Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 14 OCAK 1990
Paris'ten Madrid'den
'Ruslar geliyor'îki ulus arasındaki tarihsel ilişkiler saymakla
bitmez. Strateji uzmanları 19. yüzyılda önem
kazanan bir Transız-Rus mihrakı'ndan söz
ediyorlar yeniden.
SABETAY VAROL
PAKİS — Batı'da Gorbacov'a
takımlacak tavır konusunda deği-
şik teoriler var. En güçlü eğilim,
Goıbi'ye destek venne yönünde..
Ama bu destek venne işi, sanıldığı
kadar basit değil. Kabaca 3 tip
rauhaJefetten söz edebiliriz: Birin-
cisi düzeni bozulanlar. Birçok ki-
şi, kariyerini iki kutuplu diinya-
nın yaratüğı gerilim üzerine inşa
etmişti. Üstelik bu olgu, her iki
kamptan insanlar için geçerli.
tkincisi, Mihail Gorbaçov'un
"takiyye" yaptığını düşünenler.
Bu varsayunın sahiplerine göre,
Sovyet bir numarası, gerçekte
Marksizm-Leninizme inanmaya
devam ediyor, üstelik bunu her
yerde söylüyor. Demokrasiye ve
yenileşmeye bağhhğını açıklaması
içtenlikten uzak. Amacı, "sureti
baktan" görünüp sosyalist kam-'
pı, ıçinden geçtiği bımalımdan çı-
kannak.
SSCB'nin kendini güçlü hisset-
tiği gün, perestroykayı da glasnos-
tu da bir kenara iteceğine inanan
bir grup, Gorbaçov'a destek veı-
menin, gerçekte düşmanı guçlen-
dirmek anlamına geldiğini ileri sü-
rüyor. Aym gnıp, yerleşik dçyi-
miyle "milliyetler meselesi"nin
alevlenmesi karşısında Gorba-
çov'un gerçek kirnliğini su yüzü-
ne çıkarmasını bekliyor. Ucüncü
gnıba gırenler, SBKP liderine
ayakta kalma şansı tanımayanlar.
Bunlara göre, uluslararası politi-
ka bir kişinin iyi niyetine bakarak
saptanamaz. Sovyetler'in, eski
Sovyetler olmadığını fıiliyatta
ispat etmesi gerekiyor. Genel hat-
lanyla, Fransızlann, Sovyetler ve
Ooğu Avnıpa Ulkelerindeki yeni
dönemi hararetle karşılayanlann
başında geldigini öne sürebiliriz.
Tabii ihtiyatı elden bıraktnadan.
Napoleon'un Rusya seferi, Vi-
yana Kongresi, Kırım Harbi, Çar
Uçüncü Aleksandr'ın ayareti, her
iki dünya savaşı ittifaklart, Gene-
ral De Gaulle'un ünlü "Atlantik-
ten Urallar'a Avnıpa" öngörüsu
vb. tki ulus arasındaki tarihsel
ilişkiler saymakla bitmez. Strate-
ji uzmanları, 19. yüzyılda önem
kazanan bir "Fransız - Rus mjh-
rakı"ndan söz ediyor yeniden.
Yeni Romanya Başbakanı Petre
Ronuuı yabancı olduğu güç anla-
şılır Fransızcasıyla, "Fransız ko-
münistleri gücenmesin ve beni af-
fetsinler. Ama FKP. Stalin döoe-
minde Sovyetler Birligi ile ozel
ilişki kurmaya zorlandı. Staliniz-
mi geregi gibi degerteBdirdikJerini
sanmıyorum" diye konuşuyor.
Hem de Fransız TV'sinin en çok
dinlenen programlarından birin-
de. Kimdir Petre Roman? Walter
Konenhag'dan
DAvrupa'ya
yardım yarışı
Geçen hafta Danimarka'daki iki televizyon
kanalı ortaklaşa olarak "Doğu Avrupa'ya
Yardım Kampanyası" başlattı. Kampanya
Batı'da her ciddi toplumsal olayın iletişim
organlarında nasıl büyük şovlara
dönüştürüldüğünün iyi bir örneği oldu.
FERRUH Y1LMAZ
KOPENHAG — Doğu Bloku
ulkelerindeki gelişmeler her taraf-
ta olduğu gibi Danimarka'da da
günün en önemli konulanndan bi-
ri. 1990 yılı bütçe görüşmelerinden
baslannı kaldıran Danimarkalılar,
Doğu Avrupa'yla daha bir yakın-
dan ilgilenmeye başladılar. Hem
Kraüçe Margrethe hem de Başba-
kan Poul Schlüter, televizyonda-
ki yılbaşı konuşmalannda Doğu
Avnıpa'daki gelişmelere geniş yer
verdiler.
Her iki konuşma da Doğu Av-
nıpa'daki gelişmelerden yola çıka-
rak, Danimarkauların "oh, ne ka-
dar şansh" olduklarım vurgulu-
yordu. Başbakanm deyişiyle, "Da-
nimarkalılann sornnlan aslında
lüks sonınlar"dı. Kraüçe de Da-
nimarka halkma "ne kadar özgür
bir ülkede yaşadıklanm" bir kez
daha düşünmelerini önerdi.
Sadece Kraliçe'nin ve Başba-
kan'ın yübaşı konuşmalannda de-
ğil, Doğu Avrupa'yla Ugili hemen
hemen tüm tartışmalarda Doğu
Avrupa'daki gelişmeler, Danimar-
ka'daki toplumsal sistemi övme-
ye yönelik kullanılıyor. Eskiden
belli bir görecelik payı bırakılarak
• kullanılan değer yargıları mutlak
doğrulara dönüşmeye başladı.
"Baülı" değer yargıları artık da-
ha açık bir biçimde ve var olan
kısmi mesafe de kaldırılmış ola-
rak evrensel kriterler olarak sunu-
luyor.
Toplumsal alanda evrensel kri-
terleri tanımlayacak mutlak doğ-
rular bulunmadığına göre her top-
lumun dünyaya kendi ölçüleriyle
yaklaşması bir ölçüde doğaldır.
Ama Doğu Avrupa'yla ilgili yak-
laşımlarda ölçünün ucu fazleca
kaçırümaya başlandı. Geçen haf-
ta Danimarka'daki her iki televiz-
yon kanahnın ortaklaşa başlattı-
ğı '"Dogu Avrapa'ya Yardıra
Kampanyası", ölçünün kaçtığımn,
Batı'da her ciddi toplumsal olayın
iletişim organlannda büyük şov-
lara dönüştürüldüğünün iyi bir
örneği oldu.
Normal olarak birbirlerinin
gözünü oyan iki televizyon kana-
lı, ortak kampanyaları dolayısıy-
la geçen cumartesi gecesi izleyici-
lerin telefonla bağışta bulunabile-
cekleri ortak bir program yayım-
ladılar. Daniraarkalılann tanınmış
müzisyenleriyle komedyenlerinin
konuk olduğu programın yayım-
landığı büyük salonun arkasında-
ki dev panoda, telefonla bildirilen
bağışlann ulaştığı miktarı anında
izlemek mümkündü.
Ancak bağışlar sadece telefon-
la sınırlı kalraadı. Büyük şirketle-
rin temsilcileri ellerindeki devasa
çeklere yazdıkları buyük miktar-
daki bağ*ışlarla bol bol reklamla-
rını yaptılar. Hele aynı kişiye ait
iki "»yn" seyahat şirketinin canlı
yayın sırasında birbirleriyle "ya-
nş" ederek yaptıkları bağışı art-
tırmaları, seyredenlerin gözlerini
yaşarttı. Diğer şirketler de bağış
çekleriyle birlikte ürünlerini de te-
levizyon kameralarının karşısında
seTgilediler.
Devlete bağlı televizyon kanal-
lan da reklam furyasına katılmak-
tan çekinmedüer. Programda, rö-
portaj yaptıkları Romanyalı bir
çiftin Romanya'daki çocuklaraı
getirterek aileyi kamera önünde
birleştirirken, zaten Doğu Avru-
pa halkları için kan ağlayan kalp-
ler biraz daha eridi, gözler bir kere
daha nemlendi. Sonuçta, Doğu
Avrupa'ya Danimarka'dan 20 mil-
yon krona yakın (yaklaşık 7 mil-
yar TL) toplandı. Yardımlann bü-
yük bir bölümünün Romanya'ya,
bir kısmımn da Polonya'ya gön-
derileceği açıklandı. Televizyonda-
ki konuya eleştirel yaklaşan mu-
habirler, önlerine gelen yetkiliye,
"Etiyopya'da insanlar açlıktan
ölürken neden Doğu Avrupa'ya
öncelik tanıyorsunuz?" diye sor-
dular. "Etiyopj^ için de bir bağış
kampanyası açmayı düşiinüyo-
ruz" yanıtım aldılar.
Roman'ın oğlu... 1936'da Fran-
sa'y a Rumen Komünist Partisi
yayın organının muhabiri olarak
gelmiş. Halk Cephesi deneyimini
ıziemiş. Daha sonra tspanya tç Sa-
vaşı'na, "Uluslararası Tugaylar"a
katümış. Yeni Rumen başbakanı,
ünlü bir babanın oğlu olmaktan
rahatsız değil. Bu tarihi gerçeği
anımsatıyor. Ve FKP konusunda
fıkir venne hakkını kendinde gö-
rüyor.
Fransa Başkanı François Mit-
terrand, "Avnıpa konfederasyo-
nu" fikrini ortaya atıyor. Hemen
her fikirle Gorbaçov'un ortak Av-
nıpa evi arasında benzerlikler
araşürılıyor. MitteiTand'ın baş
danışmanı Jacques Attali, "Ufuk
Çizgileri" adlı yeni kitabında ge-
leceğe yönelik kehanetler ortaya
atmaktan kaçınmıyor. Ileri sürdü-
ğü en iddialı varsayımlarda biri,
önümüzdeki yıllar içinde,
SSCB'nin ekonomik planda Batı
Avnıpa'nın nüfuz alanına girece-
ği. Bu arada Gorbaçov'un geçen
temmuz başında yaptığı Fransa
gezisi sırasında, Ruslara ödünç
verilen şair Puşkin'in tabancala-
nnın Fransa'ya geri geldiği haberi
veriliyor. Bu iki tabanca, Puşkin'-
in ölümüyle biten düelloda kulla-
nılmıştı.
Sağcı Le Figaro Gazetesi'nin
haftada bir verdiği 'eglence
yerleri' ekinde kapak konusu,
"Ruslar geHyor.." başlığı taşıyor.
'Gelen' Ruslar, yüzyıl başından
beri Paris'te açılıp-kapanan Rus
eğlence yerleri, lokantaları,
kaberderi olduğu kadar, glasnost
öncesi ve sonrası Sovyet sinema-
sı. Dün gece (cumartesO Ortodoks
yılbaşı idi. Votka ve havyar tüke-
timinde, Katolik ya da Yahudi
kökenli Fransızlar, Slav dostlan-
nı yalnız bırakmadı. Perestroyka-
ya desteğin çok değişik yollan var
biliyorsunuz. "Anna Karenina",
"Tchaika", "Raspatia", "Balt-
laika", ya da "TrakÜr" gibi res-
toran isimleri, bu desteğin bir çe-
şit diyetini teşkil etti. Eski Iokan-
talara yenilerini eklemek lazım.
örneğin Leningradlı Kiraivano-
va'nın üç ay önce açtığı Rus lo-
kantası aienen "Perestroyka" adı-
nı taşıyor.
Resim ve heykelcilik de geri
kalmıyor. Bilindiği gibi Modigli-
ani ve Souüne gibi ressamların
başım çektiği "Montparnasse"
okulu sanatçılan arasında çok sa-
yıda Rus vardı. Modigliani'nin
atölyesinin bulunduğu yerde, ya-
ni Montparnasse Sokağı 55 numa-
rada, yüzyıl mimarisinin en dik-
kat çekici örneklerinden bir bina
var.. Bu binanın alt katındaki ser-
gi salonu, "yeni Montparnasse
ekolü" başlığı altında çok sayıda
sanatçıyı bir araya getiren bir ser-
gi açtı. Erdal Alantar'ın da ara-
larında bulunduğu sergide, gene
çok sayıda Rus ismi görmek, rast-
lantı obnasa gerek.. Aym hafta
içinde Rus operalan sahneleniyor
Paris'te... Leningrad Maly Tiyat-
rosu ve Musorgski'nin "Boris
Godunov"u, "Çaykovski'nin
"Maça Kızı", Korsakov'un
"Çar'ın Nisanlısı."
Kadınm kotası var
tspanya'da iktidar partisi PSOE'-
nin millervekilleri arasında Basba-
kan Gonzalez'in kansı Carmen
Romero da var.
MİNE G.SAULNIER
MADRİD — Bir gün, kız arka-
daşımla kocalanmızı çekiştiriyor-
duk. "Biz onlanköta egittik" de-
di. "Analanmız da t»balanmızı
kötii eğiünişti" Haklıydı. Femi-
nizm olgusuna çoğu kişi, bir
erkek-kadın rekabeti olarak yak-
laşıyor. Oysa feminizm, her şey-
den önce kadınlann kendi kafa-
larında yapmalan gereken bir te-
mizlik. Kendimizi yuzyıllardır da-
var gibi sürülmeye koyverdikten
sonra, "kötii yönetiyorsun" de-
mek çok kolay. tşte kadm kotala-
rının değiştireceğj denge bu; Ka-
raı ve yönetitn mekanizmaJarında
yer almak, sorumluluk taşımak.
1988 yıh ocak ayında yapılan
31. PSOE Kongresi'nde aynı za-
manda iktidar partisi olan Ispan-
ya Sosyalist Işçi Partisi'nin tüm
organlannda en az ^o 25 oranın-
da kadm üyelerin görev alması zo-
runluluğu getirildi. Ve bu
"sönnet" değil, "farz" olan kara-
ra, Sosyalist Enternasyonal'in be'
nimsedjği "kadın kotası" adı ve-
rildi. Söz konusu kararın tspan-
ya ölçeğindeki ilk uygulaması, 29
ekım genel seçimleriydi. Sosyalist
Parti, seçim kampanyası başında,
her yiiz milletvekili adayından
25'ini kadın bulabilmekte guçlük
çekti. Fakat sonunda, PSOE lis-
telerinde değil % 25, tam % 28
orarunda kadın adaylar yer aldı.
Bu sayısal kota, yeni seçilen mec-
Iis tablosuna Sosyalist Parti sıra-
larında % 17.6 oranında kadın
milletvekili olarak yansımış bulu-
nuyor. İktidar Partisi PSOE'nin,
şimdiki durumda aralannda Baş-
bakan Fdipe Gonzalez'in kansı
Carmen Romero'nun da yer aldı-
ğı 30 kadın milletvekili var. Hü-
kümetteki beş bakan ve hükümet
sözcüsü de kadın.
Bu arada Sosyal tşler Bakanlı-
ğı'na baglı bir Kadın Enstitüsü, se-
kiz yüdan bu yana etkinlik göster-
mekte. Söz konusu kuruluş, gerek
devlet gerekse toplum katında var
qlan cinsiyet ayrımına dayalı; alı-
şılmış, kanıksanmış tüm kuram-
sal ve uygulamalı haksızlıklarla
boğuşuyor. Kendi hakkını koru-
yup arayamayan hemcinslerinin
imdadına yetişiyor.
Ispanya'da kadınlara karşı ne
Çıtı pıtı enstitü başkanının ka-
rizmasına rağmen, Ispanya'nın
ulusal ölçekteki feminist lideri
Cristina Almeida. Yüz kiloda gü-
reşen, dünya şekeri bir hatun. Ağ-
zını açtığı zaman, gülmekten kı-
np geçiriyor ortalıgı. Aynı zaman-
da lspanya Barosu'nun en parlak
avukatlanndan biri olan Cristina,
son seçimlerde komünist koalis-
yon Birleşik Sol saflanndan mil-
letvekili seçilerek meclise girdi.
Birleşik Sol Koalisyon'un kadın
kotası % 35. Cristina, partisi ta-
rafından "kota muhtan" olarak
görevlendirUdiği gün açıkladr.
Sosyalist Enternasyonal'in benimsediği "kadın
kotası" kararı, Ispanya'da hâlâtartışıbyor. Sağ
partiler 'Bu iş kotayla değil, kafayla olur'
derken ünlü Ispanyol feminist Almeida,
'Erkekler kotasızlıktan başka, kafasızlıklarını
da yeterince kanıtladılar' diyor.
haksızlık olabilirmiş, demeyin.
Kadın Enstitüsü Başkanı Carmen
Martinez Ten (kendisi pek güzel
bir haıumdır), neler anlatıyor ba-
kın: "tşsizlik oranı, kadınlar ara-
sında % 27.6, erkekler arasında
ise
r
o 15.1. Ve iş bulabdenler ara-
sında eşit işe kaı>ın kadınlar, er-
keklere oranla
r
o 18 ila 19 daha
dıisük ucretlerle çalıstınlıyorlar.
Son >ıllarda tspanyol kadını ola-
rak elde ettigimiz haklan düşü-
nürsek, kararasar olmaya gerek
yok. Ama yolumuz heniiz nzun ve
bu yolun gidişine yalnız biz kadın-
lann değil, tüm toplumun gelece-
gi baglıdır. -Çünku o toplumu bıi-
yük ölçüde biz yaraüyoruz."
"Yüde 35
1
; asacafcu. Nufusun ya-
nşından fazlasını kadınlann olıış-
turdugu bir toplumda, çok bile
bekledik. Kota mota diye dndak
bükiip, temelinde kadınlann üst
vöDerim mekanizmalannda yer al-
masını istemeyenler, resmen anti-
demokraıiktirler."
Sağ partilerin, "Bu iş kotayla
defcii, kafayla olnr" yoliu eleştiri-
lerine ise söyle yanıt verdi: "Ka-
dın kotalan yokken donyayı ve
tspanya'yı yöneten. üstelik işbaşı-
na kotasız gelen erkeklerin elinde
vanlan nokta raeydanda. Kotasız-
lıktan başka, kafasızlıklannı da
yeterince kanıtladılar. Şimdi sıra
biz kaf asız kotahlarda. Daha kö-
tii )-apabilecegjmizi hiç sanmıyo-
ram."
Christina Almeida'nın feminist-
lik anıları, halk fıkrası gibi dilden
dile geâyor. Bunlardan biri şöy-
le:
Ünlü avukat, henüz milletvekili
değilken Madrid'den Valencia'ya
gitmek üzere uçağa biner. Uçak-
ta o gün bir hostes değil, erkek ste-
ward hizmet etmektedir. Çok ta-
nınmış biri olan Cristina'ya büyük
izzet ikram gösterilir. Ama Cris-
tina bir süre sonra stewardı çağj-
rarak kâğat kalem isıer, havayol-
larına şikâyet dilekçesi yazacağı-
nı belirtir. Erkek görevlinin eli
ayağı dolaşır: "Aman efendha,
yoksa bir kusur mu işledik?"
Cristina, "lfeo." der, "Anw 1J0
boynnda, geniş omuzlu ve güzel
yfizlü degilsin." Adamcağızın te-
pesi atar: "Ne yani, fizik göriinü-
şüm hizraetime etken mi?"
Cristina cevabı yapıştırır: "Oy-
leyse niye kadın hosteslerin
1.65'ten uznn, gnzd yüzlü ve genç
olmalan koşal koyuluyor? Kural
buysa, benim de senden daba va-
kışıklı bir stevvarda hakkım varP
Doğal olarak bütün bu anlat-
tıklarımız, etini gül suyunda kay-
natıp beynini zemzemle sulandır-
dıktan sonra, kendini bir çöp yı-
ğım gibi kara torbalara tıkan ka-
dınlara değil. Ya da daha kötüsü,
sokaklarda "fırsat eşiüigl!' diye
bağınp, sonra yatağa teslim olu-
- yormuş gibi giren ve "kendi arzu-
su dışında zevk alıyormuşçasına"
oryantal pornografi yapajvlar için
hiç değil. Bunlar, feminizme göl-
ge etmesinler, başka ihsan iste-
mez.
Stuttgart'tan
Buz üstündesirksöleniMoskova Devlet Şirki'nde buz üstünde
ayaklarmda paten, insanlar ve de hayvanlar en
akla gelmez numaraları yapıyorlar. Kocaman
ayılar ellerinde sopalar buz hokeyi maçı yapıyor.
AHMET ARPAD
STUTTGART — Antoşka bir
düş mü görmuştu? tnsanlar durup
dururken nasıl kaybolurdu? Kar-
dan adamlar nasıl paten yapar,
havada ters takla atardı? Hele ko-
caman ayıların boz hokeyi oyna-
ması hiç görülmüş müydü?
Evet, bütün bunlar kadın pal-
yaço Antoşka'nın duşü değildi.
Gerçekti. Moskova Devlet Sir-
ki'nde buz üstündeki sirkte ayak-
larında paten, insanlar ve de hay-
vanlar en akla gelmez numarala-
n yapıyor. Bu sirkte filler, kaplaıı-
lar ve aslanlar yok. Fakat akıllı-
nın akılhsı köpekler, kediler ve
maymunlar var. Sirkin yıldızları
işe kahverengi kocaman ayılar. El-
lerinde sopalar birbirlerini çaüm-
lıyor, kaleden kaleye buz hokeyi
maçı yapıyorlar. Atılan goller se-
yircileri coşturuyor. Sert faul ya-
pana hakem iki dakika ceza veri-
yor. Ayı da sesini çıkarmadan sa-
hayı terk edip sırasına oturuyor.
Moskova Devlet Sirki'nin sa-
natçılan seyirciye nefes aldırtmı-
yor. Peş peşine hokkabazlar, tra-
pez ariistleri, akrobatlar, palyaço-
lar geleneksel Sovyet sirk sanatı-
nı buz üstünde sumıyor. Üç bin ki-
şilik çadır her gün iki defa ağzı-
na kadar doluyor.
Merkezi Moskova'daki Sojus-
gozirk, 15 bin sirk sanatçısma gö-
rev veriyor. 15 çadır, 70 bina ve 6
sahne sirkinde çahşan bu insan-
lar Rusya'nın ünlü okullarında ye-
tişiyor. Avrupalı nasıl sinemaya gi-
diyorsa, Rus da sirke gidiyor. Sa-
dece Moskova'mn beş çadı- ve bi-
na sirkindeki 15 bin koltuk her ge-
ce doluyor. Biletler bir ay önceden
kapışılıyor.
19. yüzyıl Rusyasrnda.irili ufak-
h birçok sirk topluluğu vardı.
1919Ma Lenin'in imzaladığı "tiyat-
rocnluğun koordinasyonu emri"
ile de sirk sanatı devlet desteğine
ahndı. Salamonsky ve Nikitin adlı
sirkler Moskova Devlet Sirki'nin
ilk kuruluşları oldu. Ancak o yıl-
larda sanatçılann çoğunluğu Av-
rupa ülkelerinden geliyordu. Açı-
lan okullar ilk meyvelerini 1930'lu
yıllarda vermeye başladı. Bu sirk
okullanndan çıkan binlerce akro-
bat, sihirbaz ve palyaço yüze ya-
kın sirkte görev aldı.
Son yıllarda perestroykanın ge-
tirdiği yeni olanaklar ile bütün
dünya ülkelerine turneye giden sa-
natçılara devlet iyi ödeme yapıyor,
her türlü sosyal garantiyi sağlıyor.
Sadece sanatçılara mı? Buz üstün-
de hokey oynayan kocaman a>ı-
lara da...
SanatçıUr ve
hayvanlar bnz
üstünde
inanılmaz
gösterfler
yapıyoriar.
Balalayka turistik, 'lambada' gündelikAkşamüstü 'RossiyaOteli'nin bannda 'lemonaya' içiliyor. Kadehler
kalkıyor, kadehler iniyor. Turist Türklerin hemen hepsi, 1990'da
ihracatımızın yüzde lÖ'luk payınıbuülkenin alacağından emin.
ÜSTÜN AKMEN
MOSKOVA — Moskova'da gökyüzü ağjr kara-
bulutlarla yüklü. Her yer buz tutrauş. Ladin ağaç-
lan üstünde koyu bir kırağı tabakası var. İğne gibi
yapraklar dondan öylesine sertleşmiş ki gagalama-
ya gelen kuşlar bu kez kesinkes çok zahmet çeke-
cek.
Gorbaçov'un acıklık ve ekonomiöe yeniden ya-
pılanma programının devreye sokulmasına devam
edilen ülkenin başkenti soğuk ve sisli. Beş yüdır he-
men her alanda değişiklik yapma isteği ile kıvnm
kıvnm kıvranan insanları, daha ileri saatlerde gü-
zel, firuze rengi bir gökyüzü karşılayacak. O insan-
lar ki tam beş yıldır dışa açılıp saçılmak, yeni tek-
nolojiler, know-how'lar ithal etmek için çırpınıyor;
dış ticarette yapısal değişiklik kolluyor, ortak yatı-
rım yasasını sürekli değiştirip Batılı beyler için al-
layıp pulluyor.
Otel salonlarında kooperatifler, arzı arttıncı ye-
ni bir unsur olarak benimsenmişken, devletin, eko-
nomik birimlerinde üretilen malları alıp daha pa-
halıya satma yolunu yeğlediği konuşuluyor. Boyle-
ce gelir dağılınunda yetmiş yılhk denklik, denge-
sizleşip farklı gelir grupları yaratmaya başlamış.
Kentin dış kuşağını oluşturan kesimdeki tzmai-
lov Parkı'nda her taraf açık hava resim sergisi. Ba-
zı ressamlar hera satıyor hem de resim yapıyor. So-
kolniki'de, (Hyde-Park örneği) kendi kendine şiir
okuyanlar, kar üstünde viyolonsel çalanlar; Gorba-
çov'a sövenler, "halk istemeden de yapılır" nutku-
nu atanlar birbirine kanşıyor. Esasen halk alışık ol-
madığı bir yöntem ile yönetilmeye başlandı mı ki-
mi haklı nedenlerle içinden pırpırlanır. Refortnları
finanse edecek mali kaynak yok. Kısa vadede cari
işlemleri oluşturan kalemlerde gelişme de olanak-
sız. Kamu iktisadi teşebbüsleri 20 milyar dolar za-
rarla gelirleri ters yönde etkilemekte.
Akşamüstü "Rossiya Oteli"nin bannda
"temonaya" içiliyor. Buralara gelip "wisky"leri de-
viren de var, "malibu" soran da... tçki satışlan tü-
ketim vergisi ağırlaştınlarak iki yıldır sınırlanmış.
kın elinde harcanabilir gelirin artmasıyla da devlet
mağazaları "Gum"a hücumun başladığını anlatı-
yor dev yapılı bir Moskovalı. "Mebzul miktarda"
biberli Rus votkası içiyoruz ve de iyice ısınıyoruz.
"Zaten az olan arz, talebin yoğnn bir şekilde art-
ması yüzünden daha da yetmez hale geldi" diyor-
lar. Peki, iki yılda yüzde 1.5'lardan yüzde 20"lere
ulaştığı fısıldanan enflasyonun nedeni ne?
Sokaklar, yüz metreye varan enlilikte geniş cad-
deler kar sessizliği içinde. Ve ışıkla yıkanmaktalar.
Kızıl Meydan'da insanlar, inatla güzel yapılmış bir
dekor önüne yerleştirilmiş biblolar gibi. Havada be-
yaz ve hafif billurlar biçiminde donmuş su buhar-
cıkları. 15'inci y.y. sonunda kırmızı tuğlalardan ya-
pılmış mazgallı ve yinni kuleli duvarla çevreh' Krem-
lin... Müthiş görkemli bu akşam. Kremlin'in doğu
duvarı boyunca uzanan Kızıl Meydan'ın yanı ba-
şında ünlü Anıtmezar. Meydanın güney ucunda Va-
sili Blajenni Katedrali bütün güzellikleri süzüm sü-
züm süzmekte. Moskovalı ise 1989'da iki yüz mil-
yar dolara karşıhk olan yüz yirmi milyar ruble bütçe
açığının uysal tedirginliğinde.
Dokuz milyon insan yüklü kentin trafığini, sa-
atte 60 km. hızla giden ünlü metro hafifletiyor. Dok-
tor, hastane, eczane bedelsiz. Beş yılda bir sağlık
kontrolünden geçmek herkes için bir zorunluluk.
Bu nedenle gelirlerin azaldığını, aynı zamanda hal- , Dört kişilik ailesi ile 60 m
!
'lik evinde elektrik, su,
ısıtma, telefon dahil 15 ruble kira ödeyerek yaşa-
yan açık renk gözlü, san saçlı, siyah papaklı Bay
Vladimir, 4 ruble sayarak bir kilo domates alıyor.
Bayağılığı ile güzel, kartopu gibi torabul beyaz
tenli kız; siyah smokinli, kuiaklan küpeli sarhoş bir
Fin genci ile fingirdiyor. Yirmi yedi yaşından yu-
karı olamaz. Beyaz etek, tavşan tüyü kazak, yük-
sek ökçeli beyaz potin giymiş. Potininin birinden
beyaz ipek çorap içindeki ayak bileği görünüyor. Or-
kestra en "forte" gününde. "Nazdrovya." Kadeh-
ler kalkıyor, kadehler iniyor. Turist Türklerin he-
men hepsi, 1990'da ihracatımızın yüzde 10'luk pa-
yını bu ülkenin alacağından kesinkes emin. Biri da-
mak zevklerimizin "müşterek" oluşundan dem vu-
ruyor. Gıda sektörü ihracatına ağırlık verilmesin-
den yana. Önündeki tabakta duran, hayvanın bel-
kemiğinin iki yanından aşağıya doğru uzanan ve
gevrekliği nedeni ile beğenilen et dilimini böğürt-
len reçelli sosundan dolayı fazla "tath" bulmuş ola-
cak ki, garsonu çağırarak işaretle "kaldır" diyor.
Gecenin tam ortasında Anıtmezar'ın başında as-
kerler müthiş bir gösteri ile nobet değiştirmekte. Gü-
vercin kanı renkli "jildız", turunu tamamlamakta.
Coşkulu bir kar sessizliği. Orkestra "Siyah Gozlef"i
"icra etmesini" unutmuş, "La Larabada"yı tıngır-
datıyor. "Balalajka"yı sorarsanu, artık turistik bir
saz. Ama gövdesi gene üç köşe.
BİLİNMEYEN CEMAL SUREYAGüllü'nün oğlu. Dersim'den sürgün. Şiirin göçebesi. Futbolcu. 100 metre şampiyonu. İlk
dolmakalem. Her sevgilisinde biraz annesi vardı. Bedavadan torun sahibi. Türkçenin en
müstehcen söztüğû? Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, İbrahim Tatlıses, Kibariye, Latite Tekin'e
şakalar. Projeleri, anlattıktan, 1 Mayıs, telefon kulübeleri. Doğu Perinçek: "Cemal Siireya ile
Ihtetta'dan
Göz mütehassısı devlet başkanı
gezinmeler".
(1ÎHİLEBDE
• SABAH1MITARTIŞMA, DjYANET'IN YALANI VE
GERÇEK: KUR'AN'DAKİ "ÖLDÜRÜN" BUYRUĞU-
TURAN DURSUNUN KALEMİNDEN
• TÜRK BASININDA İLK KEZ 2000'E DOĞRU DAĞDAKİ
GERİLLAYLA YEDİ, jÇTİ, UYUDU.
• 20001 DOĞRUWH ROMANYA İZLENİMLERİ.
YENİ DÖNEMİN YENİ NOMENKLATURASI.
• İZMİR'DE 6 BİN İŞP0RTAC1 DİRENİYOR.
* Fırat nehri kimyasal silah gibi! Uzmanlar: "Önümüzdeki 10 yılda savaş su
yüzünden çıkacak" • Abu Firas gıderayak söz verdi: "Yakında Filistınde röportaj
yapacağız" • Basın emekçilerinin Ge//ş/m'deki zam eylemi • ANAP'ta gruplar yeniden
şekılleniyor. • BBC muhabiri, Bulgaristan izlenimlerini ve Türk azınlığı 2000'e
Doğru'ya anlattı • Oğrencı demeklennın temsilcileri konuşuyor. • Necati Cumalı:
"Martılar • Den.z Gökçe, "Başarıh" ve "başarısız" çalıştırıcılan yazdı. •
Malta Devlet Başkanı Tablore, bu göreve
gelmeden önce ülkesinin dokuz göz hekiminden
biriymiş.Tablore mesleğini hâlâ sürdürüyor ve
göz tansiyonu üzerine konferanslar veriyor.
FÜSUNSATEK
VALETTA — Eriği, hurması,
şövalyeleri, misafirleri ve kuşat-
raası ile ünlü Malta'da "göz
tansiyonu" konulu bir toplantıya
katılan bir göz hekimini bekleyen
en şaşutıa sürpriz ne olabilir? El-
bette toplantının resmi açıhşını ya-
pan devlet başkanının en sevdiği
konuyu, göz tansiyonunu anlat-
ması. Açıüş konuşması, başka ül-
keleıde'adadaki Maltalüardan da-
ha çok Maltalı var denilen bu kü-
çük illke ve vatandaşlannm yalnız-
ca sosyal, ekonomik sorun ve çö-
zümlerine değil, gözlerine de yıl-
larını veren bir "gözcü" tarafın-
dan yapılmakta idi. Devlet Başka-
nı Tablore, bu göreve gelmeden
önce ülkesinin dokuz göz heki-
minden biri olması nedeniyle va-
tandaşlannın yalmzca nabzını
elinde tutmakla kalmıyor, ama
pek çoğunun gönne keskinlikleri-
ni, görme alanlarım ve dahi reti-
na damarlanndan geçen kan hüc-
relerini de büiyordu. Devlet baş-
kanının demokratlığı ve meslek
sevgisine örnek olarak toplantıya
yalmzca açış konuşması yaparak
değil, bilimsel tartışmalara çağ-
das, hoşgörülü bir bilim adamı
olarak katılmasım gösterebiliriz.
Bir göz hekiminin Devlet Baş-
kanı olmasının Maltalıların göz
sağbğına olacak katkıiannı (taraf-
sızbk ilkelerini bir tarafa alarak)
devlet sektöründe çalışan iki, özel
çalışan yedi, Yugoslav>3 ve Polon-
ya'dan adaya çalışmak üzere gelen
iki göz hekimi heyecanla bekle-
mekteler. En büyük beklentileri
ise var olan fizik ve insan gücü alt-
yapısı yam sıra organizasyon bo-
zukluklarının da düzeltilmesi,
1676 yılında Malta şövalyeleri ta-
rafından kurulan Malta Tıp Fa-
kültesi'ni her yıl elli öğrenci bitir-
mekte, ancak daha iyi iş beklen-
tisi ile başka ülkelere göç etmek-
tedir, ülke yüzölçümü ve nüfus
olarak küçük olmakla birlikte,
sağlık sorununa henüz iyi bir çö-
züm getirebilmiş değil.
300 bin nüfuslu bu adada kar-
şılaştığımız tek sürpriz "gözcü
devlet başkan" değildi. Malta, di-
linden kulturüne kadar yabancı-
lar için bir sürprizler adası. Mal-
ta dili (Maltese) nerdeyse Latin
harfleri ile yazılan Arapça gibi 300
yıl Arap egemenliğinde kalan
Malta'da Batı'ya "gharb" bahri-
yeye "babrija" dendiği gibi Arap
egemenligi sırasında Hz. Muham-
med'in peygamberliğini kabul et-
meyenlerden alınan vergiye de
"harag" deniliyordu. Semitik ko-
kenli Maltese'in yanı sıra okullar-
da tngilizce ve ital><ıııca da öğre-
tilmekte. Ancak nasyonalist yöne-
timin bir yasa tasansı Maltese'nin
öncelikli dil olarak öğretilmesi ve
böylece geleneklerden kopulma
tehlikesinin kalkmasııu amaçhyor.
Maltalılar her 1000 kişiye bir ki-
lisenin düştüğü Malta'>ı "dindar"
bir ülke olarak tanımlıyorlar. Mal-
talılar aynca bugün daha çok tu-
rizme dayalı ekonomüerinin iyili-
ğinin göstergesi olarak bankalara
yatınlan paralardaki artmayı (top-
lam dolanan paranm yüzde 63'ü),
ekonomik stabilitenin göstergesi
olarak da yabancılann Malta'da
mülk edinmelerindeki artışı
(1986'da 404, 1988'de 806 kişi)
göstermekteler. Son örnek aynca
"kalıcı lurisC'e verilen önemi de
vurgulamakta. Maltalılar bir ka-
lıcı turistin 45 geçici turistin har-
cama gucüne sahip olduğuna ina-
nıyor ve "ülke>e geiecek turist kiil-
lıiriimüzü ve tarihimizi değerlen-
direbilmeli ve az harcamıı ile alt-
yapımızı yükleyecek türden
olmamalı" demektedirler.