16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
V CUMHURİYET/10 HABERLERİN DEVAMI 13 NİSAN 1986 UfcURMUMCU (Baştarafi 1. Sayfada) Terör ile savaşanlar, antidemokratik baskılar ile boğuşanlan, eleştirmek ve karalamak için elinden geleni yap. Atatürk donemine "tek parti dönemi" diye karşı çık, çok partili dönemdeki baskıları ise görmezlikten gei.. "Yfen/ Osmanlılar"6\r bunlar. Cumhurtyet dönemi Osmanlıları. Elimde bir kitap var. Adı "Osmanoğullan'nın variıklan ve 2. Abdulhamitin emlakı.." Yazarı, Maliye Bakanlığı eski hukuk danışmanlarından Vasfi Şensözen. Abdülhamit'in büyük servetinin dokümü bu kitaptadır. Aman Allahım, ne servet, ne servet; say say bitmiyor. "Ulu hakan" dediğiniz de böyie olur işte. Yeri göğü satın alır. Cumhuriyet dönemindeki cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanları tek tek gözlerinizin önüne getirin.. Niçin son yıllarda başbakanlar ve yakınları hemen zengin oluyorlar? Ve nasıl? "Demirel ailesi" 196570 arası, jet hızı ile zengin olmuştur. AP'liler, Demirel hayranlan ve cümle Ispartalılar, ellerinizi vicdantarınıza koyup soyleyin: Demirel ailesi, 1960 yılında böylesine zengin miydi? Değildi tabii.. Nasıl oidu da "Demirel ailesi" zenginleşiverdi? Oldu işte.. Ya "özal ailesi"? Yirmi yıl önce Korkut özal böyle zengin miydi? Değildi. Turgut uzal, oğlu Efe'ye böyle on milyonluk arabalar alabilir miydi? Alamazdı. Malatyalılar, söyieyin Allahaşkına "Özal ailesi" Malatya'nın zenginlerinden miydi? Değildi... Peki nasıl oldu da "özal ailesi", şu on yıl içinde milyarderier arasına katıldı? Nasıl oldu bütün bunlar? Sormayın; oldu işte. "Demirel ve özal aileleri" böylesine hemen zengin oldular da bu ülkede iki kez başbakanlık yapmtş bir Bülent Ecevit niye zengin değil? öyle ya; başbakan ailelerinin zengin olmaları kural ise Ecevit niye dar gelirli memur yaşamı sürdürmek zorunda? Söyler misiniz niye? Bizim liberaller, bu bakımdan "Ulu hakan Abdülhamıt Han Hazretierinr örnek almışlar herhalde. Hem siyaset hem ticaret. Demirel ve uzal ailelerinin son on yıllık servetleri ile Abdülhamit'in son yılki servetini karşılaştırmak istiyorum. Acaba hangileri servet edinmede daha hızlı ve iş bitirici? Rica etsem, Demirel ve uzal aileleri bana servet bildirimlerini gönderirler mi? Ben de onlara servet bildirimimi yollayayım, onlar da beni basındaki milliyetçi ve muhafazakâr gazeteci, yazar ve büro temsilcileri ile karşılaştırsınlar, olmaz mı? Ya, bu işler böyle işte... GOZLEM 'Özal affı'na eleştîri HAKM ERDEM TRABZON Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 12 Eylül öncesi anarşi ve terör ortarrunı yeniden getirmek isteyenlerin af çabalannda kısmen muvaffak olduklannı bildirdi. Işkence iddialannın polisi zaafa uğratmak için ortaya atıldığını söyleyen Evren, Cumhurbaşkanlığı makamıyla uğraşılmasından yakındı ve Bursa'da Barolar Semineri'nin iptaliyle ilgisi olmadığını bildirerek, "Benim bundan inanın haberim yoktu. benim iizerime yıktılar bunu da. Cumhurbaşkanlığı makamıyla ikide birde uğraşmak kimseye yarar getirmez. bu millete zarar getirir" biçiminde konuştu. Cumhurbaşkanı Evren, dün Trabzon Hükümet Alam'nda yaptığı konuşmada anayasa değişikliği ile ilgili çabalara da değindi ve anayasanın tartışma konusu olan 84. maddesini savundu. 84. maddenin anayasanın Türkçesinin bozuk olduğuna gerekçe gösterildiğini bildiren Evren, istifa eden milletvekilinin üyeliğinin düşmesinin TBMM'de oylanmasını, "Bir milletvekili kızmış olabilir, sinirlenmişlir. Belki o haliyle götürür istifa dilekçesini verir, eğer dilekçeyi TBMM Başkanlığı'na verir vermez. millelvekilligi düşerse bir daha geri alamaz ama aradan iki üç giın geçer kendisini vazgeçirebilirler, işte bunun için Millet Meclisi tarafından karar verilsin ki, bu geçecek zaman içinde sinirli hali ortadan kalkar" biçiminde açıkladı. Evren, devletin dernekler ve başka bazı kuruluşlarla idare edilemeyeceği göruşünü kaydederek, "Eskiden olduğu gibi devleti derneklerle ve başka bazı kuruluşlarla idare etmeye kalkmayaiım. Devlet, derneklerle idare edilmez. Bazı kişi ve kuruluşlar bunun tekrar özlemini çekmektedirler. Eğer de>leti derneklerle idare etmeye kalkarsak, 12 Eylül öncesi hale düşebiliriz" dedi. Cumhurbaşkanı, Bursa'da Marmara Bölgesi'ndeki barolar tarafından düzenlenen "Hukuk Açısından İç Barış" seminerinin iptali ile ilgili gelişmeler konusunda görüşlerini açıklarken, şunları söyledi: "Cumhurbaşkanı makamıyla uğraşmak, bir millete fayda getirmez, zarar getirir. Kim olursa olsun, bu Cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş bir kişi, o milletin en yüce makamına gelmiş demektir. Ona saygı göstermek lazım. Her olaya Cumhurbaşkanını karıştırmak isliyorlar. Eğer bir şeyde sıkışırlarsa 'Cumhurbaşkanı böyle diyor, Cumhurbaşkamndan böyle direktif aldık' diyorlar. Son olarak, Bursada barolar toplantısı tertip edilecek MUST4FA EKMEKÇİ Reha isvan'ın Söyleşileri: 4 AIVKARA NOTTLAR1 Özal affı neydi? Cezasuıın yüzde 4ffvaı çekene tahliye tnfaz Yasası değişikliği ile mahkumıyet süresinin yüzde 40'ını cezaevinde geçiren hükümlülerin saliverilmesi olanağı getirildi. Cumhurbaşkanı KeB U Evren tarafından onaylandıktan sonra 19 Mart 1986 tarihii Resmi Gazete'de yayunlanarak yüriirlüğe giren yasa değişikliği şu yenilikleri getirdi: "• HiiktimiiUMk saresinin *!* 40'ını ceken vc iyi kaOİ olmı nltcSti kazaaaaiv koşnliu salıverikcekler. • ölüm cezası onaylanmayanlar koşullu sahvermeden yararlanacak. • TBMM tanfmdaB hakkmdaki öİDm eezası•n yerine gedrümeatesine karar verBemler, 30 yıltenu, ömorboyM iapis c a u m çmrptınlmaana kanr vcrfloı bökiimlaier 20 yütanaı iyi haUi olati. Benim bundan haberim bile yoktu. İnanın haberim yoktu. Sonradan baklım gazetelerden, iptal edilmiş. Şimdi illâ bir yere bağlayacaklar bunu. 'Acaba niye iptal edilmiş' bazı basında 'Yüksek dağlardan esen rüzgarlar bunu iptal ettirmiştir' deniyor. Yüksek dağ neresi? Cumhurbaşkanlığı makamı mı? Benim iizerime yıktılar bunu da. Bunun kabahati tabii onu tertipleyip de iptal etöğinde gerekçesini bildirmeyen bu barolar topluluğudur. Onlar susunca herkes bir yerden bir sebep aradı, bir kısmı hükümete. bir kısmı da bana yükledi. Cumhurbaşkanlığı makamıyla ikide birde uğraşmak kimseye yarar getirmez. Bu millete zarar getirir". Cumhurbaşkanı Evren, 12 Eylül'den sonra anarşi ve terörün önlendiğini ve demokrasinin yeniden kurulduğunu bildirerek, "Demokrasinin en başta gelen şartlarından biri, insan hakları. insanların yaşama hürriyetidir. Eğer yaşama giivenliği yoksa. o ülkede demokrasi vardır denemez. Onun için bu anarşi ve terörle mücadeleye birinci derecede önem verdik ve çok şiıkür o melaneti, kara bulutlan Türkiye'nin üzerinden kovduk" dedi. Evren şimdi yeniden o bulutların Türkiye'nin üzerine getirilmek istendiğini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir işkence teranesi diye tutturdular. Bunu her gün göriiyoruz. Bu evvela Batı'da başladı, çünkü Avrupa ülkelerini bizim aleyhimize kışkırtabilmenin en güzel yolu buydu. Türkiye'de işkence vardır'. Bu propaganda Türkiye'nin içinde de başlatıldı. 'Polis karakollan'nda, hapishanelerde işkence vardır' diye. Bunun maksadı, polis gücünü zaafa uğratmak, polisi pasif duruma getirmek, boylece leröre müsait bir ortam sağlamaktır. Ben Türkiye'de 1978den bugüne kadar hapishanelerde, karak yeriae gctirmderi hatiade salrveriiecekler. • Tutuklu ve hükümlü iken firar veyafirarateşebbus etmiş olanlann koşullu salıverilme hakkından yararlanabilmeleri için hükümlülük süresinin 3/4'ünü cezaevinde geçirmiş olmaları gerekecek. Ancak bunlardan ölüm cezası yerine getirilmeyenler 36 yıllannı, ömür boyu hapis cezasına çarptırılanlar da 26 yıllannı yatmalan zorunlu. Belirtilen sürelerin cezaevinde geçirilmesinden sonra koşullu salıverilmeden yararlanılacak. • Firar veya firara teşebbüs, isyaa veys isyana teşebtms edenlerk iki kez disiptin cezası alnuş oima ocdcııiyk ba degişiklik öscesİBde koşuliu salıvenne hakkını yitirealere 9 ayiık dencme saresi uygulaaacalı. Bu sürede iyi Batti olma niteU^i ka»nanlar yasadas yararlanacak". ğini kaydeden Evren, "Bunun sebebi, milletvekilini millet seçti, vatandaşlar seçip gönderdi. O halde milletin seçtiği milletvekilinin düşmesine karar verecek bir makam olmalı. Bu makam ya TBMM, ya da mahkeme olabilir. Milletin seçtiği bir kişinin milletvekilliğinin düşmesine yine milletin temsilcisi olan milletvekilleri karar versin dedik" biçiminde konuştu. Cumhurbaşkanı Evren, bazı gazetelerde kendisinin gezileri sırasında yollann trafiğe kapatılmasıyla ilgili yazılar yer aldığına dikkati çekerek, bunun devlet büyüklerini koruma yönetmeliğinin bir gereği olduğunu bildirdi ve şunları söyledi: "Bir suikast olmasın, bir kaza olmasın diye belki zamanından evvel kesmiş olabilirler. Bunu yapmasalar da birçok ulkelerde olduğu gibi gelip Cumhurbaşkanının arabasına çarpsalar, infilak etlirseler, bir kaza yapsalar, o zaman onu yazan arkadaşımız sevinecek mi? Memnun mu kalacak? Hayır, memnun olmayacağını biliyonım ben onun. O zaman da şöyle yazacak: 'Bu memleketin, bu devletin emniyet kuvveti yok mu? Niye bu yolları kesmez, Cumhurbaşkanını korumaz' Tedbir almak zorundalar. Hatırlarsanız, İngiltere Başbakanının kaldığı otele suikast yaptılar. Bir saat evvel gitmiş olsaydı, belki de hayatını kaybedecekti. Ben eğer hayatımdan çekinsem, çok yaşamak istesem, sizlerin arasına girmem, otururum yukarda. Bu benim tabiatıma müsait değil. Ben halk çocuğuyum. Halkın arasında daha çok rahat ediyorum. Elbet bir gün göçüp gideceğim. Kim bu dünyada kalmış ki ben kalayım. Ama ben kendim için değil, bu makam için soylüyonım. Bazı makamlar vardır ki korunması gerekir. O makamların korunması için yapılan işler küçümsenmemelidir". 1989'da yeniden seçilebileceği yolunda yorumlar yapıldığını bildiren Evren, anayasanın 101. maddesinin bu konuda çok açık olduğunu belirterek, bunların kötü niyetle getirilen yorumlar olduğunu söyledi. Evren, "Eğer ben bu hırsa sahip olsaydım, bana ilk defa hazırianan anayasa metnini getirdiklerinde, 'Cumhurbaşkanı iki defadan fazla seçilemez' hükmu vardı. Ben kaldırdıra onu, 'kendisini ikinci defa Cumhurbaşkanı yaptırmak istiyor' derler diye. Benden sonra ne yaparlarsa yapsınlar" diye konuştu. Evren, aynı şekilde Danışma Meclisi'nce hazırianan anayasa taslağında yer alan "Görevleri sona eren cumhurbaşkanlannın yasantıları kanunla düzenlenir" biçimindeki hükmü de kendisinin çıkardığını bildirdi. İşkence Var mı, Yok mu? Reha İsvan'ın söyleşilerini "Ankara Notlan"nda yayımlayarak bir gazetecilik görevini yerine getirmeye çahştım. Yayımlananların ilgi gördüğünü söylediler. Bu Ankara Notlan'nı da Reha Hanımın "işkence" konusunda söylediklerine ayıracağım. Kaldığı yerden, şöyle sürdürdü konuşmasını Reha İsvan: "İşkence konusunun aynntısına, yeni yöntemlerinin insanlan ne hale soktuğunun, anababayı konuşturmak için 18 aylık bebelere nasıl cereyan verildiğinin aynntısına, isterseniz konuş manın sonunda, sorulannız ve ilginiz ölçüsünde değineyim. Da ha önce belirtmek istediğim hususlar var: Örneğin, Af Örgütü, Helsinki Watch, Avrupa Konseyi, BBC gibi kurumlann iddialan ve verilen yanıtlar hep, işkencede ölenlerin sayısına önem veriliyormuş izlenimini uyandınyor. Oysa, telafisi olanaksız bir vahşet, bir kayıp olması nedeniyle ölüm adedi çok önemli hiç kuşkusuz; ama işkence görüp de hayatfa kalanlann dramı bir yana: hukuka, adalete olan çarpıtıcı, saptıncı etkisi, belli sayıda insan»! vahşice yok edilmesi sorunundan çok daha pahalıya mal oluyor toplumlara. Çünkü adalet gerçekten mülkün temeli. Yani yurdun, yani devletin. İnsanlar adaletten bir kez kuşkuya düşürüldüler mi, yurttaşlar devleti bir güvence olarak görmedikleh gibi, devletin de yurttaşlanna güvenmesi için var olan neden ortadan kalkmış oluyor. Yurt, dedim, devlet dedim aklıma geldi. Her gün her saat, ekranlanmızı, gazetelerimizi, dergilerimizi süsleyen, hem de sık sık süsleyen incilerden biri de, işkenceden söz etmenin yurtseveriikle bağdaşmayacağı, devleti güçsüzleştirmeyi amaçladığı savı... Bu mealde bir Yargıtay kararı bile yer aldı basında. Buna asla inanmadığım gibi, tam tersini kuvvetle savunuyorum. Eğer yurdumuzu, insanlanmızı seviyorsak, eğer devlete sahip çıkacaksak; bu, halkımızı, dolayısıyla devletimizi, uygarlıktan saptırmamak çabasına iter bizi. Suçları, suçluları, kötülükleri, kusurları örtbas etmek sadece insanları da, devleti de yozlaştırır. Kusurlar, vahşet, barbarlık, rüşvet, irtica, terör, her ne ise, mümkün olan en titiz, gerçekçi sonuçlarıyla bir birpertavsız değil, mikroskop attında incelenmeli; bulunan en küçük bozulma belirtisi, gericilik izi, zevksizlik emaresi, herkâsin, ülke içinde dışında herkesin, algılayabileceği ölçeklerde açıklanmalı, irdelenmeli, tartışılmalı ve böylece hep birlikte çözüm aranmalı. Aksi halde, pasaklı insanların misafir gelecek diye ortahktaki süprüntüyü, pisliği kanapenin, halının altına sürmele'gibi bir ters iş yapmış oluruz. Kir, mikrop kapalı kaldığı yerd%. daha hızla ürer ve daha zararlı nitelik kazanır. İyi bir ana, misafir yanında ağzını bozan çocuğuna çimdik atan ana değil; kusurun neden kusur olduğunu, varoluş nedenini, önlem biçimlerini tartışarak, anlatarak evladına sağlıklı değer ölçüleri kazandıran anadır... ... Laf lafı açıyor, bu kez Af Örgütü'nden söz edince aklıma geldi. Bu Af Örgütü, işkenceden, devlet teröründen, Bartş Derneği'nden, DİSK davasından bahsedince ondan kötüsü yok. Yerin dibine batınlması vacip bir düşman örgüt! Bulgarların en az 100 Türkü öldürmüş olabileceklerini yayımlayınca ondan güveniliri, ondan iyisi yok! Bu ne biçim ikilı standart? Bu kadar kısa süreçte ayni örgüt için sarfedilecek sözleri insaf ile değerlendirip tartsak, sonra söylesek olmaz mı? Yurdumuzda işkence var mı, yok mu? Ötenlerin sayısı az mı, çok mu? İşkenceciler hakkıyla takip edilip cezalandırılıyor mu, yoksa cezalandırılmamaları için türlü hünerler gösteriliyor mu, gösterilmiyor mu? İşkence sistemli mi yapılıyor? Rasgele kendini bilmezlerin marifeti mi?.. Yurdumuzda işkence yapılıyor. Sakat kalanlar, ölenler ortada iken, her duruşmada insanlar ifadelerini işkence altında verdiklerini bas bas bağınrken, 'işkence yapılmıyor' dense ne olur? Hasta tutukluya doktor gitmemesi işkence midir, değil midir? O, doktor gitmeyen tutuklu ölünce, bir bir tüm olayı yaşamış olan tutukluların dilekçe yazması doğal mıdır, değil midir? Madem sen işkence yapmadın, doktor gitti, hasta ölmedi; öyleyse, o dilekçeleri niye işleme koyup aksini kanrOamadın da, yaktın kül ettin? Havaya savurdun? DİSK'lilere işkence yapıldı mı, yapılmadı mı? Manevisi mi yapıldı, maddisi mi? Diyorlar ki: 'Her iki türlüsü de şaşılası boyutlarda yapıldı..'. Herbiri dilekçe vermiş, kendine ne yaptldığını anlatmış. Askeri yargıç da almış, kayda geçmiş, dosyaya koymuş. Madem yalan, çıkart bir bir, çürüt belgelerle, kanıtlarla... .... Ben uzun süreli ve zaman zaman çok yoğun manevi işkence gördüm. Benim gibi, tüm Metris tutsakları da geceli gündüzlü manevi işkence gördü. Biz bir bir anlatınz. Yalanı varsa, kanıtlanyla yanıüariar. Emniyet'ten, gözetim koğuşu denilen gözden ırak yerde bir süre tutulduktan sonra aramıza katılıyordu pdiste sorgulananlar; yani suçu var mı, yok mu diye sorgulananlar. Daha duruşmalan açılmamış, yargılanmamışlar, huküm giymemişler, Yargıtay aşamasından geçmemişler bu sorgulananlar. Şüphe üstüne sorguya çekılmişler. işte bunların yüzde 99'u, aradan süre geçtiği halde koğuşlara bitkin gelirler. Üzerlerinde çeşit çeşit işkence izi vardır. Eskiden bitli de olurlardı, şimdi o yok. Gördükleri mezalimi günlerce, haftalarca anlatırlar. Sergilenen ilkellik, mankafalık, tüm denşetengiz boyutlarına karşın gülünçtür... Kızlar söyler güler, biz dinler güleriz. Bunlar, hepsi istisnasız rol mü yapıyor. Yalan mı söylüyor? Amaçları devletin itibannı sarsmak mı? G/drn bakın anlatlan yerlere ansızın, devletseverlere sesleniyorum; mümkünse eğer, açın kapılarını en azından avukatlara. Onlar görsü Sizlere söylüyorum arkadaşlanm, suçlanmamış, aklanmamış, mahpus damına düşmemiş olanlara soruyorum: Sizler işkence görmediniz mi? Nedir işkence? Biz hepimiz işkenceden geçtik, içerdekiler de, dışardakiler de. Yüreğinin dibinde tabii yüreği olanlara sözüm o sızıyı duyup da çaresizliğe itilmek, zohanmak, biçareliği iliklerinde hissetmek, o tutuklu ailelerine muhatap olmak ya da olmamak için bucak bucak kaçmak işkence değil de nedir? Bizden önce, bizim yaşadıklarımızı yaşamış olanlann arasından ozanlar çıkmış; yazarlar, düşünürler, din adamları, sanatçılar, bilim adamları çıkmış; bizim gerçeklehmizi kimi yaşamış, kimi seslendirmiş. Doğulusu, Batılısı fark etmiyor, hepsi aynı acılardan süzülmüş bilgelikleri dile getiriyor. Karşılıklı okuyup konuşur gibi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sonra 3 yıl 2 ay doldurduğum çile sonucu evrensel gerçekler konusunda, eskiden de bildiğim ama tutsaklık sürecimde kesinliğine inandığım, sadece inanmayıp yaşayarak kanıtladığım sonucu sunacağım! Hele politikanın kızıştığı böylesi dönemlerde insan bazen bezginlikle zaman zaman duyduklannı, okuduklarını anımsıyor. Karamsar ruh haline denk düşen çağrışımlar da ister istemez karamsar oluyor. 'Tüm insanlar yalancıdıriar. Hiçbir insana güvenilmemeli. İnsanların keşfedilince yararlanılacak zaafları vardır. Zayıf olmayanlar dize getirilmelidir. Dize getirilmek için kullanılan yöntemler gerektiği kadar sürdürülebilir. (Artık ömrü vefa etmezse o Yaratan'ın kusuru!..) Sindirme yöntemleri uygulanırken, insaf ve merhamete yer yoktur...' Bunlar düşman tutsaklara nasıl davranıldığını asker öğrencilere anlatan bir ders kitabından özet olarak belleğimde kalanlar... Hemen ardından bir dürtü gibi tümceler de geliyor aklıma. Tutsakları çökertmek için bilimsel olduğunu iddia eden yöntemlerden söz eden kitaptan değil, bu kez ünlü bir Fransız yazarının, Albert Camus'nün "Veba" adlı yapıtından alıntı bir tümcebu: 'Kayrtsızlık da bir cinayet sayılabilir.' Steinbeck ise "Uğuriu Perşembe" adlı yapıtında şöyle der'Bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak birşeydir'. Halkimızdan beklentilerimizi de şu tümce ile özetlemek olası: 'Kahramanlık değil, sadece dürüst olmak...'. Evet, kayıtsız kalamayacağımız, kalırsak cinayet işlemiş sayılacağımız şeylerin basında işkence geliyor! İşkence, işkence gören için ne denli acımasız, ne denli insanlık dışı ise, işkenceyi yapanlar için de o denli aşağılayıcı o denli yozlaştıncı, yok edici. İşkenceci, insan olmaktan çıkmış bir yaratık, hatta hayvan bile değil; sapık, doğallığı, duyarlığı kalmamış, insan sevgisinden yoksun, her tür güzelliğe kapalı bir ucube. Onları bu aşağılık, bu akıl almaz uğraştan kurtarmak da insanlık görevi bir yerde. İşkence, birsorgulama yöntemi olarak kullanıtdığı sürece, silahlı eylemi benimsemiş kesimler de dahil, kimin suçlu kimin suçsuz olduğu kestirilemez...." Saldın planında ikilik ^ (Baştarafi 1. Sayfada) v nşmayacakianna ilişkin VVashing' ton'a bir laahhütte bulunmadıkla• nnı belirtti. Valery Sukhin. "Bizim tutumumuz açıklır. ABD'nin saldırgan politikasının karşısındayız. Libya'ya kendisini savunması için yardım edeceğiz" dedi. Libya lideri Albay Muammer . Kaddafi ise, ABD Libya'ya kar.•şı bir operasyon düzenlerse, Gür.ney Avrupa kentlerince saldıra caklannı söyledi. : AP'nin Londra kaynaklı habe> rine göre, Libya radyosunun • Londra'dan dinlenen yayınında ^Libya'nın bir ABD saldınsı kar"şısında Varşova Paktı kuvvetleirinden yararlanabileceği belirtildi. Italya Başbakanı Bettino Cra' xi ise, Roma'da yaptığı açıklama" da ABD'nin Libya'ya pazartesin"tten (yarın) önce saldıracağını ^sanmadıgını söy ledi. Ingiliz Yayın Kurumu "BBC", kaynak göstermeksızin verdiği 'haberde, Libya'ya karşı muhte~.mel askeri bir operasyonda, Be^yaz Saray'ın, İngiliz hava üslerin, deki Flll uçaklarından yararlanabileceğini ileri sürdü. 1 İngiliz Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise, bu konuda bir yorum''da bulunmadı. •* Uluslararası Stratejik Araştır•'malar Enstitüsü'nün son raporu•na göre, İngiltere'deki ABD Ha•Va Kuvvetleri, 27 bin askerden l'oluşuyor. Bu birliklerin emrinde toplam 306 savaş uçağı bulunuyor. Ortak Pazar'a dönem başkanhğı yapan Hollanda, Libya ve ABD arasındaki son gergüılik ve Libya'nın Batı Avrupa ülkelerine yönelik tehditleri ile ilgili olaJ^rak AET'ye üye ülkelerin dışişleri bakanlannı Lahey'de acil bir toplantıya davet etti. Toplantı çağrısı, Italya ve İspanya hükümetlerinin başvumsu üzerine yapıldı. İtalya Savunma Bakanı da bir açıklama yaparak, ABD'nin bölgede askeri bir harekâta girmesini önlemek için, Avrupa Topluluğu'nun soruna daha sorumlu biçimde yaklaşması gerektiğini söyledi. öte yandan, Federal Alman polisinin Batı Berlin'de Amerikalı askerlerin gittiği bir diskoteğin bombalanması olayı ile ilgili olarak Libyalı bir intihar komandosunu aradığı açıklandı. Diskotek saldırısına ilişkin diğer bir gelişmede, Batı Berlin'den sorumlu üç müttefik ülke (Fransa, îngiltere ve ABD), güvenliği tehdit eden unsurların kentin batı kesimlerinden uzaklaştınlmasını kararlaştırdılar. I I ! SAUİUflVOR UKEHCEYE ADI Merkez Bankası Ne Yapıyor? KARIŞAN D0KT0R1AR İnsan Hakları, Türkiye ve bireysel başvuru • Gençlik "büyük gözaltı"nda • Sinema Günleri, mizah dergileri, spor. rakollarda kaç kişi ölmuş topladım. Bunların bir kısmı belki işkenceden, dayaktan veya hastalıktan ölmüş. Bu sayıyı mevcut polis miktanna böldüm. Yüzde oranını buldum. yüzde 1 bile değil. Yüzde 0.17 çıktı. O halde, bir toplumun içinde bir kuruluşta, yüzde 0.17'lik suç işlenirse, o ülkede işkence vardır denilebilir mi? Mesela okullarda oğretmenlerin öğrencileri dövmesi yasaktır, cezası vardır. Ama bazı öğretmenlerimiz kendilerine hâkim olamaz, o çocuğun iyiliği için bazen biriki tokat vurur. Askeriikte de asker dövmek serbest degildir. Ama, yine de sinirine hakim olamayan birtakım subay ve astsubaylar, eri döver. Polisin içerisinde yüzde 0.17 kadar kişi, bunu yapmış, mahkemeye verilmişler ve mahkum olmuşlar. Bundan dolayı polisimizi karalayamayız. Sıkıştığımız zaman buna başvuruyoruz. Yönetime kim gelirse gelsin, memleketin huzur ve sükununu bu güçlerle sağlayacaktır. Başka bir güç getirmek mümkün değildir". Konuşması sırasında, öğretmenlerin öğrencileri dövmesinin yasak ve suç olduğunu hatırlatması üzerine, alanda bulunan çok sayıda öğrenci tarafından alkışlanah Cumhurbaşkanı Evren, daha sonra şöyle konuştu: "İşkence teraneleri sürdü gitti ve hâlâ da sürüyor. Şimdi Türkiye'yi tekrar o noklaya getirebilmek için, üzerinde durdukları husus, örgüt elemanlarının, liderlerinin hapishanelerden kurtarılması. Onun için genel af teraneleri başlattılar, bugüne kadar sürdürdüler. Bunda tam değil ama, kısmen muvaffak oldular. Bir af çıkmadı fakat bildiğiniz cezalann infazı hakkındaki kanunlarda bazı düzenlemeler yapılarak bunların bir kısmı erken salıverildi". Türkiye'yi 12 Eylül öncesine döndürmek isteyenlerin şimdi üçüncü hedeflerinin anayasayı değiştirmek olduğunu ve bunda değişiklik için anayasada öngorülen hükümlerin engel oluşturduğunu anlatan Evren, '"Bu anayasa bize uygun değildir' diyorlar. Bu anayasayı ben ve arkadaşlanm hazırlamadık. Danışma Meclisi hazırladı. Kapalı kapılar arkasında hazırlanmadı" dedi. Anayasa'nın 12 Eylül döneminde görev yapanların yargılanmasına engel oluşturan geçici 15. maddesiyle uğraşıldığını ve daha sonra "Türkçesi bozuk" dendiğini hatırlatan Evren, anayasanın 84. maddesi konusunda Özdağlar olayıyla ortaya çıkan tartışmalar üzerindeki görüşlerini açıkladı. Özdağlar'ın Anayasa Mahkemesi'nce hüküm giydikten ve istifa ettikten sonra üyeliğinin düşürülmesi için Mecliste oylama yapılması ile alay edildi Y A R I N B E R D E SÜRGÜN FURYASI Cumhuriyet tarihinin en büyük sürgün olayı başlıyor. Tahliye olan binlerce mahkum Anadolu yolunda» Adalet Bakanı, siyasetçiler ve hukukçular tartışıyor: Sürgün çağdışı mı, değil mi? Kalksın mı, kalkmasın mı? • Sürgünde bulaşıkçılık yapan mimarlık öğrencisi... Tecavüz korkusuyla yaşayan genç kız...» Ve eskilerin ünlü sürgünleri: Cevat Şakir, Aziz Nesfn, Sevgi Soysal... Din dersi hocası Ahmet Uçan'ın kolej müfredatı: Mayo giyenler kaç yıl cehennem ateşinde yanacak? Gâvur şarkıcıları dinleyenlerin başına neler gelecek? Velilerin ağzından Adnan Hoca'nın kolejlerdeki beşinci kolu. "Cenazemiz bir yerden alınıp bir başka yere nakledildi. Ama bize teslim edilmedi." Sıddık Bilgin'in ailesi otopside ısrar ediyor Kırşehir'de yargıianan başhekim: "Biz işkence gördün mi diye sorarız, bildirmezlerse k...larına bakmayız!" Ozal'ın miting danışmanı Zenger'den yeni inciler Erotik rüyalar ve ctnsel fanteziler... Haftalık Haber Dergisi IUCUN PÇIKTI şım Yayinlan (Baştarafi 1. Sayfada) Ekrem Pakdemirli, Dünya Bankası Kalkınma Komitesi toplantısından sonra görüşmelerin bir değerlendirmesini yaparken şöyle konuştu: "Toplantılarda Türkiye'nin ekonomik durumu ele alınmadı. Türkiye artık ekonomik açıdan (ameliyatı geçirmiş), düzelmekte olan bir ülke, bu loplanlıda daha çok borç durumlannın kabanklığı sebebiyle ameliyata alınacak ülkelere ne yapılabileceği görüşüldü. Baker Flam'nın uygulanma şekli tartışıldı. söz konusu ülkelerin yapısal uyum tedbirlerini almasından sonra sağlanacak kredilerle borçlarım nasıl ödeyebilecek duruma getirilebilecegi ele alındı. Bu arada, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde subvansiyonların kaldınlması konusu gündeme geldi. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelere (korumacılık) ledbirlerini kaldırmalan çağrısı yapıldı. Özellikle Amerika'nın bütçe açığım azaltması istendi. Komite aynca engellerin ortadan kaldınlarak dış ticaretin arttırılması çağnsında bulundu. Bu konuda pelrol fiyatlanmn düşmesinin üçüncü ülkelere pazar fırsatı doğurabileceği öne sürttldü. Bunun da dünya ticaretinin artmasına katkı sağlayacağı belirtildi. IMF geçici komite toplantısında ise paralar arasındaki kurların değişiminde belirli bir çerçeve içerisinde serbestçe hareket edilmesi kararı alındı." TEKSTİLDE BÜYÜK İLERLEME Pakdemirli, Washington'da tekstil konusunda ABD yetkilileriyle yaptığı temaslann sonucu Pakdemîrlî: ABD ile hakkında şu bilgileri verdi: "Geçen görüşmelerde tekstil ürünleri ihracatı için ABO yetkililerinin kota tavanları önerisini ancak ABD'nin loplam ithalatında belirli bir düzeye ulaşılması kaydıyla kabullenebileceğimizi söylemiştik. Yani 'net ihracatımız buradaki pazann yüzde üçü, ya da dördü gibi bir rakam olmalı ki, biz bu tavanı kabul edelim' demiştik. O vakit bunu verememişlerdi. Şimdi (tavansız) olarak göriişmelere devam edeceğiz. Bu sefer ABD'li yetkililerle tekstil konusunda göruşmeler yaptık ve büyük ilerleme katettik. Bunun aynntılannı şimdi veremem, tekstil konusunda taraflar arasında dordüncü tur görüşmelerin tarihi tespit edildi ama bunu da şimdiden söyleyemem. Göruşmeler üçüncü bir ülkede olacak, kısa zamanda gerçekleşecek ve tahmin ediyorum anlaşacağız. Şartlarımıza uygun kota olursa biz gönüllü kısıtlamaya gideceğiz. Yani Amerikan sanayiine zarar vermemek için gönüllü olarak kısıtlamaya gitmek isteyeceğiz. Tavanlann tespitini bir yana bıraktık, şimdi ABD'li yetkililerle belirli konularda belirli kotalan müzakere edeceğiz." Pakdemirli, demirçelik ihracatı konusunda da ABD makamlarının Türk ihraç mallarına subvansiyon farkı giderici vergi uygulamaya başladıklarını Türk tarafının mahkemeye başvurması konusunda henüz karar alınmadığını ve konunun incelendiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle