Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 11 OCAK 1990
Moskova'daki iki ünlü mekânın Rusça anlam ve karşılıkları 1917'den daha eskiye dayanıyor
Kırmızı Meydanlda bîr Kreml
SSCB'de
Moskova'dan
Orta-Asya'ya
DVYGV SEZER-BAZOĞLU
Ikisi eş anlamda kullanılır" dedi
çok daha eskilere dayanıyor.
— 1 —
Aşağı yukan iki yıldır düşlediğim olay gerçekleşiyor-
du: Moskova yolundaydım. Sovyet Sosyalist Cumhuri-
yetler Birligi Bilimler Akademisi'nin konuğu olarak iki
hafta stireyle incelemeler yapmak üzere Sovyetler Bir-
liği'ne ziyaretim başlamıştı Aeroflot Havayolları üe.
Meslektaşlarırmn bana sık sık yönelttikleri sorular-
dan birisi "Sovyetler Birliği'ne hiç gittiniz mi?", ikin-
cisi de "Rusça biliyor rnusunuz?" oluyordu. Her ikisi-
ne de yarutım "hayır" olunca, şaşınyorlardı. "Ama nasıl
olur? Sovyetler Türkiye'nin sınır komşusu!" diyorlar-
dı. Rusça derslerine devamınu zorunlu kıldılar. Sovyetler
Birliği'ni ziyaret etme olanağını da biraz gecikmiş ola-
rak elde edebildim ancak. Aeroflot Havayollan'nın uça-
ğı Ankara'daıı Moskova'ya doğru havalandığmda, dün-
yanın altıda bir alanına sahip, her bakımdan bir dev
olan bu ülkenin -ve bence dunyanın- yaşamakta oldu-
ğu tarihi bir dönemi yerinde gözlemlemeye gitmekte ol-
tnarun yarattığı düşunceler, sorular ve duygularla iç içey-
dim..
Moskova Havaalanı'nda beni genç bir kız karşıladı.
Adı Katya. SSCB Bilimler Akademisi tarafından reh-
berirn olarak görevlendirilmişti. Bir de araba aynlmıştı.
Sudan ucuz konutlar
Havaa>anından akademinin Ekirn Meydanı'ndaki ko-
nukevıne gelinceye kadar her bir yönü dört-beş şeritli
geniş caddelerden ve bulvarlardan geçtik hızla. Genç ve
yakışıklı şoförümüz herkesi geride bırakjyordu. Rad-
yosu, sürekli Ingilizce yayın yapan bir istasyona ayar-
lanmıştı. Ara ara haber veriliyor, sonra da Amerikan
pop müzik çalıyordu. Katya iltifat olsun diye beni ön-
de, şoförün yanındaki yere oturtmuştu. Çok gUzel İn-
gilizcesini nerede öğrendiğini anlatıyordu. Son olarak
ABD'nin ünlü Harvard Universitesi'nde iki aylık yaz
kursuna gidip kendi lisesinde öğrendiklerini daha da
ilerletmişti.
Moskova caddelerinin iki yanında on beş-yirmi kat-
h, soluk renkli binalar dizilmişti yol boyunca. Hemen
hiçbirinde mimari veya estetik bir özellik gözükmüyor-
du. Sonradan öğrendim ki bunlar devletin yalnızca
fonksiyonel açıdan inşa edip vatandaşlanna "sudan
acoz"dan da ucuz kiralarla sağlamakta olduğu konut-
lardı. Sonradan konuştuğum hemen herkes, yaklaşık 9
milyon nüfuslu Moskova'da konut sorununun çok ciddi
boyutlara ulaştığı konusunda görüş birliğindeydi. Dev-
letin kaynaklan zorlanıyor, genedfc ne sayıca ne de ka-
litece soruna bir çözüm getirilebitiyordu.
Ülke çapında düşünüldüğıinde konut sağlama yü-
Üçgen biçiminde 28 hektarlık
bir alana yayılmış olan Kremlin
ile ünlü Kızıl Meydan
birbirlerine bitişik. Kızıl
Meydan aslında 'kızıl' değil.
Meydana kızıl sıfatınm Ekim
Devrimi nedeniyle devrimcilerce
verildiği sanıhr genellikle.
Rehberim Katya buna çok şaştı:
"Ama bizde kırmızı (krasnyi),
güzel (prikrasnyi) demektir.
• Kızıl Meydan adı devrimden
kümlülüğünün devlet için ne denli büyük çapta bir yük
olduğunu takdir etmemeye olanak yok. Ülke nüfusu 290
milyona yaklaşiyordu. Devlet, adam başına gerekli oda
alanını 12 m2
olarak saptamıştı. Ailede fert sayısına göre
bu standart genişletiliyor, konutun büyüklüğü bir ile
üç oda arasında değişiyordu genellikle. Surekli sıcak su
sağlanıyordu. Fakat bu buyiik yükü karşılamak için hem
alandan hem kaliteden fedakârlık yapılnuştı inşaat sı-
rasında. Şimdi de koca koca binalar, tesisatlan ile bir-
likte eskimeye terk edilmiş gibi duruyorlardı. Hele ye-
ni evlilerin ve iş nedeniyle ev değiştirmek isteyenJerin
işi çok zordu. "Daha biiyiik, yeni ve şık bir daireye geç-
mek istiyonım" gerekçesiyle Yerel Sovyet'e (Yerel Yö-
netime) başvurulması ise akla bile gelemeyecek bir ha-
yaldi. Fakat, konutlarda, kısıtlı da olsa özel mülkiyet
rejimine yer verilmesi tartışma gündeminde.
Katya beni otelime, daha doğrusu Sovyet Bilimler
Akademisi Konukevi'ne yerleştirdi. Lenin'üı büyük bir
heykelinin süslediği kocaman Ekim Meydanı'nın biti-
şiğindeydi burası. Içinde her türlü konforu olan bir oda
aynlmıştı bana. Buzdolabım, televizyonum, çaljşma ma-
sam ve konuklarımı kabul edebileceğim ayrı bir köşem.
Ankara'dayken ancak genel çizgileriyle öğrenebüdi-
ğim gezi programımın son şekli Katya'daydı. Görüşe-
ceğim ve konferans vereceğim kunımlann ve uzmanla-
nn listesine bir göz gezdirdim. Genelde benim gezi ama-
cıma yanıt verebilecek bir program hazırlanmıştı. Sov-
yet Bilimler Akademisi'nin ve Moskova Üniversitesi-
nin ilgili bölümierinde ve enstitülerinde konuşacak ve
uzmanlarla görüş alışverişinde bulunacaktım. Sovyet
toplumu, dış politikası ve askeri stratejisindeki gelişme-
ler, Doğu-Batı ilişkileri ve özellikle silahsızjanma gö-
rüşmeleri, Ortadoğu, Iran ve Türk-Sovyet ilişkileri be-
nim en fazla ilgilendiğim konulardı.
Programa göre bir hafta Moskova'da kalacak, sonra
Orta Asya'ya uçup Tacikistan ve Kırgızistan cumhuri-
yetlerinin başkentlerinde altı gün geçirecek ve dönüşte
Moskova'da iki gün daha kaJdıktan sonra Türkiye'ye
dönecektim.
Rehberim Katya ile konukevinden ayrılmadan önce
acele bir de özel program çizdik hafta sonu için. Ge-
zim bir cuma günü başlamıştı. Moskova'yı gezebilmem
için hafta sonunu ve çoğu geceleri serbest bırakmışlar-
dı. Bu da benim can attığım bir olaydı. Yeni bir toplu-
mu, bir kültürü tanımamn en önemli yollarından biri-
sinin sokaklan adım adım dolaşarak "s«yyah"lık yap-
mak olduğuna inananlardanım.
Moskova, 800 yıllık tarihi ile Avrupa'nın en eski baş-
kentlerinden birisiydi. Başkent, Büyük Petro tarafın-
dan 1700 yılknnda St. Petersberg'e (bugünkü Lening-
Temelleri 12. yüıyıMa arjlmış olan Kremlin Saravı geceleri sydınlatılıyor. Kulelerin tepelerindeki yıldızlar da
kırmızı renkte ışıklandınlıyor.
rad'a) taşındıktan sonra bile, eski Rusya'nın gelenekle-
rinin ve anılarının merkezi olmaya devam etmişti. Rus
İmparatorluğu'nu ortadan kaldıran 1917 Bolşevik Dev-
rimi'nden sonra Moskova'nın çehresi değişti. Dünya ta-
rihinin sosyalist evresinin öncüsü rolünü üstlenmiş olan
yeni Moskova, (yani Moskova'da iktidan eline gecirmiş
olan Komünist Partisi) bir yandan Sovyetler Birliği'ni
yönetiyor, öte yandan dünya politikasını çok önemli bo-
yutlarda etkiliyordu. Bu iktidarın baskıcı, katı ve ruh-
suz yöntemlerinin toplum yaşamının tüm alanlarına
yansıdığı gibi kent yaşamına da yansıdığı, bir zaman-
ların renkli Moskovası'nın, devrimin heyecam yatıştık-
tan sonra saranp solup, cansız bir kent görünümü ka-
zandığı aniatıldı yıllarca. Fakat, "glasnost" ve
"perestroyka" politikaları ile Moskova'nın çehresinin
yeniden değijmeye bajladığt yazılıp çizildi son zaman-
larda basında. Bu düşunceler içüıde Moskova'yı tanı-
mak için sabırsızlaruyordum.
KremlinMn güzelliği
Hemen her turistin yaplığı gibi benim de rehberim
Katya ile birlikte ilk gittiğirn yer Kremlin oldu. Ve Krem-
lin'in çok çeşitli tarihi binalardan olusan görkemli bü-
tünlüfünü gördüğüm an buvülenmiş gibi oldum. Krem-
lin'in bu denli görkemli bir güzelliğe sahip olduğunu
bilmiyordum. Demek ki Kremlin, genelde bilindiğı gi-
bi Sovyet hükümet merkezinin çalışma yeri değildi yal-
nızca! Bu yönUnun görünüm açısından hiç de ilginç bir
durumu yoktu. Fakat Kremlin'i bir Kreml (Rusçası böy-
le) yapan barnbaşka bir olaydı: Temelleri 12. yüzyılda
atılnuş olan ve bugün uzunluğu 2235 metreyi bulan yük-
sek surlan, kenti denetlercesine göklere ytikselen ve te-
pelerindeki kocaman birer yıldızın geceleri kıpkırmızı
ı$ıklandınldığı dev kuleler ve gttneş vurduğunda ina-
nılmaz pınltılarla mavi göğün içinde alev alev ışılda-
yan altın kubbeli kiliseleriyle Kremlin, tarihi anıtlann
görkemli bir kümesi idi.
12. yüzyılda düşmanlardan korunmak amauyla ilk
temeli atılıp zamanının ilkel malzemesi ile insa edilmiş
olan Kremlin'in surlan, kuleleri ve kiliseleri, tarih bo-
yunca çeşitli kez savaş veya diğer nedenlerle kısım kı-
sun tahrip olmus. Fakat her gelen Rus çarı yerlerine,
kendi şanına yakışır bir şekilde, daha şık, daha sağiam
ve daha görkemli duvarlar ördürmüş, kuleler ve kilise-
ler yaptırtmış. Prensler ve çarlar ttalyan ve Rus sanat-
kârların özenle süsledikleri bu kiliselerde tahta oturtul-
muş, evlendirilmiş ve gömülmüş. Devlet de buradan yö-
netılmiş St. Petersberg'e tajımncaya kadar. lyi tanıdı-
ğımız bir isim olan Korkunç tvan'ın (1553-1584) rneza-
n önünden geçerken, gaddarlık ve zulüm yapmış bir yo-
netici olarak taribe geçmiş olmaktan acaba mutlu mu
bu çarın ruhu diye düşünmekten alıkoyamadım kendi-
mi. Peki bugün de kendinden zayıfı için için ezen in-
sanlar, yöneticiler, kocalar yok mu sanki, dedim sonra
kendi kendime.
1917 Devrimi'nin hazırlayıcılan için ele gecirümesi en
önemli hedef olmus olan Kremlin, çatışmalar sırasın-
da epey tahrip edilmiş, fakat sonra, Lenin'in emriyle,
büyük bir titizlikle restorasyon işlemine girişümiş.
Üçgen biçiminde 28 hektarlık bir alana yayılmış olan
Kremlin ile ünlü Kızıl Meydan birbirlerine bitişik. Kı-
zıl Meydan, adı üzerinde, kocaman bir meydan, ama
"kızıJ" değil. Meydana "kızıl" sıfatınm Ekim Devrimi
nedeniyle devrimcilerce verildiği sanıhr genellikle. Ben
de "kızıl"ın ideolojik çağrışımlar nedeniyle takıldığım
sananlardandım. Rehberim Katya buna çok şaştı, gü-
zel yeşil gözlerini kırpıştırarak "Ama bizde kırmızı gü-
zel demektir. tkisi eş anlamda kuUanılır" dedi. Sonra
başka kitaplardan da kontrol ettim ve Kızıl Meydan adı-
nın devrimden çok eski olduğunu öğrendim. Rusçada
"kırmua" (krasnyi) ile "gözel" (prikrasnyi) kelimeleri-
nin aynı kökten geldiklerini anımsadrm.
Kızıl Meydan'm bir kenaruıda Lenin'in son derece sa-
de, fakat şık bir mimari anlayışla yapılmış anıtkabri var.
Koyu bordo renkli mermerle kaplanmış. Uzun kuynık-
lar nedeniyle Lenin'in moseliumunun içine giremediği-
miz gibi, Yüce Sovyet (parlamento) toplantüanna
bajladığı için Kremlin Sarayı'na da sokulmadjk.
Uluslararası ilişkiler ve strateji konulannda yayınları
ile tamnan Prof. Dr. Duygu Sezer-Bazoğlu Robert
Kolej'den mezun olduklan sonra ABD'de Long Istartd
Koleji'nde okudu ve uluslararası ilişkiler alanında
master yaptı. Doktorasım A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi'nde tamamladıktan sonra asistan olarak
üniversiteye girdi. Princeton Üniversitesi Woodrow
Wilson Okulu'nda doktora ötesi çalışma yapan Prof.
Bazoğlu, daha sonra da Londra Üniversitesi Stratejik
Çaltşmalar '•nstitüsü'nde araştırmalar yaptı. 1975-1983
yılları arasında ODTÜ'de öğretim üyeliği görevi
yûrüten Prof. Bazoğlu, ABD'ye gitti ve Colombia
Üniversitesi Harriman Enslitüsü'nde (Sovyetler Birliği
üzerinde ileri düzeyde çalışmalar yapılan uztnan
kurum) öğretim üyesi olarak çalıştı. 1987 yılında
Türkiye'ye döndü ve tekrar universitede görev aldı. O
tarihten beri Bilkent Universitesi'nde Uluslararası ' *
İlişkiler Böiünıu'nde dersler veriyor.
SCTRECEK
ANKARA
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN
DUYURU
Ankara Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü'nün,
yaya bölgelerine park eden araçlara uygulayacağı ikaz
ve cezanın araç sahibine duyurulması için düzenlenen
belgenin, araçların camına yapıştırılması amacıyla
kullanılacak olan özel yapıştırıcı ve bu özel yapıştırıcının
sadece Belediye Zabıtası'nın elinde olacak özel çözücüsü
iç veya dış piyasadan alınacaktır.
İlgililerin Ankara Büyükşehir Belediyesi Zabıta
Müdürlüğü - Hanımeli Sokak No: 9
Sıhhiye- ANKARA adresine veya
229 67 11-229 67 29 no.lu telefonlara
müracaatları ilan olunur.
T U R K I N K I L A P T A R İ H İ E N S T I T U S U
Kokusıııııs kirlili^e
yalapşap temîzli
"lîlîğı
izlik
ANMA
Canım babamız
ENER
ÖZERtüm sevenlerinle yaşadığımız
gunlerin mutluluğunu, ayrılışının
verdiği acı ve yalnızlığı her gün
daha fazla hissediyoruz.
AİLESİ
ACI KAYBIMIZ
Değerli arkadaşımız
Dr. NACİYE
ERUÇMAN'ı
(1959-1990>
kaybetmenin derin acısını tiim sevenleriyle
paylaşıyoruz.
ADA-FARMAKA VE KAYA AİLELERİ
BELEDİYELER,
MARİNALAR,
OTO PARK
İŞLETMECİLERİ
KAYNAK SIKINTISI ÇEKEN
BELEDİYELER!
Neden en işlek caddelerinizde araçlar be-
dava parketsinler? Neden bu kaynağı siz
de gelişmış ülke belediyeleri gibi en verimli şekilde Ku/lanama-
yasınız? AÇIK PARK YERLERİNE, MARİNALARA, ŞEHRİN EN
ÇOK OTO PARKEDİLEN CADDELERİNE, Bütün Dünyada bir nu-
mara P.O.M. parkmetrelerıni kurmanın zamanı gelmedi mi? Ça-
ğın trenıni kaçırmayınız! Arayınız Bilgi Verelim.
POM PARKMETRELERİNİN
ÜSTÜN ÖZELLİKLERİ:
Amerikan Malıdır. Kesınlikle Kırılmaz. Jetonlar el değmeden top-
lanır. Hırsızlığa karşı dünyada yalnızca POM korunmuştur.
TÜRKİYE GENEL MÜMESSİLİ; MOTEK A.Ş.
Büyükdere Cad. 21/6 Şişli 80260 ISTANBUL
Tel: 133 01 13-14 Tlx: 22925 kuv tr
— 2 —
Kafalı'nın iki yıl süren müdür-
lüğünde TİTE Yönetim Kurulu,
önce eski kompozisyonuyla işba-
şında kalmıştır. Sonra sırayla baş-
ka üniversitelerde profesörlük bu-
lan Refet Yinanç'm yerine Eyüp
tspir, onun yerine de Azmi Süslü
getirilmiştir.
Kafalı'nın müdürlüğü TİTE
için bir uygunsuz etkinlikler dö-
nemi olarak nitelenebilir. Profesör
kadrolarından ikincisi, Gazi Uni-
versitesi'nde doçent ve -nasılsa (?)-
TİTE'de yönetim kurulu üyesi
olan Hasan Köni'ye verilirken ka-
lan öğretim yardımcısı kadroları
ülküdaşlara dağıtılmış ve lisansüs-
tü programına ise yeniden 250*nin
üstünde öğrenci kaydedilmiştir.
Harp okulu, polis enstitüsü, ila-
hiyat fakültesi, Yüksek İslam Ens-
titüsü diplomalılarla imam hatip
lisesi kökenli, ortaçağ ve genel
Türk tarihi formasyonlu tarihçi-
ler başta olmak üzere arkeolog,
kütüphaneci, Rusçacı, Almanca-
cı, Arapçacı vb^nin bulunduğu bu
360 öğrenci arasında, -kendisine
doktora sınavını vermeden, dok-
tor unvanı kazanmış gibi yazı
verilen- ulkücu Mehmet Şahin-
göz'den başka bir tek T.C. Tarihi
Anabilim Dalı mezunu yer alma-
mıştır. Müdürü ortağaç-Moğol
üyeleri genel Türk tarihi - Orta
Asya, Selçuklu, Dulkadiroğullan,
ortaçağ-Memlûk, yakınçağ-
Osmanlı tarihçisi, siyaset bilimcisi
ve hukukçu olan ve çoğu kendi
alanlan bakımından da bir vaılık
olmayan yönetici takımı, üzerin-
de iyi kötü bir tek çalışma yapma-
dıkları "Türk İnkılâp Tarihi" ala-
ru için "bu konu bir uzmanlık ala-
nı olamaz, herkes bir şeyler bilir,
biz de biliriz" biçimindeki kadro-
laşmacı mantığıru işleterek, her bi-
rinden ayrı ücret alınan tez danjş-
manlıklarının çoğunu kendileri
ustlenmiş, gerek bu görev, gerek-
se jüri üyelikleri için ülkücü aka-
demik ihvan dısında, pek az kişi
çağırmışlardır.
TlTE'ye mudür olanlann hiç-
biri görevi bir devir teslim işlemiy-
le almış değillerdir. Bu bakımdan
belgelerin yağmalandığj, muze
malzemesınin eksildiği, kitapların
yok olduğu, dergilerin jiletlendi-
ği gibi savlaı için yapılacak pek
bir şey yoktur. Yapılacak bir sa-
yımla, durum saptaması yapıtabi-
lir de sorumlu saptaması zor ya-
pılır. TÎTE'nin kitaplığı, arşivi,
müzesi iki yılı aşkın bir süredir sa-
yım gerekçesiyle kapalı tutulmak-
tadır. 1982-87 arasında enstitunün
tez çaiışması yapan lisansüstü öğ-
rencilerinden kalabalık gruplann
her gün girip çıktığı bir salonda
görülen sayım işlemi, bugünkü
yönetimin kendini temize çıkar-
masına da yaramaz.
TİTE Müdürü olarak Kafalı-
nın yazgısı, Tarık Somer'in Anka-
ra Üniversitesi Rektörlüğü'ndeki
yazgısıyla birleşmiştir. Kanat ge-
ren büyük gözden düşup gidince
küçükler de hava koklayan fırsat-
çıların gagalaması karşısında ko-
rumasız kalıp gideceklerdir.
Prof. Aydın Taneri'nin ve Prof.
Mustafa Kafalı'nın TİTE'deki
müdürlükleri dönemi, duygusal
nedenli kişisel sürtüşmeler bir ya-
na, bir bütünün biri ötekini izle-
rülmesi, çoğunun kısa dönem -
hızlı kur denebilecek bir yöntem-
le diploma sahibi kılınması, üni-
versiteye bağlı fakültelerde ve yuk-
sekokuliarda "Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi" olarak adlandırıl-
mış olan dersin okutulması için
enstitü kadrolarına yerleştirilmiş
araştırma görevlileriyle dışarıdan
toplanan ilgisiz ve niteliksiz kişi-
lerin görevlendirilmesi, bu yapıhr-
ken alanı sosyai bilimler olan ta-
rihçi, hukukçu, anayasacı dene-
yimli öğretim üyelerinin söz konu-
su dersten özellikle uzak tutulma-
sı, YÖK'un onayı ve Rektör So-
mer'in desteği söz konusu olma-
sa, tek başına ne Aydın Taneri ve
Mustafa Kafalı'nın ne de yandaş-
lardan oluşan yönetim ekibinin
göze alabileceği ve becerebileceği
işlerdir. Olay, başka kamu kurum-
larında da şu ya da bu boyutta gö-
rülen kadrolaşma hareketinin aka-
demik evresiyle ilgiü olduğuna gö-
re tasarımdan uygulamaya doğru
Prof. Aydın Taneri'nin ve Prof. Mustafa
Kafalı'nın TİTE'deki müdürlükleri dönemi,
biri ötekini izleyen özdeş nitelikli evrelerdir.
Her bir evre ayrı aktörle sahneye konsa da,
özde temsil tektir ve "yukarı"dan patentli,
YÖK lisanslı, Somer senaryolu bir Türk-İslam
sentezciliği oyunudur.
yen özdeş nitelikli evrelerdir. Her
bir evre ayrı aktörle sahneye kon-
sa da özde temsil tektir ve "yuka-
rı"dan patentli, YÖK lisanslı, So-
mer senaryolu bir Türk-İslam sen-
tezciliği oyunudur.
Yeni kurulmasa bile bir YOK
kurumuna dönüştüriilme biçimin-
de yenilenen bir enstitüye kırk do-
layında öğretim yardımcılığı kad-
rosu verilmesi, bunlann tümünün
yangından mal kaçırılırcasma yaıı-
daşla doldurulması, aynca içinde
çok sayıda yuksek rütbeli subay,
kıdemli güvenlik görevlisi, üsı du-
ze>
r
burokrat bulunan üç yuzün
üstünde vatan evladının, lisansıye
ya da yuksek lisansıye olup olma-
dığına bakılmadan, belgelerinin
bulunup bulunmadına aldınlma-
dan master ve doktora öğrencisi
yapılması, devam etsin etmesın,
kaydını yeniletsin yeniletmesin,
her birinin öğrenciliginin sûrdü-
yukandan aşağıya bir süreç dışın-
da somutlaşabileceğini düşünmtk
olanaksızdır.
Yukarılardan tasarlama ve yön-
lendirme söz konusu olsa bile be-
lirtmeye gerek yok ki böyle bir ko-
nuda uygulama misyonunu ancak
inançlı (!) bir ekip yerine getire-
bilir. Kurulan ekipse, inançlı ol-
mak bir yana, tutkuludur. Öyle-
sine tutkulu ki ülküdaşlann başa-
nlı olmalan uğruna lisansiye ya'da
yüksek lisansiye olmayışı, belge
eksikliğini, devamsızlığı, kayıt ye-
nilemesi yapılmamışlığı görmez-
likten gelebilir, verilmiş notu de-
ğiştirebilir, alanla ilgisi olmayan
meslek sahiplerine alanla hiç ilgisi
bulunmayan konularda tez çaiış-
ması yaptırabilir, imza taklidiyle
belge düzenleyip ya da boş belge-
ye ımza koyup, sıııav proıokolu
oluşturabilir, unvan almayana al-
mış gibi yazı verebilir, butun bun-
lar için de Rektör Tarık Somer
1
den esinlenilmiş ve destek alınmış
olabilir. Buna karşılık, araya yan-
hşlıkla aykırı bir oğe katılmışsa,
ne yapıp yapıp onun dışarı atıima-
sına, olmazsa defterinin durülme-
sine çalışır.
. Taneri'nin müdürlüğü sırasın-
da, enstitunün üç öğretim görev-
lisi kadrosundan birisine nasılsa,
yanlışhkla, ülkucü ya da tarikat-
çı olmayan, ama solcu da olma-
yan Necip Hablemitoğlu adında
basın-yayın yüksekokulu mezunu
bir genç alınmıştır. Bu gencin ay-
kın yapısı, daha sonra müdür olan
Kafalı'nın dikkatini çekmiştir.
Huzursuzluk duyan Kafalı, bu ne-
denle bir yandan Taneri'ye içerler-
ken öte yandan Ankara Üniversi-
tesi Tıp Fakültesi'nde "Atatürk tl-
keleri ve inkılâp Tarihi" dersi ve-
ren Hablemitoğlu'na, din ve alı-
lak bilgileri olmayan soz konusu
fakülte öğrencilerine din ve ahiak
öğretmesini öğütlemeye kalkışmış
ve ondan, derste din ve ahlak de-
ğil, laiklik öğretmek gerektiği ya-
nıtını almıştır. Bunun üzerine
mimlenen Hablemitoğlu, ekibin
hedefi durumuna gelmiştir. İşi
Rektör Somer ele almış ve Hab-
lemitoğlu'nun önce 1986 yılı tem-
muz başında; mahkeme kazanıp
dönmesi üzerine de ertesi yıl tem-
muz başında olmak üzere iki kez
sözleşmesini yenilemeyip işine son
vermiştir. Işte bu olay nedeniyle
TİTE'deki durum basında yer al-
maya başlamış, giderek korkulan
başa gelmiş, kol yenden fırlamış,
dökülen çamaşırlann kokusu en
yüce katlara kadar ulaşmıştır.
1987 yılı temmuz sonunda beş
yılı dolan Rektör Somer, yerinde
kalabilme umuduyia basında la-
ikliğini (!) kanıtlama ve Pekin ör-
deği kümesi onunde buyüklere
hizmet arz etme çabalannda bu-
lunurken, -ODTÜ'den, Gazi Üni-
versitesi'nden ve özellikle Ankara
Üniversitesi'ne bağb- TİTE'den çı-
kan kokuyla rahatsız olan ve za-
rarının kendilerine bile dokunabi-
leceğinden kaygılanan yukarı kat-
lar, -ötekilere olduğu gibi- ona da
hizmetlerini yeter bulduklarını,
makama başkasını getirerek anlat-
mışlardır.
StRECEK