18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER meniz beni ve benim gibi düşünenleri sinirlendiriyor" demektedir. *•* Dış görünüşüyle mantıklt gibi gelen bu düşünce yöntemi gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Atatürk Devrimi ile ülkemizde böyle birbirinden ayn ve bağlantısız, irili ufaklı birtakım reformlar değil, toplumun iç yapısında ve yönetiminde bir bütünlük niteliği gösteren yeni bir dünya görüşü oluşturulmuşuır. Bu dünya görüşü, eski metafizik, mistik, teokratik görüş ve duşünüşlü toplum yerine, akılcı ve bilimci ilkelerle yonetilen bir toplumun geçmesiyle gerçekieşmiştir. Kısacası, Atatürk Devrimi yalnız yönetsel değil, bütün ulusu kapsayan toplumsal bir değişim niteliği taşır. Böyle olunca da, Türkiye'de Atatürk'ün gerçekleştirdiği çağdaşlaşma. onun deyişiyle "Muasır medeniyet camiasına katılma" başlı başına bir devrimdir. İsterseniz buna "Teokratik toplum sürecinden laik toplum sürecine geçiş" de diyebilirsiniz. Şu halde Atatürk Devrimi'nin gerçekleştirdiği en büyük değişiklik, halifelikle birlikte, de\let yönetiminde soz sahibi olan şevhülislamlığın ve ona bağlı dinsel mahkemelerin kaldınlması ve böylece adalet dağıtımında Tanzimattan beri süregelen "Nizamiye Şer'iye" aynlığına son verilmesi, hukukta ise artık çağdaş Türk toplumunu yönetme gucunü yitirmiş olan donmuş, daha doğrusu dondurulmuş, değişmez nitelikli "şeriat hukuku" yerine, çağların değişmesiyle değişmek zorunda olan laik hukukun yerleştirilmesidir. Bu olgu, Türk Devriminin temelidir. Başka bir deyişle, odak noktası ve eksenidir. \azı Devrimi, Dil Devrimi, Kıyafet Devrimi ve daha bunun gibi "devrim" sözuyle nitelenen reformlar, hep bu eksen yöresinde, asıl devrimin gereklerine uygun olarak gerçekleştirilen yenileşmelerdir. Türk halkı. Atatürk Devrimi'yle Arap ümmetçiliğinden çıkıp, Türk milliyetçiliği aşamasına geçmiş, kendi öz dilini, öz tarihini, öz benliğini, öz karakterini bulmuştur. Medreseler kapanıp mektepmedrese aynlığına; şer'iye mahkemeleri kapanıp nizamiyeşer'iye ikilisine son verilmesine niçin karşı çıkıyorlar? Dil, hukuk, yazı, kılık kıyafet reformlarına bilimsel, akılcı öğretim reformuna niçin saldırıyorlar? Bu saldınların hepsi dinsel kokenlidir. Kıyafet reformuna saldırıyorlar, çünkü Türk kadınını, eskiden olduğu gibi toplumdan ayırmak, köle durumuna getirmek istiyorlar. Dil ve yazı reformlarına saldırıyorlar, çünkü onlara göre Arapça Kuran dilidir ve eski yazı Kuran yazısıdır, Türkçe yok, Osmanlıca vardır. Hukuk reformuna saldmyorlar, çünkü yeni hukuk ve özellikle Yurttaşlar Yasası dediğimiz Medeni Kanun, dinsel kökenli şeriat hukuku yerine akılcı ve laik hukuk düzenini getirmiştir. Eski hukukumuzu "ibadet'Me eşdeğerde tutan ve böylece onun değişmezliğini savunan zihniyet sahiplerine göre "hukuk" da dindir ve bu nedenle ülke 1400 yıl önceki hukuk yani din kurallarıyla yönetilmelidir. Eski toplumlardan hemen hepsinde din ile hukuk ve ahlak kurallarının özdeş olduğunu gorüyoruz. Toplumlar çağlar boyunca ilerledikçe bu kuralların birbirinden ayTildığını, din kurallarının yalnız ibadet ve ahlak kuralları olarak etkinliğini sürdürdüğünü, hukuk kurallarının ise, topiumlann gelişip değişmesine teknik ve ekonomik ilişkilerin türlü yönlerdeki gelişmelerine göre zorunlu olarak, değişen kurallardan oluştuğunu, ne yazık ki, birçokları bilmiyor ya da bilmek istemiyor, dahası, reddediyor. Görülüyor ki, bütün reformlara ve böylece bütünüyle Atatürk Devrimi'ne yöneltilen saldırının altında dinsel kökenli bir amaç yatmaktadır. Çünkü bu köklü değişim ve reformlara olanak sağlayan ve Türk toplumunu "ümmet" olmaktan çıkarıp, "millet" durumuna getiren Atatürk Devrimi'nin ülkemizde akılcı ve bilimci düşünce yolunu açan toplumsal bir devrim olduğu açık seçik belirmektedir. Şeriatçıların Atatürk milliyetçilerine düşman olmalarının ve bu milliyetçiliği "Türktslam sentezi" gibi kombinezonlar içinde boğmak istemelerinin nedeni budur. • • • Gözlerimizi ekonomik alana çevirdiğimizde, Türk Devrimi'nin, Atatürk'ten ve İnönü'den sonra kösteklenmiş olan yönüyle karşılaşıyoruz. Eğer onun koymuş ve sonradan 1924 Anayasası'na da geçirtmiş olduğu "devletçilik" ilkesi, yani ne kapitalist ne de komunist nitelik taşımayan güdumlu ekonomi sistemi, dürüst ve ulus yararına uygulanmış olsaydı, bugün Turk Devrimi'nde tamamlanmamış görünen gedik kalmayacaktı. Güdümlü ekonomi, ister tarım, ister sanayi kesiminde olsun, devlet gudümüne ve kamu yararına öncelik tanıyan, böylece ülkede kalkmmayı sağlayan ve sosyal adaletsizlikleri gidermeye yarayan karma ekonomi sistemidir. Atatürk ve İnönü'den sonra bu sistem, devlet gudümüne değil, özel sektör gudümüne; kamu yararına değil, özel girişim çıkarına öncelik tanıyan bir ekonomi sistemi durumuna getirildi ve böylece yozlaştırıldı. Turk Devrimi'nin ekonomik yönünde, az önce sözünu ettiğim gedik bu yüzden kapatılamadı. 27 Mayıs Devrimi'nin ve 27 Mayıs Anayasasının güttüğu amaç bu gediğin kapatılması yonündeydi; ne yazık ki, ekonomide feodal ve kapitalist çevrelerin direnmesi, bilisiz bırakılan halk çoğunluğunun bu direnmede kendi çıkarları doğrultusunda değil, direnen varlıklı güçlülerin yanında yer alması yüzünden, gedik kapatılamadı. Bugün Türk toplumunda göriılen çalkantılar ve sosyal demokrasi ya da demokratik sosyalizm çalışma ve çabaları, bu gediğin kapanması yörriındeki oluşumun sancılı gorünümünden başka bir şey değildir. Ne yazık ki, bu doğrultudaki akımlar henüz dağınık bir durumdadır. Bu dağınıklık giderildigi gün Türkiye'de gerçek demokrasinin kurulmasını onleven engellerin önemli bir bölümü aşılmış olacaktır. Duzrllme: 24 mayısıa çıkan "Trebıonda 100 Vıllık Lis<" başlıklı yazımın 3. sulununun sondan 5. saıırındaki "doğu" sozcuğu "b«tı" olacaknr H.V.V. Atatürk Devrimi ve Laiklik Sentezi Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU Sayın Melih Ce\*iet Anday 1 Mayıs 1987 Cuma günlü Cumhuriyet'te çıkan "Sentez: Laiklik" başlıklı yazısında beniın Nr yazımdan şu satırlan alın...amış: "Islamda bütün şer'i mesail iki büyük kısma ayrılmıştır: Birinci kısım ahirete taalluk eder ki, bu ibadettir (oruç, namaz, hac ve zekâta müteallik hükumler). İkinci kısım, dünyaya taalluk eder ki, bu da münakehat (aile hukuku) muamelat (mal, borç, ticareı. dava hukuku) ve ukubat (ceza hukuku)tır. Bunlardan gayrı bir de ilmi fereiz' (miras hukuku) vardırî' Ben de bu parçayı Âtıf B«y'in Mecelle Şerhi. Kavaidi Külliyei Fıkhıyye'nin İzahı adlı kitabının altıncı sayfasından almıştım. Anoay'ın yazısından sonra, Cumhuriyet'in birçok okurundan "izahat" isteyen mektuplar aldım. Bunlardan herhalde İran veya Suudi Arabistan Islam Devleti'ne ozenen birisince kaleme alınmış mektupta: "İslam bir bütündür. Onda ibadet, hukuk, ahlak ve tarzı hayat birbirinden ayrılmaz" denilerek, İslam devletinin totaliterliği de belirtiliyor. O halde "izahat" istemeye ne gerek vardı? İzmir'den bir başka okurum da Mecellenin: "Ezmanın tagayyürii ile ahkâmın tagayyürii inkâr oiunamaz" kuralını içeren 39. maddesinin gerçek metnini soruyor. Gerçek metin işte bu. Rahmetli Ali Himmet Berki'nin (Mecellei Ahkâmı Adliye) adlı kitabını İzmir Milli Kütüphanesi'nde bulup bakarsa bu metni orada görür. Ben bu yazımda herhangi bir izahat verecek değilim. Eski okurlarımın hoşgörusüne sığınarak, Atatürkçülük ve hukuk devrimi konusunda ö'eden beri bu sütunlarda açıkiayageldiğim görüşlerimi, daha yalın olarak yinelemekle yetineceğim. Kimsenin vicdanına ve inanışma kanşmadığım gibi, kendi vicdanıma ve inanışıma da kimsenin karışmasını, hele hele, din kurallarının devlet işlerine el atmasını hiç istemem ve bu el atmayı Türkiye Cumhuriyeti'nin yalnız bugünü için değil, özellikle geleceği için de çok tehlikeli bulurum. Çunkü bu el atma, eninde sonunda Türk'ün Tiirk'e kırdınlması sonucunu doğurur ve ülkeyi koyu bir ortaçağ karanlığına boğar. Bence '"vatan" ve "millet" kavramlannı lanımayan uluslararası "ümmetçilik" tehlikesi ile. kuram olarak, bu kavramlan yadsıyan uluslararası komünizm tehlikesi arasında, Tiirk varlıgı için hiçbir fark yoktur. "Tiirkİslam" sentezi kuramı ise Atatürk milliyetçiliğini Arap ummetçiliği içinde boğup yok etmek amacıyla kurulmuş bir tuzaktır. İslamlık bir "Din" olduğu için, Turklük İslamlığı yutamaz; ama İslamlık Türklüğü eski dönemlerde olduğu gibi diliyle, kültürüyle, değişmez mistik kurallarıyla er geç yutup yok eder. Şimdilik gidiş o yöne doğrudur. Daha önee de yazdım, nasıl su ile zeytinyağı birbiriyle uyuşup karışmaz ve ne kadar sallasanız da birbirinden ayrılıp kendi varlıklarını korurlarsa, Türklük ve îslamlık da birbiriyle sentez duruma getirilemez. Çiinkii birincisi ulusal, ikincisi uluslararası niteliktedir. Nasıl "Fransız Katolik Devleti", "Vunan Ortodoks Devleti", "Alman veya tngiliz Protestan Devleti" denilemezse, "Tiirk İslam Devleti de denilemez. Tiirk veya Türkiye devleti denir. Melih Cevdet'in pek haklı olarak yazdığı gibi, Tiirk İslam sentezini Atatürk yapmıştır, bu da laikliktir. • •• Bir de "Atatürk Devrimleri" ya da "Atatürk llke ve İnkılaplan" diye yazip duruyoruz. Bu da yanlıştır. Nasıl ki "1789 Fransız Devrimleri" veya "1917 Rus Sosvalist Devrimleri" diyemiyorsak ve bunları sadece Fransız Devrimi, Sovyet Sosvalist Devrimi olarak anıyorsak, bizim devrimimize de kısaca Atatürk Devrimi veya Türk Devrimi dernek gerekir. Buna karşı şöyle bir sav ileri sürülebilir: Fransız Devrimi, Fransa'da yalnız krallığı devirip cumhuriyeti kurmakla kalmadı; bunun çok ötesinde, feodal ayncalıklan kaldırıp eski feodal toplum yerine burjuva egemenliğini, insanların bireysel özgürlüğune ve yasa karşısında eşitlik ilkelerine dayalı köklü, toplumsal bir değişim getirdi. Eski sosyal kurumlar, eski görüş ve düşünüş, hatta yaşayış biçimi kökünden değişti. Sovyet Sosyalist Devrimi ise hem feodalizmi hem de burjuvaziyi yıkarak bunların yerine emekçilerin egemenliğini getiren ve ekonomik temeli sermayeye değil, emeğe dayalı yeni bir toplum düzeni kurdu. Buna karşılık, Türkiye'de Atatürk, sadece zaten çökmüş olan bir imparatorluğun simgesi durumuna gelmiş padişahlık ve halifeliği kaldırıp onun yerine Cumhuriyeti kurdu. Toplumun yapısında, bunun ötesinde devrim niteliği taşıyan köklü bir değişim olmadı. Örneğin feodal kaIıntılar ve geniş toprak ağalığı kurumu eskisi gibi yerinde duruyor. Hele emek egemenliğine dayalı yeni bir toplum oluşturmak, söz konusu bile olmadı. Şu halde Türk Devrimi ya da Atatürk Devrimi dediğimiz tarihsel olgu, Fransız ve Sovyet Devrimleri gibi bütünlük gösteren köklü, toplumsal bir devrim olmayıp, sadece rejimde, hukukta, dilde, yazıda, kılık kıyafette gerçekleştirilen birtakım reformlardır. Bu reformlar tek tek, Cumhuriyet Devrimi, Dil Devrimi, Hukuk Devrimi, Şapka Devrimi gibi deyimlerle nitelendirilmektedir. Gerçek solcu olduğunu bildiren bir okurum, mektubunda "ikide bir Atatürk Devrimi'nden söz et 7 HAZİRAN 1987 PENCERE Üzücü, Ama... OKT^Y AKBAL EVET/HAYIR Nurcu Sait Konusunda Bilmiyorum. bu kaçıncı zam yazısı? Ben Cumhuriyet'te yazmaya başladığımda gazetemizın fiyatı 25 miydi, 50 miydi? Unuttum. Bugünden başlayarak 175 lira olüyor. Oysa daha üç ay önce 120 liradan 150'ye çıkmıştık. Akıntısı güçlenen su taşkınında sürüklenen insanlar gibiv*"" enflasyon dalgalarıyla boğuşuyoruz. Eskiden gazete fiyaı zam on yılda, beş yılda bir yapılırdı. Zam aralıkları zaman geçtikçe daraldı; enflasyon patlamasına karşı direnebilmek olanaftsızlaştı; yılda iki kez zam doğallaştı; ama Cumhuriyet okurunun ki yüzde 95'i çalışandır, ücretlidir, öğretmendir, işçidir, memurdur, öğrencidir geliri aynı oranda artıyor mu? Nerede bir okur görsem bu konuda yakınıyor: Gazetemi her gün alamıyorum ya da arkadaşlarla birleşe rek aldığımız Cumhuriyeti ortaklaşa okuyoruz. Durum böyleyken gazetemizin fiyatını arftırmak zorunluğu gündeme girdi. Bizim kurumda hesaplar açıktır; yönetimin sergılediği sayılara göre bağımsızlığımızı korumak için zam gereklidir; Cumhuriyet'in satışı artmıştır; ama fiyatını da arttırmaktan kaçınamayız. * Basınımızda bir yozlaşma süreci yaşanıyor. Kimi gazete bir holdingin uzantısı, kimi gazete büyük bir şirketin pazarlama kolu, kimi gazete yaman bir müteahhidin iktidar katında çıkarlarını yürütmek işlevini üstlenmiş. Bu gidişin sonu ne? Bilinmiyor. Eğer demokrasiye geçiş süreci durdurulmazsa, basın sorunlannı kendi içinde çözümleyebilir. Şimdilik durum pek parlak görünmüyor. Cumhuriyet bu ortamda ayrı bir gazetedir ki kimliğini kimse değiştiremez, bozamaz, saptıramaz. Cumhuriyet'in gerçek sahibi okurlarıdır. Her şeyi onlar yöniendirirler. Biz de sorunlarımızı okurlarımızla açıkça konuşmaya alışığız. Bu yakınlık ve iç içelik, Cumhuriyet'i bir gazete olmaktan çıkarmış, okurlarıyla bir bütüne dönüştürmüştür. Bu bütünsefliğin daha ilerde organik bir yapıya kavuşması da düşünülebilir. Cumhuriyet devrimiyle birlikte Atatürk'ün isteğiyle kurulmuş bu gazetenin büyük bir kıtle dayanışmasıyla günden güne güçlenmesi umut yaratıyor. • ". Cumhuriyet hızla değişen bir dünyada, Türkiye'nin tutucu ve gerici siyasal iktidarlarının yarattığı "çevre koşulları"nda yaşamak, güçlenmek, yenilenmek zorundadır. Ülkemizde basın bir yandan holdingleşip tekelleşerek büyük sermayeye daha bağımlı duruma gelirken, öte yandan teknolojik atılımını sürdürmektedir. Parasal güçleri çok büyük olan ve siyasal iktidara dayanan holdingler, yeni makineler ve ayr gıtlar getiriyorlar, haber ağları genişletiliyor, okur piyango yoluyla avlanıyor, pazarlama yöntemleriyle bağlanıyor. Pek yakın: da kimi gazete yalnız "satıcı", kimi okur ise yalnız "alıcı" kimlh ğine mi bürünecek? Fikir, akıl, bilim bir yana itilerek ülke sorunları dışlanarak mı gazetecilik yapılacak? "' işte Cumhuriyet bu ortamda yürütülen teknolojik yarışın d f şında kalamayacağı gibi gazetecilik işlevini de yetkinlikle rütmek zorundadır. Okurlarından başka maddi dayanağı balunmadığından öteki gazetelerden daha pahalı olmasına karşın bugün yine zam yapmak zorunda kalıyor. % Cumhuriyet bugün fiyatını 175 liraya çıkarıyor; ama bu ga» zete uzun yıllardan beri ortaklarına kâr dağıtmadığı gibi, fikir ve kol emekçilerinin ücretleri de dengeli bir dağılımla saptarimaktadır. Gazetenin fiyat arttınmının kökeninde ve nedenınde "daha çok kazanmak" hırsı yoktur; geleceğini güvenceye sft» mak ve bağımsızlığını korumak kaygısı vardır ^ Yine de bu yazıyı yazarken içimde bir sıkıntı büyüyor, yüraî ğim daralıyor. Istanbul'un bir kenar mahallesinde ya da An$* dolu'nun bir kuytu kasabasında elindeki parayı tezgâhtaki sfr tıcıya uzatan okurun sesini duyuyorum: * Bir Cumhuriyet, bir ekmek... Oktay Akbal'ın güzel kitaplanndan birinin adı "Önce Ekmefc ler Bozuldu"dor. Cumhuriyet hiçbir zaman bozulmayacak; hep Cumhuriyet kalacak. ' X OKURLARDAN Kitap isteği Gaziantep ilinin Yavuzeli ilçesine bağlı Üçgöl köyü ilkokulu öğrencileriyiz. Okulumuza hem öğrenciler olarak hem de bütün köylü vatandaşlanmızın yararlanabileceği bir kltaplık açmak istiyoruz Ancak köyümüzün maddi açıdan bir kitaphk açmasına imkân yoktur. Sorunun kitap toplama kampanyasıyla çözümleneceğine inanarak, yardım bektiyoruz. ALtPOLAT ÜÇGÖL KÖYÜ İLKOKÜLÜ 3. SINIF ÖÖRENCİSİ hazırlayanlar geleceğin Türkiye'sinde yerel meselelerin demokratik kurallarla, o yerde yaşayan insanlar tarafından çö'zülmesi gerektiğini düsünmüşlerdir. Ancak kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, kanunu hazırlayanlar kadar ileri düşünce sahibi olmayan bürokratlar, kanunu ötesinden berisinden kırparak, birçok maddesini işlemez hale getirmislerdir. Bugünlerde çalışması sürdürülen 1580 sayılı Belediye Yasası'nda yapüacak değişiklikler arasında belediye meclislerinin yetkilerinin azaltılması, belediye başkanım denetleme ve düşürme yetkisinin kaldınlması konusunun mevcut olduğunu duyuyoruz. Belediye başkanım denetleme ve düşürme yetkilerinin ahnarak merkezi idareye verilmesi yanlış bir düşüncedir, 1580 sayılı Belediye Yasası'nda değisiklik yapılırken, aşağıdaki görüşlere yer verilmetidir: 1 Belediyeler üzerindeki devlet vesayetinin kullanılış biçimi değiştirilmeli. Belediyelerin bir bakanlık şubesi olmadığı düşünülmelidir. 2 Belediyelerin gelir kaynakları arttmlmalı, gelir kaynakları bakımından iktidarlara bağımlı durumdan kurtardmalıdır. 3 Belediyelerin belediye başkanlannın denetimi tamamen belediye meclislerine bırakılmalı, devlet bu konuda belediye meclislerine yardımcı olmalıdır. 4 tüerde belediye birükleri kurulmalu küçük belediyelerin gücünü aşan işler belediye birliklerince yapdmalı, belediye birlikleri iş makinesi ve teknik eleman bakımından güçlü kıhnmahdır. 5 Belediye zabıtası, belediye trafık birimlerinin yetkileri arttırümau şehir içi trafiği ile mahalli zabıta olayları belediye zabttasımn konusu oln alı, halk arasındaki küçük anlaşmazlıklar ile bekçilik işleri mahalli zabıta görevini yapacak olan belediye zabıtasınca yürütülmelidir. 6 Şehir trafiği, çevre kirliliği, fiyat ve etiket kontrolü, gayri sıhhi müesseseler, yamcı ve patlayıcı maddeler, umuma açık yerler konulannda pekçok kuruluşun pekçok yetkileri bulunmakta, bir isyeri açmak isteyen vatandas, birden fazla kuruluşta, birden fazla ruhsat almak zorunda bırakılmaktadır. Bu konudaki gelişmeler giderilmeli, bu yetkiler belediyeye bırakılmalı, vatandas bu konularda sadece belediye ile muhatap olmalı, gerekiyorsa belediye bu konularda diğer kuruluşlartn görüşlerini almahdır. NECATt AKIN BANAZ BELEDİYE BAŞKAS1 Bir yerde kitap imzalıyorsunuz İnsanlar birikmiş. Hava sıcak. Bunalmışsınız. O sırada yanınıza biri yaklaşıyor: "Size bir şey sormak ıstiyorum?" Neymış? Saidi Nursi konusunda ne düşünüyormuşum! Soruyu sorana bakıyorum. Bir genç adam. VBri mi şimdi bu konuyu konuşmanın? Direniyor: "Bir şey söylemez misiniz?" Bu kalabalıkta mı, bu telaşta mı? Atlatmaya çalışıyorum, "Gidin, bunu başkalanna sorun. Ben birçok kez bukonuya değindim. O kişiyi önemli biri saymıyorum. Söz konusu edilecek bir yani yok." Yine de direniyor. Caresiz, "Daha rahat bir zamanda" diye savıyorum. . Sonra bir gün telefon. "Saidi Nursi konusunda konuşmak" istiyor yine o genç... Gelecekmiş, tartışacakmışız! Nesini tartışacağız? Hele önyargılı birjyle, üstelik de belli ki Nur öğrencilerinden, yani iyice koşullanmış bir insanla!.. Boşuna vakit yitirmek olacak. "Telefonda söyleyin" diyor. "Git başkalanna sor, ben yeterince yazdım, onları okursanız düşüncemi anlarsınız" diyorum. Kitaplarımda bile bu konu işlenmiş. 1956lardan bu yana... Dayatınca, "Saidi Nursi, değer vermediğim biridir. Zavallı bir insan. Belki içtenlikli, ama yanlışlıklar, bilgisizlikler batağmda. Daha ne diyeyim'diyorum. Sonra günier geçiyor, bir gerici gazetede, benim bu söylediklerim yüzde yüz ters biçimde yayımlanıyor. Bir de yorum: "Bilmediği konularda yazı yazmış!.." Saidi Nursi uzmanı değilim elbet. Üstelik uzman olunacak bir sorun, bir konu da saymıyorum. 31 Mart olayında Vahdeti'nin yanında yer almış, 1908'den bu yana yobazca düşüncelerini yaymış, her türlü devrim düşmanı eylemlere öncülük etmiş, saçmalıkla dolu broşürler yayımlamış, çevresine kendisine tapan müritler toplamayı başarmış, açıkgöz, işini bilir bir adam... Elbette ki zeki, becerikli biri. Böyle olmasa, bunca yıldır bunca insanı hele içlerinde avukat, hekim, öğretmen, politikacı gibileri de var toplamayı, onlara inançlannı aşılamayı başarabilir miydi?.. TEŞEKKÜR 4.6.1987'de aramızdan aynlan Kırklareli Barosu'ndan can yoldaşımız, sevgili babamız Belediye Yasası ve ynpılmak istenen değisiklik 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediye Yasası 57 yıldır dayamklılığını konımuş canlı bir yasadır. Yasayı Av. AHMET SARUHAN'ın cenaze merasimine bizzat iştirak eden, çelenk gönderen, telgrafla taziyet bildiren, acımıza ortak olan akraba, dostlarımıza ve ayrıca Sayın Süleyman Demirel'e içten teşekkürlerimizi sunarız. EŞt VE ÇOCUKLARI Yenilik yine AEG'den... <<**• apıTı AEG AEG, Türk mutfaklarına üç kapılı, çok kullanışlı yepyeni bir soflutucu sunuyor! Üç Kapılı AEG'de: Derin Dondurucu bölümü ayn, Soğutucu bölümü ayrı, Serin Koruyucu bölümü ayrıdır!.. Biri kullanılırken diğerinde soğuk ziyan olmaz! Üç Kapılı AEG'nin üç ayrı bölümünde soğutma dereceleri birbirinden farklıdır. Yiyecekler, içecekler en uygun ortamda korunur. Üç Kapılı AEG'yi (Türkiye'nin yeni soğutucusunu) yalnız AEG Yetkili Satıcılarında bulabilirsiniz... Gelin... dünya mutfaklarının konforunu evinize, işyerinize götürün... Hemen... ...yaz sıcakları gelmeden! Birindkapr. Derin Dondurucu (**") Uzun süre saklanması istenen yiyeceklen, 18 derecede dondurarak mevsirnler bovu korur iklnd kapı: Soğutucu Eti, balığı, 1 yumurtayı, sebzeyi pışnieve hazır... pişmiş yiyecekleri, kahvaltılıklan ise, tazelıklerini, nrteliklerini koruyarak servıse hazıf tutar. Ayarh termostat ryia sogukluk derecesi ve sogutma hızı degişik konumlara ayartanabılir. 1950'lerde bu efendinin yazdığı birkaç broşürü okumuştum. Bir okur da bu Kürt Sait'le ikjili uzun bir araştırma yapmış, bir kopyasını bana yollamıştı. Epey bilgim var yazdıkJan konusunda. Ama kendini gericiliği yaymakla görevli sayan bir gazetenin, her sorduğuna da aynntılı yanıt vermek zorunda değilim. Atdı başında, az çok öğrenim görmüş bir kişi, Saidi Nursi'nin tıp, hukuk vb. konularda yazdıklarına bir göz atmakla o krtaplann nasıl bir saçmalık başyapıtı olduğunu anlar. Bir tıp broşürünü anımsıyorum. Nasıl nezle olunur diye sayfalar dokJurmuş, bilimsel konulan bir masala dönüştürmüş. Günumüzde bile, özellikle gençler, genç gazeteciler arasında bu denli saçmalıkiara önem verenler, Saidi Nursi gibi karabilisizJeri 'düşün adamı' sayanlar çıkıyor. Bunlara acımalı mı, kızmalı mı bilmem. 1957 secimlerinde Isparta'da yaşadığım bir oiayı Ayhan Yetkiner'in çıkardtğı "Konuşan Kalemler" seçkisine yazmıştım. Bu gazeteci arkadaş onu alıp yayımlamış. Saidi Nursi'nin ne denli bir gerici ne denli bir Atatürk düşmanı olduğunu anlatan CHP adayının, ertesi gün yapılan parti yokla(Arkası 15. Sayfada) AEG "bir dünya markası" ücünca kapı: Serln Koruyucu Mutfakta kiler işlevı görür. Sebzelerı, meyvelen, hazır etleri, peynırlerı alındıklan tazelıkte korur. istenirse, soğutucu ile arasındaki ozel kafes açılarak serinligı daha da artınlabilır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle