28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/6 13 NİSAN 1986 Bu sekiz sene hapislikte sevmeyi, sabretmeyi, ümit etmeyi öğrendim Nazım Hikmet'in 19451950 yılları Ş arasmda Bursa Cezaevi'nden Adalet Cimcoz'a yazaığı mektuplar, büyük şairin en derin düşünce ve duygu titreşimlerini yansıtıyor. Şükran Kurdakul tarafından yayıma hazırlanan bu dizide Nazım'ın coşku dolu dünyasım bulacaksınız. "Dünyayı ne eksik ne fazla, olduğu gibi görebilmek sekiz senelik hapse değer" diyor Nazım Hikmet Nazım'ın Bilinmeyen Mektuplan (Adalet Cimcoz'a Mektuplar / 194550) 1Nazım Hikmet'in Adalet Cimcoz'a yazdığı mektuplardan, elimizde bulunan, otuz dokuzu Bursa Hapishanesi'ndeki son beş yıhna tanıkhk ediyor: 19451950. Daha önce, eşi Piraye Altuncu'ya, Kemal Taiıir'e, Orhan Kemai'e, Piraye Hanımın oğlu Memet Fuat'a, VÂNÜ'lara yazdığı mektuplarda, mahpushanedeki insanın duyarlığı ile birlikte, sanatının gucüne inanmış şairin parmaklıklar arkasında kendine ve dünyaya bakışını yaşamıştık. AdaJet Cimcoz'a yazdığı mektuplan da bu bütünün parçalan olarak düşunebiliriz. Bu mektuplarda da aynı yoksunluklar, acılar, beklentiler, özlemler karşısında ayakta durma savaşımı veren insanın yaratma gücune tutunarak umudunu yitirmediğini görüyoruz. Içerde de içindeki özgürlüğü duyanlardan Nazım. Denizi, ormanları, şehirleri, yolculuklan, eve dönüşleri, kadınlan ile yaşamın uzağındayken bile, varlığının ozunde saklı yaşamsal cevahir, coşkusunu tazeliyor O'nun. Sevgi ve coşku... Görulmemiş iki kaynak gibi, her koşulda karamsarlıkta bile birbirini tamamlayarak soluğunu giiçlendirme nedeni olup çıkıyor. Sevgi inançla birlikte hem duşünsei, hem duygusal bir dunya kurmuş içinde çünkü. Kurulu düzenin olumsuzluklan, insanı yabancılaştıran etkilerinden uzak bir dunya bu. O duzen ki, II. Dünya Savaşı'nın en zorlu, en çıkmaza duşüldüğiı sanılan evrelerinde bile, Naam Hikmet'in kurduğu bu duşun ve duygu dunyasını karartmaya yetmiyor. Yitip giden milyonlarca insanın, yakılan kitapların, mahvolan şehirlerin acısını yureğinde duyarak dünyasım korumasını biliyor. İlk hastalandığı günlerde, Mehmet Ali Cimcoz'a el yazısı ile yazdığı mektup bu dırenci somutluyor bize: "Ha>at güzeldir, umitlidir ve hapishanede de olsa, anjinte de olsaaşk ve şevkle, biitün insanlıkla birlikte yaşanmalıdır." Hazırlayan: ŞÜKRAN KURDAKUL Nazım Hikmet'in bir mektubundan Bir kadının üzerine fazla düşmeyeceksin Adalet, Neyse havalar burda serinlemeğe başladı, orda da Oyledir her halde. Sız yakında Beyoğlu 'na taşımrsınız, ben de yazı yazmak dünyama, çunku bu yaz tek satır yazmadım, daha doğrusu yazamadım, öyle bir bunalmif sıcaktan vaıiyetteydim. Şu mektub başlangıcına bakıyorum da, anlıyorum kı butün bunlar laf kıtlığında asmalar budayım kabilmden, halbuki kafamm içi ketimeleşmiş guzel şeylerle dolu. Her ne hal ıse, biz yine asma budayalım. (...) Bak, bırden bire akhma geldı, romanlarda filan okurdum da bu hususta tecnibem olmadığı için pek aldırmaz ve inanmazdım, demek ki bir kadının uzerine fazla düşmek, daha doğrusu bir kadma kendisınin fazla sevildiğini hissettırmek, hatuna bıkkınlık veriyor, hele bir hümyete kavuşalım, bu hususta dikkat edeceğim, çünkü şimdi şu anda duşunuyorum da, bir iki kadma, bıkkınlık vermiş olduğumu ve bazılarımn bu bıkkmlığı çok orijinal bir surette belırtmış olduklarmı anlıyorum. Adalet Cimcoz Nazım Hikmet Bursa Cezaevi'nden ona "yüreğini açan"mektuplar yazdı. Adalet Cimcoz kimdir? Adalet Güngör (Cimcoz) 1910'da Çanakkale'de doğdu. llkokulu bitirdikten sonra öğrenimine Almanya'da devam etti. Ülkeye dönünce ağabeyi Ferdi Tayfur'la birlikte dublaj rejisöru olarak çaltşmaya başladı. Yeditepe, Varlık, Yeni Ufuklar, Ataç, Ulus dergi ve gazetelerinde yazdı. Brecht, Kafka, Traven çevirileri ile tanındı. Kafka'dan dilimize kazandırdığı Milena'ya Mektuplar ile Türk Dil Kurumu Çeviri ödülü'nu kazanmıştı. Sezuan'm tyi İnsanı (Brecht), Galile (Brecht), ölüm Gemısi flraven) ünlü çevirileri arasındadır. Mehmet Ali Cimcoz'la evli olan Adalet Cimcoz 1970 yıhnda öldu. Ne fazla ne eksik görebilmek Aynı günlerde yazdığı anlaşılan başka bir mektup da şu satırlarla bitiyor: "Giınler geçiyor dedim ya bu sekiz sene hapislikte hiçbir şey öğrenemedimse sevmeyi. sabretmeyi, iimil etmeyi ve dünyayı olduğu gibi ne fazla ne eksik görebilmeyi öğrendim. Böyle bir kazanç sekiz yıllık hapse değer. Şaka etmiyorum, sahi sdyliiyorum. Hadi giile güle ve güzel günlere!" Bilirsiniz, guzel gunler inancı Nazım Hikmet'in şiirinde de sık çıkar karşımıza. "Güzel gunler göreceğiz çocuklar güneşli gunler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar ışıklı maviliklere süreceğiz." (Sikbinük 1930) "Güzel gnnler" toplumsal olumluluk özleminin umut ve coşkuya dönuşme simgesidir asbnda. Hapiste olsun, dışanda olsun; fıkra yazsın, oyun yazsın, şiir yazsın yaşanan zamanda geleceği duyar Nazım. Gecmişe olduğu gibi geleceğe de sahip çıkar. Daha önce Tevfik Fikret de "mâzi" ve "âti" kavramlarını işlerken, geçmişte kalanı silik sönuk, bunamış olarak nitelemiş "Haluk'an Amentüsü" şiirinde geleceğe güvenini yoğun biçimde ifade etmişti. Yahya Kemal, "Kökü mâzide olan âtiyim" dizesiyle süreç düşünılsüne dikkati çekmek istiyordu belki. Ama geçmiş, rarihin mezarlığına gömulenlerle birlikte görundü O'na. Adalet, sayende hafıf bir mehtap seyrettim, yani felekten bir gün çaldım. Mehtabı o kadar güzel yazmışsın ki, ömrümde böyle mehtap şiiri okumuş değilim. Ellerin nur olsun. Fakat benim kahrolasıca huyumu bilirsin, sevdiğim şeye karşı pasif kalamam. Hakkım ve haddim olmayarak senin yazdıklanm mısralaştırdım. Yani ** aktifliğim bu sefer böyle tecelli etti. Yani mektubunuzdan bal gibi intihalde bulundum. lntihalden de fazla bir şey, aşiremento ettim. Senin yazdıklannın yanında pek sönük mehtap oldu. Fakat işte yine de utanmadan, sıkılmadan sana gönderiyorum. nın ve gelecegin bilinci içinde değişmeye inandığı için, acı duydu belki, ama bunalıma düşmedi. Küçük sevinçlerle guçlendirmeye çalıştı kendini. Zaman oldu ellerinin hunerınden (abajurlar, perdeler yapıyordu) keyif duydu. Zaman oldu dost ziyaretlerinin beklentisi ile avunmaya çalıştı. Ama her zaman, tezgâh başında bir emekçi gibi, şiirinin uzağına duşmedi Nazım. Bu nedenle, yaşamın içindeydi ve Abidin Dino'nun dediği gibi yokluğu varlığı kadar etkiliydi. Olduğu gibi vereceğim iki mektubunda da gorebiliyoruz bu gerçeği. "Adalet Sayende hafif bir mehtap seyrettim, yani felekten bir gün çaldım. Mehtabı o kadar güzel yazmışsın ki, omrümde bo>le mehtap şiiri okumuş değilim. Ellerin nur olsun. Fakal benim kahrolasıca huyumu bilirsin, sevdiğim şeye karşı pasif kalamam. Hakkım ve haddim ojmayarak, senin yazdıklanm mısralaştırdım. Vani aktifliğim bu sefer böyle tecelli etti. Yani mektubunuzdan bal gibi intihalde bulundum. İntihalden de fazla bir şey, aşiremento ettim. Senin yazdıklannın yanında pek sonuk meptap oldu. Fakat işte yine de utanmadan, sıkılmadan sana gönderiyorum. Bir taksiye bindim Hacıbayram yokuşundan pırıl pırıl indim denizde çınl çıplaktı mehtap mehtap şıkır şıkırdı efendim... Kimse duymaz, ben duyarım, bir şarkı söylenir hay Allah bir şarkı söylenir. Demek bizde var ondan demek bizde efendim: "FJıi suvenir..." Mehtapta seyretmek akan suyu akan suyu seyretmek efendim, bir acayip kederle. mehtapta bahtiyar olmak ister insan, Bana bak Adalet, lâmı cimi anlamam. Mehmet Ali bana açık bono verdi, başın sıkışınca bana yaz, bir cumartesi vapora biner, pazar günü, pazartesi donmek şartıyla gelirim dedi. Kimbilir başım belki sonbaharda filan sıkışır, yani Onu ve seni görmek isterim. Bu sefer deniz geçemiyonım, filan anlamam, denizi geçer sen de gelirsin. Kendini şimdiden buna alıştır. Bu ölumlü dunyada, ne olacağı bilinmez, bakarsın, bir soğuk algınlığıyla filan bendeniz, bak kalpten demiyorum, öbür dünyayı boylanra, sonra merdivende de duşebilirim, bendenizin dalgınlığı malum yani sen beni bir kere daha olsun görmeden ben yok olursam için sızlamaz mı? Haydi Allah ısmarladık. Seni ve Mehmet Ali'yi kucak dolusu hasretle kucaklarım. Kulunuz Nazım." "Adalet, Kısacık mektubunu aldım. Sana telgref mahiyetinde kısacık bir mektup gönderdiğim günün akşamı mektubun geldi. Üzülmedim dersem yalan, hem de bir hayli üzüldüm. Şimdi bu uzünliiyü de nereden çıkardın, deme, mektubundan, bugünlerde belki de çoktandır alttan alla ve sinsi sinsi ilerleyen bir nasıl demeli, bir saadetsizliğin, artık yüze çıküğını, yahut çıkmak üzere olduğunu anladım. Şuurunla. yüreginle hareket edeceğine eminim Nuzım Hikmet hapishane yıllarında bahtiyar olmak ister biitün insanlarla beraber ve hatta hapistekilerle..." İşte bu sana, en güzel yazıların bile mısralaştırılırsa, bazen neler kaybettiğini de gösterecek ve şiir yazmak illetine tutulmadığın için sevineceksin. Sen akıllı bir insansın, yeni tabiriyle bağımsız bir insansın manen ve maddeten binaenaleyh herhangi bir karara varırken, sinirlerine uyarak değil, şuurunla, yüreginle hareket edeceğinden eminim. Ve bu emniyet bana teselli oluyor. Bilirsin sen en yakın, en iyi, en saydığım te tabir caizse en çok minnettar olduğum insanlanmdan, dostlanmdan birisin, hatta en başta gelenlerinden... Senin saadetin benim saadetim, senin bedbahtlığın benim bedbahtlığımdır. Bunu laf diye söylemiyorum, zaten bu lakırdı, bu çeşit sözler ya kötü edebiyat palavrasıdır, yahut da dehşetle ciddi bir duygudur. Gelecegin deger ölçütleriyle gecmişe bakmak Nazım Hikmet, gelecegin kazanımlannı düşunerek, o değer ölçütlerine sahip çıkmaya çalışarak baktı geçmişe. "Çok uzaklardan geliyoruz çok uzaklardan Kaybetmedik bağımızı çok uzaklarla Bize hâlâ konduğumuz mirası hatırlatır Bedrettin Simavi'nin boynuna inen satır. Engürülü esnaf Ahilerle beraberdik. hangi pir aşkuıa biz Sultan ordularına kıllı göğüslerimizi gerdik. Çok uzaklardan geliyoruz, Alevli bir fanus gibi taşıyoruz ellerimizde Utrak binnaz edilen Galile'nin dönen küre gibi yuvarlak kafasını" Okuduğumuz, çok genç yaşlarda yazdığı, Kablettarih (1929) şiirindeki dızelerde görulduğü gibi eskimeyen eskiyle bütünleşmeye çalıştı. Bir yazısında da bu konudaki görüşünu özetleyerek tarihsel olanın butününe şdyle dikkati çekmişti Nazım: "Ben şiirde realiteyi biitün murekkepliği, mâzi, hal, istikbal unsnrianyla ve hareket balinde veren bir realizme ulaşmak isti>orum." (Her Ay, 20 Nisan 1937) Şiirini düşunürken vardığı bu sonuç, hapislik yıllarında da benimsediği bir yaşam felsefesi oldu belki de. Geçmişin, yaşanan zama Ferhat ile Şirin'in ücüncü perdesi bitiyor Ferhal ile Şirin'in iıçüncü perdesini bitirmek uzereyim. Şu üç perde bitsin eğlen diye sana bir nüsha gondereceğim. Mamafi benim hatunda birinci perdesi var. belki almış okumuşsundur. Nasıl bulduğunu bana yazarsan oteki perdelerin uzerinde bu tenkidinin herhalde bir faydası olur. Burda yine sıcaklar bastı. Dort tane atlet fanilam var. İki gunde bir yıkatarak gunde sekiz defa çamaşır değiştiriyorum, yani zırıl zırıl terliyorum, bu sıcaklar böyle giderse kendi terimde boğulacağım. Aldığınız erzaklarla her gün, bu sıcağa rağmen nefsi nefisi humayunuma ziyafetier çekiyorum. Dun akşam o kadar çok yemişim ki, gece ağırlık bastı. Biliriz Rııh doktorlarına itimadım yok Senin hastalığına gelince, benim şahsen sinir ve ruh doktoıiannın yüzde doksanına itimadım yoktur. Her ruh ve sinir hastalığının eninde sonunda fizyolojiye dayandığını. sinir, ruh \e şuur denen nesnenin eninde sonunda bir cümlei asabiye. bir beyin. bir hormon, bir bilmem ne karın ağrısı. fakat elle tutulur, gözle gorulür bir insan yapısı, insan organizmi verimi olduğunu anlamak lazımdır kanaalindeyim. Çizmeden yukan çıkma diye kaşlannı çatma, bu çizme meselesi değil. Dünyayı kâinatı ve bundan doiayı da insanı görüş meselesi. Ve kaatımca en doğru görüş... Senin hastalığına gelince, benim şahsen sinir ve ruh doktorlanmn yüzde doksanına itimadım yoktur. Her ruh ye sinir hastalığının eninde sonunda fizyolojiye dayandığını, sinir, ruh ve şuur denen nesnenin eninde sonunda bir cümlei asabiye, bir beyin, bir hormon, bir bilmem ne karın ağrısı, fakat elle tutulur, gözle görülür bir insan yapısı, insan organizmi verimi olduğunu anlamak lazımdır kanaatindeyim. Çizmeden yukan çıkma diye kaşlannı çatma, bu çizme meselesi değil. Dünyayı, kâinatı ve bundan doiayı da insanı görüş meselesi. Ve kanaatimce en doğru göniş... Benimkisi korkunç ciddi bir duygu, o kadar ki, zaten dışarda da olsam inkişafına müdahale etmek imkânım olmayan sana ait bir hadisenin, ben hapisken senin başından geçmekte oluşu, aczimi de anlatması bakımından beni bir kat daha tazip ediyor. Belki izâm ediyomm yani hadiseyi belki böyle bir şey yoktur. Yahut olsa da izâm edilecek bir felaket değildir, ama işte çaresizJik içinde bulunmak insanı lu/umundan fazla hassas ediyor. Görüş günü beklerken Artık, içerdeki insanlann ruhsal yapıları uzerinde ne denli değişik etkiler yarattığmı biliyoruz göruş günlerinin. Birikmiş ozlemler önce bir bekleyiş kaosu içine alır insanı. Sabrın ve sabırsızlığın, varlığını birlikte surdürdüğü bir kaostur bu. Yaklaştıkça uzaklaşan bir zaman dalgasının belirlediği yalnızlık ortamında, dışardaki yaşamından elinde kalan anılar kuşatır göruş gunünu bekleyeni. Sevinç, acı ile birlikte gelişir. Her şey yeniden ya düssel bir alana, ya yokluğa dönüşecek, gelen tam varlığının somutlanmaya başladığı çizgide soyutlanarak yeniden anıların dünyasına karışacaktır. Ayların, yıllann, on yıllann üstüste yığdığı bu kaosun gelgiti içinde, kavuşmanm sevinci ile, yitirmenin acısı nasıl genişler, ne büyük yaralar açar düşünebilir miyiz... Düşündüruyor Nazım. "Adaiet, Mehmet Ali geldi. Ben sevdiğim, ama çok sevdiğim insanlar karşısında hele şükur ki bütun insanlar karşısında değil çok sevdiğim insanlar karşısında aptal, faka iyi yurekli bir çocuğa dönüyonım, birçok şeyleri birden soylemek, yazdığım pestenkerâni bir iki şiiri hemen okumak, Ferhat'la Şirin'in mevzuunu hemen anlalmak, senden, dostlardan, İstanbul'dan hemen haber aimak istedim. Bir yığm sersemce laf ettim, hasılı gorsen halimi gülmekten kırılır ve biraz da acırdın. Şimdi senin kocan yeni bir huy edinmiş, iki de bir "çocuğum" diyor, genç yüzüyle tezad teşkil eden fakat şefkatli, alaycı zekâsına gayet uyan bir söz. O öyle dedikçe ben kendimi sahiden bir çocuk olmanın. söz dinletmenin bahtiyariıgına kapıp koyverdim. Sonra, onu gorurgörmez, sağında solunda, yahut arkasında gizlenmiş seni aradım. Sonra, artık Mehmet Ali ne zaman elini cebine atsa, seni oradan çıkanp masanın ustüne koyuverecekmiş gibi helecan geçirdim. Üstüne iıslluk benim Hatundan da hâlâ mektup yok. Hasılı dedim ya, dun bendeniz gorulmeğe seza idim. Mehmet Ali gitti, bugün gene gelecek, biitün gece uyuyamadım, gözümü kırpmadım ama fazla sevinmek kafama sopa yemişim gibi agrı veriyor bana." Bir şiirde, "Olmadık biçimler / Olmadık düşlerle gelirdi / Sorardım / Hangi ışık düşse duvarlanma / Nazım'ın Kafka'yla kederlendiği / Bilinmez köşelerden" (Acılar Donemi, sf. 69) dizeleriyle anlatnıaya çalıştığım, içeriğinde gizlenenlerin tam belirlenemeyeceği duyarhklar bunlar. Nazım Hikmet bir mektubunda annesini Adalet Cimcoz'a anlatıyor Annem ömrünün sonuna kadar biraz delişmen bir çocuk olarak kalacak Adalet, Mektubunu aldım. Her salırında biraz daha sevinerek okudum. Sana son parça hakkında fıkrıni sormakla nutnara yapmadığıma emin ol. Senınle bu hususta bir tuttuğum dostlarıma gelince: Karım, Kemal Tahir ve bir de eğer okuması kabil olsaydı avukattır ve bir de senin kocandır... Malumya bir meseleyi konuşmamağa karar verdik. Fakat hep dilimin altmda, aksi gibi sana dehşetli tatlı, stcak şeyler yazmak isüyorum. Neyse, kalsın. Allah senin belanı versin beni bunları yazmaktan da alakoydun. Neyse dedim ya, elbeı de bunun acısını çıkartacağım gun yakındır. Fakat, Adalet seninle arkadaş olmak, yani A YNI ZAMANDA arkadaş da olmak ne güzel şeydir. Bir defa guvenilir bir arkadaşsındır. Sonra bana oyle geliyor ki geçinilmesi kolay ve rahat bir arkadaşsındır. Sonra gayet renkli, canlı, aydınlık, can sıkmayan bir arkadaşsındır. Velhasıl mukemmel bir arkadaşsındır. Edebıyat ve bithassa şiirı ne guzel anlarsın. Kullandığm anatomi kelimesı ne kadar guzel, doğru yerinde. Hakikaten tek bir mısrada bile, muhtevadan sonra en mühim şekil meselesi, anatomtsidır. Bizim Yahya Kemal'de kelımelerîn peydahlanmasına dayanan şekıl meselesinde zayıftarafanatomidir. O ne yumuşacık ve karmakarışık bir iskelettir. Halbuki ilk bakışta anatomi sağlam gibi gelir, fakal mısralar peşi peşine dızıldiklen zaman, ayrı ayn güzel olduklan halde topyekün berbat olurlar. İskelet eti taşıyamaz. Sana annemı anlatayım. Anam gençliğinde guzel bir kadtndı. Fakat oğlu diye söylemiyorum; objektif olarak konuşuyorum anamın guzelitğı stcak değil, soğuk bir güzetliktı. Bunda belki gozlerının bırbırınden çok uzak olmalannın dahli vardır. Sonra anamın güzelliği XIX. asır güzelliğidir. Zaten anamda, ondokuzuncu asır Fransız burjuva zevki hâkimdir. Ressamlığı da oyledir. Evinin perdeleri ve bibloları da öyleydi. Yani guzelliğınde ve zevkinde düz ve soğuk hatlarm göze çarpmasına rağmen bilhassa renk bakımından müth'ışbir rokokoluk vardır. Duşün kibabam anamı, anamla kabili kıyas olamayacak kadar entıpüften kadınlarla aldatıı. Bu kadınların bir kısmını tanıdım. Bun/ar güzel değil fakal sıcaktılar. Annem cesur kadındı gençliğinde. Ben cesur olmayı biraz da ondan öğrendim. Anam ömrünun sonuna kadar biraz delişmen bir çocuk olarak kalacaktır. Ben de, delişmenlik dozu az olmak şartıyla onun gibi çocuk kalmaya mahkumum. Anam inanmasmı bilen kadmdır. Resme bir dindar gibi inanır. Sonra anam, bana öyle geliyor ki, bütun delişmenliği ve bebek güzelliği altmda, bir turlü ortaya vuramadığı mıithiş ihtiraslı bir el taşıyordu. Annem bedbahı bir kadmdır. Ve ömrumün uzerinde anamın bedbahtlığını ben taşır dururum. Sana bir şey söyleyeyim mi, anamı o kadar gızliden gizliye severim ki, ömrümde ilk defa yalnız sana ondan bahsediyorum. Annemle ahbap olursan, hâlâ boyalar içinde, yani hem pa~ letı, hem yüzü gozu boyalı, inanmış, bedbaht, fakat dehşetli çalışkan ve her şeye rağmen yaşamak isteyen, bir şeyler yaratmak için çırpınan, ıhtiyar, nazik bir kadınla dost olursun. Beni unutma Adalet. 121142 Nazım Vı annesi Celile Hanun. (Kendi portresi)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle