16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/İ2 1 HAZİRAN 1986 ParisHen Halifax'tan Fîrar uzmanı Vaujoıır yîne 'pır' Geçen haftabaşı Alouette2 tipi bir helikopter Paris'in içindeki Sante hapishanesinin damına doğru sokuldu 18 yıla mahkum fırar uzmanı Michel Vaujour gardiyanların gözü önünde güpegündüz kendini helikoptere aktardı. michel Vaujour ve kendisini kaçıran helikopterin pilotu bayan Vaujour, Chirac hükümetinin eli sopalı Içişleri Bakanı Pasque ve Güvenlik îşlerinden Sorumlu Bakanı Pandraud'u biraz daha komik duruma düşürdüler. SABETAY VAROL PARİS On sekiz yıla mahkum Michel Vaujour, fırar uzmanı olarak şöhret yaptığı için yılIardır dolaştığı cezaevlerinin yönetimleri, kendisini özel olarak gözetleme talimatı almışlardı. Hani öyle adamlar vardır ya, ne yaparsanız yapm, kafasına koymuşsa demirparmaklıklan aşmanın yollannı bulur, işte Vaujour onlardan biriydi. Geçen haftabaşı, Alouette2 tipi bir helikopter Paris'in içindeki Sante hapishanesinin damına doğru iyice sokulur, Vaujour, gündüz ortası gardiyanların gözü önünde, büyük cambazlıklar yaparak çıktığı damdan kendini helikoptere aktarır. Araç, Sante'ye çok yakın uluslararası öğrenci sitesinin bahçesine konar. Yabancı uyruklu öğrencilerin ilgisiz bakışlan arasında, tutukluyla pilot, Paris sokaklarının kalabalığına karışırlar. Sante gibi Paris'in en iyi korunan hapishanelerinden birinde meydana gelen bu firar olayı, ilk bakışta dehşetli bir organizasyonu andınyor. Ama gerçekler ortaya cıkınca, bu işi basarmanın atla deve olmadığı görüldii. Michel Vaujor'un kansı, kocasının kaçışına yardım eder sanısıyla polis tarafından uzunca bir süre izlenmişti. "Aile baglanna sadık" kadın, takibe rağmen pilot okullarına yazılmayı başarmıştı. Bir süre sonra da usta bir helikopter pilotu olup çıkmıştı. En son devam ettiği Paris yakınındaki okula kendini acemi birjjilot olarak janıtır. Okul yöneticileri, bayan Vaujour'un kısa zamanda kazandığı üstün başan karşısmda biraz saşınrlar ama bu durum, öğrencilerinin başansıyla iftihar etmekten ileri gitmez. Çift için, firar planının infaz günü nihayet geljp çatar. Ashnda Paris üzerinde amatör pilot ehliyetiyle uçmak yasakur. Yasaktır ama, öyle her uçan cismi saptayacak radar tertibatı da yoktur. Silahlı soygun suçlusu Vaujour, bir kez Alouette2'ye bindikten sonra gerçekte tam anlamıyla emniyettedir. Çünkü kent merkezinde helikopterin güvenlik kuvvetlerince düşüriilmeyeceğini bilmek için, uzman olmak gerekmez. Birkaç yüz litrelik yakıt deposu, en az Reagan'ın Bingazi ve Trablus'a attığı bombalar kadar tahribat gücüne sahiptir. Vaujour ve sevgili eşi yakayı ele veririer mi, kayıplara mı karışırlar, bu ayn bir konu. Ama şurası bir gerçek ki, asayiş konusunu kendine bayrak edinerek iktidar olan Chirac hükümetinin, eli sopalı lçişleri Bakanı Chartes Pasque ve en az onun kadar gözü kara güvenlik işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Robert Pandraud, bu olayla birlikte biraz komik duruma düştüler. Firar, kazara biriki ay önce olsa Pasque'nın sosyalist hukümetın bakanını laçkalıkla suçlayacağını herkes adı gibi biliyor. Olaydan birkaç gün önce Paris'in uyuşturucu merkezi haline geldiği söylenen Haller çevresinde 18 yaş altında kız çocukları, "manevi tehlike"ye maruz kaldıkları gerekçesiyle gözaltına abnmış, ailelerine haber verilmeden, sabaha kadar nedensiz yere nezarethanelerde tutulmuşlardı. Fransız basını ve TV'lerinin, Haller'deki gözaltına alma olayına tepkileri devam ederken meydana gelen bu sansasyonel firar, ister istemez, "Yıllardır büyiitiUen asayişsizlik tehlikesinin etkisiyle seçmende uyanan istahlan tatmin için güvenlik kuvvetlerine, hiçbir suçu olmadan çocuk yaşta kızları gözaJtına alıp. sabaha kadar gerçek suçlularla bir arada bekletecek cesareti bulacak ölçülerde giivence veren yeni iki bakan, iş helikopterli firarilere gelince yaya kaldılar" dedirtti. Neyse ki, tepki karşı tepkiyi doğurduğundan iki bakan, güvenlik kuvvetlerine, "Yasal sınırlan zorlarsanız dahi yanınızdayu, vereceğiniz falsolan göğüsler ve üstiinü örteriz" guvencesini yavaş yavaş geri almaya başlıyorlar. Coğrafya kitapları iyidir HAPİ ULUENGİN HAIİFAX Coğrafya kitapları iyidir. llkokul çağlarında hatmedümiş coğrafya kitapları kolay unutulmaz. Faik Sabri Duran'ın "Keşifler Âlemi" de kolay unutulmaz. Kolay unutulmayan coğrafya kitaplarında öğrenilen şeyler de kolay unutulmadığından, "Gulf Stream" sıcak su aJcınasının Avnıpa kıyılannı yalayarak kuzeye çıktığı, Antartika'ya kavuştuğu, kutupta serinlediği, sonra Kanada sahillerinden güneye döndüğü ve körfezin adını alarak "Labrador" soğuk su akıntısına dönüştüğü de kolay unutulmaz. Bir de, Halifa* 1 ın "Labrador" soğuk su akıntısı üzerinde bir liman olduğu, "Yeni Iskoçya" eyaletinin başkenti olduğu, çünkü "eski" Iskocya'dan gelenlerin ilk kolonileri kurduğu unutulmaz. Halifax'a geldim. Halifax, okyanusla orman arasında sıkışmıştı. Uçaktan, engin okyanuslar, derin ormanlar ve kuzeylj sisler gördüm. Halifax'a geldim. Okyanus, okyanusun öteki yakası gibiydi. Lacivertti, griydi, kutupta keşfe gidecek gemilerın ve akıntıda morina avlayacak balıkçılann hasreti gibiydi. Okyanustan kokular içtim, balıklar yedim, pavuryalar, istiridyeler, ıstakozlar yedim. Okyanustan, kutupta keşfe gidecek gemilerin son avaryalan onardığı hayaller kurdum. Sahil şehirlerinde ormanlı ha>'aller kuramayacağımdan, ormanlı hayaller kurmadım. Kuzeyli sislerde tarafsız seyirci kaldım. Halifax'a geldim. Halifax küçüktü, scvimJi sayılamazdı ve Amerika'ydı. Halifax, okyanusla orman arasına sıkışmış bütün küçük taşra şehirleri gibi, okyanusla ormanın öteki yakasmdan gelenleri ağırladığı için heyecanlıydı. Herkes NATO toplantısından konuşuyordu, üç yüz güvenbk görevlisi takviye vardı, sokaklarda kermes düzenleniyordu, yeni lskocyalılar misafırlere eski Iskoç>alı olduklanru ispatlamak için etekler giyiniyordu. Halifax, okyanusla ormanın arasına sıkışmış bütün küçük taşra şehirleri gibi, okyanusla ormanın ötesinden gelenlere biraz hasret ve biraz hasetle bakıyordu. Teleksçi kızlar, ne yapıp yapıp ormanın Ötesindeki şehirlere gitmekten söz ediyordu. Taksi şoförleri, pek çok zaman önce bile olsa, kendilerinin de okyanusun ötesindeki şehirlerden geldıkJerinden söz ediyorlardı. Halifax'a geldim. Otel odalan bütün otel odaları gibiydi. Konforluydu, televizyonda kedi maması reklamlan vardı ve Leyla sabah dörtte haber yazdırmam için uyandınyordu. Basın odası bütün basın odaları gibiydi. Daktilolar vardı, teleksler vardı, telefonlar, kameralar, spotlar, anonslar ve altı saat zaman farkı için yanş vardı. tnsanlar bütün insanlar gibiydi. Okyanusun öteki yakasındaki basın odalarından tanıdıktı, ormanın öteki yakasındaki şehirlerden bildikti, çok sigara içiyorlardı, çok daktilo yazıyorlardı ve Nevv Yorklu kadın gazetecilerin gözleri dayanılmazdı. Halifax'a geldim. "Gıüf Stream"ın sıcak su akıntısı olduğu yerlerden "Labrador"un soğuk su akıntısı olduğu yerlere geldim. Engin okyanuslar, derin ormanlar, kuzeyli sisler, kırmızı üniformalı atlı polisler, tek tük kalmış ahşap evler, iki yüz yıllık olmasıyla övünülen kiliseler, yayalara hep yol veren sürücüler, ormandan odun taşıyan devasa kamyonlar, garsonlar yer göstermeden masalanna oturulamayan harcı âlem lokantalar, dünyalan ormanın ilk kilometreleri ve okyanusun ilk fersahları ile sınırlı, önyargısız, kendi halinde, ama yine de ormanın ve okyanusun öteki yakasmdan gelenlere hasret ve hasetle bakan insanlar gördüm. Kolay unutulmayan coğrafya kitaplannın, kolay unutulacak limanına geldim ve kutbu keşfe gidecek teknelerin son avaryaları onardığı hayaller kurdum. Kutbu keşfe gidemedim ve ilkokul çağlarında hatmedilmiş coğrafya kitaplannın iyiliğine iman ettim. Atina'dan Saçma bir düşmankk STELYO BERBERAKİS ATİNA Yunanistan'da unlü bir gazeteci ve yazar var. Adı Nikos Dimu. Dimu, Yunan gazetelerinin arasında en ciddi olan To Vima'ya her pazar bir makale yazar. Aynca Heİenlerin karakterini kaieme alan tam 12 kitabı yayımlandı. Bu kitaplannın tümü 4 ile 12 arasında baskı yaptı. Yunan gazetecilik standartlarına oranla •'cnretli" bir yazar olarak tanınan Dimu'nun, 1984 vüında yayımlanan ve halen 4. baskısı satılan "Yeni Helenler" adlı kııatnna büyük rağbet gösteriliyor. ' Nikos Dimu, Yunanistan'ın Aziz Nesin'i. Kullandığı dil, ne denli akıcı ve sürükleyici ki, mizahı ile olaylann trajikliğine esürdiği hava, okurun ister istemez "bıyıkaltı" gülmesine yol açıyor. Türk Yunan ilişkilerinin yeniden kızışlığı ya da kızıştığını sandığımız şu günlerde, Nikos Dimu'nun, "Veni Helenler" adlı kitabının içindeki 44 öyküsünün arasındaki "29 Mayıs" başlıklı öyküsü akla geliyor. Dimu, bu öyküyu, Istanbul'un alınış günune adamış. Yunanhlann genellikle Turklere karşı besledikleri duyguları analiz eden Dimu, bunun nereden kaynaklandığını kendi deneyimlerine bağlı kaiarak anlatmaya çalışmış. 1957 yılında Almanva'da teknik universitede öğrenciyken tamştığı "çok sempatik" gencin, birbirlerine duyduklan yakır.üğa rağmen, "Türk oidugunu" öğrenince "şaşırdıgım", 1963 yılında Zıirih'te tanıştığı bir Türk bayanı ile geliştirdiği sohbet ile Turklerin de "Sanal ve küJtur alanında yelerince bilgi sahibi" olduğunu öğrendiğini ve daha bir dizi başından geçen "Türk" olaylan kaieme almış "29 Mayıs" öykusunde... Nikos Dimu, bu öyküsüne niçin "29 Mayıs" başhğıru koyduğunu da. öyküsünün sonunda anlatıyor, bu öyküsünden bazı alınîılara bir göz atalım: "... Yıl 1960 Amsterdam. Karşı kaidmmda bir topluluk görüyorum. Hararetli bir biçimde el kol hareketleriyle konusuyorlar. Kuzeyulerin sessizliği arasında topluluktan ytikselen sesler herkesin dikkatini çekiyor. Doğal olarak, (Herhalde Yunanlıdır) diye düşündüm, ama yanlanna yaklaşıp, Türk olduklanru öğrenince içimde bir eziklik duydum. Duymuştum. Aynı anda, bu ezıkliğin nerden ilerı geldiğinı duşünmeye basladım ve anladım ki, bu eziklik bu topluluğun bana benzerliğinden kaynaklanıyordu.Ve düşündüm ki, bir Yunanlı, Türke benzetilmesinden hiç hoşlanmaz. Aksine bunu bir 'küfür' bile kabul edebilir. Oysa bir ttalyan'a benzetilmesine karşı çıkmaz. Ama bu Türkler bizim komşumuz, bunlarla uzun yıUar beraber yaşamışız, dillerinin etkisi altında kalmışız, düşüncelerinin ve terbiyelerinin etkisi altında kalmışız. Belki de onlara verdiğimizden çok daha fazlasını aldık Türklerden, ancak tarihimizin bu bir bdlümünü belleğimize hiç mi hiç getirmek istemiyoruz. Bu belki mazeretli bir reaksiyondur, ama ne kadar sağlıkhdır ki? Böylelikle, Türkiye'de yaşayan Türklerden değil, içimizde yasattığımız Türkten nefret ettiğimize inanmaya basladım. Bu içimizde yaşattığımız Turk, taşralıdır. Karanİık mazimizin (400 yıllık Osmanlı boyunduruğunu ima ediyor) bir parçasıdır. O karanlık mazi ki, bizı "Avrupalılastınlmııkftn" etmiştir. Ve bizler, Turklere benzetilmekten hoşlanmayan bizJer, Turklerin bizi kıskandığını sanınz. Birimizden birinin bir baslangıç yapması gerekir. Aramızdaki iletişim temelleri üzerinde, gerçek tarihimizi öğrenmemiz gerekiyor. Bu yalnız hayali değil, insanların yaranna somut faaliyetlerle gerçekleşir. Birimizin cesaret göstermesi ve ilk adımı atması gerekir, bu ilk adımın "çok pahalıya" ödenmesi pahasına, ama ilk adamı atılmalıdır.. Dünyanın en güzel ve en renkli denizinin (Ege ima ediliyor) nefretle zehirlenmesini kabul etmek olanak dışıdır.. Bu metni Istanbul'un alınış günü olan 29 Mayıs 1968'de yazdım ve yayımladım, bu yıldönümünün değişik bir değerlendirme yapılmasına küçük bir katkıda bulunmak istedim" Türkiye ile Yunanistan arasında geçen hafta içinde iyiden iyiye gerilen ilişkiler için iyi bir örnek oluşturan Nikos Dimu'nun bu öyküsü, Yunan hükümetinin "tehdit edici" olarak bulduğu, özal'm bir gazeteye verdiği demeci, buna karşı Papandreunun "Turklere. Yunan ordusunun 1940 yılında İtalyan ordusuna verdigi dersin kendilerine küpe olmasını" söylemesine, Ege'deki sivil havacılık koridorlarının değiştirilrnesiyle, iki ulkenin karşılıkh gerekçelerie ihlilafa duşmeleri, Limni, Kıbns gibi çOzülemeyen sorunlann doruklaştığı bir dönemde, Türk okurlanna da Nikos Dimu'nun, Yunan okurlanna vermek istediğini aktarmış olduk. Dunyanın ilk ve tek kadınlar sirki 'Cirgue de Barbarie'nin kızlan kankanh bir gösteride. StuttgartHan Barbara'nın kadınlar sirki AHMET ARPAD Kahkahalar... Alkışlar... Şarkılar... Espriler... Yeniden kahkahalar, yeniden alkışlar. Büyük bir canlılık, büyük bir içtenlik var herkesde. Rengârenk aydınlatılmış çadınn yüksek kubbesi aJtında kişiler sanki bütünleşmiş. Ortadaki büyuk yoıvarlakıa bütün hünerlerini gösterenler, çevrelerindeki arenanın karanlığında oturanlarla el ele gibi. Içlerindeki ateşin bvılcımı çoktan çevreye sıçramış. Herkese neşe ve canlüığı veren, şekilden şekile, kılıktan kılığa girerek, rolkrini sonsuz bir içtenlikle yapan anistler. Kadınlar. Kadınlar sirki bir harika! Gunümuz sirkinin ilk tohumları 18. yüzyılın sonlarında Paris'te atılmıştır. Ingiliz Jakob Bates'in Fransız başkentinde kurduğu sirk, bugün bildiğimiz turde sirklerden ilkıdir. Ondo kuzuncu yıızyılda Avrupa'nın birçok kenıinde sirkler kurulmuştur. Ozellikle Fransa'da, Almanya'da ve İtalya'da. Cirque de Paris, Medrano, Busch ve Renz sirkleri bu güzel geleneği yuzyılımıza kadar devam ettirmiş ünlü sirklerdendir. Doğu Avrupa ulkelerinde devlet sirklerinin en ünlüsü, Turkiye'ye de defalarca gelmiş olan Moskova Devlet Sirki'dir. Avrupa dışında sirk geleneği Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Çın'de devam eımekıedir. İs\içre'nin ünJü Knie sirki devletin desteği ile ayakta tutulmaktadır. Federal Almanya'nın Krone Sirki de babadan oğula geçen bir gelenekle bugün ülkenin en buyük ve unlu sirkidir. Ne yazık ki, Turkiye'mizde bir sirk geleneği yoktur. Ülkeye gelen yabancı sirklerin sayısı da her geçen yıl daha Roma'dan Sigamyla savaş Sigaraya karşı bir polis ülkesi istiyorum diyor, îtalya'nm eski sigara tiryakisi Sağlık Bakanı Costante Degan. Avrupa'da sigara tıryakileh için kötii zamaniar bugunler. Halya'dan sonra lspanya da sigara rtklamlanm yasaklamayı düşünüyor ve çok ulusiu sigara şirketlerine yalnız azgelişmiş ülkelerin pazarlan kahyor. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA ttalyanlann Sağlık Bakanı Gottante D e g u , bir davava sonradan dönenJenn ne kadar tehlikeü olabüeceğinin en somut kanıtı. 56 yaşındaki mühendis Degan, eski bir sigara tiryakisi. Fakat sigarayla mücadele konusunda hazırladığı bir yasa tasansı Degan'ı, kaşarlannuş sigara tiryakileriıün bir numaralı dusmanı haline getirıyor. Eğer Degan yasası parlamentodan gecerseki durum öyle görünüyorsigaradan vazgeçemeyenJeT bu düşkünlüklerini tuvaletierde tatmin ctmek durumunda kalacaklar. Degan, açtığı seferberlikte basarılı olursa, İtalya'da sadece sinemalar ve uçaklann sigara içilmeyen bölümlerinde değil, okul, hastane, avukatlık, mimarlık büroları gibi özel işyerleri de dahil olmak üzere kamuya açık bilumum yerlerde sigara içmek yasa k olacak. Buna rağmen elini pakete ve çakmağa atanlar, yakalandıkları ukdirde hayli yüklü bir ceza ödemek mecburiyetinde kalacaklar. Aslında öteden beri Avrupa'da sigaraya karşı en etkili mücadelcyi Italya yürütüyor. 1976'dan bu yana yürürlükte olan bir yasaya göre sinema ve devlet dairelerinde zaten sigara içmek yasak. 1962'den bu yana da italya'da sigara reklamı ya pılmjyor. Yapılan araştırmalar bu mücadelenın hayli etkili olduğunu ortaya koyuyor. örneğin "Ln Repubblka" gazetesinin yaptığı son arajtırmalardan biri İtalya'da 1524 yas grubunda olan^ençlerden yüzde 77'sinin sigara içrnediğıni ortaya çıkanyor. Gençlerden hemen sonra, sigaranın düşmanları arasında yaslılar sıralanıyor: 65 yaşıru aşanlann yüzde 38'i, kendini sigaranın "esaretinden" kunarmış durumda. 5665 yaş grubunda olanlar için de benzeri bir konum söz konusu. öte yandan "kansier" dehşetine sırt çeviren vurdumduymazlann yüzde 46'sı 2545 yas grubunda. Gene 3645 yaş grubunda olanlann yüzde 45'i de henllz "•ymtımş" sigara tiryakileri. Coğrafi açıdan da sigara tiryakilerinin en yoğun bulunduğu yöreier çok gelişmiş sanayi yöresi kuzeybatı ile az gelismis güney. Meslek gruplan açısından ise sigaranın zararlarını henuz duymamış olanlann başında önce tüccarlar ve işciier, sonra da işşizler, memurlar ve nihayet iş adamları ile serbest meslek sahipleri geliyor. Sigaranm bir numaralı müttefikinin ise "stress" olduğu görülüyor. Sigarayı bırakmayı başaranlara gelince, "La Repubblica"nın araştırması, İtalya'da sigara tiryakilerinin dörtte birinin bu illetten kurtulduğunu ortaya koyuyor. Bu savaşta en başanü olanlar ise genellikle yüksek eğitim dtUeyü serbest meslek sahipleri ve yöneticilcr oluyor. Arastırmanın ortaya ko>duğu ilginç bir gerçek de, ltalyanların büyük bir çoğunluğunun Sağlık Bakanı Degan'ın sigaraya karşı açtığı savastan memnun olması. Hatta sigara icenkrin ytlzde 70"i bir gün başlanna böyle bir iş gelmesinin kaçınılmaz olduğunu itiraf ediyorlar. Degan'ın yasa tasansına başkaldıranlann eziçi çoğunluğu az gelişmiş güneyden geliyor. Eğitim düzeylerine göre ise tıryakiliğin keyflni savunanİarın yüzde 34'ü Ukokul mezunu bile degil. Bu grubun hemen arkasından ise yüzde 23 ile ükokul mezunlan geliyor. Bu verüerin vndiği güçle olacak, Italyan Sagbk Bakanı Costante Degan, "SJgamym karşı bir polis ülkesi Istiyormu" demekten çekinmiyor. Eski tiryaki, yeni savasçı Degan, sözlerini "Otgun bir ilkedc ynrtUfiar, kefldiiifiııden sigaraya kar?ı •avaş ver*n potialere dönttfkr" diyerek bitiriyor. Avrupa'da anık sigara tiryakileri için kötü zamaniar bunlar. ABD'de sigaraya karşı açılan etkin kampanya hızla Avrupa ülkelerine yayıüyor. itaJya'dan sonra, lspanya da sigara reklamianru yasaklamayı duşunüyor örneğin. Çok ulusiu sigara şirketlerine bundan böyle sadece azgelişmiş ülkelerin pazan kahyor. çok azalmaktadır. "Cirtjue dt Barbarie", dünyanın ilk ve tek kadınlar sirki! Parisli kadın artist Barbara Vieille 4 yıl önce bu sirki kurmakla ne kadar yürekli olduğunu gostermiş. Devamlı başarılar bunun kanıtı. Artistlerinın tamamı değişik ülkelerden kadınlar olan sirkte, program dışındaki görevleri erkekler ustlenmiş. Kurulduğundan bu yana bütün Batı Avnıpa ülkelerini gezen, Avignon Festivali'nde ödül kazanan "Cirque de Barbarie", 1985'ten sonra tekrar geldiği Stuttgart'ta, iki yıl surecek Avrupa turnesini başlattı. 1500 kişilik çadır her akşam dolup taştı. Program, müzik, kabare, pandomim, sirk, çekicilik, cambazlık ve alay kanşımı. Kuruluşu 1970'li y.llara rastlayan "Circus Roncalli"nın getirdiği "haval ve riiyalar dünyası"nı devam ettiriyorlar. Bütün gun işinde bunalan, televızyon karşısında da istediğini bulamayan bıkkın büyuk kent insanımn dunyasını. Bu dünya insancıl ve dürüst. Kişiye rahatlık duygusu veren. Birbirinden genç, birbirinden hareketli on kadın, programlan ile seyirciyi büyuluyor. ona neşe dolu bir akşam sunuyor. Tempo çok hızlı, espriler tam yerinde. "Cirquc de Barbarie" de her şe> birbiriyle öyle güzel kaynasmış ki, ortaya renk dolu, alışılmamış, yepyeni bir sirk çıkmış. Her şeyle alay eden, küstah bir sirk! Fakaı seyircisini seven. Trapez cambazları ve sihirbazlar arasında ona bir şeyler veren, onu duşundüren. Kişiyi birkaç saat için de olsa başka bir dunyaya götüren... Her şey aydınlık, rengârenk bir duş gibi. Insansever bir sirk, bu kadınlar sirki. MontreaVden Montreal'e sözde uğramayan uçak GÖNÜL DÖNMEZ MONTREAL Diğer birçok havayollan gibi Çekoslovak Havayollan da yolculanna yiyecek, içecek ikram eder yol boyunca. Yalnız haftada iki kez Prag ile Havana arasında sefer yapan uçakta bir ikram daha vardır: "Batıya göç edebilme şansı." 1982 yıhndan bu yana 189 Çekoslovak, Montreal'de ayrılmış uçaktan. Göç yetkililerine göre, haftada ortalama bir kişi. Öyle ki Montreal'in Mirabel Havaalanı için bu politik göç olaylan artık çok sıradan. Heyecan bile yaratmıyor. tşin ilginç yanı, Çekoslovakya'run bu uçaklann Mirabel'e uğradığını kabul etmemesi. Hükümete ait CSA Havayollan'nm programına göre, iki komünist ülke arasında durak yok. Oysa altı yıl önce uçaktan inen yakın dostum Pavel'e, ya da iki yıl önce gelen garson Henri'ye sorarsanız bilmeyen yok bu işi. Kanada'daki Çekoslovakların hemen hepsi. uçağın Montreal'de duracağından önceden haberdar olduklannı ve Küba tatilini bahene ederek aylar önceden hazırlandıklannı söylüyorlar. 61 yaşındaki sanat profesörü ve buradaki Çekoslovaklann temsilcisi Victor Zicha'ya göre bir anda düşünülmüş bir şey değil bu. Gerçi aniden göç etmeye karar verip de havalimanından kente dek arkasına bakmadan koşan delikanlının öyküsü, dilden dile dolaşmjyor değil, ama her öyküye bir kahraman yaraşır diyeceksiniz. İşin ilginç yönü, Doğu Batı coğrafyasından, aerodinamik yetersizlikten hava korunma kurallanna dek birtakım kanşık işlere, bir de politikanın girmesi. Örneğin bu seferlerde kullanılan Sovyet yapısı İlyushin 62M jetleri, benzin almadan en fazla 8.000 km. gidebiliyor. Amerikan uçağı olsa daha fazla gidebilecek. Prag ve Havana arası 9.524 km. olduğundan, benzin için bir yerde durmak gerekiyor. Dönüşte birtakım hava akımları yardım ettiği için durmaya gereksinme yok. Atlantik'in bu yanında başka komünist ulke olmadığından ve Birleşik Devletler'den Küba'ya direkt uçulmadığmdan geriye bir Kanada kalıyor. Ve bir kez Kanada'ya inince de Kanada Ulaşım Bakanlığı'nın kurallarına göre benzin alırken, tüm yolcuların indirilmesi gerekiyor uçaktan. Böylece Çekoslovak vatandaşlarına komünist olmayan bir ülkeye ayak basma fırsatı çıkıyor. Arada bir uçak Mirabel yerine Newfoundland'daki Gender Havalimanı'na iniyor ve Kanadalı yetkililer ile uçağın emniyet görevlileri arasında göçmenler üstüne çekişmeler oluyor. Oysa Mirabel'de her şey yolunda. En sık görülen göç olaylan, her salı 578 nolu sefer ile her pazar 576 nolu seferi yapan CSA jetleriyle Küba'ya giden yolcular arasından çıkıyor. Dediklerine göre bunun nedeni Çekoslovakya'dan başka yollardan çıkmanın zorluğu. "Birkaç yü öncesine dek, Y ugoslavya'ya vize alıp oradan Batıya geçilebiliyardu" diyor 82'de buraya gelen Hosek, "Oysa şbndi vize almak çok zorlaştı." Göcmenlerin çoğu erkek, profesyonel, mühendis, 2040 yaş arasında. Önceden ödenmesi gereken Küba'ya gidiş dönüş uçak bileti, bazılannın bir yıllık gelirinin tutan. Aynca gelirken her şeyi geride bırakmaları gerekiyor. Örneğin bankadan fazla para çekmek polisin dikkatini çekebiliyor. Üstelik Küba'ya on beş günlük tatile cıkıyormuş gibi davrarunak da gerekiyor. Valizinde kalın çorap, lngilizce, Fransızca sözlük bulunanlar, bir neden gösterilmeden alıkonuluyor. Montreal'e inişe bir saat kalana dek hiçbir şey denmiyor uçakta. Buraya vardıkJannda saat sabaha karşı 03.30. Havalimanı bomboş. Bekleme salonu, Çekoslovakya dahil değişik milletlerin bayraklanyla bezenmiş. Üniformalı bir Kanada polisi, yolcuların arasında dolaşıp, heyecanlı görünen ya da sinjli davrananlara dikkat ediyor. Eğer yolculardan biri gereken işareti verirse Çck pasaportunua asa| ı doğru tutıüması bu işaretyaklaşıp yolcuyu Kanada göç yetkililerine götürüyor. Sonra CSA görevlilerine yolcunun valizinin uçaktan indirilmesi için baskı yapılıyor. Dostum Pavel, altı yıl önce böyle gelmiş Kanada'ya. Mirabel'de bayağı ağırlamışlar onu. İki gece limandaki Iüks otelde konuk olmuş, sonra iş bulana kadar, kentteki YMCA'de yatmış. Hep bedava. Pavel'in şimdiki yaşantısı daha mi iyi Prag'dakiden? Kendi de pek emin değil bundan. Orada da işçiymiş, burada da işçi. Üstelik burada çoğu zaman işsiz. "Bize orada Amerika'nın, ozellikle New York'un hep en kötü yanlannı gösterirler, biz de propaganda diye hiçbirine inanmaz, gözümüzde büytitürüz bu kentleri" diyor. Bu nedenle Nevv York'a gittiğinde büyük bir düşkırıklığına uğramış Pavel. Kenti, Çekoslovak televizyonunda gösterdiklerinden pek farklı bulmamış çünkü. Londra'dan ETAP Etap Intemational Hotels, Türkiye 15. Yıl Fotoğraf Yarısması Tarihl, Arkeolojik ve Doğal Güzellikleriyle Türkiye Etap Intemational Hotels. Turkiye'de 15 Hızmet Yılı onuruna bir fotoğraf yanşması düzenlemiştir Yanşmanın genel amacı Türkiye mizı ve Türk Fotoğraf Sanatı'nı yurt içı ve dışında tanıtmak. fotoğrafçılanraızı ozendırmek. desteklemek ve fotoğraf sanatının gelışmesine btkıda bulunmaktır. Yansma Kosullan 1 Vanşma rainızca renkli dıapozıuflen: aıkt:r 2 Dıa 24 x J6 mm lesa daha Kftuk olacakur Bir kışı >anşma\a, her Nnne ba?ka runıuz \çmıek koşulmia dıledığı sa\ıdi dıa tle kalıbbılır Da uzennie sahıbımr aj) olmavaok salnızcj î raionııian ıbaret bir nımuz bıılunacalaır ktna haska bir kapaiı zarf ıçıne dıa sahıbının adı adresı vına leleîon numarası rBmın cekılmts oljuju ver ile vapmn ba$ka hır fıdullfndırm^e kaiLiradıjSmı bıldınr yaıısı konacak ıç bu zarhn uzerme >alnııca nımm «zılacaktır • Dıa kaseti«iKek ve to\Iece du?pln bir amhalaı londe î Turtmt Etap Otellfn Ha La liışluler ViııdurluŞu ne ulaşıınlacatctır lJıaUr cn jjeı. 1 ^ Kas.m 1W) tınhıne kadar PTT ile Laabhuüu oiarak a^agıJak adr«e gondenlmış olmalıdınar Postada pecıkme ka\tıo.ma ;e bozulmadan \ansma\ı duz«ileyenler iorumlu degıldırler. 4 Yanşma soniA,lan \v ödül Kazaıunlar Vaiık lQî* da acıklanacaktır ; İlk u, derece a>Ti kıjılere vmlecektır Bu maksalla ıun kazanan yapıt'an n a wnnek sureıı\;e sırava koıacak. dfgerlendıra» tamambndıkBn •Jtnra rumuz atrflan acılacak \ç a\Tiı ısım tekrar edı\(ırsa Jertcr bir sonrakı upııa lenlecekür 5 Odul kazınan '.apıtlann telıf haklan Beınelmılel Otelcıbk ;e Tun/rn *.:> ne a : ulicakîır (.Klullendimn? ılışında kalıp ııın laratinaan Turkıvç nm unıtılması Mn kullanılmak uzerv %alık vtrlen dıalan BeNivlrTüfeİ Otelcıbk ve Tunzm \> eîınde luîacak vt her dıa ıcın ^ahıbıne 10 000 TL teiıf hakkı <ıdeno:ektır Drğt?r dıalar sahıplenne perı venltcektır Yeşil Ada'nın bıırıık şiirleri RAGIP DURAN LONDRA Bembeyaz duvarlarda Turkçe ve Rumca ilanlar. Tavanda da kuçük bir kilimle heybe. Genç yaslı 30 40 kişi masaların çevresinde toplanmış. Karıve gibi bir yer burası. Teypte Rubi Su kaseti. Sonra Rumca bir hava. Hackney Kıbrıslılar Derneği'nde şiir gecesi. îngiltere'deki Kıbnslı Rum ve Turklerin ortak tek derneğinde, Akdeniz kokulu şarapla, kaşer peynir, humus, larama. zeyiinler. Rura üyelerin çoğu yaslı. Teyzeler, yengeler hatta nineler de gelmiş. Nikoslar'ın çoğunda emekli giysisi. Londra'daki Kıbnslı nufusu, Lefkose"den kalabalık. Londra ile akrabalık, Ingiliz uluslar topluluğuna dayanıyor. Ne de olsa eski Ingiliz mandası... Hackney Derneği'ndekiler, "Bans Operasyonu" adı verilen askeri harekâta, Atılla Hattı'na, sonra Ankara, Atina, Londra. \Vashington ve Moskova'da çızüen planlara karşı. Siyasi sorunlar şıirlere de yansıyor: "Masraavi Akdeniz'de / Küçüciik rvimde / Bırakmadılar bir başıma beni" muthiş bir dostluk özlemi de girmiş dizelere: "Kahveci Hüseyin efendi / Balıkçı Yorgo" arkadasiığı destanlaşmış. Ama mazide... Rumca ve Turkçe okunuyor şiirler. lngilizce çevirilerle çoğalıyor anlam. "Lella" şiir grubunun 45 ozanı yaşlı başlı beyefendiler. Rumca söyieseler de, el kol hareketlerinden, mimiklerden jestlerden anlıyorsun ne demek istediklenni. "Ena Kosmos... Katastrofi." Kıbnslı genç Turklerin şiirlerinde ise mücadele duygusu ön plana çıkıyor. Bir turlu gelmeyen yanna olağanustu bir guven. Ve adı dıli. farklı da olsa. hemşehrisine hep dostluk çıçeği. Karanhkla, sıkılan kurşunlar unutulmuyor. Şiir nasıl da ateşliyor dostluğu!.. Yanşmanın konusu: Iun Va liıler ' Foıoğnıl sanauisı > Prol MustataAslıer IMT üuzcl Sanaılar Fakultesı I>efcanı• ŞakırEaaCıha).! ' Fotoğraf Sanjtosı n EnK' Ci2j!en (Fotoğraf Tanhosı; Kdapıi Hakman (Türkne Eup Oellerı Halkla llı^ıler Odul Tuarlan Bınnc.e Ikımyc 10 adeı Manmxı lu \ iO.ÜOO TL 100U00U 300 000 TL *Ü 000 TL Bayvııru A d n s l : HOTEL ETAP MMM K Taksım 80090 Istanbul . i AA '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle