18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 1987 CUMHURİYET/7 BrükseVden Kimler Avrupalıdır? HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Çarşamba, AET'nin temel direğini oluşturan Roma Anlaşması'nın 30. yıldönümüydü, törenler düzenlendi. Biraz nutuklar söylendi. Gazetelerde makaleler yayımlandı. Hasbelkader bir Avrupalı olan ben, öğleyin, Ortak Pazar Komisyonu'ndaki törene katıldım. Bir kadeh Lüksemburg şarabı içtim. Sevilla'da tanımış olduğum birisine rastladım. Hemen Hollanda'ya döneceği için yemeği onunla yiyemedim. Pessao'nun şiirlerini hâlâ ezbere bilip bilmediğini de suramadım. Akşam Edouard'ın partisine gittim. Edouard'ın partısi " ı n n " dı, yani hem tango hem ud hem de Boy George dinlendi. Floransalı kıza tekila ikram edilirken, "Siz hiç Buenos Aires kaldırımlannda tango dansettiniz mi?" diye kur yapıldı. Üzüm ve rokfor peyniri karıştınlmış önyargısız yemeklerden yenildi. Kenzo elbiselerle yere bağdaş kuruldu. Artık Wittgenstein okumaktan gına geldiği ve şimdi fotoromana talebin artığı söylendi. Kur yapılan kızlarla flört edildi. Roma Anlaşması'nın imzalanışının otuzuncu yıldönumünde, antropologlar, gazeteciler, diplomatİar, Floransalı kızlar, kenzo elbiseli oğlanlar, işadamı kadınlar, havai zenginler, Avrupa'nın encamı hakkmda fikir be>'an ettiler. Edouard'ın partisi "ınn"dı ve Avrupalıydı. Ben, tekila, "Buenos Aires kaldınmlan", tango, VVittgenstein, fotoroman, uzüm ve rokfor peyniri karıştınlmış önyargısız yemekler, kenzo elbiseler hakkında konuştuysam da, sustum. Roma Anlaşması'nın 30. yıldönumünde, Türkiye'nin AET'ye üye olup olamayacağı konusunda ne düşündüğüm sorulduğunda ketum kaldım. Kendimi Avrupalı olarak hissedip hissetmediğim sorusunu cevapsız bıraktım. Kaçak güreştim. tşi şakaya vurdum. Türkler, Avrupalı mıdır? Roma Anlaşması'nın 30. ytldönumiinü Lüksemburg şarabı içerek kutladıklannda, Sevilla'da tanınmış birilerine Bruksel'de rastladıklarında, Pessao bildiklerinde, "ınn" partilere katıldıklannda, "Buenos Aires kaldırımlarından" tangodan, Wittenstein'dan, kenzo elbiselerden konuştuklannda, Türkler ancak hasbelkader Avrupalüar olabilirler. Bir toplumsal bütünden başka bir toplumsal bütüne geçebilmek, ancak ait olunmak istenen bütünce benimsenilirse gerçekleşebilir. Bu, eşitsizlik dengesi üzerine kurulu bir ilişkidir. Yahudi, kendisini Yahudi hissettiği ölçüde değil, öbürleri onu Yahudi algıladığı ölçüde Yahudi kalır. Türkün kendisine subjektif biçimde Avrupalı olarak tanımlaması ya da hissetmesi de, onun Avrupalı gözünde Avrupalı olduğu anlamına gelmez. Bir toplumsal bütüne ait olmak çok uzun tarihi bir süreci gerektirir. Avrupa, Hıristiyan değerler temeli üzerine inşa edilmiştir. İnanan ve inanmayan Türkler esas olarak Müslümandırlar. İnanan ve inanmayan Avrupalılar esas olarak Hıristiyandırlar. Kilisenin dili Latince, ortaçağın başından beri kultürel iletişimin ortak paydasını oluşturmuştur. Saksonyalı keşiş Katalonya'ya giderken yolda meramını hep anlatabilmiş ve aynı İsa için ıstavroz çıkartmıştır. Felemenk ressamlan, Italyan ustalardan esin almak için 13. yüzyıldan beri Alpleri aşmışlardır. 15. asırdan beri Bruksel dantelleri Marsilya'da satılmış, Danimarka sarayında Po Vadisi'nin şarabı içilmiştir. Latin damatlar Cermen krallar olmuş. Yunan hanedanları Alman prenslerden seçilmiştir. Avrupa'nın sınırları tarih boyunca hep geçirgen kalmıştır. Önce Hıristiyanlık, sonra Rönesans, sonra aydınlanma çağı sayesinde Avrupa, bir ortak kültürel değerler bütünu oluşturmuştur. Bu kültürel değerler Avrupalılann hal ve oluş tarzını belirlemiştir. Kolektif mahiyet arzeden 'münevver', Doğuya, birey unsur olarak 'aydın', Batıya aittir. Türkler, esas olarak bunlara yabancıdırlar. Türkler, Müslüman kültürdendirler ve Avrupalılar Hıristiyan kültürdendirler. Çarşamba, Roma Anlaşması'nın 30. yıldönümü kutlandı. Edouard'ın partisinde, Türkiye'nin AET'ye tam üye olup olamayacağı ve kendimi Avrupalı hissedip hissetmediğim soruldu. Ben, onların, beni ve benden olanları Avrupalı hissedip hissetmediklerini sormadım. Edouard'ın partisinde ketum kaldım. Cevabı bilecek kadar hasbelkader Avrupalıyım. Bir toplumsal büîünden başka bir toplumsal bütüne geçebilmek... Bu ancak, ait olunmak istenen bütünce benimsenirse gerçekleşebilir. Ve yine bu, eşitsizlik dengesi üzerine kurulu bir ilişkidir. Yahudi, kendisini Yahudi hissettiği ölçüde değil, öbürleri onu öyle algıladığı ölçude Yahudi kalır. Zor meslek şu cadılık. Dünya büyük, süpürge küçücük. Binlerce cadı sabaha kadar kifi savundu. ama ilkbahann gelifini engetteye mediler işte. Şu parmak kadar çocuğu bile korkutamadıktan sonra, neye yarar bu meslek? Geçirmis basına iüniversite'li takkesini, büimsel bilimsel izliyor çevresini. Korktuğu morktuğu yok. Vatandaş, Baskça koıııış! İspanyol olmadıklarını gösteren tek öğe olan Euskara dilinin yaygınlaştınlmasına son zamanlarda dört elle sarıldı Basklılar. Ozerklik statüsü gereği, on yıldır bu yörede Ispanyolca eğitim yapan okullarda ikinci dil olarak Euskara zaten zorunlu. Buna şimdi televizyonun Euskara dersleri de eklendi. MİNE G.SAULNİER BİLBAOBilbao'nun universite hastanesi Cruces'te 25 yaşında bir kadın dünyaya gözlerini kapadı. 3 yaşında yetim kalan oğluna, "senin anan AIDS'ten ö l d ü " demediler, anlamazdı. Kocasımn ağzım bıçaklar açmıyordu. Hastanenin ortopedi koğuşunda vermişti son nefesini. Hastajığınm AIDS olduğunu cenazesinin ardından girişilen hummalı temizlik sırasında öğrenen kmk çıkıkhlann tümü ayağa kalktı: "Vay efendim, biz kanser sanıyorduk, nasıl olur AlDS'liyle aynı koğuşta..." diye. Hastaneciler kendilerini savundu: " Ç o k iyi dezenfekte edi>orduk!" İnsanlar ve ihmalci kurumlar her yerde aynı. Bir farkla: Gazeteler, kadının kocasından başka erkekle yatarak mi, yoksa uyuşturucu madde yoluyla mı hastalığa yakalandığını pek kurcalamadılar. Ben de ucuz bulvar gazetesi merakımı utanarak yalayıp yutmak zorunda kaldım. Bir başka genç kadın da, altı v ıl önce geçirdiği sezaryen sırasında verilen kandan aldığı AIDS virüsunden öldu. Aynı sezaryenden olma sonuncusu dahil, üç çocuğu ve kocasında virüse rastlanmadı. Kan tahlillerinin temiz çıkan sonuçlanna rağmen, çocukların devam ettiği okul diğer velilerin baskısıyla üç küçüğü sınıflara sokmamakta direniyor. Gaddarlık da her yerde aynı. 1950'li yıllarda İspanya'nın birincil çelik üreticisi ve büyük bir ekonomik patlama yaşayan zengin Bask ulkesi "EL'SKAD t " , yine yoksui sayılmaz. Ama çelik endüstrisinin dünya çapında geçirdiği kriz ve eskiyen teknolojinin yenilenmesi gereği girişilen geniş çaph işten çıkartmalar sonucu, iç savaşın cumhuriyetçi "Demlr Çemberi" Bilbao ve Bask ulkesi, bugün işsizliğin ve uyuşturucu alışkanlığının en yüksek olduğu bölge. Sonuncu etkene bağlı olarak AIDS de aldı başını gidiyor... Bütün bunlar yetmiyormuş gibi ya da ekonomik krizin gereği iki buçuk milyonluk bu minik ülke, son zamanlarda giderek sertleşen bir kimlik arayışına da girdi. Din farklıhğı olmayınca, su üstüne vuran biricik milliyetçilik olçüsü, dil. Oysa Bask dili Euskara, Franco'nun zamanında koyduğu konuşma yasağı ve biraz da dilin arkaik, (4 bin yıllık) dolayısıyle de yoksui oluşu nedeniyle, bugün nüfusun yalnızca üçte biri tarafından konuşuluyor. Kendierinin İspanyol olmadığını gösteren tek öğe olan Euskara dilinin yaygınlaştınlmasına son zamanlarda dört elle sarıldı Basklılar. Özerklik statüsu gereği, on yıldır bu yörede İspanyolca eğitim yapan okullarda ikinci dil olarak Euskara, Bask okullarında da Ispanyolca zaten zorunlu. Buna şimdi televizyonun bölgesel iki kanalında başlanan Euskara dersleri de eklendi. Aydınlar arasında da bir Bask dilinde eser verme yarışıdır gidiyor. Afişlerin, pankartların bini bir para. Hani nerdeyse sokaktan geçenleri çevirip, "Vatandaş Baskça k o n u ş ! " diyecekler. Franco yasaklarının ulaşamadığı ve öteden beri kendi dilini konuşan kırsal bolge, bu durumu onaylıyor, destekliyor. Oysa 50'li yıllarda buraya göçen ve nüfusun yüzde kırkını oluşturan İspanyol kökenli toplum kesimi, bövlesı zorlamah ikinci bir anadili epeyce tatsız bulmakta. Geçen pazar gunü yedisınden yetmişine herkes sokaklara dökülüp, sabahın ilk ışıklanna değin süren karnaval eğlentisini \aşadı. Üstelik bu karnaval, Alman faşinglerinden alışık olduğumuz gibi ille de bir bira fıçısının içinde ya da yatakta serbest dolaşım vizesiyle son bulan toplu eğlencelere hiç benzemiyordu. Buyük küçük hepimiz, türlü çeşitli hileler ve renkli korkunç maskelerle, bir gürültü bir patırtı, kışı korkutup kovmaya, ilkbaharı çağırmaya çalıştık. Binlerce süpürgeli cadı kışı savunuyordu, ama nafile! Ortalama ömürleıi 80 yıl çevıesinde dolaşan yaşlı v e engin deneyim sahibi Basklılar, bereketli topraklarından aldıkları güçle, baharın meşalesini söndürmeden teslim edebildiler genç kuşağa. Karnaval, aslında dinler ötesi çağlardan kalma ilkel bir tören. Karnavalı toplumlardan silmeyi başaramayan Katolik Kilisesi, 'bukemediğin eli ö p ' orneği, bu "AUahsız" töreni "Yağlı Salı" adı altında kitabına uydurmuş. Yağlı Salı günleri, isteyen istediği kılığa giriyor, patlayıncaya kadar yiyip içiyor, ertesi günü de kırk gün sürecek bir perhiz dönemine başlıyorlar. Toplum denilen o inanılmaz güç, bu koşulları evirip çevirip yine kendi işine gelir biçime sokmuş. Bir kez "Yağlı Salı", çalışma koşulları gereği salı gunü değil, cumanesi pazar günleri kutlanıyor. Katolik olmasına büyük çoğunluk keskin Katolik, ama her özverinin bir sınırı var: Kırk günlük perhizi yalnız başka işi olmayanlar tutuyor, işte o kadar. Bilbao'da geçen pazar evliler çoluk çocuk, sevgililer el ele sokakiarda dans etti. Geçen pazar Bilbao'ya bahar geldi. Bilbao'dan Atina'dan Uyuyun devi uyundırmak PASOK hükümetinin, şimdiye kadar kimsenin cesaret edemediğı adımı atarak, kimi kilise topraklartmn köylülere dağıntmasım gündeme getirmesi ortalığı birbirine kattı. Şimdi herkes, Papandreu 'nun uyuyan devi uyandırmasımn sonuçlanm tahmin etmeye çahşıyor. STELYO BERBERAKİS ATtNAYunanistan'dakı sosvaiist hükumetı. Y unanistan'ın özgurluğunü kazanma<ından «vnra gelmiş geçmiş hiçbir yönetımin bugııne kadar geuremedıgi bir konuytı gundcme genrdı Bu konu. Yunanisıan kılısesinin eiınde bulunart \ .5 mılyon dönumluk arazilenni ilgüendırnor Yunamstan'ın her bir bolgesinde bulunan manastırlann yoresindeki arazıîeTden. kenı ıvivıctç satup olduğu laştnraaztara kadar uzanan kılısenin serveti, yakışık 1 trilyon drahmıvs (6 u i h o n lıra) aşıvor. Bu arazılerın arasında vertmli oianianmn, kö> halkına işlenmesı içtn verilmesı yolundaki çesitli hukum«lenn öneıileri, her defasında kilisenin yönetıcilen "kutsal sinod" tarafından gcn çevrildı. kilise. bu arazilerin, Bizans İmparatorlugu'ndan bu yana kendisine an olduğu nu, üstdik Osmanli yönettmi dönemlerinde bu arazılerin Osmanli ağalarından satın alınmak suretivle genışletildiginı soyluyor. üerçekten de kilisenin bu ser\etı çeşitli kamu htzmetlcrı venvor Örneğın. şu anda Yunanistan'da bulunan oisuzler. duşkunler gibi yurtlann büyük bir bolurnu kıiıse tarafından yaptırılmı^. Kılı& aynca. " d i n d a r " \e yoksui oianlara aylık e maa> bağlam:ş ve birçok ailenin geçimini lemin eimiy.! Buniann arasında. "küçük Asyı feUkrti" olarak anılan 1922 savaşından sonra mubadele ıle Yunanisıan'a gelen Rum ailelere kucak açmıj \e konutlar vermişıi. Yunani^an kıüseanin bu serveti devlet denetirm ainrtda bulun.muyor. Bu, Yunan ana>asasının kilisoc tarudığı haklardan bıri. Çunkü. Yunanisıan küisesinin, "dokunulmazlığı" anayasa tarafından resmen tamnıyor Yunanıslan'da laiklik yok. Yunaniılar, 1981 yıhndasosyalist PASOK hükürnetı ıktidara geîene dek, " d i n i " nikâh ile e\lenmek zorundaydı. Aksi haîdc Joğavdk tt "Ka>ri meşru" rmu i gorurüu. V unanlılarm rebmı dini **(>rtod«>ks'" t>lma>an bıri. Vunanlı ilc e\lcnt\ek^c muilaka " O r l o d o k s " dinine gevmelıydi. Ancak, PASOK hukumen. tklidara üeldi^indcn bu yana, bu konuda hıc Je azım!>anma\acak değı>iklik lcr >aplı Orneğın "medeni nikâh" vasasını çikadı Ancak yasa derken, evlenmek ısteyenkr /orunlu olarak medeni nikâh yapacak anlammda değil. Yanı. isıeyenın kiiısede rahip onündc, ısleyenin belediye binasmda, beîediye ba>kanı onunde evienmesi serbe>t bırakıidı. Değı>ık dinden bsr >abancı. Onodok!» iie "me<leni nikâh" ı!e c\İenir>>e, çocuklan da normal ya^at ı^tem gormeye bajladı. PASOK'un getırdiğı bu dvgişiklikler, kilise ve genel olarak düı ile ara^ ıvı olmdyan Yunaniılara derin bir nefes aiJırdı. Gerçi bunlar foğunlukıa de§il. Ama vıne de dindar olmayanların kiliseye zorunlu olarak gıımeleri önlenmıs oidu. Yunaniılar geneide kendilerini " d t a d a r " olarak görmez. Ancak sıra evienmeye. Hırisııyanlığın kabu!u olan \attız torenlerıne, cenaze törenienne ve hatta dini yonulara getince. bütiın kilîseter hınca hınç dolar. herkes rahîbin söylediklerini dinler \e el öpmeye koyulur Yunan halkının din ile iiişkilen doğnıdan doğruya geSeneklere bajlsdu. Yani bir paskaiya yortusunda ya da noel yonusunda en dinsizı bile radyo ve televizyondan kslısenin naklen ayinterinı dinlemezse, ya da iemtındekı kıliseyi ziyaret etmezse icinde bir " b o ş l u k " doğar.. Yorıuları istediğı gıbı >a>ayamaz. Bvı geîenek, Yunan halkına taa Bizans tmparatorluğu'ndan mıras kalmıştır. Büıun dunyadaki Ortodoks kiliselerinin ve patrikhanelerin ba$tac da Istanbui'daki Fener Patrikhanesi'dir. Istanbul Rum Patrikhanesi'nm resmi acü "İkameni Patrikhanesi"dir. Yani, Evrensel Onodoks Patrikhanest... İstanbul Fener Patrikhanesi'nde yedi yılda bir yapılan törentcre ium Hırısliyan me^heplerinın tetnsılcılerı kaniır Bu lorenlerde ıse, bütün dunyadaki Or(odoks kıüselerine dağmlmak uzere vafti? is^ lemleri ıcın kuilanılan "'kuisal a * ! " dev kazanlarda kaynatılır ve takdis edilir. PASOK hukumetinin ikıidara gelmeden once "s»N>slist" adını taşımast, doğat olarak YunaniMan kılısesini " r a h a ı s ı ı " eımisti. Ancak Papandreu, ıktidara geldiği gun, kilkeye dokunmaşacağına \oneltk bir dizı \aaılerde bulunmu^iu Çünkü PASOK'un ikıidara gelmesinden "«ndişe" duşan bazı kent metropolitleri (verei kiiiie bajkanı) ••sos>alistierin. komuntoIfrden farkı »Imadığmı, kö>lülerin tartalannı >ç arazilerini cllerinden alacagını. h»yvan)arını kesip »aıacağım" kamuoyuna duyurraak sstıvorlardı So/ konusu meıropoliilerin ^ayılan a?dı Anvak Aıina'dakı "kutsal sinod"un da buna ben?et kaşgıları \ardı Çünku "sosyatjsl" admı ta>ıyan bir par». i!k k«7 Yunanistan'ın >oneumıne eclecekıi .. Ve ne yapacağı "belli utmaz"dı. PASOK hukumetmm gecen hafta hazırtadığı >a^a iasarısı. bilındıfi gibı, kilise servetini kan.ula>ıırma>ı ongörüyor. "Kutsal sincKj", soz konusu vasa tasarısını kabul eımeyecegini açıkladı. Çunkü aynı yasa tasansı sag eğilimlt Karamaniis hukumeti tarafından da hazırlanmıs, kutsal sinod yine de kabul etmemişıı... Kilise ıle hukumet arasında çıkan bu sonu ne oiacağı belirsız anlaşmazlıklardan sonra karşılıklı açıklamalar dueüo'iu başladı. Kutsal sinod, düzenledıgı basın ıop!anHsmda. yasa lasarısınm "başUn afağı" de|iştirilmesinı istedi. Aynca Papandreu ile '•««•* let görüşBje" talebinde bulundu. Papandreu, bu daveti reddetü. "Göriişüleck bir konu varsa. tülfen Milli E|itim ve Dio ^icri Bakanı Andonk Trilsii ile gonişun" yanıutu verdi. Kutsal sinod, Papandreu'nun bu yanıtma çok sinirîendi... Tritsis ise, düzenlediği basın toplantısmda "din adstmlannın yalnız nıhani işkrl» ufraşmassı ve halkı ilgikndiren konulara kartjtnamasım" sabk verdi. Yasa tasarısını hazırlayan Tritsis, "Ben bu yasanın lek bir madriesini bik değişlirraemeye kararlıyım" dedı... Ancak kilise de " B u yasa tasansitıın lek bir nMdöesmi dahi kabul etmeyiz" demektedir. Oxford'dan Beyaz azmlığa ralıat yok 'Londra AntiIrkçı Grup' tarafından başlatılan ve Nelson Mandela serbest bırakılıncaya kadar, aralıksız süreceği ilan edilen protesto eylemine katılanlarm sayısı ikiyüz elli bini buldu. Eylem ise 19 nisanda birinci yılını dolduracak. Ne 19 yaşındaki Liz, ne altmış yaşındaki Ann Teyze eylemden yümış gibi görünüyorlar. OSMAN BALCIGİL OXFORDGenç adam Trafalgar Meydam'na gelince durakladı. Başını sesleri geldiği yone çevirdi. Gune\ Afrika Büyukelçiliği, on iki yıl once bıraktığı yerde duruyordu. Üfak bir farkla: Ülkesini bırakıp Almanya'>a çalısmaya gittiği gunlerde, bu görkemli binanın önunde bir pankart etrafında toplanmış, sesini birilerine duyurmaya çalışan kimseler yoktu... Göstericilere doğru yürudü... Uzatılan listeyi aldı. Okudu. Tereddül etmeksizin ismini yazdı: John Betl. Otuz iki yaşında idi. Mesleği posta memurluğu idi. tmzaladı. Böylece. " L o n d r a AntiIrkçı G r u p " tarafından başlatılan ve Nelson Mandela serbest bırakılıncaya kadar aralıksız (gece gundüz ve her gün) süreceği ilan edilen protesto eylemine katılanlarm sayısı iki yilz elli bine iyice yaklaşrmş oluyordu... 86 nisanının başlannda, lngiltere'deki üye sayısı beş yüz bine iyice yaklaşan " t l u s a l Anti Irkçı Hareket "in çatısı altında bir tartışma başladı. Bir grup üye, Nelson Mandela serbest bırakılana kadar, aralıksız surecek bir lanetleme eyleminin Guney Afrika Başkonsolosluğu'nun önünde başlatılmasını öneriyordu. Hareketin önde gelenleri bu öneriye, "polisle başlannın derde girecegi"ni ileri sürerek karşı çıktı. Irkçıhğı etkin eylemlerle geriletmekten yana olduklarım iddia edenler, onları pasifistlikle suçladı. Ardından, ne polisten ne de hareketten izin almalannın gerekmediğini beliıterek, 19 Nisan 1986'da eylemlerini fıileıı başlattılar. Sayıları beş yuzü bile bulmuyordu. "Ulusal Anlilrkçı Hareket" disiplinsiz davrandıkları iddiasıyla eylemcileri ihraç etti. thraç edilenler, kamuoyuna kendilerini "Londra AntiIrkçı G r u p " olarak lanse ettiler. Başlangıçtaepey yalnız kaldılar. Çünku, "Ulusal AntiIrkçı Harekefin iki buyük grubu olan Komünist Parti ile Işçi Panisi taraftarlan da onlara karşıydı. Yaşlı kadın, ırkçıhğı yüksek sesle lanetlerken, bir yandan da parmağıyla Guney Afrika Büyükelçiliği'ni işaret ediyordu. Eylemciler, yolu Trafalgar Meydam'na düştuğünde dikkatini çekmişti. Her gece televizyonda gorduğu vahşet yeteri kadar canını sıkıyordu zaten. Katılıvermişti aralanna... 60 yaşında idi. Memurelikten emekli idi. Adı: Ann Owens idi. Onun imzası da otekilerininki gibi Bayan Thalcher'a ulaştı. "Ulusal AntiIrkçı Hareket " e dahil olmalarma, hatta Işçi Partisi'nden milletvekilliği yapmalarına rağmen, zamanla, aralıksıze>lemi sempatik bulan bazı politikacılar, biriken imzalan Dovvning Street"in unlü 10 numarasına taşımayı iş edinmişlerdi. Liz. o günun akşamüstü gnıbunda yer alan en eski protestocuydu. 19 yaşındaydı. Okulunu üç yıl önce bitirmişti. İşsizdi. Irkçıhğa karşıydı. Her fırsatta gelip, ırkçıhğa karşı olduğuna inandığı bu eyleme omuz veriyordu. Bunun bir insanlık gorevi olduğunu duşunüyordu... Aralıksu lanetleme eylemi esnasında, gostericiler polis elçilik uçgeni arasında ilginç bir de "ilişki" gelişmişti: Elçilik kapısırun onundeki polis sayısının artması, "yukandakiler"in yine şikâyetçi oldukları anlamına geliyordu. Şikâyet olunca, polis "aşağıdakiler"den bir iki kişiyi karakola goturuyoı "haklannda şikâ>el olduğu "nu bildiriyordu. Şikâyet gerekçesi ise her zaman aynıydı: Gürultu etmek! Ama Liz'in ozellikle belirttiği üzere, bu tür baskılar onları caydırmaya yetmeyecekti. Kararlıydılar. Nelson Mandela serbest bırakılana kadar, eylemlerini aralıksu sürdüreceklerdi. Lız, asıl amaçlanm ise şöyle formule ediyordu: "Irkçılıktan nefret eden insanlar, dogrudan ve aktif bir biçimde e\leme girmiş olu>oriar böylece. Etkili bir dille, yani gosterijle, insanlara Güne> Afrika'daki ırkçılıgı anlaımak ve Thalcher hukumetinin politikasını açığa çıkarmak fırsalını >akalamıs oluyoruz." Paristen Kopenhag'dan Kimi korkutabiür ki sıcak kestane kebap? Paris, resmiyete döküimemiş özel bir baharı yaşıyor. Güneşii günlerin arasına yerleştirilmiş yaldız misali. dakikalık yağan kara, doluya rağmen. Bahar, ama üç gün önce ama üç gün sonra, iyiden iyiye gelecek. Yeşil erikler, kirazlar basacak dört bir yanı. Kim korkar gecikmiş kebap kestaneden? NECLA SEYHUN PARİS Getirdi koydu tablasını ortalık yere, Olur mu, olmaz rm, burası otomobiüerin geçit yeri, demeden, üstüne kestanelerı dizdi. Kebap yapacak. İçime hafiften bir hüzün çöktü. "Eh", dİK duşundüm, bir an "ö>1e ya kış gdiyor." Aynı anda uyandım. Gelen kış değil ki yaz. Yavastan çökmeye başlayan gece, serince bir bahar gecesi aslında. Pınl ptrıl güneş vardı sabahtan. Ters olan kestaneler. Otelin penceresinden etrafı seyrediyorum. Karşıdaki İtalyan restoranımn renkli ışıklan yanıp sönmeye başladı, bu akşam servisinin başladığına işaret. Köşedeki sinemanın önündeki kuyruklar oluşuyor. Ve ChampsElysees'de daha bir akşam saati kalabahğı, daha bir avarelîk... Kış korkusunu atınca içimden. daha bir sempati ile baktım kestaneciye. Kâğıt külahları doldurup doldurup veriyor. İşi ttkınnda. Gelirayak İstanbul'daki kar şaşkına çevirdi hepimizi. O zaman da yapılır kış mıydı o. Kalkmayan uçaklar, o yürütneyen otomobüler, o tatil edilen okullar, işyerleri, o evlerden bumumuzun ucunu çıkaramamalar, neyin nesiydi öyle. tstanbul adı öylesine birleşmiş ki (îuneşle, mavilikle, öylesine alışmışız ki tstanbui'un mavi havasmı basmaya yabancı diyarlarda... Havadan sual edenlere bu sefer verdiğimiz cevap tam bir "düş kınkUğt. Onlar kendi kış paylarmı; karları, tipileri salmışlar başlanndan. Şimdi Paris bahara uyaıuyor. Bu kendine güvenle baharı bekleyen parklan ağaçlan görmek ne zcvk. Hep aynı yçrdeler yıllar yıllı. Korkunç sürpriziere yer yok burada. Bahar geüyor diye bahçıvan yerine görevlendirılen oduncular, agaçlan kaygısızca, acımasızca kesip parçalamıyor, birer kuru gövde bırakmıyorlar ortada. Ağaçlara o görkemli güzelliği veren yaşadığı yıllar. O dallar, o budaklar. Pıtrak gibi tomurcuk dolu üstleri. BugUnden yanna açacaklar. Bulvarlar ve bulvarlar boyu. Parklarda düzenlemeler yapılmış, fıskiyeler şakır şakır akıyor. Havuzların çevresindc biraz üşümüş ama, insanın yuzüne yüzune mutlu bakan hercai menekşeler var. Güneş biraz daha yaldızlasın ağaçları, çiçekleri, sen o zaman gör cümbüşü. Paris resmiyete döküimemiş özel bir bahar yaşıyor şu an. Güneşii günlerin içine yaldız gibi dakikalık karlar, yağmurlar, dolular serpiştirilmiş. Birinden ötekine geçiyor durmaksızın; birinden ötekine... Ciddiye alınır bir yanı yok! Şu karşıdaki kebapçı d u varsın kestane sata dursun daha. Bahar, ama üç gün önce, ama üç gün sonra nasıl olsa iyiden iyiye gelecek. Yesil eriklerle, kirazlar basacak dört bir yanı. Kim korkar kebap kestaneden.? Vikinglerin çocukları ve biz SERPİL GÜNDÜZ KOPENHAG Danimarkalıya. nüfus ne kadar diye soracak olursanız, yanıtı, " S milyon insan. 7 milyon domuz" oluyor. Dunyanın en çok domuz ihraç eden ulkesi olan Danimarka'da entdektüel sayısı da oldukça yüksek. Kendi ulkeleri dışındaki ulkelerin tüm sorunlarını biliyorlar. tnsan haklan ve demokrasi, Danimarkalı için en öncelikli konular haline geimiş. Danimarka'nm Türkiye Büyukelçiliği'nde görevli yüksek düzeyde bir görevli, "İnsanlı£ı bir lek kendilerine has zannediyorlar. Başka ulkelerin başka problemleri karşısmda başka alternalifleri olacağını kabul elmiyorlar, yani, biz sosyal demokrat muhafazakânz, diyorlar" diyor. ABD'nin en başa çıkamadığı ulkelerden birisi Danimarka deniliyor. TV prograrnlannda, insanların savaşlarda nasıl mahvedildiği, insan haklan yok edilmiş ulkelerin hali anlatılıyor. İranlrak savaşına yaklaşımları ise, Hume\ni rejimine karşı olmaktan çok, insanlara acıma şeklinde... Danimarka'nın Turkiye Buyukelçisi Taner Baylok. "İnsan haklanna düşkun Danimarkalılann kendi menfaallerine de çok düşkun olduklarım" söyluyor. Baytok, "Giiney Afrika baş düşmanlandır. Şili Büyükelçüigi'nin önünJe göstcri yaparlar" derken, " E h bizim elçiliğin önünde de japarlar" diyor. Turkiye'mn çok dışında olan bu ülkeye yaklaşımların hep ters gittiği söyleniyor. Yani Danimarka bize ters geliyor, biz Damrnarka'ya.. 12 Eylul'den sonra ise iyice lerslenmışler. Danimarka'ya çok farklı bir iklimden, Abu Dabi Buyıikelçıliğf nden gelen Buyukelçi Baytok, 1 yıllık buyükelçiliği sırasında, elçilikten çok, parlamentoda milletvekılleri ile görüşup yanlış duşünceleri değiştirmeye çalışmakla uğraştığını söyluyor. Yemeklerde ıçkiyı burnununuzdan getiriyorlar. " Ç o k kna konuşacatım" diyerek o kadar da uzun konuşuyorlar. Kadehinizi " s k o j " diyerek kaldırdığınızda, kaışıruzdakinin gözünün içine bakmanız gerekiyor. Daha içerken birbirlerine vuruyorlar ve bu adet atalan "Vikingler"den geliyor. Protokole hiç uymuyorlar. Parlamentonun önü bisikletlerle dolu. Başbakanları bile bisikletine atlayıp evine gidiyor. Büyukelçi Bayiok'a göre, "doslane çozum" ilkelerıne uyan ülkelerden biri olan Danımarka"da parlamentoya, Türkiye ile ilgili her gun 810 mektup gidiyor. İktidar, azınlık koalisyon hukumeünde. Radikaller hükumeti dışarıdan destekliyorlar. Blucin \e suveıerle raecliste oturuyorlar. Meclise, Kurtçenin milli bir dil olarak okullarda okutulması için. kabul edilme şansı çok az olan bir tasan verilebiliyor. Büyukelçi Baytok, Türkiye'nin biraz yakınlık göstermesi halinde uzun süre askıya alınmış ilişkilerin duzelme ihtimali olabileceğine dikkati çekerek, Ecevil'in sosyal demokrat olarak çok iyi bilindiğini, partisi muhafazakâr olan Dalan'ın, Ecevit kadar popüler hale geldiğini anlatıyor. tstanbul'da çevre sorunları konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Bedrettin Dalan, Danimarka basınında son gunlerde hak kında olumlu yazılar çıkan tek Turk oluyor. Danimarka'da 5 milyon insanın 1 milyonu turist olarak başka ulkeleregidiyor. Danimarka. alışveriş için hiç de makul bir ulke sayılmıyor. Mahmutpaşa kalıtesinde, Vakko fiyatında giysiler sergileniyor kimi vitrinlerde. Cuma cumanesi geceleri Kopenhag, sabah saatlerine değin cıvıl cıvıl. Geceleri caz muzıği yapan barlarda çılgmca eğleniyorlar. Danimarka Radyosu Türkçe Yayın Bolamu'nden Fadıl Taylan, Cumhuriyel Kopenhag muhabiri Ferruh Yılmaz, Muttalip ve Hayriye ile birlikıe barları dolasıyoruz. Ben biraz şaskınım Ferruh'la. İslam sanatı sergisinin yer aldığı Kopenhag"ın 35 km kuzeyindeki unlü sanat galerisi "Louisiaııa"yı geziyoruz gıpta ile. "Keske lstanbul'da da bö\le bir galeri olsa" diyerek.. Bir gece, Danimarkalı doktor Eva. Ferruh ve ben sarhoş Kanadalı bir denizcınin 20 yıl once kafasını kopartarak çekip aldığı " D e niz K ı a " heykeline gidiyoruz. Üç büyük tski "Viking" teknesinin yer aldığı muze ve " H a m l e l " şatosunu geziyoruz. Danimarka Radyosu'nda mültecılerle yapvlan programı diniiyoruz. lstanbul'u nasıl özlediklerini Birisi, " E n çok çınarlann alünda yürumeyi ozkdim" diyor.. Bir başkası, cam bardakta çay içmeyi, bir başkası da kurufasulyeyi.. Kopenhag'da parlamentonun bile ciddiyeti 'normal ciddiyetler'e benzemiyor. Parlamenterler önüne bisikletlerini bırakıp, içeriye yasa yapmaya giriyorlar. kapının
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle