13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 28 OCAK 1987 Doğramacı şirketlerinin çıkar ağı Mimari felaket: Bilkent Üniversitesi'ni kuran thsan Doğramacı'nın vakıf şirketleri diğer üniversitelere de iş yaparlar. Bunlar inşaattan, matbaacılığa, pazarlamadan bilgisayara kadar çeşitli alanlarda ihale alıp iş yaparlar. Bu şirketlerden olan Dilek înşaat'ın yaptığı Beytepe Kampusu için Rektör Prof. Yüksel Bozer, "mimari felaket" demiştir... 2 Bilkent Üniversitesi'ni kuran thsan Doğramacı Vakıflannın şirketleri diğer üniversitelere de iş yaparlar. Bu şirketler, 4 gruptan oluşur. Üç vakfın farklı hisselerle tamamına ortak olduğu kuruluşlar şunlardır: Tepe Grubu: Tepe Ağaç Metal ve Makine Sanayi Limited Şirketi, Tepe Prefabrik Konut Imalat ve Ticaıtt Limited Şirketi, Tepe Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi. Dilek Grubn: Dilek İnşaat ve Ticaret Limited Şirketi, Petek Proje, İnşaat ve Ticaret Limited Şirketi, Destek Mümessillik İnşaat ve Ticaret Limited Şirketi. Mcteksan Grubu: Meteksan Matbaacılık ve Teknik Sanayi Ticaret Limited Şirketi, Üçme Mühendislik Müşavirlik Mümessillik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Türkofbn Basım Yayım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Teksis Grubu: Teksis Teknoloji, Sistem ve Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Biltek Bilgisayar Teknolojisi Sanayi Ticaret Limited Şirketi. Kimi inşaat, kimi baskı, kimi bilgisayar işinde; hepsi üniversitelerde kolayca ihale alıyor POLİIİKA VE OTESI MEHMED KEMAL Bilkent Cumhuriyeti ÜMtT ASLANBAY hurbaşkanı Kenan Evren tarafından açılan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne, Dekan Prof. Namık Kemal Baran'ın öve öve bitiremediği katkılar sağlamıştır. Para İnkılapçılık... Prof. Feridun Ergin, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi'nde yazdığı bir makalede, "Birinci Dünya Savaşı'nda ve Atatürk Döneminde Fiyatlar ve Gelirler'\ inceliyor. Para, o dönemdeki bürokratlar ve paşalar için kutsal bir simge gibidir. Para, yabancı paralar karşısında düşmesin diye üstüne trtriyorlar. Osmanlı döneminde birim paradır. Bir paradan başlıyor, kırk paraya doğru yükseliyor. Bizim çocukluğumuzda, Cumhuriyet döneminde, on paranın, yirmi paranın alım satım değeri vardı, bir şeyler alınır, bir şeyler satılırdı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce para degeri ve kambiyo kurları şöyle sıralanıyor: Kuruş hesap birimi. Kırk para bir kuruş ediyor. Bir Osmanlı ürası ise 100 kuruştur. Osmanlı altınının saf altınla değeri 6.615 gramdır. İstanbul Borsası'nda sterlin 110 kuruşa, dolar 22.5 kuruşa, frank 4.37 kuruşa işlem görüyor. Yapılan bir araştırmaya göre, 1914 yılında kişi başına milli gelirden düşen pay 1.072 kuruştur. Gayri safi milli Hasılasının yüzde 54.81 'i tarımdan, yüzde 13'ü imalattan, yüzde 7.85'i ise ticaretten sağlanryor. Düşünün ki, yıl 1914'tür, henüz dünya savaşına girmemişizdir. 1914 yıhndan sonra savaşa ve savaş ekonomisine giriliyor. Köylü cepheye gidiyor, tanm ye çift hayvanlanna savunma gereksinimleri için el konuyor. Üretim düşüyor. İç alım, dışsatım aksıyor. İstenilen malların çoğu karaborsaya düşüyor. Vesika dönemi başlıyor. İstanbul'da açlık vardır. Bir yandan da savaş zenginleri türüyor. Besin kıtlığından hastalıklar başgösteriyor. Galata ve Beyoğlu eğlence yerlerinde, gece kulüplerinde, batakhanelerde, balozlarda kese dolusu para harcayan zenginler türüyor. Hatta o dönemin bir dansözünün sigarasını binliklerle yakan bir savaş zengininin serüveni dillere destandır. Bu dönemi Prof. Feridun Ergin şöyle tanımlıyor: "... Gün gördukleriherhallerinden belliyaşlı erkekler ve çarşaflı kadınlar geç saatlerde çalgılı gazinoların arka kapılanna, duvar diplerinden sokularak garson yamaklanndan artık yiyecekleri ucuza satın almaya çalışmışlardır. Şehitlerin yurelderde bıraktıkları boşluk, küçük çocuklara sevgiye dönuşmüştur. Nineler ve anneler, boğazlanndan kestiklerini yavrulanna aytrmışlardır. Müsluman mahalleteri sessizliğe gömülmuştür." Elberte bu yiyecek mallannı alanlar, karaborsaya dökenler, burdan zengin olanlar da Müsluman tüccariardı. Sıra Ulusal Kurtuluş Savaşına geliyor. Milli Mücadele (Ulusal Kurtuluş Savaşı), enflasvonsuz başanlmış topyekün bir savaştır. Para üstüne titiz davrananlar böylesi bir savaşı her zaman enflasyonsuz bitirebilirler. Yöremize baktığımızda Irakİran savaşı var, Lübnan'da her din ve mezhepten insanlar savaşıyor. Görüyoruz ki paraları, bizimki gibi tepetaklak düşmüyor. Nedir bu başımıza gelenler diye eskiyi bilenler şaşıyor. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Anadolu'da kullanılan para, bir savaştan yenik çıkmış Osmanlı parasıydı. Mustafa Kemal Paşa, enflasyon istemiyordu. Enftasyon sıkıntıları sonucunda düşen paranın halkın moralini nasıl bozduğunu biliyordu. Bütün mali güçlüklere karşın para basma yolunu açmadı. TBMM kürsüsünden konuşurken, para basılmayacağını, mali güçlüklerin elbirliği ile yenileceğini, bütçenin elden geldiğince denk bağlanacağını söylüyordu. Belli bir dönem, cumhuriyetin ilk yıllarmda para basma yetkisi İstanbul'da görünüyordu. İstanbul, para basarsa Anadolu'yu çökerteceği kanısındaydı. Bu silah ters tepti. Para basma Anadolu'da dövüşenlerin işine yaradı, vazgeçtiler. Kuvayı Milliyeciler paraya olan saygılarını korudular. Para dolaşım hacmi mütarekeden beri degişmemişti. Türk parası konvertibldi ve zaferin verdiği şanı koruyordu. Yeni yöneticiler 1929 ekonomik bunalımına değin paranın değerini korumayı bildiler. 1930'dan 1938'e değin parada biraz oynama görüldü. Bir Amerikan Doları 1930'da 212 kuruşken, 1938'de 126 kuruş oldu. Durmadan baş aşağı para hiçbir zaman inmedi. 1946'da Recep Peker parayı dolar karşısında düşürdü Qndan sonra gelenler, ,bug,ünküler de içinde durmadan parayı düşürüyorlar, hem de beceri sanarak... Bu da parada Atatürkçülük mü saydıyor? 82 Anayasası'na bir madde Doğramacı vakıfşirketlerinin oluşturduğu "Bilkent Yükseköğretim Kurumu" açılışından hemen önce "Bilkent Üniversitesi" adını alrruştır. Bu yılki açıhşmda 1960'lardan bu yana yürütülen bir çabamn ürünü olduğu; vakıflann üniversite kurabilmesine ilişkin hükmün de 1982 Anayasası hazırlanırken bizzat Prof. Doğramacı tarafından önerildiği açıklannuştır. Anayasanm kabulünden hemen sonra, YÖK yasası yeni bir düzenleme geçirdi. 68 esas maddeden oluşan yasanın 31 maddesi değiştirilirken, vakıf ve özel yükseköğretim kurumları için 14 madde metne eklendi. Beş adet de geçici madde getirildi. Bundan sonraki yıllarda "Vakıfözel yüksek öğretim kurumlan" YÖK'ün sayısız kez değişen yönetmeliklerinden biri oldu. Değişikliklerin Lzlenmesi belki mümkündür, ama hangi değişikliğin ne için yapıldığmı yorumlamak oldukça güçtür. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 17.8.1983 tarihinde bir de değişiklik geçiren 6. maddesinin (e) fıkrası aynen şöyledir: "Yükseköğretira Kunılu iiyeleri, kamu yaranna kurulmuş dernekler, vakıflar ve bunlara bağlı kuruluşlarda herbangi bir iicret almadan görev rapma ve Bakanlar Kunılu'nca verilecek geçici görevler dısında herhangi bir kamu kunıluşunda veya özel kunıluşta calışamazlar. Bakanlar Kunılu'nca görrvlendirme dışında herbangi bir nedenle bir yıl içinde yıllık izin, hastalık ve mazeret izinleri hariç bir ay biımete devam etmeyenler kunıldan aynlmış sayüır." Mimari Felaket Bu şirketler ne yapar? örneğin Dilek İnşaat, 100 bin lira sermayeyle kurulduğu 1%8 yıhndan başlayarak üniversite binalannın yapımını ustlenmiştir. Tamamladığı inşaatlar arasında Hacettepe Üniversitesi Merkez binası; Anadolu Üniversitesi, 19 Mayıs Üniversitesi binalan ile Rektör Prof. Yüksel Bozer'in "mimari felaket" dediği H.Ü. Beytepe Kampusu binalan vardır. Dilek lnsaat'tan bir yıl sonra kurulan METEKSAN, her ne kadar başlangıçta "oksijen ve diger gazlar, tıbbı teknik malzeme imılatı, ihracatı ve ithalini" amaçlasa da, 1979 yılında "matbaa, yayın w basım islerine" girişir. Sonrası şöyledir: Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Altmn Günalp'in başında bulunduğu ÖSYM sınav ihalesine ilişkin şartnameyi alanlar, bu şartları, hangi şirketin yerine getirebileceğini düşünebilirler. Teknik şartname uyannca, "gizliliği koruyabilecek, saatte 250 bin adet 44 boyutunda veya 4 bin 500 sayfa çift renk baskı yapabilecek makinesi bulunan; başvurma, kayıt, sınav hizmetlerini yürütebilecek işgücüne sahip" bir şirket aranmaktadır. Böyle bir şirket vardır: METEKSAN... Bu şirket yıllardır ÖSYM ihalelerinde tek isimdir. YÖK'ün her türlü kırtasiye ve basım işlemlerinde de... Kim nerede çahşıyor? Zamanının önemli bir bölümünü yurtdışında geçiren YÖK Başkanı Prof. Doğramacı'nın, Bakanlar Kunılu'nca "Görevlendirilip görevlendirilmedigi" ya da "Hangi mazeret kapsamı içinde" olduğu konusuna girmeden, dikkat çeken bir nokta yasanın ilk özgün halinin de "YÖK iiyelerinin vakıf kunıluşlannda çalışabilmesine" izin veren ileri göruşlülüğüdür. YÖK ve Bilkent dışında, Türk dil Kurumu, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kunılu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk araştırma Merkezi gibi kurumlarda da yöneticilik görevi alan YÖK üyeleri vardır. örneğin Türk Tarih Kurumu'nda Prof. Dr. Rıfkı Salim Burcak, Prof. Dr. Neşet Çagatay, Atatürk Kültür Merkezi'nde Prof. Nihat Nirun Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nda Prof. Tahsin Özgiiç, Türk Dil Kurumu'nda Prof. Zeynep Korkmaz gibi. Doç. Himmet Umnnç ise YÖK Başkanlığı danışmanhğmı yürütürken TDK'nin da asli üyesi olarak görev lidir. Bilkent Üniversitesi kendine sağlanan kolaylıklann gerektirdiği eğitimöğretimi öğrencilere verebilmekte midir? öğretim kadrosu, öğrencileri kimlerdir? Olanakları nelerdir? Bu bakımdan da devlet üniversitelerinden farkı nedir? Bu soruların hepsine genel bir "evet" yanıtı verilebilir. Bilkent "Batı tarzı modern eğitime" yöneliktir. Ya YÖK üniversiteleri? Onlar Doğramacı'nın yavaş yavaş kaderine terk ettiği "üvey evlatlar" konumundadır. HEM EĞİTÎM HEM TİCARET Doğrusu Doğramacı işini bilen, kılıcını kuşanan bir kişidir. Kendisi üniversitelerin tek hâkimi olarak YÖK Başkanlığı'nı sürdürürken, Doğramacı vakıf şirketleri de üniversite iflerini yaparak kasalanm doldururlar. Devir Doğramacı devridir. Bal tutan parmağım yalar. miştir. BİLTEK, üniversitelerin bilgisayar ihalelerinde güçlü bir isim olarak sivrilirken, Tepe Pazarlama'nın yaptığı "düzenleme" işlerinden bazıları şunlardır: Cumhurbaşkanhğı Köşkü: Savarona okul gemisi: Hacettepe Rektörlüğü Köşkü: Sheraton, Intercontinental, Büyük Samsun ve Maçka otelleri. Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi hastanesi ve diğer binalan, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Cerrahpaşa Jıp Fakültesi Hastanesi ve binalan, Trabzon Tıp Fakültesi binası, İTÜ Temel Bilimler Fakültesi binası, Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Çukurova Üniversitesi Tıp ve Ziraat Fakülteleri, Istanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Kayseri Üniversitesi Rektörlüğü düzenlemeleri. Meteksan grubundan bir şirket olan Üçme Mühendislik ise, Cum Bilgiaayar ihalesinde güçltt isim: Biltek Teksis'in mimarlık grubu gecmiş yülarda Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi, Edirne Tıp FakUltesi, 19 Mayıs Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Fırat Üniversitesi yerleşim düzenlemelerini gerçekleştir SCRECEK UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) hum Prof. Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak idare hukuku derslerinde "kuıpratik" derslerine girer, idari yargı ile ilgili dava konularını anlatırdım. Ankara 6. İdare Matikemesi'nin son günterde verdiği * i karar, tam hukuk fakültelerinde okutulacak nitelikte "kurpratik konuları"d\r. Umarız, hukuk fakültelerinde hukuk devletine bağlı, yürekli bir tek öğretim üyesi çıkar da bu konuyu "kurpratik" dersinde anlattr. Konuyu aktaralım: SBF Yardımcı Doçentlerinden Dr. Baskın Oran ve Ankara Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Nurkut inan 12 Eylül döneminde, Ankara Sıkıyönetim Komutanhğı'nın emri ile görevlerinden alınmışlardır Oran ve İnan sıkıyönetim kalktıktan sonra Ankara Üniversitesi Rekiörlüğü'ne başvurarak, görevlerıne dönmek ıstemişlerdir. Üniversite Yönetim Kurulu. sıkıyönetim komutanlarının "sakmcalı" görerek görevlerinden alınan öğretim üyelerinin "bir daha kamu hizmetierinde çalıştınlamayacakları" gerekçesi ile başvuruları reddetmiştir. Oran ve İnan bu işlemin iptali için dava açmışlardır Her iki davacının da avukatı Dr. Metin Günday (o da rektörlükçe kadro dışı bırakılan idare hukuku doçentidir) sıkıyönetimin "geçici" bir yönetim olduğunu; görevden alma kararının sıkıyönetim süresince geçerli olması gereken bir önlem niteliğinde görülmesi gerektiğini ileri sürerek rektörlük işleminin iptalinı istemiştir. Rektörlüğün avukatı Olcay Esmer, sıkıyönetim komutanlarınca sakmcalı görülerek görevlerine son verilen kamu görevlilerinin "bir daha kamu hizmetlerinde çalıştınlamayacaklan"n\ ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Ankara Artıncı İdare Mahkemesi, anayasanm temel hak ve özgürlüklerin hangi koşullarda kısıtlanacağını 13. maddesi ile belirttiğini; 15. maddede de sıkıyönetim halinde temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanacağı, ancak bu kısıtlamalar yapılırken, "milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin" çignenmeyeceğini, suçluluğu mahkeme kararı ile kesinleşinceye kadar kimsenin "suçlu" sayılamayacağını, 17. maddede kimseye insan onuru ile bağdaşmayan bir ceza verilemeyeceğini, 38. madde de idarenin kişi özgürlüğünü kısıtlayacak bir yaptırım uygulamayacağının hükme bağlandığını belirterek, olayla ilgili olarak şu gerekçeleri benimsemiştir: Kısaca özetleyeyim: Sıkıyönetim, kaynağını anayasadan alan bir yönetim biçimidir. Sıkıyönetim döneminde alınan önlemler, anayasaya aykırı olarak yorumlanmaz ve uygulanmaz. Sıkıyönetim "yer ve zaman" bakımlarından "geçici" nitelikte bir yönetimdir. Sıkıyönetim kalkınca, sıkıyönetim önlemleri de kalkar. "Kamu hizmetlerinden ömür boyu yasaklama" kararı, hukuk sistemimizde, ancak kesinleşmiş bir ceza kararının sonucu olarak uygulanabilir. Herhangi bir suç ile yargılanıp kesin hüküm almayan bir kişiye "olağanüstü yetkilerle donatılmış bir makamın, olağanüstü dönemin gereklerine uygun gördüğü" bir işlemin ömür boyu geçerli sayılması anayasanm özüne ve sozüne aykırıdır. Tersine anlayış, ulustararası nitelikte bir hukuk kuralı olan, "kanunsuz suç ve ceza olmayacağı", "suçluluğu hukuken sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı" ve "kimseye suçu işlediği zaman kanunda suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği" gibi güvenceleri kapsayan anayasanm 15 ve 38'inci maddeleri ile bağdaşmaz. Kaldı ki, "bir daha kamu hizmetlerinde çalışamazlar" hükmü "devlet memurluğu" dışında birçok kamu hizmetlerini de kapsar. Bu yüzden, hakkında 1402 sayılı yasa uygulanan kamu görevlisi, "kamu hizmeti" kavramı genişledikçe "önceden kestirilmeyen çeşitli biçimleri etkileyen ağıriığı ve kapsamı belirsiz ve süresiz" bir ceza ile karşı karşıya bırakılmış olur. Böyle bir karar karşısında, Ankara Hukuk Fakültesi va da SBF dekanı olsaydınız, ne gibi bir işlem yapardınız? Ankara Üniversitesi Rektörlüğü avukatı olarak bu kararın Danıştay'ca incelenmesi için hangi hukuksal gerekçeleri hazırlayabilirdiniz? Aslında toplum olarak hukuk devletı derslerinde "kurpratik sınavı" veriyoruz. Bu sınavdan geçer not almaya layık olanlarımız da o kadar az ki! GO2LEM ODTÜ'den Bilkent'e toprak satışına tepki Satış, rektörlük seçimiyle bağlantıh ODTt) arazisinden, bin dönümlük bir bölümü Doğramacı Vakıflarına satan yazılı üniversite kararı bugüne kadar ortaya çıkmadı. ^ ^ ANKARA (a.a.) Ürtadoğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden baaları, bin dönüm ODTÜ arazisinin Bilkent Üniversitesi'ne satılmasının yasallığının tartışılabileceğini bildirerek, bu olayı temmuz ayında yapılacak olan rektörlük seçimlerine bağladılar. ODTÜ'den bir yetkili, konuyla ilgili olarak bilgi verirken, satılan arazide yapılması düşünülen alışveriş merkezi ve lojmanlar için en çok yüz dönümlük bir arazinin yeterli olacağını savundu. Yetkili, 1000 dönümlük toprağın metre karesinin 200 liradan satılmasının da " a n o r m a l " olduğuna dikkati çekti. Aynı yetkili, şunları soyledi: "Rektörlük, Eymir arazisi ile ODTÜ kampusunun kamu kuruluşlannın istilasına uğramaması için çalışmalarda bulunurken, bin dönümlük arazinin verilmesi bir tutarsızlık örnegidir. Aynca Bilkent'e satılan arazinin irtifa hakkı Hazine tarafından ODTÜ'ye verilmiştir. Devlet, kamunun yaranna girişimlerde bulunabilir. Fakat bu tıp bir arazide böyle bir şey yok tabii. Yani kamuya yararlı ya da eğitime yönelik bir girisim yoktur. Bu işlerden sorumlu kişiler bir rapor hazniamışlar ve rektore sunmuşlar. Rektör, "Ben uluslararası ilişkiler uzmanıyım, bundan anlamam. İşte uzmanı, bakın' divor. Yönetim kurulu kararı olsaydı bu raponı ortaya koyacaktı. Yönetim kurulundan oy birligj çtkmaılığLİçin, 'ü zaman re'sen yaptım' diyor." ODTÜ'lü öğretim üyeleri, arazi satımlannda "temel ilke"nin yanlışlığını savunarak. bundan sonra da çeşitli toprak isteklerinin gündeme gelebileceği tehlikesine işaret ettiler. Ankara Cumhuriyet Bürosu'nun haberine göre ODTÜ arazisinde bin dönümlük bir bölümü Doğramacı vakıflanna satan yazılı üniversite kararı bugüne kadar ortaya çıkmadı. Üniversite yetkili kurullarının kararlannın prosedür gereği dekanlıklara ya da bölüm başkanlıklarına gönderilmesi gerekirken, bugüne dek bu konudaki herhangi bir yazının bu birimlere ulaşmadığı bildirildi. Metre karesi 200 liradan ODTÜ'den arazi satın alınmasıyla ilgili olarak onceki günlerde sadece Rekıör Prof. Dr. Mebmet Gönlübol'un dekanlar ve bölüm başkanlanna sözlu olarak bilgi verdiği öğrenildi. Prof. Gönlübol'un burada "kararı" açıklayarak, bunun ODTÜ'riün de " y a r a n n a " olacağını söylediği kaydediliyor. Cumhuriyet muhabirinin görüşlerine başvurduğu bazı fakülte yetkilileri, ODTÜ'den arazi satırru ile ilgili olarak kendilerine. "yazılı bir bildirimin ulaşmadığım" ifade ettiler. Bu durumda ODTÜ arazisinden söz konusu bölumün resmi olarak, "hangi amaçla, neden, nasıl ve kimin yetkisi dabilinde satıldığı" yolunda fakülte birimlerinin yetkilileri bilgi sahibi olamadılar. Hükümette değişiklik (Boştorafı 1. Sayfada) de perşembe günii toplanacak olan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'na getirecekler. ABD gezisi öncesi veya bu gezi dönüşünde Başbakan Özal'ın hükümette dar çerçevede bir değişiklik yoluna gideceği ANAP kulisinde söyleniyor. Boş bulunan iki Devlet Bakanlığı'na bu sırada atama yapılacağını belirten ANAP'hlar, bununla birlikte tepki toplayan bazı bakanların başka görevlere kaydırılacağını da öne sürüyorlar. Yer değiştireceği söylenen bakanlar arasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sudi Tiirel. Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral ile Devlet Bakanı Kâzım Oksay da bulunuyor. Başbakan Özal'ın boş bulunan devJet bakanlıklanndan birine kapatılan HDP'den ANAP'a geçen bir milletvekilini getireceği söylenirken, Ülkü Sö>lemezoğlu'nun Devlet Bakanlığı'na atanmasına büyük olasılık olarak bakılıyor. Başbakan Özal'ın söz konusu değişiklikleri perşembe günku Merkez Karar ve Yönetim Kumlu'nda gündeme getirdikten sonra hemen Cumhurbaşkam Kenan Evren'e onaylatarak yürürlüğe koyacağı da ANAP'hlar tarafından öne sürülüyor. GRUP KONUŞMASI Bu arada, Başbakan Turgut Özal dün ANAP Grubu'nda yaptığı ve yaklaşık 1 saat süren konuşmasında, genel siyasi durumun bir değerlendirmesini yaparken, şubat ayı başlarında ABD'ye gideceğini ve aralarında Başkan Reagan'ın da bulunduğu çok sayıda yetkiliyle göriişmeler yapacağını açıkladı. Özal, ıçte ve dışta banşın en büyük teminatının ANAP olduğunu savunarak, "12 Eylül öncesi ovunları bugün aynen sergilernek isteyenler var. Biz birlik ve beraberlik içinde oldugumuz için çok icraat yapılmıştır. Büyük reformlar vaptık. yaparken en ufak bir sancı bile meydana gelmedi" dedi. Ozal, ilkbahardan itibaren milletvekillerinin seçim bölgelerine daha sık gideceklerini de ifade ederek, Meclis çalışma saatlerinin değiştirilmesini ve genel kurulun haftada iki gün toplanmasını onerdi. ANAP'TAN, VÖKE ELEŞTtRİ ANAP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Akarcalı da grupta \aptığı konuşmada, YÖK Başkanı İhsan Dogramacı'yı eleştirdi. YÖK'ün hüküroete bağlı olmamasına rağmen çalışmalarından hükümetin sorumlu tutulduğunu belirten Akarcalı, "YÖK. hükumeti zor durumda bırakmıştır" dedi. Akarcalı, YÖK Yasasf nın yeniden gözden geçirilmesini deisteyerek, YÖK'un yabancı öğrenci sayısını yüzde 2 den ! 'e indirmesinin yanlış olduğunu savundu. PTT, yargıya yenik (Baştarafı 1. Sayfada) görunce once "hala olmuştur" diye duşündu. Durumu bir dilekçe yazarak tstanbul Telefon Başmudürluğü'ne büdirdi. 16 Ekim 1984 tarihinde yazılan bu dilekçeye 15 gun sonra yanıt veren Telefon Başmudurluğu "Konuşmalan otomatik olarak 3 dakikada kayıl eden sayacın muayenesinde fazla konuşma kavdına neden olabilecek herhangi bir anza>a rastlanmadığı gibi tahakkukJanmızda da hata bulunamamışür" dıyerek Cemalettin Bev'in itirazını kabtul etmedi. Haksızlığa uğradığına inanan Cemalettin Bev, bu defa Ulaştırma Bakanı \'eysel Atasoy'a bir mektup yazarak durumu anlatmak ister. Cemalettin Be>, mektubunda "Devrimizde telefon medeni bir ihüyaçtır. Vanlış tulum ve idareden dola>ı >atandaş bizar olup birçok ihliyacı gibi bu ihtiyacından da vazgeçraek mecburivelinde kalacaktır" diyerek yakınmada bulunur. Bir süre bakana yazdığı mektubun yanıtını bekleyen Cemaleıtin Be>, bakanlıktan herhangi bir yanıt alamayınca bunu bir "preasip meselesi" haline getirerek mücadelesine devam etmeye karar verir. Ve aklına bir kurnazlık gelir. Yazlığa giderken telefonunu resmen kapattırıp, bu tarihlerde fatura gelip gelmediğini tespit edecektir. 26 Haziran 1985 tarihinde Telefon Başmüdürlüğu'ne bir dilekçe yazan Cemalettin Bey, telefonunu 1 temmuz1 ekim tarihleri arasında kapattınr. Ve gönül rahatlığı ile yazlığına gider. Donuşünde kapısında bulduğu 9090 liralık faturaya yaptığı itirazda "İtirazınız üzerioe inceieme yapılmış olup, herhangi bir hata bulunamanıştır" denilerek reddedilir. Bu defa telefonun resmen konuşmaya kapalı oiduğu aylara rastlayan temmuzağustos aylarına ait 3180 lıralık "fazla konuşma" falurası gelir. Cemalettin Be>, "Hah şimdi yakaladım sizi" diyerek sevinir. Ancak işi yine de sağİama almak içın Telefon BaşmüdurIuğu'ne yazdığı dilekçe ile durumu anlatır ve yanlışlığın duzeltilerek odenen fatura bedellerinin iadesini isler. Bu isteği de kabul gormeyen Cemalettin Bey. Şişli 4. Sulh Hukuk Mahkemesfne "haksız olarak iktisap olunan 4820 liranın lahsili" için dava açar. Dava dilekçesinde başından geçenleri tek tek anlatan Cemalettin Bey, "Yukandaki sebeplerle mecbur edilerek benden alınan 4820 liranın masraf ve ucreti vekâlel ile biıiikle >e kanuni >uzde 30 faizi ile tahsiline karar verilmesini laiep" eder. Telefon Başmüdurlüğu, Cemalettin Bey'in açtığı da\aya karşılık mahkemeye dilekçe vererek iddiaların reddini ister. Telefon Başmudurluğü Avukatı Hatiee Tuna dilekçesinde şu gorüşlere yer verir: "Telefona 1985 TemmuzAğustos döneminde tahakkuk eden 3180 liralık ucret kontor totogratının çekiliş larihi olan 17.6.1985 tarihi ile telefonun konuşmaya kapatıldığı 1.7.1985 tarihleri arasındaki konuşma bedellerini kapsamaktadır. 1985 EylülEkim döneminde tahakkuk eden 1640 liralık fazla konuşma ücreti ise 3.10.1985 tarihi Ue 21.10.1985 tarihleri arasındaki konuşma ücretlerini kapsamaktadır. Arzedilen nedenlerle telefonun kapalı olduğu dönemde telefona konuşma iicreti tahakkuk ettirilmemiştir." Istanbul Telefon Başmudurlüğü'nün bu iddialarına karşılık Cemalettin Bey de mahkemeye bir dilekçe verip "İş bu davam bir prensip davasıdır. Abonelerine sorgusuz sualsiz hatla yüz binlerce liralık haksız falura çıkartıp bunları odemeye mecbur lutan davalı idarenin bu (uhımunu ve haksızlıklarını ortaya koyır.a davasıdır. Ve aşağıda arzedeceğim iizere, her şey gün ışığı altında ve de ayan bey an bellidir. PTT levile kaçmaktadır" diyerek delıllcrıni sunar. Işin teknik bir konu olduğuna karar veren mahkeme olayı aydmlalmak için bilirkişi tayin eder. Dosyayı inceleyerek 4 savfalık rapor düzenleyen Bilırkişi trdem İğcioğlu, "Davalı idarenin lanzim etmiş olduğu faturalardaki bilgiler yanıltıcı ve do^ruyu yansıtmamaktadır. Bu da kamu nizam ve intizamına uygun degildir" diyerek şu göruşlere ver verir: "Abonelerine hizmeüerini iicreti karşılığı sunan ve kamusal nitelikleki bu idarenin tek taraflı olarak duzenledikleri faturalara itiraz edilmesi halinde hizmele son vermeteri, örneğin telefonun kesilmesi, açılmaması özgur irade ve akit serbestisi prensiplerine aykındır. FaturaUrdaki belirgenlige rağmen davalı idarenin faturada yazılı ucretin onceki dönemlere ait olduğu yolundaki savunmasının benimsenmesine olanak görülmemiştir. Telefonun konuşmaya açık olduğu donem için sayet eksik bir iicret tahakkuk ettirilmiş ise, bunun ek bir falunı ile tamamlatılması olağan muhasebe ve işletmecilik kurallandır. Dava konusu faturanın telefonun kapalı olduğu döneme ait bulunduğu fatura üzerindeki bilgiden kesin olarak anlaşılmaktadır. Böylcce davalı idarenin alacağının haksız bir alacak olduğu kanaatine vanlmıştır." Istanbul Telefon Başmüdurlüğu, bilirkişi raporuna itiraz ederek üç kişilik yeni bilirkişi heyeti oluşturulmasını isterse de mahkeme bu istemi kabul etmez. Bir onceki duruşmada dosyayı tetkikealan Şişli 4. Sulh Hukuk Mahkemesi 26 Ocak 1987 tarihinde, davacı Cemalletin Bey'in PTT aleyhine açtığı davanın kabulune ve haksız yere tahsil edilen 4820 liranın yüzde 30 faizi ile birlikte geri ödenmesine, ayrıca Cemalettin Bey'in yaptığı mahkeme masrafları ile 5 bin lira bilirkişi iicretinin de da\alıdan alınarak Cemalettin Saltan'a geri verilmesine karar verdi. PTT ile olan "Hukuk sava$ı"ından galip aynlan emekli Cemalettin Bey, mahkemeyı kazandığı gün Telefon Basmudurlüğü'ne bir dilekçe yazar ve "27 Aralık 1986 tarihinden beri arızalı olan lelefonum ikazlarıma rağmen bugüne kadar anzası giderilmediğinden. gordüğüm lüzum uzerine yeni bir işara kadar kapıtılmasını " istedi. Cemalettin Bey, jimdi bir yandan davayı kazanmanın sevincini yaşarken, diğer yandan PTT aleyhine açacağı tazminat da\asinin hazırlıklarını yapıyor. PTT aleyhine açtığı davayı kazanan emekli muhasebecı Cemalettin Saltan (62), bir devlet kuruluşu ile mahkemede karşı karşıya gelmesini "vatandaşlık gorevi" olarak değerlendirerek "milletin cebinden haksız yere para alanlara ibrel olsun diye bu davayı açlım ve kazandım" dedi. Merhum Nimet ve Selahattin Yurtoğlu'nun kızları, merhum Feride ve Recep Arel'in gelinleri, Dr. Cengiz ve Nuzhet Yurtoğlu ile Yıldız ve Nuri Göğüş'ün kız kardeşleri, Rıfat ve Nevin ile Nazmi Yurtoğlu'nun halaları, İlhan ve Aysun ile Neylan Göğüş'ün teyzeleri, Haluk Arel'in annesi, Nevin Arel'in kayınvalidesi, Sinan ve Ayşe'nin babaanneleri, Sulhi Arel'in eşi VEFÂT (Baştarafı 1. Sayfada) dahil 18 ülkeden 27 gazete sahibi ile Genel Yayın ve Yazı İşleri Müdürleri düzeyindeki yöneticiler katılıyor. Etap Marmara Oteli'ndeki oturumlarda gazetecilik mesleğinin sorunları dünya çapında tartışılıyor. Gazete sahiplerinin İstanbul'daki toplantısında ayrıca yılın gazetecisi de seçilecek, böylece de FIEJ'in "Özgürlüğiin Alün Kalemi" ödülünün sahibi belli olacak. Ev sahipliğini Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası'nın yaptığı toplantıyla ilgili olarak bir açıklamada bulunan Sendika Genel Sekreteri Remzi Erkürem, "Bu yılki toplantı vaz başında Hetsinki'de yapılacak kongreye bir çeşit hazırlık oluyor. Toplantılann en önemli yanı ise dünyada yılın gazetecisinin İstanbul'da seçilecek olması" dedi. FIEJ, 18 yıl önce de genel kurulunu yine İstanbul'da yapmıştı. FIEJ kaybettik. Cenazesi 28 Ocak 1987 Çarşamba günü (BUGÜN) öğle namazından sonra Selamiçeşme Camii'nden alınarak Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilecektir. NOT: Çiçek gönderilmemesi, isteyenlerin Türk Eğitim Vakfı'na yardımda bulunmaları rica olunur. TOMRİS AREL'İ AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle