19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER emisyon tanımı yapılamaz düzeylere varmıştıf. Batık banka ve şirket operasyonu ise de\r bir sorun!.. Bir başka deyişle, dolaşımdaki TL.'Ier yanında, kamu ve özel sektör borç belgelerinin de para gibi dolaştığı ve emisyonun boyutlannı saptadığı ekonomik yapı içinde, sorunlar ve ölçüler tümden dinamitlenmiş ve taşmıştır. Ve sonuçta da, çok doğal bir çıkış kapısı sayılan KDV, oransal şaşırtmalarla yüzde 10125 şeklinde dirican tutulmaya çalışılmıştır. Böylece hiç kuşku yoktur ki, yukanda değindiğimiz sorun aralıklardan sızıntı devam ederken, tek can simidi vergi hasılasında ancak 100150 milyar TL. arttırmalar sağlayan operasyonlar oldu. Tabii KDV'nin ilaç ve benzeri kesimlerde yüzde 5'e düşürülüşü gibi olaylar da vardır. Ancak yüzde 5'lik dilim, KDV alanının sadece yüzde 3'üdür. Yani yüzde 95'lik bir alan, yüzde 12 oranında KDV vergisiyle yükümlüdür ve yüzde 5 oranlı süslemeler sistem üzerinde sadece önemsiz birer rötuştur. BELEDİYE TANZİM SATIŞLARI öte yandan vergilendirme, piyasa modeli, fiyat oluşumu gibi konulara girmişken, birçok önemli noktayı da özenle vurgulamak gerekir. örneğin belediye tanzim satış alanlarını. Bu yöredeki dükkânlar başiangıçta sürüm marketleri olarak düşünülüp, ucuz ve kaliteli mal satan yerler olarak devreye sokulmuşken, daha sonra bu niteliklerini tamamen yitirmişler, açık bir başı boş pazarlama alanlarma dönüşmüşlerdir. Kitlelerin ucuz alışveriş alanlan ahşkanhğıyla artık iyice bağlandığı bu alanlar, bir yandan kalitesiz, öbür yandan da market ve dükkânları aratmayan fahiş fiyatlarıyla, adeta piyasa ekonomisinin rakipsiz yeni uydulan olmuşlardır. Denetimden soyutlanmış özgürlükleriyle, ucuz inancına sığınan pahalı etiketleriyle tanzim satışîar, tanzimli dayamşmah soygun alanlan görüntüsündedir. Topyekun enflasyon yangınında bu olgu önemli mi? Değil belki, ama tanzimin başlangıç ve sonuç uyutuculuğu ve uçurumunda çok çok önemli olsa gerek. Sonuç olarak, açıkça yaşanan güncel çarpık olaylar bolluğunda, KDV'nin çeşitlenmiş kamu borçlanmasının ve şirket kollamalarının ısrarlı şaşırtıcılığında, bazı ucuzlamalan görmeden geçmek gerçekten çok güçtür. Neredeyse her şeyin birer çifte standardı vardır günümüzde. Örneğin ihracatın, fiyatlann ve öbürlerinin... Gerçek hayali ihracat, resmi karaborsa, kur, 1. 2. kanal TV, yüzde 3050 enflasyon oranı, konut açığı ve kira soygunu, toplu konut seferberliği, gerçek bülçe, gölge bütçe.. gibi. İşte bu karmaşık ve kopyalı yaşam nedeni ile olaylar sulandırılabiliyor, neredeyse en çetrefil sorunlar en basit yaşam kesitleri olarak alay edip geçiştirilebiliyor. Batan şirketler, hacizler, milyarlar vuran imtiyazlılar, açlıktan sokaklara düşen sefil insanlar, bu görüntüler konusunda kastlaşmış. inatçı kesitlerdir adeta. Ve bu döngü bir başka inatçılıkla zihinleri de bulandırıp duruyor. Yönetim, yani büyükler ise olayları artık kolayca saptırabiliyor ve çok açıkça bir başka çifte standartlı yaşamdan kesitler sunabiliyor. Nasıl olsa olan olmuş, 24 Ocak modeli inamlmaz bir ekonomik ve sosyal çarpıkhklar durağında kararhlık kılmıştır. Asıl ilginci de, bazı değer kopmalarına yol açabilecek kadar aşırı kutuplaşmalar oluşturan görüş ve açıklamalar, bir şok piyasasında en ufak bir yankı bile yapmamak üzere kolayca küllenebilmektedir. Yani karşısında bulunulan tablo, bulanık ve donuktur. 1987 içinde akan günler böyle bir antik fuar sergiciliğinde çağdaşlıktan kopıîktur. SONUÇ Anımsayalım, bir bakan çıkıyor ve "Türk kadını ekonomik nedenlerle fahişe olamaz, sıkıntı onu, olsa olsa ancak intihara sürükler" diyebiliyor. Hem de enflasyon cenderesinde rakamlar açıkça tersini kanıtladığı, yakalanan suçlular, utanç ve çaresizlik kanşımı bir inilti ile salt ekonomik nedenle yuvalarını yıktıklarını söyledikleri halde... Başka deyişle, sefil yaşamın çifte standardı olarak yol gösterenimiz, sanki ölümü reçetelemektedir. Çözümmüş gibi,.. Haciz prensleri kendilerini boy aynasında seyretmeden çıkıyorlar ve tarih sayfalarından inciler dökerek bugünü taş devri bağnazlığı içinde boğup yok etmeye çalışıyorlar. "Kartacalılar da sağlıksız çocuklarını öldürürlerdi" diyerek... Yüzyıllar öncesini, insanlığın katettiği yola çakıl taşları gibi dökmekten çekinmiyorlar. "İcraatın lçinden" programlanyla, 24 Ocak ruhunu iki TV kanalı arasında sandviç yapan zihniyet, herhalde KDV kırıntılarıyla, Kartaca avuntulanyla, fahişeliğin ekonomik diyalektiğiyle, özetle tüm çifte standartlar arasında büyük bir uyum görebiliyor ve "iş bitirmelere" tek başına da kalsa yürekten inanıyor demektir. 15 NİSAN 1987 Çifte Standartlı Ekononıi Anımsayalım, bir bakan çıkıyor ve "Türk kadmı ekonomik nedenlerle fahişe olamaz, sıkıntı onu olsa olsa ancak intihara sürükler" diyebiliyor. Hem de enflasyon cenderesinde rakamlar açıkça tersini kanıtladığı, yakalanan suçlular, utanç ve çaresizlik karışım^bir inilti ile salt ekonomik nedenle yuvalarını yıktıklarını söyledikleri halde... PENCERE Aşamalar?.. Biz çocukluğumuzda Fransı?. Alman düşmanhğının öykülerini dinleyerek büyüdük. TürkRus düşmanlığı söylenceye dönüşmüştü. Atatürk kuşağı Araplara bozulurdu. Birinci Dünya Savaşı'nda Arap çöllerinde arkadaşlannı yitirmiş eski askerlerin Islam dünyasına bakışları çok olumsuzdu: Türk, derlerdi, ingilizle savaşırken Araplar askerimizi arkadan harçerledi. Kahvehane söyleşilerinde kimin kime gerçekten düşman olduğu yolundaki konuşmalar tartışmaya dönüşür, kimi zaman bu yüzden hır çıkardı. Az gelişmiş kişi, futbol takımı tutar gibi bir soy, ırk, halk, devlet tutmaya bayıttr. * Dünya değişiyor. Bilim ve teknik bu değişimin itici güçlerinden birisidir. Topun icadı derebeyi şatosunun kalin duvartannı yıktı, surian yerle bir etti; en güçlü derebeyi ötekileri dıze getirerek kral oldu; eski duşmanlannı da yanına toplayıp çetesini kurdu. Köylü halk, iller gibi derebeylıklere bölünmüş merkezi krallığın yasaları içinde sömürülmeye başlandı. Her derebeyi kendi bölgesinde topladığı haraçtan bir bölümünü krala veriyordu. Derebeyleri arasındaki düşmanlık, sömürü düzeninin yeni aşamasında işbirliğine dönüşmüştü. Düşmanhklar artık derebeyleri arasında değil, krallar çapında derinleşiyordu. Ne var ki kralın buyruğunda ülkede yaşayan halk, merkezi otoritenin kurduğu düzende ekonomik ilişkiler yoğunlaşıp geliştikçe kaynaşacak, uluslaşma sürecine girecekti. Bu durumda ulusal bir devletin öteki devlete pazar rekabeti yüzünden düşmanlaşması da doğaldı. * Topun icadı derebeyliği ortadan kaldırdı, uluslaşma sürecine giden yola taş döşedi. Füzenin icadı da elbet yeryüzünde köklü değişikliklere yol açacaktı. Stratejik füzelerin erimleri okyanusları aştı. Artık geleneksel AlmanFransız düşmanlığından söz açılmıyor; İngiltere Fransa arasındaki tarihsel dostluktan dem vurulmuyor; Batı Avrupa'nın yapısında bir savaş tehlikesinden korkulmuyor. Kapitalist dünyadaki gelişmiş sanayi ülkeleri ekonomik işbirliğı düzenine bağlandılar. Batı Avrupa'da ekonomik işbirliğinin amacı "Birleşik Avrupa Devleti" yapısında kaynaşmak... Kapitalizmin füzeleri ulusal sınırları aştı; sermaye tekelleri devletler üstü güç kazandı; orduları bütünleştiriyor ve halkların seçtiği temsilciler ortak bir parlamentoda toplanıyorlar. * Türkiye'nin bu dünyada yeri var mı? Var, diyorlar. Diyortar; ama ülkeyi de üç parçaya ayırmaya çalışıyorlar. Dış odaklardan esen rüzgârların getirdiklerine bakıiırsa Ege'de sınırianmızı Yunanistan daraltacak, Doğu Anadolu'da Ermeni ve Kürt devletlerı kurulacak. Ülkemizde kapitalizm, bütünleştirici değil, bolücü ve parçalayıcı bir sürecin yoğunluğunu yaşamaya başladı; devletin televizyonunda her Allahın günü düşman korkusunun yayınları yapılıyor. En yakın, en büyük, en ciddi tehlike Yunanistan'dan geliyor; Ege'den kaynaklanıyor. Geleneksel düşmanlıkları eriten, eşit pazarları bütüniestiren, ortak savunmayı benimseyen, "Birieşik Avrupa Devleti" kurmayı amaçlayan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na başvurduk: Başbakan Turgut Özal da televizyona çıkarak Atina'ya çağrı yaptı. Bu çağrı her iki ülkenin işadamlarına dönük: Gelin, Ege'dekizenginlikleribirtikte işletelim. Anadolu'da turizm yapalım... Yunanlı sermayeci duyacak mı? • Batı Avrupa kapitalizminin yapısında kendilerine güvence arayan bizim sermayeciler bir noktayı unutuyorlar: AET'de yalmz işadamlan değil, işçiler; yalmz kapitalistler değil, sosyalistter ve komünistter de var. FAİK Y. BAŞBUĞ Iktisatçı Bankacı Gelişme şekli ve üzerindeki başlangıç tartışmalan ne olursa olsun, hatta "hami"liği kime ait sayıhrsa sayılsvn, KDV'nin üzerinde durulması gereken asıl önemli yam, ekonomik sistem içindeki etki ve tepkileri, sonuç itibanyla da, önce makro global ağırlığj, sonra da alışkanlık haHne gelmiş haksız kazanç ve sömürü sistemi içindeki yeridir. Bu açıdan bakıldığmda dikkat çeken ilk noktalar şunlar: Çoğu kez oldukça farklı sayılar verilse de değişik yorumlara neden olsa da, ulusal ekonomik yapı açıkça ortaya koymaktadır ki, KDV'den sağlanabilen nihai hasıla, yüzde 10 hasılasıyla en çok 2 trilyon TL.'dir. 500 milyar TL. gibi sapma hariç bu sayının ötesinde bir sonuç, fiziksel olarak olanaksızdır. Ve asıl önemlisi de, ideal düzey olan 2 trilyona ulaşılması halinde, vergicilikteki olağanüstü başarı yanında, aynca devlet gelir gider bütçesinde büyük bir rahatlanma sağlanacağı, kamu yönetiminin fînansal açıdan sağlanan bu kolayhkla hizmetleri daha rasyonel götüreceği savları, katı bir yerleşik inançtır. Oysa, bu sayısal ve fiziksel sabitlik karşısında bir başka çarpık, ama katı kuram da var: Görülmüşiür ki başta İstanbul, Ankara gibi kentler olmak üzere, sistemde çok büyük bir KDV kaçağı söz konusudur ve bu dev sistemden beklenen hasılanın yarısı bile elde edilememektedir. Başta büyük kentlerdir, çünkü esas KDV potansiyeli asıl o yöre işlemleri arasına gizlenmiştir. Küçük kentler, KDV'yi tanımamaktadır bile... Yani potansiyel güdüklüğüne karşın, küçük şehirler KDV'yi hep bir kıyıya itelemişlerdir. Açıkcası, büyük kentlerde KDV'nin sızıntüı olmuşluğu çerçevesinde, önemli ölçüde KDV fareleri hep ortadadır, alkış tutulan sistemi sürekli kemirmektedir. îstanbul'un çok önemli semtlerinden birinde 21 dükkân üzerinde yapılan uygulamalı araştırmada elde edilen sonuç şaşırtıcıdır: 17 dükkânda hiç KDV fişi kesilmiyor, iki tanesi pazarUkta fiş almamayı indirim koşulu olarak kullanıyor, bir tanesi de mutlaka fış kesiyor. KDV tutmuşluğu çok açıkça yüzde beş. İndirim yapan iki firmanın müşteri kazanmayı salt KDV almama pazarhğiyla gerçekleştirmiş olması ve aynca kendi kânndan ödün vermemesi, devletin KDV sistemiyle işletmelere ne denli hizmet götürdüğünü bir başka incelikle belgelemektedir. VERGt VURGUNU Bu açık vurgun ve vergi soygunu sistemin sadece bir yönü. Madalyonun öbür yüzünde ise sistemi kemiren başka KDV fareleri yer almaktadır. Geniş bir kesimde KDV mutlaka tahsil edilmekte, ya da daha yerinde bir deyişle KDV'li fiyat üzerinden mal satılmakta, ancak müşterilerin çok büyük bir çoğunluğu, fiş kesilmesini hiç söz konusu etmeden çekip gitmektedir. Özellikle eczanelerde, şarküterilerde, bakkallarda ve tanzim satış yerlerinde bu tip satışlar çoğunluktadır. Yerleşik KDV ve fiyatların içindeki vergi, yani kesilmeyen fiş yöntemiyle devlete ait paralar, üç beş kişinin cebine akıp durmaktadır. Hemen belirtelim, bu oluşumlar yeni değildir. Daha KDV tohumlarının atılmaya başlandığı yıllardan itibaren önüne geçilememiştir ve piyasa kıskacında vergi gerçeği ile hep olagelmişür. Şirndiyse bu etkili, yetkili ve sihirli gücü yadsınamaz KDV, bir başka diricanlıhkla yine sahnede. Önüne geçemediği boşluklarıyla değil, doldurduğu çok Önemli açıklarla... Sanıldığı kadarıyla bütçe açığı, 3 trilyon TL.'ye tırmanmıştır. lç ve dış borçlar başdöndürücü boyutlardadır. Aynca liberal ekonominin konvertıble TL. ve serbest döviz ticaretini gündeme getirmeye çalıştığı şu sıralarda kredi düzeni ve faiz sistemindeki çarpıklık düşündürücü, EVET/HAyiR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Ebeler manevi destek bekliyor Ülkemizde ve dünyada bazı belirli ve özel günleri anmak, kutlamak gerçekten güzel bir olay. Anneler Günü, Babalar Günü, barış, kurtuluş ve bayram günleri gibi. Bunun yamsıra bazı mesleklerin de günleri gayet anlamlı bir şekilde vurgulanmakta; basın, TRT, çeşitli kuruluşlar bu konuyu işlemektedir. Öğretmenler, postacılar, hemşireler, Tıp Bayramı ve daha örneklerini çoğaltabileceğimiz başka mesleklere ait günler gibi. Benim değinmek istediğim konu ise mesleğimle igilidir. Ben 14 yıldan beri yurdun çefitli yörelerinde büyük bir özveri ile hizmet etmekte olan bir ebeyim. Nisan ayı içerisinde çoğu kimse tarafmdan, hatta çoğu meslektaşlarımızca dahi bilinmeyen bir Ebeler Günü olduğunun TRT tarafından birkaç cümle ile belirtilmesi bizleri üzmektedir. Belki diyeceksiniz, bir Hemşireler Günü, bir Tıp Bayramı sizleri de kapsamına almaktadır. Evet bu doğrudur. Ancak ebelik mesleğinin herkes tarafmdan sırdsı geldikçe kutsal bir meslek olduğu belirtilmekte, sonra da tüm maddi ve manevi sorunlanmız göz ardı edilmektedir. Unütmayahm ki tüm analara elinden geldiğince yardımcı olan, sadece imkânları dahilinde değil imkânlanm zorlayarak onların ıstıraplanna yer ve zaman durumunu düşünmeden çare olmaya çalışan biz ebeleriz. Gene unütmayahm ki dünya yüzünde yaşayan her insana şöyle veya böyle ama mutlaka doğumunda yardımcı olan gene biz ebeleriz. Yılda bir gün hanrlanmak istemekle hata mı ediyoruz? Dünyada yohı izi olmayan yerleşim birimlerinde, dağ başlarında tarla ve bahçelerde veya hastanelerde doğuma yardımcı olan bizleriz. Basında bazen bu tür olaylar yayımlantr. "Buğday tarlasında orak biçerken doğum yaptı, Adliyede kararı dinlerken sancılandı, Vapurda, trende. otobüste doğum yaptı" gibi. Ama bu haberler flaş olduğu için yayımlanır. Ama her nedense doğumu yaptıranlan kimse takdir etmeyi, ne şartlarda çalıstığım bile düşünmez. Biz tüm ebeler olarak yılda bir kez olsun hatırlamp Basın ve TRT'de sorunlanmızla ilgilenihin isüyomz. Hiçbir zaman çalışmalanmızdan yakınmıyoruz. Sadece sizlerden manevi destek bekliyoruz. TÜLA Y ŞENOCAK taktikleriyle ileride bizlere de olabileceği söylenmekte. lşimize saatinde gidip gelmemiz ısrarla istenilmekte. Bilindiği gibi öğretmen ve öğrencilere tanınan indirimli yolculuk hakkmdan, müdürlüğümüzde bulunan müdür yardımcüarı, şube müdürleri, bakanhk müfettişleri hatta bazı memurlar faydalanmaktadır. Bu kişilere indirimli kartın (biletin) verilebilmesi için müdürlüğümuzce isim listesi ile birlikte ÎETT'den istekte bulunulmuş ve bu istek kabul edilmiştir. Bu kişiler eğitim öğretim hizmetleri stmfından ayrüıp, genel idare hizmetlerine geçmiş olduklaruıdan bizlerle aralarında sınıf ayrunı bulunmaması gerekmektedir. Milli eğitim personeli olarak yalmz amirlerin değil, bu haktan memurlann da aynm gözetilmeden faydalandınlması gerekmez mi? M.E.G. ve Spor Müdürlüğü memurlan "Kendi Heykelini KendinYap..." "Bir insan kendi heyketinin açılışına gelmez". Böyle demiş, ama yine de gitmiş kendi heykelinin açıltş törenine! Kendi gemini, uçağını kendin yap demiyor muyuz yıllardan beri? Şimdi de 'kendi heykelini kendin dik' sözü yaygınlaşacak! "Dünyada böyle şey görülmedi". Yok, görülmüştür! Ben bile gördüm. 1961 ağustosunda Yugoslav Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun bir heykeli dikildi Titovo Uzitze kentinde... Trto da geldi törene, biz de birkaç Türk gazeteci arkadaşla oradaydık. Şöyle bir baktı devce büyüklükteki heykeline, güldü koca Mareşal... Sonra da bir basın toplantısında görevli bir kişi bu heykelin niye bu kente dikildiğini anlatmıştı. Meğerse Alman işgalcilerine karşı ilk direniş bu kentte oluşturulmuş, ilk geçici direniş hükümeti burada kurulmuş .. Cumhurbaşkanı Evren Alaşehir'de doğmuş. Bu kentte öğrenim görmüş. Heykelinin buraya dikilmesi de bundanmış! Şimdi bu olay bir örnek olacağa benzer Devlet büyüklerimiz, başbakanlar, liderler doğum yerlerinde böyle heykeller diktirtebilırier. Demirel'in Isparta'ya, Ecevit'in Kastamonu'ya, Özal'ın Malatya'ya... Ülkemizde heykelcilik sanatına da biraz ilerleme, heykelcilerimize de para kazanmak olanağı doğar böylece!.. Heykel güzel şeydir, kentleri süsler. Amayalnız politikacı heykelleriyle olmaz bu iş? Büyük zenginlerimizi niye unutalım, Koç'unkini Ankara'ya, Sabancı'nınkini Kayseri'ye niye dıkmemeli! (Arkosı 15. Sayfada) Müdürler mi memurlar mı varurlandırılmalı? Bizler Milli Eğttim Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nün çeşitli bölümlerinde çalışmakta olan memurlarız. Milli eğitim personeli olarak müdür yardımcısı ve şube müdürlerimize rahat gidip gelmelerini sağlamak üzere servis konulmuş bulunmakta. Bizlere niçin olmadığmı, cesaret edip sorduğumuzda ise her zamanki oyalama GEÇMIŞLE GELECEK Sabahattin Kudret Aksal Cad. 3941 Cağaloğluİstanbul 2. bası 1400 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkoca^ı SANÂTÇILARLA KONUŞMALAR Kemal Öz«r Çağdaf Yayınları Türkocağı Cad 3941 Cağatoğlulstanbul 550 lira (KDV içinde) ayni gprÜSte: "Gıdayı cam kavanoza rahat ediyor. „ Sağra Gıda Sanayii Ticaret A.Ş. Fahrika Müdürü Rahtni Uznutn "Sarelle fındık ezmesini cam kavanozda pazarlamaktan ötürü gerçekten içimiz çok rahat. özellikle çocuklara yönelik bir ürün olduğu için, sağlıklı ambalâj bizim için çok önemli. Cam kavanozu sağlık açısından sanıyorum tartışmaya gerek yok. Batı ülkelerindeki benzer ürünlere baktığımızda, hepsinin cam kavanozu tercih ettiğini görüyoruz. öyle inanıyoaım ki, cam kavanoz Sarelle'nin kalitesine ve başarısına çok katkıda bulunuyor." Bozkurt Helva Reçel Sanayii ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürü Kânril Özoflu "Reçel türü gıda maddesi üreticisi için cam kavanozun bahşettiği o kadar çok imkân var ki, cam kavanozu seçmemek mümkün değil. İşte, bizi cam kavanoza yönlendiren en önemli etkenler: 1 Hij>'enik oluşu. Tüm ambalâj malzemesi içinde bence en sağlıklısı cam kavanoz. 2 İçindeki ürünü göstermesi. Bu nitelik, özellikle bizim için çok önemli. 3 Tekrar kullanılabilme özelliği. Fazladan bir satış avantajı sağladığı gibi, çevrenin korunmasına da katkıda bulunuyor. 4 Özel kavanoz yaptırabilme imkânı. Bö^iece, kendimize özgü. ilk bakışta bizi hatırlatan bir ambalâjımız var." Salsan Salamuracılık Sanayii Ticaret A.Ş. Genel Müdürü Burteçin Güneri "Şirketimiz bundan 8 ay öncesine kadar yeşil zeytin, biber ve badem dolgulu yeşil zeytin, salamura yaprak, karışık turşu, biber turşu ve salatahk turşu imalâtını teneke ve plastik bidonlarda dökme olarak pazarlamaktaydı. İhracat ilişkilerimiz nedeniyle, dış pazarlarda yaptığımız araştırmalar, tüketici eğiliminin kolay taşınabilir, sağlıklı, gösterişli ve güvenilir ambalâjlardan yana olduğunu ortaya koydu. İç piyasadaki gelişmelerin de bu doğrultuda olduğunu görünce, yukanda sıraladığımız ürünlerimizi, Şişe Cam'ın özel olarak bizim için ürettiği cam kavanozlarda pazarlamaya başladık. Sonuçlardan biz de memnunuz,tüketici de." Gıda sanayicileri ev hanımlanyla koyunca bizim de içimiz Dosan Konserve Sanayii ve Ticaret A.Ş. Pazarlama Müdürü Morgan H. Goodlad "1983 yılından itibaren Fidan markah reçellerimizi cam kavanozda sunuyoruz. Cam kavanozun aşağıda sıralayacağımız üç önemli özelliği, bizi bu değişikliği yapmaya yönlendirmiştir. 1. Cam kavanozun içi görülebildiğinden, reçelimizin kalitesini ve yüksek meyva oranını satış noktasında tüketici kolayhkla fark edebilmektedir. 2. Reçel, bir defada tüketilmeyen bir gıda maddesidir. Bu nedenle ambalâjın ilk kullanımdan sonra, bir sonraki kullanımına kadar sağlıklı bir şekilde saklanabilmesi önemlidir. Cam kavanozun kapaklı oluşu bu imkânı vermektedir. 3. Cam kavanozdaki reçel kahvaltı masasında iştah açıcı olmaktadır." Cam saglıgı,can saglıgıdır. Büyükdere Caddesi Beytem Han Kat 4 8 Şişli, İstanbul Tel: 146 11 30 (6 hat) Servis: 146 07 32 Teleks: 22614 cam tr Cam PaTarlama A^. Türkiye Şişe ve Cam Fabtikatoı AŞnin l * kuculuşudur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle