19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HAZİRAN 1987 CUMHURİYET/7 Milano'dan Ben bujîlmi görmüştüm Milano'nun Sosyalist Belediye Başkanı Paolo Pillitteri, bir kampanya başlattı: Herkes, trafîği rahatlatmak için, belediyenin tahsis ettiği san bisikletleri kullanacaktı bundan böyle ve işi bitince, gelip bisikleti durağa bırakacaktı. Herkes, dediği gibi yapıp bisikletleri aldı gitti... Ve bir daha getirmedi. . NtLGÜN CERRAHOGLL MİLANO Craxi'nin bacanağı Milano'nun Sosyalist Belediye Başkanı Paola Piilitteri'yı geçen pazar televizyon ekranında san bir bisiklet üzerinde pedal çevirirken gören halyanlar, genç belediye başkarumn bu ginşimini buyük bir hevesle karsüadılar. Giderek büyüyen ve çözümlenemeyen bir trafık sorunu ile hava kırhliği yüzunden anık nefes alınmaz bir kent haline gelen Mılano'yu yaşanabilir bir ortama dönüştürmek için Pillitteri'nin bulduğu formül basit ve sevimliydi: Araba yerine bisiklet. ttalya'mn bu en sanayileşmiş kentinde endüstri sonrası toplumun tüm sorunları ile cebelleşmek zorunda kalan genç belediye başkanı bu formülü sadece kendisi için değil, tüm kent sakinlerine öneriyordu. Pillitteri işin taktik yönünü de düşunmüş, Milanolulann hizmetine kent merkezinde bedav» olarak kullanabilecekleri ve bir kimlik kartı bile göstermeden binebilecekleri 500 yepyeni san bisiklet tahsis etmiştir. Kentin belli yerlerinde kurulacak bisiklet duraklanndan bisikletler alınacak, bunlar vanlan yeîde " s « n " adı verilen duraklara bırakılacaktı. Fakat Paolo Pillitteri'nin "ekolojist dusu" 24 saat sürdü... Daha Milano Beledıyesı'nin bu ilgınç kampanya için hazırlattığı "pmra venneyeceksiııiz", "kilit aluoa vurmıyscaVsınız", "çaldırma korkusu yaşamayacaksuuz" sloganını taşıyan afışler asılmadan, bisikletler yok oldu. Belediyenin san bisikletlerini duraklardan başka her yerde bulmak mümkündü. Kimi arabanın penceresine bir san bisiklet bağlayıp şehir dışına çıkmıs, kimi evinin önüne özel bisiklet gibi bir san bisikleti zincirlemişti. Baa san bisikletler ise son dakikada başka renklere boyanmak üzereyken bisiklet tamircilennde ele geçirildi. Bir gece içinde Milano'nun merkezındeki " s a n " 500 bisikletten sadece selesi kopuk, lastiği patlak bir iki bisiklet kalmıştı. Durağın karşısındakı bekçi, "Vallahi ne olduğunu ben de anlayamadım, gun boynnca 4 Msiklet ya gördüm ya görmedim" diyordu. "Bisiklet hırsızlan"nda Vittorio de Ska'nın sinema perdelerinde ölümsüzleştudığı 40 yü öncesınin Napolisi'ni çağnştıran bu öykü ttalyan kamuoyunu bir hafta boyunca oyaladı. Çünkü bu olayın aktif nüfusun yüzde 40'ının hâlâ işsiz olduğu Napoli'de değil de zengin Milano'da cereyan etmesini kimse anlayamadı. Bir bisiklet parası, savaş sonrasımn "blslkltt hırsızian" günlerinde olduğu gibi Napoli'de hâlâ büyük bir aileyi bir süre doyurabilirdi, ama artık dunyanın 5 numaralı sanayi gücıme dönüşmüş ttalya'mn en zengin kentlerinden birinde bir gün içinde 500 bisikletin birden yok olması nasıl açıklanacaku? ttalyanlan kullandıklan bisikletleri illaki sahiplenmeye ite.ı güç, ürüü bireycilikleri rrüydi, yoksa yepyeni san bisikletler, çıkarlan arabalann kent merkezini terk etmemesinde olan esnafın sabotajına mı kurban gitmişti? öyle ya, arabayla gelen bir müşterinin bisikletli bir müşteriden daha çok alışveriş yapabileceğinin hesabı yapılmış olabilirdı. Seçimlere bir hafta kaldığım göz önüne alanlar ise bu işin altında sosyalistlerin siyasi rakipleri olduğunu iddia ediyorlardı. Başka bir ülkede, "BisikleUi temiz hava kenti" düşü ile birlikte Pillitteri'nin siyasi kariyeri de sona erebilirdı ama, görünüşe bakılırsa Pillitteri öyle düşunmüyordu. Sosyalist belediye başkanı bisıkletlerirü yitinniş, ama umudunu yitirmemişti. " S a n bisikletlerin esran" ile tüm dikkatleri üzerine çeken Milano belediye başkanı "bisikletler için yüz milyon lira harcadık a m a " diyordu, "Kamuoyu üzerinde etkimiz buyük oldu. Önemli olan Milanoiıri'ann bodnım* lanndalü 500 bin bisikleti yavaş yavaş dışan çıkararak kent trafigine soluk aldırmalan." Tüm ltalyanlar gibi kanında kuçümsenmeyecek bir dozda Makyavelcilik taşıyan Pillitteri için önemli olan amaçtı. Bu amaç için 500 bisiklet gerekirse feda da edilirdi. Hem kimbilir, çevrecilerin sempatisini toplayan Milano Belediye Başkanı partısine Yeşiller'in oyunu da kazandırabilirdi. Aşağılara iniyoruz. Yosemite Vadisine doğru. Artık güneş, sarp ve yüksek kayahklann ardında koldı. Çağlayantann serinliği yalıyor insanın yuzünu. San Francisco'dan Iffoseınite Vadisîni seyretmek ...Yosemite Vadisine tepeden bakıyoruz şimdi. Şu görülen El Capiton ve Cathedral kayahklan. Çağlayanlar iki yüz metre yukandan aşağıya düşüyor. Sonra Yosemite Gölü'ne doğru kıvrımlar çizerek ulaşıyor. Suzulların bırakıp gittiği derin vadiler, yüzyılhk yalnızlığı içinde ansızın $eşille kucaklaşıyor. ffİKMET ÇETİNKAYA £ SAN FRA.NC1SCO Hava pırıl *pırıldı. Pasifık durgundu. Oolden £>ate Koprusu, 50. yüının o gorkemli ıjnldönumunu geride bırakmıştı. •J Californıa içlerıne doğru yol alırJ e n , uzum ve çılek bahçeleri yaz başiicında ilk urunlerini \ermenın çıkarıyorlardı. Sonra kiraz r ,fim ğaçları kuşatıyordu çevremizi. Satıcılar, yol kenarlarında bahcelerden toplanmış kiraz ve çileklerı kiloluk kutulara yerleşlırmışler, alıcı beklıyorlardı. San Francısco'da Golden Gate Koprusu'nun yapılışının 50. yılını kutlama torenlerine yetişememiştik, ama bir pazar köprunün bir bacağından mavi sularda açılan yelkenlilere "merhaba" demiştik. Turistler ellerinde kameralarıyla San Francisco^ yu, yelkenlileri, Oolden Gate"i goruntuluyorlardı. Uzun boylu, kumral saçlı delikanlı, çekik gözlu Ortadoğulu sevgilisiyle mavi sularda yelken açan yuzlerce tekneye el sallıyorlar, sonra birbirlerinı nasıl da coşku ile kucaklıyorlardı. Alkadras yine o mavinin, Golden Gale'in sağında kendi yalnızlığını yaşıyordu. Daha aşağılarda Marsilya tipi evler, renk renk çiçeklerin arasında ne denlj alçakgonulluyduler... Ya o balıkçı lekneleri?.. Pasifik'te amansız dalgalarla boğuşan yorgun denız emekçılen, sıcak bir ılkbahann sabahında hazırlıklarına başlamışlardı bile. Daha ıleride ozel bir marinada yuzlerce tekne denize açılmaya hazırlandı. Kapısında •"Girilmez" yazılı>dı. Sadece onu.ıde fotoğraf çektirmekle yetindik. Şimdi çılek, vişne ve uzum bağlan gerilerde kaldı. Kafamdakı Golden Gate Köprusu, San Francisco sokakları, Alkadras Adası birdenbıre yeni bir çağrışıtnı getırdi. Sanki Konya Ovası'na girmıştık. Pasifik bitmiş, alabıldiğine sapsarı bir bozkır kaplamıştı içimizı. Elektrik enerjisi ureten çağdaş teknolojıye a>ak uyduran yeldeğırmenlen gorulmeseydi, sapsarı bozkırın ladına şoyle doya doya varacaktık. Ama olmadı işıe. Neyse... Bir de o koskocaman sekiz kapılı otomobil... Markası neydi diye duşunurken buldum, Rolls Royce'tu. Ancak, sahibi onu iki parçaya bölmu$, eklemeler yaparak on metre boyunda "dev" bir Rolls Royce yapurmıştı. içinde, hani salt yuzme havuzu eksikti diyebılirız. Amerikanbarı, yatak odası neyse, banyosu bile vardı. Şoföru ise oldukça gençti. Cebinde parası olan kiralayabilirdi. Bizim derdimiz, Yosemite'ye varmak. O unlü ulusal parka kapağı atıp, yol yorgunluğunu. dağ havasını yudumlayarak gidermek. Oysa daha tam 100 mil var. Kaç saatte varınz dive hesaplarken, rampaya sardık. Bir ormanla karşılaştık. Meğer ozel sektor malıymış. Sonunda Yosemite Ulusal Parkı'na girdık. Girdık ama daha iki saatlık yolumuz var. Park dedığin Ankara Gençlik Parkı değil ki... Yosemite Vadisi "do\umsıız doğa" adıyla tanımlanıyor tum dun>ada. Belki buzulvadi tanımlamasının en gorkemli tablosunu oluşıuruyor. Sarp kayalıklar, gokyuzuyle buluşuyor gibi. Mavıvle grınin boylesine uyum sağladığına ilk kez tanık oluyor insan. Sonra o acı yeşılin gri ve mavıyle şakalaşmasına, alaycı gülumsemesine, bir kadın kıskançlığının ardından cilveleşmesıne ne demeli? Çağlayanlar, o doğa harıkası Yosemite'nın vazgeçilmez gorümusu. John Muir'den gunumuze dek (100 yıldan fazla) şairlere, ressamlara ve fotoğrafçılara konu olmuş Yosemite. Her yıl mılvonlarca insan geliyor buraya. Yeni aşklar, venı umutlar burada fiüzleniyor. Dimdik duvarlarla kaplv bir vadide geyikler otluyor. Alp buzullarının Merced irmağı kanyonunu doldurduğu, granıtlerin zayıf bölumlerinin kırılarak doğal göllerin doğduğu Yosemite Vadisi'ni seyretmek insanı dinlendıriyor bir bakıma Öyleyse otomobılımizı kenara çekip o doyumsuz vadjyı sevretmeli Biz de duşunduğumuzu yapıp Yossmıte'ye tepeden bakıyoruz şimdi... Şu gorulen El Capiton ve Cathedral kayahklan. Çağlayanlar iki yuz metre yukandan duşuyor aşağıya. Sonra Yosemite Golu'ne doğru kıvrımlar çizerek ulaşıyor. Buzullann bırakıp gittiği derin \adiler yuzyıllık y^lnızlığı içinde ansızın yeşille kucaklaşıyor. Zaman tuneb eski golleri tortularla vadılere donusturduğunden, şimdi değişık bir göruntüyu sergılivor. Avnı sureç bu yuzyılda Mirror Golu'nde vaşanıyor. Aşağılara iniyoruz. Yanı Yosemite Vadisi'ne doğru. Artık güneş, sarp ve yüksek kayahkların ardında kaldı. Çağlayanlaruı serinliği valıyor insanın yuzunu. Otomobilın pencerelerini kapatmanın zamanı geldı. Kır çıçeklerı, meşe, çam ve sedir ağaçlarının doğa dokusunu bir ha>li alımlı ışledıği yeşil ormam, ısteı istemez bir lutkuyu, az da olsa heyecam beraberınde geıınvor. Bir anda içiniz ürperiyor, kaçınıİmaz olan acı yalnızlıkla karşı karşıya kalırj şaşırıyorsunuz. Her an o yalnızlığınızı paylaşacak birilerinı anvorsunuz. O anda bu çifı alageyık gole doğru koşuyor. Ardından bir Ülki bir kuşu kovalıyor. Bu amansız savaşımı ızlemek bile o yalnızlığınızı bir anda unutturuyor size. İçioizde sonsuz sevinçler doğuvor birden. Tilki kuşu yakaladı ve hakladı. Odlek tilki bir savaş kahramanı gibi küçük su pınarının başında kendısine bir zıyafet çekti. Başı havalarda ve dikti. Korkunun ecele faydası yok, az sonra bir geyik sürüsü daha göriındu. Tilki kaçtı, IOZ oldu. Tüki bu, tek başına kahraman, tüm dünyadaki tilkiler gibi. Amerika'da yaşasa. Yosemite Ulusal Parkı'nı kendine mesken edinse bile... Eşsiz kelebekler. geyikler, siyah ayılar Yosemite'nin vazgeçilmez öğeleri. May\s ve haziran aylan ise çağlavanların en yüksek düzeye ulaştıkları donem. Yani bahar ile yazın başladığı mevsim. En unluleri Yosemite, Bridalveil, Vernal, Nevada çağlayanları. Bridalveil Çağlayanı'nın tam önunde en çok on dakika kalabiliyoruz. Kavalıklann üzerinde can guvenliğiniz için dolaşmak yasak Ancak kimileri bu yasağa uymayıp ellerinde kameralarıyla çıkıyorlar kayalıklann üzerine. Kızılderili Kultar Muzesi ve Kızılderili koyu görulmeye değer. Ahwahneechee Kızılderilileri bu vadide binlerce yıl yaşadılar. Vadinin doğal ve toplumsal tarihı, Kızüderılilerin meşe palamutu yedıklerini, balık ve havvan avladıklanm yazıyor. Öyleyse Yosemite'deki atlı arabalar o gunlerin simgesi. Şimdi Yosemite parkının merkezindeyiz. Amerikalı orta tabaka tatilde. Rezervasyon için sıraya giriyoruz, sonra da geceliği 9 dolar olan çadırlarımıza... Yosemite'de ne ararsan var. Once bir kahve içıyoruz. Otomobiller, traylerlerin çektiğı vagonlar Yosemite'de tur atıyor. Gece çadırlarımıza çekıldiğimizde iki battaniyeyle ısınamıyoruz.. Gün doğmadan uyandığımızda, sabah cimnastiği vapanlarla karşılaşıyoruz. Yolumuz uzun... Öğle saatlerınde, geldiğimız yonden batıya vuruyoruz. Tek yon, en kısa havaalanından Las Vegas'a uçmak... vsen'den Zor, artık kimin ebesidir? Zor, her yeni toplumun ebesidirL Pekiyi, beceriksiz bir ebe olduğunu artık herkesin kabul ettiği 'zor', niçin hep çirkin çocuklar doğurttu şimdiye kadar? Dünyanm dört bir yanında neden hep böyle oldu? Ya da hep böyle mi oldu? Geleceği kim belirleyecek, Yeşiller mi, Yuppiler mi, yoksa bambaşka akımlar mı? İyi yaşa" gibi bir sloganları var. lş sonrası giyinip süslenip "havah" hale geliyor ve kendileri gibi havalı bir şekilde dekore edılmiş kafelerde toplanıyorlar. Beyaz mermer masalar, beyaz kolonıyel sandalyeler, kırmızı balıklı ışıklı havuzlar, garson kızlann yuzünde bir an yanıp sonen profesvonel gulucükter. Giysiler, vitrine en son konan modeller. Kızlann makyajı, markalan dışa vuran türden. Konuşmalar, yeni otomobiller compact disklcr ve Boris Bccker uzerine.. Yuppileı, Almanlann "kitsch" kavramımn canlı simgeleri gibi vitrin ihsanlan olmuşlar. Yuppiler'in arasında otururken Yeşiller sanki başka dunyanın ınsanları gibi görünuyor. Gençliğinde gunlerce, aylarca şiddeıi tartışmış, şiddeti şu ya da bu şekilde teninde hissetmiş bir kuşağm üvesi olarak Yeşiller'e kulak kabartmamak imkânsız. "Zor, her yeni loplumun ebesidir." Yeşiller'in hiçbirı, bir kuşağın alfabe gibi öğrendiği bu cumleyi kullanmadı. Ama "minik bir hayalete" dönüşmuş bu kavram, kafaların iızerinde kelebek gibi gezıyordu. "Şiddetkarşı şiddetsavunma. Hepsi insanlarda korkuyu korükledi" diyordu Yeşiller'den Antje Vollmer ve ekliyordu: "Bu korkular devrimcileri çirfcinleştirdi..." Becerıksîz bir ebe olduğunu artık herkesin kabul ettiği "zor" niçin hep çirkin çocuklar doğurttu dunyanın dört yanında? Ya Yuppileri kim \arattı? Yoksa aynı ebenin, sanayi oaşkentlerinde plastıksentetik yaıaklar Londra'dan Thatcher usulü aşk İki yatak memnuniyetsizi çözüm arıyorlarmış. Biri öbürüne demiş ki: Çık sırtıma, Thatcher usulünü deneyelim; belimi tekmele bir yandan, bir yandan da başımı yumrukla. öteki şaşırmış: Deme yahu, iyi olur mu gerçekten? Yanıt gelmiş: Olmaz mı; bütün tngiltere böyle yapıyor ve herkes zevkten dört köşe. RAGIP DURAN. LONDRA Kime oy vereceksin? Thatcher'a Neden? Herkes Thatcher'a veriyor. Görmüyor musun? Kamuoyu yoklamalannda Muhafazakârlar hep önde. Sonra seçim bildirgesinin Öıetini okudum: Enflasyon düşmuş, büyüme artmış, ihracat hacmi genişlemiş. Üstelik Thateher'ı sadece tngilizler değil, bütün dünya çok seviyor. Gorbaçov bile. Bu soylediklerin, iktidar yanbsı gazetelerin reklamı. Olsun, n'apiım? Kinnock'a mı oy atayım? Tabii ya, 8 yıl Muhafazakâr iktidardan sonra biraz degişiklik laom. Sonra bir sürii mesele çözulemedi. En önemlisi de işsizlik. Benim işsizlik diye bir derdim yok. Bu işsiz dedikleri ije yaramaz, hayta gençler ya da işte Pakiler, zenciler filan. Hepsi de yığümışlar büyük şehirlere. Senin benim verdiğirruz vergilerden işsizlik parası alıyorlar. Üstelik de kaçak çalışıp bizden daha fazla para kazaruyorlar. Seninkisi hafiften ırkçılık oluyor ı m ı . . . Bak kardeşim, sosyalizm diyorlar, görüyoruz işte ne hale getırdıklerini. Şu Rusya'nın haline bak. Çin desen o da öyle. tnsanlar istedikleri gibi yaşayamıyorlar bilt.. Bana kalırsa, o ne senin ne de sosyalizmin meselesi. Varsa bir problemleri, bırak Ruslaria Çinliler taalletsinler. Hem bu ulkelerin insanlan halleri»den herhalde memnunlar ki o rejimler yülardır surup gidiyor. Sizin tşçi Panisı bu memleketteki Amerikan ve NATO üslerindeki nükleer silahlan sökecekmiş ha? Ruslar gelsin, hop diye yutsun diye yani... Silahlanıyorsun da n'oluyo ki? Şu silaba >«ünl»n para yoksullara yaılılara verilse, b a t u sınai alanlara aktanlsa daba iyi olmaz mı? Bir de bak, esas sen keodi ölkeni Amerikan füzderiyle donatırsan, iste belki o zamaa Ruslann iştahı kabanr. Olsun olsun, savunma ve güvenlik konulan çok önemli... Benim bir de Kinnock'un kişiligine itirazım var. Zayıf bir lider, kendi panisi içindeki aşın solculan bile tamamen temizleyemedi. Sonra ne o öyle, eşcinsellermi», femınıstlermiş, nerede teferruat varsa hepsi tşçi Parti'h. Pek öyle başbakan olacak kudıette değil Kinnock. Thatcher çok kudretli de ne oluyor sanki? Hem, laf aramızda, bizin gibi erkek bir milleün bir kadın tarafından yönetilmesi ciasi gurunıma dokunuyor. Hoş, hanıma soyleyemiyorum tabii bunu. Belki de sen haklısın. Zaten karikatürlerde, çizgi fılmlerde filan Thatcher'ı hep erkek kılığında çiziyorlar. Erkekler tuvaleünde ayakta hacet gideriyor. Bu iş, ayakta hacet gidennekle olacak is degil... Bırakalım kadımn orasını burasım kurcalamayı. Sen esas ittifaktan haber var. Bu sefer sizin oylanrua bayağı çalacağa benzer. tki David'ler sözümona uvaoık. Ortanın orta kanadı. Ama biz tnzaga doşmeyecegiz. Onlann hesabı, tşçi Partisi'nin de en az Thatcher kadar sert ve aşın olması, böylece kendileri de, akıllan sıra iki uç arasından üımh bir seçenek olarak ortaya çıkacaklar. Peki senin dediğin olsun. Ama sonuçta yine kadın kazanacak. Senin gibileri duydukça için için köpüniyonım. Nasıl oluyor da ekseriyet taala bu kadını, bu poliükalan benimsiyor? tçünden, galiba Mohafazakfir Parti'de kabahat yok, suç seçmenlerde diyesim gelijor. Aaa olmadı şimdi. Ekseriyete nasıl söz söylersin? Şöyle düşünsene, ekseriyet Thatcher'ı destekliyorsa, mutlaka bir bildiği vardır. Bir bildiği yoksa da, ekseriyet biraz da önceden haklıdır. Sonra demokrasi ekseriyet rejüni değil midir? Senin mantığını sonuna kadar götürsek, otoriter fıkirier çıkar karşımıza. Ben sana bir şey soyleyryim mi? Senin dediklerin turşu salata». Nedea mi? Çunkü seain sözünü ettigin o otoriter masal var ya, kadın zaten 79'daa beri onu anlatıyor millete. Ekseriyet de mışıl mışıl dinliyor. Almanya'da HHler'i iktidara kim getirdi? Ekseriyet! Yaa, n'aber? Akşam yemeginden sonra gunaydın çekerier adama... Daha şimdiden yenilgiyi kabullenmiş bir hava seziyonıra bu nutkunda. BUdigim ve üzüldü|üm tek şey, demin dedigim mısıl mışıl durumdaa kimsenin rahatsu olmadığt. Şu son üç yılda ssdece, basına yansıyan siyasi, ekonomik, seksi ve toplumsal skandallan duşun, ondan sonra oy verecegiaı partiyi kararlaşttr. Ama galiba ekseriyet olayı başka turiü goriiyor... Bak bir kaç ay oldu. 4. Kanal'da 'Who Dares Wins' (Cesaret eden kazanır) programında çok güzel bir skeç vardı. Anlatayım: Genç çiftin beyecanlı nefesli yatay maraton dalında bazı sorunlan var. Biri öbüriioe, 'gel şimdi de Thatcher usulü aşkı deneyelim' diyor. Öbüru biraz cahil: 'Nasıl oluyormuş o öyle?'. Bilgi sahibi anlauyor. 'Bak şimdi sen benim sırtıma çık, belimi tekmelerken, başımı da yumrukla, kafanla da koç gibi omzuma vur lamam mı?" ötekl hâla kuşkulu: "Emin misin bu yöntemden hoşlanacağuoızdan?" HerhaJdc sana benzeyea eş, yanıt veriyor. "Deli misin, tabii ki emırum. Bütün tngiltere böyle sevişiyor. Herkes zevkten bin köşe!' KEREM ÇALIŞKAN ESSEN Elektnk direklerini devijmek doğru mudur, değil midir? ffcr şey bu tanışma ile başladı. Sonunda, tek tek direklerle uğraşarak bir yere varamayacaklarını anlayan >ie>iller. şıddet ya da zor konusundaTCTtutumlarını gozden geçirmeye karar verdiler. Televizyon, Yeşiller'in tanışmalarından geniş bir ozet sundu. Realoslar'ın (Gerçekçiler) önderliğinde Olto Sehih "Şiddet tekeli hukuk devletinin bir parcasıdır, bunu kabul etmelijiz" diyordu. Kundileı ın (Köktencıler) sözcusu Thomas Ebermann, "De>letin ujsal >atandaşlan rrtma>acagız. nesnelere karşı şiddet uygulanabilir" gonişunu öne sürüyordu. O n a yolu bulmaya çalışan İPetra Kelly, Fundıler'i şiddet k'onusunda yüzeysel davranmakla, Realosr'ı da devletin şiddet tekelini eleş..risiz kabul etmekle suçluvordu. Tartışmalar sonunda Yeşiller, ortak bir karara varamadılar. Gazetelere yansıyan eğilim, Yeşiller'in çoğunluğunun "İnsanlara karsı şiddeti reddeltigi ve şiddetsiz direniş yontemleri geliştirmeyi savunduğu" şeklinde>dı. Tabii bütün bunlar Yuppiler'in hiç umurunda değildi (Young Urban ProfisGenç Uygar Profesyoneller). Essen'in merkezinde yeni açılan neokübik çizgili tiyatro pasajmda akşama doğru toplanmaya başlayan Yuppiler, beyaz yakalılann genç temsilcileri. Adın'dan da anlaşılacağı gibi ABD patentli bir akım. "Sıkı çalış Yeşüler'in Realos kanaduun temsikisi Joschka Fischer. YeşUlerHn bu ilk hükümet üyesi bir gösterîde. da gobeğini kestiği çocuklar mı Yuppiler? Geleceği kim belirleyecek? Yeşiller mi, Yuppiler mi? 40 yaş ortalamasında olan ve genç uye kazanmakta zorluk çeken Yeşiller'in 10 yıl sonra "Aah an, biz gençliğimizde neydik, şirodiki gençler ptsınk" diye soylenen nınecikler, dedecikler olmayacağını kim garanti edebilir? Yuppiler'in varlığı da doğrudan ekonomik istıkrara bağlı. Yani Federal Almanya'dakiler için şimdilik ufukta bir tehlike yok. Ama Yuppilik felsefesının, ekonomısi fırtınalı denizlerde yelken açması çok zor. Belki de geleceği, şimdiden göremedığimiz bambaşka akımlar belirleyecek. AJman gazetelerinde geçen hafta bir arastırma yayımlandı. 610 yaş arasındaki çocuklar boş zamanlannın büyük kısmını TV onunde geçiriyor ve odalarındaki özel ekranlarda (samlanın aksine) miki ve çızgi filmleri değil, •'büyükler için yapılmış" TV dızılerinı ızlıyorlarmış. Dallaslı, %esternlı, savaşlı, şiddet veenırika dolu filmler... .^caba yaslı ebe dunva>"a yeni surprizler mi hazırlıyor?.. Bübao'dan Terörist^başkanadayı olunca MtNE G. SAULNİER BİLBAO Kadıncağız lstanbul'un aziz topraklanna ayak (asalı henuz >irmi dön saat bile olmamış, değil belediye başltanımvzın gozlen kadar berrak mavi Haiiç'in nerede olduğuau, otel odasırun ayak yolunu bile daha tam kestirememişken, kendisini yakın kuşatmaya alan haber (!) avcılarının deıerjan savaşında can vermiş balık tazeliğındeki soru yagmuru altında slnlsıklam olur: > Tıkrkiye'yi nasıl buldunuz? ' Türk erkekieri hakkında ne düşüniiyorsunuz? ' Türkiye'yi çok çok güzel, erkeklerini de pek pek erkek bulmuştur elbet. Aksi düşünülebilir mi? Bu sorulara "Bir fıkrim jt>k," ya da "DijerieriDe benâyoriar," gibi yanıtlar veren bir iki kendini bilmez yabancı herhalde vardır da, sansasyon muhabirlerinin yufka yüreği bizi bu üzuntülere gark etmeye kıyamaz. ca röportaj "edilen" yabana, bir hanım değil de bey ise, Tür»./tf'yi nasıl bulduğu sorulur ama Türk haıumlan hakkında ne iüşündüğünü kimse merak etmez. Ekmek, su gibi tartışılmaz 6lçüde değerli olsak gerek... '. El Conero Espagnol 'Paeblo Vasco', 1910 yıhndan beri yayımlanan, yüzde yüz Bask ve fakat adından anlaşılacağı üzre lilkeyi tspanya'nın bir parçası olarak gören, milliyçtçiliğe göz kırpmayan, eli yüzü düzgün bir bölge gazetesi. El Correro, Ulmü de Bask ülkesinde olan üç ayn dev tesists basüıyor ve tüm t^panya'ya dağuıyor. Bask ülkesinin birincı, tüm tspanya'nın en fazla satan beşinci gazetesi. Yalnız Bask ülkesi sınırları içindelîi satışı pazar günleri için 175.000. Haftanın diğer günlerinde ise 110.000 civarında dolaşan satışıyla tum diğer gazete ve dergüeri geride bırakıyor. ; îki buçuk milyonluk Bask ülkesinde, 175.000'Uk bir satış... ', Yapılan bir ankete göre Basklann yüzde yinnı beşj, pazar günleri evlerine uçten fazla gazete alıyorlarmış. lspanya'mn Cumhuriyet prestijindeki El Pais'in kırk milyonluk ülkede 250 300 bin sattığı düşünulecek olursa, Basklann ne denli okur yazar, Correro'nun da nasıl basanlı olduğu ortaya çıkar. .\nık üçüncü "zorunlu" gurbel yıhnı doldurduğumuz bu yadellerde, El Corero gazetesi Türkiye'de ilk kez Cumhuriyet'te çıkan ve ETA öıesi bir Bask ülkesinin varlıgını duyuran röportaj ve yazılara ilgi göstermişü. Cumhuriyet'in muhabın olarak röponaj "edildik". Bask gazeteci tstanbul'u biliyordu, dolayısiyle altı milyonluk bir kentte iki buçuk milyonluk bir ülkeden söz edilmesinin önemini de. Hiç de basmakalıp bin değildi. Ama Euskadi halkı da anlaşılan Türk halkı gibi kedi kılıkh olduğundan, yine de alışılmışın dışına çıkamadık. Ülkelerini çirkin ve çekimsiz bulduğum, burada zorlu oturduğum söylenemeyeceği için, çevreyi pek güzel bulduğum konusunda derhal fikir birliğine vardık. Basklılara suratsız ve ters deraem düşünülemeyeceğinden, konukseverliklerini göklere çıkardık. A a a k ilginçlik taslamak için "Senl bnrada en çok şaşırtan oge nedir?" diye sordular, ne diyeceğimi bilemedim, Türkiye"den gelip Basklılara şaşırmak olacak iş değildi. Şaka bir yana, lspanya'mn en çok sözü edilen yöresi Euskadi'de olup bitenler gerçekten hayret verici. Daha önce yazdığımız özerk parlamento seçimlerinden galip çıkan Madrid göbekbağlı Sosyalist Parıi, salt çoğunluğu sağlayamadığı için tam uç ay koalisyon kurmaya uğraştı. Ve sonunda, yeni bir seçim masrafını göze alamadıklan için, kendisi kadar oy toplayamayan yerel sağcı parti PNV'nin başkanlığında bir koalisyona razı oldu. Türkiye'de iki parti koalisyona gidecek ve daha az oy toplayaru başbakanlık makamını götürecek. N'olamaz. Bask Ülkesinde devlet olmadığı ıçın, başkanı da yok. Baskça "Leheodekari" adı verilen Başkan hem parlamentoya hem de hukümete baş oluyor. Sosyalist Parti ile sağcı PNV'nin anlaşmaya varmasından sonra alel usül yapılan başkanhk seçiminde, iki partinin adayı PNV lideri Ardanza'tun karşısında sembolik, fakat büyük gurültü koparan bir rakip vardı. ETA yanUsı Herri Bausuna Panisi, on üç milletvekili ile bomba gibi girdiği parlamentoda, terörist eylemlere kanşmaktan sanık olarak tutuklu yargılanırken milletvekili seçilen üyesi Yoldi Mugicayı, milletvekilliği yetmiyormuş gibi başkanlığa aday gösterdi. Suçluluğu kamtlanana degin kimse yasal haklanndan mahrum edilemeyeceği gerekçesiyle, yaşlı başlı beylerden, köşklerde oturan beyzadelerden oluşan tumturaklı (her şeyleri tumturaklı Basklılann) parlamento toplandı ve 25 yaşlarındaki yakışıklı zibıdi, terörist sanık milletvekili Yoldi'nin başkanlık seçimlerinde aday olabilmesi için cezaevinden çıkartılmasına ilişkin bir yasa yaptı. Birçok genç kızın "Bcnim dolabıma saklansın" diyebileceği, alev gözlu, karayağız Yoldi, bir günluğune hapisten çıktı, oturaklı ve kravatlı Ardanza karşısında başkan adayhğına soyundu, seçilemedı ve yeniden hücresine uğurlandı. Şaşmaz mısınız bütun bunlara? El Correro'nun röportajı sırasında bu minık ulkenin her şeye rağmen ETA'dan ibaret olmadığıru özellikle vurguladık. Polıs kurumlannın^çeşit bolluğundan söz ettik: Bu bölgede Ulusal Polis, Bask Polisı, Guardıa Cıvılıe, Belediye ve Sosyal Guvenlik adları altında birbirinden bağımsız tam beş polis kururau var. Kırmızı bere, kırmızı ceket ve lacivert pantolonlarıyla Bask polisleri, etkinlıkleriyle olmasa bile şıkhkıa diğerlerine fark atıyor. Correro'nun muhabiri, röportajı bitirdikten sonra teybini kapattı ve bana yurttaşlannın aşın ulusçuluğunu çekiştırdi bol bol. Bask erkeklerini nasıl bulduğumu sormadı yalnız. Yazık. Göbekli bulduğumu söyleyecektim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle