Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 10 MAYIS 1986 JEcevit:2 aychr vermediğim demeçler, söylemecüğim sözlerden tutukluyum 7 "Ben şimdi, iki aya yakın süredir, vermedîğim demeçlerden, söylemediğim sözlerden ötürii lutuklu bulunuvorum ve Türkiye'nin dışandaki saygınlığına zarar verdigim iddiasıyla yargdanıyonım." Ecevit, Haziran 1982 başlanndaki bir duruşmasında böyle söylüyordu. 10 Nisan 1982 günü, MGK'nın 52 sayılı bildirisine ve TCK'nın 140. maddesine aykırı davrandıgj savıyla, askeri yönetim döneminde üne kavuşan Ankara'daki Askeri Dil Okulunda gözaltına alınınıştı. Dil Okulunda çeşitii partilerin yöneticileri de gözaltındaydı. Türkiye Köylü İşçi Partisi üyeleri, MHP'nin önde giden kimi kişileri, TKP davasına çıkanlardan bazılan... Hepsi Dil Okulundaydı, binanın üst katmda ise sorgulamaları yapıian Harp Okulu öğrencileri bulunuyordu. MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'le, TIKP Cenel Başkanı Dogu Perinçek de oradaydılar. 12 Nisan 1982 günü tahliye karan verildi Ecevit bırakılmayı beklerken 30 günlük bir gözaltı daha geldl Ecevit'in Hapishane Dönemi CÜNEYT ARCAYÜREK Günlük havalandırmalar ilginç Ben daktiloda çalışırken MHP*li oluyordu. Orada TÎKP'lüerle Yaşar Okuyan, "Ne üzerinde çalışıyorsunuz" diye sordu. "Sizin suç MHFlilerle zörüşüyoiduk Sonra onlan koğuşlannda ziyaret etmeme de duyurunuz üzerine açılan soruşturmanın hazırlığım yapıyorum" izin verildi Siyasi tutuklular arasındaki üişkUer çok uygarca idi, en yanıtını alınca çok mahcup oldu. küçük bir sürtüşmeye tanık olmadım. Üzüntü duyduğunu söyledi ... Ve ben, iki aya yakın süre, vermediğim demeçlerden, söylemediğim sözlerden ötürü tutukluydum..." Ne y a p m a n ı i s t e n i y o r ? Askeri yonetimce sürdürülen yöntemlerden ötürü içinde bulunduğu ikilemleri, açmazları yalın bir dille anlatıyordu: "... Ne yapmam istendiğini, nasıl davranmam beklendiğini de anlayamıyorum..." diyor, içinde bulunduğu anlamsız durumu açıklıyordu: "Siyasetten ayrılmam isteniyor, aynbyonım. Yetmiyor. Mesleğim olan gazeteciliğe dönüyorum, olmaz deniyor. Gazeteciliği de bırakıyorum. Yine yetmiyor. Bir noktadan sonra demeç vermeyi, duşüncelerimi açıklamayı kesiyorum. O da yetmiyor. Üstelik bu kez, vermediğim demeçlerden, söylemediğim sözlerden dolayı çok daha ağır suçlamalarla yargı önüne çıkarılıyorum, tutuklanıyorum ve bunlar yetmezmiş gibi, kendimi tutuklatmak, hapsettirmek suretiyle kahraman olmaya çalıştığım 've devletimizin dışardaki saygınlığına gölge düşürdüğüm' gibi ithamlara uğruyorum..." "Anlayamıyordum, anlayamıyorum" diyordu Ecevit. Ama, "d»rum« aalajMtar" vardı. New York Times gazeteainin başyansında bu konuda "bir ttşUs" saptanmısü: "... 12 Nisan günü hapse girmemden iki gün sonra Avrupa'daki Amerikan ggzetesi 'İnlernational Herald Tribune'e de alınan başyazısında New Vork Times', 'Anlaşılan' diyordu, tcevit'ten, 1980 müdahalesiyle pariamento dağıtıldıgından beri ber şeyin çok iyi gittigini soylemesi isteniyor. Türkiye'nin henüz kendi kendini yönelmeye hazır olmadığını soylemesi isteniyor. Ecevit ise bu isteği yeri•c gednMBMkie oalar kanaiış ctmyor." BUtün bu gerçeklere, Ecevit'in yetkililere gerçekleri olduğu gibi anlatmasına karşın, 10 Nisan 1982 günü, evinden alındı... Askeri Dil Okuluna götürüldu. Gözaltındaydı... Tutukevindeki çalışmalanm suvsında, siyasi kitapları ve belgeleri verdUer. Bir de İngilizce sözlük verdiler, ancak îngilizce felsefe kitaplannı vermediler. Oysa o sırada yasaklar hafiflerniştu Konu Dil Okulu'na intikal edince felsefe kitaplannı da alabildim. 'Şimdiye kadar nasıl çözdünüz bu sorunu?' diye Komutanlık sormuş. 'Şimdiye kadar Ecevit'in kendisine tercüme ettıriyordulc demısler. Ondan sonra da o şekilde devam etti.. Ehh, ne de olsa ben de bir ara asteğmendim. mesele kalmadı. Bana dışardan gelen tngilizce mektuplann kontrolune ben yardımcı olmaya devam ettim. "Ya üst katta kalan Harbiyelilerin sorgulamalarından gelen ses* lerî.." "Evet, işkence yapıldığı kanısını uyandıran sesler... Fakat o benden önce olmuş. Tutukevindeki politikacılar durumu Merkez Komutanına duyurup şikâyet etmişîer. Onun üzerine sesler kesilmiş. Vermediğim demeçlerden tutukluyum Savunmasında, "Son aşamada başıma gelenleri" diyordu Bülent Ecevit, "şöyle özetleyebilirim": "Bir Norveç gazetesine vermediğim bir demeçten ötürü tutuklanmam istenmişti. Bir askeri mahkeme, yeterli kanıt bulunmadığından, tutuklanmam istemini reddetmişti. Fakat askeri mahkemenin bu kararına karşın serbest bırakılmadım. Tutuklanmamın mahkemece reddedildiğihi duyar duymaz komutanlık, alelacele, hiçbir incelemeye ve gerçeğe dayanmadığı daha o gece ortaya çıkan bir karar hazırlattı ve bu kez de BBC'ye bir demeç verdigim iddiasıyla beni gözaltına aldirttı. Oysa, o gece, bu karardan daha birkaç saat sonra, BBC, benim öyle bir demecim olmadığını açıklıyordu. , BBC'ye demeç iddiasının tutmadığı anlaşılınca, komutanhk, bir Norveç gazetesinde çıkan ve bana ait olmayan bir demeçle ilgili olarak tutuklanmamın reddine itiraz etti. O konuda yeniden tutuklandım. Tutuklanmamın mahkemece reddedildiği tarihte, demeci benim yerdiğimi gösterir bir kanıt yoktu. Tutuklanmamı izleyen günlerde ise, öyle bir demeç vermediğimüı kesin kanıtları bile ortaya çıktı. .Ona rağmen tutukluluğum sürdürüldü. tki Kere İki Dört Etmez Birkaç gün sonra, tutuklanması istemiyle bir askeri mahkemeye götürüldu. Mahkeme, Ecevit'in tutuklanması yolundaki Sıkıyönetm Komutanlığı istemini inceledi, "sanık aleyhinde delil bulunmadığı" gerekcesiyle... Reddetti!.. Yıllar geçmiş, Ecevit şimdi gulerek anlatıyordu olayı: "... Ne var ki, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, Ecevit'in tutuklanmasında karaıiıydı. Hatta bir tutuklama karan aluuacaya dek Ecevit'in serbest bırakılmasını da istemiyordu.." Onun için, şu yola başvunıldu: Ecevit, 12 Nisan günu, askeri mahkemeden tahliye karannı alarak, evine gitmek uzere çıktı. Kapının onünde bir askeri araca bindirildi. Mamak'taki garnizonun ana giriş kapısının çok kalabalık olduğu gerekçesiyle, başka bir kapıdan serbest bırakılacağı bildirildi. Mamak askeri garnizonunun tenha bir kapısından çıkanldıktan sonra da... ... Serbest bırakılmadı!.. Kimi gecekondu semtlerinde uzun uzadıya dolaştınldı. Sonra, yeniden, Eskişehir yolundaki tutukevine getirildi. Burada kendisine, serbest bırakılması için gereken yazımn birazdan geleceği, o zamana kadar eşyasını toplayabileceği söylendi. Eşyasını topladı Ecevit, yatağını denkledi. öteki tutukiularla ve tutukevi komutanıyla vedalaşu ve odasında "yazınıa gdmesini" beklemeye başladı. Bekledi, bekledi, iki saat süren bir bekleyiş!.. Doğrusu, bürokratik işlemleri bildiği için bu iki saat içinde içine hiç kuşku duşmemişti. İki saat sonra kapı açıldı: Sayın Türkeş de çok nazikti Ara sıra havalandırmalarda konuşuyorduk. Ama suç duyurusuna değinmiyorduk. Türkiye ve dünya soruları üzerine konuşuyorduk. Birbirimizi karşılıklı sıkıntıya sokacak konulara girmemeye özen gösteriyorduk. Türkeş de demokrasiyi savunuyordu. s ECEVtTLER KIBRISTTA Eeevitierin 1984te Kuzey Kıbruta yapağt gezi, bölte haüa arasmda coşkuyia karfüandu EcevÜ'bı orada yaptığı konufmalar KKTC hükümeti tarafmdan "Bagmsuuk ve özgüriük" adh bir küapçıkta topiantb. Aneak küabm Türkiye'ye sokulmaa özal kukümetmm 4 kastm tarihtt karan Oe yasakkauh. Ecevü Kıbruta. Özal hükümeti, Ecevit In Kıbtıs konuşmaları kitabını yasakladı 1983 sonbahannda Ecevit'in Nobel Barış ödülü alan JValesa'yı öven kısa demecine îsîanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca yayın yasağı kondu. 1982'de soruşturma, kovuşturmalar sona erdi. Ne var ki, Ecevit'i "rahatsız eden olaylar" sürdü. 1983 başlarında Bülent Ecevit'i rahatsız eden iki olay oldu: Bülent Ecevit, askerlerin veto yetkisinin bulunduğu bir dönemde bir sosyal demokrat parti kumlmasına karşı idi. Ona rağmen, bazı parti kurma girişimlerinde kendi adının kullanıldığını duyuyordu. O arada, bazı kimseler, Ecevit'in duşuncelerini kamuoyuna duyuramamasından yararlanarak, partileşme konusunda, Ecevit'ten kaynaklanmış gibi bazı demeçler hazırlayıp çoğaltarak, el altından yaymaya başlamışlardı. fccevıt, Leh Vvalesa'nın bu odulu neden hak ettiğini belirten ve Walesa'yı öven kısa bir demeç verdi. Demecin Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktu. Fakat, 6 Ekim 1983 günü verilen bu demece, yine İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca, yayın yasağı konuldu. Aynca, olağanüstü bir önlem olarak, Başbakanlıkça ve Emniyet Genel Müdürlüğü Basın Dairesi'nce de, bazı haber ajanslarıyla gazeteler, Ecevit'in bu demecini yayımlamamakrı konusunda uyanldılar. Oysa o dönemde, Komünist Polonya'nın, askeri yönetimi altındakj Polonya'da, Leh VValesa'nın kendi konuşmaları ve demeçleri bile yayunlanabiliyordu. Bir yazı gelmişti Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan; gelmesine gelmişti ama, komutanın imzasıyla gelen bu yazıda, Ecevit'in tahliyesi değil, bir başka demeçten ötürü 30 gün gözaltına alınması isteniliyordu. Gelip geçen saniyeler.. Dondu kaldı. Fakat serinkanlılığını hemen kazandı. Bir mahpusun yapacağını yaptı Ecevit: "... Yine dengini çözdü ve tutukevinde kaldı..." O arada Ecevit hakkında tutuklamaya gerek olmadığı karannı veren askeri yargıcın görev yeri değiştirildi ve Norveç gazetesindeki yazı nedeniyle, bir başka yargıçtan, Ecevit hakkında tutuklama karan alındı: Ecevit bir aavada savunma yaparketu. Yani, herhalde, soruşturma yöntemi değiştirilmiş. Ancak biz Harbiyelileri hiç görmuyorduk. Hava almaya da çıkanlmıyorlardı. Yalnız, yeni gözaltına alınanların getirilip götürüluşüne tanık oluyorduk. Hepsi o... Çok da uzülüyorduk durumlanna. Çünkü onların dünya ile tüm iüşkileri kesikti. Onlarla ilgili ne olup bittiği kamuoyuna da yansımıyordu. Tutukevi do8tlukları "Ya tutukevi dostluktan?" Bana giriş yerinde ayrı bir oda verilmişti. Öteki siyasal tutuklular, hepsi bir katta idiler ve her zaman görüşebiliyorlardı. Havalandırmalarda ben de katıüyordum aralarına... Sonradan ara sıra yukarıya, onların kaldıkları kata da çıkmama izin verildi. Subayların, astsubay ve erlerin, hepimize davranışları çok iyiydi. Değişik, hatta karşıt kesimlerden politikacılar bir arada bulunduklan halde, iüşkileri çok uygarca idi. En küçük bir sürtüşmeye tanık olmadım. Ben de Türkiye İşçi ve Köylü Partililerden, bazı MHP'lilerden TKP davasıyla ilgili olarak yargılananlardan, ve başka tutuklulardan yakınhk gördüm. MHP'lilerden özellikle sayın Yaşar Okuyan çok yakınhk gösteriyordu. Daktilo başında surekli çalıştığımı gözlediği için, bir ara, ' Ne yapıyorsunuz, ne üzerinde çalışıyorsunuz?' diye sordu. Güldüm; "Sizlerin suc duyurunuz iizerine açılan sonışturmanın hazırlığım yapıyordura!' dedim. Çok mahcup oldu. Avukatlannın başvurusunun 'suç duyurucu' olarak kabul edilmesinden uzuntü duyduklannı söyledi. Nitekim, daha önce belirttiğim gibi, bir ara bazılan askeri savcılığa da, kasıtlannın suç duyurusu olmadığını bildirmişler; fakat metinde 'suç duyunısu' ibaresi açıkça yer aldığı için, savcılık soruşturmayı sürdürdü. Suç duyurusundaki ithamlar arasında hiç anlayamadığım bazı şeyler vardı. Örneğin, ithamlardan biri şuydu: Gençliğimde bir ara sanskrit (Hind klasık dili) çalışmış olmam, 'bölücu'luğumun 'kanıt'ı gibi gösteriliyordu. Bir görüşmemizde, Yaşar Okuyan'a; ' Hint klasik dilini çalışmakla böluctıluk arasında ne gibi ilişki var?' diye sordum... Yine mahcup oldu; ' Ben de bilmiyorum, avukatlarımız ne kastetmis!' dedi. Bir ara ifademin daktilo edilmesine yardımcı ohnayı önerecek kadar da nezaket gösterdi. Ama MHP'nin suç duyurusuna karsı hazırladığım ifadenin daktilo edilmesine, bir önde gelen MHP'linin yardımcı olmasını kabul edersem, bu, nezaketin suiistimali oîurdu. Tesekkür ettim." BBCTye demec vermemişti Serbest bırakılmasını önlemek için verilen 30 günlük yeni gözaltı kararına gerekçe oiarak, Ecevit'in BBC'ye bir demeç verdiği öne surülmüştu. Oysa Ecevit, BBC'ye demeç vermemiş, hatta bir süre önce kendisinden demeç almaya gelen BBC Tiırkçe Yayın Servisi şefinin demeç isteğini, ozur dileyerek geri çevirmişti. Ecevit'in ve BBC'nin bunu belirtmesi de geçerli sayılmadı. "Askeri tutukevinde", diye söze başladı Ecevit.. "yine, maddî koşullar ve görevlilerin davranışlan bakımından, Cebeci Ceza ve Tutukevindeki durumuma benzer durumdaydım. Maddî bakımdan rahattık. Görevliler, davranışlannda, bana karşı da öteki sivil tutuklulara karşı da, çok anlayışlı ve saygıh idiler. Mamak'taki Askeri Tutukevi ile ve yurdun başka bazı yerlerindeki askerî tutukevleriyle ilgili olarak duyduğumuz acı olaylar ve durumlar, Askeri Dil Okulundaki sivil tutuklular için söz konusu değildi. Ama elbette belirli kurallar bize de uygulanıyordu. Bana ayrı bir oda verilmişti ve kapım kilitliydi. Kapının onünde nöbetçiler duruyordu. Sabah kahvaltısını ve yemekleri odamda yiyordum. Yemekler iyiydi. Merkez Komutanlığı, subaylara,erlereve tutuklulara aynı yemeği çıkarıyordu. Ziyaretler sınırlı idi, fakat nispeten rahat koşullar altında yapılıyordu. Tabii, tutukevinde. getirilen belgelerle kitaplar usulen kontrolden geçiyor. Beraberimde getirdiğim kitaplar kontrole gitti. Kontrolden sonra bana soruşturmam için gerekli 'siyasal nitelikteki kitaplar' ve belgeler verildi. Çünkü, hakkında dava veya soruşturma olanlann hazırlık yapabilmeleri için gereken malzeyi yanlarında bulundunnalan serbestmiş. İngilizce sözlük de verildi. Fa. . kat ingilizce felsefe kitapları gelmedi. 'Niye?' dedim. Dediler ki, 'Üç tür kitaba izin veriliyor burada.. Birincisi, sayunma için gerekli belge ve kitaplar. İkincisi, Atatürk'un nutku. Üçüncüsü, ders kitapları. Ehh, şimdi savunma için gerekli kitapları verdik, bunlann içinde çok siyasi yayınlar da var. Ders kitabı saydığımız için sözluğü de veriyoruz. Ama felsefe kitabı bu kategorilerden hiçbirinegirmiyor, onun için kusura bakmaym onlan veremeyiz.' "Onları vermezseniz ben, bu sözlüğü ne yapavım?' dedim. 'Tek başına İngilizce sözlük neye yarar?' Onun üzerine eksik olmasınlar tutukevindeki yetkililer ilgi gösterdiler. Sıkıyönetim Komutaniığına sordular, öteki kitaplan da verebilir miyiz diye. Meğer o sırada Mamak'ta kitaplarla ilgili yasaklar hanfletilmiş, fakat bu Dil Okuluna intikal ettirilmemiş.. Bu vesileyle Dil Okuluna da durum intikal ettirildi ve ben felsefe kitaplanmı alabildim. Herhalde, bundan, başka tutuklular da yararlanmıs oldular. Tabii, gunluk havalandırmalar ilginç oluyordu, orada TİKP'lilcrle, MHP'lilerle görusüyorduk. Sonra, onlan kendi koğuşlannda ziyarete gitmeme de izin verildi. Dil Okulunda bir başka ilginç olay oldu: Bana arasıra yurt dışından, devlet adamlarından, sosyal demokrat parti başkanlarından mektuplar geliyordu. Tabii İngilizce. Sivil cezaevinde sansürden geçmemışti mektuplarım, fakat Dil Okulunda sansürden geçiyordu. Kuşku yok, askeri bir tutukevinde kurallar daha sıkı. Bu mektuplar çoğahnca oradaki yetkili, Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan İngilizce bilen bir asteğmen çevirmenin Dil Okulunda görevlendirilmesini istemiş. Komutanlık bu isteği anlamamış, niye İngilizce bilen bir astegmene gerek duyuluyor? Tutukevi yetkilisi, 'Evet, ama burada Bülent Ecevit'e dlşardan birçok mektup eeliyor, biz bunları kontrol etmeye mecburuz, görevimiz bu. Ama İngilizce bilenimiz yok, onun için çevirmene ihtiyaç duyuyoruz' demiş.. Kıbrıs^takj demeçler de yasak 1984 yılı başlannda Bülent Ecevit, Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti'nin çağrılısı olarak Kuzey Kıbrıs'a gitti ve orada bazı konuşmalar yaptı. Bu konuşmalardan ikisi, daha sonra Kuzey Kıbns'ta, bir kitap olarak yayımlandı. "Bağımsulık ve Özgiiriiik" başlığıru taşıyan bu kitaptaki konuşmalardan biri, Kıbrıs sorunu üzerine idi. O konuşmayı, Kuzey Kıbns Turk Cumhuriyeti yönetimi, başka dillere çevirterek, yabancı ülkelere de gönderdi. Kitaptaki ikinci konuşma ise Ecevit'in, "Demokraside Anlatnn ve Örgütlenme Özgüriügii" konulu konferansı idi. Bu konferansta Ecevit, Türkiye'nin sözünü bile etmemişti. Kıbrıs'taki konuşmalan hakkında, Türkiye'ye dönünce, kendisi hakkında dava da açılmamıştı. "Cumhuriyet" gazetesi, 1984 Izmir Fuan'ndaki Kitap Kulübü köşesinde satışa çıkanlmak üzere, bu kitaptan bir miktarını, Kuzey Kıbrıs'tan İzmir'e getirtti. Fakat lzmir gümrüğünde kitap, "şüpheli" sayılarak, lzmir Sıkıyönetim Komutanlığı'na gönderildi. Komutanlık, kitabı askeri savcıya inceletti. Askeri savcı, kitabın Türkiye'de yayılmasında bir sakınca görmedi. Ama bazı konularda sııyönetimden daha sıkı davranan özal hükümeti, 4 Kasım 1984 günlü ve 18565 sayıh Resmi Gazete'de yayımlanan, 84/8676 sayıh Bakanlar Kurulu kararı ile bu kitabın Türkiye'ye sokulup dağılmasını yasakladı. Bir başka Bülent Ecevit Aynı günlerde, bir büyük gazetede de "Bülent Ecevit" adını taşıyan bir başka kimsenin, yeni gazeteciliğe başlamış bir gencin, "Bülent Ecevit" imzalı siyasal haberleri yayımlanmaya başlamıştı. Daha sonra 'Cumhuriyet'te de aynı gencin 'Bülent Ecevit' imzalı bazı siyasal haberleri çıkacaktı. "Bu haberleri yazan 'Bülent Ecevit'in, eski CHP Genel Başkam Bülent Ecevit'le ad benzerliğinden başka bir ilişiği bulunmadığını belirtecek bir formül de düsünülmemişti. Örneğin en azından genç gazetecinin imzasına, göbek adı veya baba adı eklenebilirdi; buna bile gerek görülmemişti." Ecevit, böyle diyordu. Şöyle düşünüyordu: "Kamuoyu, gerek bu gazetecinin yazdığı siyasal haberleri, gerek Ecevit adı kullanılarak hazııianıp el altından dagıtılan demeçJeri, eski CHP Genel Baskanı Bölent Ecevit'e ait sanabilirdi. Nitekim, böyle bir sanıya kapılanlann çıkması iizerine Ecevit, durumdan hnzursuzluk duymuştu." Yazı ve konuşma özgürlüğünün elinden alınması, hapse girmeyi göze alarak söylediklerinin veya yazdıklarının Türk basınında yayımlanamaması, asıl meslegi yazarbk ve gazetecilik olan Ecevit'e, zaten çok ağır geliyordu. Ecevit'e göre, kendi yazmadığı yazılann, kendi vennediği demeçlerin, kendisi tarafmdan yazılinış veya verilmiş gibi yayılması ise, büsbütün dayamlmaz bir durumdu. Onun için Ecevit, 3 Mart 1983 günü, kısa bir açıklama hazırlayıp basına gönderdi. Açıklamasında bu gibi yayınlarla veya o dönemdeki partilesme girişimleriyle bir ilgisi bulunmadığını duyuruyordu. Fakat İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, Ecevit'in bu açıklamasına bile yayın yasağı koydu. Yani Ecevit'in, konuşup yazamaması yetmezmiş gibi, başkalarının yazdıklannı kendisine ait olmadığını duyurması bile yasaktı. Türkeş de demokrasiyi savunuyor "Ya Türkes?." "Sayın Türkeş de çok nazikti... Ara sıra havalandırmalarda konuşuyorduk. Ama onunla konuşmalarımızda suç duyurusu konusuna değinmiyorduk." "Neler konuşuyordunuz?" "Türkiye'nin sorunları üzerine, dunya sorunları üzerine konuşuyorduk. Birbirimizi karşılıklı sıkıntıya sokabilecek konulara girmemeye özen gösteriyorduk." "Rejim konusunda sizin göriişleriniz belli.. Türkeş ne vaziyet alıyordu?" "O da demokrasiyi sa\unuyordu." Türkiye'de hemen herkes "demokrasi"yi savunuyordu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, örneğin 1986 yılının Nisan ayında, Trabzon'da, 12 Eylül'ün "demokrasiyi güçlendirmek için yapıldıgı"nı söyleyip, aslında kendine özgü demokratik kurallan savunuyordu. Millî Guvenlik Konseyi de, onların temsil ettiği odak noktalan da... Ama "nasıl bir deraokrasi?.." Herkesin kendine göre bir demokrasi anlayışı vardı Turkiye'de... Herkes "demokrasi" diye söze başlıyor, fakat bazılan, hak ve özgurlük kiHnularmı da "demokrasi" adına savunuyordu. "O da" niçin "demokrasiyi" savunmasındı?.. Ve Portekizli bir turizm posteri Bu kitaptaki konferansmda, Türkiye'den söz etmeksizin belirttiği düşünceleri, Ecevit yaklaşık bir yıldır, artık Türkiye ile ilgili olarak da açık açık söyleyip yazıyor; söyleyip yazdıklan Türk basınında serbestçe yayımlanıyor, ama kararnameyi ytirürlükten kaldırmak kimsenin aklına gelmediği için, Kıbns'ta basılan kitabıyla ilgili yasak hâlâ sürüyor. Bu kitabın yasaklandığı kararnamede, başka bazı yayınlara da yasak konmuş. Türkiye'de dağıtımı yasaklanan yayınlardan biri de "Portugal" (yani 'Portekiz') başlıklı bir Portekiz turistik posteri... Yasak konduktan sonra da, bu masum turistik poster. aylarca Portekiz Büyükelçiliği'nin Ankara'da, Cinnah Caddesi'ndeki tanıtma bürosunun vitrininde asılı kaldı. Çünku, Bakanlar Kurulu yasağına da yayın yasağı konduğu için, Portekiz posterinin yasaklandığma ilişkin Bakanlar Kurulu karannın haberi basında yayımlanamamıştı; dolayısıyla bu akıl almaz yasak kararından, Portekiz Büyükelçiliği'nin de haberi olmamıştı. BITTI SOT: COneyt Arcayürtktn gazetemitde yaymtmnan "12 EyttTe BefKala"y*zıdizMgeniıleamifbiçMyU, "DemoknuiDur 12 Eytill9S0"bafbiıaÜmda, "Ecevüin "Hapithan* Dönemi"d&deyeratmayan beigeü ayrmtüanyta kitap olarak Bügi ibymevi'netyaymüanacakar. Walesa demecine yayın yasagı 1983 yılı sonbahannda Polonya'daki Dayanışma Hareketi'nin önderi Leh Walesa'ya Nobel Banş ödülü verilince, Bülent