25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 Üç Alnıaııya HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Avrupa'daki, özellikle Doğu Bloku ülkelerindeki siyasal durum hızla değişiyor. 1 Ekim 1989 tarihinde çıkan ".Sosyalist Devrim Hangi Aşamada" başlıklı yazımda bunlara parmak basmış ve Demirperde gerisindeki ulkelerden Demokratik Almanya ve Bulgaristan'da komünist diktanın henüz sürdüğünü belirtmiştim. Onlar da yumuşadı. Gazetelerde haberleri dikkat ve heyecanla okuyorsunuzdur: Avrupa'nın belkemiği olan Alman devleti yeniden birleşme yolunda. Öyle göriinüyor ki bu birleşmeden sonra Alman Komünist Partisi tıpkı Fransa'da, ltalya'da, Ispanya'da olduğu gjbi demokratik düzenin bir parçası olacak ve dikta eğilimini bir yana bırakıp öteki özgürlükçü partikrin yanında yerini alacak. Birdenbire gelen bu siyasal olayın daha iyi aydınlanması için hemen hernen kırk yıla varan bir süre önce yukanki başlık altında AJmanya'dan şubat sonunda gönderdiğim ve 2 Mart 1952'de Cumhuriyet'te çıkan yazıyı olduğu gibi aşağıya aktarıyorum: I Almanya'ya muhtelif tarihlerde üç defa geldim: 1931,1939 (şubat) ve şimdi 1952 (şubat). Her üçünde de birbirinden tamamen farklı bir durumla karşılaştım. Denebilir ki hiçbir büyük Avrupa devleti bu kadar kısa bir zaman içinde bu kadar büyük içtimai ve siyasi değişikliklere maruz kalmamıştır. 1931 Almanyası bir kaynaşma halinde idi. Memlekette otuzu mütecaviz parti vardı. Sağda nasyonal sosyalistler, solda komunistler gittikçe büyüyüp genişleyen birer siyasi cereyan halinde içtimai bünyede yer ederken, ortada el ele veren küçük partiİer Brilning hükümeüni tutmak için bocalayıp duruyorlardı. O sırada adetçe kuvvetli olan sosyal deraokratlar, aksiyon bakımından kararsız ve acizdi. 1939 şubatında, yani bundan tam on üç sene önce ikinci defa gördüğüm Almanya bütün Avrupaya hatta bütün dünyaya korku saçan bir kışla Almanyası idi. O zaman halkı neşesiz, gençleri asık suratlı bulmuştum. Gülmek, eğlenmek onlar için eiddiyetsizlik, hatta Alman vatamna ve Führer'e hürmetsizlik sayıhyordu. Çatık kash, sert bakışlı olmakta bütün gençler birbiriyle yarış ediyordu. Onlann Allahı Hitler'di; onun gibi olmak lazımdı. Şehirlerin her sokağında, her yaşta ve her boyda dik ylirüyüşlü, Hitler bakışh, borazanlı S.A. ve S.S. mangalarma veya takımlanna yol vermek mecburiyetinde kalırdınız. 1931'de benimle serbestçe konuşan Alman dostlarım 1939'da korkak olmuşlardı. Bir kısmı siyasetten hiç bahsetmemeyi tercih ediyor, bir kısmı ise ancak fısütı ile dert yanıyordu. O zamanki Almanya açık söyleyeyim bana korkunç bir cehennem halinde göründü. Açık fikirli bir Alman dostum bana üzüntü ile "banıt fıçısı üzerinde oturuyoruz. Bu patlayacak ve her şeyden önce bizi mahvedecek" demişti. Yakup Kadri'nin Yaban'ını Almancaya çeviren bu zavallı dostum 1944'te bir müttefik bombardımanı esnasında öldu. II 1952 Almanyası'nı bir kuruluş, bir çalışma Almanyası halinde buldum. Bizim sömestr tatilinden faydalanarak şimdiye kadar gezdiğim Freiburg, Heidelberg ve Bonn şehirlerinde hep aynı hava hüküm sürüyor. 1946'da bu memleketi gezen bazı Türk arkadaşlanmın anlattıklan ümitsizlik havası kaybolmuş, yirmi dakikalık bir tek hava akınında beşte biri mahvolan ve beş bin insamnı kaybeden (Freiburg i/B) de bana üniversiteyi gezdiren doçentin sağ kolu yoktu. Buna rağmen, evvelce hiç kullanamadığı sol eliyle şimdi gayet çabuk yazı yazdığını, sağ kolunu Rus cephesinde kaybettiğini gayet tabü, hatta neşeli bir eda ile anlatıyor, yeni başladığı bir monografiyi bir kaç ay sonra tamamlayacağından bahsediyordu. Heidelberg'de taruştığım, sağ kolu harpte çolak ve ayağı topal olmuş bir genç, iki yaşındaki platin saçlı çocuğunu sol eliyle tutarak yakında ikinci bir çocuğu olacağından bahsederken gözleri, hayata bağlıhğın ve ümidin en ytlksck ifadesiyle dolu idi. Bonn'a gelirken trende ahbap olduğum bir gümrük müdürünün sağ elinin yarısı yoktu. Sol ayağı takma idi. Harpte aldığı yaralar neticesinde bir böb OLAYLAR VE GÖRÜŞLER reği de ameliyatla alınmış. Bu adam Bonn'a bir müdürler toplantısına iştirak için gidiyordu ve enerji ile dolu idi. "Fabrikalarımızı söküp aldılar, yahut tahrip ettiler. Onlar bunu yapmasaycvlar nasıl olsa biz yapacaktık. Zira o fabrikalar eski metotlara göre yapılmıştı. Istihsali çoğaltmak için değiştirmek lazımdı. Şimdi bütün dünyada en modern fabrikalara sahip memleket biz olacağız" diyordu. Bu sözler milleti teselli etmek, ona çalışma arzusu vermek için burada ağızdan ağıza dolaşan sözler olmakla beraber, bunlarda hakikatin de mühim bir payı olduğunu kabul etmek lazım. III 1952 Almanyası'run iktisadi dunımu üzerinde bir jey yazacak defilim. Gazetelerimizde bu mevzua da* ir bir çok yazılar çıktı. Esasen bu hususta teferruata girmek ve tafsilat vermek için gereken tetkikatı yapmağa vaktim müsait değil. Yalnız çarşmın bana verdiği intibaa dayanarak söyleyeyim ki, burada hayat tsviçre'den ve ltalya'dan ucuz. Bilenlerin söyledigine nazaran, Fransa'dan da çok ucuzmuş. Harpten mağlup ve perişan çıkmış, işgal altına alınmış, ikiye bölünmüş bir memleketin 1948'den başlayarak iki, üç sene içinde bu iktisadi nizamı kurabilmesi her türlü takdirin üstünde. Bugün Bonn Üniversitesi'nde (Almanya'run Avrupa müdafaasına iştiraki) mevzulu bir konferansını dinlediğim Alman Maliye Naarı Dr. Schaeffer, konferansının bir yerinde "Hakiki bir demokrasi, halka yalnız hürriyet getiren değil, herhangi totaliter bir memleketten çok daha yüksek bir iktisadi hayat seviyesi getiren bir demokrasidir" derken çok alkışlandı. Bu alkışlar, münevver halkın hükümetin iktisat politikasını ne derece candan tasvip ettiğini gösteriyordu. kütüphanesinin yüzde doksam harap ve mahvolan Bonn Üniversitesi'ni stilini muhafaza etmek üzere eskisinden daha güzel yapmışlar. Altı bin talebesi ile hiç aksamadan tedrisata devam ediyor. Kitaplarm mühim bir kısmını da tedarik ederek yerine koymuşlar. Bana üniversiteyi gezdiren Prof. Von Weber bombardıman edilen üniversitenin o zamanki halini tasvir eden büyük fotoğraflan göstermeseydi, bu binanın iki yıl içinde eski tarnnda yeniden yapıldığma zor inanırdım. içinde, günde 3500 talebenin yemek yediği talebe yurdunda profesörle birlikte yemek yerken Almanya'da yirmi bir yıl önceki talebelik günlerimi hatırladım ve buradaki neşeli gençliği o zamankinden farksız buldum. Çahşmanın, müspet netice almanın :nsana enerji ve neşe verdiğini burada el ile tutulur bir şekilde görebilirsiniz. Hele şimdi Ren havzası memleketlerinde kamaval var. Toplantılar, konserler, maskeli balolar, geceleri sokaklarda karnaval için çeşitli kıyafetlere girmiş insanlar, burada hüküm süren hayat felsefesinin şu parola üzerinde toplandığmı gösteriyor: "Eğlenmeye hak kazanmak için çalışmak, çalışabilmek için de neşeli olmak lazım!' V 19 KASIM 1989 AÖKAYBIMIZ Nazmiye Bedia ve Ahmet Muhtar Aytul'un oğlu, Necla Toros'un kardeşi, tzzet ve Hasan Günay'ın damadı, Füsun Unsal, Neslihan Atalay ve Ferhan Günay'ın eniştesi, Alper Ünsal, İrfan Atalay'ın bacanağı, Ferhunde Günay Aytul'un sevgiü eşi, Sühan ve Yalım'ın biricik babalan, Gazeteci Yazar TURHANÂYTUL 18 Kasım 1989 Cumartesi günü aramızdan ayrıldı. Cenazesi 20 Kasım 1989 Pazartesi günü Haydarpaşa Numune Hastanesi'nden ahnarak, saat 10.30'da Gazeteciler Cemiyeti ile Milliyet Gazetesi önündeki törenlerden sonra Şişli Camii'nde öğle üzeri kıhnacak cenaze namazmı müteakip Zincirlikuyu aile kabristanında toprağa verilecektir. Bugünkü Almanya'da fıkir ve sanat sahasındaki neşriyat insana cidden hayranhk veriyor. Kitapçı vitrinlerinde en çok rastlanan yeni eserler, müzik, resim, edebiyat ve diğer güzel sanatlara ve felsefeye dair olan eserlerdir. Eski fîlozofların çeşitli eserlerinin yeni tabıları yapılmış. Burada kitap çok pahalı, fakat o nispette rağbette bir meta. Hakiki medeniyetin fıkre ve sanata dayandığı, ileri tekniğin tahripkâr tesirine ancak bunların fren teşkil ettiği hakikatini burada her münevver ağızdan işitiyor ve bunun lafta kalmadığını kitapçı vitrinlerinde ve bu dükkânların bulduğu rağbette görüyorsunuz. IV Yanlış sevk ve idare altında çok büyük felaketleAlmanlar yeniden kalkınma hamlelerini yaparken işleri rasyonelleştirmişler, sıraya koymuşlar. Me re uğradığı halde manen ve maddeten pek çabuk sela tahrip edilen istasyon binalarından bir çoğu he kalkınan, çalışan, hayata bağlanan, eğlenen Alman nüz yapılmamış. İstasyon memurlan ve emanet da halkının neşesini kaçıran bir tek şey var: Demir Perireleri için muvakkat binalar yapmışlar. Buna mu de arkasındaki vatan parçası. Genç, ihtiyar, kiminle kabil tren yollannı, köprülerini tamamen yenile konuşursanız konuşunuz, bu mevzu acılınca, gözlerinde derhal büyük bir acının derin ifadesini gömişler. Şehirlerde her şeyden önce bombardımandan ha rüyorsunuz: Ben artık kimseye bu mevzuu açmıyorap olan Univerşite binalarını yapmışlar. Yansı yı rum. Zira Alman birliğinin yeniden nasıl kunılakılan Freiburg Üniversitesi derhal tamir edilmiş, es cağını kimse bilmiyor. Beyhude yere onlan niçin kisi gibi tedrisata başlamış. Binasının dörtte üçü ve üzmeli! AİLESİ VEEAT Uyemiz, Basın Şeref Kartı sahibi TURHAN AYTUL 18.11.1989 günü vefat etmiştir. 1930 yılında tstanbul'da doğan Turhan Ajtul gazeteciliğe 1945 yılında Izmir'de başladı. Akşam, Yenisabah, tstiklal, Hürses, Ulus, And, Demokrat Izmir, Cumhuriyet, Son gazetelerinde çalıştı. Milliyet Gazetesi'nde dış politika muhabirliği, röportaj ve fıkra yazarlığı, genel yayın yönetmenliği yaparak mesleğini sürdürdü. Güneş Gazetesi'nde danışman olarak görev yaptı. Vefatı camiamızda büyük üzüntü yaratan Turhan Aytul'un cenazesi 20.11.1989 Pazartesi günü saat 10.30'da Gazeteciler Cemiyeti ile Milliyet Gazetesi önünde yapılacak törenlerden sonra Şişli Camiinde kıhnacak öğle namazım müteakip Zincirlikuyu Mezarhğı'nda toprağa verilecektir. Turitan Ayinl'a lann'dan mağfıret, ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz. OKEff AKBAL EVET/HAYIR Bir Yaymevinin 25. Yılı... Uliısal Dil Biliııoi. Batı'mn ilerleyen teknolojisi her gün ortaya yeni bir ürün çıkarıyor, bu ürünler de onu üreten ülkenin dilindeki adıyla Türkiye'ye geliyor. Böylece halk yabancı sözcüklerin çekimine kapılıyor. Bir yayınevinin 25 yılı geride bırakması önemli bir olaydır. Nice yayıncı beş on yılı geçiremeden piyasadan çekilip gitti. Yaşar Nabi Nayır genç bir yayıncıya şöyle demişti: "Beş on kitap çıkanp işleri yoluna koyduğunu sanmak aldaticı bir şeydir. Sen, kitaplann yüzü aştıktan sonra ne yapacaksın, onu düşünmelisin." Yirmi beş yıllık bir geçmişi olan kaç yayınevi var! Üstelik hep aynı çizgiyi, aynı beğenı düzeyini sürdurerek... Sanata, yazına, daha doğrusu sanatçıya, yazara, şaire değer vererek... Cem Yayınları 25. yılını doldurdu. Öykücü Osman Şahin, yayınevinin 25. yıldönümü anı kitabında şöyle yazıyor. "Arkasında devlet desteği olan, her yıl bütçeden milyarlarca yardımı, binlerce çalışanı olan Kültür Bakanlığı'nın ne işe yaradtğı, yalnızca Cem Yayınevi'nin şu son yirmi beş yılda kültür hayattmıza yaptığı katkılann yanında, daha da düşündürücüdür. Cem Yayınevi, kültür hayatımızın en karanlık dönemlerini yaşadığı, 12 Eylüllerde, yayınevlerinin basıldığı, kimi yayıncıların öldürüldüğü, kâğıda ayda, iki ayda bir ağır zamların yapıldığı, kitaplann toplatılarak yakıldığı ya da hamur edildiği, her türlü basım, dağıtım kanallarmın tıkandığı onursuz dönemlerden yüzakıyla geçerek başarabildi bunları." Cem, Oğuz Akkan'ın oğlunun adıdır. Oğuz Akkan yazılanyla btlinen bir gazeteci değil, ama etkili kişiliği, tutaıiı aydın davranışlarıyta sanat, yazın çevremizde çok sevilen bir kişiydi. 'Akşam' gazetesinin yöneticisi, röportaj yazarı olarak tanınıyordu. Derken Cem Yayınları'nı kurdu 1964 yılında... Önce işe Nobel kazanmış yazarlar dizisiyle başladı. Nobel Dizisi'ni, Yirminci Yüzyıl Klasikleri, Dünya Klasikleri izledi. Türk yazarlarının yapıtlarına yayınlarında en önde yer ayırdı. Pek çok ünlü yazarımızın romam, öyküsü, şiiri bu yayınlarda çıktı. Oğuz Akkan genç yaşta aramızdan ayrıldı. Gerçek bir değerin yok olmasıdır onun ölümü. Kendisınden daha çok başarılı işler beklenirken çekti gitti. Dosttu, insandı, aydındı. Belki de genç yaşta ölmesinde bu niteliklerinin etkisi olmuştur diyecegim geliyor. Mutlu bir rastlantı mı demeli, bilmiyorum. Oğuz'un ölümünden sonra bir başka değerlı insanın, bir sanatsever kişinin Mehmet Ali Uğur'un Cem Yayınları'nın yönetimini üstlenmesi... Uğur, Oğuz Akkan'ın kurduğu yapıyı her yıl biraz daha yüceltiyor, zenginleştiriyor, yaygınlaştırıyor. Bir yayınevinin Oğuz gibi, Ali Uğur gibi kişilerin elinde olması o yapının geleceğine güven vermektedir. Ali Uğur, ünlü yazarımız Bekir Yıldız'ın damadnjır. Bakın ne yazmış Yıldız, Ali Uğur için. "...Emeğin, bilincin ve dürüstlüğün harcıyla gelişen yayınevi için Ali Uğur, bir gövdenin iki kolu gibi, Oğuz Akkan'ın ilk harcına hile katmadan, yayınevini yaşatmayı sürdürebilmıştir. Söz Ali Uğur'dan açılmışken, bir gözlemimi yazmadan geçemeyeceğim: Akıl almaz hoşgörüsü, insan sevgisi ve başkalarının mutluluğuyla mutlu olabilme mertebesine ulaşmış biri olarak iki yüzlü, hayın, gece fahişe, gündüz rahibe olabilen kapitalizmin kurallarına karşın yayınevini bu düzeye getirebildiğinin gizini çözebilecek bir ekonomist daha anasının karnından doğmamıştır herhalde." Her yazann Oğuz Akkan'la ilgili güzel anıları vardır. '25 Yıl' kitabında bakıyorum da hemen her yazar Oğuz'dan soz ederken aşağı yukarı aynı gözlemler, izlenimler belirtmiş. Hepsi de aydınlık bir kişiliğin yansımalan... Örneğin Atilla Özkınmlı şöyle demiş: "Şunu iyi biliyonjm: Oğuz Akkan yüreği kitapsevgisiyle çarpan bir yazar dostuydu. Başınız sıkıştığında güvenebileceğiniz bir insandı. Aldatıldı, iyi niyeti kimı zaman kötüye kullanıldı, ama kendisi kimseyi aldatmadı, hep dürüst davrapdı. Ne mutlu ona ki Ali Uğur aynı ılkeleri koruyarak sürdürüyor Cem Yayınevi'ni" Cem Yayınları na nıce güzel, başarılı yıllar dıleyerek... M. GÜNER DEMİRAY Emekli Türkçe Öğretmeni Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı veren Türk ulusu varlığını dünyaya kamtladı. Ancak varlığını sürdürebilmesi için çağdaşlaşması gerekiyordu. Devrim aşamasına geçti. Kurtuluş Savaşımızın gerçeklerinden ve Fransız lhtilali'nden ışık alan Kemalist ilkelerdi devrime yol çizen. Bu devrim süreci içinde dile de gerekli önem verildi ve Dil Devrimi başladı. Bu olgu Türk dilinin varsıllığını ortaya çıkarmanın, çağdaşlaşmanın, uluslaşmanın, gerilik çemberini kırmanın, Batılılaşmamn bir gereğiydi. En önemlisi, ulusal dil bilincini yaratmak ve topluma benimsetmekti. Türk Dil Kurumu devrimi üstlendi. özerk bir tutum içinde ve Atatürk ülküsüne bağlı kalarak devrimci bir anlayışla ve bilimsel yöntemlerle Türk dilinin gelişmesi, özleşmesi ve varsıllaşması yolunda olumlu ve başarılı çahşmalar yaptı. Anıt değerinde üstün ve bilimsel yapıtlar yayımladı. Ulusa, ulusal dil bilincini aşıladı. Dil Devrimi'ni benimseyen yazarlarımız dünya kültürünü etkileyen, Türkçeyi dünya dile aşamasına getiren evrensel yapıtlar yarattılar. Bazı gözler kördü, bu gerçekleri göremiyorlardı. Ve en sonunda 12 Eylül yönetimi bu eski Atatürk Kurumu'nu kapatarak kapısına kilit vurdu. Şimdi yeni Türk Dil Kurumu Başbakanlığa bağlı resmi bir daire olarak çalışmaktadır. Bu daire "Dil tnkılâbı" yolundadır. "Dil" Türkçe, "inkılâp "Arapçadır. Bu tamlamada bir çelişki var. Bize Osmanlıcayı anımsatıyor. Işte yeni kurum da bu çelişkinin içindedir. Ama ne olursa olsun artık devrim mayası tutmuştur. Çağdaş kavramlara karşıhk veren bir Türkçe vardır bugün. Bu öz Türkçe bilinci içten içe sürmektedir. Aydınlar, yazarlar kesimi, ulusun çoğunluğu özleşmiş güzel Türkçeyi yazmaktadır, konuşmaktadır. Türk Dil Derneği, Dil Devrimi ve ulusal dil bilinci yolunda kolları sıvamıştır. Bu gelişmelere rağmen dilimiz bugün birçok tehlikelerle karşı karşıyadır ve "dil sorunu" sürüp gitmektedir. Her ne kadar Türkçetniz, Arapça vç Farsça1 nın etkisinden belirli ölçüde annmış, kendine dönmüşse de önümüzdeki tehlikeleri göz den uzak tutmamalıyız. Bu tehlikenin etkilerini zaman zaman yaşamaktayız. Batı'nın ilerleyen teknolojisi her gün ortaya yeni bir ürün çıkarıyor, bu ürünler de onu üreten ülkenin dilindeki adıyla Türkiye'ye geliyor. Böylece halk yabancı sözcüklerin çekimine kapılıyor. Bence bu tehlikelerin karşısında şimdilik şu önlemler alınmalıdır: 1 Türk Dil Derneği yabancı ulkelerden gelen teknolojik ürünlerin Türkçe adlarını dilbilimcilere ve ügüi uzmanlara buldurmah, dergi ve gazeteler yoluyla halka sunmalı ve yaşama geçirmelidir. 2 Dernek ulusal dil bilinci sorununu gündeme getirmeli, toplumu somut ömeklerle yeterince aydınlatmalı, bu konuda yayınlar yapmalıdır. (Avrupa Topluluğu'na başvurduğumuza göre anadil bilinci daha bir önem kazanmaktadır.) 3 Yabancı sözcük nereden gelirse gelsin dernekçe oluşturulacak yarkurulca sözcüğün Türkçe karşılığı anında bulunmalı, konuşma ve yazı diline sokulmalıdır. 4 Levha ve tabelaların Türkçe yazüması sağlanmalıdır. (Bu sorun, Türk Dil Derneğinin belediyelerle işbirliği yapmasıyla çözfllebilir.) 5 Yabancı ülkelerdeki işçilerimize ve diğer yurttaşlarımıza Türkçe eğitim verümeli, anadil bilinçleri uyanık tutulmalıdır. GAZETECtLER CEMtYETl TEŞEKKUR Ailemizin büyüğü sevgili varhğımız NERİMAN ARATı kaybetmenin onanlmaz acısını, cenaze törenine katılmak, çiçek göndermek, evimize gelmek, mektup, telgraf ve telefonla başsağlığı dilemek suretiyle bizlerle paylaşmak * lütfunda bulunan tüm akraba ve dostlarımıza minnet ve şükranlarımızı sunanz. Kendi yaptığımız tarih Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi TÜRKİYE CİLTLERİ BALABANYAZiaOĞLU AİLELERİ Sevgili kardeşimiz Seni Seviyomz... Bcraber olduğumuz günleri unutmayacağız. REX, TRANS VE KEREM HA1SCI "Ttıose days, we kncw thefre ali gone... Those days, they'm gone, But the memories still rock on" AHMET YUCA Şeyh Bedreddin'den Tersane Grevi'ne Osmanlı'da toplumsal mücadeleler • II. Meşrutiyet'te sosyalist örgütlenmeler ve işçi hareketi • Kurtuluş Savaşı ve sosyalizm • Kemalist rejim karşıtı ayaklanmalar • Tek Parti Dönemi'nde sosyalist hareket ve TKP • DP iktidarında toplumsal mücadeleler ve sosyalist hareket • 27 Mayıs ve sonrasında sosyalist hareket ve işçi sınıfı hareketi • TİP ve toplumsal mücadeleler • Sosyalist harekette bölünme • Parlamento dışı mücadelenin yaygınlaşması: DEVGENÇ, DİSK, TÖS • 12 Mart 1971 askerî müdahalesi • 12 Mart sonrasında silahlı mücadele: THKPC, THKO, TİKKO • Sosyal demokrasinin yükselişi • Faşist hareketin iktidara yönelişi ve MC iktidarları • 12 Mart sonrasında sosyalist hareket ve işçi hareketi • Sendikalar, kitle örgütleri ve sosyalist örgütler • 1970'lerde sosyalistler arasında bölünme: "İlericilik", "Devrimcilik", "Yurtsever Devrimcilik" karşı karşıya • Toplumsal mücadele ve şiddet: "Ülkücüler", "Devrimciler", "Akıncılar" • Faşizm, toplu katliam girişimleri ve direniş • Parlamentarizmin tıkanışı • 12 Eylül 1980 • Diktatörlük ve direniş: idamtar, toplama kampları... Yazarlar Tanju Akad • Nuri Akbayar • Mehmet Alkan • Çağatay Anadol • Fahri Aral • Sadun Aren • Tülay Arın • Mustala Arslantjnalı • Yaşar Ayaşlı • Ergun Aydınoğlu • Ulus Baker • Oya Baydar • Murat Belge • Mihrı Beüı • Halıl Berktay • İsmaıl Beşıkçı • Tanıl 8ora • Korkut Boratav • Kemal Burkay • Ruşen Çakır • Cengız Çandar • Tevfık Çavdar • Murat Çelıkkan • Aydın Çubukçu • Metın Çulhaoğlu • iikay Demır • Ahmet Demirel • Orhan Dılber • Gultekın Emre • Neşe Erdilek • Ümıt Fırat • Haluk Gerger • Mesut Gülmez • Mehmet Gurbuz • Nurdan Gürbılek • Şehmus Güzel • Alpaslan Işıkiı • Rasıh Nun llen • Ahmet insel • Emın Karaca • Gülsüm Karamustata • Dursun Karataş • Kuiuluş Kayah • Erkan Kayılı • Ümıt Kıvanç • Yıldınm Koç • Cemı! Koçak • Orhan Koçak • Ortıan Kotan • llcemz Kurtalan • Akıf Kurtuluş • Hayaar Kutlu • Yalçın Küçük • Demır Küçükaydın • Ertuğrut Kurkçu • Omer Laçiner • Tayfun Mater» OSuztıan Müftuoğlu • Murat Nışancıoğlu • Ahmet Oktay • llber Ortaylı • Muzaffer Oruçofilu • Stella Ovadıa • Çetın Ûzek • Doğan Ûzgüden » Banu Paker • Jale Parla • Taha Parla • Faruk Pekın • Doğu Permçek • Yavuz Sabuncu • Necdet Sateoğlu • Nıtat Sargın • Veya Sansözen • Naıl Satlıgar • iskender Savaşır • Mahır Sayın • Gülrnır Savran • Sungur Savran • Ûmur Sezgtn • Orhan Dilber • BüJent Somay • Kenan Somer • Semta Somersan • Mümtaz Soysal • Mustafa Sönmez • Kemal Sulker • İlhan Tekelı • Şırin Tekelı • Zafer Toprak • Teslım Töre • Mete Tunçay • Atila Turk • Barış Tütün • Fugen Uğur • Bülent Uluer • Çebn Uygur • Ekrem Uykucu • İşaya Ûşür • Hatice Yaşar • İrfan Yavru • Stelanos Yerasimos • Murat Yetkın • Can Yücel • Ragıp Zarakolu A. YUCA ACMIZ SONSUZ Maarifliler Evi'nde gitarlar sustu. Bütün martıların bir kanadı kınk. Bütün kadehler yerde bugün. AHMET İHSAN YUCA kardeşimizi, doğum günilnde bir trafık kazasında kaybettik. 20 Kasım Pazartesi sabahı, saat 8.30'da bütün mezunlar onun anısına okulda toplamyonız. Ailesine ve bütün Maarif Camiasına başsağlığı dileriz. KALÎDMAARÎFLÎLER EVt VEFAT ve BAŞSAĞUĞI Tolga ve Kerem sevgili arkadaşlarım, biz de güzel oğlumuz, efendi insan SOSYALİZM TOPLUMSAL MÜCADELELER ANSİKLOPEDİSİ İktişm )avmien AHMET ÎHSAN YUCA'yı elim bir kaza sonucu kaybettik. Acınuz büyüktür. Kederli Yuca ailesinin ve tüm sevenlerinin başı sağolsun. HANCI AlLESİ Pazartesi Bayilerde AaKAYBIMIZ Yönetim Kurulumuzda görev alrmş değerli insan Anlatılan senin hîkâyentllr İletişim Yayınları Klodfarer Cad. iletişim Han Cağaloğlu 34400 İSTANBUL. Tel. 516 22 60 (3 hat) MEHMET ZAN'ı elim bir trafık kazası sonucu kaybettik. Ailesine ve mUhendislik camiasına başsağlığı dileriz. ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU tLAN Bandırrna S.S. TürEl Yapı Kooperatifi Başkanlığı'ndan üyemiz lsmail Kahraman, üyelik borcunuzu (4.000.000 TL.) 10 gün içinde ödemediğiniz takdirde, üyeükten ihraç edüeceginiz ilanen ihtar olunur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle