18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
.CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Emekliye ayrılmamdan çok sonra mezun olduğu için oğrencim olmadığı halde Sabahattin Teköz'le birlikte sabahın erken saatinde Antakya'dan Adana'va kadar gelip eşimle beni çiçekle karjılarken: "Kitap ve yazılannızla siz benim her zaman hocam oldunuz" demek inceliğını gosteren, Hatay Barosu'nun sanınm en genç avukatı Firdevs Seyfettinoğlu'na da, teşekkur, başan ve mutluluk dileklerimi sunmadan geçemeyeceğim. Mutlu bir raslantı sonucu olarak Hatay'da, benim turlü donemlerdeki öğrencilerimden kırk kadar hukukçuyla karşılaştım. Medeni Hukuk dersi fakultede dört yıl okutulduğu için bu daldaki her kursünün öğretım uyesi tıpkı ilkokullarda olduğu gibiilk yıl aldığı oğrencileri son sınıfa kadar goturür; yani onlarla derslerde, pratik kurlarda, yıl sonu sınavlannda (Ben ders yılı içinde de ozel yazılı sınavlar yapardım) dört yıl boyunca beraber olur ve çocuklan, ister istemez, tanır. Ondan sonra yeniden fakulteye ilk yanlan oğrencileri alarak onlan da dört yıl boyunca okutur. tşte Medeni Hukuk profesörleri oğrencilerini bu nedenle kolay kolay unutmazlar. Örneğin Izmir Barosu Başkanı Güneş Atabay ve Baro Yönetim Kurulu'ndan Av. Erol Özcan ve Baiıkesir Barosu Başkanı Turgut tnal da hiç unutmadığım öğrencilerimdendir. Daha eski kuşaktan şimdi emekli olmuş nice yargıç ve savalar da var unutamadıklarım arasında. Bu kez gördüm ki, simalannı unuttuklanm da olmuş. örneğin Reyhanlı savcısı ve lskenderun'dan bir avukat ve kendisi de avukat olan sayın eşi, benim sınıfımın öğrencisi olduklannı, yıl ve dönem belirleyerek kendilerini tanıttılar. Hanımı benden on numara almış. Bunu eşi açıkladı, hammı da bıiyük bir alçâkgönıillülukle doğruladı. Ben kolay vermezdim on numarayı. Dikkat edince gozlerinden ve sakin duruşundan tanıdım kendisini. Hatay'da karşılaştığım öğrencilerimden daha hangilerini sayayım? Samandağ ilçesinden Avukat Selim Zeybekoğlu ve arkadaşlarını mı, tskenderun ilçesinden Avukat Fazlı Inal ve arkadaşlannı mı, Reyhanlı ilçesınin Savcısım mı, Antakya'dan Avukat Olcay Hanımı mı, yine Antakya'mn bir bolum yargıç ve savcılarını mı? Hepsini buraya sığdırma olanağı yok, ama hepsinin yerleri var gönlümde. Tiırlu gunlerde onlann arasında olmak o eski günlere döndurdü ve gençleştirdi beni sanki. Karşımdaki saygıdeğer meslektaşlarımı da eskisi gibi, henuz yaşamlarının bahannda, birer delikanlı oğrenci biçiminde görerek onlarla hem içimdeki, hem doğadaki baharı birlikte yaşadım Hatay'da. Demek "Zaman olur ki hayali ciban değer" sözunü boşuna soylememişler. Bana oradaki bütun öğrenciîerimle karşılaşma fırsatları yaratan Sayın Baro Başkanı Avukat Nabi İnal'a ne kadar teşekkur etsem azdır. • • • Hatay'da, tarikat odaklanyla sanlmış öteki bazı illerimizde olduğu gibi, Ataturkçuluk henuz örselenmemiş. Tarikatçılar yalnız birkaç köyü sarabilmişler. Oraları göremedim. Ziyaret ettiğim Reyhanlı, Samandağ, özellikle tskenderun ilçeleri de, Antakya il merkezi gibi, kafaca ileri diizcyde. Üçbuçuk yddan beri burada görev yapan Sayın Vali Oytun Paşa'yı yalnız aydınlar değil, görebildığim kadarıyla, halk da seviyor. Vau', örneğin Arsuz gibi turizm merkezlerini surekli teftiş ve kontrol ederek mevsime hazırlanmalarım sağlamaya çalışıyor. Ağaçlandırma çalışmalarıyla da ilgileniyormuş. Arsuz plaj bölgesi ve dinlenme yerleri gerçekten çok modern otel, motel ve pansiyonlarla dolmuş. Pek beğendim. Buna karşılık, Samandağ ılçesinin plajı, Suriye sınırına yakın olmasından mı, yoksa söylendiğine göre denizinin biraz dalgalı niteliğinden mi, nedir, ıhmal edilmiş. Onemli bir yatınm göremedim. Oysa sadece denizi değil, fsa'dan sonra ikınci yuzyılda kayalar oyularak tunel biçiminde yapılmış Tifus ve Vespasianus kanalı da var orada. Uyanık ve çalışkan bir halkı barındınyor Samandağ ilçesi. Hatay halkının bir bölümö, tıpkı bizim Çorum'da olduğu gibi, Alevi imiş. Ama yurdumuzun kimi bölgelerinde ve Çorum'da görulen zıtlaşma ve çatışmalar olmamış Hatay'da. Bunun nedeni, bence Hatay halkınm Atatürk ilkelerine ve özellikle laikliğe bağlı olmasıyla açıklanabilir Çunkü Hatay'da bir tek imza gunii yetmedi; iki imza gunu yapmak zorunda kaldım orada. Antakya'da uç gazete çıkıyor: Ata Yolu, Hatay, Anlakya. Bunların uçu de ilerici. 30 lira fiyatla satılıyorlar ve ilk bakışta anlaşılıyor ki, yerel reklamlar sayesinde yayım hayatlarını surdürebiliyorlar. Biz Antakya'ya gitmeden önce yağmur yağıyormuş. Bir gün önce durmuş. Yeşiiin en dirisi ve en guzeli vardı orada. Ama bu guzellik içinde baharı yaşarken, bir yandan da beş günde gorebildiklerimi değerlendirmeye çahştım. Şunu da ekleyeyim: 5 Nisan Avukatlar Günu idi. Antakya'da Barolar BirliğTnin eski ve yeni başkanlan sayın Teoman Evren ve Sayın Atila Sav ile eşi Avukat Noyan Sav'la birlikte o toplantıya da katılarak, adaletin önemli sorunlarından biri olan "savunma hakkı" konusu ile yeniden karşılaştım. Bu önemli konuya "Demokrasi Arayışı" dizisi içinde yer vereceğim. 4 MA YIS 1986 Hatay'da Baharı Yaşamak HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Uzun yıllardan beri Nisan günterinın tadına varanuyordum. Ya gereğınden çok yağmur yağıyor, ya kuraklık başlıyor, ya da yeşiiin her türlüsünün en guzel, en canh, en diri olduğu günlerde hastalanarak yatağa mıhlanı, yordum veya nasılsa, birden yoğunlaşan ışler yuzünden gözlerimi doğaya çevirinceye kadar "nevbahar" gelip geçiveriyordu. "Nisan'ın gözn yaşlıdır" "Nisan yagmursuz, Mayıs guisuz olmaz" demişler. Elbette olmaz, olmamalı. Üretici köylü, nisan yağmurunun bereket ve zenginlik getireceğini bildiğinden, "Nisan yağmunı alün araba, gümuş tekeriek" der. Ben de bayılırım nisan yağmuruna, toprak kokusuna. Ama "her şeyin çoğu zararî' Eve kapanmak ıstemem doğrusu. "Esti nesîmi nevbahar/ Âçıldı güller subhderaAçsın bizim de goniümıiz / Sâki medet sun câmı cem" diyen divan şairi gibi, bahar ruzgân esince gönlümu ferahlatmak için bir güzelin sunacağı şarap kâsesiyle yetinip dört duvar arasında bahar zevki arayanlardan olmadığımdan, gerçek baharı doğada yaşamak için, az önce işaret ettiğim engelleri aşıp bir fırsat bulur bulmaz onu hemen değerlendirmek, canlanan doğanın filizIerinden, ova ve bayırların gözlere yeşil gülucükler yollayan güzelliklerinden yararlanraak için bastonumu alıp doğaya açılmak isterim hemen. Fırsatı kaçınrsanız, artık gitti gider. Dedim ya, nisanın gözu yaşlıdır. Kimi zaman fırsat insanın ayağına gelir, Tanrı da nisanın gözyaşlarını bir süre için dindirir ve siz birkaç gun art arda bahan yaşarsınız. Işte ben bu yıl Hatay Barosu'nun çağrılısı olarak 5 nisandan 8 nısana kadar dolu dolu beş gün ılık bir gbneş altında baharı yaşadım. Hem de yağmurun dinmesinin hemen ardından ve dostlarla birlıkte doyasıya yaşadım. Nerede, bifiyor musunuz? Antakya'nın ünlu Harbiye sırtlarında. Guzel vatan parçası Hatayımızı en son 1956 şubatında ziyaret ettiğime göre, demek dolu dolu tam 30 yıl geçmiş aradan. Tuhaf, ne çabuk da geçmiş? Ama duşünüyorum; geçmesin mı? Hatay'a gittıgunde, Arnerika'daki yuksek oğrenimini bitirerek yurda dönen buyük oğlum, şimdi iki çocuk dedesi. Evet, geçmesin mi yıllar?.. Ya öğrencilerime ne demeli? 40 yıl, 30, 20 yıl once derslerimı dinleyen, not tutan, her yıhn sonuna doğru çıkardıkları GUGUK dergisinde esprili şakalar, ınce eleştiriler ve her birimizin özelliğine göre çızdikleri karikaturlerle biz hocalan iğneleyen o kabına sığmaz, hareketli, canlı çocuklann yerinı şımdi evli barklı, çoluk çocuğa karışmış, ağırbaşü, oturaklı yargıçlar, savcdar, avukatlar, hekimler almış. Yanlış okumadınız: Hekimler de var oğrencilerim arasında. örneğın bunlardan biri Samandağ ilçesinde çalışıyor. Benirn Antakya1 da olduğumu oğrenınce eşini, çocuklarını alarak ziyaret ime geldi. O kadar mutlu oldum ki. 1935'ten 1960 yüma değın ek görev olarak İstanbul Tıp Fakültesi'nde tam 25 yıl süre ile Turk Devrim Tarihi dersini okutmak, bana birçok hekim dost kazandırdı. Hep övünurıim bu dostluklarla. Eski öğrencilerimden çoğunun adlannı unutmuşum ama, onlardan önemli bir bölumunu saygı ve sevgı dolu tatlı, sevecen bakışlanndan, renkleri yine eskisi gibi ışıldayan gozlerinden lanıdım. Örneğin Hatay Barosu Başkanı Nabi Inal'ın açık menevişli gözleri hiç unutulur mu? Fakülte sıralannda çok muzip, şakacı bir çocuktu. Yine öyle. Zarif eşi Sayın Ayda Inal'a, yavruları, minik bale öğrencisi Ayça'ya takılışlarmı gördükçe, "Tann mutluluklarını bozmasın" dileğinde bulunuyordum içimden. Baro Yönetim Kurulu'ndan Sabahattin Teköz de fakultede nasıl ağırbaşlı bir oğrenci idiyse, şimdi de öyle; az konuşan, güven aşılayan bir avukat. Eşi, yine eski öğrencilerimden avukat Ismet Teköz, tatlı dili ile kocasının suskunluğunu dengeliyor. Bizleri Batıayaz'ına (şimdiki adıyla Teknepmar'a) göturerek yeşil ve serin doğa ortamında guzel bir gun yasatma lütfunda bulunan ve daha sonra mozayikleriyle dunyaca unlü Hatay Müzesi'ni gezdiren Kays Kaya Kış, Kemal Tuncay ve Şefik Jnal'a da gönıil borcum var. özel arabasıyla bizleri, Hıristiyanların ilk kiliselerinden biri olduğu söylenen, kaya içine oyulmuş ve gizli bir kaçış dehlizine bağlı Saint Pierre Kilisesi'ne götttren avukat Sıdıka Surmeli, fakultede en ön sıraiarda oturan, dikkatle not tutan, çok çalışkan kız oğrencilerimdendi. Şimdi bir edebiyatçı ile evli bulunan Sıdıka Sunneli'nin, saygı ve sevgi dolu, içtenlikli, zekı bakışları hiç değışmemiş. PENCERE Ruslarm Çemobil'deki nükleer santralı patladı; yangın sürüyor; yükse'en radyoaktif bulut Balkanlar'a doğru esintryie sürüklendi; Romanya ve Yugoslavya üzerine geldi; Trakya ve Anadolu'ya da uğrayacak mı? Şimdi herkes bu olay üzerine konuşuyor. Yavaş yavaş nükleer santrallara ilişkin konularda uzmanlaşmaya başladık. Çernobil'in adını bile bilmezdik, radyoaktıf bulutların etkilerini düşünmezdik; dunya küçüldüğü için öğrenmek zorundayız; artık devtetler ve halklar jç içe yaşıyorlar. Gün geçtikçe, iletişim yoğunlaştıkça, bilim ve teknoloji ilerledikçe, uygariığın yararlannı da sakıncalarını da daha çok paylaşacağız. Uygariığın dışında kalma olanağı yok; gülü seven dikenine de katlanacak... Yakında uydulardan yansıyan televizyon yayınları, sınırtanh madan bütün ülkelere yansıyacak. Şimdilik radyo yaytnlannı dinlemek olanağı var; ama televizyon görsel olduğundan insanlan daha çok çarpacak, şaşırtacak, değiştirecek; gözleri acacak. Bilim ve teknoloji, toplumlan kötüye götürmez. Şimdiye dek uygariığın geiişmesiyle insanlığın uyanması arasındaki koşutlanma bozulmadı; bundan böyle de bu yasanın değişeceğini gosteren bir işaret yok. * İletişim insanhğa hız veriyor. Türkiye'de yirmi yıl önce bir telefon sorunu vardı; bugün de var; ama niteliği değişmiştir. Daha on yıl önce kimi işadamı hafta tatilini ya Atina'da ya Tahran'da geçirirdi, Avrupa'yla otomatik telefon görüşmesi yapmak için. 1960'lann ilk yarısında Başbakanlık yapan İsmet Pasa, Turkiye'nin telefon ihalesınde yabancı kumpanyalann işi kapmak için birbirini yedığini görmüş, ne yapacağını saşırmıştı. Bu itiş kakış sürdü gitti. Bu arada dünyada teknolojık bir devrim yaşandı, saytsal dizgeli telefonlar devreye girdi, kocaman santralların yerinı küçücük makineler aldı. Bugün Turkiye'nin köylerine telefon bağlanıyor, politikacılar kürsü kurup nutuklar atıyorlar; ayıp da ediyoriar. Çünkü marifet politikacılarda değil, süper endüstrilerin Üçüncü Oünya ülkelerini zoriamasındadır. Ulkemizde çeyrek yüzyıllık bir gecikmeyle telefon sorunu çözümlenme yoluna böylece girebildi. Karayollarını nasıl yapabildik? Hem yol makinelerinin gelişmesi, hem Türkiye iç pazarını metropollere açma siyaseti birbirine denk düşünce, asfalt yollar Anadolu'yu sarmaya başladı. Petrole dayalı ulaşım yabancı sermayenin de işine geliyordu. Sömürünün açlığıyla uygariığın zoriaması arasındaki bağıntı, diyalektik gereğidir. Politikacı, asfalt yoiların seçim sarv dığında pazartamasını yaparken, diyalektiğin işlerliği de kanıtlanıyordu. • Karayolları, telefon, televizyon, otomotiv birbirini bütünleyen yaiınmlar zincirinin halkalarıdır. Ne var ki, yalnız bunlaria çağdaş uygariığa ulaşılamaz. Komşumuz İran'da bunlar en azından Türkiye'deki kadar var. 1960'ta bizde televizyon yokken, İranlı televizyonun başma geçıp düğmeyı çeviriyordu; 1970'lerde Tahranlı Avrupa ile otomatık telefon görüşmesi yapabiliyordu; geçenlerde İran, Türkiye'ye "Renault 5" arabası satmak için Türkiye ile anlaşmayı tezgâhladı. Bütün bunlara karşın, İrar^ ın siyasal ve toplumsal yaşamınm Şeriat kurallarına göre düzenlendiğini unatmayalım. Bugün Türkiye'de gördüğümüz her şey, komşularımızda fazlasıyla vardır. Ya Güney Afrika Cumhuriyeti? Bu ülkede nüfus 30 mılyon, ulusal gelir 80 milyar dolar, dışalım 20 milyar dolar, dışsatım 20 milyar dolar. Ne var ki Güney Afrika'da ırk ayrımı geçerii... • Demek ki artık yalnız dışalımla dışsatımla, otomobille, telefonla çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılamıyor. Hiçbir ülke gelişmenin, kalkınmanın, uygariığın dışında kalamaz; ama gerısinde : kaJabilir, zorlanarak kuyruğa takılabifir. Çernobıl'den bu yana doğru radyoaktif bulutlar yaklaşırken "uygartık nedir?" sorusu üzerine kafa yormanın zamanıdır. Uygariığın ZörlamasıL EVET/HAY1R OKDVY AKBAL OKURLARDAN Sorunları çözülemeyen gençlik geçer. Çağdaş eğitimde, gençlere ayrı bir önem ve değer verilir. Oncelikle ruhsal gereksinimleri uzerinde durulur. Bu dönemin belli ruhsal olaylan ve bunalımlan vardır. O bakımdan çocuğu ve genci birer ruhbilimci gözityle ele almalı, sorunları üzerine de öylesine gidilmelidir. Sanıyoruz gençlik sorunları üzerine akılcı yollarla eğilme zamanı çoktan gelmiştir. Onlan daha fazla kendi yazguanyla karşı karşıya btrakamayız. Devletçe, ulusça, gençlik sorunlanna eğllmek, gençlerimize daha yaşanır bir yaşam biçimi sunmak zorundayız. Bunlar, öyle gözüktüğü kadar zor işler de değildir. Bu kesitin insanlarma önce güvenle bakacak, eğitimleri konusunda gerekli önlemleri alacak, yüklenebilecekleri sorumluluklan vermekte de çekinmeyeceğiz. Nasıl "eğitim beşikten baskur" diyorsak, ülke yönetimi de küçük yaşlardan, yani gençlik yaşlarmdan başlar gerçeğine inanacak, o yaştan başlayarak gençlerimize kimi sorumluluklar yukleyeceğiz. Bu durumda sık sık sözunü ettiğimiz "başıboşluk " da ortadan kalkacak, gençlerimiz hem boş zamanlannı değerlendirme, hem de kendilerine gelme olanağını bulacaklardır. Onlara güvenmeli, onlan mutlaka kazanmalıyız. ŞÜKRÜ KAÇAR Eğitimci Yazar Hafik'te Anıları Yaşatmak... Muzaffer Buyrukçu odamdaydı. Terzi ellerin kırılsın Yelek de bana dar geliyor' türküsünü anımsadım. Kilolarını arttırmış gibi geldi. Sen sanki pek mı zayıfsın? diyecekler olabilir. Ne yapalım biz karşımızdakını görüyoruz, o da bizi! Buyrukçu ile her karşılaşma bir sevinç verır bana. t ü m yaşamını yazmaya, özellikle öykü yazmaya, anlatmaya vermış bir kışidir. Bilmezdim, sonradan öğrendım, o da şıirte ışe başlamış. 1945'te 'Istikbalin Sesı', 1947'de 'Kalplerin Feryadı' adlı şiir kitapları çıkmtş. 1953'ten sonra gerçek yazın nedir bilmiş, kenar mahalle insanlarının öykülerini yazmaya başlamış... Ne iyi etmiş de lisenin ilk sıralarında yazıp yayımlamadığım şiirleri bir çekmeceye atmıştm, 'İkdam', 'Yeni Sabah' gibi gazetelerde 193940'larda çıkan öykülerimi de unutmuşum, dıye düşündüm. ilk kitap yayımlamak önemli bir atılımdır. Bunu iyı hesaplamayan yaşam boyu duyar acısını. Buyrukçu'nun bir başka öykü türü de 'günlük'leridir. Ama bunlar bizlerin yazdığı güncelere benzemez. Ben de uç günce kitabı yayımladım. Benimkiler, ya da Ataç'ın, Birsel'in, Tomris'inkiler kısa kısa izlenimler, düşünceler, anılar, saptamalardır. Buyrukçu ise belirlı bir günü alır, o gün boyunca ne olmuş ne bıtmiş, hepsini anlatır Korkunç bir bellek gücüyle! Unuttuğum, bir daha anımsamadığım zaman parçalarını Buyrukçu1 nun bu türyazılarında olduğu gibi bulmuşumdur. Sahiden böyle oldu, böyle konuşuldu, demişimdir. Bu yazılar, daha doğrusu bu öyküanılar yazın tarihimiz açısından da ilginç birer belgedir. Şimdi Çağdaş Yayınları arasında çıkan 'Sayılı Günler" adlı kitabını okuyorum. 1973 ile 1978 yıllarından on üç günün öykülenmesi... Hepsinde de ünlü şairler, yazarlar var. En önde de Buyrukçu var. İzlenimleri, anıları, sözleri ile... Ooğallıkla da o günlerdeki yaşantıları ile dostları şairler, yazarlar.. Cemal Süreya, H.İbrahim Bahar, Balaban, Külebı, Nusret Otyam, Remzi Inanç, daha kimler kımler... 'Sayılı Günler'de gerçekten 'sayılı' bir gün de 14 Temmuz 1978'dır. A.Rahım Balcıoğlu, Dr. Bahar ve Buyrukçu, Behçet Necatigil'le birlıktedırler. Bir ıçkili yerde, "vaktı kerahattır' der Necatigıl, rakıları dağıtırdostlara... Bu güzel buluşmayı ayrıntılarıyla okumak gerekır. Yazın dünyasına yakın kışiler için özellikle... Bahar 'Şiir yazıyor musun?" diye sorar. Necatigil 'in yanıtı şöyledir: "O bizim bakışımız gibi bir şey... yazanz zihnımize, kâğıArkasılZ Sayfada) tapulama sorunu Gençlik, toplumun genç ve dinamik bir kesitine verilen addır. Çocuklukla, yetişkinttk çağı arasında yer alır ve sürekli olarak toplumlarm devingenliğini, dinamizmini sağlar. Toplumlar, gençliğine verdiği değer ve öneme gore güç kazanır, ilerleme sürecinde kendine özgü yeri bulur. Türk gençliği, özellikle Atatürk döneminde yerini bulmuf, Türk toplumu da, bu büyük onderin önculuğünde, gençliğine gereken önem ve değeri vermeye başlamıştır. Atatürk, "Ey Türk geleceğinin evladı" dediği zaman, hiç kuşkusuz ona olan güvenini belirlemiş, gençliğine değer vermeyen toplumlarm sürekli mutsuzluğa duşeceğini işaret etmistir. Büyüyen ve ilerleyen Türkiye'de gençlik, Atatürk'ten sonra hiçbir zaman beklenüen düzeyde ele almmamış ve sorunlannut çözümune gidilmemiştir. Toplumlarm bugunu kadar, gelecekleri de önemlidir oysa. Gelecekte bizi en iyi biçimde temsil edecek de gençlik tir. Gençliği, yasının ve içinde bulunduğu dönemin sontnlanyla tek başma bırakmamak görevi de bizlere düşer. Akılcı ve kalıcı çözümlerle sorunlar uzerine gidildiği surece gençlik kazanılır ve ulkeye yararlı duruma getirilir. Bunun ilk yolu da eğitimden Sıvas ili Haflk ilçesine bağlı Tuzhisar köyünde Tapu ve Kadastro Müdurluğü'nce yapılan tapulama esnasında, aşağıda belirtilen haksızlık ve usulsüzlukler maddeler halinde sıralanmıştır: Köylu tarafından seçilmesi gereken bilirkişi (ehlikuf) köyluler tarafından seçilmemiştir. Bu güçler, özellikle tapulu arazileri kendi adlarına, tapu fazlası Hazine arazisini de diğer aile fertlerine tapulamışlardır. Çaysuyu olarak bilinen mevkiye kadastro memurlanmn hiç uğramadıkları ehlikuflar tarafından da doğrulanmaktadır. Halkm elinde bulunan tapular, goz önünde bulundurulmayarak, asü hak sahiplerinin tapulan verilmeyerek, hiç hakkı olmayanlara yeni tapular tahsis edilerek hak sahipleri mağdur edilmişlerdir. Itiraz süresi olan 30 gün içerisinde itiraz etmek için bilirkişi ve ihtiyar heyetine yapılan başvuruda halkm yüzde 80'inin okur yazar olmadığından, listelere muhtann bakmasmı istemişlerdir. Muhtar da yanlış parsel numaraları verdiğinden verilen itiraz dilekçeleri geçersiz sayılmıştır. Muhtar tarafından seçilen bilirkişilerden ikisi okur yazar olmadıklan gibi Haflk kazasında ilgili makama gittiklerinde yemin için, bunlardan biri, yemin etmeden yemini ettiren yetkiliye, "Ben bu isi yapamam" demesine rağmen, yine de ehlikuf seçtirilmiştir. Zara Tapu ve Kadastro Müdurluğu 'ne yapılan basvurularda, "Git mahkemeye ver, hakkını ara" deniyor. "Mahkemeye dava açmak için parayı nereden alacağız." SÜLEYMAN ÇELEBİ Dost araynn bir mahkum Dokuz yd önce yanlış ve amaçh bir teşhis yuzünden mahkum edildim. Cezaevine düşürülmeden once, iki yıllık yeni evli idim. , . Tutuklandığımdan dört ay sonra bir kızım dünyaya geldi. üç ay sonra yüzunü gormeden öldü. Uzun süreli mahkum yattığtmdan yuvam dağıldı. Elimde neyim varsa kaybettim. Oradan oraya sürgünler derken, doğum yerime yakınlığı nedeniyle bulunduğum cezaevine geldim. Çevremdeki insanlan da kaybettim, ilişkilerimiz tamamen koptu. Mahkumluk yaşamımda tek başıma kaldım. Yeni Infaz Kanunu çıktı, ben yine cezaevindeyim. Cumhuriyet okurlannın dürustlüklerine inanmış bir kişiyim. Yazışmak, arkadaş olmak, dost olmak istiyorum. Cumhuriyet okurlan bir mahkumla yazışmak ister mi? Beni yeniden topluma kazandırmak ister mi? HAYRETTİN YÜKSEL Kars Kapalı Cezaevi PELİN KÖKTUNA ULVt YANARDAĞ evlendiler. Mutluluklar dileriz. 3.5.1986 İstanbul CUMHURtYET ÇALIŞANLARI DOKTOR Göğus Kalp Damar ve Genel Cerrahi Hastalıklan uzmanı Muayenehane: Altıyol Bahariye Serasker Caddesi Aybek tşhanı No: 103 Kat:5 Daire:15 Td:338 70 81 KADIKÖY/İSTANBUL Ue TAMER BALTAaOĞLU sürdürüyor... HB, 6 futbolseveri birhafta Meksika'da konuk ediyor. Tüm harcamalar HB'den... Final maçı bileti HB'den. HB, başka armağanlarda dağıtıyor. 5 adet video player... 5 adet müzik seti ve 500 adet «Altın Karma» nın imzalannı taşıyan futboltopu HB şanslılannı bekliyor. METINOKTAY «Altın Karma» nın en çok oyalan futbolcusu... HBşanslıları finaliMetin Oktayia birlikte izleyecekler. Nasıl katı/acaksmız? Türkiye 'de satılan HB sigara paketlerinin altını kesin. İkisinibirkağıda yapıştınn. Adınızı, soyadınızı, mesleğinizi, açık adresinizi, varsa telefon numaranızı yazarak P.K. 273 Beyoğlu/ İstanbul adresine '" yollayın. Gönderdiginiz her iki HB paketi için birşans numaranız olacak. jâ Fazla yollayın, şansınızı arttırın. ® Unutmayın! Son katılma tarihi: 15MaYıs1986 f Avruprtm
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle