Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MA YIS 1986 CUMHURİYET/7 Adresiniz: Hamzakoy/Gelibolu Perşembe, 11 Eylül 1980: Saat 16.00 dolaylannda "kulağı kirişteydi." Daha doğrusu kulağına kar suyu kaçmıştı. Hava ve Deniz Kuvvetlerinde "kırmızı alarm" verildiği yaygınlaşıyordu. 16.30'da Milli Savunma Bakanı Birincioğlu ile Içişleri Bakanı Eren'i çağırdı. Savunma Bakanına göre, "anonnal bir dunım" görünmüyordu. lçişleri Bakanı Eren ise, yapılan kimi hazırhklann "normal işlemleri aşar" bir görüntü verdiğini söylüyordu. Günlerden perşembeydi, Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı Vekili Çağlayangirie "haftalık görtişmesini" yapacaktı. 12 Eylül sabahı Demirel, Ecevit ve Erbakan'a gelen Org. Evren imzalı yazıda şöyle deniyordu: 12 Eylül'e Beş Kala CÜNEYT ARCAYÜREK 7 Demirel: Degişik bir hava var Demirel, ÇağlayangiPe, "Degişik bir hava var çevrede. Genelkurmay Başkanını yoklayın, bakalım, ne çıkacak" dedi. Çağlayangil'in yonetici yaşamı, Emniyet Genel Müdürlüğünde başladığı için, "bir poBs gibi koklayın havayı" diye şaka yollu bir de eklenti yaptı. Çağlayangil, 18.00'de Demiren arıyor, "bir hava alamadım, Geneikurma> Başkanı normaJdi" diyordu. tç ve dış sorunlar çevresinde "klasik göniş alışverişinden" sonra, Konya mitingi söz konusu olmuş, lçişleri Bakanının mitingi baştan sona filme aldırdığı, öteki kaynaklardan gelen filmlerle birleştirip bir değerlendirme yapılacağından söz edilmişti. Çağlayangil'e göre "savcılık görevini yapacak, Erbakan'ın dokunulmazhgı kalkacaklı ".. Genelkurmay Başkanı Evren, "dokunulnıazlıgın kalkacagından" kuşkuluydu. Hakhydı da. Milletvekilleri için dava açılma noktasına gelindiğinde, dokunulmazlığın kaldınlması "dönem sonuna erteienirdi." "Kim anyor?" "Cüneyt Arcayürek." "Buyur Cüneyt" dedi Çağlayangil. Hal hatır sorduktan sonra; "Beyefeadi, Genelkurmay Başkanı size bir 'şey' söyledi mi?..." Çağlayangil, durdu: "Bir 'şey' mi söylemesi gerekiyordn?" diye sordu. "Yokkk. Hani, günün koşulları ortada da, belki 'yeni bir şej' getirmiştir" dedim. Çağlayangil, "Sayın Genelkurmay Başkanı, her zamanki nezaketivle geldiler, her hafta olduğu gibi sorunlar üzerinde goruşlerini açıkladılar, aynı nezaketle aynldılar" dedi. Demirel, konuta parti divanı üyelerini çağırdı: "Artık sonuç kokuyordu, fakat kesin bir bilgi alamıyorlardı." Demirel, evine geçti. Saat 23.00'te lçişleri Bakanı Orhan Eren, "Polis şeflerini topiamışlar, bazı yeni görevler verecekler" dedi. Bir teğmen geldi, kimliklerimizi istedi, sonra arabanın içine doğru başını uzattı, Hasan Cemal öyle sessiz. duruyordu. "Bir 'şey' mi var teğmenim, bir operasyon mu?" dedim. Sesim olağan bir ses, tekdüze, ama öğrenmeye çalışır gibi. Teğmen güldü: "Cüneyt Bey, nereye gidiyorsanız, orada kalın, bu hüviyetler saat 03.00'ten sonra geçmez" dedi. Arabayı çalıştırırken, Milli Savunma Bakanlığı yönünden gelip, bulvara giren, sonra Başbakanlığa doğru kıvnlan iki askeri kamyon görduk. O da beni aradı, anımsamıyorum bugün, sonradan öğrgndimEcevit'e aktarmış. Ecevit'in korkusu, ordu darbesinin MHP yanlılarınca gerçekleştirilmesiydi. Rahatlamıştı. Genelkurmayı aramış, "çevrede tanklar" olduğunu söylemiş, emir subayı müdahaleyi doğrulamıştı. Teleksle yazdırdık tki teleksi açtık. Bildirileri verdik, müdahalenin öyküsünü yazıp geçtik. Saat 04.00'te radyolardan "müdahaJe" gümbür gümbür duyuldu. Hürriyet istihbarat ekibı geldi, bize de yol göründü. Hürriyet, ikinci baskı yapamadı. Nezih ikinci baskı için direnmelerime karşı hâlâ, "Kim yaptı, kim egemen?" sorularıyla "çok ihtiyatlı" karşılıyordu olayı. Saat 02.30 dolaylannda bir kez daha Demirel'i aradım. Boğuktu sesi, ama hâlâ, "müdahale olduğunu" söylüyordu. Darbe geliyor Fırladık. . Sonradan Hasan Cemal, "Biz deliydik" diyecekti, "Ya o sırada biri, 'dur' dese, hızla gidiyonız işitmesek, detik deşik olmuştuk." Doğruydu. Ama, müdahaJe gerçekleşiyordu. İlk "Uhminler" yanılıyordu, teröristlere karşı bır operasyon değildi bu, darbe yapılıyordu. 11 Eylül akşamüstü Çağlayangil şöyle diyordu: Genelkurmay Başkanı yeni bir şey getirmedl Her zamanki nezaketiyle geldiler, her hafta olduğu gibi sorunlar üzerine görüşlerini açıkladılar. Aynı nezaketle aynldılar. "Anormal önlemler" diyordu, fakat öyle konuşuyordu ki, onun diliyle "defakto dunım." Saat 03.00'te bir daha denedim. Hasan baktı: "Telefonu yanıt vermiyor" dedim. Bir iki saat sonra "önderlerin akıbeti meçhul"dü artık. "Akıbetin ne olacagını" bilemeyen Demirel, saat 03.00'te baktı ki, telefon susuyor. lçişleri Bakanı, "çocuklan merak eder" kaygısıyla evine gitmişti. Yukarı kata çıktı. Eşi Nazmiye Demirel, "Telaşlanma" dedi. Eşi, "evin çevresini askerlerin sardığını" görmüştü. Demirel'e gelen koruma polisleri tabancalarının istendiğini bildirmişlerdi. "Verin" demişti. | 11 Eylül günü saat 18.00'de Orgeneml Evnen'in emir subayı telefonda şöyle diyordu: Komutan şu anda lavaboda, çok yorgun hemen çıkacak. Neden anyorsunuz? ('Kırmızı alarm söylentileri var' dedim, hafıfçe gülerek) Olabilir, TYakya'da NATO manevralan var, bu nedenledir. Ordu, Konya mitinginden çok rahatsızdı. Fakat Genelkurmay, Ordunun "nabzını elinde tutuyordu".. Başkaca bir "sıkıntı" söz konusu değildi. Husamettin Çelebi ile TRT binasına girdik. O zaman TRT'nin yonetici kadrosunun önde gidenlerinden olan Muammer Yaşar Bostancı, bizi bir odaya aldı, Konya mitingi filmini izledik. ...TRT'nin kapısında aynlırken bir steyşin vagonun kapısını açan generalin, Servet Birgi TRT Genel Müdürü Kasaroğlu'nu arabaya buyur ettiğini gördük. Çelebi bana, ben Çelebi'ye baktım. Araba hızla uzaklaştı. ^ Nazmiye Demirel: Geleceğim AP Genel Sekreteri Nahit Menteşe'nin telefonu çaldığında, küçük çantası hazır, bekliyordu. Korgeneral Nihat Sözer, "Sizi aldıracağız" dediğinde, "Hazırım" diyecekti, ama General Sözer, "başka bir amaçla" çağırıyordu Menteşe'yi. Emekli Orgeneral, eski lçişleri Bakanı Irfan özaydınh'ya da aynı amaçla: Genelkurmayda önderlerin "yakın arkadaşlan" olarak her ikisine Orgeneral Evren'in imzaladığı yazı zarflanarak verildi. Ecevit, "bir türlü bir araya gelemediği Demirel'le" böyiesine bi^ olayda aynı uçakla Hamzakoy'a gideceğini işittiğinde hayıflandı'" Yazgının sonucu! Demirel ise, tekrar eşinin yanına gitti: "Sen gelme" dedi. tsterlerse eşlerini de alabileceklerdi. ' Nazmiye Demirel, "Getecegim" dedi, küçük tuvalet çantasını, bavulu hemen hazırlamaya başladı. Demirel, sabah ezanını işitti, namaza durdu. Rahşan Ecevit de küçük hazırbklannı yapıyordu. Kitaplar da küçük bavula. Kent aydınlanıyordu. Demirel, çıktı kapının önüne, Amiral Attila Tuzman karşıladı, çok nazikti. Zor bir görevi yerine getiriyordu. AP önderi, "BM yola sonuna kadar gitmek için çıktık, su testisi su yolunda kınlır, gidelim" dedi amirale. Demirel'i Etimesğut Askeri Havaalanına götüren araba hareket ederken, Oran'da da Ecevit bir başka otomobile biniyordu. "Su testisi su yolunda kınlır" sözünü neden söylemişti Demirel. Kurşuna dizileceğini, ya da uzun süre hapishanede kalacağını veya yurt dışına sürgün edileceğini mi sanmıştı? Demirel'in arabası kalkarken Milli Savunma Bakanı Birincioğlu da alana gelmek istedi. Izin verilmedi. HAMZAKOY DÖNÜŞÛ Bülent Ecevit ile eşi Rahsan Ecevit ve Süleymm Demirel ile eşi Nazmiye Demirel 14 Ekim 1980 günü askeri uçakla Hamzakoy'dan AHkara'ya döndükleri gün. Demirel, olayın "operasyondan" çıktığını gördu, "başka yere kayıyor" dedi. Palet sesleri Saat 01.00'e yaklaşıyordu. Yatak odasının balkon kapısı açıktı, hava serindi, tam başicente özgü bir sonbahar gecesi. Yatağa uzandım, düşunüyordum. Sağ yanıma yatmışım, sol kulağımda uğultular... "Yorgunluktan mı?" acaba diyerek sol yanıma döndüm. Uğultular. Mptor uğultulan, palet sesleri, Çankaya tepelerine yansıyordu. J Fırladım. ' '^'j& Yandaki binada HuarfCemal oturuyordu. •«<%*> Aradım: "Dalga geçme" dedi, "Aç pencereyi dinle" dedim "Vay anasını!" dedi. "Benim arabanın yanında buluşalım, haydi" dedim. Hasan'a. Arabanın yanına koştum. Hasan Cemal benden önce gelmiş bekliyordu. "Basın Sitesi"nde bütün "hanekr" karanlık içinde, mışıl mışıl uyuyordu. "Bihaber! " Çankaya'dan aşağı gazladık. Kavaklıdere Kavşağı'nda çevirdiler. Çok naziktiler, çok güzel giyinmişlerdi, âdeta tören giysileri içindeydi askerler. Kimliklerimize baktılar. Sağını solunu aradılar arabanın. "Geçin" dediler. Daha fazla bastım gaza. Tanm Bakanlığı kavşağında, TBMM'nin hemen karşısında, Basbakanlığa beş yuz metre uzakta durdurdular. Hürriyet'in matbaasına girdiğimizde baskı işçileri işlerini bitirmiş, gitmek üzereydiler. Onları durdurdum, hiç yetkim yoktu, ama ikinci baskı olasıhğını dikkate alarak yapmıştım bunu. Koştuk yukarı katlara, telefonlara asıldık. Ben gazeteyi anyor, bütün arkadaşların hemen matbaaya gelmesini söylüyordum, Hasan Cemal de öyle. tlk işimiz buydu. Genel Yayın Müdürumüz Darıca'da otürurdu, aradım, "Bırak şakayı, sululugu" dedi, "bir operasyondur." "Dilersen gelme matbaaya" dedim Nezih Demirkent'e, "elindeki hiıvivet saal 03.00'ten sonra geçmeyecek." Ktrmızı alarm Çelebi, "hımm" dedi. Ben içimden "tamammm" dedim. Eve geldim. Kuvvetlere "kırmızı alarm" verildiği haberini aldım. Demirel'i aradım, ulaşamadım, yeniden denedim, kısaca konuştuk: "Bazı önlemler göriilüvordu, ama..." Sesi boğuk ve bozuktu. Saat 18.00'i geçe, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren'i aradım. Telefona emir subayı çıktı: "Komutan, burada" dedi. "Görüşebilir miydim?.." "Hayır, şu anda lavaboda, çok yorgnn hemen çıkacak. Neden anyorsunuz?" diye sordu: "Hava ve Deniz'de kırmızı alarm söylentileri var" dedim. Hafifçe güldü: "Olabilir" dedi, "biliyorsunuz Trakya'da NATO manevralan var, bu nedenledir." Güldüm: "Yaaa?!" dedim, ses tonumla "manevra bahanesine" inanmamış olduğumu göstermek için özellikle böyle yapmıştım. Emir subayı sustu. Kapadık telefonları. Çankaya Köşkü'nün santralı "Buyrun, Güneş" dedi. SantraJın kod adı: Güneş. "Güneş, liitfen bana Cumhurbaşkanı Vekili Çaglayangil'i bağlayabilir misiniz?" DemireFe "tamam" dedim Hasan Cemal'le binanın üst katındaki odamdan telefonlara sanldık: Demirel'i aradım: "Tamam" dedim. "Dur bakalım, bazı şeyler var ama?.." dedi. "Yok", dedim, "tamam!" Hâlâ başbakanların bir müdahaJeyi söylememesinin direnciyie davranıyordu. Birkaç yere telefon ettik. Müdahale tamamdı. Üç numaralı bildirilere dek aldık. Kumanda zinciri içinde müdahale. Milli Güvenlik Konseyi kuruluyor, parlamento, partiler, dernekler, sendikalar kapanıyordu. Ordu, "yönetime tümüyle el koymuştu." Ecevit: Kim yapmıs? Ecevit, gece 23.00'e doğru evine geldi. Haberi Genel Sekreterinden duydu, "Kim yapmış, kim egemendi?" Altan öymen aradı, "Emri kumanda zinciri içinde, başta da General Evren" dedim. Demirel ve Askeri Müdahaleler Cüneyt İki defa müdahaleye maruz kalmış bir ülkede, henüz demokrasi şuuru tümüyle yerleşmemiş bir toplumda, aydınıyla, halkı ile üçüncü dördüncü müdahalelere gerekçe verecek hususlardan kaçınmak lazım. Arcayürek Anayasada devlete müdahale hakkı yoktur! 7 Askeıierin siviüeri uyardıklan konuya gelryorum: Uyan mektubn, 12 Eylülün olacağının bir işaretiydi diyebilir miyiz? 'Ama uyardık. Her zeminde söyledik ve nihayet böyle gitmez, diyecek hale geldik. Ama sonuç alamadık' diye, kendilerini savunan ve 12 EylüJün gerektigini vurgulayan bir nedenier dizisi içinde olduklan mutlak. Bunda, katılınabilecek taraflar var mı, yok mu? DEMİREL Varlığını demokrasiye borçlu olan kurumlar bir olahm, beraber olalım, anarşiye çare bulalım. Eğer, talep buysa, bu varüğuıı demokrasiye borçlu olan kurumlar bir ve beraber nasü olacaklar? Olamazlarsa ne olacak? Bu anarşi işinin bir sahibi yok mu, o kurumların dışında var. fşte Anayasanın 124. maddesi gereğince, devletin güvenlik kuvvetleri yakalayacak. Devletin mahkemelerine teslim edecek. Mahkemeler, siyil mahkemeler de değil, mahkemeleri kurmak yine onun içerisinde. Ceza verecek. Suç işleyene, ceza vermekten başka bir tedbiriniz yok. Yangın üstüne su sıkacaksın. Şimdi sizi uyardık. Kimi uyardmız. Meciisi uyardınız. Aslında Meclisi ne diye uyardınız? Siz o günkü şartlar içerisinde yetki de, söz konusu değildi. Nitekim, istedikleri kanunların şubatta çıkacağını ben kendilerine söyledim. 1980 şubatmda çıkardık. Kaldı ki, Silahlı Kuvvetlerin ve komuta heyetinin yeri, Anayasaya göre belli. Kendilerini o Anayasanın üstünde sayıp da herkesin üstüne çıkmaları mümkün olmaz. Hiç Silahh Kuvvetler, Meclisi uyanr mı?Hükümeti uyanr mı? Olmaz. Bir talepte bulunmuşsunuz, neyse talebiniz bu da net olur, açık seçik olur. Şu, şu lazımdır bize, dersiniz. Demokrasinin bütün müesseseleri, "Bir olun, beraber olun, bu işe çare bulun' dediniz mi, bunun işlerliği yok. Nasıl işleyecek? 12 Eylüle gelişte askerlerin sıkıyönetim görevlerini layıkıyla yapmadıklan gibi bir yargıyla vetinebilir miyiz, bu fazlasıyla ordu kesfanİM haksutık olmuyor mu? DEMİREL Ben daha önceki bir sorunuz üzerine söyledim. Bu çeşit tartışmalann şu anda hiçbir faydası yok, ama 12 Eylüle geliş dediğimiz anarşi önlenememiş, daha birçok sebepler var içersinde, ama anarşi hadisesi olmasa 12 Eylülü ibra edemezsiniz, yani halk nezdinde 12 Eylülü savunamazsınız. Anarşi ve terördür tek şey. Önlenememiş, önlenemeyince bunu demokrasinin ve hukukun içinde önleseniz, buna çalışsanız daha iyi olmaz mıydı sorusu zihinlerde bugün olmayabilir, ama yarın olur. Şimdi ben anarşi ve terörün önlenemeyişi devletin işleyemeyişindendir, devlet iştetilememişur diyorum. Devletin işletilememesinden kime ne ka Efendim, 12 Eylül müdahalesiyle 'her şey' halledildi mi? DEMİREL Şimdi sanıyorum ki 12 Eylül olayını kendi dokümanları üzerinden bir analize tabi tutmak ve ona göre bir değerlendirme yapmak doğru olur. 12 Eylül 1980 günü, Sayın Evren'in yapmış bulunduğu konuşmada; "Türkiye Cumhuriyeti Devleti son yıllarda izlediğiniz gibi, dış ve iç düşmanların tahrikleriyle varhğına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fıkri ve fiziki haince saldırılar içindedir" deniyor. Esas mesele budur. Sayın Evren, bunun karşısında, devletin vaziyetini anlatıyor. "Devlet başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş. Anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler, kısu çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlanyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlardır" diyor. Burada devletin bütün organları hiçbir aynm yapılmaksmn, töhmet alündadır. Hiçbir istisna yoktur. Siyasi partilerin ise, birlik ve beraberliği sağlayarak, anarşiyi nasıl önleyecekleri de, hiçbir zaman zikredilmiyor. Sadece, birlik beraberlik her şeyin çaresi, tedbiri, şifası gibi gösteriliyor, yapılamadığı için, suçlama çıkanlıyor. Olur muydu, olmaz mıydı, olabiiir miydi, tartışması >rapılmıyor veya bu tartışmaya müsaade olunmuyor. Aynca, dünyanın hangi memleketinde, siyasi partilerin bir ve beraber olmasının anarşiye çare olduğuna dair bir emsale de rastlamıyoruz. De\'letin kuruluşları içerisine, güvenlik kuvvetlerinin de dahil olduğu unutulmamahdır. Topkeyun kötüleme, ülkeyi hiçbir yere götürmez. Nitekim, götürmemiştir de... ' Kimin kusuru ne ise, o aranmalı idi. Ancak, böylece devletin neden islemediği ortaya konur, devleti işletecek çareler aranırdı... Yani, 12 Eylülün ilk beyannamesi hedef olarak, 'X>evlet otoritesinde varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır'diyor. Yani, demokrasiyi ortadan kaldırmak değil, demokıatik düzenjn işlemesine mani olan sebepleri kaldırmak hedefti. Bu da demokrasiyi korumak için yapılacaktı. Bu açıkiama; 'Parlamento ve hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır' şeklinde sona eriyor. Parlamento ve hükümeti ortadan kaldırdığın takdirde, orta yerde demokrasiyi engelleyenleri değil, demokrasinin kendisini ortadan kaldırmış olursun. Maksat, demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmakken, bizzat demokrasiyi ortadan kaldırmış olmaktır. Tahrip ederek düzeltme, izaha muhtaçtır. Sanıyorum ki, Türkiye'nin mutlaka halletmesi lazım gelen önemli hadisesi budur. lİstün yasa, Anayasasıdır. Anayasa, Silahlı Kuvvetlere, 'devlete müdahale hakkı' diye bir hak tanımıyor. Böyle bir görev de vermiyor. Bir kanuna dayanarak Anayasanın üstüne çıkılması, onun ihlal edilmesi veya ortadan kaldınlması nasıl olacaktır? HaJledilecek mesele budur. Parlamento ve hükümet feshedilmiş, siyasi faaliyetler durdurulmuştur... Bir saat içinde hazırlanıp harekete hazır olduğunuzu güyenliğiniz için gelen subaya bildiriniz. Bu talimat ile belirtilenler dışındaki her türlü tutum ve davranışınız suçtur. Etimesğut Havaalam'nda buluştular. Erbakan geldi, Ecevit geldi. Birer köşeye çekildiler. TV'den bir ekip filmlerini çekiyordu. Sonradan bu filmi, Milli Güvenlik Kurulu izlemiş olmalı. Izmir'e bir nakliye uçağıyla gittiler, Erbakan'ı bıraktılar, Istanbul'a geldiler, bir helikopterle Gelibolu'ya doğru yola çıktılar. Nazmiye Hanıma Demirel, Gelibolu'ya giderken altlarında kıvnlan yolların, fabrikalann ne zaman yapıldığını ayrıntılanyla anlatıyordu. Nazmiye Demirel, "İyi, aferin yaptıklannıza,. Mükâfatı da bu olmalı" diye terslendi. tki parti önderi konuşmadılar. EvrenHn liderlere aönderdiği yaztdan: 05.00?te gelen zarflar 12 Eylul sabahı saat 05.00'te Demiıel, uzatılan zarfı açtı. 12 Eylül sabahı saat 05.00'te Ecevit, uzatılan zarfı açtı. 12 Eylül sabahı saat 05.00'te Erbakan, uzatılan zarfı açtı. 12 Eylül sabahı saat 05.00'te Türkeş'e zarf uzatılamadı. Saptanan adreste yoktu. Parti önderlerine aynı metin gönderilmişti. [ Adresiniz: Hamzakoy ...Yapılan bütün uyarılara rağmen, siyasi partilerin takındıklan uzlaşmaz tutum ve aşın uçlara sempati gösterilmesi veya destek sağlanması; anarşi, terör ve bölücülüğü büyuk boyutlara ulaştırarak ülkemizi parçalanma noktasına getirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke bütünlüğünu korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak maksadıyla; İç Hizmet Yasasının kendisine tevdi ettigi Cumhuriyeti kollama ve koruma yetkisine dayanarak Yüce Türk Milleti adına ülke yönetimine el koymuştur. Parlamento ve hükümet feshedilmiş, siyasi faaliyetler durdurulmuştur. Parlamento üyeliği sıfatınız kaldınlmıştır. Hiçbir konuda beyanat vermeye yetkiniz yoktur. Can güvenliğiniz Türk Silahh Kuvvetlerinin teminatı altındadır. Bu maksatla, emniyet içinde evinizden havaalanına götürülecek, oradan uçakla HAMZAKOY / GELlBOLU'ya gideceksiniz. Arzu ettiğiniz takdirde ailenizi de yanınızda götürebilirsiniz. Geçici bir süre ikâmet edeceğiniz adres aşağıdadır. Bir saat içinde hazırlanıp, harekete hazır olduğunuzu, güvenliğiniz için gelen subaya bildiriniz. Talimatı getiren subayın ikazlanna uyunuz. Bu talimat ile belirtilenler dışındaki ber türlü tutum ve davranışınız suçtur. Rica ederim. ! ADRESİNİZ HAMZAKOY/GELÎBOLU O r g e n e r a l Kenan EVREN Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Demirel ve Ecevit, Sun Atalay'm cemnesinde. "Askeri müdahalesk bir demokrasi içüu." dar kusur çıkıyorsa, kime ne kadar eleştiri çıkıyorsa, o eleştiriyi başkalan yapsın. Biz, hadiseye tarafız çünkü. Efenflim, cumhurbaşkanı seçimi sonuçlanmazsa beraberinde baska türlü şeyler getirebin'r şeklinde vurgulamalannız var. Nedir bunlar, neyi getirir? O zamanki yaşadığımız ortamla, bugiinü yan yana getirmek zordur, ama bir mantığı olması lazım. Bunun bir açıklaması var mı sizce? DEMİREL Aslında iki defa müdahaleye maruz kalmış bir ülkede henüz demokrasi şuuru tümüyle yerleşmemiş, demokrasi tümüyle sahibini bulmamış bir toplumda aydınıyla, halkı ile, üçüncü, dördüncü müdahalelere, her neyse gerekçe verecek birtakım hususlardan daima kaçınmak lazımdır. Bunun yeri Silahlı Kuvvetlerin kumanda heyeti neyi istiyorsa onu yapmak değildir. Şu veya bu biçimde istismara müsait durumlar meydana gelirse, bunları kısa zamanda ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu bir yaranma, bir yerlere yaranma, bir yerlerden korkma hadisesi olarak tefsir edilemez. Türkiye"de milletin hür iradesiyle gelmiş Meclislerin dokunulmazlığı gelenekhalıne gelinceye kadar, itina edilmesi gereken bir husustur. benim kafam bununla doludur. Ben tereddütlerle endişeler içerisinde bir zihne sahip değilim, biliyorsunuz. Ama bazı hesapları da yapmam lazım. İşte budur, o zaman söylemek ist&diğim. Bundan şöyle bir netice çıkartabilir miyiz? 12 Eylülü yapma nedenleri de vardı» DEMİREL Hayır, ben demokratım. Benim zihnimde şüphe yok, ben ordu müdahalesiyle bir ülkenin meselelerinin hallolacağına hiç inanmadım. BtTTt BtTTt