24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 1989 * * * * CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) lı partilerın ıç bünye hareketleriyle geçecek. Böylece erken seçim yeni yılda olağanüstü bir olay olmazsa tümüyle gündemden çıkıyor. Parti içi hareketlere kısaca göz atalım: DYP, olağan kongreyi erkene alırken, 1991'de erken seçim olabilecegini hesaplıyor. DYP'de iç çalkantılar gözlenmiyor. İster Demirel'in egemenliği diyelim, ister başkaldın yapacak güçlü birey yoksunluğundan söz edelim, bugün iç bünye açısından durağanlığını kanıtlayan tek parti DYP. Demirel, bütçe görüşmelerinin ilk ve son gününe önem verdi. On beş gün süreyle 150'den fazla etemanı Türkiye'ye yaydı. Köylere kadar uzanan ekipler, "halkın nabzını" tutmakla görevli değildi. DYP örgütünü yeni baştan gözden geçirecekler, nerelerde, hangi aksaklıklar olduğunu ay sonuna kadar saptayıp merkeze rapor verecekler. Uyum sağlamayan ya da yeterince çalışmayan örgüt birimleri yeniden "inşa edilecek." DYP, il kongrelerini halkla bütünleşmenın aracı görüyor. Yeni yıl ptanına göre kongrelerin yapıldtğı illerde aynı gün büyük mitingter düzenlemeye hazırianıyor Bir yandan parti işlevini sürdürecek, öte yandan halka sanki hemen seçim oluyormuş gibi heyecan aşılamaya yöneliyor. SHP'deki son toplantılar, kimi gözlemcileri ocakta yapılacak seçimli kurultaya umutla bakmaya yönelttı. İnönü'nün görev başındaki yönetimin bu kurultayda güven tazeleyeceğini söylemesine karşın, parti içi dengeleri duyarlı biçimde korumaya çalıştığı gözlenıyor. Son parti meclisinde yönetimi geniş biçimde elestirenleri daha önceki tutumunun tersine sonuna kadar dinliyor, dinletiyor. Yönetimde İnönü'nün "denge adamı" olmasını ısteyenler, liderde gözlenen değişikliğin seçimli kurultaya yansıyacağını söylüyorlar. Sağdaki zıt kardeşlerin ikincısi ANAP ise olağan kongreyi DYP'den sonra yapmayı yeğliyor. Dün bir merkez yöneticisi nedeni açıkladı. Meğer DYP, ANAPta kongre sonrası çalkantıları beklermiş, o yüzden ANAP, DYP'den sonra kongre yapmayı yeğliyormuş. ANAP yöneticılerinin kasım ya da aralık 1990 tarihini uygun gördüğü söyleniyor. mantığı açıyor. Parti içi muhaletet üyelerinden ve genel merkezle ANAP çevrelerinden gelen baskıdan sonra HCG, Akbulut'un çıkışına gerek kalmadan yumuşuyor, geriye çekiliyor ve yeni liderın demokrat kişilığine övgüler sıralıyor. HCG'nin başta TÖ'yü ve ANAP'ın yeniden yapılanması zorunluğunu hedef alarak Cumhuriyet'e verdiği demeç, aydın çevrelerde kimi ölumlu görüşler topluyor, ama parti bünyesinde yarattığı tepki, aleyhine oluor. Milli Eğitim Bakanı iken DoYola çıkarken yaratılan olayın ğancan Aktürek'in kesinti önernereye varacağını hesap edemegelerine sert tepki gösteren, ne var ki 90 bütçesinde aynı kişinin yen HCG, şimdi "parti içinde aynı yoldaki önergelerine sahip kalarak" bir çeşıt son hareketinin çıkan HCG'nin çıkışları, kendısı diyetini 6düyor. Tabii bu arada Akbulut, partine bağlı sayılan milletvekilleri arasında da eleştirilere neden nin bütün kurullarında demokraoluyor. Merkez kadronun kesinti tık gelenekleri işleteceğini söyleönergeleriyle muhalefete hizmet yerek ve geçmiş altı yılda TO'ye verdiğinı öne sürmesınden son ses çıkaramayanlara alabildiğine ra, hareketin partıyi bölmeye yö söz hakkı vererek çevresindeki neldiğinı benımsiyor ve hemen halkanın pekişmesine önayak oluyor. "Çöp kaldıracak güçte" karşı çıkmalar yoğunlaşıyor. olmadığı yargısının güçlendiğı Akbulut, son toplantılarda "Be dönemde; Akbulut, durduk yerni yıpratacağım diye partiyi yıp de bir de TÖ'den gol yiyor. ratmaya kimsenin hakkı yoktur" TÖ, zamları durdurmasını istederken, hiçbir arkadaşını hedef yenlere "Ben yapmryorum" diyor. göstermediğini söylemesine söy Herkesin bildiği gerçeği insanın lüyor. Ancak yakın çevresine gözüne bakarak yadsıyor. HCG'yi göstererek, "Beni mı yıp Akbulut'u bir kez daha eleştiri ratmak istiyor, yoksa partiye mi oklannın hedefi yapıyor. karşı çıkıyor, anlayarnadım" deBaşbakan bu ağır yükleri mesi, MKYK'daki üstü kapalı omuzlayarak... Nereye?.. kaynaklanıyor. Muhalefet liderliğine soyunurken parti içi demokrasinin yokluğundan yakınan. eleştirilerini giderek tepe noktalara, Çankaya ve Başbakanlığa kadar uzatan HCG'yi, on altı saat süren MKYK'da Akbulut'un "yumuşattığı" öne sürülüyor. Oysa toplantıların içeriği dikkatle irdelenirse; HCG, Akbulut'un yumuşatıcı davranışlarından çok, "yumuşama gereğıni" duyuyor. Daha doğrusu, geriye adım atıyor. HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19 Enflasyon ÖzaFın hatası (Baştarafı J. Sayfada) Özal tarafından hayal kırıklığjna uğratıldıklannı belirten Clark, "Her şe>i kontrol altında tuttuğunu sanıyorduk ama bu, enflasyon konusunda hiç de öyie olmadı" dedi. George J.Clark I949'dan beri Turkiye ile ilgili. Turkiye'yi ve Turgut Özal'ı çok yakından tanıyan Clark New York'ta yaptığımız görüşmede 1990'a girerken Türkiye'nin "dışarıdan göriintüsii"nü anlattı. 1949'da Yunanistan'da Agency For International Development'ta çalıştığı dönemlerde Türkiye ile ilgilenmeye başlayan Clark, bugün ihracata yönelik politikalanyla Türkiye'nin uluslararası standartlaria rekabet edebilecek duruma geldiğini ve özal'ın bu gelişmedeki tek miniar olduğuna inanıyor. Clark, özal'ı ihracata yöne.'me anlamında Türkiye'de yaratıığ: değişiklik nedeniyle "Atatürk'ten çok daha faria" hizmet i geçen biri olarak değerlendiıebilecek derecede savunan bir bankacı. Buna rağmen "dost acı konuşur" yaklaşımıyla, baştan beri Özal'ı destekleyen yabancı sennaye terasilcilerinin şimdi özal'ı nasıl eleştirdiklerine ilginç bir örnek oluşturuyor. Clark'a şu sorulan yönelttik: • 1949'lardan beri Türkiye ile ilgilisiniz, Türkiye'nin en büyük yabancı bankası olarak 1990 başında Turkiye'yi nasıl degerlendiriyorsunuz? CLARK Bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldjğı en önemli sorun enflasyondur, Özal çok büyük bir hata yaptı. Bizim tabirimizle enflasyon konusunda 'yumuşak'tı. Ekonomik büyümeye kendini kaptırdı. Kamu sektörü harcamalan çok arttı. Ekonomik büyümeyi birdenbire sağlamaya çalışıyordu. Ve bunu Merkez Bankası 'nda para basarak fınanse ediyordu. Tabii yüksek enflasyona girdıniz. Bu son derece tehlikeli bir kumar, Bayan Thatcher da aym hatayı yaptı. Enflasyon yuksek olunca faiz hadlerini yüksek tutmak ve parayı devalüe etmek zorunda kalırsımz. Bütün bunlar Türkiye'de yaşandı. En yakın danışmanlan ile konuşma fırsatıru buldum, onlar da benim kadar şaşırmış durumda idi; anlaşılır gibi değil, böyle zeki bir adam nasıl bariz bir hata yapabilir. • Enflasyonun nedeni konusunda onunla hiç tartışbnız mı? CLARK Kardeşi bir ara çok büyük bir sorundu, bu enflasyon konusunda akla hayale gelmeyecek hikâyeler anlatıyordu, bak şimdi, bu çok iyi bir kaynak, IMF'nin uluslararası mali istatistikleri, şu rakamlara bakalım, 1989'da Merkez Bankası'mn hükumete açtığı kredi, yani hükümetin Merkez Bankası'na borcu 25 trilyon lira, 1988'de bu rakam 18 trilyon lira imiş.yani bir yılda 7 trilyon lira artmış, 1987'de ise 11 trilyon lira, demek ki o zamanda 7 trilyon artmış. Jşte en iyi kanıt. Enflasyonun nedeni işte bu kadar basit. Hükümetin bütçe açığı, Özal'ın kardeşi ile bu konuda konuşuyorduk, bunu bir türlü kabul etmek istemiyordu, biraz takip eden herkes enflasyonun kaynağının hükümetin bütçe açığı olduğunun farkında. Beş yıl önceydi, enflasyonun sorun olacağını farkedince kalktım, taa Davos'a uçtum, bana 'Hiç endişelenme' dedi. 'Kontrolüm albnda'. Yani bizi gerçekten hayal kınklığına uğrattı. özal'ın her şeyi kontrol altında tuttuğunu sanıyorduk,ama bu enflasyon konusunda hiç de öyle olmadı. Hiç kimse bunu anlayabilmiş değil, önlem almamakta niye israr etti? Çok acı, çok acı. Garip olan Merkez Bankası'na güçlü bir adam koyuyor, ama bu adarrun elinden bir şey gelmiyor, hiç iyi bir dunım değil. Her şeyden önce bir Merkez Bankası başkanının görevi enflasyonu duşürmektir. Bu yapılamamıştır, ben ara sıra Financıal Times'ta Türkiye'de anti enflasyonist uygulama gibi bir yazı göriiyonım, hemen açıyorum, bizim Ankara'daki adamlanmıza soruyorum, 'Ne oldu Merkez Bankası'mn hükümete açtıgı kredilerde bir diışme var mı?' diye, 'Aksine büyüme var' cevabı alıyorum ve haberin doğru olmadığını biliyorum, maalesef. • Enflasyona ilişkin hatalanndan geriye dönüş olabilir mi? CLARK Hatası tabii ekonomik olarak kesinlikle düzeltüebilir, politik olarak bilemem. Çünkü politik analizci değilim. Acı olan jey, hemen hemen yılda bir görüşüyoruz. Her seferinde önümuzdeki yıl enflasyonu düşüreceğine söz veriyor. Ama enflasyonun düştüğü yok. Bugün halen düşmediğini biliyoruz, Ankara Merkez Bankası'na çok yakın çalışan adamlarımız var. Güneş Taner, daha geçen gelişinde söz verdi, enflasyonu düşüreceğim diye ama olmuyor. Bütün mesele Türklerin enflasyonu düşürmeye karar vermesi, nasıl yapılacağını biliyorlar, bunu bilen adamlar kesinlikle mevcut. Mesela Sayın Saracoğlu nasıl yapılacağını biliyor. Başkalan da var. Saym Canevi bu konularda son der xe iyidir, tabii artık hükümette değil, ama enflasyonla nasıl başedeceğini kesinlikle biliyor. * tçerde enflasyon bu denli yüksek olunca, dışandaki durumu nasü etkiler? Nasıl oluyor da Türkiye'nin kredibilitesi bundan etkilenmiyor? CLARK Her şeye rağmen halen büyüme hızı çok iyi durumda. Yabancı sermaye pazarlarında çok i>i bir puana sahipsiniz. Ama bir yüksek enflasyon ülkesi dururouna geliyorsunuz. Bu kötü, enflasyona rağmen büyüme hızı yüksek olabilir. ödemeler dengesi iyi olabilir. Evet ülke ekonomisinde son derece kötu durumda olup dış piyasalarda iyi durumda olabilirsiniz, bu ikisi biribirine o kadar bağlı değil, burada temel olan ödemeler dengesinin güçlü olmasıdır, bir de döviz kunında ne yaptığımza bakar, ömeğin Türkiye'de enflasyon yuzde 100 ise döviz kurunun 100'den 200'e çıkması beklenir, dolayısıyla dolar cinsinden fiyatta bir değişiklik olmaz, tabii bir diğer unsur da faiz hadlerini yüksek tutarak tasarruflann yurtiçinde kaimasım sağlamaktır. Türkiye'de mevcut olan bir başka sorun, döviz kurunun enflasyondan daha yavaş artmasıdır ve faiz hadlerinin düşmesidir. Böyle bir şey yaparsanız birdenbire mali krize girebilirsiniz. özellikle enflasyon yüksek ise. Yüksek enflasyon işadamını üretimden çok spekülasyona yöneltir. Bu durum iç ekonomiyi uluslararası ekonomiden çok daha fazla etkiler. Yani bu virajlı bir tepede hızlı araba kullanmak gibi bir şeydir, yolda kaldığmız süreee arabayı idare edebilirsiniz, ama yoldan çıkıverirseniz, yapacağınız kaza korkunç olur. • Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike nedir diye sors?m cevabınız ne olurdn? CLARK Sanırım şu anda en büyük tehlike özal'ın sahneden çekilmesi ve gdeneksel tiplerden birinin iktidara gelmesi ve ithal ikamesi tipi bir ekonomiye geri dönmekür. Kimileri daha rahat ve geriye dönülemeyeceğini söylüyorlar, fakat Çin'de geriye dönüş oldu. Yunanistan'da oldu, Yunanistan 20 yıl gibi bir süre çok iyi bir program uyguladıktan sonra Papandreu geldi ve her şeyi silip süpürdü. Dolaynsıyla Türkiye'deki tehlike yeni bir siyasi önderliğin gelip ya da o eski siyasi öııderlikten birisinin gelip Türkiye'yi 1974'ten önceki duruma götürmesi, beni bu endişelendiriyor. G Ö Z L E M UGUR M M U U C (Baştarafı 1. Sayfada) lik de eklenince soluk alınamıyor. Yer soğuk, atmosfer sıcak, Ankara'daki sisin meteorolojik nedeni bu. Ankara'da, kaçak kömür bu pisliğin nedeni. Fueloil mi? Benzin motodarı dizel motorlarına çevrilen taksi, minibüs ve kamyonlar mı? Filtresiz bacalar mı? Denetimsiz araçlar mı? Belk hepsi. İstanbul'a giderseniz sabah yüzünüzü yıkayacağınız bir damla su yok. Ankara'da kalırsanız soluk alacağınız temiz haya yok. İstanbul'da yıllardır denize girilemiyor. Haliç'in kiri, milyarlarca liralık harcamalarta, atıla atıla Marmara Denizi'ne atıldı. "Koli basili" düşman işgal kuvvetleri gibi kıyılarımızı çoktan kuşatmış, Yalova'da ve Bodrum'da bile deniz yasak. Marmara Denizi'nde daha birkaç ay önce balıklar oksijen yetersizliğinden öldüler. Istanbul'da denızde balıklar ölüyor, Ankara'da serçeler... Kuş cennetlerıni, şırıl şırıl akan dereleri ile bülbül yuvalarını, asitlerle, lağımlarla kırlettik; ovalardan artık bal akmıyor, asit akıyor, Kül akıyor. Akmayan suyun, soluk alınamayan, ölen balıkların, kuşların ve kırlenen havanın temelinde yılların birikimi yatıyor. Ne dünü suçlayalım, ne bugünü. Bütün bunların gerisinde plansız ekonomi... Kapkaççı kapitalizm... Düzensiz kentleşme ve adam sendeci bürokrasi yatar. Bunların hepsinin parça parça ve dönem dönem sorumlulukları var. Çevre kirlenmesi doğa koşullan ile birleşince bir beyaz karanlık sarıveriyor çevremizi. Tevfik Fıkret, ünlü Sis şiirinde, "Sarmış yine âfâkını bir dudi muannid" diye başlar. "Zulmeti beyzâ"6aiT\ söz eder. "Zulmeti beyzâ", beyaz karanlık demektir. Şair, sis ile çöken bu beyaz karanlığın gün geçtikçe yoğunlastığından yakınır. Fikret, Sis adını verdiği bu ünlü şiirinde Abdülhamid döneminin baskılarını ve bu baskı yönetiminin aydınlarına soluk aldtrmayan havasını ve siyasal koşullarını anlatmaktadır. Şair, "Bir tozlu ve heybetii kesâfet ki nazartar/Dikkatle nüfuz eyliyemez gavrine, korkar" diye sürdürür şiirini. Bu kaygı uyandıran tozlu yoğunluğun korku yarattığını ve bu korkunun sisin derinliğine görülmesini engellediğini yazar. Ve der ki: Lâkin sana lâyık bu derin sütrei muzlim/Lâyık bu tesettür sana, ey sahnı mezalim... Bugünkü Türkçeye çevirelim: Ama sana layık bu derin karanlık örtü/Layık bu örtünme sana, ey zulümler alanı... Fikret, daha sonra "Facialan susleyen partak sahnelerden" söz eder. Ve şöyle haykırır: Ey depdebeler, tantanalar, şanlı alaylar/Katil kuleler, kafa/ı zındanlı saraylar... Tıpkı bugünkü depdebeler, saltanatlar gibi. Türkiye'de birçok konu, çevremizi saran bu sis ve bu sisin ardındaki korku nedeniyle yeterince görülemiyor. Bu sis, bu beyaz karanlık, Türkiye bu noktalara yerin soğuk, atmosferin sıcak olması nedeniyle gelmedi. Neden, meteorolojik değildir yalnızca. Bu noktaya bir sistem ile geldik. Bu noktaya köşe dönücü, adam sendeci, çıkarcı, iş bKirici ve bencil bir insan modeli ve sistem ile gelindi. Fikret, Sis şiirinde çağının aydınını hesaplaşmaya çağırır. Tevfik Fikret'in Sis şiirindeki bu hesaplaşma çağrısını Ceyhun Atuf Kansu'nun Türkçe çevirisi ile sunalım: Hep ikiyüzlülüğün pisliği dalgalanır zerrelerinde/Bir temizlik zerresi bulamazsın içerisinde/Hep ikiyizlülüğün pisliği, kıskançlığın pisliği, çıkarcılığın pisliği/Yalnız bu.. Ve yalnız bunun yükselme umudu/Milyonla barındırdığıp çesdtler arasından/Kaç alın vardır çıkacak temiz ve pariak? Evet, kaç kişi vardır bu hesaplaşmadan açık alınla çıkacak? Kaç kişi? I WASHCVGTON Ermeni bakan Ağrı'yı istedi UFUK GÜLDEMtR WASHINGTON SSCBye bağlı Ermenistan Cumhuriyeti'nin Dışışleri Bakanı Anatoli Mıgırdıçyan, Amenkalı gazetecilerle yaptığı görüşmede, Ermeni topraklan olduğunu iddia ettiği Doğu Anadolu'nun bazı bölumlerinin "Ermenistan'a iade edilraesini" istedi. Resmi sorumluluğu olan bir Ermeni yetkili ilk kez böylesine doğrudan toprak talebi telaffuz ediyor. ABD makamları, Ermeni soykırımı karar tasarısı ne zaman Kongre'ye gelse, Ankara'run sert tepki göstermesini anlayamadıklarını kaydeder \e tasanrun sessizce kabulunün Türkiye'ye hiçbir zarar vermeyeceğiııi savunur. Son olarak Ankara'daki ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz böyle bir imada bulundu. Ancak Ermenistan Dışişleri Bakanı'nın son açıklaması, "Soykınm karar tasansının kabulünü toprak talepleri takip eder" şeklindeki Türk tezinin doğruluğunu teyit ediyor. Ermenistan Dışişleri Bakanı Mıgırdıçyan söz konusu açıklamasıru Erivan'da bir grup Amerikalı gazeteci için düzenlediği brifingde yaptı. Bu görüşmeden Amerikan basıruna yansıyan haberlere göre, gazetecileri kabul ettiği konferans salonunun duvanndaki Ağn Dağı resmini eliyle isaret ederek, "Buralann Ermeni topraklan" olduğunu ileri süren Mıgırdıçyan, 1921 TürkSovyet sınır anlaşmasının ise "EnneııBerin nzası olmadan" yapılan bir "Emperyalisl anlasma" olduğunu iddia etti. Ledsky Asil Nadîr'le la göriişmenin hiçbir tuhaf tarafı olmadığını söyledi. ABD'li diplomat, "Ben bunu VVashington'da ber gün yapanm. Benim işim bu" dedi. Kıbrıs'ın bölünmüşlüğünün sonsuza kadar sürmeyeceğini belirten Ledsky, "Ben 1981'den 1985'e kadar Baü Beriin'de görev yapmış bir diplomatıro. Daha o yıllarda Beriin Duvan'nın yıkılacagından emindim. Ne zaman olacağını kestiremiyordum. ama er geç yıkılacagım biliyordum. Kıbns'ta da öyle olacak" dedi. Kıbrıs'ta her iki tarafın da çözüm istediğini, ancak çözüme değişik gözle baktığını belirten Ledsky, şöyle devam etti: "Kıbns Türklerinin endişeleri vardır. Belki asındır, ama gerçektir. Kıbns Rumlannın da endişeleri vardır. Rumlar "aşırı beklentiler" içinde bulunuyorlar. Kıbns sonınnnun ana hattan üzerindc donıkta bir anlaşmaya vanlmasına çaJışılırken all düzeylerde de yakınlasraa saglanmasına çabşüması ve iki taraf arasında temaslar yapdması, ekonomik işbirligi kurulması, kültürel etkinlikler duzenlenmesi gerekir." (Baştarafı 1. Sayfada) sorularını yanıtlarken şunları söyledi: "Asil Nadir, Kıbnslı bir Türktür ve Kıbns Türkleri arasında büyük nüfuza sahiptir. Hatta Türkiye'de de nüfuzlu biridir. Kitlesel ANAP'ta son çarpıcı olay, Ha iletişim araçlannın yuzde 40'ı Asil san Celal Güzel'in tutumundan Nadir'in kontrolündedir. Ben kendisi ile Kıbns sorununun çözumüne yardım edip etmevecegini görüştüm." Ledsky, Rumlara da Asil Nadir ile görüşmelerini tavsiye etti ve iş dünyasının adamlanyla ve hele basın dünvasında etkin adamlar OLAYLARIN ARDENDAKI (Baştarafı 1. Sayfada) kentlerimizin altyapısız birer "büyük köy" niteliğinde oldukları ve yaşanamaz yerleşim birimlehne dönüştükleri yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktaya da çeyrek yüzyılı aşkm bir sureç sonunda gelinmiştir. Artık kısa bir sürede kentlerimizin düzelemeyeceği de anlaşılmıştır. 12 Eylül askeri yönetiminin yarattığt fırsatlan kullanarak Türkiye'nin hemen bütün belediyelerinı 1980'lerde ele geçiren ANAP'ın yerel yönetimlen de har vurup harman savurmuşlar; kentleri gırtlağa kadar borca batırmışlar; kimi yerde bazı başarılar sağlamakla birlikte çoğunda belediyeleri batağa sürüklemişlerdir. Sonuçta büyük kentlerimizin yazgısı değişmemiştir. Çünkü bu yazgu bir belediye başkamnın değişmesiyle değişecek türden değildir. Bunun en çarpıcı örneği Istanbul'da görülmektedir. Çok ünlü eski başkan Bedrettin Dalan'ın çabalarıyla elbette bazı işler yapılmış; ancak Istanbul'un temel sorunlarından hiçbiri çözülememiştir. Eğer sorunlar çözülseydi, bugünkü yakın malar orıadan kalkardı. Daha önce var olmayan hizmetlerin ve eksik altyapınm, belediye el değiştirir değiştirmez düzelmesini kimse düşünemez. tstanbul dün neyse bugün odur. Yedi milyonluk buyük bir köyün çağdaş bir kente dönuşmesi de beş altı yıllık bir sürede olanaksızdır. Bugün gerçekçi bir planlamayla çalışmaya başlandığmda ve yeterli kaynak sağlandığında belki çok uzun bir sürede Istanbul'un sorunları çözülebilir. Öyleyse Türkiye 'dekı büyük kentlerin sorununa daha ciddi bir açıdan yaklaşmak gerekiyor; "becerikli" bir başkanla sorunların yok olması, "beceriksiz" başkanla ortaya çıkması olanaksızdır. Böyle bir tartışma, konuyu yozlaştırmaktan ve kamuoyunu yanıltmaktan öte bir değer taşıyamaz. Ne yazık ki altyapısız büyük kentlerimizde hava kirliliği milyonları zehirliyor, salgın hastalıklara yol açacak kadar pislik içinde yaşıyoruz, şehırlerimizde herşey baştankaradır. Olay, yerel yö'netimlenn de boyunu aşmış, bir ülke ve devlet sorununa dönüşmüşıür. Ancak merkezi yönetim yerel yonetimlere sorumsuz, pervasız ve düşmanca yaklaştıkça sorunlar değil çOzülmek, çözüm yoluna bile giremeyecektir. Türkiye'de büyük kentlerde insanca yaşamak içın önce bir "zihniyet" değişikliğine gereksinme vardır. * • • GERÇEK Taner: Enflasyon ANKARA (Cumhuriyet Burosu) Devlet Bakanı Güneş Taner, "1989 yılında iftihar edecegimiz bir ekonomik performansa ulasılmıştır" dedi. Enflasyonun aşağı inmeye başladığım da belınen Devlet Bakanı Taner, "Enflasyon sadece hükümetin değil, Türkiye!' nin en önerali sonınudur. Enflasyonla mucadeleye devam edilecektir. Bu aynı zamanda benim şahsi meselem haiine gelmiştir"' diye konuştu. şahsi meselem Devlet Bakanı Güneş Taner, dün Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda bir basın toplantısı düzenleyerek, 1989 yılındaki baslıca ekonomik gelişmeler ve 1990 yılı hedeflerini anlattı. Taner, 1989 yılındaki ekonomik gelişmelerin genel olarak olumlu olduğunu belirttiği konuşmasında, bu yılın ekonomik açıdan bir tür konsolidasyon yıh olduğunu ve ekonominin önemli yapısal değişimler göstererek "takeoff'a (yükseliş) gir diğini söyledi. Taner, bir soru üzerine meyve ve sebze fiyatlanndaki aşın artışa karşı hazırlanan meyve sebze ithalatındaki gümrük ve fonlann düşürülmesine ilişkin kararnamenin 27 kasımda Bakanlar Kurulu'na sunulduğunu bildirdi. Taner, "Şimdi kararname bakanlar arasında imza için geziyor. Ben bo kararnamenin bugünlerde yayımlanacağını beldiyorum" dedi Tîyatroya yetersiz yardım (Baştarafı Arka Sayfada) ri teşvik ödülü verilmesini kararlaştırdı. Yılın en iyi tiyatro yazarı ödülü Rccep Bilginer'e verilirken, bu dalda Sabahatün Kudret Aksal'a Türk Tiyatrosu'na katkılanndan ötürü jüri özel ödülü, "SokoUu" oyunundaki çalışmaları nedeniyle yönetmen Yılmaz Karakoyunlu'ya teşvik ödülü verilmesi kararlaştınldı. En iyi yönetmen ödülü "Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı oyunuyla Kenan Işık ve "Köpriideki Adam" oyunuyla Müge Günnan paylaştılar. Murat Karasu da "Kördöguşö"ndeki yorumuyla teşvik ödülü kazandı. "Hüzzam" adlı oyundaki yorumuyla Maral Üner en iyi kadın oyuncu ödülüne değer görüldü. Bu dalda "Aç Sııuf ın Laneti"ndeki oyunuyla Defne Halman jüri teşvik ödülünü kazandı. En iyi erkek oyuncu olarak ise "SokoUu" adlı oyundaki yorumuyla Baykal Saran seçildi. Aynca "Aç Sınıfın Laneti"ndeki yorumuyla Arif Akkaya teşvik ödülüne değer görüldü. Yerli seçim... Yersiz seçim... • Her bir birimi kendi tesislerinde ileri teknolojiyle, Türkiye şanlanna uygun üretilen, • Ortalama 4 >ıl ömürlü, • Anında teslim hizmetiyle bayatlama olasılığı oimayan, • Ülke geneline yayılmış 900 servisiyle üstün bakım olanaklan sağlayan, • Geniş çeşit yelpazesine sahip, • Garantili Mutlu Akü satın almaktır. MU Yerinde Seçim Size ulaşana değin, depolarda beklerken bayatlama olasılığını, yeterli senis ve bakım olanaklannın olup olmadığım, sonunda mal olacağı fıyatı duşünmeden herhangi bir akü almaktır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle