19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 17 ARALIK 1989 Tiirk basımnda hâlâ oto sansür var PAZAR KONUĞU 9O'lı yıllara girerken dünyada yaşanan değişimler, uluslararası basın piyasasmı da derinden etkiîiyor. Basın bir yandan olayların hızına yetişebilmek, diğer yandan da kendi iç dinamiklerini gelişmelere uyarlayabilmek için çaba sarfediyor. Basında tekelleşme, Türkiye'nin de bir zamandır gündeminde olan bir konu. Yasalarda, basınla ilgili kısıtlayıcı hükümlerin yer alması basın organlannı uygulamada oto sansüre zorlamakta. Gazeteciler Cemiyeti'nin 1989 Basın Özgürlüğü Ödülü'nü alan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Direktörü Peter Galliner, Türkiye bağlamında basında tekelleşmenin boyutlarını, basın özgürlüğünü kısıtlayan yasaların anlamını ve Dogu Avrupa'daki son gelişmelerin basm üzerindeki etkisini Londra muhabirimiz Edip Emil Öymen'e anlattı. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü Peter Galliner: SÖYLEŞİ EDİP EMİL ÖYMEN Batı ülkelerinde basında tekelleşme, üzerinde çok durulan bir soru. Türkiye'de de şu sıra benzer bir eğilim izleniyor. Bu gelişim nasıl etkileyebilir? Bu, elbette gayet zor bir duriım. Sadece Türkiye için değil, birçok ülke için geçerli. Tekellere karşı hükumetler eğer önlem almışsa, bu önlemler yasalaşmışsa, o zaman bu önlemlere başvurulur. Yeni yasama gerekmez. örneğin Batı Almanya'da tekelleşmeye karşı çok sert yasalar mevcuttur . Ancak bu yasalardan çok önce, tekelleşme başlamıştı. Axel Springer örneğin, basında çok büyük bir oranda söz sahibidir. Yasa çıktıktan sonra ise tekelleşmeye set çekildi. Bu, Batı Almanya'nın deneyimi. Ama bir ülkede tekelleşmeye karşı yasa yoksa ya da yasa var da Ingiltere'deki gibi kullarulmıyorsa, o zaman sorunlar da ortaya çıkıyor. lngiltere'de hükumet, tekelleşmeye karşı önlem almak zorunda hissetiği takdirde, o zaman konuyu "Tekeller Komlsyonu"na havale eder. Demek ki karar, başlangaçta hükümete aittir. Yani hükumet, bir uygulamadan örtce rahatsız olacak da ondan sonra önlem arayacak. Hükumet, Rupcrt Murdoch'un "Times" Gazetesi'ni de satın almasına ses çıkarmazsa, yapılacak bir şey yok o zaman. Ancak kamuoyu konuya karşı sessiz değil. Basında tekelleşme konusunda epey tartışma oldu toplumda. Bunun sonucunda hükumet şimdi tekelleşmeye karşı yeni bir yasa tasarısı hazırlamakla meşgul. Ticaretin adil biçimde yapılmasını desteklemek amaayla kurulan örgüt (Office of Fair Trading), şimdi kimlerin basında ne ölçüde söz sahibi olduğuna, sahiplik oranına, gazetelerin satış ve dağıtım konuJanna bakacak. Bu bence çok önemli bir gelişme, çünkü basında tekel artık sadece gazete sahipliği değil uluslararası düzeyde, son yıllarda hükümete karşı epeyce sağlıklı bir eleştirel tutum takındı. önceleri hükumet, bu tür yaymlara izin vermiyordu, sansür vardı. Ama ardından serbestlik başladı ve bu kez de hükümete karşı eleştiriler yöneltildi. Türk basını şimdi kendisini hükümeti denetleme mekanizması olarak gorüyor. Şimdi bu basın hükümete gidip de "bizi tekeUeşmeden koru" dese hükumet niçin aldırsın? m^KMmBasın özgürlüğü için serbest ve adil rekabet gerekiyor. Ama bir de hükumet müdahalesinin olmaması... Türkiye'de yönetim hâlâ kitap yasaklayabiliyor, basmyayınla ilgili davalann ardı kesilmiyor. Bu durumda basının oto sansürsüz çalışması mumkün olabilir mi? Türkiye'de basın gitgide daha bağımsızlık kazanıyor, daha çok eleştiriyor, ama hâlâ oto sansür var, hâlâ basın yasalannda kısıtlayıcı maddeler var, ki bunlar Türkiye gibi bir ülke için kabul edilemez niteliktedir. Türkiye bir yandan tam demokratik hak ve özgürlükleri yerleştirmeye çalışırken, Avrupa Topluluğu üyeliği için umut beslerken, bir yandan da basını gerçekten özgür olan demokratik ülkelerdeki uygulamalardan uzak düşen birçok eyleme girişebilmektedir. 19l9'da Almanya'da doğan ve I939'da ailesiyle tngiltere'ye göç eden Peter Galliner, 1975'ten beri Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) direktörü olarak görev yapıyor. Basm hayatma I944'te Reuters Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladı 1947'den itibaren Financial Times Gazetesi'ne geçtu 13 yıl çalıştıktan sonra Berlin'e dönerek Ullstein Yayınevi'ni yönetti. Daha sonra da British Printing Corporation adlı yaymevinde Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı yaptı. Galliner, M M H Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na üye "•Ingiltere'deki ilk ydlanmdan beri IPI liğinin kısa dönemde gerçekleşmeyeceği bugün üyesiydim ve sürekli şikâyet ederdim. Işlerin Batı Avrupa'da epeyce kabul gören bir gürüş. iyi yapümadığtndan hep yakınırdım. Bunun Acaba bu arada Türkiye'de yönetimbasın iliş üzerine beni yönetici seçtüer ve hadi bakaltm kileri ne yönde gelişebilir? dediler" diyor. IPI'da 24 kişiden oluşan bir Her ne kadar Türkiye'de insan haklan koyönetim kurulu görev yapıyor. Kurul, yıllık nusu hâlâ çok güçluklerle doluysa da, yine de kongrede seçiliyor. P E T E R GALLİNER Sovyetler Birliği'ndeki durum Doğu Avrupa'dan biraz farklı. Hiç kuşku yok ki son iki yılda Sovyet basını gayet özgürleşti. Moscow . News ve New Times gazeteleri çok başan kazandılar. Komünist Parti'nin resmi gazetesi Pravda'run tirajı yüzde 50 azaldı. Halk artık parti gazetesini almıyor. Resmi açıklamalara güvenmiyor. Onun yerine gidip alternatif yayınlan ahyor. Buna en güzel örnek, tirajı 1987'de 3,5 milyon olan Argmenty I Fakty adlı gazetenin şimdi 24 milyon satması. Kâğıt bulabilseler 30 milyonu aşacak. Neden? Bu gazate Moscow News ya da New Times'tan daha az siyasi, ama her zaman için gerçekleri yazmaklan yana. Işte böylece de müthiş ilgi uyandırıyor. Nitekim, Gorbaçov'un halk nazannda desteğinin bir miktar azaldığı şeklinde bir anket sonucu yayımlayınca Başkan Gorbaçov çok öfkelendi. Gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle her ay yaptığı görüşmelerden birinde gazetenin genel yayın yönetmeni Vladislav Starkov'un görevden ayrılmasını istedi. Ama Starkov reddetti. Bir yıl önce bile böyle bir şey mümkun olamazdı. Bu gelişmeler sırasında Moskova'daydım. En dikkat çeken nokta, gazetecilerin de genel yayın yönetmenlerinden yana çıkmalan oldu. Onu savundular, görevden aynlmasının düşünülemeyeceğini söylediler. Aynhrsa onlar da gazeteyi bırakacaklarım söylediler. Starkov işinden olmadı. Ama bu ne kadar sürer? Yakmlarda yeniden bir tartışmaya konu oiduğunu öğrendik. Bu kez olayı diğer gazeteler de yazdılar. Eskiden böyle bir şey mümkün değildi. Yine de Sovyetler Birliği'nde basında açıklık ve reforma yönelik bir gidiş varsa da, ülkedeki ekonomik sorunlar nedeniyle yönetim, basının çok eleştirel bir tutum takınmasından dolayı endişeli ve kuşkucu. Sovyetler Birliği'nde basm özgürlüğü konusunda o kadar iyimser değilim bu nedenle, ama Pravda örneği de yönetimin, basını istediği gibi kullanamayacağına bir örnek.. Tiraj kaybeden gazeteye, Gorbaçov'a yakınlığı ile tanınan Ivan Frolov'un yönetici olarak atanması söz konusuydu. Frolov, bir bilim adamıydı ve düşünen bir adamdı. Gorbaçov'a uluslararası konularda ve insan haklan konusunda damşmanlık yapıyordu. Pravda'ya atandı. Bu iyi karşılandı. Çünkü Pravda'nın başına, Gorbaçov'un siyasetini iyi bilen anlayan biri geçiyordu. Ama bu göreve gelerek Frolov, Gorbaçov'un çevresinden koptu. Bu nedenle Gorhaçov üzerindeki etkisinin azalmasından korkulur. Pravda'daki bu görev değişiminin şimdi iyi mi, kötü mü oiduğunu kestiremiyoruz. Aynca gazetenin tutumunda bir değişiklik de olmadı. Acaba yeni bet görüyor. Batı'dan Doğu Avrupa'ya bu ilk atağı nasıl değerlendiriyorsunuz? (Gülerek) Murdoch tek başma değil ki... Robert Maxwell de bir başkasına ortak oldu. Uluslararası Basın Enstitüsü'nün Macaristani da yaptığı son toplantıda bu konu da ele alındı. Macarlar bu aşamada bu konuyla o kadar ilgili değil. Şu anda çok yayın var. Bir kişinin gelip de gazetelerine sahip çıkmaya başlayacağım düşünmüyorlar. 1 amamen ticari bir yatınm amacıyla basın dünyasına girerek siyasi gehşmelerle ılgilenmeyenler olabilir. Ancak bunun gerçekten böyle olacağı önceden nasıl görülecek? Türkiye gibi bir ülkede kimsenin sırf ticari amaçlarla basın dünyasına girmeyi düşüneceğinı sanmıyorum. Zamanla bu kişi ya da kurum, siyasi görüşünü ifade etmek ısteyecektir. furdoch tabiı ki nereden para kazanacağım bilir, kârlı yatmmı bilir. "Reform"un 10 milyonluk bir ülkede 400 bin satması, ona çok iyi bir yatınm olarak göründü. Ya diğer yatınmcılar da Polonya'ya, Doğu Almanyaya girmeye başlarsa ne olacak? Murdoch da Maxwell de Doğu Avrupa piyasasına girecektir. Yatırımlannın bu aşamada sorun yaratacağını sanmıyorum. WKKHMBatılı yaymctlann Doğu Avrupa'ya girmesi, tekelleşme tohumlan atması endişe verici bir gelişme sayılmıyorsa, neden Türkiye için sayılsın o zaman? Türkiye'de Doğu Avrupa ile kıyaslanamayacak farkhlıklar var. Şu sırada Türkiye'de belli başlı 7 gazete yayımlanıyor. Bunlardan 2 ya da 3'ü tek bir kişinin patronluğuna geçerse bu, riskli bir gelişme olur bence. Wm^Murdoch'un sahip olduğu gazeteler arasmda görüş farkhlıklan olduğu söylenir. Kaliteli ve ciddi gazeteleri olduğu kadar, kitleye hitabeden magazin gazeteleri de var. Aralannda vurgu ve önem farkhlıklan mevcuttur. Ay 1 ürkiye'de basın gitgide daha fazla bağımsızlık kazanıyor, daha çok eleştiriyor; ama hâlâ oto sansür var, hâlâ basın yasalannda kısıtlayıcı maddeler var, ki bunlar Türkiye gibi bir ülke için kabul edilemez niteliktedir. Türkiye bir yandan tam demokratik hak ve özgürlükleri yerleştirmeye çalışırken, Avrupa Topluluğu üyeliği için umut beslerken, bir yandan da basını gerçekten özgür olan demokratik ülkelerdeki uygulamalardan uzak düşen bir çok eyleme girişebilmektedir. uydu yayın, radyo, kablolu ya da normal televizyon sahipliği de... Tekeller konusu, 1993'ten sonra Batı Avrupa için daha da sonın olacak. Bu çerçevede Türkiye'deki duruma bakacak olursak, gazetelerin hep özel sahışlara ait olduğunu görüyoruz. Şahıslar, gazetelerin geliştirilmesi ve yeni teknoloji için gerekli yatırımı, parayı her zaman sağlayamazlar. Türkiye'deki şimdiki durum memnuniyet verici değil, hatta tehlikeli. Türkiye'de demokratikleşme yakınlarda gercekleşmeye başladı. Demokrasi haJen Türkiye'de çok hassastır. Daha önceye bakışla, daha çok basın özgürlüğü var. Ancak, bu asamada bir şirketin ya da bir kişinin basının büyucek bir bölümünü satın alması, o kadar sağlıklı bir gelişme olarak görülemez. WKKKttMTÜrkiye'de halen üç büyük basm grubu (Medigrup, AsiINadir ve Hürriyet) birbirleriyle rekabet halinde. Bunlann dışında da diğer bağımstz gazeteleryer alıyor.Bu durum, da haksız rekabetten söz edebilir miyiz? t l ü r k basını son yıllarda hükümete karşı epeyce sağlıklı bir eleştirel tutum takındı. Önceleri hükumet, bu tür yayınlara izin vermiyordu, sansür vardı. Ama ardından serbestlik başladı ve bu kez de hükümete karşı eleştiriler yöneltildi. Türk basını, şimdi kendisini hükümeti denetleme mekanizması olarak görüyor. Şimdi bu basın, hükümete gidip de 'bizi tekelleşmeden koru' dese, hükumet niçin aldırsın? nıfarklılıklar Türkiye'de belli ellerde toplanan gazeteler için de söz konusu olamaz mi? Tamamen ticari bir yatınm amaayla basın dünyasına girerek siyasi gelişmelerle ilgilenmeyenler olabilir. Ancak bunun gerçekten böyle olacağı önceden nasıl görülecek? Türkiye gibi bir Ülkede kimsenin sırf ticari amaçlarla basın dünyasına girmeyi düşüneceğini sanmıyorum. Zamanla bu kişi ya da kurum, siyasi görüşünü ifade etmek isteyecektir. Her ülkede hükumet, belli görüşlerin yayımlanmasını istiyor. Batı Avrupa'da bu istek dolaylı yollarla belirüliyor. Yeni demokrasilerde hükumet mudahalesi daha açık seçik ortaya konuyor. Acaba hükumetler, halkın siyasi görüşünü, gazete sahipleri araalığı ile yönlendiremez mi? Basın, hükumetler karşısında çaresiz mi? Son iki yılda lngiltere'de hükumet basınyayına çok karıştı. Türkiye'de durum son on yılda çok farklıydı tabii. Çok şey oldu. Şimdi bir Basın Konseyi var. Ama herkes üye değil. Üstelik çok güçlü de değil. Eğer basın, kendi kendini denetlemezse, hükümetin denetimine şaşmamalı. • • • • ^ O H / I Konseyi'nde en temel unsur ne olmalı? lngiltere'de dahi Basın Konseyi, o kadar saygı uyandıran bir kurum değil! Bence hiçbir Basın Konseyi'nde hükumet denetimi olmamalı... Konsey sadece basm mensuplanndan oluşmalı, basının sorunlanyla uğraşmalı, ve ister hükümetten, ister reklam şirketlerinden, ister siyasal partilerden ya da başka kişilerden gelecek her türlü baskıya da karşı durabilmelidir. Konsey ne kadar profesyonel olursa o kadar iyi olur. Ulnslararası Basın Enstitüsü Direktörü Peter Galliner, basın yasalanndaki kısıtlayıcı maddelerin Türkiye gibi bir ülke için kabul edilemez oldngunu söylüyor. bir iyileşmeden söz edilebilir. Bir AdaJet Bakanı çıkıp, asla affedilemez bazı hatalı uygulamalar oiduğunu kabul edebilmektedir. Durum yavaş yavaş düzeliyor. Aym şekilde basına karşı olan sertliğin de yavaş yavaş yumuşaması beklenebilir. Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na üyeliğinin söz konusu olduğu bir süye'nin, Avupalılardan farklı olumsuz tutumu, üyeliği mümkün kılamaz. Aynca şunu da söylemeliyim: Türkiye'deki yumuşama süreci sadece AT üyeliği sayesinde değil, Doğu Avrupadaki gelişmeler sayesinde de olmak zorundadır. Doğu Avrupa'da da basın, kamuoyu, kısacası halk, özgürlükler konusunda baskı yapıyordu. Bu baskı, şimdi Sovyetler Birliği ve diğer ülkelerde gözlediğimiz duruma yol açıyor. Ve kimse bunun bu kadar kısa sürede bu aşamaya gelebileceğini tahmin edemezdi. Bu gelişmelerin dolaylı olarak Türkiye'de de yankı bulacağı görüşündeyim. Türkiye, Sovyetler Birliği'nde, ya da Doğu Avrupa'da olup bitenlerden uzak kalamaz ya da ügisiz kalamaz. ^ • • ^ Konu Doğu Avrupa'ya kaymışken, sizin oradaki gözlemlerinizi de öğrenelim. Bu ülkeler ne de olsa Avrupa kültüni ile yoğrulmuş, kültürlerinin temelinde Avrupahlık yatıyor. Ama çok kısa sürede, 40yıllık biryaşam biçiminden diğer bir biçüne bu kadar hız ve hevesle nasıl geçiyorlar? Ve bu geçiş, basındaki tutuma nasıl yansıyor? Doğu Almanya'daki değişimden örnek vereyim. Neues Deutschland Gazetesi'nin üst düzey bir yetkilisi, benim de bulunduğum bir toplantıda Honecker hükümetinin görüşlerini savunuyordu. Toplantımn son günunde Honecker'in istifa ettiği öğrenildi. Alman gazeteci, derhal bütün ifade biçimini değiştirdi, tamamen farklı bir dil kullanmaya başladı. Ve "Nihayet değişim için fırsat çıktı" demeye başladı! Bu, çok dikkate değer bir durum. Şimdiye kadar ölüm olmadan banşçı bir geçişe tanık olduk. Nereye kadar gidecek bilmiyoruz. Bunu tahmin için henüz erken. lik yapabilecek mi? Sovyet basımnda bu son gelişmeler nedeniyle basm mensuplan kendilerini daha çok denetler oldular. Doğu Avrupa ülkelerinde ise tamamen farklı bir durum var. Macaristan'da örneğin 27 gazete ve haftalık dergi birden yayımlanır oldu. Yasalarda sansür hâlâ varsa da kimse aldırrruyor ve isteyen ', Bütün bunlar serbest piyasa ekonomisinin olumsuz yönleri. Bunlann önüne geçmek .için özel yasa gerekir. Bir ülkede başlangıçta tekelleşmeye karşı bir yasa varsa bu, basına yararlı olur. Türkiye'de ise ekonomi ve iş dünyasımn geçmişine bakarsak, bugüne kadar tekel, lere karşı bir yasa gerekmediğini görürsünüz. lleride Türkiye de bu tür yasalara gerek duyabilir. Şimdilik bu tür uygulamalar olmaması Türkiye için bir sorun yaratabilir. ••••••fg&r bir hükumet, belli bazı gazete sahipleri paralelinde düşünüyorsa, onlarla aynı görüşü paylaşıyorsa, neden tekellere karşı bir yasa çıkartsın? lngiltere'de Başbakan Margaret Thatcher ile Rupert Murdoch arasında gayet yakın işbirliği yapıldığı, gorüş alışverişinde bulunulduğu sürekli ileri sürulür. Nitekim Murdoch'un gazeteleri de büyük ölçüde Thatcher'ı destekler türden yaymlar yapar. Demek ki arada bir paralellik var denebilir. Buna benzer diğer örnekler de verilebilir. Bir hükümet, eğer iyi işleyen bu tür bir işbtrliği içindeyse neden bunu engelleyecek yasaya başvursun? î . Tamamen aynı görüşteyim... Türk basını, 1 ürkiye'deki duruma bakacak olursak, gazetelerin hep özel şahıslara ait oiduğunu görüyoruz. Türkiye'deki şimdiki durum memnuniyet verici değil, hatta tehlikeli. Türkiye'de demokratikleşme yakınlarda gercekleşmeye başladı. Demokrasi halen Türkiye'de çok hassastır. Daha önceye bakışla, daha çok basm özgürlüğü var. Ancak bu aşamada bir şirketin ya da bir kişinin, basının büyücek bir bölümünü satın alması o kadar sağlıklı bir gelişme olarak görülemez. reçte, basına karşı sert tutumun anlamı yoktur. Basın özgürlüğü, ifade ve düşünce özgürlükleri konusunda hükümetlerin daha ıümlı ve daha yumuşak bir tutum takınmaktan başka çareleri yoktur. Çünkü bu temel hak ve özgürlükler Batı Avrupa'da özellikle artık üzerinde tartışıünayan, herkesin hakkı kabul edilen temel haklardır. Avrupa üyeliği bekleyen Türki • • • I Türkiye'de mevcut anayasa, 1980 sonrası gelişmelerin etkisiyle epey otoriter yapıda bir anayasa olarak görülüyor. Aynca çok sayıda yasa da basına bol bol kısıtlama getiriyor. Bu çerçevede, epey liberal ve özgur bir Basın Konseyi, bu yasalyapı ile nasıl bağdaşacaktır? gazete ve dergi çıkartıyor. Macaristan'da bu neBunun hemen hemen mümkün olamayacağı kanaatindeyim. Anayasanın temel siyasal sıdenle görüş farkhlıklan ortaya çıkabilmektenırlamalan kaldırümalıdır. Ancak ondan sonra dir. basın da özgür bir ortama kavuşabilir. BaşlanW^KI^Sovyetler Birliği'ndeki gelişmelerden gıçta da dediğim gibi Türkiye'de demokratikde, bazı aydınlann, açıklık ve reform konusun W^KKMRupert Murdoch, Macaristan'da yada Gorbaçov'dan da daha hızlı hareket etmek yınlanan çok başarılı bir derginin yan hissesi leşme sürecine henüz girilmiştir. Daha katedilistediklerini anlıyoruz. Bu, acelecilik basına da ni satın aldı. Haftalık "Reform" dergisi halen mesi gereken çok mesafe var. Bu da ancak ger400 bin satıyor. Kimsenin ummadığı kadar rağ çek bir demoratik rejim kurarak sağlanabilir. yansıyor tabii... 1 ürkiye'deki yumuşama süreci sadece AT üyeliği sayesinde değil, Doğu Avrupa'daki gelişmeler sayesinde de olmak zorundadır. D.Avrupa'da da basın, kamuoyu özgürlükler konusunda baskı yapıyordu. Bu baskı, şimdi Sovyetler Birliği ve diğer ülkelerde gözlediğimiz durumlara yol açıyor. Bu gelişmelerin dolaylı olarak Türkiye'de de yankı bulacağı görüşündeyim. Türkiye, Sovyetler ve D. Avrupa'da olup bitenlerden uzak kalamaz veya ilgisiz kalamaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle