17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER şerek devam ediyor, dünya defnelerle bezenmiş ikinci büyük deliliğe doğru giden yola sürükleniyordu. Bu esnada, psikiyatride temel bir değişim olmuştu. Organist göruş yıkılmış, yerini, Freud'un kurduğu psikanalitık görüşe vermişti. Artık, 1930'ların ve 1940'ların akıl hastasında, erken çocukluk yıllarındaki ve hatta doğumdan önceki rahim içi hayattaki ruhsal sarsıntılar, "kişinin bilincinden ve belleğinden silinmişolaylar"hastalık nedeni olarak önesürülüyordu. Hayatın ilk altıyılımutlu, huzurlu vesarsıntısızgeçti mi, kişi, artık bundan boylebaşarılı, mutlu, i>i, dürüst olduğu gibi hayatın güç anlannda da kişilikli veyıkılmazoluyordu. Yani, hastalanmasına,* akıl hastası olmasına neden, daima kendi ergin bilincinden uzaklaştırılmışve kendisinin farkındaolmadığı ve dolayısıyla kendisinin sorumlu tutulamayacağı erken çocukluk yaşlarında geçirilmiş yaşantılardı. lşte bu suretle, savaş psikozlan'nda da aynı tıp mantığı içinde. hastalanmanın nedeni olarak, artık "merrni patlamasımn beyinde yarattığı moleküler sarsıntı" yerine, ondan çok farklı olan "kişinin, yaşamımn ilk yıllarında geçirmiş olup halen unutmuş bulunduğu ruhsal sarsıntılar'' kabul edilmekle, toplum, gene kendi "kahraman" ve "kahramanlık" tabusunu koruyordu. Kahramanımızın hastalanmasına neden, çoktan bilincinden uzaklaştırmış olup unutmuş bulunduğu ve dolayısıyla kendisine bilinçli olarak en ufak bir sorumluluk payı yuklememiş olan uzak çocukluk hatıralan idi. Kahramanımız, genel kahramandı... Ne var ki, gene "hak etmiş bulunduğu tüm şeref ve saygılarla donatılmış olarak hayatının geri kalan yıUannı geçirmek üzere'' bir akıl hastanesine gönderiliyordu. Kahraman kahramanlığını yapmış ve toplum da görevini sonuna dek yerinegetirmişti. Tabulara da dokunulmamıştı. Jkinci Dünya Savaşı'ndansonraki dünyada, tabular arkasında gizlenmiş yalanların yerine, gerçekci bir düşünce özgürlüğünün ürünü olan varoluşçuluk ve ona baglı düşünce sistemlerinin ağırlıklarını ortaya koymalarıyla, tüm değer normları arasında "korkma", "korku", "kahramanlık", "kahraman", "utanma'' kavramlan da yeniden gözden geçirilmeye \ e yeni yerlerine konmaya başlanmıştı. Bu yeni akım et kisini psikiyatride de göstermiş ve bi rçok ruhsal işlev yeni açılar altında irdelenerek yeni boyutlar kazanmaya başlamıştı. Artık herkesin korkabileceği ve herkesin yıkılabileceği, korkma ve yıkılmanın korkmamak ve yıkılmamak kadar birer insan öğesi olduğu; herkesin kendine has bir yıkılma noktası olduğu; stres ile karşılaşan bir kimsenin ne zaman , nasıl ve ne derecede yıkılacağını kendisinde olan bu yıkılma noktası'nın ayarlamakta olduğu anlaşılmıştır. Bu yıkılma noktası'na kişinin kişilik yapısı ve değer yargiları, sorumluluk duygusu, kendisine karşı olan saygısı ve değer verdiği yakmlannın kendisine karşı göstermekte olduklan saygı ve kendisinden bekledikleri direnç, kişinin karşılaştığı stresin cinsi ile şiddet v e süresi ve ayrıca stressin nevinin kişi için taşımakta olduğu duygusal yükgibi birçok öğeler ayarlamaktadır. lşte bu suretle, şu veya bu koşullar altında, şu veya bu zamanda herkes'in korkabileceği ve dolayısıyla korkunun da diğer herhangi bir duygu ve davranış gibi bir insan öğesi olduğu bilindikten sonra, korkunun kişiye yüklemekte olduğu utanma hissi de azalmış olur. Psikiyatride katı Freudcu analitik görüş yerine, Alexander'üen başlayarak gitgide kuvvetlenen kişüer arası ilişkiler kuramı gelrniş ve psikiyatrik olguların izahında bu görüş kulianılmaya başlamıştı, Çağdaş tıp anlayışında bu ilerlemeler olurken, dünyada da ne yazık ki, tüm dünyayı sarmasa da, bölgesel savaş delilikleri sürmektedir. tşte bu savaşlar içinde, Vietnam Savaş savaş psikozlan için yeni bir değersi tamamen değiştiği gibi buna bağlı ve bunun sonucu olarak bu hastalıklar grubunun tedavi yöntemi de temelden değişmiş oldu. Vietnam Savaşı'nda pek çok savaş psikozu olgusuna rastlanmıştı; ama artık toplumun "kahraman" ve "kahramanlıklar"a karşı tutumu da değişmişti. Herhalde, insanlık "kahramanlıklar"dan epeyce çekmiş olduğunun farkına varmıştı artık. Ve artık herkesin korkabileceği, bazı hallerde herkesin korkacagı bilimsel olarak izah edilmiş bir gerçekti. Artık, savaş psikozlannın kokeninde korkunun yattığı ve insan gücünün bitiminin bir ifadesi olduklan biliniyordu... Vebundada"utarulacak"fazlabirşeyyoktu... Belki de, üstünde durulacak tek nokta "arkadaşları görevi sürdürürken kendisinin korkmuş olmasınm, kendi öz yargısı karşısında kişiye ileride yaratacağı olumsuzetki"idi... lendirilmenin yapılmasına vesiie olmuştur. Vietnam Savaşı'ndan beri savaş psikozlan'nın etiopatojeni 23 EKİM 1989 Kahramanlıklar, Korku, Savaş Psikozları CUMHURİYET 'TEN • OKURLARA... OKAY GÖmNSİN Yeni akım etkısini psikiyatride degöstermiş ve birçok ruhsal işlevyeni açılar altında irdelenerekyeni boyutlar kazanmaya başlamıştı. Artık herkesin korkabileceği ve herkesin yıkılabileceği, korkma veyıkılmanın korkmamak ve yıkılmamak kadar birer insan öğesi olduğu; herkesin kendine has biryıkılma noktası olduğu; stres ile karşılaşan bir kimsenin ne zaman, nasıl ve ne derecede yıkılacağmı, kendisinde olan buyıkılma noktasımn ayarlamakta olduğu anlaşıhnıştır. Dr. KRİTON DİNÇMEN de toplumdan hak etmiş bulunduğu tiim bakım ve saygıyı kazanmış olarak en huzurlu bir şekilde yaşatılmak üzere (!!) bir akıl hastanesinde kapatılarak geçiyordu. Tekelleşme ve Teknoloji T 19101925 yıllarında geçerli olan bu tıp görüşünün kokeninde iki temel öğe yatmakta idi. Birincisi, o yıllarda, tum öbür tıp dallarında olduğu gibi psikiyatride de egemen olan kuvvetli organist görüştü. AnSavas psikozlan başlığı altında toplanan bir has cak, bunun yarubaşmda, pek açıklanmamakla beratalıklar grubu için 6070 yıl gibi çok dar bir zaman di ber, o sıralarda toplumda çok geçer akçe olan ve bir limi içinde gerek etiopatojeni (hastalığın temel nedeni tabu olmakla üstünde tartışmanın dahi suç sayıldığı ile oluşma ve gelişme safhalarının nedenleri) gerek '' kahramanlık" ve'' kahraman" kavramlarının kose bu etiopatojeniye bağlı olarak ortaya atılan \ e uy runması çabasının da önemli bir yer tuttuğunu düşügulanan tedavi yöntemleri açısından beiiren değişik nebiliriz. Çunkü, kahramanımızın hiçbir kusuru yoklikler üzerine genel kapsamlı olarak düşünursek, bir ken,korkusözcunünneolduğunubümeden,korkutıp konusu gibi çok somut bir kategorinin, ondan ta ya yabancı bir korkma ile en ufak bir ilgisi olmadan rnamen ayn ve uzak duran toplumsal değer ve norm ve dolayısıyla kahramanhğına en ufak bir leke sürüllar gibi soyut bir kategori ile koşut bir şekilde gelişti meden "savaşırken yanında patlayan mermilerin beynindeyarattıkları moleküler sarsıntı" sonucuakğini görmekteyiz. lınıyitiriyordu. Toplum da, karşılıkolarak, kahraSavaş psikozlan başlığı altında, harp ve muhare mandan gereken bakım ve saygıyı esirgemiyor ve onu be şartları altında oluşan ve genelde bilinç şaşkınlığı tüm şanı ve serefi ile bir akıl hastanesinde yatırıyorve hatta kaybı ile başlayıp bazen, insarun tum geri ka du. Kahramanımız yine kahraman kalıyordu; toplan yaşamını bir akıl hastanesinin dört duvar: içinde lumda görevini eksi ksiz yerine getiriy ordu. Ne var ki, geçirtecek şizofreniye benzer bir tablo ile suregelen bir böylece savaş psikozu olgulannın °7o8O gibi çok yukgrup akıl hastalığı toplanır. sek bir oranı, etraflanndan tamamen kopmuş ve kenBu hastalıklar, bilimsel olarak, ilk kez I. Dünya Sa di hasta iç dünyalarında kapanmış olarak kendi kenvaşı sırasında irdelenraişler v e bu suretle etiopatoje dilerine manasız bazı sözler mınldanarak ve yüzlerinnileri, klinik seyir ve süreleri ile tedavi ve prognozla de acayip bir gulümseme ile, yaşamlarının tüm geri kalmış yıUannı bir akıl hastanesinin loş koğuşu ile hürı (hastalığın sonucunun onceden kestirilmesi) tarif zün dolu bahçesinde Reçiriyorlardı. edilmişdir. lşte, I. Dünya Savaşı yıllarında bu konuda yapılan değerlendirmelere göre, psikozlarırun etiopatojeni Tıpta yeni gelişme lerinde, erlerin yakınlannda patlayarı mermilerin yarattıkları'' hava sadrneleri'' nin beyinlerde neden olBirinci Büyuk Savaş bitmiş ve dünyamız ikinci büduğu "moleküler sarsıntı" rol oynuyor ve sonuçta, yük deliliğine hazırlanıyordu. Birinci Büyük Savaşa bu sarsıntı erin ruhsal dengesini bozarak baştaki öteki pek çok nedenle birlikte yol açmış aynı topiumpanikşaş kınlık hali ile onu izleyen müzmin şizof re sal histeri, aynı önyargılar, ayru büyük laflar, aynı niform tabloya yol açıyordu. Ve doğaldır ki, erin bun "galeyan" \e aynı "heyecan", nutuklardaki aynı danböylegerikalanyaşamı, kahramanlığı sayesin "kahraman" ve "kahramanıık" lafları daha Ja şi Yüzyüımızın başından beri gerek sanayileşme ve teknoloji gerekse değer kavramlan ve hayat anlayışı bakıraından aürekli ve büyük bir değişimdevrim içindebulunaninsanlığmsergilemekte olduğu farklı göriinümier arasmdaki bazıortak noktaların belirlenmeleri ve ilk bakıştabirbirinden çok ayrı ve ilgisiz gibi duran bu noktalararasındaki ilişkilerin saptanması, bizi ilginç bazı sonuçlara götürebilir. Sonuç Bu şekilde de savaş psikozlannda uygulanacak yeni tedavi yöntemierinin esaslan ortaya konmuş oluyordu:' 'Kıtası ile ilişkisi kopanlmadan, kişi cepheye en yakın bir hastaneye kaJdınhp bir hafta kadar devam eden bir uyku tedavisinden sonra, kendisine hasta pijaması da giydirilmeden, uniforması ve varsa rütbe işaretleri ile aynı klinik tabloyu gösteren öbür arkadaşlan ile biriikte, özeilrkie "savaşta korkma" temasının ağırlıkta olduğu bir haftalık kısa bir güçlendirici yüzeysel grup psikoterapisinden sonra yeniden kıtasına geri gönderilme yöntemi kulianılmaya başlandı. Alınansonuçlarmükemmeldi. I. ve II. Dünya Savaslan 'ndaki benzer vakalarda şizofreniye dönüşüm ve müzminleşme oranı Vo8O'e ulaşırken, bu yöntemle buoran VolS'ekadardüşmüşoldu. Evet, dünyamız ve hepimiz akıllanmaya ve olayiarı, gerçekten uzak hasta hayalimizle görmek istediğimiz gibi değil de olduklan gibi görmeye başladıkça, sorunlarımıza daha kesin yanıtlar bulabilir ve sonuçta daha sağlıklı ve mutlu olabiliriz. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Haydi İndir Bakalım! Yassıada duruşmalarının ilk gününü anımsıyorum. Örtce Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, tüm milietvekılleri tek sıra halinde mahkeme salonuna getirilmişlerdi. Bir devlet kadrosuydu karşımızdakiler. Yüzlerce milletvekiline salonda oturacak yer zor bulunmuştu. Unutulmaz bir görünüştü. Acı, üzücü... Neydi o yüzlerce milletvekilinin Yüksek Adalet Divanı önüne götürülmelerinin nedeni? BayarMenderes ikilısınin körükörüne izinden gitmek. onların her istediğine uymak... Birkaç milletvekili karşı çıkmışti. Onlar marıkum otmaktan kurtuldular, ama yüzlerce DP milletvekili birkaç yıl Kayseri Cezaevi'nde yattı. İsmet İnönü'nün kuyudan adam çıkarmak' politikası uygulanmasa daha yıllarca hapıste kalacaklardı. Bay Özal'ın cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağını söylemesinden sonra ANAP Meclis Grubunun coşkusunu, liderin elini öpmek için sıraya girişini görünce, ister istemez DP grubunun başına gelenleri anımsadım. DP Meclis grubunun Menderes'e, Bayar'a körcesine bağlılığıyla. ANAP grubun Ûzal'a çılgıncasına düşkünlüğü birbirine benzıyor. Benzerlik bu kadarla kalsa, iyi... Hiç değilse sonları benzemesin. Bir milletvekili on binlerce yurttaşı temsil eder. Bir ağırlığı vardır, olmalıdır. Ülke işlerine kendi başına karar verecek nitelikte olmalıdır. Oy verirken, bir karara katılırken bu işin sonu nereye varır' diye düşünmelidir. Üstelik önünde ders alacak nice örnek varken... Çok uzak değil DP grubunun Menderes'in Bayar'ın destekçisi olarak suçiandığı yıllar... Bütün bunlar bu ülkede yaşandı. Bir başbakan, iki bakan asıldı. Boşa mı gıtti bu dersler? Politika hırsının insanları hangi çıkmazlara götürdüğü hâlâ anlaşılmadı mı? Getelim muhalefete... Ne demişti SHP Genel Sekreteri: "Özal'ı onursuzca Çankaya'dan indiririz". Şimdi bu sözü tutmaya sıra geidi! Haydi ındir bakalım, nasıl indireceksen! Önce genel seçimde en az 300 sandalye elde edeceksın, ondan sonra Çankaya ile uğraşmaya hakkın olacak! Ne zaman genel seçim olur, olsa da SHP 300 milletvekili çıkarır mı? Ya da DYP? Ikisi birleşse başarabilirler mi bu indirme işini? Zordur zor! Çankaya'ya bir çıkan kolay kolay inmez oradan. Ya Celal Bayar gibi süngü zoruyla alaşağı edilir ya da Gürsel gibi sağlık nedenileriyle... Özal'ın Çankaya'dan ındirilmesi nasıl olacak? Belki iki muhalefet partisı Meclis'te üçte iki çogunluğu elde edebilirlerse Çankaya'dan düşürme eyiemine kalkışabilırler. Ama ne zaman olur bu, nasıl olur? Özal, sekizinci cumhurbaşkanımız! El öpture öptüre Çankaya'ya yerleşecek. Papatyalar kraliçesıni de 'baş bayan' olarak görmeye hazırlanalım! Basın 'hanedan' diye yaza çize gerçek bir hanedan yarattı! Çankaya uzun yıllardır görmediği saltanatlı günleri Özal döneminde yaşayacak. Yüzde 21,8'lik bir azınlığın cumhurbaşkanı, yüzde seksenlik bir çoğunluğa aldırmadan yedi yıl Çankaya'da egemen olacak! Bu sonucu önleyemeyenler Meclis'ten topluca çekilmekten küçük çıkar hesaplarıyla kaçınan SHP ve DYP'dir. Herkes soruyor: 10 Kasım'larda Özal Anıt Kabre giderken muhalefet liderleri yanında yer almayacaklar mı? Bayramlarda, törenlerde Özal'ın elini sıkmayacaklar mı? Özal'ı Türkiye Cumhurbaşkanı olarak tanımayaraklar mı? Muhalefet partilerinden biri genel seçimde çoğunluğu elde etse, Özal da ona hükümeti kurma görevini verirse, Hayır ben senı tanımıyorum. Senin başbakanın olmam' mı diyecek? Dedım ya çok karmaşık bir sorun. içinden çıkılmaz nice sorun varken şimdi bir de cumhurbaşkanını tanıyıp tanımamak sorunu eklendi. Erdal inönü'nün dediği gibi 'Hayırlısı olsun demek zor'. sınınm atfı ürk basınında tekelleşme sorunu yeni bir oluşum biçiminde ve büyük ölçüde siyasal iktidarın basının önemli bölümüyle çatışması çerçevesinde gündeme geldi. Tartışma daha çok olayın belli bir yönü üstünde yoğunlaştı, örneğin televizyon olayı henüz çok kıyısından köşesinden ele alınıyor. Batı'da bu sorunun tartışılması yüzyıl başına kadar gidiyor, bizde ise en çok iki yıllık. TYde "sansürlü" biçimde, daha çok da gazete sütunlarında ele alınan basında tekelleşme konusuna, artık "önlem arama" düzeyinde yaklaşılmasının zamanı çoktan geldi. Bu yolda yalnız muhalefet değil; iktidarın bile daha duyarlı olması ilerrye dönük bir gereklilik. Önlem arayışı çeşitli düzeylerde tartışmalarla geliştirilebilir. Bu yolda önemli bir adım, TÜSES ile iletişim Araştırmaları Demeği'nin ortak bir girişimiyle atılmış oldu. Dr. Hıfzı Topuz'un koordinatörlüğünde Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, Doç. Dr. Raşit Kaya, Oktay Kurtböke ve Nalan Örki tarafmdan hazırlanan "Basında Tekelleşmeler" başlıklı çalışma, bir yandan Türk basınının bu açıdan genel görünümünü net bir biçimde özetliyor, diğer yandan da Batı ülkelerinde tekelleşmelerln önlenmesi için yapılan mücadeleleh beş ülke örneğinde aktanyor. Büyük sermaye gruplarının basında da "büyük güç odağı" olmak için mücadele etmeleri ne kadar eşyanın doğasına uygunsa, demokratik toplumlarda iletişimin çok sesle bağımsızlığı için önlemler almak da toplumun diğer kesimlerinin görevi. "Basında Tekelleşmeler" kitabının son cümlesi, dünyadaki örnekleri gördükten sonra büyük anlam taşıyor: "Bugün önlem alınmazsa yarın çok geç kalınacaktır." • Bir haber okuyucunun eline nasıl ulaşır? Örneğin San Francisco'da meydana gelen depremin haberinin Türkiye'nin bir ucundaki bir okura ulaşması nasıl bir süreç gerektirir? Süreç, çok şematize edildiğinde şöyle: Muhabir haberi yazar, teiefon, teleks ya da başka bir yolla bunu ajansına. gazetesine ulaştınr; gazete ya da ajans haberi değerlendirir, önemli ve yayımlanabilir olduğuna karar verir; haber dizgiye girer ve gazetede yerini alır; gazete baskı merkezine gönderilir ve basılır; basılı gazete dağıtım şirketi kanalıyla kamyonlara yüklenir, dağıtım istasyonlarına ulaştırılır; dağıtım istasyonu gazeteleri bayilere ya da bakkallara bırakır ve buradan da gazete okuyucunun eline geçer. Görüldüğü gibi bu süreç son derece karmaşık bir örgütlenme gerektiriyor. Bu karmaşık süreç içinde zamanın önemi çok büyük. ve elde edilen her saniye, gazetenin haber kalitesinin artması, son dakika haberlerinin girebilmesi için kullanılıyor. Şimdi, bütün dünya basınında olduğu gibi Türk basınında da teknolojik bir devrim yaşanıyor. Bu devrim, hem daha hızlı baskı makineleri hem daha hızlı dağıtım kanalları hem de daha hızlı gazete hazırlığı için. Artık San Francisco depremini izleyen muhabir, haberini "laptop" diye de adlandınlan bir bilgisayara yazıyor, buradan telefoto hatlan aracılığıyla haberini merkezdeki bilgisayara aktanyor. Gerek ajansların ve gerekse muhabiıierin çektiği fotoğraflar da benzer biçimde merkezi bilgisayarm belleğine giriyor ve bu haberlerte fotoğraflar hiçbir zaman kâğıt üzerine basılmaksızın bir gazete sayfası hazırianabiliyor. Hazırlanan sayfa, ülkenin değişik yerlerindeki baskı merkezlerine lazerlerle çalışan ve uydulan kullanan sayfa aktarıcılarıyla gönderiliyor. Bütün bunlar ne için? Türkiye saatiyle sabaha karşı meydana gelen San Francisco depremini, depremden sadece birkaç saat sonra Edime'den Kars'a, istanbul'dan Van'a her yerdeki okuyucunun eline ulaştırabilmek için! Teknoloji, özellikle de bilgisayar teknolojisi yerinde durmuyor. Türk basını da bütün bu teknolojileri yerinde ve zamanında izleme çabası içinde. OUTDOOR VE EN UCUZ EDYA 1 Reklam, TV'de gunae 236 müyon, gazetelerde 525 mılyon. bıllDoard'da 5 mılyon, îrende ise200.000 lıra! * Mılyoniarca kişinin aktığı kentlerde Dir uçtan öbur uca. Sabahtan akşama. Yı! boyunca ! "Reklam Treni'nizi ayırtın. * Ankara'da 110.000, izmır'de 30.000 lıra KDV dahıl! ! EN E T K İ L İ roprosBt TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ Ankara irtibat Bürosu: ikiz Sokak No 5/6 Daire: 14 Sıhhiye Ankara Tel: 231 41 82 (4 Hat) Fax: 231 41 86 izmır Irtibat Bürosu: 856 Sokak Asil Han No: 7 Kat 6 D: 606 Konak Tel: 252763 I.Cİ<CMC7İI= Merkez Cağaloğlu Molla Fenari Sokak No: 28 34410 Istanbul Tel: (1) 512 22 92 (8 Hat) Telex: 23136 repr Tr. Fax: (1) 519 44 56 c Cumhuriyet Kitap Kulübü Antalya Temsilciliği Gençlik Kitabevi İMZA GÜNÜ 23Ekim 1989 15.0019.00 TALATTURHAN İLAN ELAZIĞ 2. ASLİYE CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1989/235 Karar No: 1989/250 Karşıhksız çek keşide etmek suçundan mahkememizin 11.5.1989 günlü ilamı ile sanık Şükrü oğlu, 1946 D.lu Elazığ Palu ilçesi Kalepmar köyü Hane: 34'de nüfusa kayıtlı bulunan HASAN KÖMÜRCÜ'nün 3167 sayılı yasanın 16/1 maddesi gereğince 1 yıl hapsine ve I yıl bankalarda çek hesabı açmasının ve çek keşide etmesinin yasaklanmasına karar verilmiş olup iş bu gryabi karar, yapılan lum aramalara rağmen ^anığa tebliğ edilememiştir. 7201 sayılı kanunun 29. maddesi uyarınca kararın ilanen tebliğine ve gazetede neşrinden itibaren 15 gun sonra kesinleşmiş sayıiacağı ve ilan ücretinin sanıktan alınacağı ilanen tebliğ olunur. Basın: 34437 ÜSKÜDAR 3. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZÜ : 1988/35 : 1989/1078 : K.H. : AHMETZEKİSARUHAN:CabirileAyşe'denolma, 1964 doğumlu, Rize Çayeli, Merkez Mah. H: 23, C: 049/02, S: 3'te nüfusa kayıtlı, Üsküdar Selmanipak Cad. No: 184'teoturur. Suç Gıda Maddeleri Tuzüğü'ne Muhalefet. Suç Tarihi 20.6.1988 Karar Tarihi 4.7.1989 Yukarıda adı yazılı sanık hakkında Üskudar C. Başsavcılığı'nın 6.9.1988 tarih ve 1988/2913956 sayılı iddianamesiyle mahkememizeaçılan kamu davasının yapılan açık duruşması sonunda, Saııığın musnet suçu işlediği, imal ettiği ckmeklereetiket koymadığı anlaşıldığından, ey lemine uyan TCK'nın 369. maddesi gereği 3 ay hapis, 5000 TL ağır para cezasıyla tecziyesine, 647 S.K. 4, TCK 72,402. maddeleri gereğince 32.O0OTL ağır para cezası, 3 ay sureylecürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının tatiline ve 7 gun süreyle işyerinin kapatılmasına karar verilmiştir. TCK'nın 402/2. maddesi gereğince ilan olunur. 18.9.1989 EsasNo Karar No Davacı Sanık Sıparış ıçın ORTEK A.Ş "el 172 2 1 1 2 1 7 2 8216 Fax:(11174 04 32 ~elex. 2/327 ORTKTR ESPRILER VE BİLİNÇDIŞIYLA İLİSKİLERİ S.FREUD YENİ ÇIKTI! YAPRAK YAYINLARI KİTAP YAYIN PAZARLAMA ANKARA CAD. 60/21 SİRKECİ IST Tel 526 83 13 Gençlik Kitobevi, Hüküme* Cad. 7. Sok 3/8, Tei 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle