19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBA T 1989 CUMHURİYET/17 Gözler Diana'da İngiltere Veliahtı Prens Charles'ın eşi VVales Prensesi Diana, New York'ta ingıliz imalat şirketi Davvson International tarafmdan önceki gün verilen davette her zamanki gibi şıklığı ve zarafeti ile dikkatt çekti. (Fotoğraf: AP) VİYANA (LBA) Dünya genelinde 1987 yılında ele gevirilen eroin, kokain ve haşhaş miktarında artış kaydedilirken, afyon ve morfin miktannda fazla bir değişiklik görulmedi. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporda uyuşturucu alışkanlığının 1987 yılında dünyanın hemen hemen her yerinde giderek yaygmlaştığı ve kötü boyutlara ulaştığı belirtildi. BM raporunda 1987 yılında k o kainin bir önceki yıla oranla 22 ton artarak, 152 tona ulaştığı ve kokainin yüzde 97'sinin de Amerika kıtasında ele geçirildiği bildirildi. 1987 yılında ele geçirilen eroin miktarının 1986 yılına göre 1 tondan 16.6, haşhaş miktarının da 16 tondan 50 tona çıktığı bildirildi. Dtinyada kokain patlaması Ilaca zam Danıştay'da İZMİR (Cumhuriyet Ege Biirosu) İlaç zamlan Danıştay'da. Izmir Eczacı Odası Başkanı Levenl Kamacık, aralık ve ocak avlarında gerçekleşen ilaç zamlarının iptali için Danıştay'a dava açtı. Dava dilekcesinde, bu zamlann temel nedeni olan ve 1984 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yayımlanan, "ilaçta serbesi fi>at kararnamesi"nin de iptalini istedi. Levent Kamacık'ın Türk hczacıları Birliği 3. Bölge İzmir Eczacı Odası adına açtığı davanın avukatlığını Izmir Barosu Başkanı Sabri Kurt ustlendi. Sabri Kurt ise "İlaç konusunda vatandaşın ve dolayısıyla devletin haklarını sonuna kadar savunmaya kararlıyız. Oileğimiz yanlış uygulamanın kaldınlmasıdır" göruşunu dile getirdi. Margaret Papandreu sosyalist kadınlarla Yunanıstan Basbakanı olan eşınden boşanmanın eşığıne gelen Amerıkan asıllı Margaret Papandreu bugunlerde Italya'nın Milano kentinde düzenlenen Avrupa Sosyalist Kadınlar Kongresine katılıyor. Margaret Papandreu'yu bir köşede Italyan film oyuncusu Sandra Milo ıle şen şakrak sohbet ederken görenier kocasından ayrılacağı ıçin hıç de üzüntulü olmadığına karar verdiler. (Fotoğraf: AP) 7 f l f p r T a l f l l i i r i l l l i r i l F r a n s ı z Devrimi'nin 200. yıl£41161 I d l M | I I I I I | l l l I I d ö n u m u n e d e n i i j e P a r i s . t e r e s . tore edilen tarihi yapılar arasında ünlü Zafer Takı da bulunuyor. Restorasyonu 9 ay süren Zafer Takı 1806 yılında Napolyon Bonapart tarafından yaptınlmıştı. (Fotoğraf: Reuter) HABERLERİN DEVAMI Mustafa Curnaz, MİT ve poiisle ilişkilerini anlattı W T beni TİKKO'ya soktu' Son 4 yıl içinde MİT ve poiisle yapmak zorunda kaldığı eylemlerin ağırlığına dayanamadığı için itirazlarda bulunan Mustafa Curnaz, MİT ve polisin kendisini çeşitli bilgiler almak için TKPML TİKKO örgütüne sokîuğunu açıkladı. tstanbul Haber Servisi Haftalık 2000'e Doğru Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazan Dogu Perinçek, "MİT'in sol örgiitler içine ajan provokatör soktugunu" ileri sürdü. Perinçek, MİT'in bu kişilere eylemler yaptırdığını ve eylemleri kışkırttığını da iddia etti. MİT tarafından sol örgütlerden birine sokulan Mnstafa Curnaz adlı kişiyi önceki gün yaptığı basın toplantısında gazetecilerle konuşturan Perinçek, kendi savlarının Curnaz'ın verdiği bilgilerden kaynaklandığını söyledi. Doğu Perinçek, Mustafa Curnaz'ın 31 Aralık 1988 günü dergilerine gelerek itiraflarda bulunmak istediğini söyledi. Mustafa Curnaz'ın, "Ben, TKP/ML Partizan örgüliinde MİT'in istedigi doğrultuda çahşıyordum" dediğini belirten Perinçek, Curnaz'ın iddialarını araştırdıklarını, Curnaz ile çeşitli MİT mensuplarının konuşmalannı banda aldıklannı, fotoğraflarını çektiklerini söyledi. Bu çalışmaların bir ay sürdüğünü anlatan Perinçek, önceki hafta meydana gelen lstanbul ve Ankara'daki bombalama eyleralerinin de bu çerçevede yaptırılmış olabileceğini söyledi. MtT'in neden bu tür karıştırıcı eylernler yaptırdığı konusunda Perinçek şunları söyledi: "Türkiye, bir çalkantı dönemi yaşıyor. Bu çalkantıyı pompalayan kuvvetler de var. Ne için? Kanııtıca şundan: Cumhurbaşkanlığı seçimi ekseninde bir cepheleşme oldu. Bugün, parlamento aritmetiğine göre Çankaya, Özal'ın cebinde. Bu aritmetigi ne bozabilir? Birtakım tehlikeler öne çıkabilir ve Türlciye'nin birtakım bekçilere ihtiyacı olduğu imajı öne atılabilir. Cizre'deki olaylann tamamen provokatif olduğu belirtiliyor. İşte gecende yapılan bombalama eylemleri. Kimin yaptığını tam olarak söyleyemem, ama hiç de devrimci bir bakış açısıyla bunlann haJka bir fayda sağladığı söylenemez. Yani provokatif bir zemine girdiğimiz söylenebilir. Ben, bunlann cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili taktikler olduğunu düşünüyorum. Evren'in fonksiyonu bitti. Türkiye'ye bir Evren lazıra degil. Ne zaman lazım olur, ortalık karışır. o zaman bir kurtancı ihtiyacı doğar, Evren gündeme gelir. Tehlikeler, ortalığın karışması, Özal'ın işine gelmez. Normal akış, Özal'ı Çankaya'ya çıkanr. Ben, böyle bir yere oturtuyorum." Doğu Perinçek, Mustafa Curnaz'ın kendilerine yaptığı itiraflar üzerine konuşurken, 1988 yılı ekim ayında E5 karayolu Tuzla köprüsü altında dört kişinin öldürülmesi olaylannı da Curnaz'ın itiraflarından yola çıkarak aydınlattıklarını söyledi. "Tuzla olayı tam bir katliam, bunu aydınlattık" diyen Perinçek, bu açıklamayı MİT'in ve polisin artık yapabilecekleri bir şey kalmadığını anlamalan için yaptığını da söyledi. ne tür bilgi ve dokümanlar verdigini anlamak için polisin leklifini kabul edecektim. Bunu Turkiye sonımlumuz Şükrii Assan'la ve diger arkadaşlarla görüştiim. l'zun tartışmalardan sonra kabul edildi. Ben de polise, teklifi kabul ettiğimi söyledim. Onlar bana, 'Bolşevik Partizan'ın bilmediğimiz bir yanı yok. Biz, senden bu anlamda bir şey istemiyoruz, sen bize yurtdışından gelip ilişki kurmak isteyenleri vereceksin' dediler. Buna karşılık az bir cezayla beni kurtaracakJannı söylediler." Poiisle yaptığı anlaşma üzerine Sıvas Temeltepe gözetimevinden 1985 yılı aralık ayında tahliye edildiğini söyleyen Mustafa Curnaz, kendisiyle konuşan Tuncay Bilir adlı polisin, kendisine 16098 11 numarah telefonu verdiğini, buradan dahili 298'i arayarak kendilerine ulaşmasını istediklerini söyledi. lstanbul'da yapılan bu konuşmadan sonra MİT ve polisin kendisini birkaç kez daha aradığını anlatan Curnaz, polisin kendisine yaptığı teklifi şöyle anlattı: "Bana şunu söylediler: Seni Partizan örgütünde faaliyet gösteren bizden biriyle tanıştıracağız. O, seni örgüte lanse edecek. Sen de bize yurtdışından görüşmeye gelenleri vereceksin. Polisin söyledigi örgüt TKPML TİKKO idi." Bu örgüte polis aracılığıyla girişinin amacını, "Bu örgüt içinde polis adına calışan unsurlan açıga çıkarmak" olarak açıklayan Curnaz, daha öııceden tanıştığı Tuncay Biiir'le bulusarak onlar aracılığıyla Seyhan ve Bülent adlı iki kişiyle daha tanıştığını, Sirkeci'deki Doğubank işhanının beşinci katında bulunan "Deniz Müessesesi Deposu" tabelalı işyerine gittiklerini anlattı. Burasının MİT'in burosu olduğunu söyleyen Mustafa Curnaz, burada Engin adlı kişiyle tanıştığını, Engin'in Partizan'da polisin adına çalışan kişi olduğunu söyledi. Doğubank işhanındaki MİT bürosunun şefinin Bülent adlı biri olduğunu da anlatan Curnaz, Engin'in kendisini yeni örgüte soktugunu belirtti. TKP/MLTÎKKO Partizan örgütünde "denetleyici" olduğunu ileri sürdüğü ve 1988 ekim ayında Tuzla'da öldürülen İsmail Hakkı Adah ile 1987 yılı temmuz ayının 15'inde tanıştığını söyleyen Curnaz şöyle devam etti: 'Sirkecideki MİT bürosunda, Kadıköy ve Kartal'da Kâzım Çelik ve Hıdır Aykır'ın öldürülmelerini protesto için afiş yapıştıracağım, bildiri dağıtacağım söylendi. MİT'in adamı Engin'le beraber 15 Temmuz 1987 günü Kartal'da 100'den fazla afiş yapıştırdık. Bölgeden bizira güvenliğimiz için polis çekilmiş, ortada göriilmenüşti. Daha sonra Kadıköy ana caddede 6 kasım secimleri için TKP/ML bildirisi dogıtük. Güpegiindüz bildiri dagıtıyorduk, ama ana caddede bir tek polis yoktu. MİT bize kolaylık saghyordu." Mustafa Curnaz, MİT'in adamı Engin'in Kandıra baskırb olayından sonra kamuoyuna "San" kod adıyla yansıdığını belirterek bu kişiyi örgüt içinde daha güvenilir kılmak için girişimde bulunulduğunu anlattı. 12 Eylül öncesinde Küçükyalı'daki bir villanın bahçesinde bulunan kuyuya bir tüp içinde bırakılan silahlann çıkarılmasının örgüt tarafından istendiği, bu görevın Ismail Hakkı Adalı'ya verildiğini belirten Curnaz, MtT'in adamının güvenilir hale gelmek için görevi üstlendığini söyledi. Engin'in çıkarmak istediği silahlann aslında MİT tarafından çıkanlacağını da söyleyen Engin, silahlann gerek MİT gerekse örgtit tarafından halen çıkanlamadığını da anlattı. Curnaz'ın iddialan arasında, Diyarbakır'da tutuklu bulunan TKP/ML TİKKO davası sanıklarının cezaevinden tünel kazılarak kaçınlması işini MtT'in bildiği yer alıyor. Örgütün, tünel işlerini yürütmek için görevlendirdiği kişilerden birinin MİT'in adamı Engin olduğunu söyleyen Curnaz, daha sonra kaçışın ertelendiğini, tünelin cezaevi idaresince ortaya çıkarıldığını belirtti. MtT'in TtKKO'daki adamı Engin'in, Karaköy'deki bir bankanın mutemedinin soyulması önerisini getirdiğini söyleyen Curnaz, MtT'in Sirkeci'deki bürosunda bu konu için bir toplantı yapıldığını, eylemin MİT kontrolü altında yapılacağının, katılanlardan Engin ve kendisi dışında kalanlanmn tutuklanacağımn kararlaştınldığmı anlattı. Bu örgütte polis için çalışan tstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisı Kaya ile de tanıştığını ileri süren Curnaz, iki yıl süren bu durumun sonunda, 25 Ekim 1988 günü Türkiye tş Bankası Sirkeci Şubesi'nde kendi adına MİT tarafından dört milyon lira yatınldığını da iddia etti. Mustafa Curnaz, yapmak zonında kaldığı bu eylemlerin ağırlığına dayanamadığı için her şeyi anlattığını söyledi. 15, rumuz M.Ç. (Bajiarafı I. Sayfada) serbest bırakılan, şu anda da lstanbul'da Adli Tıp'ta "gözlem" altında olan lise öğrencisi M.Ç.'nin öyküsü. Ve bu kadar acıyı bir arada yaşamanın ağırlığına dayanamayıp hayatına son vermeye kalkan annesi Cavidan Çalayoğlu'nun.. Berlin'de kuçük bir evde yaşama gözlerini açmıştı M.Ç.. Özgür bir ortamda yetişmişti. Daha üç yaşında, evde tek başına kalabiİiyordu. Altı yaşına geldiğinde ilkokula başlamıştı. Çok da başarılıydı. Ama anne "ille de Tnrkiye" diyor başka bir şey söylemiyordu. Oğlu Türkiye'de okursa daha iyi yetişirdi. Alman eşini terk etmeyi göze alarak ülkesine, Türkiye'ye dönmüştü anne Cavidan Çalayoğlu. Yepyeni bir yaşam bekliyordu anaoğulu. Uyum için uğraş veren M.Ç. daha ilk günden, "Niçin Almanca konuşuyorsun" baskısıyla karşılaşıyordu. Annesinin yaptığı ikinci evlilik baba özlemini bir nebze unutturmuştu ama o, yalnızlığın kıskacında "küçük bir adam" olup çıkmıştı. Çevresinde beğenmediğini eleştiriyor, tatillersoıu Anne Cavidan Çalayoğlu, onca umutla geldiği Türkiye'de de kendi harçlığını kendi çıkanyordu. Gazetekitap okumak, ya karsılastığı acıların kendisini çaresız bıraktıgmı ve sonunda ölmeyi denedişamının ayrılmaz bir parçası olu ğini, başaramadığını söyluyor. (Fotoğraf: Ümit Otan) yordu. Hatta "Niçin berkes tek tip" diye ortaokulda lacivert ce remezdi. Haftada en çok dört "Hep izlenip, gözleniyor muyum ket giymeyi bile reddetmişti. An mektup atabilirdi. M.Ç. özlemle korkusunu yaşayacağım. Ne kanesi güçlükle kabul ettirmişti bu rini şöyle dile getiriyordu "görül dar kötü bir dunım" diye yakınımüştür" damgalı mektuplanndan yordu. Aradan geçen gühler, yanun zorunluluğunu. nılmadığını gösteriyordu. Birkaç Liseye de güzel bir yaz tatilinin birinde: "Anneciğim, şu anda 6. koguş gün dinlendikten sonra yavaş yaardından heyecanla başlamıştı M.Ç.. Daha ilk günden yeni ar tan yazıyorun. 7'den 6'ya geçtim vaş «okağa çıkmaya başlayan kadaşlıklar kuruyor, onlarla her ve çok rahatım. Anneciğim, bul M.'yi ilginç "sürprizler" beklimaca kitabını, resimleri daha al yordu. şeyini paylaşıyordu. madım. Ama hırkayla çorabı alBir gün arkadaşlanyla gezerken Ve daha dördüncü günü, mü dım. Çok teşekkür ederim. Annedür, M.Ç.'nin "komünist" oldu ciğim, Gökhan'ın kaç günden beri polisler yaklaşmışo. Kimlikler soğunu "keşfetti". M.Ç. arkadaş bize uğramadığını duyunca çok rulmuş, M. hapisten yeni çıktığıİarı arasında komünist rejimin iyi şaşırdım. Ne olursa olsun yine de m, kimliğinin de cezaevi yetkiliolduğunu söylemiş, Marx'ı, Le uğrardı. Canım anneciğim, bu lerinde olduğunu söyleyince, ponin'i övmüş, "düşünce suçu" iş çarşamba ziyaretime gelirken bir lislerden "Sen asker kaçağına lemişti. Bunun gerektirdiği ceza çuval, bot ayakkabılarımı, bir benziyorsun" tepkisini almıştı. da TCK'da açıktı: 5 yıldan 10 yı plastik top, bir takvim, çekme Ardından karakol ve anlatmak isla kadar hapis. Artık M.Ç., Ka cemdeki kordonu bozuk san sa temediği olaylar. Annesi ve tüm rataş Lisesi 4L sınıfında değil, ati, fotograflanmı, Hüseyin Abi' aile şaşkındı, ancak "ne Buca Cezaevi'nin 7 nolu koğuşun de var hani Red Kit, Kızılmaske yapılabilir" bir türlü bulunamıdaydı. Defterleri ise "suç unsuru" falan, bir de çarşafla yastık kılıfı yordu. M. bunca baskıyn hak edeolarak "müsadere" altındaydı. getir. Anneciğim aslında bana ba cek ne yapmıştı? F.Aİmanya'da iyi bir eğitim görmüş, uyumlu olM.Ç.'nin savcıya ve mahkeme karsan bunlann çogu fuzuli, ya sun diye Türkiye'ye getirilmişti. başkanına söyledikleri "ikrar" ni gereksiz, ama onlar gelince san "Getirmez olaydık" diyordu anolarak kabul edilmişti. Çünkü ki siz geliyorsunuz. Sanınm beni nesi. Oğlunun hapisten çıktığı şöyle diyordu M.Ç. mahkemede: anlıyorsundur." günlerde F.Aİmanya'da başlayıp "Ben komünizmden konuşmaM.Ç.'nin cezaevi mektupları Türkiye'ye uzanan öyküvıı bir çırnın suç olduğunu bilmiyordum özlem, hüzün. sevinç, acı. sevgj pıda özetliyordu: hâkim amca. Herkesin isteği gi doluydu. "M. hiçbir sorun çıkarmazdı. bi, düşündügünü söylevebilecegitkinci duruşmanın ardından Yaz tatillerinde gidip pazarda su ni sanıyordura..." serbest bırakılıyordu M., tutuksuz satardı. Aradan belli bir süre geÜç ayı aşkın bir süre cezaevin yargılanacaktı, kimbilir belki de çince bu işten utanmaya başladı. de kalan M.Ç. kabına sığmayan beraat ettirirlerdi. Oysa Almanya'da utanma du\gubir gençlik heyecam ve dışansının Onlar için asıl acıların o zaman su ile ilgili hiçbir yaklaşımı olmaözlemiyle anııesine her gün mek başlayacağını "tahliye" günü an mıştı. İlkokul öncesi egitimi çok tup yazmak istiyordu. Ama hayır, lamalan olası değildi. başanlı geçli. M. sürekli soru soannesine her gün mektup göndeM. hapisten çıktığı günlerde, ran. araştıran, aklının yetmediğine karşı çıkan bir çocuktu. Türkiye'ye ilk geldiği yıllarda ürkekti. Sokakta kavga eden çocuklardan korkar, eve kapanır günlerce çıkmazdı. Bol bol kitap okuriu. Evde sürekli birözgürlük ha• ası vardı ve M. bu havayla bü\udü." M.nin üvey babası ile de arası . k iyiydi. Hiçbir sorunları olmav.ıştı. Ancak gerçek babasını hiç ormemiş olması bilinç altında neler yaratmıştı. Bunu da hapisten çıktığı, ancak peşine adam takıldığın. anlamadığı günlerde şöyle anlatıyordu: "Üvey babamla ilişkilerimiz çok iyi, gerçek babamdan farksız. Bu bakımdan sonınum olmadı. Benim sonınum, Türkiye'de yaşadıklanmla ilgili. Birçok şeye akıl erdiremiyorum. Açın sözlükleri komünizmin tarifini görebilirsiniz. Ansiklopediler ve kitaplarda her şey anlatılıyor. Ama siz bu okuduklannızı agzınızla söylerseniz yanıyorsunuz. Hiçbir şeye sevgiyle yaklaşılmıyor. Daha çok kuşkuyla baküıyor olaylara. tnsanlar düşündüklerini söyleyemiyorlar. Sürekli korku ile yaşanıyor. Ben şimdi bundan sonraki yaşamımdan endişe ediyorum." Asker kaçağı olarak karakola çekilen M. endişeden de öte olaylar yaşamaya başlıyordu, dışarıdaki günlerinde. Adli Tıp'a gidene değin başına gelmedik kaJmıyordu. Asker kaçağı suçlanıasından paçayı güç de olsa sıyınyor ama arkadaşlarından ve çevresinden de koparılmaya çalışılıyordu. Sık sık kendirü ziyarete gelen ve telefon eden arkadaşları artık aramaz olmuşlardı. M. onları arıyor vedünyası yıkılıyordu. Arkadaşlan, evlerine polis geldiğini, M. ile arkadaşlık edenlerin sonunun kötü olacağını söylediklerini anlatıp annelerinin M. ile ilişkiyi kesmelerini istediklerini söylüyordu. "M. iyice eve kapandı" diyordu annesi. Ana oğulun aynı masaya oturup birlikte bilmece çözüp kitap okumakla geçen sıkıntüı günleri bitmek bilmiyordu. M. evde voltaya başlıyordu. Aynı hapiste olduğu gibi, M. hapsi eve taşıyor, voltalar uzadıkça uzuyordu. Annesi, "Ne yapıyorsun oğlum?" diye sorduğunda aldığı yanıtla "buz" kesiyordu. anne hapiste olduğu gibi rahatlamaya çalışıyorum". Adli Tıp'a gidecekleri güne kadar sürüyordu bu sıkıntılı durum. M.'nin "Komünizm propagandası yapacak bilinçte olup olmadığına" karar verilmesi için İstanbul Adli Tıp yolculuğu başlıyordu. Bir süre orada kalacaktı. Adli tıplık M., lstanbul'da karısını boğazlayan, cinayet işleyen, gerçekten akli dengesi bozulmuş insanlarla aynı oda>ı paylaşırken, anası bunca acıya dayanamayıp intihara kalkışıyordu. M.'yi hedef alan baskılar tüm aileyi kıskaayla sanyor, anasıyla babasıyla kardeşleriyle, dede ve nineleriyle tüm insanlar büyük bir aile "faciası" yaşıyorlardı. Bu kadar baskı, işkence ne içindi? 15 yaşındaki bir çocuğun komünizm propagandası yapıp yapmadığının araştırılması için tüm devlet seferber olmuştu. Bundan sonra ne olacaktı? Tüm aileyi küçüklerin tasası sarmıştı. "Onlar ne olacak?" diye sızlanıyordu anne Cavidan. Aldığı 90 hapın etkisinden hâlâ kurtulamayan anne Cavidan, yine de anlatmak, sormak, yargılamak için kendini zorluyor. "Tüm eşyalar.nı geri gönderdiler, kimseyle göruştürmüyoıiar. Oglumu akıl hastanesinden çıkarmaya niyetleri yok mu yoksa?" diye sormadan da edemiyor. Kuçük Gizem ve Yiğil, M'nin kardeşleri. "Abimizi özledik. insan bu kadar zaman sokakta ne yapar" diye ağlaşıyorlar. M.'nin ailesini tüm sorunlanyla başbaşa bırakıp küçücük evlerinden ayrılmak zorundayız. Küçükler paçamıza yapışıyor, "Biraz daha oturun amca" diyorlar. Tüylerimiz diken diken oluyor. Anne çıkışsızlığını belirtip intiharı yine deneyeceğini söyluyor. Son tümceleri ağzından zorlukta dökülüyor: "Okul müdürü, hani oglumu polise bildiren, ilişiğini kesmeye kalkan müdür, M.'nin çok zeki olduğunu ona daha çok sevgi göstermemizi istedi. Bu scvginin yüzde birini kendisi gösteremez miydi? M.'nin bırakılması çözüm mü? Okulu, bozulan psikolojik yapısıyla, beyninde oluşan Türkiye imgesi nelere mal olacak? Birlerce M.'ler insan olduklannın bilincinden uzaklaşa uzaklaşa nasıl çag atlanacak?" 12 EylüTle yol ayrunı (Başlarafı 1. Sayfada) dikkat çeken İnönü, bunlardan SHP ve DYP milletvekilleri, eski korkulmamasını, üzerlerine fıkir öğretmen kökenli milletvekilleri, ile gidilmesini isteyerek, "İktidar Avrupa ve Amerika'dan gelen öğ bu konuda. çıkarcı, kolaycı yakretmen sendikası yöneticileri, eği laşımlara yöneliyor, böylece çağtimci ve yazarlar, TÖBDER eski daş ilkelerden aynlıyor. Temel egiyönetim kurulu üyeleri ile çok sa tim sisteminde değişiklik zonınlu yıda öğretmenin de katıldığı genel olmuştur. Laik egitimi korumak, kurul, coşkulu bir havada geçti. Türkiye'nin gelecegi için şarttır" Polisin de geniş güvenlik önlenıi dedi. aldığı genel kurulda konuşan EğitDer Genel Başkanı Ali Bozkurt, 12 Eylül anüdemokratik TÖS, İLKSEN ve TÖBDER'i öğMilli Eğitim Gençlik ve Spor retmen mücadelesinin anıtlaşmış Bakanı Hasan Celal Güzel de söz simgeleri olarak niteleyerek, "Ög lerine, "Memuriyet sırasında çeşitretmen örgütlerinin hiçbir zaman li haksızlıklara ugramış, sonunda yasadışı tek çalışması olmamıştır. çareyi üniversiteye sıgınmakta bulHer şey her zaman yönetimin göze muş bir egitimci olarak. sizJere biı timi ve denetimî altında yapılmış sohbet ortamında göriişlerimi akür. Oğretmenler ve orgütleri TÖB tarmak istiyorura" diye başladı. DER, anarşinin sorumlulan degil, 12 Eylül öncesinde çeşitli kötü magdurlandır. Mensuplanndan olaylann yaşandığına dikkat çe250 kadan anarşiye kurban, bin ken Güzel, "1980 eylülünde antilercesi zındanlara mahkum, 25 demokratık bir müdahale olmuşbinden fazlası açlık ve sefaletin tur. Hangi koşullarda olursa olsun pençesine atılmış, yine binlercesi demokratik olmayan müdahaleleülkesim terk etmek zorunda bıra ri tasvip etmek mümkun değildir. kılmış, bir mesleğin mensuplan 27 Mayıs da böyle, 12 Mart da nı anarşinin sebebi gösterme in böyledir. Bu müdahalelerin getirsafsızlıktan da öte bir şeydir. Ken diği ortamda demokrasinin klasik di can guvenliklerini, çocukJannın unsurian yürühılmemiş, bazı hakve ailelerinin can guvenliklerini sızlıklar da olmuştur" dedi. Gükonıyamayan öğretmenleri potan zel, "1983'ten bu yana demokrasiyel suçlu saymak, peşin ve laraflı tikleşme yönünde onemli adımlar olarak mahkum etmek insafsızlık atılmış, ancak istenen mükemmela izah edilip geçiştirilemez" dedi. liyette bir ortam da sağlanamamışür. Ancak, ileriye dönük demokratik gelişmelerin saglanmaInönü'niin sözleri sı da Türk aydınının amacı SHP Genel Başkanı Erdal İnö olmalıdır" dedi. nü, baskı dönemlerinde en çok sıTürkiye'de yaşanan "demokrakıntı çekenlerin oğretmenler olduğuna dikkat çekerek, 12 Eylül'den si dışı müdahalelerin" aydınlar sonra öğretmenlerin dernek ve arasındaki ayrılıkların provoke sendikalarımn kapatılmasıyla bir edilmesi, aydınların karşı karşıya likte demokratik gelişimin engel getirilmesinden kaynaklandığını lendiğini, böylece de çağdaş olma da savunan Güzel, çağdaşlaşma yan bir gelişmeye yol açıldığını bil yönünde adımlar atılması için herdirdi. Öğretmenlerin grev ve top kesin birbirine hoşgörü göstermesi lusözleşme haklarına kavuşabil gerektiğini vurguladı. meleri için sendikalaşmalarının 1982 Anayasası'nda 1960'tan gereğine inandığını, bunun için sonra ortaya çıkan olaylann etkigerekli anayasa değişikliğini de sinin dile getirildiğini, bu yönden önerdiklerini kaydeden İnonü, de bazı bakımlardan sınırlamalaTBMM'deki muhalefet partileri rı içerdiğini kaydeden Güzel, "Denin bu noktada görüş birliği için mokratik hak ve özgiırlükler açıde olmasına karşın, iktidann sından bu sınırlamalann kaldınlolumsuz tutumu nedeniyle bunun ması gerekir. Dernekler, sendikasağlanamadığını kaydetti. İnonu, lar ve devlet memurlan yasalan da "Milli eğitim sistemiraiz son yıl aynı şekilde bazı sınırlamalar gelarda çok kötü bir yola girmiştir. tiriyor. Bunlann bir paket olarak Bütçedeki payı cumhuriyet tarihi parlamento bütünlügü içinde ele nin en düşük miktanna gelmişlir. alınması ve çözümlenmesi Devlet bütçesinden para ayrılma gerekir" dedi. yınca da paralı eğitim yoluna giÖğretmenlerin örgütlenmeleridilmiş ve böylece fırsal eşitligi ilkesi ortadan kaldınlmıştır" dedi. ne prensipte yumuşak ve olumlu baktıklarını da kaydeden Güzel, Bugün okullarda laik eğitimin "Ancak, bazı merhalelere ulasmak dışında gerçekleşen örneklere de için de loplumdaki bazı endişeleri gidennek gerekir. Yüksek ögrenimdeki oğrenci örgütlenmesi şekilcidir, üye sayılan azdır. Şekilci olmamak için halktaki bu endişelerin giderilmesi gerekir. Bu örgütlenme, öğretmenlerin bölünmesine, parçalanmasına neden olmamalıdır. Öğretmenlerin çıkartannı sağlayıcı nitelikte olmalıdır. Tabü ki öğretmenlerin de kendi siyasi düşünceleri olacaktır. Bir aydın olarak kendi düşüncesini dile getinne hakkı saklı tutulmak üzere mesleksel yönden bu örgütlenme sağlanmalıdır" dedi. Güzel, "Çok uzak olmayan bir zamanda uygun bir formıil bulunarak san sendika ve dernek kastedUmemektedir öğretmen ör^ütlenmesini de açmak gerekmektedir. Bu örgütlenme, 12 Eylül öncesine mesaj vermemeli. öğretmeni bölmemeli. öğretmeni sınıfta örgütçülüğe itmemelidir. Ben bunun olmayacagına da inanıyorum. Biz öğretmenlerimizi desteklemek istiyoruz, çünkü öğretmenleri gerçekten seviyoruz" dedi. Türk eğitiminin bir reforma gereksinimi olduğunu da kaydeden Güzel, "Egitimci bir zihniyete, çağdaş bir eğitim anlayışına ihtiyaç var" dedi. "Son yıllarda fırsat eşitligi yönündeki gidişat Atatürk ilkeleri dışında olmuştur" diyen Güzel, dünyadaki gelişimine ayak uydurulmaması üzerine, kişilerin daha değişik bazı eğitim imkanlan arama yolunu seçtiğini belirterek daha önce devlet okullarından mezun olanların geldiği üst düzey yöneticiliklere, şimdi bu özel okul mezunlarının geldiğini bildirdi. Buna çözüm olarak da yüzde 2 oranındaki kaliteli eğitim kurumlarının yanında, yüzde 98 oranındaki diğer eğitim kurumlarının da ıslah edilmesi gerektiğini vurgulayan Güzel, "Türk eğitimindeki en onemli sorun, bu fırsat eşitligi sorunudur" dedi. DYP Sinop Milletvekili Yaşar Topçu da, Türk ulusunun Cumhuriyetin kuıulduğu tarihtep bu yana demokrasiyi bir yaşam tarzı olarak seçtiğini belirterek, "Türk ulusu, demokrasinin, demokrasi ile bağdaşmayan şekillerdeki durdurmalannın hiçbir öneminin bulunmadığını çok iyi anlamıştır. 12 Eylül'den faydalı tek bir şey öğrendik, o da ihlilallerin hiçbir zaman takdire şayan olraadıgıdır" dedi. Genel kurulda daha sonra seçimlere geçildi ve yapılan oyiamada eski yönetim değişti. BaşkanlığaFeyzullah Demiroğlu'nun getirümesi bekleniyor. CUNEYT ARCAYUREK yaz.yor (Baştarafı 1. Sayfada) dayandı. Şimdi de işkence raporlarının 197983 arası döneme rastladığını söyluyor. Eski hükümetlere bir yıl, saltanatını borçlu olduğu askeri döneme üç yıl "suçlama" yüklüyor. Zaten bir bu kalmıştı. Özal'ın öve ove bitiremediği 12 Eylül dönemine ne zaman bulaşacağı merakla bekleniyordu. 1983'ten önceki günleri reddeden, dünyanın 1983'te kurulduğunu ilan eden Özal. sonunda aslını da "inkâr ediverdi." Önceki gece TV'de izledik. Özal bir yabancıyı kabul etmiş Konut'ta. İki koltuk yan yana. Konuğun koltuğu Özal'ınkinden beş on santim yüksek. Hertıalde Sayın Başbakanın ayakları yere değsin diye özel bir koltuk hazırlanmış. Cumhurbaşkanlığı köşküne taşındığında koltukları değiştirmek gerekecek. Oturduğunda ayakları yere değsin diye. Cumhurbaşkanlığına aday furyası sürüp giderken, papatya çevrelerinde çeşitli adlar arasında isminın geçtiğinı yazdığımız gun, Altemur Kılıç'tan dostça tarizler dinledik. "Haddini bilen bir insan" olduğunu söyluyor Kılıç, adaylığı söylentilerine değinmemize fena halde alınmış. Oysa kırk yıllık bir arkadaşı kırmak değildi muradımız. Kılıç adını papatyaların servise koyarak Köşk sorununun ne denli yozlaştırılmaya başlandığını anlatmaktı. Kılıç'ın anımsattığı anılar, "Ufuk Turu" yazıları başka çağrışımlar yaptı. Örneğin Sayın Cumhurbaşkanımızın 1983'ten sonraki yılları 1980'den hemen sonra görerek resmi demeçlerinde söylediği öylesıne eleştiriler, irdelemeler var ki bugün paylaşmamak elden gelmiyor. Cumhurbaşkanı Eyren'in söyledikleri, Başbakan Özal yönetimini doğrudan eleştiriyor. Kısacası Evren, Turgut Özal'ı bir muhalefet liderinden çok hırpalıyor, "gidişatı" yerden yere vuruyor. Anayasa halkoylamasında eski yöneticilere yüklenen Evren, yerel seçim öncesi bugün muhalefetin söylediklerini 24 Ekim 1982'de "veciz biçimde" özetliyor: "Şimdiye kadar vurdukları vurgunları, yaptıkları soygunları aynen devam ettirmeyi becerip becermeyeceklerinin telaşı içine düşmüşlerdir. Bunlar iyi bilmektedirler ki, güçlü iktidarlar devri açılır ve tarafsız ve güçlü bir cumhurbaşkanının yönetimi başlarsa, eski soygunculuklar. eski vurgunculuklar eskiden olduğu gibi devam etmeyecektir" diyor. Tabii "güçlü bir cumhurbaşkanının yönetimi" var mıdır yok mudur, yanıtını bugün Sayın Evren'den almak olanaksız. Ama Özal dönemini eleştirdiği kuşkusuz. "Her gün TV karşısına çıkarak arzı endam edenleri ve vatandaşı TV'sini kıracak kadar sinirlendirenleri bu millet görmek istemiyor artık. (27 Ekim 198)" "Bu memleket çok büyük politikacılar daha yetiştirir. Bir kişiye, iki kişiye teslim edilemez. Bu memlekette çok büyükler çıkmıştır, merak etmeyin. (15 Ocak 1981)" Beş yıl önce yakındığı olaylann bugün sürüp gıtmesi karşısında Sayın Evren herhalde aynı yolda düşünüyor olmalı Sayın Evren, Özal dönemini eleştirmeyi sürdürüyor: "Mütemadiyen dıştan borç almakla bu millet kalkınmaz. (14 Ekim 1980)" Bir başka eleştırı: İltimasın kökünü kazımazsak. rüşveti önleyemezsek ahlakımızı da düzeltemeyiz. (15 Ocak 1981)" Altına bugün imza koyacağımız bu irdelemeler, Özal iktidarını hedef alıyor. Diyor ki Evren: "Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde her türlü hakları korunacaktır. (12 Eylül 1980)." Evren çok haklı. "Güçlü bir cumhurbaşkanının yönetimindeki" Türkiye'de işçiler, dar gelirliler Özal ekonomisiyle inim inim inliyor. Bir başka eleştiri Evren'den: "Siyasi partileri birbirine düşman eden kadroların artık gitmeleri, yerlerini medeni ülkelerde olduğu gibi birbirini tenkit edebilen. fakat birbirine küfretmeyen, düşman olmayan, Mecliste seviyeli münakaşa yapan, Meclis dışında kolkola girebilen kişilere bırakmaları gerekmektedir. (12 Haziran 1981)" Yıl 1989. Daha önceki aynı türden söyledikleri bir yana. muhalefetle tartışmayı "seviyeli" düzeye getıren son cümle yine Özal1 dan: "Küçük Turgut!" Bugünkü uygulamalara Evren'den vurgulaına: "Hiçbir zaman ülke yönetiminin tek bir partiye veya tek bir şâhsa verilmesini düşünmedik. (15 Ekim 1981)" Evren'den son eleştiri: "Memlekette idarenın tam bir tarafsızlık içinde vatandaşın hizmetine koşması sağianacaktır. (12 Eylül 1980)" "Tek şahıs" Özal. "Taralsızlık" kavramını bulabilirsen bul. Öteki eleştiriler cabası! Kısacası muhalefet kervanı büyüyor Sayın Evren'le yüzde 65 + 1. Mustafa Curnaz'ın açıklamalan Doğu Perinçek'ten sonra 1961 Sıvas doğumlu Mustafa Curnaz konuşmaya başladı. Bolşevik Partizan adlı örgütün Sıvas eylemleri nedeniyle daha önce 27 Eylül 1980 tarihinde iki ay tutuklu kaldığını, serbest kaldıktan 20 gun sonra yeniden gözaltına alınıp 1982 yüının mayıs ayına kadar hapis yattığıru söyleyen Curnaz, son kez Istanbul'da 20 Kasım 1984 günü yakalandığını belirtti. Curnaz, daha sonra Sıvas'a götürüldüğünü, Sıvas örgütünün sorunılusu olduğunu söyleyerek Sıvas'taki sorgularnasını anlattı. Mustafa Curnaz konuşmasını şöyle sürdürdü: "Cözalündayken 17 Ocak 1985 tarihinde kod adının Nihat Akay olduğunu bildigim polis, işbirliği önerdi. Ben daha önce Bolşevik Partizan'ın Sıvas'ta benden sonraki sorumlusu Hasan Kaya'nın polis ajanı olduğunu teşhir etmiştim. Hasan Kaya'nın polis ajanı olduğunu kesin saplamak, polise
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle