19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 8 NİSAN ABD Başkanı Truman'a rapor (22 Mayıs 1950) 1987 ABD Belgelerinde Türkiye CÜNEYT ARCA YÜREK Menderes: (ABD Büyükelçisi Wadsworth'a) Kore savaşı yeni bir çağ açtı, ortak amaçlanmız için daha fazla çaba gösterip, daha hızlı çalışmamız gerekecek. Hayalci olmayacağız ve kendimizi uygulanabilir gerçeklere hasredeceğiz. DP, özel ghişhnin roiünüönemsiyor Türkiye'de ilk özgür genel seçim 14 Mayıs 1950'de yapıldı. ABD Başkanı Truman'a 22 Mayıs 1950'de Dışişleri Bakanlığı'nın verdiği kısa rapor: "14 Mayıs 1950 tarihinde Türkiye'de yapılan özgür ve düzenli seçimlerde, öndc gelcn muhalefet partisi Demokrat Parti, Atatürk ve Inönü'nün, cumhuriyetin lcurulmasından bu yana iktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi'ne karşı çok büyük ve genellikle beklenmedik bir zafer kazandı. Bu seçimler, hoşgörü sahibi bir diktatörlüğün önderliğinde çok kısa bir süre içinde tam bir monarşiden, çok partili sisteme geçen bir ülke olan Türkiye'de demokratik gelişmenin sonucunu teşkil etmektedir. Bunda şeref payı, kendi partisinin mağlubiyeti anlamına da gelse bu gelişmeyi kışkırtmış olan Cumhurbaşkanı lnönü'ye aittir. Demokrat Parti'nin bu zaferinin, bütün ülkede ekonomik koşullara duyulan hoşnutsuzluk ile Halk Parti önde gidenlerinden çoğunun sahip olduğu tek parti anlayışından kaynaklandığına inanılıyor. Ba sonuç, siyasette değtşfltlik istegini yansıtmıyor. Buna örnek olarak aşın uçlara seslenen, Mecliste tek sandalye kazanan Millet Partisi'nin aldığı sonuç gösterilebilir. Millet Meclisi, cumhurbaşkanıııı seçmekttzere22 mayısta toplanacak. Cumhurbaşkanı da biikttmeti kuracak ve başbakanı atayacak. tki parti dış siyasette birleştiğinden bu hükümetin, önceki bükümet gibi. ABD ve öteki Batılı demokrasilerie tam bir işbiriiginde bulunması bekleniyor. tç siyaset açısından iki partinin ilkeleri arasında biiyiik ayrunlar yok. Bununla beraber DP, Türkiye'de devlet girişimine olan gereği kabul ediyor, ancak CHP'ye oranla ülke kalkınmasında özel girişimin ve yabancı sermayenin rolünü daha fazla önemsiyor. Aynı zamanda yasak olan grev hakkını da destekliyor. Yeni hükümetin, siyasetlerini "itidal ve ihtiyatla" uygulayacağı sanılıyor. POLİTİKA VE OTESÎ MEHMED KEMAL Şeriat Ne Değildir... Bundan aşağı yukarı on yıl önce Prof. Dr. Neşet Çağatay1 dan laiklik, şeriat ve din sömürüsünü anlatan Türk Tarih Kurumu Belleten'ine yazılmış iki broşür almıştım. Laiklik, şeriat ve din sömürüsü o yıllarda böylesi güncel değildi. Bugün günceldir. Devlet büyükleri alanlara dökülür, toplanan halka din kitaplarından örnekler vererek nutuklar çekerse, şeriatı güncelleştirirse, sonu elbette bu olacaktı. Dışarıda yaşayan Cemalettin Hoca da şeriat konularının 12 Eylül'den sonra yaygınlaştığını söylemiyor mu? Dilimizde, ne ekersen onu biçersin sözü geçerlidir. Prof. Dr. Neşet Çağatay hocamızın anlatım ve tanıtımlarından yararlanarak şeriat düzenini açıklamaya çalışacağız. Şeriat, Tanrı buyruklarına göre toplumu yönetmektir. Bu Tanrı buyrukları içinde izin verilenler vardır, yasaklar vardır. Buyruklar peygamberin kalbine doğuyor, Kuran'da metinleşiyor. Bu metinlere göre, yap denilen yapılacak, yapma denilen yapılmayacak... Kuran'da daha başka neler var? İnanç, ibadet, münakehat, muamelat ve ukubat denen halk ilişkilerine art hükümler, öğüt ve örnek niteliğinde olan, eski peygamberlerin ve ünlü kişilerin yaptıklarını yansıtan öyküler var. Amentü'de formülleşen imanın altı temeli ile İslamın beş koşulu dışında Kuran1 da da, kişi ilişkileri ve toplum yönetimi ile ilgili yasa niteliğindeki kuralların iki yüz kadar olduğu söylenirse de, doğrudan hüküm koyan ayetler elliyi geçmez. Osman Keskinoğlu, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku'nda bunu belirtir. Bunlar da evienme, boşanma, miras, tanıklık, adam öldürme, hırsıziık, içki, zina, iftira gibi genel konularla ilgilidir. O dönemin gereksinmeleri sınırtı ve dardı. İslamın temel hukuk kitaplarından biri olan Mecelle'de de, "Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz zaman değişimi ile hükumlerin değişimi gerçektir" ana ilkesi yer almış ve toplumla ilgili konuların zamanla değişeceği kabul edilmiştir. Prof. Dr. Neşet Çağatay, peygamber dönemindeki değişimi de şöyle açıklıyor: ".. Hz. Peygamber'in kendisi de arkadaşlarını, yeni olaylar karşısında kendi görüşleri doğrultusunda işin geregine göre hüküm vermeye, içtihat etmeye teşvik ediyordu. O, birçok konuda çevresindekilerin görüşlerini soruyor, çoğu kez, kendisi aynı düşüncede olmasa bile, çoğunluğun görüşüne katılıyordu. Bazen kendi yanında bile başkalarının hüküm vermesini isteyerek Müslümanlann görüşlerine ve kişiliklerine verdiği önemi, tanıdığı yetkiyi gösteriyordu. Örneğin bir kez, Amr b. Âs'a, davalı ve davacıyı göstererek, 'Şunların işine bir hüküm ver bakalım' demişti. O, 'Sizin katınızda bu nasıl olur? Ben nasıl hüküm verebilirim?' diye çekinti gösterdi ise de, Peygamber, 'Evet, hüküm vereceksin' diye diretti. Amr, "Neye göre hüküm vereyim' diye sordu. Peygamber, 'Kendi içtihadına göre, eğer doğru karar verirsen on iyilik, yanılırsan bir iyilik kazanmış olursun' dedi. Örneğin, Osmanlı halife sultanlan bu tür yasalara dayanarak gayrimüslim uyruklarından domuz vergisi, şarap baçı almış, bu gelirleri askerlerine ve devlet gereksinmelerine harcamıştır. Mecellede bu tür uygulamalara izin veren 'zaruretler memnu (yasak) şeyleri mübah kılar zorluklar yasak olan nesneleri kullanmaya izin verir' hükümleri vardır. Faizin haram olduğu söylenir; haram olan faiz değil, tefeciliktir. Fatih Sultan Mehmet, faizi ile Yeniçeri ocaklarına verilen etlerin zamanla ortaya çıkacak fiyat artışını karşılamak amacı ile yirmi dört bin altın vakfetmişti. Bütün Müslümanlara uygulanabilecek şeriat kuralları olabilir mi? Böyle bir şey pratikte mümkün değildir. Harun Reşit İmam Malik'e gidip, 'Kitabınızı Kâbe'ye asalım, herkes gelip okusun, uygulamada birlik sağlansın' deyince, İmam Malik, 'Hayır, sakın böyle bir şey yapmayınız, çünkü ülkenin her yerinde yetkili hukukçular vardır ve kendi bulundukları yerlerin gereklerine uygun hükümlervermektedirler Verdikleri hükümler değişik de olsa hepsi doğrudur, onlan dinleyiniz' demiş. Günümüzde devlet düzeni olarak şeriatı gösterenler hem kendileri yanılıyor hem halkı yanıltıyorlar. Bunca karmaşık dünyayı şeriatla yönetmek olur mu? Durmadan yenilenen yasalar bile yeterli sayılmıyor. Yıl 1950. ABD ve Batı ülkeleri Türkiye'yi NATO'ya almak istemiyor, Menderes hükümeti, ABD ve Batının "gözüne girmek için" Kore'ye asker göndermeye karar veriyor NATO uğruna Kore savaşı 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelişinden sonra, ABD yardımı ve savunma desteği daha da yoğunlaştı. Türkiye, bir yandan ABD askeri ve ekonomik yardımma gereksiniyor, öte yandan Sovyet tehlikesini göğüslemek için Baühlarla "aynı savunma kabının içinde" bulunmak istiyordu. Kısacası, daha önceleri görüldüğü gibi Türkiye, NATO'ya girmek istiyordu. Fakat başta ABD ve öteki Batı ülkeleri NATO savunma sınırı içine Türkiye'yi almak istemiyorlardı. Türkiye ise ya NATO, ya da Akdeniz ülkelerinden oluşacak bir başka "pakt" için girişimlerde bulunuyordu. îsmet Inönü'nün bir Sovyet tehdidi karşısında "yalnız kalmaktan kaynaklanan korkusu" özellikle ABD ile yapılan görüşmelerde, kurulan ilişkilerde ilk planda önemli rol oynamıştı. Şimdi, Demokrat Parti işbaşındaydı, daha atak bir politika izlemeye başlamıştı. Bu "atak politika" Türkiye'nin doğnıdan ilişkilerle ABD'ye bağlanmasına yol açacaktı. Bu sırada çıkan Kore savaşı, Türkiye'nin ABD yanında daha kesin bir yol izlemesine neden olacak, daha sonraki gelişmelerle NATO'ya girmesine karşı çıkılan Türkiye, bu örgütün "gözde ttyeleri" arasına girecekti. Ankara'daki Amerikan askeri heyeti başkanı General MacBride, 28 Haziran 1950 günü, DP'nin iktidara gelişinden hemen bir ay sonra Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile konuşuyordu. Köprülü, "ABD'nin, Güney Kore'ye yapılan Kuzey Kore saldırısına takındığı olumlu tutumdan sonra, Sovyetler'in orada herhangi bir askeri harekâta doğnıdan katılacağım sanmadığını" söylemişti. Türk Dışişleri Bakanı; "Hükumetim, Amerika ile birlikte çalışmanın geliştirilmesinde kararlıdır. Türkiye"deki Amerikan askeri heyetinin genel dunımunun geliştirilmesi için derhaJ kararlar alınacaktır" diyordu. (Lot 58F33: 400 MDAP). Pencere giderek açılıyordu... ıı 31 Temmuz 1950'de Wadsworth, Türk Basbakanı ve Dışişleri Bakanıyla "TürkAmerikan işbirliginin başlıca amaçlanm" görüşüyordu. Senatör Caine'le birlikte lstanbul'daydı Büyükelçi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Senatör Caine'nin Türkiye'deki beyanlan ve davranışlanndan kaygüıydı. Kore've asker gönderilmesiyle Türkiye'nin NATO'ya girişi arasında Ankara'da bir bağlantı kurulmamasını ister gibiydi. Büyükelçi, Türk hükümetinin verdiği kararda Caine'nin hiçbir rolü olmadığmı, bakanlığına "temin ediyordu:1 Bizlerin de katıldığı Caine*in basın toplantısını Wadsworth, "bir talihsizlik" diye niteliyor, Türk basınına Caine*in söylediklerinin NATO'ya girişle ilgili sonuçlar verdiğini özellikle belirtiyordu. Oysa Büyükelçiye göre Caine, ABD'de azınlıku olan bir partinin senatörüydü. Bu niteliğini de basın toplantısında vurgulamıştı. Başbakan Menderes, Büyükelçiye, "Bizim kurmaylanmızla sizin subaylar arasında yapılacak savaş planlamaana büyük öncelik verilmesini emrettim" diyordu. Menderes; "Fakat planlama tek tarafa bağlı değildir. Tabiatıyla neyi planladığımızı, bir savaş başlcdığmda Türkiye'de ve Türkiye^nin ortak savunması için neler yapmaya hazır olduğunuzu bilmek istiyoruz" demişti. Ama Wadsworth, "bu gibi görüşmelerin siyasal bağlantı sağlanmadan" yapılamayacağım Menderes'e anımsatmıştı. Ne çare, Menderes bir iki ay önce lnönü'nün Collins'le yaptığı görüşmenin tutanağını bile okumamıştı. Büyükelçiye, "bu tutanağı okuyacağım" vaat ediyordu. Sonunda Menderes özel deyimiyle baklayı ağ KSprülü: (Kore konusunda) öyle bir yanıt vermeliyiz ki, bu yanıt Türkiye'nin hem BM*ye olan bağlılığım kamtlamah hem de Türkiye'nin Amerika ile yapmakta olduğu işbirliğine içten bağlılığım ifade etmeli. Yamtımızın özellikle Amerikan siyasetine ve Amerikan kamuoyuna uymasım istiyoruz. Belgeler, 11 Temmuz 1950'de Cumhurbaşkanı Bayar'ın başkanlığında Yalova'da "askeri durum" üzerinde önemli bir toplantının yapüdığını gösteriyor. Nitekim, ABD Büyükelçisi Wadsworth, Washington'a 22 temmuz günü bir telgraf gönderdi: "Türk Dışişleri Bakanı Köprülü, bir akşam yemeğinde ABD Büyükelçisini 'bir köşeye* çekmiş, yanm saat kadar görüşmüştü. Bakan, Yalova görüşmeİerinin içeriğini Büyükelçiye aktanyordu. Türkiye, var olan askeri güçlerini kuvvetlendirmeyi ivedi bir sorun olarak görüyordu, ABD askeri heyetiyle bemen' işbiıiigi yapılacaktı, başta askeri, fakat ekonomik tüm konularda ABDTürkiye arasındaki ilişkileri gözden geçirmek için Köprülü görevlendirilmişti, Wadsworth ile görüşmeleri bizzat kendisi yürütecekti" (782.52250). Güney Kore Basbakanı Lie'nin BM üyesi devletlere "asker göndermeleri" için yaptığı başvuru bu sırada ortaya çıkmış, güncelleşmişti. Türkiye, bu siyasal silahı kullanmaya karar vermişti. Nitekim, 24 Temmuz 1950 günü sabah erken saatlerde Wadsworth, Dışişleri Bakanlığı'na çağnlmıştı. Bu çağrı, Büyükelçinin Bakanlık Genel Sekreteri Zihni Akdur ile görüşmesi için yapılmıştı. Konu, Lie'nin gönderdiği mektuba Türkiye'nin vereceği yanıtla ilgiliydi. Ama, Wadsworth, Yalova toplantısının içeriğini veren Köprülü'nün Kore'ye savaş gücü gönderilmesi konusundaki egilimlerini de daha önceki akşam öğrenmişti. Çünkü Köprülü, "Öyle bir yanıt olmalı ki, bu yanıt Turkiye'ain hem BM'ye olan bağlılıgını kaoıtiamalı hem de Türkiye'nin Amerika ile yapmakta olduğu işbirtigine içten bağlılıgını ifade etmeli" demişti. yorlarsa kıta hizmetleri gibi ayrıntıya giren yasaları değiştirmeleri gerekiyordu. General MacBride direniyordu, ama ABD Büyükelçisi toplantıyı yeniden eski "ılımlı havasına" getirmek için toparlayıcı bir özet yaptı. Büyükelçi havaalanları programını ortaya getirdi. 1951 yılında Türkiye'ye bir jet avcı uçakları filosu verileceğini, pilot ve uzmanlann eğitim için ABD'ye gideceğini, ancak bu gidişin gizli tutulmasını istediklerini söyledi. Wadsworth, Türkiye'nin savunma bütçesini 485 milyon liradan 500 milyon liraya çıkarma kararını övgüyle karşıladı. "Türkler şimdi istedikleri projeyi ABD'ye bildirebilecek duruma" gelmişlerdi. Çanakkale ve lstanbul boğazlannın elektrikle mayınlanması ele alındı. ABD'ye göre bu yaptınm, Montreaux Anlaşması'na ters düşmüyordu. Türkler, Ingilizlerin bu yaptırımı Montreaux Antlaşması'na aykın bulduğunu söylediler, Wadswon, Washington'la ilişki kuracak ve konuyu aydınlığa kavuşturacaktı. özellikle Çanakkale nin savunulması üzerinde uzun uzadıya duruldu. Bu konuda "ABD yardım heyetinin, Türk Genelkurmayı ile en kısa zamanda görüşmelere başlayacağını" Büyükelçi, TUrklere bildirdi. Başbakan Menderes toplantıyı bağhyordu: "Bu toplantılar çok önemli bazı noktalan ortaya çıkardı. Gelecekte yeni toplantılar diizenleyelim" dedi Lot 58F33: MDAP ABD Embassy Files). 19 Ağustos 1950'de, Kore'ye asker gönderme karan, VVashington'da resmen ilgiülere bildiriliyordu. Kore'ye asker göndermemize karşın, ABD politikası şöyleydı: "Ulusal Güvenlik Konseyi, bir Sovyet saldırısı karşısında Yunanistan ve Türkiye'ye yardımın hızlandırılmasına ve ABD'nin kendi ulusal güvenliğini tehlikeye sokmadan sağlanacak Amerikan askeri kuvvetinin bu iki ülkeyi desteklemek üzere koşullandırılmasına karar vermişti!' 9 Eylül 1950'de ABD Kurmay Başkanları Heyeti, ABD Savunma Bakanı'na Türkiye'nin NATO'ya kabul edilmesi konusuyla ilgili bir yazı gönderiyordu. BulaarUtnu'dan 259 bin Türh: Bulgaristan, ağustos 1950 tarihinde Türkiye'ye 250 bin TOrkü göndermek istiyordu. Türk yetkiüleri, ABD'ye bunun askeri bir önemi olup olmadığını soruyorlardı. ABD heyeti kesin bir yanıt veremiyordu. Kurmay Başkanları, ABD'nin NATO bölgesinin savunulmasında üye ülkelere askeri güvence verildigini belirtiyor, ama Türkiye ile Yunanistan'ın tam üye olarak NATO'ya girmelerinin bu antlaşmayı içeren gelişmeleri "ters yönde etkileyeceğine" inanıyordu Kurmay Başkanları Türkiye ile Yunanistan'a "yan üyelik" verilmesini öneriyordu. Ancak NATO ülkelerinin savunması güvence altına alınınca iki ülkenin "tam üyeliği" konusunun ortaya atılabileceğine işaret ediyordu (740.5/9.1150). 19 eylülde Bakan Dean Acheson, sabah saatlerinde Türk Büyükelçisi Erkin'i kabul ederek, "Türkiye'nin üyelik istemiyle ilgili NATO konsey kararını" bildirdi: Istek, konseyde ciddi biçimde görüşülüyordu. Konsey, Türkiye^ nin özgür dünyada ve yaşamsal önemde olan Ortadoğu bölgesindeki rolünü kabul ediyordu. Ancak, şu sırada örgüt çerçevesinde önemli gelişmeler olduğundan, yeni bağlantılarda bulunmayı istemiyor, NATO'nun "daha genişletUmesini olanaksız" buluyordu. MENDERES VE KÖPRÜLÜ Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Türkiye'nin NATO'ya kabul edilmesi için büyük çaba harcadılar. Kore'ye asker gönderme karan da bu çabaiarvt bir uzantısı olarak ahndı. zından çıkarmıştı: "Bu, doğal olarak bizi, siyasal göruşlerimizin koordine edilmesi geregine ve en başta da Türkiye'nin NATO'ya katılması konusundaki hayati öneme olan ilgisine getiriyor" Menderes daha sonra: "Siyasal alandaki işbüiigimiz askeri ve ekonomik alanlardaki kadar sıkı olmalıdır" demişti. Menderes, Kore'ye asker gönderme kararının Türkiye'de "hararetle" desteklendigini söylüyordu. Valilerden gelen haberler bunu gösteriyordu. Îsmet Paşa'nın çıkışlannın, "iç politika gereklerinden kaynaklandıgını" öne süren Menderes, Wadsworth'a şunları da söyleyecekti: "Kore savaşı yeni bir çag açtı, ortak amaçlanmız için daha fazla çaba gösterip daha hızlı çalışmamız gerekecek. Hayalci olmayacağız ve kendimizi uygulanabilir gerçeklere hasredeceğiz" (782.5/73150 sayılı telgraf). Pencereden sonra, kapı da ardma kadar açılmıştı ABD'ye. 19 Ağustos 1950 günü, Başbakan Menderes'in çalışma odasında önemli bir toplantı yapıldı. ABD ilişkilerinin dünüyle bugünü bu toplantıda yatıyordu. Bir cumartesi günüydü. Türk tarafında Başbakan Menderes'in dışında, Milli Savunma Bakan Vekili Samet Ağaoğlu, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Genelkurmay Ikinci Başkanı Korgeneral Zekâi Okan vardı. ABD heyetindeyse, Büyükelçi Wadsworth, Yardım Heyeti Başkanı Tümgeneral H.L. MacBride ve Tümgeneral W.H. Arnold bulunuyordu. Tümgeneral Arnold'un "görüşme hakkındaki notuna" göre, müzakereler 90 gün içinde Bulgaristan'da yaşayan 250 bin soydaşımızı Türkiye'ye almamızı isteyen Bulgar hükümetinin notasıyla açıldı. Sofya'nın bu notası 10 ağustosta verilmişti. (Bugün Türkiye soydaşlarını istiyor, Bulgarlar göndermiyor). Başbakanhktaki toplantıda Türk heyeti, "90 gün içinde 250 bin soydaşımızı Türkiye'ye alabilmenin olanaksızhğını" söyledi. Fakat Türkiye'nin bir kaygısı vardı: Bulgarlardan gelen bu ivedi isteğin herhangi askeri bir önemi olup olmadığını soruyorlardı. ABD heyeti ise "kesin bir yanıt" veremiyordu. Sonra öteki sonınlara geçıldi: General Yamut, "Bazı birliklerin devreden çıkarılması için emirler verildigini" bildirdi. ABD'liler, "Bu emirlerin bırer kopyasının Askeri Yardım Kuruln Başkanı'na gönderilmesini" istediler. ÇAUŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞtPAL "Asılsız bir ihbar sonucu" Halen ögretmen olarak çalışıyorum. 1942 dogumlu olup 1961 yılı ekim ayında görevime başladım. 1981 yılında asılsız bir ihbar sonucu açıga alınarak tutuklandım. Yapılan yargılama sonunda aklanarak 9 ay sonra yeniden görevime döndüm ve maaş farklanmı da aldım. Bu duruma göre ne zaman emekli olabilirim? N.A. YANIT: T.C. Emekli Sandığı'na bağlı olarak geçirdiğiniz 25 fiili hizmet yılı normal koşullarda 1986 yılı kasım ayında dolmuş olacaktı. 1986 yılında emeklilik yaşı ise erkek iştirakçiler için 45 olarak belirlenmiştir. Mayıs 1942 doğumlu oluşunuz size 1987 yılı mayıs ayında emekli olma hakkını sağlayacaktı. Ancak, tutuİclu ve açıkta geçirdiğiniz 9 aylık sürenin ancak yansı (4 buçuk ay) sosyal güvenlik yönünden değerlendirilecektir. T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın "Emeklilik kesenegine esas tutulacak aylık, iicret ve ödenekler'e ilişkin 15. maddesinde "bakanlık emrinde, kadro dolayısıyla açıkta, işten el çektirilmiş, açıga alınmış veya tevkif edilmiş" olanların "aylık veya ücretlerinin yansı" emeklilik kesenegine esas alınmaktadır. Bu nedenle yapılan yargılama sonunda aklananlara her ne kadar Devlet Memurlan Yasasf nın 141. maddesi uyannca "aylıklannın kesilmiş olan üçte ikisi" ödense bile sosyal güvenlikleri yönünden açığa alındıklan ve aklandıkları sırada geçen sürenin ancak yansı sosyal güvenlik yönünden göz önüne alınmakta ve Emekli Sandığı Müdürler Kurulu'nun 5.10.1981/57089 karan uyannca "Tutuklultıkta geçen süre emeklilik yönünden yanm fiili hizmet sayılmaktadır." Olağan koşullarda 25 fiili hizmet yılınız 1986 yılı kasım ayında dolacak iken tutuklulukta geçen sürenin yarısının fiili hizmetten sayılması nedeniyle 25 fiili hizmet sürenizin dolumu şubat 1987'ye kaymıştır. 1987 yılında 25 fiili hizmet yılını dolduran erkek iştirakçiler için aranan yaş sınırı ise 47'dir. Bu nedenle emekli olabileceğiniz tarih 1989 yılı mayıs ayıdır. SORU Dönüşü olmayan nehre karışmadan önce Zaman aktı gitti. Türkiye'nin NATO'ya girmesine karşı çıkan Ingiltere'nin bu direnişi bir süre sonra kırıldı. NATO'ya bir başka ülkenin girmesi için örgüt bünyesinde oybirliği gerekiyordu. Ingiliz Dışişleri Bakanı 18 Temmuz 1951'de Avam Kamarası'nda Türkiye'nin NATO'ya girmesine karşı çıkmayacaklannı açıkladı. NATO'nun savunma sınırlarını saptayan örgüt anlaşmasının ilgili maddesinin değiştirilmesi gerekiyordu. 22 Ekim 1951'de Londrada "Türkiye ile Yunanistan'ın NATO'ya katılmalanna ilişkin protokol" imzalandı. Çağn, ABD'den geldi. Protokol bütün NATO ülkelerince onaylandı. 18 Şubat 1952'de TBMM'den geçti. Türkiye, muradına ermişti... NATO'ya girdikten sonra Türkiye, uluslararası ilişkilerini örgütün önderi durumunda olan ABD'nin tutum ve davramşlanna göre ayarladı. Serüvenin ikinci bölümü böyle başladı. ABD, NATO çerçevesi içinde Türkiye'de askeri üsler kurdu, NATO ile ilişkisi olmayan üslere yerleşme olanağını elde etti. TBMM'nin onayından geçmeyen, doğrudan doğnıya hükümetler tarafından yapılan, hatta yayımlanmadığı, uzun süre gizli tutulduğu için içerikleri bilinmeyen ünlü "ikili anlaşmalar" imzalandı. Bu anlaşmalann sayısı 50'nin üzerindeydi. 1960 ihtilalinden sonra sözü edilmeye başlanan "ikili anlaşmalar", 1966'da TtP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'm Meclise verdiği yazılı yamt isteyen bir önergeyle daha da alevlendi. O sırada işbaşında olan AP hükümeti, bu anlaşmalann kaç adet olduğunu, neleri kapsadığını bilmeyecek kadar bilgiden yoksundu. Çünkü bu anlaşmalann kimileri, çok alt düzeyde subaylar arasında imzalanmıştı, kimilerinin altında komutanların ya da bakanlann imzası bulunuyordu, ama pek çoğu Türk arşivlerinde yoktu. *•• 1950*den sonraki süreç, 1960'tan sonra yeni gelişmelerle tırmandı. 1970'ten sonra ise her şey daha belirgin biçimde kamuoyunun gözleri önüne serildi. Eğer bugün ABD ile yapılan, ya da yapılması için müzakerelere girişilen ikili anlaşmalarda çok titiz bir kamuoyu gözleniyorsa, bu noktaya ancak otuz yıllık bir gecikmeden sonra gelebildiğimizi unutmamak gerekiyor. Buna karşın görüşmelerin tutanaklara geçmeyen, ya da şimdilik gizli kalan sayfalarda hangi ödünlerin söz konusu edildiğini bugün de bilemiyoruz. Evet, zaman akıp geçecek... Ve bir gün gelecek, bir otuz yıl daha geçmiş, gizli belgeler açığa çıkmış olacak. İşte o zaman bu belgeleri inceleyen bir yazar, bir gazeteci, ya da bir bilim adamı, kim bilir hangi şaşırtıcı bilgilerle karşılaşacak. Tıpkı 1987'de bir gazetecinin, 1950 öncesi belgeleri incelerken, şaşırtıcı kimi olaylara tanık oluşu gibi. ABD siyasetine uygun karar Köprülü daha öteye gitmiş; "Yamtımızın özellikle Amerikan siyasetine ve Amerikan kamuoyuna uymasım istiyoruz" diye bir vurgulama yapmıştı. Dikkati çeken nokta şuydu: Türkiye Cumhuriyeti hükümeti henüz "resmen" bir karar aJmış değildi. Kore'ye asker gönderme konusunu "resmileştirmemişti", ama diplomatik kuliste artık "Amerikan siyasetine uygun bir karar almak istediği" açıkça soyleniyor, gidecek askerin sayısı üzerinde "pazarlıklar" yürütülüyordu. Aynı telgrafında VVadsvvorth, bu yorumu doğrulayacak bilgiler veriyordu: "General MacBride, Türkiye'nin alay düzeyinde tam teçhizaüı bir savaş birligi göndermesi üzerinde durmuştu. General, yakJaşık yüzde 10 savaş gücü üstünde olan 4.000 ile 4.500 er ve subaydan oluşan bir birliğin gönderilmesinden yanaydı. Bu güç, kendi kendine yeter bir savaş birligi olarak tanımlanıyordu." Bir öğleden sonra Wadsworth ve General MacBride kararlaştınlan bir toplantıya giriyorlardı. Iki Amerikalının yanı sıra toplantıya Türk Savunma Bakanı Refık Şevket lnce, Türk Genelkurmay Başkanı ve Türk Kara Kuvvetleri Komutanı da katı'dı. Bu toplantıda bir başka konuk daha vardı: ABD'li Senatör Caine. . tLAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINDAN Bakanlığımıza Ingilizce, Fransızca. Almanca, Arapca, Rusça, Sırpça, Farsça, tspanyolca, Romence ve Yunanca dülennden sınavla Aday tdari Memur alınacaktır. 1. Sınava katılabilmek için: a) Devlet Memurlan Yasası'nın 48'inci maddesindeki genel koşullara haiz olmak, b) Sınav tarihinde 31 yasından gün almamış olmak, c) Her türlü iklim şanlanna dayamklı olduğunu tam kuruhışlu bir Devlet Hasıanesi'nden alacagı raporla belgelendirmek. (Sınavı kazananlardan istenir), d) En az lise ya da buna denkliği Milli Eğitim Bakanlıgı'nca onaylanmış bir okulu bıtirmiş olmak. (Yüksek Okul mezunJan tercih edilir), e) Dışişleri Bakanlığı memuru olmaya engel bir durumu bulunmaması gerekmektedir. (Bu konuda Bakanhğın takdiri esastır.) 2. 26 Mayıs 1987 salı günü saat 10.00'da Dışişleri Bakanlığı'nda baslayacak olan yazılı eleme sınav konulan aşagıdadır. a) Yabancı dilden Türkçeye çeviri, b) Türkçe'den yabancı dile çeviri, Bu sınavlan kazanacaklar bilahare diğer konulardan sınavlara rabi tutulacaklardır. 3. Isteklilerin en geç 18 Mayıs 1987 pazartesi günü saar 18.00'e kadar Bakanlık Personel Dairesi Baskanlığı'na bir iş talep formu ve>a dilekçe ve iki fotoğraf ile müracaat etmesi gerekmektedir. Yazılı eleme sınavlanm kazanan adaylardan b:'.:hare tamamlayıcı belgeler istenecektir. Basın: 15588 Bu fırsattan yararlanmamak Türk tarihine karşı büyük suç Toplantı başladıktan hemen sonra Dışişleri Bakam Köprülü de onlara katıldı. Doğal olarak söz, son 'olaya' kaymıştı. Köprülü, "Benim kişisel düşüncem, Kore'ye hemen asker gönderilmesinden yana, bunu içtenlikle istiyonım. Bu öneriyi hükümete en kısa zamanda götüreceğim. Yann da olabilir" dedi. Milli Savunma Bakanı da "kabine arkadaşı" gibi düşünüyordu. Toplantıya katılan Türk Genelkurmay Başkanı da aşağı yukan aynı kanıdaydı. General Yusuf Egeli ile General Nuri Yamut verdikleri "resmi olmayan notta" bu fırsattan yararianmamamn Türk tarihinde büyük bir"suç" olacağım belirtmişlerdi. Senatör Caine için verilen akşam yemeğinde, Köprülü; Büyükelçiye Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve öteki bazı bakanbuia tetefonla konuştugunu, Türk devlet adamlannın "yann" Ankara'ya döneceklerini ve ögleden sonra hemen Bakanlar KunıİD'nun toplanacagım söylemişti. Köprülü, Kore'ye asker gönderme kararuun hükümetten geçeceğini umut ettiğini sözlerine eklemiş, eğer karar çıkarsa hemen Kore Başkanı Lie*ye telgrafla sonucu bildireceğini, Washington'daki Türk Büyükelçiliği'ne de gerekli talimatı göndereceğini belirtmişti. Tarih: 24 Temmuz 1950'ydi. Kore karan 25 Temmuz 1950'de ahndı. (55 sayılı telgraf). ABD heyeti, ordonat başkanım tartışıyor Ardından yardım konusunda "ordonat başkanı"nın kim olabileceği üzerinde uzun bir tartışma açıldı. General MacBride, Türk ordusunda bu görevi yapabilecek yetenekli tek kişinin General Aknoz olduğunu söylüyor, Büyükelçi de onu destekliyordu. Orgeneral Yamut ise, Türk yasalannın bir subayın hizmeti sırasında belirli arahklarla kıta hizmetini gerektirdiğini, bu nedenle Aknoz'un bu göreve getirilemeyeceğini söylüyordu. Wadsworth, "askeri yardımın etkili biçimde kullanıldığına ABDnin inandırüması gerektiğini" vurguluyor, bu nedenle "uygun bir ordonat başkanına gereksinildiğini öne sürüyordu. Büyükelçiye göre, olayların olağan akışı içinde askeri yardım iki ya da üç yılda sona erecekti. Fakat dünyada gelişen "yeni bir faktör" var olan askeri güçlerin en kısa zamanda iyi duruma getirilmesini gerekli kıhyordu. Büyükelçi bu nedenle, ordonat başkanı sorununu birbirine bağlıyordu. "Türkler, General MacBride'ı bu denli hoşgörüsüz yapacak etkenleri" sordular. General MacBride; "Şimdlki ordonat başkanı sorumluluk almak istemediğinden hiçbir sonuç alamadıklannı" öne sürdü. Eğer Türkler sonuç almak isti BİTTİ NOTi Gazetemizde, "ABD Belgderiyle Türkiye" başlığıyla özetlenerek verilen Cüneyt Arcayürek'in araştırmasının tamamı BİLGl YAYINEVt tarafından önümüzdeki günlerde, "Şeytan Üçgeninde Türkiye" adıyla yayımlanacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle