21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 KASIM 1987 CUMHURİYET/13 82 Anayasası'na aykırı yasalar Turkiye'de 195060 arası gelişmeler, bir taraftan demokrasi yerine çoğunluk diktatoryasma doğru bir dönüşümü gündeme getirirken, başlangıçta önem verilen katıhm, giderek daraltılma eğilimi içine girmiştir. Demokrasinin çoğunluk diktası olmadığı açıktır. 2 12 Eylül Anayasa'nın geçici 15. maddesiylekendikoyduğu yasalar%t(anayasar denetimindışınaçıkardı Demokrasi, azmtik göriişleri güvence altına almahdır GENCAyŞAYLAN OTORİTE VE DEMOKRASI fm> Eylül iktidarının çıkardığı ve 82 Anayasası'na bile aykırı olan yasalar ne olacak? Bunların tartışılmasının pratik yarar geürmeyeceği görüşü, yargısal denetim bakımından eksik, siyasal denetim bakımından ise yanlıştır. Bu tartışma, bazı hükümlerin (1402'liklerin kamu hizmetinde çalıştırılması konusunda görüldüğü gibi) anayasaya uygun bir biçimde yorumlanmasına yardımcı olabilir. 2 Belirtmeye gerek yok ki 12 Eylül yasalanmn yargısal denetime kapaiı olması, bu yasalarda anayasaya aykın hükümlerin buiunmadığı anlamına gelmez. Bu yasalarda anayasaya aykın hükumler, sanıldığından daha geniş bir yer tutmaktadır. Bunlann gerek bilimsel çevrelerde ve gerekse kamuoyunda tartışma konusu olmaması iki ana nedene dayanmaktadır. a) Birinci neden, geçici 15. madde hükmü karşısında bu yasalann anayasaya aykınlık açısından tartışılmasının pratik bir yarar sağlamayacağı görüşündeki yaygınlıktır. öte yandan geçici 15. madde olmasa dahi, 1982 Anayasası'nın otoriter bir devlet duzenine tanıdığı geniş olanaklar ve Anayasa Mahkemesi'nin eski bağımsız statüden oldukça uzaklaşan yeni yapısı karşısında, yargısal denetimin fazla bir yarar sağlamayacağı görüşünün de bu konuda etkili olduğu duşünülebilir. Ancak bu neden, daha genel bir soruna ilişkin olması bakımından şimdilik konumuz dışında tutulabilir. 12 Eylül yasalannı anayasaya aykınlık açısından tartışmanın pratik bir yaran olmadığı görüşü, yargısal denetim bakımından eksik, siyasal denetim bakımından ise yanlıştır. 29 Türk Hukuk Yapısı Nasıl Değiştirildi? 12 Eylül Yasalan Doç. FAZIL SAĞLAM'ın incelemesi ANKARA ÜNlVERSlTESİ SBF ANAYASA HUKUKU KÜRSÜSÜ ESKİ ÖĞRETİM ÜYESİ Anayasası'na bile aykırı hükumler, 12 Eylül yasalan, siyasal denetim bakımından tartışma gündemine alınması gereken bir konudur. Çünkü bütün hükümlerin yargısal denetiminin yapılamaması, bunların yasa koyucu tarafından ayıklanma ve değiştihlme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kamuoyunun dikkatini bu yöne çekmek, demokrasi mücadelesinin de bir parçasıdır. Buna karşılık uygulanacak bir yasa hükmünün anayasaya aykınlığı mahkemeler kanalıyla her zaman ileri sürülebilir (somut norm denetimi). Ancak, somut norm denetiminin daha etkili ve yaygm olması, anayasaya aykırüığın esas itibariyle belli bir yasa hükmünün somut olayda uygulanması, yani somutlaşması sırasında ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Anayasa yorumu alanındaki son gelişmeler, anayasa normu ile anayasa metninin aynı şey olmadığını, bu farklılığın özellikle anayasa kurallarının nesnel yapısından kaynaklandığını göstermektedir (Bkz. SAĞLAM, F., Temel Haklann Sınırlanması ve özü, Ankara 1982, s. 47 vd.). Bir anayasa kuralı, belli bir olaya uygulamrken, kuralın yöneldiği belli nesnel veriler, o kuralm kurucu bir unsuru haline dönüşmekte ve söz konusu kural o olaya uygulanma açısından belli bir anlam kazanmaktadır. 82 Bir bakıma TOrkiye'nin demokratikleşme tarihini oldukça eskilere götürmek, örneğin 1839'u başlangıç almak mümkün. Türkiye uzerinde çalışan birçok bilim adamı, araştıncı olayı böylc bir tarihsel perspektif içinde ele alıyorlar. Buna karşılık daha pratik bir biçimde konuya yaklaşmak ve sadece 1950 sonrası üzerine eğilmek de mümkün gözüküyor. Yani son 37 yıllık siyasal deneye, demokratik kurumlaşmanın düzeyine, siyasal kadrolann anlayışına ve askeri darbelere bakarak Türkiye'nin demokrasi envanterini çıkarmak, bu yolda ne kadar mesafe aldığmı saptamak mümkün. Böylece soyut bilimsel çözümlemeler yerine somut olgulardan söz etmek ve sorunlan sıraJamak ön plana çıkmış oluyor. Bu nedenle 12 Eylül yasalanmn anayasaya aykırı hükümlerini saptamak ve kamuoyunun dikkatini bu tür aykırılıklar üzerine çekmek, demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak gerek iktidar ve gerekse muhalefet partilerinin gündeminden uzak tutulmamalıdır. b) Buraya kadar söz konusu ettiğimiz anayasaya aykırılık, 12 Eylül yasalarıyla anayasa arasmda ilk bakışta göze çarpacak kadar açık olan aykırılıklardır. Ancak, anayasaya aykınlık sorunu, yasa ve anayasa metinlerinin soyut bir biçimde karşılaştınlmasıyla ortaya konulabilecek bir sorun değildir. Bu mümkün olsaydı, anayasa yargısında ana muhalefet partisi ve Cumhurbaşkanı tarafından iptal davalanyla yetinmek mümkün olurdu. Ancak anayasa yargısına ilişkin araştırmalar, yasaların anayasaya aykırılığı konusunda asıl etkili denetim yolunun mahkemeler kanalıyla yapılan somut norm denetimi olduğunu açıkça göstermektedir. Bilindiği üzere somut norm denetiminde, "bir davaya bakmakta olan mahkcme. ıngulanaeak bir kanun veya kanun hukmunde karamamenin hukümlerini anayasaya aykın göriirse veya taraflar dan birinin ileri sürdiiğii aykınlık iddiasının ciddi olduğu kanısına vanrsa", sorunu çözumlemek üzere Anayasa Mahkemesi'ne göndermektedir. 19621982 yılları arasında Anayasa Mahkemesi'nin karara bağladığı davaların ancak 269'u, siyasal partilerce açılan iptal davalarından oluşmaktadır. Buna karşılık aynı dönem içinde anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi'nce karara bağlanan davaların sayısı 895'i bulmaktadır. (ALİEFENDİOĞLU, Y., "Anayasa Mahkemesi'nin Işlevsel Yönü": A.l. C. 19, Sayı: 1, s. 28.) İptal davalan Bu rakamlar, soyut ve somut norm denetimi arasındaki oranı açıkça yansıtmaktadır. Bu oran aslında işin doğası gereğidir. Çünkü, bir kere, belli kuruluş ya da kişilerin (1982 AY'na göre Cumhurbaşkanı, iktidar ve anamuhalefet partisi meclis grupları, TBMM üye tam sayısının en az beşte biri) Anayasa Mahkemesi'nde doğrudan doğruya acacaklan iptal davalan (soyut norm denetimi) belli bir süre ile sınırhdır, 1982 Anayasası'na göre yasanın R.G.'de yayımlamşından başlayarak altmış gun içinde açılmalıdır. lik halk iradesi Tarihimizde ilk kez 14 Mayıs 1950'de siyasal iktidar, halkın özgür iradesi doğrultusunda seçimlerle el değiştirdi. Bu taribi, Türkiye'nin demokrasi tarihi için büyük dönemeç olarak tanımlamak mumkündur. Çok partinin yanştığı ve muhalefetin, yıllann iktidan olan CHP'yi devirdiği 1950 seçimleri yapılırken ülkenin sosyopolitik düzenlemesini 1924 Anayasası belirliyordu. Daha sonralan birçok kimse, demokrasinin gelişememesinden ve çok partili yasamın bir askeri darbe ile kesintiye uğramasından 1924 Anayasası'nı sorumlu tutmuştur. Hemen söylemek gerekir ki bu tezler çok haklı değildir. 1924 Anayasası hiç de ileri sürüldüğü gibi antidemokratik özellikler taşımamaktadır. Kuşkusuz yasama Uzerinde bir yargı denetiminin olmaması, yürütme üzerindeki yargı denetiminin (Danıştay'ın) işlevinin çok daraltılması, yürütme organının yetkileri ve gücü karşısında bir frendenge mekanizmasının bulunmaması demokratik siyasal sistemin yerleşip işlemesini zorlaştırmıştır. Ama unutulmamalıdır ki demokrasinin beşiği sayılan tngiltere'de ne Danıştay ne de Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar vardır. Anlam tazeleme Başka bir deyişle belli bir anayasa kuralı, yöneldiği nesnel verilerin somutluğu içinde anlam kazanmakta ve anlam tazelemektedir. İşte anayasaya aykınlığı belirleyen temel etken de bu somutiaşmadır. Anayasaya aykınhk, yasa kuralının kişi ya da olaya uygulanması sırasında daha somut bir biçiminde hissedilir ve ona yönelik anayasa kuralı da itiraz süreci içinde olaya ilişkin olarak somutlaşır. Bunun içindir ki, belli bir zamanda anayasaya aykınlığı tartışılmayan, hatta açılan bir itiraz davasında anayasaya uygun bulunan bir yasa hükmü, aradan belli bir zaman geçtikten sonra, anayasaya aykın bulunarak iptal edilebilmektedir. Yonımda farklar aa) Yargısal denetim bakımından eksiktir, çünkü 12 Eylül yasalanmn anayasaya aykırılık açısından tartışıİması, bu tür hükümlerin en azından olabildiği ölçüde anayasaya uygun yorumlanmasında yardımcı olabilir. Bunun en tipik örneği, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uyannca görevlerinden uzaklaştırılan üniversite elemanları tarafından, sıkıyönetim kaldırıldıktan sonra açılan iptal davaJarında görülmüştür. tstanbul, Izmir ve Ankara tdare Mahkemeleri, sıkıyönetim komutanırun istepiyle işlerine son verilenlerin "bir daha kamu hizmetinde çalıştınlamayacagı"na ilişkin 2. maddeye ek fıkra jıayasavel2Eylül yasalan arasında ilk bakışta göze çarpacak kadar açık olan aykırılıklar vardır. Ancak anayasaya aykırılık konusunda, asıl etkili denetim yolu, iptal davalarından çok mahkemeler kanalıyla yapılan somut norm denetimidir. hükmüne, sıkıyönetim süresiyle sınırlı bir anlam vermişlerdir. "Anayasaya uygun yorum" ilkesinin örnek bir uygulaması olan bu kararlardan birinin ilgili bölümlerini aynen aktarıyoruz: "... Sıkıyönetim, yer ve zaman itibariyle sınırlı, geçici bir kanuni rejimdir. Ana>asa ile temel hak ve hurriyetler uzerinde tanınan kısıtlama yetkisi, sıkıyönetimin ilan edildigi yer ve sıkıyönetim süresi ile sınırhdır. Bu sınırlı \etkinin... kanunla sıkıvönetim sonrasında etkili bir biçimde genişletilmesi anayasaya aykırı olur. Bu bakımdan... 'bir daha kamu hizmetinde çahştuılmama"... (hükmünün) sıkıyönetim komutanlığınca işlerine son verilenlerin sıkıyönetim süresince kamu hizmetinde çalıstırılmaması amacıyla getirildiği, sıkıyönetim onlemlerinden oldugu, bu suretle tesis edilmiş bulunan işlemlerin sıkıyönetimin sona ermesiyle geçerliliğini kaybedecegi ve bu dunımda bulunanlann artık kamu hizmetinde çalıstınlabüeceği sonucnna vanlmaktadır. Bu nedenle ek fıkrada yer alan 'bir daha kamu hizmetinde çalıştırılamazlar' hükmünün 'sıkıyönetim süresince bir daha kamu hizmetinde çalıştırılamazlar' biçiminde yorumlamnası anayasaya uygun olacağından, aksi yorumla tesis edilen dava konusu işlem hukuka aykırı bulunmaktadır." bb) Ote yandan 12 Eylül yasalanmn anayasaya aykın hükümleri, siyasal denetim bakımından tartışma gündemine alınması gereken bir konudur. Çünkü bu tür hükümlerin yargısal denetiminin yapılamaması, bunların yasa koyucu tarafından ayıklanma ve değiştirilme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. elli bir zamanda anayasaya aykınlığı tartışılmayan, hatta açılan bir itiraz davasında anayasaya uygun bulunan bir yasa hükmü, aradan belli zaman geçtikten sonra, anayasaya aykın bulunarak iptal edilebilmektedir. Anayasanın dinamizmini sağlayan da işte bu norm denetimidir. Nesebi sahih çocuklar, babalanndan iki miras hissesi alırken, nesebi sahih olmayan çocuğun bir hisse almasını öngören Medeni Kanun'un 443/2. maddesi hükmünün, 1926 yılından bu yana uygularup 1961 Anayasası dönemini de atlattıktan sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması, bu konuda verilebilecek en tipik örneklerden biridir. Kural metni aynı kaldığı halde, anayasanın dinamizmini, gelişmesini sağlayan temel etken de somut norm denetiminin bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Gerçi 1982 Anayasası, 152. oıaddesinin son fıkrasında öngördüğü bir hükümle bu dinamizmi 10 yıllık bir süre ile dondurmaktadır. Bu hükme göre, "Anayasa Mahkemesi'nia işin esasına girerek verdiği ret karanmn RG'de y«yımlanmasından sonra on yıi geçmedikçe, aynı kanun hükmünün anayasaya aykınhgı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz." Ancak anayasa, bu hükmüyle aynı zamanda, on yıl önce anayasaya uygun bulunmuş bir yasa hükmünün, en azından aradan on yıl geçtikten sonra anayasaya aykırı sayılabileceği gerçeğini de kabul etmiş olmaktadır. Ne var ki bu hükmün dahi işleyebilmesi her şeyden önce somut norm denetiminin bir kez yapılmış olmasma bağlıdır. Oysa 12 Eylül Yasalan'nda, soyut ya da somut her türlü yargısal denetim yolu geçici 15. madde ile kapatılmış durumdadır. 1982 Anayasası'nı hazıriayan Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu'nun Başkanı Sayın Orhan Aldıkaçtı'nın geçici 15. maddeye ilişkin ilginç yorumu da bu kapalılığı aşabUmiş değildir. Sayın Aldıkaçtı, bir mahkemeye sunduğu hukuki raporda, anayasaya aykırılık iddiasını yasaklayan geçici maddenin 3. fıkrası hükmünün ancak 12 Eylül 1980 ile TBMM Başkanlık Divam'nın oluşmasına kadar gecen süre içinde geçerli olduğunu; TBMM Başkanlık Divam'nın oluşmasıyla birlikte 7 Aralık 1983 tarihinden başlayarak geçici 15. maddenin işlerliğini yitirdiğini belirtmektedir. (Bu raporun metni için bkz. Yeni Gündem, sayı 30, 16 Eylül 1985, Ek: 9) Ancak bu ilginç yorum, uygulamada etkili olamamıştır. İşte 12 Eylül yasalanmn anayasa yönünden tartışma konusu olamayışının asıl nedeni, somut norm denetimi imkânları içinde zamanla ortaya çıkabilecek anayasaya aykınlık iddialanrun, bu yasalar bakımından daha başmdan kapatılmış oimasıdır. Bu durum, aynı zamanda 12 Eylül yasalanmn, demokratik rejimin geleceği bakımından yarattığı temel sorunsahn da bir ifadesi olmaktadır. B I 1950 yılında ilk kez halk iradesi ile iktklara gelen DP ve fiayar Menderes ktkJan, daha sonra MecTs'te yasalan degiştirerek, "ço>jr**<Scütwyas"eğinıtefigösterince, i95O60yıllannıngündemini anayasa tartısmalan belifiedi. Parlamento "bir kaduu erkek yapma" dışında her şeyde, her alanda tam yetkili bir kurumdur. Işte bu çok güçlü parlamentoya ve onu denetleyecek bir yüksek yargı organı kurumun olmamasına karşın İngiliz demokrasisi örnek olma özelliği taşımaktadır. Turkiye'de ise 195060 arası gelişmeler, bir taraftan demokrasi yerine çoğunluk diktatoryasma doğru bir dönüşüm\l gündeme getirirken, başlangıçta önem verilen katıhm giderek.daralülma eğilimi içine girmiştir. Eksik mekanizma Demokrasinin çoğunluk diktası olmadığı açıktır. Temel hakların dokunulmazlığı, siyasal özgürlükler, azınlık görüşlerin güvencede olması gibi ana uygulamalar ya da ilkeler demokrasinin çoğunluk diktasına dönüşmesini engellemektedirler. Işte söz konusu dönemde Türkiye'de eksik olan şeyler bu mekanizmalardır. DP iktidan, 1924 Anayasası'nın 'meclis üstünlüğü' ilkesini TBMM çoğunluğunun her şeyi yapabilmesi biçiminde yorumlamıştır. Bu tür bir yorum ya da yaklaşımın doğal sonucu, çoğunluk diktatoryasıdır. Temel haklann dokunulmazlığı, a^ıni'gın korunması gibi demokrasiye biçim ve içerik kazandıran ilkeler 'demokrasinin gereği iddialan' ile göz ardı edilmiştir. Bilindiği gibi bunun sonucu olarak 195060 döneminde siyasal yaşam ve tartışmalar, çoğunluk diktatoryasını önlemeye yönelik güvenceler, iulcuksal düzenlemeler uzerinde odaklaşmış bulunmaktadır. Başka bir deyişle iktidardaki kadrolann anlayış ve tutumlan nedeni ile 1924 Anayasası gereksiz yere suçlanmış, demokratik yasamın gelişmesi için yeni anayasal düzenlemeler yapma, siyasal mücadelelerin odağını oluşturmuştur. AUMRAÇTt n GEÇİd 15. MADOE 1982 Anayasası'nı hazıriayan Danışma Meclısı Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Orhan AMıkaçtı, daha sonra bir mahkemeye sunduğu raporda, 12 Eyiül yasalannı anayasa denetimi dışına çıkaran geçici 15. maddenin TBMM Başkanlık Divam'nın olustuğu 7 Aralık 19&3'te ışlertiğını yıtirdiğını öne sürdü. Ancak AMıkaçtı'nın bu yorumu uygulamada etkili olmadı. Anayasayı yaptıktan sonra Aldıkaçtı'nın yorumları hukuki ağırlığını yıtirmiş gıbiydi. Çofeulculnk anlayısı 1950 yılında serbest seçimlerin yapılmasına ve bu seçimlerle iktidann el değiştirmesine karşın siyasal rejimin çoğulculuk anlayışına oturduğu söylenememektedir. Başka bir deyişle çoğulculuk ilkesinin çok dar ve"kısıth bir biçimde yorumlanmış olması siyasal rejimin demokratikliğini tartışmah hale getirmiştir. Demokrasi ve çoğulculuk, esas olarak birbirine oldukça benzeyen iki partinin yanşması olarak yonımlanmıştır. Sözü edilen dönemde sosyalist ideoloji ya da görüşlere parti olarak örgütlenme ve siyasal yanşmaya katılma olanağı tanınmadığı bilinmektedir. Kurulan sosyalist partiler kapatılmış ve kurucu kadrolar mahkum edilmişlerdir. Aynı şekilde dernek ya da sendika gibi kuruluşlar da sıkı bir polis denetimi altmda faaliyet göstennekte, çoğulculuğun gelişmesine müsaade edilmediği görülmektedir. Bu dönem içindeki yasaklamalar sadece Türk Ceza Kanunu'nun 141142. maddeleri ile sınırlı kalmamış, düşünceleri yayma, basınyayın, toplantı ve gösteri gibi temel siyasi özgürlüklerin kullammı üzerine de ağır kısıtlamalar getirilmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse 1960 dönemi içinde sola kapah, solu dışlayan, birbirine çok benzeyen iki parti arasmda seçim yapılarak demokratik bir siyasal düzenin kurulabileceği dttşü tam bir iflasla sonuçlanmıştır. 1960 yılının mayıs ayında Cumhuriyet tarihindeki ilk darbe ile ordu iktidara gelmiştir. Meclisten kaçınlan yasalar 6 Kasım 1983 tarihinde "milli iradenin tecelli" etmesinden önce 12 Eylül kurucu iktidan bir dizi yasa çıkardı. Basın Kanunu'na önemli değişiklikler getiren 10.11.1983 gün ve 1950 sayılı yasanın da bu araya sıkıştırılmış olması, 12 Eylül kurucu iktidarının kendi anlayışına uygun bir demokrasiyi yerleştirmekte ne kadar kararlı olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. 12 Eylül kurucu iktidannın anayasal düzene ilişkin temel yasalara yönelik faaliyeti 6 Kasım 1983 genel seçimleriyle de noktalanmış değildir. Bu faaliyetin TBMM Başkanlık Divam'nın olustuğu 6 Aralık 1983 tarihine kadar, adeta ulusal iradenin "tecelli ve temerkUz ettiği" Millet Meclisi'nden yasa kaçınrcasına buyük bir hızla devam etmiş olması son derece ilginçtir. Bu kısa süre içinde çıkarılmış olan yasalann belli başlılan şöyle sıralanabilir: 2945 s. Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu (9.11.1983); 2949 s. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama UsuUeri Hakkında Kanun (10.11.1983); 2954 s. Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu (11.11.1983); 2950 s. Gülhane Askeri Tıp Akadtni yasaiara ilişkindir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki 12 Eylül kurucu iktidannın yasama faaliyeti yalnızca yeni çıkarılan temel yasalardan ibaret değildir. Meycut yasalarda yapılan sayısız değişiklikler de yeni anayasa düzenini belirleyici özellikler taşımaktadır. Bunlardan Sıkıyönetim Yasası ile Basın Yasası'nda yapılan değişikliklere yukanda değinilmiştir. (12 Eylül dönemi içinde Sıkıyönetim Yasası'nda 14 ayrı yasa ile sayısız değimisi Kanunu (17.11.1983); 2960 s. Boğaziçi Kanu şiklikler yapılmıştır.) (2301, 2311, 2337, 2342, 2354, nu (18.11.1983); 2969 s. 12 Eylül 1980 Öncesi Si 2371, 2439, 2515, 2538, 2632, 2651, 2682, 2766, yasi Çekişme ve Çatışma Ortamuıa Benzer Bir Du 2836 s. yasalar). rumun Önlenmesi Hakkında Kanun (6.11.1983) 6 Kasım genel seçimlerinden birkaç gün sonra (Bu sonuncusu Milli Güvenlik Konseyi'nin Danış çıkanlan 2950 sayılı yasa, Basın Kanunu'nun yirma Meclisi'nden geçirmeden çıkardığı yasalardan miden fazla maddesini değiştirmiş, birçok ek madsonuncusudur). de getirmiştir. Bunlarla basın özgürlüğü alanına geniş çapta kısıtlamalar getirilmiştir. Basına kısıtlama Kıdem tazminatına üst sınır getiren ve bu tazBu arada Basın Kanunu'na önemli değişiklik minatm, İş Kanunu'nun 14. maddesinde öngörüler getiren 10.11.1983 gün ve 2950 sayılı yasanın da len esaslara aykırı olarak ödenmesini ceza yaptıbu araya sıkıştırılmış olması 12 Eylül kurucu ikti nmına bağlayan yasa değişiklikleri (2320 s. yasa); dannın kendi anlayışına uygun bir demokrasiyi Türk Vatandaşlığı Kanunu'nda 2383 sayılı yasa ile yerleştirmekte ne denli kararlı olduğunu göster yapılan değişiklikler, Pasaport Kanunu'nda 2418 mesi bakımından ilginçtir. sayılı yasa ile yapılan değişiklikler, bu konuda veBuraya kadar sıralanan örnekler, çıkarılan ye rilebilecek birkaç örnektir. Basın Yasasrna kısıtlama, kıdem tazminatına tavan 2) 12 Eylül yasalanoda anayasaya aykın hüktim örnekleri İlk bakışta anlaşılamayan anayasaya aykırıhkların somut norm denetimi sırasında belirlendiğini yukarıda açıklamaya çalıştık. Bu nedenle 12 Eylül yasalanmn anayasaya aykın hükümlerine örnek arayan bir çalışma, somut norm denetiminin yaratıcı imkânlarından yoksun olarak işe başlama zonınluğu ile karşı karşıyadır. Bu nedenle örnekleme işine, önce ilk bakışta kendini duyuran açık aykırılıklann tespiti ile başlamak gerekir (a), bunun dışında başvurulabilecek en sağlıkla yöntem, daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykın bulunarak iptal edilmiş olan belli yasa hükümlerinden hareketle, bunların 12 Eylül yasalan içinde yeniden öngörülmüş olanlarını saptamaya çalışmaktır (b). SÜRECEK SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle