25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 10 ARALIK 1989 Kahire'den Kahire'nin gerçek yüzü Kahire'nin yüreği, kuşkusuz film festivalinin dışında atıyor. Nüfusu 15 milyona doğru tırmanan bu dev kent, sanki birden çok yöreye ve beyne sahip dev bir organizma. ATİLL PORSAY KAHtRE "230 « m , 400 konnk, katalan 61 ülke..." 13. Kahire Film Festivali, bu sayılarla iftihar eder gözüküyor. Nil kıyısındaki görkemli Semiramis Oteii'nde toplanmış olan "festivakiler", isterlerse hiç kente adım bile atraadan, oteldeki 2 sinema salonunda fılmlerini görebilir, bu dev otelde tüm gereksinmelerini karşılayabilirler. Böyle yapmak mümkün... Bu, Kahire ve Mısır gerçeğinin yalnızca bir yüzünü hem de küçflk bir yüzünü kavramak anlamına gelir. Gerçi festival, o anlamda "halktan kopnk" değil. Kentin, filmlerin halka sunulduğu 45 sineması önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Basın toplantılan, hemen hepsi Mısırlı ve bizün tstanbul Şenliği'ndekilerle kıyaslanmayacak kadar kalabalık bir gazeteci, eleştirmen ve çoğu gencecik sinema meraklılan ve öğrenciJeriyle dolup taşıyor. Ama Kahire'nin yüreği, kuşkusuz festivalin dışında başka yerlerde aoyor. Nüfusu 1415 milyonlara doğru tırmanmakta olan bu dev kent, sanki birden çok yüreğe ve beyne sahip dev bir organizma... Onu yakalamak bir yana, tümüyle görmek, kavramak, saptamak bile kolay değil. Nerede, hangisınde gerçek Kahire? Dünyarun belki de en etkileyici müzesi olan Kahire Müzesi'ni dolduran ve geçmiş uygarhklann en görkemlisi sayılabilecek firavunlar döneminden büyükküçük sayısız değerli eşyada ve onların temsil ettiği, artık çoktan gecmişe gömülmüş bir yaşanbda mı? Kaçınılmaz biçimde bizi kendisine çeken, bir kez daha pencelerine yüz sürmeye gittiğimız, gizemli sfenkste veya onu gölgelerine alan, sırlarını henüz tümüyle teslim etmemiş olan piramitlerde rai? Geceleri festivali alaturka bir düğün eğlencesine çeviren, yabancılardan çok Araplar için düzenlendiği beüi, bol yemek. li, göbekli ve "arabesk"li "sa«re"lerde eğlenen gunümüz ortastnıf Mısırlısımn yaşam biçiminde mi? Yoksa HanEIHalil Çarşısı'nın binbir dükkânında ve onun yanıbasındaki meydanın kaldınmlannda, kahvelerinde, yaya geçidi çıkışlannda, yeşil alanlarda, satıcı kulübelerinde ve meydaru çevreleyen görkemli ElAzhar veya Hasan camilerinin gölgeli revaîciannda oturan, gezip dolaşan o kolay aniatılamaz insan kalabalığında mı? Fiziklerinin, yuzlerinin, bakışlannın, giysilerinin, davranış ve yurüyüş biçimlerinin inanılmaz çesitİiligi, zenginliği, farklılığı ıle insanı (hele daha Batı'dan geliyorsa) kaçınılmaz olarak çarpan bu Insan manzaraian" mı acaba Kahire denen kentin gerçek yüzünü gösteriyor bizlere, gerçek nabzıaı duyuruyor? Yoksa, göç, evsizlik ve çığ gibi artan nüfus gibi problemlerin izdüşünıünü en iyi biçimde görmek için gitmeyi istediğimiz, rehberlerin bizden fellik fellik kaçırdığı ünlu "mezarkklarT (günürnüz insanlannın ev haline getirıp içinde oturdukları eski çağ mezarlan) mı acaba bize Kahire1 nin gerçek yüzünü gösterecek? Rehberlerin direnmesine karşın, bu kez o mezarbklan da göreceğiz. Avrupalılann bizi görmeye, gezmeye geldiğinde "medariftihaıîmız" olan seyleri, tarihsel anıtlarımızı, görkemli geçmişimizin kalıntılanm, Kapalıçarşımızı, kalkınma hamJemizin yarattığı mucizeleri vb. şeyleri değil de illa da örneğin hamallanmızı, işsizliğınuzi, yoksulluğumuzu, gecekondularımızj veya trafığimizi fark edip dillerine dolamalanna benzer biçimde, biz de "Kakire'nin Batılısı" olarak bu kente, bu ülkeye, bu topluma, daha önceki ziyaretlerimizden gelen sempatiye karşın, kaçınılmaz bir "Batilı merakı" ile yaklaşıyoruz. Kahire1 nin nabzını tutar ve onu kavramaya çaiışırken, bu kentin çağımızın ileri toplumlanna kıyasla ilkel kalmış, geri kalmış yanları, hâlâ yenemediği yoksulluğu, çözemediği insan sorunları ilgi alanımızın odağına gelip yerleşıyor. Ne yapalım ki çağımız artık geri kalmışhğın her türlü izinin giderek yok olduğu, yok olmak zorunda olduğu bir çağ. Bunlann izinin buiunduğu her kent, her topium da kaçınılmaz biçimde öncelikle bunlarla ilgi çekiyor. Kahire'nin sorunlarına bakarken, ben elbette aslında kendime, kendi ülkerae bakıyor ve Türkiye'nin sorunlannı görüyor, görür gibi oluyorum. Bu kentte, bu sorunhır henüz ve hâlâ dev boyutlarda yaşanıyor. tşte, festivalin parlak ve eğlenceli yüzünün yanı başında, yüreği kendi insamnın bitmez tükenmez sorunlarıyla çarpan bu kenttir ki ziyaretçi için asıl ilginç olanı oluşturuyor, onu kendine çekiyor. Ve biz olabildiğince sık, kendimizi sinemanın büyüsünden çekip alarak, yaşayan dev bir kentin gerçek sorunlanna dalmaya çalışıyoruz. Doğu Berün 'den Duvar mı dedin? MURAT BELGE DOĞU BERLİN Yirmind yüzyıhn en önemli günlerinden biri olan 9 kasımda Doğu Berlin'deydim, yani âuvann yıkıldığı gün. Büyük bir şans, dünyada çok az insana nasip olacak bir şanstı bu. Ne var ki oiaydan en geç haberdar olanlardan biri de ben oldum! Berlin'e ilk gidişim. 9 kasım perşembe sabahı o tarafı iyi bilen bir arkadaşımla Doğu Berlin'e gectik. Friedrichstrasse metro istasyonundan geçen insan çoktu, kuynıklar ağir ilerliyordu. Her zamanki sıkı denetim vardı. Yirmi beşer mark da bozdurarak kural gereği öbür tarafta yeryüzüne çıktık. tlk insani temas daha metro binasından çıkmadan gerçekleşti: Yaşlıca biri yanaşıp karaborsa para değiştirebileceğini fısıldadı. Doğu Berlin'in, eski, savaşöncesi Berlin hakkında Batı'dan daha iyi fikir verdiği hep söyienir. Doğruymuş. Binalar, meydanlar insanı tarih içinde epey gerilere götürüyor. Dünyarun büyük başkentlerinden Berlin burada daha iyi hissediliyor. Birden yarunızdan bir tramvay geçerse hele. Çocukluğumun Istanbul'unun tramvaylarından o kadar da farklı değil. Sokaklar oldukça tenha. Herkes işinde gücünde olmalı. tnsanlar pejmürde değil; sık da değil. Bu tenhalıkta, üniformalılar da sık sık göze çarpıyor, polisler, askerler, milisler. tnsanların bize batıkiannı hissettim. "Acaba" ya yer bırakmaz bir kesinlikle bakıyorlar. Sonra bize değil, elbiselerimize baktıklannı anladım. Berliner Ensemble'ın binasına girdik. Tiyatronun önündeki meydancıkta Brecht'in heykeli, alçakgönUllülüğüyle çarpıcı. Eski tarz tiyatro, eskimiş koltuklanyla salon son derece dokunakh. Ünlü Pergaman fBergama) Müzesi'ne girdik. Bergama'dan, Milet'ten getirUmis devasa sütunlar, olağanüstü heykel ve kabartmalar. Hayranhk ve hayretle ve tuhaf bir buruklukla bakıyorsunuz: Memleketinizden kaldırılıp hiç de uyumlu olmayan bu ortama tasınmıslar. Ama memleketinizde kalsa... Bağdat demiryolu için bir Türk taşeronu tarafından resmiyete gelmiyor. Alegorik hikâyeler anlatmaya hiç gelmiyor. Akşam alnya doğru iyice acıkmıstık. Gökdelen Berlin Oteli'nin otuz yedinci katındaki lokantaya girdik (başka açık yer bulmak güç olduğu için). Yemekler oldukça iyi, servis bayağı iyiydi (Sosyalist ülke lokantaiarı genellikle böyle değildir). Sekiz sulannda dönüş harekâtına geçtik. Kurala göre girdiğiniz noktadan çıkacaksımz. Friedrichstrasse metro istasyonunda Batı'ya geçenlerin oluşturduğu kuyruk bina dışına taşmı;. Hafif yağmur altında duruyorsunuz. On beş, yinni saniyede bir iki üç kücük Batı'daki istasyonda arkadaşımla vedalaşıp akşam için sözleştiğim Alman (daha doğrusu orada yaşayan Polonyalı) arkadaşıma telefon ettim. Arabasıyla gelip beni aldı ve biz yeniden bir lokantaya gittik. O da işitmemişti Doğu'da olmaya baslayan seyi. Davetli olarak, tokluğumu belli etmemeye çalışüğun lokantada en ilginç nesne bir örtü altından çeşitli sesler cıkaran papağandı. Ama kimi zaman çığlık atan, kimi zaman çocuk, kimi zaman yetişkin sesiyie konuşan bu papağan da bize Berlin Duvan'm yıktıkJanru söylemedi. Gece yanmda, kalacağım eve vardım. O günü Doğu'da geçirdiğimi bilen arkadaşım heyecanla beni bekliyordu. "Duvanyıkıyorlar!" "Ne duvan?" Yüzyılımızın belki en coşkulu tarihi olayını yemek merakı yüzünden kaçırmıştım. parçalanıp mıcır haline getirilmekten kurtanldıkiarım da biliyorsunuz. Karl Marx Meydanı, tshcnrood'un kitaplanndan ya da Fas»İHnder'in filmJerinden bildiğiniz Alexanderplatz. Son derece ucuz kitap ve plaklann satıldığı dükkânlar. Bir gece önce Batı tarafından baktığım (burada anıt olarak bir Sovyet tankı vâr) Brandenburg kapısına şimdi de Doğu'dan baktım. Burası da sakin ve tenha. Muhafızlar, fotoğraf çeken üç beş turist. Halk Sarayı görkemli. tçindeki koca resimler alabildiğine zevksiz. Bütün sanatlar gibi resim de adım atıp yeniden bekliyorsunuz. "t$te bu, progress dedikleri," diye söyleniyorum. Nihayet binanın içine giriyoruz, ama daha çeşitli formahte kontuarlanndan geçecegiz. AçıkgözlUk edip öne geçenler var, tanıdığını getirip pistonlu geçiş yaptıran üniformalılar var. Bütün bunlara söylenenler de var. Polis pasaportunuza uzun uzun bakıyor, eliyle çenenizden tutup yüzünüzü havaya kaldırıyor, biraz daha inceliyor. Sonra geçiyorsunuz. Biz adım adım bu formalitelerle uğrasırken, tam bu saaderde, Doğu Berünlileri duvara koşturan radyo anonslan başlamış. Böylece gece yanmda kalacağım eve vardım. O günü Doğu'da geçirdiğimi bilen Tank heyecanla beni bekliyordu. "Dnvan Yıkıyortar!" " N e duyan?" tşte, yüzyılımızuı belki en coşkulu tarihi olayını böyle kacırdım. Lokantada yemek yiyerek. Benim trajik kusurum da bu yemek merakı olsa gerek. "Hayabmda Beriin'e bir gelecek oMam, duvar yüaMı" demek, yeterince inandıncı bir avutma olmuyor, insan bu olayı böyle ıskaladıktan sonra. Dolayısıyla tek çare, kendini tarih felsefesine vermek: "Tarih böyledir. en önemH olaylar olurken sıradan insanlar keodi giindelik nıtinleri içinde, olup bitenden habersiz, sıradaa •ayaüannı yasarlar" vb. Galiba felsefe de pek fazla avutmuyor. Berlin Duvan'nın yıkılması insanlığın geleceğinde önemli değişiklikler yaratacak, bundan hiç şüphe yok. Benim kişisel hayatnnda ne değiştireceği sorusuna getince, sarunm bundan böyle hiçbir gazete bana ij verrnez. Kuyruk muhabbeti BEHİÇ AK EDtRNE Almanya'ya dönen bir grup Türk işçisiyle birlikte otobüse biniyorum. Otobüsle giderken amacım, işçilerle biraz konuşmak. "En iyisi uçak" diyor yanımdaki... Daha sonra konuşmalardan bunun genel bir eğilim olduğunu seziyorum. Hatta kimisi ilk defa biniyor otobüse... " O eskidendi" diyorlar. "Şimdi önemli olan rahatımız." Kapıkule'de çıkış damgası vuran gişelerin önünde büyük bir kuyruk var. Almanya'ya dönen işçiler, Bulgaristan'a " g e r i ddnen" göçmenlerle birleşince, büyük bir kalabalık oluştuajp, gişelere saldınyorlar. Kuyruk falan yok. Birkaç cılız ses "kuynığa girelim" diye bağınyor ama nafile. Yapacak hiçbir şey yok. Sonunda ben de birbirlerini itiştirip, gişenin el kadar deliğine ulaşmaya çahsan insanlann arasında buluveriyorum kendimi. önürnde 25 yaşlannda bir Kayayakkabısı kurtuluyor ayağmdan. Kendisinden geriye düşen ayakkabısını kayoetmemek için yatay bir pozisyon alıyor. Bir ayağı ayakkabıda, elleri gişenin deliğinde... İnsan kaJabalığının bu vahşi sıkışıkhğından iyice deliren bir Bul Kapıkule'den Almanya'ya dönen işçiler büyük bir kalabalık oluşturup gişelere saldınyorlar. Kuyruk falan yok. Birkaç cılız ses "kuyruğa girelim" diye bağırıyor, ama nafile. Yapacak hiçbir şey yok. serili var, müthiş bir hırsla saldırıyor kalabalığa, gözleri korkudan büyumüş "ya herkes çıkış alır, o alamazsa?". Yay gibi kıvnbp yakalıyor gişenin deliğini. Fakat tam o anda üzerine basarak kullandığı yumurta topuklu gar göçmeni kadın, bir anda her şeyden vazgeçip, kuffirler ederek, her önüne gelene yumruk tekme ve tokat atarak kalabaüktan kurtarıyor kendini. Bu arada Kayserilinin ayağından kaçıp gitmekte olan yumurta topuklu ayakkabı sına da bir tekme atmıs oluyor. Kayserili panik içinde, ayakkabısına sahip çıkmaya çaiışırken gişe deliğini bırakıyor. Yerini yaşlı bir adam alıyor hemen... Ağüyor Kayserili, "Bu dördüncü, dörditncü kere y«ı«l«hgım dettği, yi. ne kacırdım, şu ayakkabımın haline bak." Otobüs Ahnanya'ya doğru ilerliyor. Kayserili free shoptan aldığı Malboro'yu, hiç gerek olmadığı halde kazağımn altına gizliyor. "Olsun ne olur ne olmaz." Ekonomik koşuliar artık işçileri Almanya'da yaşamaya zorluyor. Artık birçoklan için Türkiye'ye dönmek bir hayal veya gereksiz bir düşünce. "Hem çocnklar da istemijor zaten". Amsterdam'dan New York'tan Noel'e beş kala alışveriş Hafta sonları tüketim ordusunun iştahı kabarır Amsterdam'da. Hele Noel'e yaklaşırken âdeta alışveriş seferberliği ilan olunur. ATtLA KANBİR AMSTERDAM Kırmızı kiremitli çatılan, beyaz çentikli duvarlan ve taş köprüleriyle Amsterdam pastel bir kenttir. Çehresi yaşlıdır, protezleri günbegün çoğaunaktadır, ama bakmayın siz şununa bununa, kalbi gümbür gümbür atmaktadır. Merdiven çatılı evleri, dunya âlemden, yarım tül perdeler aynnr. Pencere eşiklerinde en az 56 vazo, çeşitli çaplarda ve değişik ülkelerden tatil anısı tasıyan biblolar, bir kedi ve gazete okuyan insan başı eksik olmaz. Bu tip geleneksel Amsterdamlı evleri meşe odunundan oyulmuş Barok takJidi eşyalarla tıka basa doludur. Akşamlan el ayak çeküince, köşelere yerlestirilmiş abajurlardan değişik volümlerden yayılan ışık, gizemli bir dağılım oluşturur. Gövdeler baskalannın gözlerinden esirgemez kendini. Çeyrek çıplak sanşın tazderin odadan odaya sekişleri Hollandalıların yüreklerini hoplatmaya yetmez. Bugün cumartesi, güneşli bir hava ama oldukça soğuk. Yaklaşan Noel günlerinin alışveriş heyecanı kent merkezlerinde boy gösteriyor. Hafta sonlan, tüketim ordusunun iştahını kabartıyor. Hele Noel'e beş kala, adeta alışveriş seferberliği ilan olunur. En yoğun alışveriş güzergâhlanndan geçerken, laternalardan yükselen müziği duyarsımz. Bu eskimiş, unutulmuş zamanlann melodileri, küçük yakamozlar çaktırır bir an için belleklerinde. Cumartesilerinin fon müziği... Kırmızı burunlu, yaşb laternacılar, ellerindeki teneke kumbaralan, müziğe tempo tutarak gelenin geçerün önüne uzatırlar, Para vermeyenlere kızdıklan yüzlerinden hiç mi hiç anlasılmaz. Laternacılar guzel havalarda, ustleri Kitsch estetiğiyle resimlenmiş tekerlekli isternalarıyla şehri bir haç şekiinde tararlar. Hızh yemek lokantalannın sahipleri artık'hızlı' kavramını dahi sevmediklerini, 30yıl önce 60 saniyenin hızlı olarak nitelendirildiğini, bugün aynı süre için 'çabuk' denebüeceğini söylüyorlar. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK Her an biraz daha hızlı hareket etmenize rağmen giderek daha az vaktiniz olduğunu fark ediyorsunuz değil mi? Ama bunda şaşıracak bir şey yok. Sürat çağının büyük özelliği bu olmalı. Örneğin Concorde'la Paris'e uçup, beş saat kazansaruz bile içiniz rahat etmeyecek, r^ndan sonra Limuzin'inizin içinde yetişeceğıniz toplantı için sanıyeleri saymaya başlayacaksınız. Ya da sabah kahvaltıda çay demlemek yerine, bir poşeti kaynar suya atarak beş dakika kazansanız bile, trene yine de koşturmak, ineceğiniz istasyonda hangi kapının sizi sokağa daha kısa sürede çıkaracağını iyice kestirmek, çıkış kapısında bulunan merdiven basamaklanrun sayısını karşılaştırarak uygun olaruru tespit etmek zorundasıruz. Her iyi hesap iki ya da üç sani Hızlı yemek yeterince hızlı mı? ye kazandırmaktadır. Her iki ya da üç saniye tercihinizi oluşturmaktadır. Böylece beyniniz, "gündelik işleri" yaparken daha hızlanarak kazandığınız saniyeleri, ara sıra parlayan, ya da sesiyie ikide bir sizi uyaran çağdaş saatımzin üzerinde daha da yoğunlaşmaktadır. Yine de vaktiniz kısıth. örneğin, öğle yemeğinde bir pizza dukkânına girdjğinizde kuyruk ta bekieyecek, kasiyere pizza isteginia söyleyebilecek, ancak yutkunma esnasında oturalabileceğiniz darlıktaki sıralara oturabilecek vaktiniz olmayabilir. Gallup kamuoyu yoklamalarına göre Amerikalüarın sadece üçte biri evde düzenli olarak, evin diğer mensuplarıyla konusarak, başka işlere dalmaksızın yemek yiyor. Yüzde 64 gibi bir çoğunluk yemek yerken televizyon seyretmek, okumak ya da çalışmak gibi yan bir iş daha yapıyor. Anketin yapüdığı kesimin yüzde ellisi yemeğini hazırladığını, yüzde ellisi ise doğrudan hazır yemek tercih ettiğini söylüyor. Bu sonuçlar "hızlı yemek" üreticilerini daha hızlı sonuçlar almak üzere girişime itiyor. Hızlı yemek lokantalannın sahipleri "artık hızlı kavramını dahi sevmediklerini" söylüyorlar. 30 yıl önce 60 saniyenin "hızü" diye nitelendirildiğini söyleyen bir yönetici, aynı 60 saniyeye bugün artık yainız "çabuk" denilebileceğini kaydediyor. 90 saniye ile 4 dakika arasında haarlanabilen donmuş yiyeceklerin 1984'te 49 milyon dolar olan satışı, 1988'de 153 milyon dolara yükselerek büyük bir artış sağlandı. Araştırmalann kimisi "hızm" bireysel gelişmişlik olduğunu öne sürerek, "Bogön hız demek, Mr birey olarak ne yapacağını ve berşeyden önemlisi ne ısmariayacagım bilmek demektir" gibi iddialarda bulunuyor. Kimi ise hızın, kadını gerçek anlamda özgürleştirdiğini, evin tek bireylerini bağlantısız hale getirdiğini söylüyor. Kopenhag'dan SAYIN DOKTOR VE ECZACILARA Faiz vergisi mi, Berlin duvarı mı? bul oyu vermek için öne sürdüğü ilk şart, vergilerin düşürülmesiydi. Irkçı ilerlemeciler bu'şartlarını, vergilerin düşürülmesinin geniş çaplı bir vergi reformunu gerektirdiğini savunan ve vergi re " formunu da kapsayan kapsamlı bir ekonomik reform programı hazırlayan hükümete kabul ettiremediler ama, borçlanma faizlerinden alınan vergilerin kaldırılması ve şirket vergilerinin düşürülmesi gerçekleşti. Bundan başka oldukça yüksek olan benzin fiyatlarının düşürülmesi konusunda da anlaşma sağlandı. Faiz vergilerinin kalktığı gün bankalar halkı kredi almaya tesvik etmeye yönelik ilanlannı art ' tırırken dükkân sahipleri de ellerini ovuşturmaya başladılar. Faiz vergilerinin kalktığını duyan sokaktaki Danimarkalı rahat bir nefes alıp alacağı arabarun hayallerini kurmaya başladı bile. Sahi Doğu Avrupa'da da bir şeyler oluyordu. Gerçi televizyon ve radyo yoğun bir şekilde haber veriyordu ama, Berlin Duvan'nın yıkılması dışında ne olmuştu Doğu'da? SEFOKSİM 0,5g ve lg flakon (2ml ve 4ml çözücü ampul ile birlikte) PİYASAYA SUNULMUŞTUR. FAKO İLAÇLARI A.Ş. PARENTERAL ANTİBİYOTİK TEDAVİSİNDE 3. KUŞAK SEFALOSPORİN Faiz vergilerinin kalktığını duyan Danimarkalı, alacağı arabanın hayallerini kurmaya başladı bile. Sahi, bu arada D.Avrupa'da da bir şeyler oluyordu galiba. FERRUH YILMAZ IM IV (sefotaksim sodyum) KOPENHAG Bütün dünya Doğu Avrupa'da olanlarla uğraşırken Danimarka kamuoyu son günlere kadar kendi iç sorunlanyla meşguldü. Danimarka'da her yıl tekrarlanan en büyük iç sorunlardan biri hükümet bütçesinin kabulüdür. Nerede o Türkiye'de hükümet partisinin kimseye danışma ihtiyacını duymadan kabul ettiği hükümet bütçeleri. Danimarka'yı on yıllardır azınlık hükümetleri yönetegeldiğinden, önemli konularda hiçbir yasayı öyle kendi başlanna çıkaramazlar. Parlamentodaki partilerle anlasmaya varmak zorundadırlar. Bu seferki pazarlıklar geçen yıllara göre önemli değişiklikler içerdi. Her şeyden önce hükümet sosyal demokratlarla sürdürdüğü görüşmeleri çok erken bir aşamada keserek sağ kesimdeki partilere döndü. En önemli gelişme, ırkçı yapısı nedeniyle görüşmelere hiçbir şekilde dahil edilraeyen 1lerleme Partiii'nin görüşmelere dahil edilmesi oldu. llerleme Partisi'nin bütçede ka
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle