevgisi
Havaalanında beni genç bir hanım ve bey karşıladı.
Tacik Bilimler Akademisi adına. Ellerindeki bir buket
gülü bana uzattılar. Bundan sonra hemen her gittiğim
yerde gül, krizantem veya karanfıl buketiyle karşüana-
caktım. Buralardaki çiçek bolluğu ve çiçek düşkünlü-
ğü beni büyüledi. Insanlar bir buket çiçek kapıyor so-
kak köşesindeki yaşlı çiçekçi kadından, yolculannı kar-
sılamak ya da sevdiklerini görmek için koşuyor gibiy-
diler hep. Moskova, Duşambe, Frunze her yerde görü-
yordum bunu. Hele kadife yapraklı, pınl pınl kırmızı,
mor ve pembe, krizantemi andıran çiçekleri göz kamaş-
tınyordu.
Beni karşılayan Bayan Savanbar, tran-AJman ilişki-
leri uzmanıydı Akademi'de. Moskova Üniversitesi'nden
mezun olduktan sonra Doğu Berlin'de ihtisas yapmış-
tı. Nefıs Almanca konuşuyordu. Genç adam da Iran
uzmanıydı. Peki lran'a bu ilgi nereden geliyordu? Ta-
cik tarihi tran'ınki ile bir gitmiş. Dilleri öziinde Fars-
ça. Daha sonra Tacik Akademisi'nin Şarkiyat Enstitü-
sü Müzesi'ne yaptıgım ziyarette bu ortak tarihin delil-
lerini gördüm. Farsça elyazmalan süslüyordu koleksi-
yonlannı. Mevlgna Celaleddin Rnmi'nin, Ömer Hıy-
yam'ın elyazmalan, Firdevsi'nin Şahnamesi ve diğer
Farsça el yazması kitaplar sergilenmişti vitrinlerde. Vit-
rinlerin içi koruyucu kimyasal maddelerle havalandı-
nlmıştı. Bu müzenin kendi dalında dünyaca ünlü ol-
duğunu öğrendim sonradan. Bizden sonra özel izinle
bir Batı Avmpalı televizyon ekibi girdi müzeye. Aynı
otelde kaldığırmz için selamlasük. Müzede bize bilgi ve-
Pariak renkli giysiler içinde zerafet ve kıvraklıkla dans eden Tacik kızlan, hem Tacik hem Özbek bem de Azeri danslanyla seyredenleri büyülüyoriar.
ren Bayan Rabia Latif, Arapça, Farsça ve özbekçe oku-
yan genç ve çok değerli bir elyazmalan uzmanı. Bilim-
de uzmanlaşmamn Sovyetler Birliği'nde ne denli iler-
lediğine yeniden tanık oldum Duşambe'de.
tlk gün arabayla Duşambe'de bir kent turu attık. Göz-
lerim faltaşı gibi açılmıştı. 600.000 kişilik bir başken-
tin bu denli imar edilmiş, modern bir kent olabileceği-
ni hiç tahmin etmemiştim. Dediğim gibi cehaletim bü-
yüktü. Üç gün sonra Kırgızistan'ın başkenti Frunze'yi
dolaşırken de aynı duyguya kapıldım. Onun da nüfusu
650.000'di. Her ikisinde de koca koca bulvarlar ve cad-
deler kenti enine boyuna kesmişti. Yollann her iki ta-
rafında büyük agaçlar dizilmiş. "Şurası bakanlıklar, şu-
rası Gosplan, şorası Yerel Sovyet, şurası Milli Ürnnler
Sergisi!" Işaret ettikleri, Orta Asya'run ortasında eski
Yunan mimarisinden esinlenerek yükseltilmiş, şık, gör-
kemli binalar. Hiç mi hiç beklemiyordum Orta Asya
1
da eski Yunan mimarisinin böyle yaygın bir şekilde can-
landınlmış olacağını.
Biraz daha dolaştıkça, bu kez kttltüıe ve eğitime ya-
pumış olan yatırımı görüyor insan yeni bir şaşkınlık için-
de Işte şurası opera ve bale, şurası fUarmoni, şurası Rus-
ça Tiyatro, şurası milli tiyatro, şurası milli kütüphane
şurası Etnografya MüZesi diye işaret ediyorlar, yine ba-
kırnlı, görkemli binalara. Geceleri buraları ışıl ışıl ya-
myor. Insanlar öyle alışmış ki bu tür faaliyetleri izle-
meye, her yer hemen her gece dolu. Duşambe'de "Le-
nin Balesi geldi, gitmek ister miydiniz?" diye sorduk-
larında, kendimi olağanustu şanslı bulup büyük bir he-
vesle kabul etmiştim öneriyi. Sonradan anladım ki on-
lar için olağandı kaliteli performanslan izlemek. Ope-
ra binasının dışı gibi içi de şık mı şık, süslü mü süslü.
Duşambe'de geçirdiğim bir pazar gtinü, yıllardır gör-
düğüm en renkli bir bayram günüydü. Sonbahan kar-
şılama bayramı. Opera binası önündeki parkta festival
düzenlenmiş. Rehberim Bayan Savanbar ile zamanın na-
sıl geçtiğini fark etmeden dört-beş saat geçirmişiz o gün
o parkta.
Aşağı yukan 20 halk müziği ve dans gösterisi! Her-
birisi diğerinden güzel hazırlanmış, parlak renkli giy-
sileri içinde zerafet ve kıvraklıkla dans eden ceylan gözlü
Tacik kızlan, hem Tacik hem özbek hem Azeri dans-
lan ile büyülediler parkta eğlenenleri. Halk danslann-
dan sonra koro eşliğinde opera aryaiarına sıra gelip te-
nörler ve sopranolar klasik opera aryalan söylemek üze-
re sahneye geldiklerinde benim şaşkınlığım iyice artmış-
tı. Görülüyordu ki Tacikler de Kırgızlar da bir yandan
ulusal kültürlerine iyice sanlmışlar, en güzel yönleriy-
le geliştirmişler, aynı zamanda da Rus ve Batı kültürü
ile haşır neşir olmuşlardı.
Bir sabah erkenden Duşambe'den uçtum Frunze'ye,
yani Kırgızistan'ın başkentine. Kırgızistan ünlü yazar
Cengiz Aytmatov'un ülkesi. tki saat kadar uçuşumuz
gene bitmez tükenmez gibi uzanan sıradağlann üzerin-
dendi. Ama bir farkla. Bu kez dağların tepelerini kar-
lar ve aralanm masmavi göller süslüyordu. Güneş al-
tında nefes kesici bir manzara. Evet, bunlar Pamır Dağ-
lan veTien Şan Daglan, coğrafya dersinde öğrendiği-
miz Orta Asya sıradağları. O anda pilot açıklama yap-
tı: "Dikkat, dikkat! Sovyetler Birliginin en yiiksek te-
peleri üzerinde oçuyoruz!" önce 7495 metre ile bırin-
ciliği elinde tutan Komünizm Tepesi'nden (Pamirlerde),
sonra 7134 metre ile üçüncü olan Lenin Tepesi (Tien
Şan'larda) üzerinden süzülerek geçtik.
Frunze Havaalanı'na inerken doğa daha bir kurak
görünüyordu. Benim hayalimde canlandırdığım Kırgı-
zistan da zaten kurak mı kuraktı. Fakat kente girip Kır-
gızlıların nasıl yeşil ve mamur bir başkent yarattıkları-
nı görünce, Duşambe'de olduğu gibi gözlerime zor inan-
dım. Başkentin eski adı Pişpek'miş. 1920yılında, Kur-
tuluş Savaşı sırasında Anadolu'ya gelip Mnstafa Kemal-
le Sovyet yardımını göruşen ünlü Sovyet Mareşali Frun-
ze'nin adı konmuş başkente.
Kırgızcanın Öz-Türkçe dediğimiz dil ile neredeyse aynı
olduğunu duyunca kulaklanma inanamadım. Tabii Rus-
ça ile çok kanşmış. Ve Kırgızlılar Kırgızca dili bilimini
epeyce ilerletmişler. Dillerinden, dil bilimi ve edebiyat
çalışmalarından haklı bir gurur duyuyorlar. Aralann-
da Kırgızca konuştuklannda anladığım zaman çok se-
viniyorlar ve bir ay içinde Kırgızcayı sökebileceğimi söy-
lüyorlardı. "Yaman" değil "caman", "yanma" değil "ca-
luma", "|öl" değil "knl", "dümdüz" degil "dnpdüz",
"dogru" degil "tugra", "ışık" değil "ıssA" eş anlamlı
kelimelerin farklı söylenişlerinin bazı örnekleri.
Tacikistan'da olduğu gibi Kırgızistan'da da son gtln-
lerde yerli dil ikinci resmi dil ilan edilmişti hükümetce.
Yani artık Tacikçe (Farsça kökenli) ve Kırgızca (Türkçe
kökenli) Rusçanın yanında, resmi diller oluvermişti her
iki cumhuriyette de. Gazetelerde okuduğumuz ulusçu-
luk akımjnm bir gostergesiydi bu. Fakat ne Tacikistan'da
ne de Kırgızistan'da Rus merkeziyetçiliğini ve egemen-
liğini reddeden bir siyasal ya da kültürel akımın ipuç-
lanyla karşılaşmak olanaklı oldu benim için.
Frunze: Özenli bir kent
Fnınze'de de önce bir kent turu yaptık. Burada res-
mi binalar olsun, tiyatro, opera, bale, konser, müze ve
sergi binaları olsun daha bile şık ve zevkliydi. Özenle,
bilinçle ve uzman kafalarca geliştirilmiş nefis bir kent-
ti burası! Aynen Duşambe gibi. Burada da çok şans-
lıydım. Kırgizlann ulusal kahramanı olarak bilinen Aşık
(onlar "AIUB" diyorlar) Togtagul'un doğumunun
125'inci yıldönümü nedeniyle sahneye konan bir oyu-
nun gala gecesiydi. Büyük, modern ve soğuk havalan-
dırmalı salon iyi giyimli genç ve orta yaşlı insanlarla
doluydu. Aynı oyun hem Rusça Tiyatro'da hem Ulusal
Tiyatro'da sahneleniyordu. Ben Kırgızca duymak iste-
diğim için Ulusal Tiyatro'ya gittik üç rehber arkadaşım-
la. Ezıleni ezene, daha doğrusu fakiri acımasız zengine
ve zenginin arkasındaki Rus otoritesine karşı konıyan
Aşık Togtagul'un 100 yıl önceki insancıl ve korkusuz
yaşarrundan öyküler canlandınhyordu. Konuşulanlann
hemen yansını anlıyordum. Oyun ise anti Rus değil, an-
tifeodaldi.
Tacikistan gibi Kırgızistan'daki iş toplantılanmm da
havası Moskova'dakilerden farklı oluyordu. Moskova-
dakiler resmi havalı oluyordu. Buralarda ise, ziyaret et-
mekte olduğum enstitünün 7-8 kişilik önde gelen Oye-
lerince karşılandıktan sonra, elma, üzüm, ayıklanmış
nar, kurabiyeler, pidelerle donatılmış bir masanın et-
rafına oturuyordum.
özellikle Kırgızlılar konuşmalanmı Türkçe yapma-
mı istiyorlardı. Arapça ve Farsça kelimeler kullanma-
dığım sürece söylediklerımın çoğunu anlıyorlardı. Her
iki Orta Asya Cumhuriyeti'nde de iş görüşmelerim sı-
rasında Enver Paşa'nın Pan Türkçülüğü ve Türk koraü-
nistlerine yapılan baskılar kibarca eleştirildi.
Etrafı böyle güilük gülistanlık görünce, Gorbaçov^
un reform politikası hakkındaki düşünceleri benim için
daha da bir merak konusu oldu. Moskova'da konuştu-
ğum hemen herkes hararetli bir perestroykacıydı. Ha-
talan Lenin'e kadar götüren, demokrasinin yeşermeme-
sinde Lenin'i suçlamaya kadar giden radikaller bile öz-
gürce konuşuyorlardı.
AnMf Sovyetler Birliği gezim son buluyordu. Dün-
yanın hiç kuşkusuz en önemli gelişmesini yaşamakta
olan Sovyet toplumunu yakından izle>ebilmenin değe-
rinin bilincinde, ülkeme, Türkiye"ye dönme zamam gel-
mişti. Yolculuğa başlamadan önceki duygulanm ve dü-
şüncelerim, yolculuk sonunda, daha da dallanmış bu-
daklanmış ve hatta karmaşıklaşmıştı. Dondüğfimde
Sovyetler Birliği hakkında kesin olarak söyleyebilece-
ğim iki şey vardı sadece: Bay Gorbaçov'un kendisine
çok çetin bir görev seçmiş olduğu ve Sovyet insarunın
önündeki yolun güç koşullar ve belirsizliklerle dolu bir
yol olduğu. Her ikisine de "İyi şanslar."
BİTTt
27 Mayıs'ın tarihsel bîrANKARA (Cumhuriyet Buro-
su) — Milli Birlik Komitesi döne-
mindeki gizli tutanakların açık-
lanmasından sonra yeniden gün-
cellik kazanan Yassıada kararla-
n ile ilgili yeni bilgi ve belgeler de
ortaya çıkıyor.
Açıklanan tutanaklarda eski
Cumhurbaşkanı CeUI Bayar,
Başbakan Adnan Menderes, Dı-
şişleri Bakanı Fatin Riistü Zorlu
ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan
ile ilgili ölüm cezalanmn yerine
getirilip getirilmemesi konusunda
görüşme açılmadığı; bu konunun
Gendkurmay Başkanlığı ile hükü-
mette ayrı ayrı görüşüldüğü ögre-
nildi.
Silahh Kuvvetler Birliği adında-
ki askeri cuntanın tstanbul kana-
dınca alınan "infazlann hemen
yapılması" karannın Genelkur-
may Başkanhğı'na önerildiği.
MBK üyeleri ile kuvvet komutan-
larının yaptıklan toplantı sonun-
da Genelkurmay Başkanı Cevdet
Sunay'ın MBK üyelerine "Aliah
) ardımcınız olson" dediği de ifa-
de edildi.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden son-
ra Yassıada'da kurulan Yüksek
Adalet Divanı'nca Demokrat Par-
ti yöneticileri hakkjnda verilen
ölüm cezalanrun yerine getirilme-
sini önlemek için hükümetin 13
üyesi, 22 Ağustos 1962 günü im-
zaladıkları bir dilekçe ile Devlet
Başkam Gürsel'e başvurdular.
ölüm cezasının yerine getiril-
mesini önlemek amacıyla yapılan
başvuruya şu bakanlar imza koy-
dular:
Adalet Bakanı Dr. Kemal
Tttrkoğlu, Içişleri Bakanı Nasar
Zeytiaoğlu, Maliye Bakanı Kemal
Kurdaş, Milli Eğıtim Bakanı Ah-
roet Tahtakıhç, Ticaret Bakanı
Meiımet Baydur, Sağhk ve Sosyal
Yardım Bakanı Dr. Ragıp Oner,
Gttmrük ve Tekel Bakanı Fethi
AşkiD, Tarım Bakanı O. Tosun,
Ulaştırma Bakanı Orhan Mersin-
li, Çalışma Bakanı Prof. Dr. Ca-
hit Talas, Sanayi Bakanı thsan
Soyak, Basın-Yayın ve Turizm
Bakanı Cibat Baban, tmar lskân
Bakanı Rüştü ÖzaJ.Dışişleri Ba-
kanı Setim Sarper
Başvuru dilekçesine Devlet Ba-
kanı Hayri MıuncuogjD ile Bayın-
dırhk Bakanı Prof. Dr. Mukbil
Gökdogan imza koymadılar.
Hükümette yer alan asker üye-
ler, Orgeneral Fahri Özdiiek ve
Tümgeneral Sıtkı lîlay da
üyeleri olduklan için" dilekçeyi
imzalamadılar. Özdiiek ve Ulay,
MBK'daki oylamada ölüm ceza-
lanmn yerine getirilmemesi yö«
nünde oy verdiler.
Orgeneral Gürsel'e verilen altı
sayfalık dilekçe, "Memlekeıimi-
zin idaresini demokratik yollarla
yaptlacak seçimler nelicesinde ge-
lecek siyasi iktidara devretmek
hususunda zatidevletlerinin ve
MBK'nın sarsılmaz azimleri şu sı-
ralarda nihai tahakkuk safhasına
iotikaJ etmek üzeredir" diye baş-
lamaktadır, dilekçede DP döne-
esîni açıkhyoruzmi "son on yıllık bir şer ve
suliyetsizlik idaresi" biçiminde ta-
mmlandıktan sonra Yüksek Ada-
let Divanı kararlannın verilmek
üzere olduğu kaydedilmekte ve
yargılamanın "idam hiikmünıi de
ihtiva edecek bir şekilde" sonuç-
lanabileceği de belirtilmektedir.
Hükümetin 14 üyesince imza-
lanan dilekçede daha sonra şu gö-
rüşlere yer veriliyor:
"Komitenin akisleri hiç degil-
se gelecek iki nesil boyunca mü-
nskaşa edilebilecek ve Törk ada-
let ve siyaset tarihinde hususi ve
önemli yerierini alacak bu adli ka-
rarlann Usdikine veya tebdilinde, Dilekçede ihtilalin, kardeş kav-
konuyn tekmil vecheieri ile bilhas- gasını önlemek için yapıldığı,
idam hükümlerinin uygulanması-
nın ihtilalin bu amacını gölgele-
yeceği; "Belki de uzun yülar iz-
leri silinrneyecek birikim ve nifak
kaynağı teşkil edecek ve vatandas-
sa içtimai fayda ve milli menfaat
yönünden tartarak ve son merha-
lesine varmakta oldugumuz de-
mokratik düzene yeniden geçişi
kolaylaştırmak bakımından en
isabetli neticeleri bulacağından da
şüphe etmemekteyiz."
14 bakan, MBK'nın, mahke-
mece verilecek kararlann bir ay
içinde görüşüp karara bağlayaca-
ğmı, Komite'nin ölüm cezalannı
onaylamayarak hapis cezalanna
dönüştürmesi gerektiğini ileri sur-
düler.
27MAYISTA İDAMLARIN ÖNLENMESİ İÇİN DEVLET BASKANIGÜRSELE VERİLENDİLEKÇE
Idamlar kin ve ııifak kaynağı olabilirSayın Orgeneral 22 Ağustos 1961
CEMAL GÜRSEL
Devlet ve Hükümet Başkam,
Milli Birlik Komitesi Başkam,
Türk Silahh Kuvvetleri Başkomutanı,
ANKARA
Pek Sayın Orgeneral,
Memleketimizin idaresini demokratik yollarla
yapüacak seçimler neticesinde gelecek siyasi ik-
tidara devretmek hususunda zatidevletlerinin ve
Milli Birlik Komitesi'nin sarsılmaz azimleri, şu
sıralarda nihai tahakkuk safhasına intikal etmek
üzeredir. Bu münasebetle memleketimizin gele-
ceği, özlediğimiz ve uğrunda ihtilal yaptığımız
demokratik sistemin bütün müesseseleri ile ku-
rulup devam edebilmesi ve hatta memleketimi-
zin birlik ve huzur içinde bekası ile çok yakın-
dan ilgili gördüğümüz hayati bir mevzuda, dü-
Şünce ve inarıçlanmızı, şimdiye kadar hükümet
içinde mesuliyetleri cesaretle ve sanıimi olarak
paylaşmış olan bizler, hükümet üyeleri arkadaş-
İarınız, size açıklamayı uygun bulduğumuzu ve
bunu bir vazife saydığımızı arzetmek isteriz.
Sayın Orgeneral,
Önümüzdeki günlerde Yüksek Adalet Diva-
nı, son on yıllık bir şer ve mesuliyetsizlik idare-
sini yürütmüş ve Türk milletini aldatmış olan-
lar hakkında adil hükmünü verecektir. Divan
karannın idam hükmünü de ihtiva edecek bir
şekilde tecelli etmesi mümkündür.
Mer*î mevzuatımızın, neticesi bu suretle te-
zahür etmesi mümkün Yüksek Adalet Divanı
kararlannın infazını, başkanlığını büyük bir va-
tanperverlik ve dirayetle ifa etmekte olduğunuz
Milli Birlik Komitesi'nin tasdikine muallak bı-
raktığı da hepimizce maJumdur. Ancak, komi-
tenin, akisleri hiç değilse gelecek iki nesil boyun-
ca münakaşa edilebilecek ve Türk adalet ve si-
yaset tarihinde hususi ve önemli yerlerini ala-
cak olan bu adli kararlann tasdikinde veya teb-
dilinde, konuyu tekmil veçheleri ile ve bilhassa
içtimai fayda ve milli menfaat yönünden tarta-
rak ve son merhalesine varmakta oldugumuz de-
mokratik düzene yeniden geçişi kolaylaştırmak
bakımından en isabetli neticeleri bulacağından
da şüphe etmemekteyiz.
Her türlü şahsi düşüncelerden uzak ve idare-
nizde bugüne kadar en ağır mesuliyetleri pay-
laşmış olan yürekleri, hepimizgibi, hudutsuz bir
vatan sevgisi ile çarpan arkadaşlannız olarak,
bu husustaki mUtalaalanmızı zatıdevletlerine arz
etmeyi, kaçınılması caiz olmayan bir vazife te-
lakki etmekteyiz.
Yüksek malumlan bulunduğu üzere, siyasi ka-
rarlann her zaman münakaşa olunabilecek ta-
raflan mevcut bulunabilir. Fakat yine siyasette
asıl hüner, alınan kararlann en az mahzurlusu-
nu seçebilmektir. Yüksek Adalet Divanı karar-
lannın verilmesi ve Milli Birlik Komitesi'nce tas-
dik veya tebdili ile seçim tarihi arasında geçe-
cek zaman yalnız bir aydır. Bu sebepten ötürü-
dür ki, kanaatımızca burada, tasdik ve seçim ta-
rihlerinin adeta birbiri içine girmiş olduğu bir
sırada, Milli Birlik Komitesi'ne en az mahzurlu
karan almak vazifesi düşmektedir. Adaletin ve-
receği hükümler ne olursa olsun, bizler bunlar-
dan idam cezası şeklinde tecelli edeceklerin tas-
dikinde en az mahzurlu yolun, ihtilali kansız bir
şekilde başaran ordumuzun, bunu aynı şekilde
sona erdirmesi olduğunu düşünüyor ve idam hü-
kümlerinin tasdik değil, tebdil edilmesinin, mil-
letçe ihtiyar olunacak en isabetli ve selameüi hal
tarzı olduğu kanaatma varmış bulunuyoruz. Biz-
leri bu kanaata ulaştıran sebepleri zatıdevletle-
rine kısaca arzedelim:
1- thtilalin, ilk günlerinde ifade buyurulan
açık gayesi, mernlekette bir kardeş kavgasına gi-
debilecek bir durumun bertaraf edilmesi ve za-
üdevletlerinin, komitedeki arkadaşlanmızın de-
ğişmez inançlan olduğunu bildiğimiz üzere,
memleketin, şirazesinden çıkmış bir idareden
kurtanlarak, bir an evvel demokratik idareye ka-
\Tişturulmasıdır. Bizler, Yüksek Adalet Divanı
tarafından verilmesi muhtemel idam hükümle-
rinin tasdikini, ihtilalin, büyük bir isabet taşı-
yan bu iki açık hedefine hem aykırı görmekte
ve hem de daha çok mahzurlu olduğuna ınan-
maktayız.
Evvela, idam hükümlerinin tasdik ve infazı,
memlekette, ihtilali önlemeyi şiar edindiği kar-
deş kavgasını bertaraf eylemek şöyle dursun,
belki de yülar boyunca izleri silinemeyecek bir
kin ve nifak kaynağı teşkil edecek ve vatandaş-
lar arasında kanlı çatışmalara vesile olabilecek
hadiseler silsilesinin başlangıcını teşkil edebile-
cek vahim bir siyasi hata olacaktır. 27 Mayıs ih-
tilalinin tesbit eylediği gayelerin tahakkukunu
ve devamlılığını sağlamak için, on yıllık sakin
bir politika neticesinde birbirinden uzaklaşmış
olan kitlelerin birbirine yaklaşmasına yardımcı
olacak kararlann alınması lazımdır. Yakın ta-
rihimizin, bunun misalleri ile dolu olduğu zatı-
devletlerince meçhul değildir. İnkılâplarına can-
dan bağlı bulunduğumuz Büyük Atatürk, milli
mucadelede vatana ve vatanın kurtarılması ha-
reketine kasteden hainleri idamla cezalandırmak
yolunu ihtiyar etmemiştir.
Bunun yanında, bir yıldan beri sarfettiğimiz
gayretler, bir an evvel demokratik nizama ka-
vuşmak ve idareyi milletin serbest iradesi ile se-
;ilecek iktidara dc\ i etmek istikametinde tecelli
stmiş ve yeni anayasanm halkoyunda tasvibi ile
meşruiyetini tamamen kazanmış olan rejimimiz,
seçim tarihini de 15 ekim olarak tespit etmiştir.
Demokrasinin hâkim olduğu memleketlerde,
hepimizce malum olduğu gibi, seçimler, zihin-
lerin, ihtiraslann en sakin olduğu zamanlarda
icra edilir. HCT türlü istikametten gelen tahrik-
lerle zihinlerin esasen teşvik edilmekte bulunduğu
bu bir yıllık devrede, başta zatıdevletleri olmak
üzere, hükümetteki arkadaşlanmz memleket-
te her şeyden evvel huzur ve emniyetin teessüsü
için büyük gayretler sarfetmişlerdir. Şimdi, se-
;im havası içinde bulunmaya daha mütemayil
kitlelerin, Yassıada davalan neticesinde verile-
bilecek idam cezalanmn infazı ile büsbütün ir-
kileceklerini, memlekette kaynamakta olan fit-
ne ve fesat kazanlannın vatandaş zihinlerini tah-
rik edebilmek için gayet müsait bir zemin bula-
bileceklerini ve nihayet, o kadar özlediğimiz ve
arzuladığımız demokrasi nizamının tam mana-
sı ile tesisine yol açacak seçimlerin bile icrasına
mani olmak isteyeceklerini gözden uzak tutamı-
yoruz. Kanaatimizce idamlann infazından bir
ay sonra bu memlekette seçim icrası gayet güç
ve hatta imkânsız bir hal alacak ve rejimimiz
tam bir çıkmaza girecektir.
Böyle bir halin tahakkukunu ne zatıaliniz ve
Silahlı Kuvvetlerimiz, ne onlan temsil eden ko-
mite arkadaşlanmız arzulayabilir.
2- Mutlak olarak bilinen bir husus varsa, de-
mokratik rejimin teessüsü ve önümüzdeki bir-
kaç yıl içinde tam manası ile kök salabilmesi,
ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsilen mu-
vaffakiyetle başarmış olan Milli Birlik Komite-
si'nin, siyasi partilerin dışında, tarafsız bir ha-
kem mevkiinde kalarak, memlekette son on yıl
zarfında elem ve esefle müşahede olunan duru-
mun yeniden ihyasına mani olabilecek bir vasi-
yette bulunması ile mümkün olabilecektir. Hal-
buki idam hükümlerinin infazı ile Milli Birlik
Komitesi, bu kuvvetli hakem Vasiyetini kaybe-
decek ve ister istemez bugünkü idare, tek bir si-
yasi cereyanın desteğini ve himayesini aramak
zaruretini hissedebilecektir. Böylece, son dere-
ce arzuladığımız demokrasi rejiminin, idam hü-
kümlerinin infazı neticesinde istikamet değiştir-
mesi sureti ile tek parti sisteminin yeniden ku-
rulması tehlikesi baş gösterebilir.
Bundan başka, idam cezası infaz edildiği tak-
dirde, ihtilalin vukuundan bugüne kadar zaman
geçmiş olması ihtilal heyecanının tedricen ha-
fiflemiş bulunması dolayısı ile idama maruz ka-
lacak olan kimselerin, bir kısım vatandaşların
muhayyilesinde masum ve mağdur kimseler hü-
vıyetini kazanmalan kuvvetle muhtemeldir.
Böyle bir vaziyetin tahdisine yer vennemek biz-
lerin vazifemiz olmalıdır. Bugün ortaya dökü-
len rezaletleri, işledikleri vahim suçlan ile mil-
letin gözünden düşmüş bulunan bu insanların
birer evliya kisvesine bürünmelerjne asla müsa-
ade edilmemelidir.
Zatıdevletleri de pek iyi bilirsiniz ki, Türk mil-
letinin acıma ve müsamaha hisleri çok münke-
şiftir. Millet, tarihte en menfur telakki edilmiş
kimseleri dahi af etme temayülünü göstermiş-
tir. ölümlerinden sonra sakıt idarenin meşum
simalan için milletin bir gün merhamet hisleri
izhar etmesi de kuvvetle muhtemeldir.
3- Adalet Divanı'ndan sadır olacak bir idam
hükmünün Milli Birlik Komitesi'nce infazına ka-
rar venlmesinin, 1)eynelmilel münasebetler ba-
kımından da mütalaa edilmesi zarureti aşikâr-
dır. Dahil bulunduğumuz hür dünyada, halen
idam'cezasının tamamen ilgasının bahis mevzuu
edildiği hepimizce malumdur. Demokrasiler âle-
minde siyasi kanaatler, hatta siyasi suçlar do-
layısı ile şahısların idam edildikleri, hiç değilse
asnmızda artık görülmez ve işitilmez olmuştur.
Zamanımızın şartlan ve tefekkür tarzı, artık si-
yasi suçlar dolayısı ile idamlar devrinin aşılmış
bulunduğunu bize kesin olarak ifade etmekte-
dir.
Ortada, dış âlem bakjmından memleketimiz
prestijinin, büyük ölçüde bahis mevzuu edilmek-
te olduğu bir durumun mevcudiyetinden şüphe
edilemez. Garp dünyasına bağlı ve NATO için-
de dünyamn en ileri memleketleri arasında bi-
hakkın yer almış olan Türkiyemizin tarihinde,
ileride daima münakaşaya yol açacak bir dönüm
noktasının kaydedilmesine Milli Birlik Komite-
si'nin imkân verebileceğine kani bulunmuyoruz.
Diğer taraftan, dünya siyasi durumunun ha-
len çok kritik bir safhaya girdiği ve hatta bir
dünya harbi ihtimah'nin kuvvetle belirdiği bilin-
mektedir. Memleketimizin her bakımdan hazır-
lıklı bulunması lüzumu inkâr edilemeyecek olan
böyle gayet hassas bir devirde, milletimizin tam
birlik ve beraberlik halinde olmasının lüzum ve
zaruretini izaha ihtiyaç görmemekteyiz. Bu ise
Yassıada'da verilebilecek idam kararlarının in-
fazında itidal ve tesamugla.hareket edilmesini
ve 27 Mayıs'ta yapılan kansız ihtilalin kanlı bir
şekilde intaç edilmemesini lüzumlu kılmaktadır.
Sayın Orgeneral,
Yukarıda maruz mülahazalanmız, Yassıada'-
daki muhakemelerin sonunda verilebilecek olan
idam hükümlerinin infaz edilmemesi lüzum ve
kanaatini bizde kesin olarak tevlit etmiştir. Bu
kanaat ve telkine karşı ileri sürülebilecek baa
mülahazalann mevcudiyetini de bilmekteyiz. Bu
cümleden olarak, idam hükümlerinin müebbet
hapse çevrilmesinin bir zaaf alameti olarak te-
lakki edilebileceği ve bunun da birtakım bed-
bahtlan cüretkâr davranmaya sevkedeceği, bir
ihtimal olarak ileri sürülebUir.
Kanaatimizce, ihtilal rejimlerinin müsamahası
bir zaaf değil, bilakis bir kuvvet eseridir. Af ile
affedilen, kuvvetlenmek şöyle dursun, bilakis
zaafa uğrar. Buna muvazd olarak, af eden dai-
ma kuvvet kazanır. Af edilenin kendisine gös-
terilen ulüvvücenabı takdir etmeyerek, bugün
veya gelecekte bir kuvvet hareketine tevessül et-
mesi milletçe katiyyen destek ve itibar göremez
olur. Gayrimeşru yollara sapmış olan bir ida-
reyi kansız bir ihtilalle işbaşından uzaklaştıran
ve yerini, hiçbir şiddet ve kuvvete başvurmak
ihtiyaanı hissetmeksizjn seçimle gelen meşru bir
iktidara terk eden kuvvetin, millet gözünde ve
dünya umumi efkânnda kazanacağı çok büyük
itibar, birkaç bedbaht cüretkânn her türlü muh-
temel teşebbüs ve hareketini kırmak için başlı-
başına yeler kuvvet ve teminat olacaktır. Mil-
let, şahsi kin ve ihtiraslanru tatmin etmek ve in-
tikam almak için teşebbüse girmek isteyecek hiç-
bir soysuza rağbet etmeyecek ve kardeşi karde-
şe vurdurmaya yol açabilecek bir çığıra girilme-
sine, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de katiy-
yen imkân vermeyecektir.
İleri sürülebilecek diğer bir iddia da, suçlula-
nn cezasını tam olarak çekmesi ve bunun istik-
bal için bir ibret teşkil etmesi lüzumudur. Ka-
naatimizce Yassıada'da bugün görülmekte olan
davalar, suçlular için her bakımdan manevi
ölüm olmuştur. Bundan başka, Milli Birlik Ko-
mitesi'nin müsamaha ve alicenaplığı ile idam ce-
zalanmn müebbet hapse tahvil edilmesi keyfi-
yeti dahi, bu kimseler için başlı başına çok ağır
ve ibret verici bir ceza teşkil edecektir. Böyle bir
cezaya maruz kalacak bedbahtlann vaziyetlerin-
den cssaretlenerek aynı yola sapacak başkala-
rının zuhur edebilecegini düşünmek kabil ola-
maz.
Sayın Devlet Reisi,
Hükümet üyeleri olarak, yukanda maruz mü-
lahazalarunız hakkı zatıdevletleri ile Milli Bir-
lik Komitesi'ndeki arkadaşlanmızın düşüncele-
rini öğrenmekten büyük bir inşirah ve haz du-
yacağımızı, emirlerinize daima amade olduğu-
muzu da teyiden arz ve bu vesile ile derin saygı-
larımızın kabulünü rica ederiz.
Adalet Bakanı Dr. Kemal Türkoğlu, tçişleri Baka-
nı Naar Zeylinoğlu, Maliye Bakanı Kemal Kurdaş,
Milli Eğıtım Bakanı, Ahmet Tahtakıhç, Sağlık Baka-
nı, Dr. Ragıp Oner, Gümrtik ve Tekel Bakanı Fetih
Afkın, Tarım Bakanı O. Tosun, Ulaştırma Bakanı Or-
han Mersin, Çalifma Bakanı Prof. Dr. Cahit Talas,
Sanayi Bakanı thsan Soyak. Basin- Yayın ve Turizm
Bakanı Cihat Baban, lskân Bakanı Ruştü Özfll, Di-
şisleri Bakanı Selim Sarper Ticaret Bakanı Mehmet
Baydur.
lar arasında kanlı çatışmalara ve-
sile teşkil edebilecek vahim bir si-
yasi hata" olacağı da beurtildi.
Yassıada davalan sonunda ve-
rilecek cezalann "memlekette
kaynamakta olan fitne ve fesat
kazanlannın vatandaş zihinlerini
tahrik edebilmek için raösait bir
zemin" oluşturacağı, bunun da
rejimi çıkmaza sürükleyeceği,
idamlann infazının MBK'nın
"hakem" olma niteliğini kaybet-
mesine yol açacağı, bunun da
MBK yönetimini "Tek bir siyasi
cereyanın desteğini ve
himayesini" aramaya itebileceği,
bu sonucun da "tek parti sistemi-
nin yeniden kurnluşn" tehlikesi
getireceği de kaydedildi.
Orgeneral Cemal Gürsel'e su-
nulan dilekçede, haklannda idam
cezalan uygulananların bir süre
sonra "masum ve magdıır kimse-
ler hüviyetini" kazanacakları, bu
kişilerin "birer evliya kisvesine"
bürünecekleri, milletin "merka-
met hisJerinin" güç kazanacağı da
ileri sürüldü.
14 bakamn dilekçesinde; idam
cezalanmn uygulanmasının dış
dünyada da hoş karşılanraayaca-
ğını, Batıda siyasal suçlarda idam
cezalanmn hiç uygulanmadığı, bu
bakımdan da idam cezalan konu-
sunda devletin saygınhgının sflz
konusu olduğu yaaldı.
Dilekçe şu dilek ve düşünceler
ile noktalandı:
"Kanaatımızca Yassıada'da
bngün görülmekte olan davalar,
suçlular için her bakımdan mane-
vi ölüm olmuştur. Bundan başka,
MBK'nın müsamaha ve aiicenap-
lıgı ile idam cezalanmn müebbet
hapse tahvil edilmesi keyfiyeti da-
hi bazı kimseler için başlı başına
çok agır ve ibret verici bir ceza teş-
kil edecektir. Böyle bir cezaya ma-
ruz kalacak bedbahlann vaziyet-
lerinden cesaretlenerek'aynı yola
sapacak başkalannın zuhur ede-
bOecegini düşünmek kabil olmaz.
Sayın Devlet Reisi,
Hükümet Üyeleri olarak yuka-
nda maruz kaldığırnız hakkı za-
tıdevletleri ile Milli Birlik Komi-
tesi'ndeki arkadaslanmız» dü-
şüncderini öğrenmekten büyük
bir insirah ve haz duyacagımra,
emirierinize daima amade oldagn-
muzu da teyiden bu vesile ile de-
rin saygılanmızın kabulünü rica
ederiz."
Bu dilekçenin verilmesinden
sonra Cemal Gürsel, hükümet
üyeleri ile MBK üyelerini bir ara-
ya getirdi. Hükümet üyelerinden,
Dışişleri Bakanı Selim Sarper,
Milli Eğitim Bakanı Ahmet Tah-
takıhç, Maliye Bakanı Kemal
Kurdaş ile Ticaret Bakanı Meh-
met Baydur toplantıda söz alıp
ölüm cezalarının uygulanmasına
karşı konuşmalar yaptılar.