25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MA YIS 1986 CUMHURİYET/13 Otuz gün sonra masmavi bir gök Sava gecikiyordu. Odada bulunan yetkiliye sordum, "Pencereye yaklaşabilir miyim?" Başını salladı. Selimiye'nin pencereleri yüksektir. Karşıda Galata Kulesi, tstanbul Boğazı ve îstanbul'un silueti görünüyordu. Bir şehir ^ hatları vapuru geçiyordu. Aklımda Seneca'mn bir özdeyişi' "Yeryüzünde gün ışığma lâyık olmayan nice insan var. Amagüneşher gün doğar." Selimiye'nin avulusunda arabanın içinde bcklerken içimde kaygı büyüyor: Sakın beni geriyc yollamasınlar? İşkence köşkünden çıkan herkes için tutuklanmak bir mutluluktu. Çünkü sanık tutuklanınca, iyi kötü bir cezaevine yollanıyor, "kogaş arkadaşlarTna kavuşuyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözlerimi açtılar. Arabadan indirdiler. Selimiye'dekilere teslim ettiler, binanın alt katlarında bir hücreye kapattılar. Eğer beklentim doğruysa artık savcının önüne çıkarmaJarı gerekiyordu. Aradan yine uzun bir "zaman" geçti. Kapı açıldı. tki erin gözetimi altında ttst kata çıkarıldım. Gözlerimde gözlük adı veriler bant yoktu. Rahatça yürüyor, koridorda gelip geçenlere bakıyordum. Savcının odasına girdik, bir sandalyeye oturtuldum. Savcı henüz geimemişti. Yeniden Ziverbey'e götürülmek istemiyordum. Gerilim içindeydim. Tercüman'ın yayımladığı ifadeler ve llhan Selçuk'un akrostişleri Gözlerimi bir ara pencereye çevirdim.. Bu yazı zorla yazdır Tercüman sayfası ve belgeli işkence 12 Mart'tan Bir Kesit... İlhan Selçuk Açıklıyor iverbey Köşkü... İşkence... Nasıl yapıldı, nasıl belgelendi? Balmumcu'da yirmi dolaymda toplum polisi Turhan'ın üstüne çullanmışlardı. Neredeyse linç ediyorlardı; kaburga kemikleri kınlmıştı Turhan'ın... Olay üzerine dönemin Başbakanı Nihat Erim duyarlılık göstermiş, Sıkıyönetim'de dava açılmıştı. Bu davanın savcısı Metin Yurdabak'tı. Sanık polisler çok hafif de olsa cezalandırılmışlardı. Ne var ki savcının kişiliğinin bizim olayımızda hiçbir etkisi ve ağırlığı olmadığını da biliyordum. Bizim elinde bulunduğumuz örgut, yazgımıza egemendi. Savcı Yurdabak zabıt kâtibine: Yaz.... dedi. Ve yazıldı: "Tiirk Ceza Kanununun 141. ve 146'ncı maddeleri geregince hakkında sonışturma yapılmakta olan sanık tlhan Selçuk'un ifadesi tespit edilmek iizere, 19 Ekim 1972 gttaiinden beri gözaltında bulundngu nezarethıneden serbest olarak huzura alınıp, hüviyet tespitinc gecUdi." Sonra sava sordu, ben söyledim. Tutanağa şöyle geçti: " Ben 19 Ekim 1972 tarihinde gözaltına alındım. Halen şu ana kadar çeşitli mercilerce sorgulanm yapddı. Söylediklerim arasında bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış zapta geçirilmiştir. Ben şahsıma isnat olnnan 141. ve 146'ncı maddeleri ihlâlsuçlannın hesabını şu anda verecek durumda değUim. Bu hususta sorgumun yapılması için zaman talep edivorum. Başka so>liyecek bir şe>im voktur." 16 Kasım 1972. Bir gun llha\ \ 5oysa<. Ortıar Kabıbay ve ben masada bulü \ k Kabıbav tçınüe yaşadığımızd \nın resmırn çizdı.. Beraber lüi tıunu savundu İşkence altındayım n bazı ilkeıer ^ de anlaştık işkence zulüm var Olüm var Zincire vuruluyum İşkence var| Gerilim Kafamda çeşitli düşünceler dolanıyordu. Eline düştüğumüz örgütün görünürdeki lideri Faik Türün'dü; Sıkıyönetim Komutanı işin içindeydi. Bunlar herşeyi yapabiliyorlardı. Birden falakayı anımsadım. Sorgucu albay: Göreceksin şimdi sen!.. dedikten sonra bağırnuştı: Yüzbaşı!.. Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Birileri beni yere yatırmışlar, çoraplarımı çıkarmışlardı. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştınldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklanmı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı, sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma? Sonra sopa inip kaJkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabiljr sanırdım. Herkesin yaşammda çektiği acılar, ağnlar vardır. Diş ağrısı, karın ağrısı, baş ağrısı, böbrek ağrısı, kalp ağrısı çekilir şeyler değildir. Ancak falakanın verdiği acı hiçbiriyle kıyaslanamaz. Demek ki, "Şark ya da Osmanlı" işini biliyor. Falaka kişinin aklını başından alıyor; ta kemiklerine işliyen bir acı duyuyor insan... Başlangıçta bağırmamak için kendimi tutuyor, dişlerimi sıkıyordum; ama sonra kendimi bıraktım; çünkü ne kadar çabalarsan çabala sesine gem vuramıyorsun; önce hınltı baslıyor, ardından feryada dönüşuyor, hayvanlaşıyorsun... Olayın bir de ruhsal yanı var ki, bedensel acının üstüne biniyor. Kendini aşağılanmış olarak göruyorsun. Beni falakadan çıkardıklarında terden şımşınk olmuştum. Bir havuza düşmuşçesine... Onlar da şaşırmış olmalılar ki, üstümü başımı değiştirdiler. Bu arada sorgucu albay ne diyordu: tlhan Bev, sakın bastalanmayın... Ziverbey takımı profesyonel olmuştu. Tabanlarım şişip yarılmasın diye bir ilaçlı su üzerinde dolaştırdılar beni... Olüm tehtiti var nraimanlSMsanl9S6S4iy/a5 Baskı altındayım Sağ çıkmak için bu kadar uydurma gerek ANKARA İFLAS MEMURLUĞUNDAN ADl TASFİYE VE tFLASIN AÇILMASI tLANI 1986/8 Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nin 24.2.1986 tarıh 23974 sayılı kararları ile iflas tasfıyesine başlanılan 45934 ticaret sicil sayılı Aşağı Ayrana Mesnevı Sokak No: 25 Ankara adresındeki ARBETON İNŞAAT VE TİCARET A.Ş. hakkındaki tasfiye işlemmin şimdılık lİK.nun 219 maddesı geregince adi tasfiye olarak yapılması lensıp kıhnmış olmakla, 1 Alacaklılar ve istihkak iddiası sahiplerının alacak ve ıslihkaklannı ve bunlann dayanagı olan belgelerı veya orneklerini ilan tarihınden ıtıbaren bir ay içinde memurluğumuza kaydettirmeleri veya tevdı eylemeleri. 2 Muflis şırkete borçlu olanların aynı sure içinde kendilerini ve>a borçlarını bıldirmeleri aksi halin (İc. If. K.'nun 336 maddesi uyarınca) cezai sorumluluk gerektireceği, 3 Muflısin mallannı her ne suretle olursa olsun ellerinde bulunduranlar o mallar üzerinde kanuni haklan saklı olmak şartı ile bunları aynı süre içinde iflas dairesı emnne ıe\di etmeleri, makul özre dayanmaksızın vermezlerse cezaı sorurnluluga ugrayacaklan ve ruçhan haklarından mahrum kalacaklan, 4 29.5.1986 günu saat 15.15'te Ankara iflas Memurluğu'nda ilk alacaklılar toplantısı yapılacağından alacaklıların bu toplantıya gelmeleri veya yetkilı bir vekil göndermeleri, muflis ile müşterek borçlu olanlar ve kefillerinin ve bu borcu tekeffül eden sair kimselerin bu toplantıda hazır bulunma\a haklan olduğu ilan vetebliğolunur. 29.5.1986 Basın: 18743 Tahliye?.. İmzayı bastım. Şimdi düşunuyonım da hnyum kuneun yine alcngirli bir yöntem kullanmışım. Çünkü gerçekten tutanağa "söylediklerim arasında bir kısmı dognı, bir kısmı yanlış geçirilmiş" idi. Ama neresi doğru geçirilmişti? El yazılı ifademden tutanağa aktarılan akrostiş bölümu. Nitekim daha sonra mahkemede yargılama sırasında aynı seyi öne surecektim. Kuşkusuz beni sorguya çeken Metin Yurdabak, olayın bu yanını bilmiyordu; ama, tutum ve davranışı yansız bir savcı kimliğiyle görevini yaptı. Beni yine alıp götürduler, hücreme koydular. Kuşkulu bir bekleyiş içine girdim. Bu ortamda çıkabilecek en iyi karar tutuklanmaydı. Gerçi yansız bir yargıç karşısına çıksam, derdimi anlatabilirdim; ama Sıkıyönetim Komutanı Ziverbey örgütünun lideriyken böyle birşey düşünmek, düşlem kurmak demekti. Hücrem dışarıya mazgal deliği gibi küçücük bir pencereyle açılan oldukça geniş bir yerdi. Kokuyordu. Iki yatak bir masa vardı. Yatağın birisine uzandım. Eğer Ziverbey'e geri gotumlmek kuşkusu olmasa, daha rahat uyuyacaktım. O gece Sıkıyönetim 3 No.lu Mahkemesi önüne çıkarıldım. Mahkeme Başkam Topçu Albay, Duruşma Yargıcı Hava Binbaşı, Üye Yargıç Yüzbaşıydı. Beni içeri aidıklarında dosyayı incelemiş, aralarında tartışmış ve bir karara varmış olmalıydılar. Y a Ziverbey'e geri gidersem Şakır şukur zincirlerimle yatağıma yatırdıklannda, bu işin içinden nasıl sıyrılacağımı bütün gözeneklerimle duşünmeye başlamıştım. Akrostiş formülü bu süreç içinde aklıma gelmişti; işkenceyi falakadan öteye tırmandırmayacaktım. Çünkü insanın makatına cop sokma vardı, cinsel organlarına elektrik cereyanı veriliyordu. Kendimi korumalıydım; ama, şimdi işler tersine dönebilirdi, Selimiye1 den tekrar Ziverbey'e goturüJursem ne yapardım? Bu kez canıma tam okurlardı... Gerilim içindeydim... Kıvranıyordum. Kişiliğimle korkularım arasında bir hesaplaşmaya girişmiştim kı, gözlerimi pencereden yana çevirdim, otuz gün sonra masmavi bir gök gördüm. İlk kez Adana Lisesi'nin bahçesinde görmuştüm, bu gökyuzünü.. Öğretim yılının sonuna yaklaşmıştık. Son yoklamalar yapıhyordu. Yaalı sınavda kâğıdınj veren öğrenciyi, öğretmen zil çalmadan sınıftan dışarı çıkanyordu. İlkbahar çoktan gelmişti. Okulun bahçesinde yeşillenmiş bir futbol sahası vardı. Sınav kâğıdını öğretmene verdikten sonra kapıdan fırlamış, koşup kendimi yere, otların üstüne atmıştım. O zaman on sekiz yaşındaydım, Nazım Hikmet'i okumamıştım ve şu dizeleri bilmiyordum: Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardüar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak Kımüdanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne duşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne kanm. Toprak güneş ve ben~. Bahtiyanm. Nazım Hikmet bu şiiri 1938'de yazmıştı. Ydlar sonra bu şiirin guzelliğiyle temasa geçebilecektim. Adana Lisesi'nin son sınıfında yeşil otların üzerinde yatıp yuvarlanırken, kim kime dum duma... Ne Nazım Hikmet, Ne Namık Kemal, ne de şiir... CROSS GURURLA SUNAR... GRÎ SATEN Cross Gri Saten, Cross kalitesinde, Cross çizgisinde yepyeni bir yazı seti... Tükenmez Kalem, kurşun kaJem, dolma kalem ve Selectip Rolling Ball modellerinde... Hepsi, cazip ambalajda; hepsi, ömür boyu mekanik garantili... Başarmız için! Emniyette mi? İlk kez görür gibi Ancak o an'ı bugunkü gibi anımsıyorum. Sırtüstü yatarken birden masmavi gökyuzünü görmüstum. Liseyi bitiriyordum o yıl. Nasıl oldu bilemem, göğün derinliklerine, geleceğimi görmek istercesine bakrnıştım. İçimi bir ürperme kaplamıştı. Liseyi bitirirsem sanki toprak çatlayacak, yer yanlacakmış gibi geliyordu. Sonra ne yepacaktım? O yaşa gelinceye dek gökyüzune hiç alıcı gözle bakmamışım. Hani insan mahallesinde yaşayan bir kızı her gun yolda görür de farkına varmaz, sonra bir gün ilk kez görüyormuş gibi bakar. Işte gökyuzüyle aramda bu ilişki ilk kez lise son sınıfta kurulmuştu. Savcı gecikiyordu. Odada bulunan yetkiliye sordum. Pencereye yaklaşabilir miyim? Başını salladı. Selimiye'nin pencereleri yüksektir. Karşıda Galata Kulesi, Istanbul Boğazı ve îstanbul'un silueti görünüyordu. Bir şehir hatlan vapuru geçiyordu. Sonra gökyüzune bir daha baktım. Aklımda Seneca'mn bir ozdeyisi: " Yeryüzünde gün ışığına lâ>ık olmayan nice insan var, ama güneş ber gün doğar." Annem söylemişti bu özdeyişi, ben de 9'uncu sınıf edebiyat kitabının ilk sayfasına yazmıştım. Duruşma yargıcı kimliğimi saptayıp yazdırdıktan sonra ne diyeceğimi sordu. Yanıtım mahkeme tutanağında şöyle yazılı: " Ben 16 Kasım 1972 tarihinde Emniyet'te ve aynı giin Askeri Savcılık'ta ifade verdim. Emniyet'te verdiğim ifadenin kimlik ve biyografi kısmı ile Atatürk ile ilgili sözleri şimdi a>nen tekrar ediyonım ve kabul ediyorum. Bunun dışında olan kısımları kabul etmiyonım. Bu ifade baskı altında alınmıştır. Bugün Askeri Savcılı| a verdiğim ifadeyi aynen tekrar ederim." Duruşma Yargıcı Binbaşı, benim söylediklerimi yazdınrken, yalnız bir noktayı değiştirmişti. Ben "Emniyet'te ifade verdim" dememiştim. Çünkü Ziverbey Köşkü "Emniyet Müdüriüğü" değildi. Ancak bünün üzerinde durmadım. Benim için asıl şaşkınlık bundan sonra başlıyacaktı. Duruşma Yargıcı Binbaşı "gereği duşünüldü" dedi ve tok bir sesle kararı yazdırdı: " sanıgın 141. ve 146'ıncı maddeleri ihlâl ettigi hakkında suçluluğu ile ilgili kuvvetli belirtiler bulunmadığından, Askeri Savcılığıo sanığın tutuklanması konulu talebinin reddine..." Yargıç Binbaşı dosyayı kapatıp hafif one eğıldi, yine tok bir sesle dedi ki: Biz dosyayı inceledik. Suç işlediginize ilişkin inandırıcı bir delil gonnedik. Sizi oy çokluğu>la tahliye edivoruz; ama, savcılığın itiraz hakkı vardır. Bu bakımdan bekleyeceksiniz. Bu karar beni sevindirdi, yüreklendırdi: uye yargıç yüzbaşı karara muhalif kalmıştı; bu ortamda böyle bir kararın çıkması şaşırtıcıydı. CROSS' SINCE 1B46 1 TÜRKIYE ve K.K.T.C Tek Temsıtcisi: HAFTALIK HABER DERGİSİ Milliyetçi Cephe'ye Başbakan, 12 Eylül'e muhalif Selimiye ana baba günü Yine hucreme gotüruldum. O gece burada kalacaktım. Tuvalete gitmek istiyordum. Selimiye ana baba günüydü. Askerler koridorlarda rap rap yüruyor, elleri kelepçeli siviller geçiriliyor, bir dehşet havası esiyordu. Kapıdaki küçük delikten birkaç kez nöbetçiye seslendim. Aldınş eden olmadı. Ben de çişimi hücrenin bir köşesinde bulunan plastik yoğurt kabına yaptıktan sonra vurdum kafayı, uyudum. Artık Ziverbey'e geri götürmeleri pek kolay değildi; çünkü konu savcıdan geçmiş mahkemeye gelmişti. NE KADAR DEMOKRAT? "Solla birlikte demokrasi yapılabilir" • GAP projesi: Sal üstünde boydan boya Fırat • Nökieer ötum: "İmkânsız" gerçek ofunca • Ülkücü Hareket harekettendi • ANAP döneminde işkence: Baskryla jmzalanan rapor • Nureyevİstanbul'daDevletBalesi'ndepanik Günther VVallraff, James Brown, Can Yücel, Visconti DEMİREL: R I N B I KUYUÇAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNDEN Esas No: 1985/425 Davacı S.S. Çamdibı Köyu Kalkındırma Kooperatifi Vekili Av. Haris Çıknkçıoğlu tarafmdan davalılar Ali Şiraşir ve Hüseyın Oğunçlü aleyhine mahkememizde açılan 7.519.060 TL.'nın yasal faizı ile tahsili davasının yapılan durusması sırasında verilen karar geregince dava dilekçesinin davalılardan Ali Şimşir'e leblığıne karar verilmiş olmakla: Duruşma 5.6.1986 günü saat 09.00'a ertelenmiş olup, aıulan gunde duruşmaya makbul bir mazeretimz olmaksızın gelmez veya kendinizı bir vekille temsil ettirmezseniz duruşmaya gıyabınızda devam edileceği ihtarı ile davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Ertesi günü öğrendim Askeri Savcılık 3 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin verdiği karara itiraz etmiş, dosya 2 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi'ne gonderilmişti. 2 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin duruşma yargıcı Yarbay Ferruh Şenerdem, ve üyesi Hakim Kıdemli Yüzbaşı Hamdi Öncüloglu idı. Bunları "Tanzimat Kafası" davasından tanıyordum. Beni 1 yıl hapis, 3 ay surgün cezasına çarptırmışlardı da, karar Askeri Yargıtay'da bozulmuştu; daha sonra Istanbul Bırinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde oy birliğiyle beraat etmiştim. 2. No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi hakkımda tutuklama karan verdi. Gün: 17 Kasım 1972. Bu karar "gıyabımda" verilmişti; 18 Kasım 1972 günü "vicahi"ye çevrildi. Savcı: Yaz, dedi... Tam o sırada kapı açıldı. Savcı geldi. Ben bu savcıyı tanıyorum: Metin Yurdabak. O sıra ya binbaşıydı, ya da yarbay. Nereden tanıyorum? 12 Mart'tan sonra Sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim'de tstanbul birkaç kez tarandı. Bir seferinde bütün sakıncalı kişileri (ki bunlar arasında çoğunlukla sanatçılar, çizerler, tiyatrocular, yazarlar, aydınlar vardı) toplamışlardı. Ben o sırada Maltepe Ceza ve Tutukevi'nde bulunuyordum. Ağabeyim Turhan SeJçuk'u da alıp göturmüşlerdi. Gözaltında bulunduğu D İhtiyaçtan, sahibinden satılık telefonlu daire 576 00 30 SlRECEK Uyuşturucu maddelere alışmanın ilk adımı ALKOL'dür YEŞİLAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle