25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yandan her mahaliede bir milyoner yaratma çabaları sürdurülüyordu. Nurculuk el aJtından desteklenirken; sol en ağır bir biçimde denetleniyordu. Basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, duşünce özgürlüğü yoktu. Ama iş lafa gelince, Türkiye'de o günlerde demokrasi vardı!.. NE ÇABUK ÜNUTULDU! Ne çabuk unutuldu her şey? Ne kadar kolay unutturuldu her şey? Yaşı kırkın altında olanlann anımsaması mümkün olmayan, ama kırk yaşının üzerindekilerin hiç unutmaması gereken acı gunler ne çabuk unutuldu. Kitlelerin üzerine karabasanlar gibi çöken kamulaştırmalar, istimlaklar, sokaklarda yatan insanlar, 6/7 Eylül'ler, Vatan Cepheleri, basına olan baskılar, sürülen memurlar, yokluklar, yoksulluklar, kuyruklar nasıl unutuldu? Dış politikayı eleştirmenin vatan hainliği sayıldığı günler, iç politikayı eleşiirmenin alçaklık olduğu gunler, ekonomik politikayı eleştirmenin hainlik olduğu gunler neden hatırlanmıyor artık? Hep düşünmüşumdur ve hâlâ duşünürüm: Celal Bayar'a devlet töreni yapılırken başında bekleyen generaller, acaba 27 Mayıs 1960'ta hangi heyecanlarf yaşıyor, hangi duyguları tasıyorlardı. Celal Bayar'ın tabutunun Kara Harp Okulu öğrencilerineçektirilmesi, kimlerde nasıl duygular yaratmıştır acaba? Ve hâlâ duşünürüm; o günlerin, heyecanları yürekien'ne sığmayan Harp Okulu öğrencileri şimdi nerdedirler? Çoğu general ve albay olması gereken ve kimbilir bangi alay, tümen ve tugaylara komuta eden bu insanlar acaba 27 Mayıs 196O'ı utançla mı, kıvançla mı anımsamaktadırlar? 27 Mayıs ihtilalinin, ordunun kışladan çıkması gibi tatsız bir alışkanlığın başlangıcı olduğuna kuşku Voktur. Ve gerek bu yönüyle ve gerekse ulus iradesiyle belirlenmiş olan bir siyasal iktidarı, silah zoruyla değiştirmis olması bakımından eleştirilere açıktır. Fakat bir kardeş kavgasmın eşiğinde olan Türk demokrasisi, içine düşmüş olduğu açmazdan acaba nasıl kurtulabilirdi? Demokratik kuralları alabildiğine bozan ve iktidarı bir azınlık baskısına çeviren Demokrat Parti yöneticilerinin bu konuda kusurları yok muydu? Aradan bunca zaman geçtikten ve kimi gelenienn gidenleri aratmasmdan sonra, insan Menderes ve kader arkadaşlarının sonlanna gerçekten acıyor ve ürperiyor. Fakat o dönemde acınacak başka kimse yok muydu? Meclis karan olmaksızın ulusu savaşa, Kore savasına sokan bu iktidar, binlerce şehidin yetimlerinin acısını acaba hissetrniş miydi? Günümüz Türkiye'sinde; Adnan Menderes gibi devlet sorumluluğu taşıyan bir yöneticinin özlemini duyan Türk halkı; kimi önemli kusurları unutmak ve Menderes'i ipe goturen gelişmeleri anımsamamak eğilimindedir. Oysa ki Mecelle'nin temel ilkesine göre "sui örnek, örnek oiamaz." Eğer Menderes, Zorlu ve Polatkan'dan sonra aynı görevlere gelenlerden bazılan onlan aratıyorlarsa; bu onların suçsuzluğunu gostermez. SONUÇ 27 Mayıs 1960; Türk ordusunun, ulus yaşamına yaptığı olumlu bir müdahaledir. Bir kardes kavgasının eşiğine gelmiş olan ulusu, hiç bir gelecek kaygı ve planı olmadan bu kavgadan çekme çabasının somutlaşmasıdır. 27 Mayıs 1960'ta sevinç gözyaşları ile sokaklara uğrayan insanlar, hiçbir partinin "bindirilmiş kuvvetleri" değildi. Sadece ters bir demokrasi ve milli irade anlayışının horladığı insanların, yeniden kişiJiklerine kavuşmalanndan dolayı duyduklan sevinç ve mutluluktu bu insanları sokaklara dökeıı. Günümüz Türkiye'sinde 27 Mayıs'ı eleştiren kimi insanları gördüğümüz, okuduğumuz zaman derin bir acı ve utanç duyuyoruz. Kim ne derse desin, 27 Mayıs 1960 ihtilali, Türk ordusunun ilerici geleneğinin son bir kez şahlanmasıdır. Tatsız birtakım alışkanhklara yol açmış da olsa; Türkiye'yi geriletmemiş, tam tersine, ileri götürmüştür. Ve tüm çabalara karşm 27 Mayıs'ın yol açtığı toplumsal birikim ortadan kaldırılamamaktadır, kaldırılamayacaktır. 27 MA YIS 198: 27Mayıs Günümüz Türkiye'sinde 27 Mayıs'ı eleştiren kimi insanları gördüğümüz, okuduğumuz zaman derin bir acı ve utanç duyuyoruz. Kim ne derse desin, 27 Mayıs 1960 ihtilali, Türk ordusunun ilerici geleneğinin son bir kez şahlanmasıdır. Tatsız bir takım alışkanhklara yol açmış da olsa; Türkiye'yi geriletmemiş, tam tersine, ileri götürmüştür. PENCERE 27 Mayıs... Bir emekçi dostumdan uzun bir mektup aldım; Cumhuriyet gazetesini okurken rastladığı kimi kavram, terim ve sözcükleri anlamadığından yakınıyor ve soruyor: "Tümdengelim, tümevarım gibi sözcukler kullanıyorsun, ne demek bunlar?" Günlük yaşamda çoğu kişi bilgiç geçinmekten kendini alamaz; birşeyler bildiklerıni sananlar, bilmeyenlere tepeden bakarlar Oysa evrenin sonsuzluğu ve bilimin bugünkü boyutlarına oranla bir kişinin bilgisi o kadar sınırlıdır ki, kendini bilen insan alçak gönüllü olmak zorunluğunu duyumsar. Tümdengelim ya da tümevarım gibi kavramlar ilk bakışta "basit" okul bilgisi gibi görünürse de, yalnız okurumun değil, kimi zamanTürkiye'yi yönetenlerin de bu mantık mekanizmalarına yabancı oldukları gorülüyor. • İnsanoğlu düşünürken bazı kurallara uyar. Sdz gelimi "bütün memeliler doğurur keçi memelidir keçi doğurur" önermesi tümdengelimdir; yukarıdan aşağıya doğru bir mantığın mekanizması söz konusudur. Ne var kı, tümdengelimde ilk tümce gerçeği yansıtmıyorsa, sonuç yanlış çıkar. Bir örnek: "Bütün baiıklar yumurtlar Balina bir balıktır. Balina da yumurtlar." Oysa inceleme ve araştırma sonucunda balinanın memefi olduğu anlaşılmıştır. Eski çağlarda insanlık deneysel bılım alanından uzakta yaşar, biçimsel mantıkla yetınirdi. Kilise (ya da medrese) ne söylerse tartışmasız gerçek sayılırdı. Diyelim ki kutsal kitaba göre dünya evrenin merkeziydi ve bütün yıldızlar dünyanın çevresinde dönüyordu. Tümdengelim yöntemiyle düşünülünce: "Bütün yıldızlar dünyatıın çevresinde döner güneş de bir yıldızdır güneş dünyanın çevresinde döner." Galile buna karşı çıktığı için kılisenin hışmına uğradı, engizisyon mahkemesinde yargılandı. İnsanoğlu inceleme, araştırma, deneylerle geliştirilen tümevarım yöntemini kilise ve medreseye karşı savunmuş, bu yüzden nice acı çekmiştir. Peki, bu gelişmenin 27 Mayıs'la ne bağlantısı var? • 27 Mayıs konusunda aklı başında görünen çoğu kişi bile medrese mantığını toplumda geçerli kılmaya çalışıyor: "Bütün askeri müdahaleler kötüdür 27 Mayıs bir askeri müdahafedir27 Mayıs kötüdür." Tek bakışta doğru gibi görünen bu tepeden inme tümdengelımin birinci tümcesinin doğru olup olmadığı araştırılmalıdır. Çünkü yaşamdaki bir "istisna" bile biçimsel mantığı ve saltçı düşünceyi yıkabilir. Soru: Portekiz'de kırk yıllık Salazar faşizmini yıkan askeri müdahale kötü müdür? Abdülhamit istibdatma son veren Hareket Ordusunun eylemini nasıl değerlendireceğiz? Tarihteki her olayı topfumbilimin yansız ve duygusuz terazisinde tartmak zorundayız. "İyi" ya da "kötü" gibi alacalı sözcükleri bir yana bırakarak "askeri" ya da "sivil", her olayın ne getirip ne götürdüğüne bakmak gerekiyor. 27 Mayıs'ın klasik ve sıradan bir askeri darbe olmadığı söylenebilir. Kurgusu aşağıdan yukanya doğru düzenlenmiş, gençlik ve halk hareketleriyle bütünleşip kaynaşmış, ordu içinde devrimcitutucu hesaplaşmasıyla yonünü saptamış, 1961 Anayasası'yla sosyal devlet kavramını toplum yaşamına geçirmiş, sendikal haklan anayasalaştırmış, yargıç bağımsızlığını sağlamış, sola örülen duvarları büyük ölçüde yıkmış olan 27 Mayıs'ın anlamı 12 Eylül'den sonra büsbütün ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Sanıyorum 3959 yıiıydı: Kayseri ya da L/şak'ta o zamanki Demokrat Parti iktidarınm örgütlediği kimi kalabalıklar muhalefet lideri İsmet Paşa'nın yolunu kesmişler ve Jinç etmek istemişlerdi. İstanbul CHP örgütü, genel baskanlannı karşılamaya hazırlanıyordu. Ancak DP'nin "Vatan Cephesi" adını verdiği Orgütün de kimi hazırhkları vardı. İnönii'nün yolunu Topkapı'da kesmek istiyorlardı. Taşrada yapamadıklarını İstanbul'da yapmayı planiamışlardı. O zamaniar ortaokul öğrencişiydim. Topkapı'daki hazırlıklardan haberimiz yoktu. Beş altı arkadaş "İsmet Paşa"yj görmek için Aksaray'dan Fındıkzade'yedoğra yüruyorduk. Birden etrafımızı polisler sardı. "Nereye gidiyorsunuz? " diye sordular. Hiç bir yere girmediğirnizi, sadece dolaştığımtzı söyledik. İki kişrden fazla dolaşamayacağımızı ve dağılmamızı söylediler. Arkadaşlarımızdan biri bunun nedenini sordu. Çocukluk işte. Omztına yediği bir copla, bunun nedinini hemen öğrendi! Dağılarak, ikişer ikişer yuriimeye başladık. Heı kes bizim gibi birer ikişer dolaşıyordu. Bir süre sonra yanımdaki arkadaşia yorulduk. Haseki Hastahanesi önündeki parkta bir banka oturmuştuk ki, yine çevremizi birkaç polis aldı. Neden oturduğumuzu sordular. Oranın bir park olduğunu ve bankların da oturmak için konulduğunu söylemek gafletinde bulununca, en galiz küfürlerle ve itekaka kaldınldık ve o gün o parkta oturmanın yasak olduğunu öğrendik. Türkiye'de o günlerde demokrasi vardı!.. Türkiye'de 1960 öncesi günlerde, değil çoğulcu demokrasilerde; ılımh totaliter rejirnlerde bile rastlanması mümkün oJmayan bir devlet terörü hüküm sürüyordu. 1957 seçimlerinde oylan " 0 50'nin altına düşmüş olan 7 Demokrat Parti, çoğunluk sisteminin bir cilvesi olarak parlamento çoğunluğunu elinde bulunduruyordu. Ve kendini "milli irade" olarak görüyordu. Oysaki "çoğunluk iradesi" büe değildi. KaJdı ki bir demokraside milli iradenin, azınlık ve çeğunluk iradelerinin toplarrundan oluştuğunu ve bir demokrasiyi öbür rejimlerden ayıran temel özeUiğin, azınlık iradesinin de saygıya layık olması olduğunu tumüyle unutmuş durumdaydı. Demokrat parti yöneticileri salt demokrasinin temel ilkelerini unutmakla kalmamışlar, parlamentarizmin temel ilkelerini de tümüyle unutmuslardı. TBMM içindeki çoğunluğuna dayanarak bir "Tahkikat Komisyonu" kurmak ve kimi yasama yetkileri de alacak olan bu komisyonla Meclis içi ve dışındaki tüm muhalefeti susturmak istiyorlardı. Tüm demokratik mekanizmalar kapatılıyor ve tüm demokratik yollar tıkanıyordu. îş lafa gelince, her şey demokrasi için yapılıyordu ve Türkiye'de o günlerde demokrasi vardı!.. Basın ağır bir baskı altındaydı. Ankara Cezaevi'nin bir bölumü "Ankara Hilton" adıyla gazetecileri banndınyordu. Ispat hakkı, Ismail Hakkı'yla karıştrrılıyordu. Bir yandan yokluk ve yoksulluk diz boyu artarken, bir EVET/HAYIR OKTM AKBAL OKURLARDAN Zİrtiat ı . • teKniSyenlen viikvfh n&rcnim tekniğiyle direkt ilgisi olmayan dallarda öğrenim görme gibi bir tezatın içine itilmiş durumdadır. umar, saygılarunızı sunarız.. BİR GRUP ZİRAA T TEKS'tSYENİ , ... , ... n getirdiğine ve bu aftan yararlanma süresini iki yıl olarak belirlediğine göre, kaçak durumda olanlar 2 yıl 27 Mayıs'ın 27. Yılında... Bugün 27 Mayıs... 1960'tan 1980'e kadar bir bayram günü oterak kutladık bu günü: "Hürriyet ve Anayasa Bayramı..." Her 27 Mayıs'ta başkentte, ilferde, ılçelerde komutanlar kutlamaları kabul etti. Ulkeye en güzel, en yararlı anayasanm, ulusumuza yakışan anayasal hakların gerçekleştirıldığı gün bugün... Sıradan bir askeri el koyma olayı değildi 27 Mayıs. Yalnız askerlerin başardıkları bir eylem ise hiç değil... Aradan tam 27 yıl geçti. Şimdi yaşları otuz kırk arasında olanlar, 27 Mayıs 1960'ın öncesini yaşamadıkları, iyi bilmedikleri için doğru bir yargıya varamıyorlar. Okudukları kitapların çoğu 27 Mayıs'la ilgili haksız ve yanlış yorumlarla dolu. Bu yüzden 27 Mayıs 1960'la, 12 Mart 1971 'i, 12 Eylül 1980'i eş tutuyor, eş görüyor, eş düşüncelerle yargılıyor, yorumluyorlar. Üç olay da asker kökenli ya, üçünde de sivil iktidarlar değiştirildi ya, bu askeri olaylar sonrasında anayasa ya tamamen ya kısmen değiştirildi ya, öyleyse üç olgu da eştir, birdir! Unutulan bir nokta var, o da 27 Mayıs olayının kahramaniarının üst rütbede subaylar, yani generaller, kuvvet komutanlan olmayışı. Oysa 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de yönetime el koyanlar işbaşındaki genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanlandır. 27 Mayıs'ın kahramanları yüzbaşı, binbaşı, yarbay, albay rütbesinde Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış subay(Arkası 13. Sayfada* yuhsen ıstıyor ogrenım Bizler ziraatın çefitli dallannda Türk çiftçirine hizmet gölüren ziraat teknisyenleriyiz Bu gerek tanm makineleri, gerekse tarla bitkileri konusunda birim alandan daha fazla urün atınması yolunda büyük fedakârhklarla gerçekleştirmeye çalıstığımız hizmetimizde, daha verimli ve tatminkâr olabilmemiz için çözümu gerekli olan bir problemimizi dile getirmek istiyoruz. Çünkü sürekli gelismekte ve değişmekte olan üretim tekniklerinin çiftçimize aktanlmasmda çiftçiyle devamh yüz yüzeyiz. Bir kısım meslektaslanmız, bir lisans diplomasma sahip olabilmek için İKTİSA T, MALİYE, İŞLETME vb. tanm ülkemizde çağın getirmiş olduğu yüksek okul ihtiyacmm karşılanabilmesi; güzel ve yerleşmiş bir sistem olan AÇ1K ÖĞRETIM FAKÜL TESVnin tarım konusuyla ilgili ziraat teknisyenlerinin çalışma dallanna göre eğitim veren bir sistemle olabileceği düsüncesindeyiz. Bu konu ülkemizin yaklaşık 20.000 ziraat teknisyeni ve ev ekonomisti teknisyenlerini yakından itgilendirmektedir. Basta Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığımız olmak üzere, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığt ve Açık Oğretim Fakültesi yetkililerinin hem bizler hem de ülkemiz menfaatine olan bu konuya ilgi gösterip tesebbüste bulunacaklannı aksatmadan hem de çiftçimize hem Mzme a BedelU askerkkten \ararkuıacaklara teüiu mi saythyoriar? Eğer böyl f bir tecil vana: k!sa• • yumruui€lCUKUiru pOSdport mi? 1v,rilf>of>h VetVeCBK İIU. Son çtkan ve kamuoyunda "BedelU askerlik" olarak bitinen yasa, kaçak, bakaya ya da saklt durumda olanlara bir af getiriyor ve iki yıl içinde askerlik şubelerine başvurulması haünde yasadan yararlanma hakkı tanıyor. Yedek subay adaylan yasadan direkt olarak yararlandırılırken askerliğini er olarak yapacakların kuraya tabi olmalan gibi bir haksızhk bir yana, yasada açıklık getirümeyen birkaç nokta daha var. Karanlıkta kalan bu noktalar, şu iki soruya verilecek yamtlarla açığa (ikabi/ir: 1. Yasa, kaçaklara bir af sureli yurt dışrna ç,kışlar için pmaportalabmrler mi? , , ' , 1 aynlanlar, temel ejıtım donemlerını bıtırdıkten hemen sonra askerliğım de bıtırmış sayılocaklar mı? Yoksa, bedel mıktannm tamamının ödenmesi koşulu mu getirilecek? Isteyen, bedelinı taksitler halinde ödemek yerine toplu halde ödeyip 'eskere s/nı alabüecek mı. Mıllı SavunmaBakanhğı yetkılılen, bu ıkı soruyu yanıtlarlarsa, sanırım bu durumda olan bir çok insan rahatlayacak. Son olarak, Bakanlar Kurulunun bedelli askerUk esaslanm belirleyecek olan yonetmelik değışıkliğı ne durumda? tSMET BERKAN / tSTANBUL "... Onyediyaşımdaydım sanıyorum... Babamla takım elbiselere bakıyoruz. Bana, (artık kendi basına seçebilmelisin' dedi. Ve ekledi, 'işin sırrı kumaşta. Elbiseye dokunur dokunmaz iyi olanı ayırt etmen lazım.' Bana bir geleneği öğretiyordu..." J]£tınyı£dtz Seçkin giyimevlerinde seçkin giysiler, bu etiketle sunulur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle