23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 1986 CUMHURİYET/13 Washingtorfdan Zaınaıı geçici, bira kalıcı Geçen hafta Washington'da iki büyük geçit töreni düzenlendi. Bunlardan biri, ünlü sosis üreticisi Oscar Meyer'in 50. yıldönümünü, öteki de Heurich birasının 75. yılını kutlamak içindi. Ve Heurich 'in şu sloganı okunuyordu: 'Zaman yürür gider, ama bira sonsuzdur' TANJU AKERSON WASHINGTON Geçen hafta Washington'da iki geçit töreni yapıldı... Biri sosis ile ilgiliydi... Amerika'nın en Unlü sosis yapımcılanndan Oscar Meyer SO. yılını kutlama törenlerine bu yıl özel olarak hazırlanmıstı... Yaklaşık yedi metre uzunluğunda sosis biçiminde bir otomobil ağır ağır Washington caddelerinden geçti... Dev bir sosis büvüklüğündeki otomobilin içinden hoparlörle "Ah keske Oscar Meyer sosisi obaydım" diye bağıran bir şarkı, geçit töreni boyunca kaldırımlara yayıldı... Şarkının özelliği western müziğinden başlayarak blues, caz ve klasik gibi tüm tOrlerde çalınıp söylenmesiydi... 60 bin dolara mal olan sosis biçimindeki otomobilin yapımı oldukça melezdi... Fiberglastan yapılan kaportası Chevrolet, stop lambaları Ford, dönüş sinyalleri Corvette firmasına aitti... Saatte 55 mil hız yapıyordu... Gecit töreni sırasında bazı gençler sosis otomobile binmek istedı... "Efter bizl blndlrmezseniz bir daha Oscar Meyer sosisi ycmeylz" tehditini savurduiar... Ancak firma temsilcileri bu talebi müşteri yitirme pahasına kabul etmedi... Sosis otomobil, Kongre önlerine geldiğinde önü polis tarafından kesildi... Polisler güvenlik önlemleri açısından burnundaki küçük ön cam dışında dısarıya dört bir yanı kapalı olan ve içinde ne olup bittiği anlasümayan sosis otomobilin sağını solunu iyice arastırdılar... Polis mcmurlanndan biri sosis otomobilin rengini beğenmediğini söyleyerek "Eger sosisleriniz de bu renkte olsaydı, hiç yemezdim" dedi... Kuşkulu bir Washingtonlu, polis memurunun yanına yaklaşarak "bu sosis olomobil İçinde pallayıcı madde bulunmadıgından emin misİDİz?" diye sordu... Polis güvenli bir tavırla başını salladı: "Bunun içinde aslında, haklısınız çok güzel bomba saklanır, ama hayır... Hiçbir şey yok." tkinci geçit töreni bira üzerineydi... Arkaları bira fıçıları ile dolu atlı arabalar geçerken VVashlngton TlmesHerald gazetesinin 6 Haziran 1940 tarihli sayısımn yüz' lerce kopyası çevreye dağıtıldı... Kaldırımlarda elleriryde bu gazeteyi okuyanları gören yaşlı Washingtonlular çok şaşırdılar... Çünku böyle bir gazete yoktu artık... 1954'te kapanmış, yerini şimdiki Washinglon Post'a bırakmıştı... 1940 tarihli gazetenin kopyalarının dağıtılmasının nedeni, o günkU sayısında tam sayfa "Heurich" marka bira ilanlan ile dolu olmasıydı... O zamanlar VVashinton'un en popüler birası olan "Heurich" tam sayfa verdiği ilanlarda hem 75 yılını hem de kurucusu Christian Heurich'in 95. yaş gününü kutluyordu... Ne var ki 15 yıl sonra "Heurich" fırması kapanacak, biralan Washington piyasasından çekilecekti... Geçit töreninde 1940 yılının gazetesi dağıtılırken aynı zamanda mutlu bir geri dönüşün çağrısı yapılıyordu... Heurich firması 30 yıl sonra yeniden VVashingtonlulara dönüyordu... 1873 yılında Heurich biralarını satan dede Christian'ın 28 yaşındaki torunu geçit töreninde bizzat yürür ve 1940 tarihli gazeteleri dağıtırken VVashingtonlulara "Heurich" birasıru yeniden içeceksiniz diye bağınyordu... 46 yıl öncesinin gazete ilanında şunlar yazılıydı: "Artık müsterilerimize biramızı 7S yıl öncesi atlı Iramvaylarla dagıtmak yerine kamyonlaıia ulastırmakıan bilyük gurur duyuyoruz... 1883 yılında basılaiı tek yapraklı VVashington telefon rehberinde yazılı firmalardan biri de Heurich flrmasıydı.. Bugün yüzlerce sayfayı bulan rehberde yine adı var..." Geçit törenini izleyen yaşlı bir bakkal ise Heurich birasını şöyle anımsıyordu: "Evet böyle bir bira vardı.. Tanesi 10 cente, tiçünii 25 cente satardım... Şimdl getirsinler yine dükkânıma koyanm." Heurich birasını yeniden piyasaya sürcn 28 yaşındaki sapsarı saçlı, sapsarı bıyıklı, siyah gözlüklü genç pat ron çok heyecanlı oldugunu söylüyordu: "Sanki çocugum dünyaya gellvormus gibl... S00 galon sıcak su, bira mayMina dökülürken solugum kesildi... Blramız eskisd gibi giizei olacak... Bunu blllyorum... Ama aal amacım yalnız bira satmak degll, bira fabrlkuını eskisl gibi toplunu açık hale getinnek... Dedemin zamanında fabrikanın bahçesi ailelerin gellp yiyip içtikleri taverna blçimindeymif... Fabrikada spor ve sanat işleri yapılan kapalı salonlar varmış... Aynı geyleri yapacagım... t'slelik eski bira labrikamızın bazı bölümlerini Victoria çagı stili bir müze haline gelirecegim.. Asırlık poslerler, bira jlse ve leneke kutulan ile dolu bu müzeyl VVashlngtonlulara açacağım..." Genç pat ron bu arada doğru bira içme konusunda görüş bildirmekten de kendisini alamıyordu: "Herseyden önce ısı önemli... Bira içln ortalama ısı 15 derece rivannda olmalı... Ama kesinllkle 12 dereceden asagı düsmemeli... Bıız gibi ya da hemen buzdolabından çıkar çıkmaz bira içilmemeli... Soguk, dilin tal alma duyarlıhgını bozar... tkincisl, bira dogrudan bardaga boşaltılmalı... öyle bardagı yan tutarak yavaş yavas birayı dökmen yanlıslır... Köpıigu ve kokusu, bırakın, siseden palladıgı gibi dökülsun bardaga biranın." Hem sosiscilerin lyrm biracıların yürüyüşUnU izleyen bir NVashingtonlu şu değerlendirmeyi yapıyordu: "Sosis biçimindeki otomobil elbette göriintü olarak çarpıcıydı... Ama biracıların sloganı sosisrilerin blnlerce dolara mal olan olomobilinin etkisini birandaezip geçer nitelikteydi." Slogan şuydu: "Zaman yürür gider ama bira sonsuzdur." BrükseVden Meksika aslanları yuvaya döndü HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Ben "futbol kltlelerin afyonudur" türünden saçma sapan teoriler uydurup, Maradona'nın aslında burjuvazinin ajaru olduğunu yemin billah ispatlamaya çalışan zevzeklerden değilimdir. Genelde sporla, özelde futbolla uzaktan yakından hiçbir alakam olmamasına rağmen, laf olsun diye takım da tutarım ve dünya kupasında Belçika'nın bilhassa kaybetmesi için dua etmişimdir. Ne var ki, dualarımın ancak yarısı kabul olmuş ve maalesef sıralamada, Belçika dördüncülük gibi hiç de yabana atılamayacak bir yere kurulmuştur. Neden Belçika'nın yenilmesini arzuladığımı ayrıntılarıyla açıklayacak durumda da değilim. Olsa olsa, herhalde bunun nedeni, içinde bulunduğum azınlık psikolojisine tepkidir. lşte bir önceki pazar akşamı tspanya Belçika maçını seyretmek için televizyonun başına oturduğumda, haince ve sinsice Belçika'nın yenilmesi için, bildiğim bütün dinlerden bildiğim bütün duaları okuyordum. Gece sıcak ve pencereler açıktı. Normal olarak "Gün battı tavuk yattı" ilkesine harfiyen riayet eden BrUkselliler televizyonların başına Uşüştnüştü. Ardından goller geldi. Belçika yan finali garantileyince de bir vaveyladır koptu. Havai fişekler patladı, evlerden sokaklara insanlar döküldü, otomobiller kornalarını çalmaya başladı. Ben dualanm kabul edilmediği için percereleri kapattım, perdeleri çektim, 6 mg.lik uyku hapı yuttum ve başımı yastığın altına soktum. Dışardaki şamatadan uyuyamadıysam da, öğlene kadar yataktan kalkmadım. Yine akşam oldu, yine televizyonun karşısına geçtim. O dünyanın en kötü yamyam Fransızcasıyla Belçika milli takımına düzülen övgüler bittikten sonra, Ulkenin yan final heyecanını nasıl yaşamış olduğunu göstermeye başladılar. Bir kere maçın seyredildiği saatlerdeki elektrik tüketimi normal bir pazar gecesininkinden yüzde otuz iki fazla olmuş. Bira tüketimi de, Belçika'nın maçları olduğu günlerde yüzde yüz artmış. tspanya maçında ise kahvelerin pek çoğunda bira kalmamış ve açıkgözler "Abdi beyln abdest suyu" misali ılık şişe biralannı yüz frank gibi fahiş bir fiyata sokaklarda satmışlar. Kahve patronlarıyla bira karaborsacılarından maada, işleri tıkırında gidenlerin başında bayrakçı dükkânlan geliyormuş. Milli bayramlarda bile bayrak asmayı onuruna yediremeyen, kendilerine ya Flaman, ya Wallon ya da Brukselli diyen ülke sakinleri, birden Belçikalı olduklarını hatırlamışlar ve bayrakçı dükkânlarını yağmaiamışlar. Yamyam Fransızcasıyla konuşan bir toplumbilim profesörüne göre Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Belçikalılar ilk defa kendilerini bu kadar "Belçikalı" hissediyorlarmış. Üstelik lspanya'yı yendikten sonra "Grande Place"a toplanan kalabalığın ayranı kabarmış ve milli marş "La Brabanconne"yi söylemeye kalkmış. Fakat bazıları 'La Brabanconne"yi Fransız milli marşı "La Marseillaise", bazılan da Flaman türküsü "Ovalar Aslam" ile karıştırdığından, kalabalık Belçika milli marşını söylemeye muvaffak olamamış. Aynı kalabahk, biranın ve zafer sarhoşluğunun etkisiyle "Grande Place" daki kahve koltuklannı kırmış. Polis de bunların gözünün yaşına bakmadan sopayı çekmiş. Bu arada, onlar da ölçüyü kaçırmış ve Lüksemburg televizyonunun kameramanını hastanelik etmiş. Haberler bitti. Aradan günler geçti. Dualarımın yarısı kabul olunup, önce Arjantin, sonra Fransa bizimkilere haddini bildirince süngüler biraz düşer gibi oldu. Pazartesi geldi. Meksika aslanları Brüksel'e indi. Ülkenin dört bir yanından mahşeri bir kalabahk şehre aktı. Yollar tıkandı, trafik kapandı. Kral, Meksika aslanlarına kuş sütünden ziyafet çekti. Başbakan Marıens, "Böyle ulusal giinlerde Belçikalı oldugumuzu daha iyi anlıyoruz" gibisinden demeçler verdi. Aslanlar, üstü açık otomobille mahşeri kalabalığın içine girdi. Hatunun biri aşka gelip bluzunu çıkardı, "memelerim size feda" diye bağırdı. Aslanlar, "Grande Place" da heyecandan ağladı. Ben "futbol kitlelerin afyonudur" diyen zevzek teorilere hâlâ inanmıyorum. Belçikalıların "Dünya kupasında dördüncü olduk" diye yeri göğü inletmelerine dek hak veriyorum. Gocunduğum tek şey, yeri göğü inletenlerin Belçikalı olması. Çünkü ben Belçika futbol takımım tutmuyorum ve Belçika futbol takımının yenilmesini istiyorum. Ben "futbol afyonunu" seven kitlelerdcnim. Stockholm'den Beğenmezsen geri gönder İsveç'teki "evlilik şirketi"nin başında Polonya asıllı bir bayan var. Görevi, îsveçli erkeklere Polonyalı eş bulmak. tsveç'te aynı amaçla çalışan şirket lerden biri "Beğenmezsen geri gönder" sloganıyla yeni bir kampanya başlattı. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM ~ Kadın muhabir, 'Peki, ya erkekler?' diye sordu. 'Onlan da kontrol ediyor musunıız?' 1940'lardan kalma yuvarlak tepeli beyaz hasır şapkası ve vücuduna bol gelen çiçek desenli basma elbisesi ile ekram boydan boya kaplayan, sürmeli gözleri ile geçkin yaşına meydan okuyan kadın, kırık Almancası ile yanıtladı: 'Yok, onlara kanjmayız. Zaten uzun bir yolculuk yapmak zorundalar. Göriistukten sonra belki vazgeçecekler, kim bilir?" Ekrana düşen harflerden adının Blise Soder olduğu anlaşılan 60 yaşlarındaki kadın, Polonya taraflarından geldiğini belli eden Almancasıyla, "Dedim ya, kadınlan itina ile seçeriz," diye sUrdürdU konuşmasını, "Hepsl temiz ailelerin mazbut fertleridlr. Bu kadınlarda itaatkarhk ve terbiye aranz. Yani öyle böyle kadın ounayacak. Hani var ya sokak kadınlan falan, iste bizde böylesini bulamazsımz." Elise Soder, Isveçli erkeklerle Polonyalı kadınların yazgılarını birleştirerek mutlu bir evlilik kurmalarını kendisine meslek edinmiş profesyonel bir çöpcatan. Bir başka deyişle TV haber programında Soder'le söyleşen muhabire göre, "Isveç'e kadın ithal ediyor". Mesleğini de epey uzun bir süredir sistemli ve kendi tabiriyle'basanlı1 bir şekilde yürütüyor. yor. Evliliklerin çoğunun en ufak bir pürüz dahi yaratmadan pınl pınl sürmesinin nedeni ise basit: "Ellmizdeki kadınlar, erkeklere itiraz etmek, durduk yerde hır çıkartmak, huysuzluk ve geçimsizlik gibi şeylere hiç bulaşmamıslardır. Meseleleri büyülmekten hazzetmezler. Hele yatakta hiç lartışma yaralmazlar ki, bu en Faaliyet yıllarının coşku ve özveönemlisl,' diyor Soder. rinin süzgecinden geçtiğini belli eden hoşnut bir yüzle şöyle özetliyor bu Muhabir, "Ama Isveçli erkekler başarısını: "Sayemde binlerce insan kadınianm dövüyor. Bu tür evlllikIsveç'te mesut izdivacjar kurdular. Bu ler dayak olaalıgını arttırmıyor?" izdivaçlardan yüzlerce çocuk dogdu şeklinde bir soru iorulacak oluyor. ve dogmakta. Zaten hlç unutmamSoder, bir el işaretiyle yarıda kesiyor İsvec'e Uk geldiglmde muhaceret rae soruyu ve yanıtlıyor: "Hadi canım, muru demişti ki, 'Şimdi buraya gelluı bunlar. Sen bir de git Polonyalı din. Bir iş tut. Evlen ve çocuk yap. erkekleri gör. Içtiler mi içkiyi, basarBize Isveç'te çocuk lâzım. Nüfus azalar sopayı. tsveçli erkekler onlara göIıyor, artmalı' Ben ne yaplım? Kurre çok iyi. Kadınlara saygılılar." dum firmayı. Evlenen evlenene. ÇoIsveçli erkekler "melek" bile olsacuklar çojaldı." lar, "Soder usulü evlilik" bazı sakıncaları içinde tasıyor. örneğin, çift tsElise Soder'in, merkezi tsveç'te veç*e geldikten sonra üç yıl içinde boolan "evlilik şirketi" deyim yerindeyşanmaya karar verirse, bundan zararlı se, "15 koMan" çalışıyor. Şirketin Poçıkan, Polonyalı kadın oluyor: Gerilonya'da çeşitli yörelerdeki 15 şubesin geri Ulkesine dönmek zorunda. si, evlenme arzusunda olan, çoğunluğunu kadınlann oluşturduğu adaySoder'in çarc bulamadıgı bu duruları sıkı bir incelemeden geçiriyor. mu, bir başka şirket 'reklam aracı' Poz poz resimlerin çekilmesinden ve olarak kullanıyor. "tthalat alam' olameziyetlerin bir bir saptanmasından rak Uzakdoğu'yu seçen ve özellikle sonra biraraya getirilen bütün bilgiTayland'lı kadınlan Isveç'e pazarlaler, Isveç'te orta boy bir katalog hayan bu şirket, lsveçli müşterilerine linde ilgı duyanlara dağıtılıyor. Mul"beğenmezsen iade et" sloganıyla çehıtugu ısveç sınırlan dışında aramaRid Mr imaj yafafmaya çahşfyor. Ku' yı yeğleyen Isveçli erkekler, kendilelağa garip gelen bu durum, geçenlerrine uygun bir eş uzcrindc karar kıde Isveç Radyosu'nda yayımlanan bir lınca, ilk görüşmeyi yapmak Uzere programda belgelendi. Gazetelerden Polonya'ya kadar gidiyorlar. Her şey birinde yer alan bir ilan Uzerine şiryolunda giderse Polonya'da evlenilikete "müşteri" olarak telefon eden yor. Çiftler daha sqnra Isveç'e geleradyo muhabiri, banda aldığı konuşrek yuva kuruyorlar. mayı aynen yayımladı. Telefon koSoder'e göre, Polonya'da gerçekle nuşmasından, bu şirketin çalışma tarzının daha farklı olduğu anlaşılşen ilk görüşme, evliliğin gcleceği dı. Buna göre, müşteri evleneceği hakkındaki "yanılgı payını" azaltıUzakdoğulu kadının tsveç'e geliş masraflarım karşılıyor. Tabii bu arada şirkete de bir ıniktar para ödüyor. Kadını beğcnmez de vazgeçerse, şirket kadına başka bir koca bulmaya çalışıyor. Ya daçünkU burası karanlıkyalnız bırakılan kadın Isveç'te oturma izni olmadığı için geldiği ülkeye geri gönderiliyor. ratiopharm Berblinger'in torunları, kanatlamp Tuna'yı aşmaya çalışıyorlar, ama nafile. Stuttgart'tan Gökyüzünün fatihleri üzerinde bekleyen kayıkçılar onu kurtardı" diye yazmış, ertesi günkü gazeteler. STUTTGART "Buluş yetenegi olan yürekli Ulm kenti 150 yıl önceki bu günü kutladı. Şökişüeri görmezlikten gelmiyoruz. Başanya ulaş lenlerle. Terzi Berblinger'in yaptığını andıran kamaları için onlara bir şans tanımak istiyoruz." natlarla Tuna'nın yamaçlarından uçmak isteyen Stuttgart yakınlarındaki Ulm kentinin Belediye tam 45 kişi düzenlenen yarışmaya katıldı. Üç gün Başkanı Ernst Ludwig, üç gün süren "Berblin süren şölenlerde sepetli balon ve planör yarışmager Festlvali"ni bu sözlerle açtı. ları da yapıldı. Çevre kentlerden insanlar Ulm'a Ulmlu terzi Berblinger bundan 150 yıl önce, akın etti. Caddeler ve sokaklar bir panayır yeritahtâ, Ipek" ve balina kemiğinden yaptığı büyük ni, Noel öncesi hediyelerle dolu bir odayı andırkanatlarla uçmayı denemişti. 24 Nisan 1811 ta dı. rihli Merkur gazetesine verdiği ilanda şöyle diNehrin yamacındaki Kartal Kalesi'nden kanat yordu: "Aşağıda imzası olan kişi, aylarca ugraş çırparak Tuna'nın karşı kıyısına geçmek isteyenmalar ve buyuk harcamalar sonucu bir uçuş dii ler başlangıçta yürekli 67 kişiydi. Ancak ilk dezeni ortaya çıkarmayı başarmıştır. Altın Haç Ote nemeden sonra, kanatlarını veya rüzgân yetersiz li'nde herkes görebilir." buian yirmi ikisi vazgeçti. Nehrin yamaç ve kıUlmlu terzinin bu kanatlarla bir kuş gibi uça yılarını dolduran on binler, terzi Berblinger'in bucağını iddia etmesini çoğu insan komik bulmuş, İuşunu andıran kanatlarla uçmak yürekliliğini onunla alay edenlerin ardı kesilmemişti. 31 Ma gösterecek kişileri sabırsızlıkla bekledi. Dış ulkeyıs 1811 günü Tuna'nın yamacına kurduğu yedi lerden gelmiş televizyoncular ve gazete fatoğrafmetrelik tahta iskelenin Üzerinde dururken, aşa çıları da. Ancak rüzgâr bir türlü istendiği gibi esğıda uçmasını bekleyen insanlann çoğunluğu gü medi. Şölene katılan Eyalet Başbakanı Lother lüyor, onunla alay ediyordu. Kral I. Friedrich bile Spaeth, üç saate yakın beklemeden sonra ayrılgelmişti. Fakat yürekli terziyi taşıyacak rüzgâr bir mak zorunda kaldı. Akşama doğru ilk uçuşlar türlü esmiyordu. Bir süre sonra herkesin sabn taş yapıldı. Kuş gibi uçmak yürekliliğini gösterenlermıştı. Berblinger kendini bıraktı. Uçmaya çalış den hiçbiri karşı kıyıya varamadı. Bazılan yamatı. Olmadı. Tuna'nın sularına gömüldü. "Nehrin ca indi, daha ileri gidenler de Tuna'nın sularına. AHMET ARPAD Londra'dan Pazar yazıları Kahvaltıdan ve manşet haberden önce okunur pazar yazıları. Sağ sütun seyahat acentesi, müptelasmm elmaşekeri. Ve Salâh Baba'nın torunları çoğalıp yaşlandıkça, pazar yazıları pazar kadar afyoni, pazartesi kadar şıkırdım olacak; buna inanıyorum. RAGIP DURAN LONDRA Genel Yayın Yönetmenimiz Hasan Cemal, pazar günleri, birinci sayfanın tavanından dibine, dişi mahreç başlıklarıyla bezenmiş, tek sütuna dizilen 'pazar yazdan' için, "okurları dünya başkentlerinde geziye çıkaran yazılar" demişti. Hafta sonuna doğru, Paris'te, Brüksel'de, Atina'da, Roma'da ya da Madrid'de, NVashington'da, sonra Viyana'da, Amsterdam'da, Stuttgarfta, kimi zaman bazı başka başkentlerde, hepimizin hiç olmazsa isimlerini tanıdığımız bir grup insan, daktilonun, teleksin başına geçer. Atına binen, eğerini düzelten süvari gibidir onlar: Nereye gideyim? Benim favorim Brüksel çıkışlı yazılardır. Bizim Hadi'nin incecik upuzun parmakları tuşlar, tütün ve kadeh arasında dolaşırken Jean Genet'nin otel odasına flaş patlatıverir. Çamaşırhaneyi ya da bir lsviçre kentini bahane edip döktürdUğU afrodiziak yazılarda kadın kokusunu getirir. Geçen yaz çıkan tstanbul yazısı ise kentin güzel sanatlar merkezine poster olarak asılmalıdır. Frenklerin başkentinde ikamet eden Sabetay anlattıklarının yarısını kâğıda dökse, her gün Uç tam sayfa dolduracak kadar zengindir. Ama bence o sadece, yine hepimizin tanıdığı birilerini makaraya sararken yazarhk oyunculuğuna soyunduğunda kalemini leylaklaştırır. Tanju'nun New fork'tan Washington'a taşınmasıyla ABD başkentinin bar ve meyhanelerini de tanımaya başladık. Tanju, kamerakalemi ve Sinematek'ten kalan alışkanlıklanyla Sait Faik yelleri estirir. Stelyo'nun her yazısında ada vapurunun sevimli kalabahğı renklenir. O, Türkiye'ye çok yakın olduğundan okura şöyle kısa bir tur attırır ve yine çıkış noktasına bırakır. Nilgün, Latinlerin iki ülkesinden, ttalya ve tspanya'dan arena ve pizzacı şamatası içinden, ajans muhabiri ciddiyeti içinde titizliği elden bırakmaz. Osman Ataman kardeşimiz, Strasbourg'tan aslında pek can sıkıcı ve özellikle bürokratik ortamdan, birinci tekil şahıs kullanma cesaretini gösterip, bıyık altından güldüren satırlar attırır. Yavuz, Stockholm'de, yabancıları yabancı, yerlileri yerli yaklaşımlarla yoğuran bir gözlemci. Habsburg hanedanlığının eski başkentinden Mehmet tnhan ve Felemenklerden Haluk Bakır, valslerin ve değîrmenlerin o ağır manzaralarını hızlı çekimle ulaştırıyor bizlere. Ahmed Arpud, tanımadığımdan olsa gerek, bana hep 'genç ama beyaz saçlı bir kutüphaneciyi' anımsatıyor. Arada bir, röportaj ya da başka nedenlerle sağa sola gidip, pazar" günleri, haberin dışında "çekirdekmeşrep" yazılar geçen isimlcri unlıttuk mu? Cengiz'in Marakeş ve Endülüs konulu kısametraj filmlerini kim hatırlamaz? Pazar yazıları, kahvaltıdan ve manşet haberder önce okunur. Sağ sütun seyahat acentesi müptelasının elma şekeri. Ne var ki, bunca menekşe cidarına rağmen, bu yazıların kimi zaman Türkiye ile kıyaslamalara kaçınılmaz olarak kapı açması düş kırıklığı yaratabilir. Batı başkentlerindeki yaşam tarzının reklam metinleri olarak algılanabilir. Dahası gereksiz bir öykünmeciliği kamçılayabilir. Bir de benim kafamı kurcalayan "gazete yazını" türü sorunu var. Gelgeç içerikli, derinlifti en fazla bir adam boyu, incelemesiaraştırması kısır, hissi ve şahsi yönü mümbit yazılar hangi yönde gelişmeli? lçerik bir yana, ben giderek, her seferinde biçemlere daha özenle bakıyorum. Salâh Baba'nın torunları çoğalıp yaşlandıkça, pazar yazıları, pazar kadar afyonî, pazartesi kadar şıkırdım olacak. Kopenhag'dan Biılvar basını kapıştı FERRUH YILMAZ KOPENHAG Danimarka'nın iki büyük bulvar gazetesi, geçen hafta birbirine girdi. Hem de ön sayfalarından birbirlerini yalancılıkla ve dolandırıcılıkla suçlayarak. 750 binin üzerindeki tirajıyla Danimarka'nın en büyüğU olan Ekstra Bladet ile yarım milyonu aşan satışıyla ikinci bUyük Berlingske Tidende arasında, daha çok tiraj ve haber atlatma konulannda gızliden süren savaş, geçen hafta birdenbire cephe savaşına dönüştü. Her iki gazetenin de manşet haberlerinin abatmasız yarıdan çoğunu, şiddet olayları oluşturuyor: "Karısına kızdı, baldızını parçaladı" ya da "köpek adamınkini tuttugu gibi hart diye kopardı" türünden. Her ne kadar gazetecilik mesleğine başlayanlar, "Köpek adamı ısınrsa bu bir haber değildir" ilkesini oğrenerek başlasalar da, Danimarka'nın bu iki gazetesi için geçerli değil bu. Şimdi sadede gelip, iki gazete arasında geçen hafta patlak veren cephe savaşına dönecek olursak, olayın hikâyesi şöyle: 'Ekstra 1980 yılından itibaren, Danimarka'nın en büyük gemi yapun şirketlerinden olan B+W'nin genel müdürüne karşı olağan karppanyalarmdan birini açar. Amaç, iflasın eşiğinde blunan ve hisse senetleri devamü değer kaybeden B+W'nin durumunu kurtarmak isteyen genel müdürün, hisse senetlerinin çoğunluğuna sahip olduğu Grenada adlı bir çiçek firmasını devreye sokarak, iki şirket arasında usulsüz yollardan transktsiyon yaptığını kanıtlamaktadır. Bu amaçla, Ekstra'da olayı "araştıran" yüzlerce yazı yayımlanır. Sonuçta mali polis, B+W Genel Müdürü Boode Nielsen hakkında tutuklama kararı çıkarıp soruşturma açınca, Nielsen soluğu Londra'da aür. Ekstra kampanyanın ilk raundunu kazanmış, amacına ulaşmıştır. Ve yasa tanımayan kapitalistlere karşı savaşımını var gücüyle sürdüreceğini bir kez daha dosta düşmana kanıtlamıştır. Şimdi bütün iş Danimarka polisine kalmıştır. Ne var ki B. Nielsen'in iadesini resmi yollardan sağlayamayan polis, Londra'ya kadar gidip, bizzat Nielsen'in kendisiyle bir anlaşma yapmak zorunda kalacaktır. Bonde Nielsen, Kopenhag'a dönüp, mahkemeye çıkmayı kabul ettiği takdirde tutuklanmayacaktır. Olayın hikâye faslını kısa tutacak olursak, & Nielsen Kopenhag'a gelir ve 1 yıl süren dava sonucunda ve herkesin şaşkın başkışları arasında beraat ediverir. İkinci raund B. Nielsen'indir. Şimdi sıra üçüncü raunddadır. Ve Bonde Nielsen, kendisiyle canlı yapılan bir televizyon söyleşisinde, Ekstra'da kendisine karşı açılan kampanyayı yürüten iki gazeteciden birinin, aslında Grenada şirketinde hisse senedi sahibi olduğunu ve bu senetler üzerinde yaptığı spekülasyonlar sayesinde binlerce kron kâr ettiğini açıklayıverir! tşte bundan sonrası, kampanya gazeteciliğinin parlak örneği Ekstra için hiç de parlak değildir. Her olayda kendisi saldıran durumundayken, hiç alışık olmadığı bir şekilde savunma pozisyonuna itilmiştir. Ekstra'nın ilk işi, ifşaatın ertesi günü, söz konusu gazetecinin işine son vermek olur. Olaya hak hukuk mücadelesi veren Berlingske karışır ve Ekstra hakkındaki ifşaatlarına başlar: Ekstra, usulsuzlük olayının bir parçası olan Grenada şirketinde hisse senedi bulunan bir gazeteciyi kampanya için görevlendirmekle kalmamıştır. Aynı zamanda Bonde Nielsen'e karşı şahitlik yapacaklara büyük paralar ödemiştir. Bugünlerde kavga polisin Ekstra hakkında soruşturma açmayı düşünmediğini açıklamasıyla durulmuş gibi. Ama kimse Berlingske'nin yeni ifşaatlarla gelmeyeceği konusunda emin değil. Hem kavga, diğer basın organlanna da sıçramış durumda. Kimi Berlingske'yi kimi Ekstra'yı suçlarken, kimi de her ikisini birden, basının kamuoyundaki güven yitirmesine yol açtıklan için her ikisini de suçluyor. yüksek ticaretliler dünyası İKTtSAT MUHASEBE VERGİ SİGORTA BANKA KALİTELİ YÖNETİCİ İHTİYACI OLAN KURULUŞLARIN ptKKATİNE tstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme tktisadı Enstitiisü "İşletme tdaresi Programı" 67. Dönemi Başlıyor İŞLETME iKTtSADI E N S T İ T Ü S Ü , her geçen gün büyümekte ve çapraşıklaşmakta olan kuruluşlarımızın hızla artan kaliteli yönetici ihtiyacım karşılamak amacıyla, 1954'ıcn beri yılda iki kez duzenlediği İŞLETME İDARESİ PROGRAMl'nı, artan talep karşısında 1983'ten itibaren yılda dört kez olarak uygulamaktadır. 1986 yılı programında yer alan 65. ve 66. dönemler uygulanmış olup, 67. Dönem ise, şu tarihler arasında yapılacaktır. 67. Dönem: 30 Temmuz 1986 4 Eylül 1986 • tŞLETME İDARESİ PROORAMI, kuruluşların orta kademe yöneticilerini, YönetimOrganizasyon ve İşletme Politikası, Pazarlama, Üretim Yönetimi, Personel Yönetimi ve Beşeri llişkiler, Yönetim Muhasebesi, Finansal Yönetim, Işçilşveren llişkileri, Kamu Personel Yönetimi, Psikoteknik ve Bilgi tşlem konulannda, tartışma yöntemi (Vak'a Metodu) ile üst yönetim kademelerine hazırlama amacı gütmektedir. Orta kademe yönetiminde deneyimli olup Ust kademelere yükselmeye aday yöneticilere hitap eden tŞLETME tDARESl PROORAMI, 6 hafta süreyle ve yatılı olarak, lstanbul Üniversitesi'nin Silivri'deki Üniversıte Sonrası Araştırma Merkezi'nde (UNlSAM) bu tür bir eğitim için en uygun olan bir ortamda yürUtülmektedir. Başvuru sırasına göre iştirakçi kabul edilmektedir. leleton: 165 97 61 165 97 50/ 8385 165 98 91 * Kurban Bayramı nedeniyle 1624 Ağustos 1986 tarihleri arasında programa ara verilecektir. Basın: 23030 YÜKSEK TİCARET MEZUNLARI DERNEĞİ YAYINIDIR Abone Bedeli Yıllığı 9.900 liradır. Dış ülke abonelerine posta ücreti farkı eklenir. Abone bedellerinın Yapı ve Kredi Bankası Bomonti Şubesindekı 920028 numarah Yüksek Ticaret Me/unları Derneği hesabına havale edilmesi ve havale bedelinin alındığını gösteren banka makbuzunun bir örneğinin "Yüksek Ticaret Mczunları Derneği Silahşör Caddesi No: 1 ŞişliİSTANBUL" adresine gönderilmesi gerekmektedir. Abone bedeli Posta Havalesi ile de Dernek adresine göndeı ilebilir. ANKARAYENİMAHALLE2. İCRA MEMURLUĞU'NDAN MENKUL MAL SATIŞ İLANI Dosya No: 1986/1123 15.000.000. TL muhammen bedelli bir adet 955L tipinde loder paletli kepçenin birinci artırması 17.7.1986 günü saat 10.00'da yapılacak ve o gunü kıymetinin % 75 istekli bulunmadığı takdirde 18.7.1986 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapılarak % 50 fiyat verene satılacağı belediye tellaliye, danıga resmi ve % 10 KDV'nin alıcıya ait olduğu ilan olunur. 26.6.1986 Basın: 23291 SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALINACAKTIR DtTAŞDeniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. tşletme departmanında istihdam cdilmek u/ere: 1. YUksekokul mezunu, çok iyi derecede tngilizce bilen eleman alınacaktır. Deniz işletmeciliği konusunda tecrübe tercih sebebidir. 2. En az lise mezunu, daktilo vc telex kullanabilen ve tercihen iyi derecede tngilizce bilen tecrübeli sekreter alınacaktır. llgilencnlerin mülakat için randevu almak üzere Personel ve Idari Işler Müdürlüğü'ne müracaat ctmeleri rica olunur. Tel: 172 38 00 / 4 hat Basın: 23324 ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKANLIÖI tarafından, Çankaya llçesi sınırlan içerisinde BALKON PENCERE BEZEME ve BAHÇE DÜZHNLEME YAR1ŞMASI açılmıştır. Yaıışnıa Şartnanıeleri ilçedeki ciçekçilerden ve aşağıda belirtilen adresten temin edilebilir. ADRfcS: Çankaya Belediye Başkanlığı Eğilim Kültur ve Sosyal tşler Müdürlüğü S.S.K. Rant tcsisleri B Blok KızılayANKARA Baiirı: 23113 DUYURU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle