24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
. CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "Barikai hakikat musademei efkârdan çıkar" diyerek çağdaş düşun özgürluğünün önemini belinmemiş miydi? Hem de yaklaşık yüz yıl önce! Şimdi yeniden bu yazının başına dönelim ve "çıkar hesaplan" konusuna gelelim: Ne yazık ki, çağdaş Türk demokrasisini gerçekleştirip ra>ına oturtmayı önleyen ve bu nedenle de yasaları ve Anayasayı belirli bir doğrultuda biçimlendiren nedenlerin başında bu çıkar hesaplan yer almaktadır: Büyük toprak sahipleri toprakta çahşanlann, fabrika işverenleri işçüerin uyanmasını istemiyor. Bunu her vesiie ile göruyoruz. Eğer işçi sendikaları politika arenasında söz sahibi olursa, buyük boyutlarda emek sömürusü olamayacak çünkü. Bağımlı olduğumuz kapitalist ve emperyalist güçler de istemiyorlar bu uyanışı. Onlar bunu elbette açık açık söylemiyorlar. Ama ekonomik alanda işbirliği >aptıklan kesime söz arasında, kimi zaman kendi ülkelerinden de örnekler vererek, telkin ediyorlar. Çünkü Ttfrkiye1 de emeğin çok ucuz olması demek, içteki ve dıştaki kapitalist zümrenin servetine servet katmak demek' J . Buna karşılık halkın uyanışı demek, egemen zümrelerin bu sömurüsüne yavaş yavaş set çekmek demektir. Atatürk'ün kurmuş olduğu Halkevleri halkın uyanışını önlemek için kapatıldı. Atatürk döneminde ilkeleri hazırlanıp İnönü döneminde kurulan Köy Enstitüleri de bu nedenle ortadan kaldırıldı. Halkevleri ve Köy Enstitüleri kurulana değin Türkiye'de aydınlanma ve yenilik çabaları hep yukarıdan, yani Tanzimat döneminde olduğu gibi, sultanlardan ve aydın kafalı devlet adamlarından aşağıya doğru geliyordu. Oysa Atatürk ve İnönü dönemindeki Halkevleri ve Köy Enstitüleri Türkiye'de ilk kez aşağıdan yukanya, yani halktan, köylüden başlayarak çağdaşlaşmayı gerçekleştirme girişimine geçmişti. Ne yazık ki kendi çıkarları için bu gelişme>i tehlikeli gören egemen çevreler kamu yararı doğrultusundaki bu girişimleri baltalayıp yok ettiler. Geniş perspektifli bu sorunlan bir an için bırakıp, çok dar boyutlu parti içi çekişmelere gözümüzü çevirirsek gönirüz ki, bunları bile kişisel çıkar hesaplan etkiliyor günumüzde. Bizler " O h , artık ülke düzeyinde özgürlükçü demokratik sol birleşiyor ve iktidara seçenek (alternatiO oluşturuyor" diye rahat soluk almaya hazırlanırken, SHP'nin içindeki çalkantılan görünce zaman zaman umutsuzluğa düşüyoruz. Kurultayın bu umutsuzluğu yenmesi dileklerimizle bunu da bir yana bırakıp, sıruflar arasındaki büyük çıkar hesaplanna dönelim. Demokrasi arayışı sorununun ruhu, bu çıkar hesaplannda yatmaktadır. Osmanlı döneminde doğru dürüst ve sürekli bir parlamentoculuk geleneği oluşmadı. Cumhuriyet döneminde, daha doğrusu Ulusal Kurtuluş Şavaşı1 nın tek merkezden yönetilmesinin başlangıcı olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920>de kurulması tarihinden 1946 yılına kadar tam 26 yıl arahksız parlamentolu bir yönetim altında yaşadık. Bu, önce Atatürk'ün, sonra İnönü'nün başkanlığında yürütulen tek partili parlamento sistemiydi. 26 yıl kesimisiz yürüdü. Milli Mücadele bu dönemde kazaruldığı gibi, siyasal ve toplumsal devrimdebu dönemde hep parlamento ile gerçekleştirildi. Ikinci Dünya Savaşından sonra, bilindiği gibi, Ceîal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü imzalarını taşıyan dörtlü takrir iie CHP'den kopmalar oldu ve Demokrat Parti'nin çekirdeği kuruldu (1945). Bunlardan Celal Bayar ve Refik Koraltan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinden beri milletvekili idiler. (Koraltan bir ara valiliklerde de bulundu). Bir çiftlik ağası olan Adnan Menderes, 1930 Serbest Fırka denemesinde eyiemli görev almış bir politikacı idi. Fuat Köprulü ise politika* ya heveslenerek uzun süre CHP yapısında milletvekilliği gorevinde bulunan bir bilim adamıydı. Hepsi de çağdaş demokrasinin oğelerini, yani bütün halk katmanlarının, daha somut bir deyişle, bütün sınıfların parlamentoda temsili gerektiğini bilmeyen, bilseler de bunun yararına inanmayan, bunu istemeyen politikacılardı. Iktidardaki CHP'nin Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu'nun gerçekleştirmek istediği toprak reformu yasasını onleyen kişi, Türkiye Büytik Millet Meclisi Komisyonunda onun karşısına çıkan Adnan Menderes ohnuştu. İşte bu zihniyetteki kuruculann DP'si 1946 seçimlerinde 60 üye ile sağcı muhalefet partisi olarak Parlamento'da yer aldı. Şunu hemen not etmek gerekir ki, o sırada iktidarda bulunan CHP de politika ve ekonomi açısından tam bir sol parti değildi. Bu partinin içinde sağ görüşlüler egemen bulunuyordu. Atatürk Devrimi'ne yürekten inanmış kişiler de gittikçe azalmıştı. 1950 seçimlerinde iktidara gelen DP, gerek sanayi gerek tanm kesimi emekçilerinin parlamentoda temsil edilmelerini hiç düşünmedi bile. Üstelik kendi iktidarını sürdürmek için din sömürüsünü pompaladığından, Atatürk'ün Devrimleri ve özellikle laiklik ilkesi yıpranmaya başladı. İki partili parlamento içinde çogunluk istiMadı o kerteye vardı ki, DP, kendi içinde kurduğu tahkikat komisyonuyla CHP'yi yargılamaya kalkıştı. İşte 27 Mayıs 1960 devrimi bu büyük çekişme ve gerginliğin sonucu olarak kendini gösterdi. Asker kökenli olan Atatürk ve İnönü ülkeyi yavaş yavaş çok partili pariamenter sisteme ve sivil yönetime doğru ilerletmeye çalıştılar ve İnönü kendi iktidarını seçimle DP çoğunluğuna, hiç sarsıntısız olarak, devretti. Ne acıdır ki, sivil kökenli bir kişi olan Bayar'ın partisi kendi iktidannı sürdürmek için büyük gerginlık ve bunalımlar yaratarak yönetimi silahlı kuvvetlere devretmek zorunda kaldı. İşte o zamandan beri bütün cumhurbaşkanları asker kökenlidir ve hâlâ sivil nitelikli, çağdaş demokrasi arayışı içindeyiz!.. (•) Böleat Tanor, İki Anayasa (1961 ve 1982) Beıa Basım ve Yavım (Isıanbul, Nısan 19S6) Demokrasi Arayışında Halkın Uyanışı HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU "Demokrasi Arayışında Sivil Yönetim" başbklı (12 Ocak 1986) yazıda şöyle demiştik: "Biz Tiirkler yüz yıldan beri niçin demokrasi arayışı içinde bocalıyoruz, sorusu bir süreden beri zihnimi kurcalayıp duruyor. Acaba, diyorum, içte ve dışta birtakım çıkar hesaplannın etkileri rni ağır basıyor demokrasi atıümında her defa tökezleyip kapaklanışımızda?" "Çıkar hesapları" konusundan önce, 1982 Anayasası üzerinde durmak istiyomm. Eğer demokrasiyi yalnızca parlamenter sistem olarak kabul edersek bu Anayasa ilk bakışta demokrasinin kurulması için yeterli gibi görünür. Ama Anayasa binasının içindeki maddeleri birer birer ziyaret edip inceleyerek dolaştığımızda göze batan birtakım kuralların, önceki yazılarda sözünü ettiğim halk katmalannın politika yaşamına katılmalannı engelleyici nitelikte olduğunu görürüz. Durum bu olunca, günümüz Türkiyesinde çağdaş demokrasinin kunılmasını önleyen engellerin başında doğrudan doğruya 1982 Anayasası gelmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının her vesiie ile bu Anayasayı çok kategorik biçimde savunması ortamı büsbütün güçleştirip gerginleştiriyor ve bugünkü hükümetin adeta tek parti egemenliğine dayalı ve denetim kabul etmeyen gidişi de gücünü bu ortamdan alıyor. Bu duruma göre Türkiye'de Batılı anlamda çağdaş demokrasinin gerçekleşmesi ve huzursuzlukların ortadan kalkması, yakın zaman için beklenemez. Anayasadaki, çağdaş demokrasiyi engelleyici kurallann hepsini bir tek yazının içine sığdırma olanağı yoktur. Bunun için bir kitap yazmak gerekir. Bugün Isviçre'de konuk öğretim üyesi olarak Cenevre Üniversitesi'nde ders vermekte olan Sayın Doçent Dr. Bülent Tanör, son anayasaları bilimsel, eleştirel bir gözle irdeleyen "İki Anayasa" (*) başhklı küçuk, ama özlu kitabında, 1982 Anayasası ile çağdaş demokrasinin kurulamayacağını açık açık gözler önüne koymuştur. İlerideki anayasal gelişmemiz bakımından bu kitabı yalnız politikacılann ve hukukçuların değil, aklı eren butün yurttaşlann okumasında büyük yarar görmekteyim. Çünkü Bülent Tanör bu kitabında, yalnız 1982 Anayasasındaki aksaklıkian değil, 1961 Anayasasmdakileri de, yansız bir gözle incelemektedir. Anayasalar, huzursuzluk yaratacak kurallar içermemelidir. Ceza hükümleri koymamalıdır. Aynntılı değil, olabildiğince kısa ve ilkeci nitelik taşımahdır. Böyle olmazsa, ikide bir onları ameliyat masasına yatırıp şurasındaki burasındaki fazlalıklan özel yasa ve tüzüklerle çözüme bağlanması gereken yerleri, kesip çıkarmak zorunluğu doğar. Böyle olmazsa, yasakçı anayasalar ülkede huzur değil, huzursuzluk kaynağı olabilirler. Nitekim bizde olmaktadır. Konuyu biraz somutlaştırayım: Kimi işverenler işçi ücretlerini zamanında ödemezse veya tam değil eksik öder, ya da hiç ödemezse, bu durum karşısında işçi ne yapar? İşi bırakır, veya yavaşlatır ya da greve gider. Bugünkü Anayasamıza ve öteki ilgili yasalara göre işçinin böyle davranışlarda bulunması yasaktır veya aşılması çok zor kayıt ve koşullara bağlanmıştır. Bunların tersine hareket etmek suçtur. Pekiy, işçiler ne yapsın? Parlamentoda kendi sendikal kuruluşlarının temsilcileri yer almamış ki seslerini o yoldan duyurup haklannı arasınlar. Bu kapı açık değil. Işte boyle bir durum, kişileri suça itelemek ve toplumda huzursuzluk yaratmak nedenlerinden biri değil de nedir? Bir konuya daha değineyim: Bugünkü yönetim sisteminde on binlerce, belki de yüz binlerce yurttaş banker olaylannda, bazı yapı kooperatiflerinde aldatılarak zaten mütevazı olan varlıklarını tümüyle yitirip perişanlığa düştüler. "Akıîları olsaydı da aldanmasalardı" de>ip bu olayın üzerine bir sünger çekerek geçmek, vicdanh kamuoyunu yatıştınr mı, kanayan yaranın kanını durdurur mu? Daha nice somut sorun var böyle. Bunlar karşısında: "Bu nasıl devlet yönetimi böyle; Devlet Baba nerede? Açıkgözlere ve dolandırıcılara uygun olanakları tıkayacak onlernler niçin alınmıyor?" türünden somlar vicdanlara bir kez yerleşirse, devlete de, demokrasiye de inanç ortadan kalkar. Politikaya ilgi azalır; küskün ve suskun bir toplumsal ortam oluşur. Halk kendiliğinden "depolitize" olur. Bugün iktidarda bulunanlardan bir bölumünun istediği ve özlediği de bu değil mi? Ama hemen vurgulayalım ki, halktaki bu pasiflik ve suskunluk, çepeçevre düşmanlarla sarılmış olan Turkiye için çok büyük bir tehlikedir. Boynu bükük, "Ne verseler ona şâkir/ Ne kılsalar ona şâd", suskun kusaklar yetiştirmek yerine, dinamik, konuşan, hakkını arayan ve aradığı için de suçlanmayan halk kitleleri yetiştirmek ve bunların arasında, fırsat eşitliği ilkesi ile, "olumlu ayıklanma"ya v e böylece ülkeyi yönetecek ya da sanat ve kültür yaşamımızı yüceltecek seçkinlerin yetişip oluşmasına olanak sağlamak, ancak tam bir düşün özgurlüğü ve gerçek demokrasi ortamında olabilir. Düşüncelerin oluşup açıklanmasından ve hatta çatışmasından korkmayalım. Namık Kemal: PENCERE 1 HAZİRAN 1986 Coşkusuz Bir Yazı!.. Coşkusuz yazmaya niyetlendim bu yazıyı; çünkü başımtza ne geliyorsa coşkudan geliyor; ne yaparsan serinkanlılıkla uygulamaya kcyacaksın. Sözgelimi 12 Eylül'den önce MSP'nin Konya mitinginde, kimi kendini bilmez, şeriat üzre coşup taştığından partinin başına iş açıldı. Erbakan ve arkadaşları tutuklanıp yargılandılar. Sonuç: "Beraat!.." Ne var ki 12 Eylül'den sonraki yöneticiler, Erbakan ve arkadaşlarının rüyalarında bile göremedikleri işleri yaptılar; tüm ortaögretime zorunlu din dersi koyup iaikliği kökünden yıktılar. Şimdi Meclis Başkanı Necmettin Karaduman, partamentoda ezanlı dualı iftar yemekleri veriyor; ANAP da sahıir törenlerini Meclis çatısı altında düzenliyor. Nasıl? Coşkuyia değil, serinkanlılıkla yapılıyor bu işler; devietin olanakları kullanılıyor. • Yine de her şeye karşın serinkanlı olmak bizim toplumda kolay değildir. Niçin? Örnek ortada: SHP Kurultayı'ndan herkes coşku bekliyor. Oysa bir partinin genel kongresı nasıl değerlendirilir? Diyelim ki bu parti Fransız, Ispanyol, Sovyet, Çin Komünist Partisi ya da İngiliz tutucu veya liberal, Fransız sosyalist veya radikal partisi olsun; genel kongreferi deiegeferin coşkulanyla mı ölçülür? Hayır. Parti yeni bir yol mu seçiyor? Sağa mı açılıyor, sota mı? Kongre bir dönüm noktası mıdır? Yeni bir strateji mi yeğleniyor? Yöneticilerin seçimi de, ancak bu kapsam içinde bir ağırtık taşıyabilir. Peki, biz kongrelerde neye bakıyoruz? Coşku var mı? iyi nutuk atılıyor mu? Bir saion dolusu insanın coşkusu ne ölçüde değeriidir, ne ölçüde değildir? SHP Kurultayı'nda kimi delegeler coşmuşlar, kongreye çağrılan yabancı devlet elçilerinin kimilerini yuhalamışlar, kimilerını alkışlamışlar. Kötü bir iş yapmışlar, konukseverlik göreneğine ters düşmüşler, deneyimsiz olduklarım vurgulamışlar. Coşku işte... Ne var ki bu coşkunun temelinde yatan tepkilerin serinkanlılıkla değerlendirmesini yapmak, Kurultay'da seçilecek yöneticilerin görevidir. Bizim Türkiye'de ABD'yi alkışlamak, Sovyetler'i yuhalamak yurtsevertik sayılır. Bu yanılgının tepkisi ikinci bir yanılgı olarak ortaya çıkabilir; hemen önlem alınmalı, partinin tutumu belirginleşmeli, belirtilmeli... • Eski Meclis başkanlanndan Ferruh Bozbeyfi anılannda Adalet Partisi'nin ilk grup toplantısını anlatır. Ülkenin her yanından gelen milletvekilleri henüz birbirlerini tanımıyorlar. Çünkü AP, 27 Mayıs'a karşı tepkinin ürünüdür. DP'nin devamıdır; 27 Mayıs^ ın ertesinde kendiliğinden oluşmuş bir niteliği vardır. ilk grup toplantısı tam bir kargaşadır; gürültü, patırtı arasında dağılır. Oysa Adalet Partisi birkaç yıl sonra iktidara geçecektir. SHP olayını iyice değerlendirmek gerekiyor. Bu partide CHP'nin mirası var; ama Anadolu solunun çeşitli renkleri de örgütte bir mozayik oluşturuyor, parti henüz kimlik aranışı içindedir. Bu kimliği vurgulayacak olan kişiler kimlerdir? Partinin tarihsel işlevi nedir? Oyle bir örgüt ki birkaç ayda yedi yüz bin üye kaydetmiş. Üyeler arasında çıkarcılardan kışkırtıcı ajanlara kadar her türlüsü bulunamaz mı? Böyle bir tarihsel hareketin içine "görünmeyen iktidar" ajan sokmasın, olacak iş mi? • Türkiye'de bunlar doğal sayılmalıdır; sol iktidara doğru yürümeyi göze alanlar bu numaraları yemeyecek kadar deneyimli kişiler olmalıdır; eskilerin dediği gibi, "kul yutmayacak" ve "ehemi mühimden ayıracak" önderler gerekli... SHP'nin kurultayı partinin kimlik aranışında önemli aşama sayılabilir mi? Yakında bu sorunun yanıtı alınabilir. Bir askeri darbeyle dağıtılmış olan solun toparlanma sürecini yaşadığımızı unutmayarak izleyelim. OKTflY AKBAL EVET/HAYIR OKURLARDAN Köprünün, AsyaAvrupa sınırı olduğunu gösterelim Birçok ülkede en ufak bir özellik büyük propagandaya vesiie yapılmaktadiT. Bunu göz önünde tutarak bir öneride bulunmak istiyorum. Boğaz Köprüsü'nün aşağıda belirteceğîm yerlerine levhalar koyamaz mıyız? Mesela Anadolu yakasımn bitiminde 'Asya kıtasım terk etmek üzeresiniz. Köprünün tam ortasında: AsyaAvrupa sının, Rumeli yakastnda: Avrupa kıtasım terk etmek üzeresiniz. Köprü ortasında: AvrupaAsya sının. Veya Avrupa sonu, Asya kıtası başlangıcı] Veya buna benzer terimlerkuUanmak. Hatta Türkçenin altına tngilizce, Fransızca ve Almanca yazamaz mıyız? Bu önerimm ilgililerce dikkate alınmasını düiyorum. E.RÎSTANBUL okuüara yolladığı eşya piyangosu büetlerini zorla öğrencilerin ellerine tutuşturuyoruz. Bu kadar sorumsuz yetkililer, bununla hangi problemi çözecekler merak ediyorum. Eşya piyangosu düzenleyerek "eğitim" sorununun çözümlendiği ülke dünyanm neresinde görülmüştür? SaygıUtrımla. BİR ÖĞRETMEN Emirgân vapur iskelesi yanmdaki tretuvarlar bir elektrik aydınlatma direği ve birçok bank tahrip edilerek, belediye zabıtastnın birkaç kez kırmasına karşın betonla ana caddeye birleştirilerek yeniden türeyen bir kâhya tarafından oto park olarak yönetilmektedir. Her tür aracın park ettiği bu yere giriş çıkış nedeniyle trafik aksamakta, bazı araç içindeki acaip görünümler kavgalara sebep olmaktadır. tlgililerden bu yerin kimliği bilinmeyen kişilerce otopark olarak işletilmesine ve işgal edilmesine engel olunarak yayalara iadesini diliyoruz. N.ERKOÇ EMÎRGAN Eleştiri, Yüreklice Yapılmalı... "İlkel bir gerçekçilik anlayışı 'yazınsal'la 'toplumsal'ı birbirine kanştırmış, toplumsal bildirisi olan her romanı yazınsal açıdan da tutmak nerdeyse bir "ahlâk' sorunu durumuna getirilmiş, yazınsal' davranış 'ahlaksal' davranışa indirgenmiştir. Bu yoldan oluşturulan bir yasaklar dizisi gerçek yargıların belirlenmesini önlemiştir." "Eleştiri Gunlüğü" kitabında "Türkiye'de Roman Varmı?" başlıklı yazısında Fethi Naci böyle yazıyor. Benım öteden beri, nerdeyse otuz otuz beş yıldır yinelediğim bir düşünce... Oysa bir zamanlar hızlı kişiler buna karşı çıkarlardı. Yazınsal değer aranmazdı bir yazın yaprtında, bambaşka "mesaj"lardı önemli olan!... Bir yazın yapıtında yazıri değerinin en başta gelmesi, gerekli sayılması; nerdeyse bir kusurdu! Doğrudur, bir romanın, daha doğrusu bir yazın yapıtının değerti olduğunu anlamanın bir tek yolu vardır. Bu da Naci'nin dediği gibi en sağlam ölçüttür: "O romanı yeniden okumak isteği." O roman, o öykü, o deneme, o oyun... Sanat alanının tüm dallarında uygulanacak bir ölçüttür bu. Bir kitabı okursunuz, seversiniz. aradan yıllar geçer. onu bir daha okumak isteği duyar, eünize alırsınız. Şaşarsınız, bu mu o sevdiğim, beğendiğim yapıt, birkaç sayfa okur, bırakırsınız elimzden... Fethi Naci böyle romanların adlarını, yazarlarını da hiç çekinmeden bir bir sıralamış. Eleştiricı, yürekli olmalı. Hiçbir şeyden çekinmemeli. Yanılsa da, yanlış görüşler ileri sürse de yüreklice, içtenlikle yapmalı bunu. Benım de gerçek eleştirmeciİ l r i tanımakta, değerlendirmekte bir tek ölçütüm var: İçtenlikle, yüreklilikie düşüncesini apaçık yazması, bildirmesi... Nurullah Ataç bu yönüyle önemli bir eleştirmendi. Fethi Naci de son on yıldır eleştirmeci niteliğini bu tür atılımlarıyla kanıtladı. "Evet, Türkiye'de roman var: Ne kadar futbol varsa o kadar" diyor Naci... Haksız mı? Değil. Bana da arada bir sormuşlardır, roman var mı, sevdiğiniz roman var mı? diye... Ben de Türkiye'de şiir, öykü, hatta deneme alanında gerçekten değerli, kalıcı ürünler yaratıldığını söylemişimdir. Ama roman için bu denli güvençli değilim. Daha gerçek Türk romanı yazılmadı, romancısı da yetişmedi. Bir zamanlar göklere yüceltılen roman yazarlarımızın yapıtlarını, hem de o övgücüler, acaba bir kez daha okumak oJanağını buldular mı? İçlerinden geldi mi okumak?.. Okuyunca da o eski günlerdeki övgülerini anımsadılar mı? Örneğin bir Kemal Tahir 1960'larda hemen her elı kalem tutanın övdüğü bir roman yazarıydı. Hele "Devlet Ana" çıkınca Türk romanı doruklara tırmandı gibi laflar edildi. Yakın arkadaşlarım arasında da bu romanın eşsizlığini savunanlar çoktu. Ben de okumaya kalkıştım, ama daha on beş yirmi sayfada, ne yazık ki Kemal Tahir'in başansız, önceki romanlarının (Arkası 10. Sayfada) Öğretmenin onuru Ben onbir yıllık öğretmenim. Yurdumuzun hiçbir yerinde bu tip bir uygulama görmedim. Öğretmen miyiz, dilenci miyiz, soyguncu muyuz anlamadım gitti. Öğrencilerimizin, velilerin yüzlerine bakamaz olduk. Zaten yok olan saygınlığımız iyice yok olup gidiyor. Vatilik ve Milli Eğitim Müdürlüğü'nün bastınp Halka açık kıyılar otopark ohnasın Boğaz 'da yeni yapılan parklar çoğaldıkça gururlanıyoruz. Ancak bu olumlu gelişmeleri baltalamak istercesine bazı kişilerin pervasız hareketleri de üzüntü kaynağı oluyor. ANMA AHMET GÖKERKÜÇÜK'üıt aramızdan ayrüışının 2. yılında onu dostluk ve sevgi ile anıyoruz. ARKADAŞLARI 16 Mayıs 1986 cuma günü ansızın aramızdan ayrılıp ebediyete göçen "Yegân"ınımız TEŞEKKUR 1. SAMSUN KİTAP FUARI 110 Haziran Yurt düzeyinde sürdürdüğumuz Kitap Şenlikleri'nde bu kez 150 YAYINEVİ 6000'i aşkın kitap % 20 indirimli satışla SAMSUN MİLLİ FUARI'NDA SAMSUNLULARLA BİRLİKTEYİZ. BİLGE KİTAP KULÜBÜ "Kitapla okuru buluşturan kunıluş" YEGÂNE KAYAOĞLU'nun cenazesine bizzat katılan, çelenk gönderen, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan, telefon, telgraf ve mektupla büyük acımızı paylaşan, son görevlerimizi yapmamıza yardımcı olan, cenaze sonrasında ziyaretleriyle bizleri yalnız bırakmayan dost ve akrabalarımıza, son anında başında bulunarak hekimliğin ötesinde ilgisini esirgemeyen hemşehrimiz Dr. MUSTAFA DUMAN'a teşekkürü, ödenmesi güç bir borç sayıyoruz. ARZU BİLGE BEYDA KOKEL nişanlandılar. tstanbul 31 Mayıs 1986 ile AİLESİ iTHAt JAPON FENERLERi RICEPAPER\ m 25 "BÜYÜKİÇİN BÜYÜK HABER AYRINTIU BILGhYARlNDAN İTİBAREN GAZETELERDE IKC2A ÇamMobilya Merkez Bagdal Cad No 36 Yolaç Is Merkezı Kızıllopraklstanbul Tel 33725 41 Sube Çankaya Hosdere Cad No 200'A Ankara Tel 385702 Şube Alsancak Ala'urk Cad No 270/'A Izmır Tel 21 59 00 25"BUYUK"IÇIN BÜYÜK KARAR AYRINVLl BILGhYARlNDAN ITIBAREN GAZETELERDE Programlı, Elektriklijurbo Auer Rrın 162.140 Lira! $ II E R K E l I KOZ A : T t \ 6 ı) L Türkıye'nin tek Programlı, Elektrikli, Turbo Fırını Auer Turbonik Bayrama kadar eski fiyattan satılıyor. Dilersenız 162.140*. TLye peşın alın, dilerseniz 11 ayda 17.800*. TLIik taksitlerle ödeyin. Auer Turbonik i ucuza almak için acele edın, bu Auer fırsatını kaçırmayın AUER Bayrama kadar!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle