19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER limlerini kendi yetenekleriyle yoğurmasıdır. Üçüncüsü: Ergjnlik çağında olan öğrencinin tomurcuk halinde bulunan kişiliğini toplumun istediği ergin insan karakterine sahip etmesidir. Dördüncüsü: Eğitimdeki gelişime sahip olarak bireyde var olan doğal tohumlan kendi özelliklerine göre geliştirmesidir. Eğiticiler, toplumda çok önem verilen kişiler olmamıştır. Ama onlar toplumların kalkuımasım, insanlann ellerine verdiğifikirve düşün kaldıraçlanyla sağlamış ustalardır. Eğitimin en son amacı, ahlaken bağımsız kişilik yaratmaktır. Bunun oluşmasına yardımcı olanlar aile ocaklan, dini, mesleki ve milli kuruluşlardır. Eğitici de bunlann yolundan yürüyen bir bilim adamıdır. mak, güvenmek, sevmek, kusurlan, inamşlan ve çılgınhkları takip etmek, bütün çapkınlıklardan iyice sıynlmak bir mutluluktu." Bunlardan da anlıyoruz ki, sevgi ve ictenlik en yücelmiş haliyle insanlann duygu ve iş yaşamlannı akort eden bir oluşumdur. Bu sempati toplumun mutluluğunu sağlayacak yönde geliştirilirse daha yüce değer kazanır. Eğiticinin etkinliği tamamen kendisi için değil başkası içindir. Yani toplumun ahlaki ülküsünden fışkırır... Biz eğitici olarak başkalanna sevgi ve saygı kazanduTnayı ödev biliriz. Onlan kendimize sevgi göstermek zonında bir yükümlülük altına almak istemeyiz. Yükümlülük, insanlarda daima tepki yaratan bir etkendir. Gerçek eğitici, bu yöntemi hiç istemez. Eğittiği kişileYukanda kısaca belirtilen eği rin bilincine bırakır. Bu hoşgötimcinin gizemli yöntemine ya rü ise eğitilen kişide öğretmenizar, aşağıdaki açıklamalan getir ne karşı sevgiye dönüşür. Unutamadığımız öğretmenlerimektedir: "Okul dışında öğrencisini dü mizi sevmemiz de hep bu hoşgörülerinden ileri gelmektedir. (Bu şünmeyen bir öğretmen, belki iyi bir ders verici olabilir, ama hiç görüşe sahip öğretmenlerimden bir zaman iyi bir eğitici ola ismail Hakkı Tonguç ile Sabahattin Eyuboğlu'nu saygıyla anmaz." mak benim için bir insanlık bor"Ben Gimnaz ögretmeni bu cudur.) Bundan da anlıyoruz ki, lunduğum zamanlar çoğunlukla eğitici bir karakter örneği, yahut öğrencilerimin yanında ve onlar herkesin sahip olamayacağı kada benim çevremde idiler. Onlar dar çalışıp çabalayan, iyi alış. beni okula gelen, okuldan evime kanlıkları yerinde insanlara kagiden yolda gördüler mi çevremi zandıran bir ustadır. sararlardı. Onlara buz ve ayak kızağı kaymasını ben öğrettim. "Eğer onun evvelce öğrenciSuya dalarak yüzme yanşı yap ye yaptığı etkiler sevgi ve saygıtım, Tatillerde birlikte gezmeyi, ya dayanarak işlenmiş ise o, yataksilere binip ülkeyi, üzerinde şamı boyunca bir otorite olarak yasayan insanlanmızı, bitkileri kalmıştır..." İşte eğiticinin vazmizi, çiçeklerimizi ve doğayı tüm geçilmezliği de bu ilkelerle insanlan yetiştirmesinden ileri gelben tanıttım..." Bu ilkelerin yanında oyun ve mektedir. iş de çocuğun hakkıdır. Yorulan Yazar, kitabının son bölukişi etkinlik değiştirerek dinlen münde öğretmen yetiştirilmesi ilmelidir. BUinçli olarak, kuralla kesini ele almıştır. Okulu, "İnra uyarak oyunlar oynamalıdır, sanlara dışardaki yaşamın verehem de dikkatli oynadığı oyunmediği, bilgi, beceri ve karaktela da bir buluş içinde olmalıdır. ri vermek zorunda olan yerdir" İş yapma hevesi de tıpkı bir oyun diye tanımlamaktadır. (Bizim okullar ise öğrencilerini yetiştigibidir. El ve düşün etkinliği amaca göre alman bir işi yara remediklerinden adım başına özel dershaneler açılmıştır.) tır. Çalışan insan, kullandığı araç ve gereçlerle ortaya bir ya Kerschesteiner'e göre okul, bir bilim ve iş öğreten yerdir. Öğretpıt çıkarır. Kişiyi mutlu eden de men, toplumun değerlerine göyarattığı bu yapıtıdır. Pestalozzi de çocuklara iş eği re yetiştirilmelidir. tş yapmadan, timini kavratmakta idi. O, öğ bir değer yaratmadan karakter rencileriyle çocukça oyun ve şa kazanmak olanaksızdır. kalara giriştiği için yaşhhğından ANStKLOPEDİ SALGIM ötürü, "Kır saçlı çocuk" adını da almıştı. Ona göre de, "Bir llkokula gelen çocuk, çok kimse için çocuk olmak, inan yönlü bilgi edinmek isteyen bir yaradıhş içindedir. Onun için ilkokul öğretmenlerinin ansiklopedik bilgilerle yetiştirilmek istenmesini çok sakıncalı bulmaktadır: "Bütün eğitimin ansiklopedik karakterdeki eğitim kadar büyük düşmanı yoktur." "Bir şeyi iyi bümek ve uygulamak, yüz şeyi iyi bilmemekten daha iyi bir eğitim yolunu seçmektir" ükelerini savunmaktadır. Bizde ise bir ansikiopedi salgını almış yürümüştür. llkokullann 25. sınıfları için hazırlanmış ansiklopediler çocuklann çantalanna girmiştir. Çocuklan hazırcıhğa sevk etmekten başka bir marifeti yoktur. Orta ve yüksekokul öğretmenleri ise yalmz seçtikleri bilimdallannın otoritesi olmalıdırlar. Bu dersleri derinlemesine bilmelidirler. Teknik derslerin öğretmenleri de konulannı öğrencilerinin işe katılmasıyla tekniğine göre uygulamaJıdırlar, doğrultusunda okuyucuya çok yönlü bilgi ve fıkir verirken, öğretmenin değerini de "Güneş evren için ne ise, öğretmen de okul için o olmalıdır" özdeyişi ile insanlığa duyurmaktadır. Murebbinin Ruhu'nu Türk kitaplığına kazandıran İsmail Hakkı Tonguç, bir çevirmenden ziyade uzman bir eğitimcidir. Türk köylüsünün işe ve üretime dayalı kalkınmasını amaçlayan Köy Enstitüleri'ni kuran kişidir. Bu okullarda uyguladığı on yılhk başanlı bir iş eğitimi uygulamasıyla dünya eğitimcilerinin gözlerini Türkiye'ye çevirmiştir. İş eğitimi ilkesi hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır. Bu ilke toplumlann kalkınmasında büyük bir kaldıraçtır. Bu kaldıracı kullanmasını öğrencilerine öğreten İsmail Hakkı Tonguç'a dünya eğitim ansiklopedileri hak ettiği yeri vermişlerdir. Bugün 25. ölüm yıldönümüdür. Ananları çok olsun. (*) Mürebbinin Ruhu ve Muallim Yetiştirme Meselesi 1931 yılında Ankara Kö> Hocası Matbaası'nda basılmıştır. Ankara Muallimler Birliği'nin 1 No'lu yayınıdır. Günümüz diliyle kitabm adına. "Eğiticinin Nitelikleri ve Öğretmen Yetiştirme Sorunlan" diyebiliriz. Kerschensteiner'i, hüküınet, 1925 yılında Türk eğitimi üzerinde bir plan yapmak için yurdumuza davet etmiş, rahatsızlığı nedeniyle yardımcısı Kühne'yi yollamıştır. Mürebbinin Rııhu... Evrensel eğitici, toplumun işlerine kendisini adayan kişidir. öğrencilerinde gizli olan yetenekleri fışkırtır. Onları kendine güvenen kişi olarak iş ve meslek edinmeye yöneltir. Tonguç hocamız bunlardan biriydi. BEKİR SEMERCİ Eğitimci Çağımızın ünlii eğitimcilerinden Almanyalı (•) Kerschensteiner'in yapıtuun adıdır "Mürebbinin Ruhu ve Muallim Yetiştirme Meselesi. Dilimize çevirip, Türk aydınlanmn okumasına sunan Ismail Hakkı Tonguç 'tur. Yazar, yapıtında kız ve erkek çocukların, gençlerin bireysel ve toplumsal olarak eğitilmelerini, çağımız öğretmenlerinin yetiştirilmesini ve bunları yetiştiren egiticüerin niteliklerini tanıtmak' tadır. göz önünde tutarak kurtarmak isteyenler" de vardu. Bunlann amaçlan eğitim çalışmalanyla bireylerin kafasını geliştirmekten ziyade toplumu ahlaki durgunluktan kurtarmaktır. Eğitim olgusu ise eğitilecek kişilerin yetenek, tutarlılık ve uslannın alım kapasitesi ile ahşkanlık haline dönüşen bir olaydır. Öyle değerler seçilebilir ki, bu değerler kişilerde veya toplumun kişi yaşamında kendi değerlerini taşıyıcı değerler olarak meydana çıkar. Şu halde eğitici, toplumsal tipte Kerschensıeiner, insanlara ya bir kişidir. "Öyle eğiticüer ve pıtlanyla, topluma yaptıklan eğitim kurumlan vardır ki, bunbttyük hizmetleriyle ün kazanmış lar bencil yönsemelerden doğkişilerden Rembrand, Höllenb muşlardır... Güçlü işçiler, kullarughel, Fihte, Goethe, Stein, nılacak memurlar, becerikli taBismark'ı da eğitici olarak tanıtnmcılar yetiştirmeyi, ya bireyin maktadır. Bu anlama göre bizim Mithat Paşamız, Atatürkümüz yaran için ya da toplumun yade birer eğiticidirler. Toplumla ran için yapar. Bunun bir başnn seçkin kişileri olan bu eğiti ka benzeri de egemen çevrelerin cüer, yaratılış ve etkileri bakı yetiştirdiği eğiticilerdir. Bunlar mından insanJann karşısında bi da toplum için... Uygun aletler, rer tablo gibidirler. Onların ya kendilerine bağlı uyruklar, belli pıtlan, eylemleri, bizim kendile bir kuruluş için sadık hizmetçirini isteyerek takip etmemize ne ler yetiştirirler." den oldukları için her an EVRENSEL EGtTİCİ egitmektedirler. Çocuk zor tamnan bir yaradıADSIZ EĞİTİMCİLER lışa sahiptir. Onun yönsemesini Bunlann dışında her gun etki tanımak kolay olsaydı, meslek si altında kaldığınuz, fikir ve ey sahibi olmadan, genel eğitim kalemlerinden yararlandığımız ni zandınlabilirdi. Psikolojik verice adsız eğiticiler de vardır. ler ise halen yetersizdir. Eğitici"Esas anlamıyla eğitici, daima yi de uğraşüran en çok bu konupratik çalışan bir insan demek dur. Egitimde en büyük ve gerekli tir. tutku ise sevgidir. Unlü eğitimPratik çalışması dolayısıyla ci Pestalozzi, bu ilkeye bir örnek değerli bir kişiliğe sahipse eğiti olarak gösterilmektedir: "Kalciliği tartışma kabul etmez... bim öğrencilerime dayanmalı... Adsız olaraK dünyaya gelip gi Onlar bunu günün her saatinde den eğiticiler arasında adları bana baktıklannda gözlerimden eğkbilim tarihine gecmiş olan bi ve dudaklanmdan kendilerine rinci, ikinci, üçüncü derecedeki olan sevgimi okuyabilmelidir..." yıldızlardan bin defa daha eğiı Dostu C. Ritter'e, "Ben hesap bilim yeteneği kuvvetli ve yararlı yapmasım, yaa yazmasını bilinsanlar..." da saygıya değer in mem. Dilbilgisinden anlamam. sanlardır. Matematiği ve öbür bilimleri de Ünlü eğiticilerle, adsız eğitici bilmem. Bunlan benim öğrencilerim benden daha iyi bilirler, lerden başka, "Bireyleri kurtarama düşündüklerimi benimle camak, yükseltmek isteyenler", lışanlar yapmak zorundadırlar. "Topluman tümünü, insanlığı Ben yaradılışımın bir aracıyım" dediği için alçakgönüllüğü övgü ile dUe getirilmiştir. Oysa Pestalozzi hiç de öyle uzman olmayan bir kişi değildir. Avrupa'nın eğitim lokomotifini doğrultusundan işe ve sevgiye dayanan raylar üzcrine koyduğu eğitim lokomotifiyle, yeni bir hızla kendi istediği yöne çevirivermiştir. Ona bu gücü hiçbir eğitim ve öğretim kurumu vermemiştir. O, insan psikolojisini ve yasalanm, onun gelişimini ve eğitimini onun canlandınlmasında ve asilleştirilmesinde bilgisini araç olarak kullanmıştır. Insanlığın gelişim yolunu bin bir olay ve deneyimde förmüştür. Onda toplum sevgi si çok yücelmiştir. Ana da bir eğitimci olarak görülebilir. Bir ana ile çocukları arasındaki bağ doğal bir bağdır. Çocuklar, ananın kendi bedeninden doğmuş, beslenmiş, aile ocağında sevgi ve güven içinde yaşamış ve gelişmiş varlıklardır. Ana sevgisinin yüceliğinden olacak ki, "Ana gibi yâr olmaz" özdeyişi dilimizden düşmemektedir. Ana, çocuklannm eğitimini kendi yuvasının mutluluğu için elinden geldiğince sıcak bir sevgi ile yapan kişidir. Ama evrensel eğitici değildir. Evrensel eğitici ise toplumun işlerine kendisini adayan kişidir. O, bireylerin ahlak ve kişiliklerini geliştirme gücüne sahip bir Pestalozzi gibidir. Amacı tüm uğraşısı ile toplumun en iyi değerlerinden olan ahlak ve karakteri insanlara kazandırmaktır. Onlarda gizli olan yetenekleri fışkırtmaktır. Onlan kendine güvenen birer kişi olarak iş ve meslek edinmeye yöneltmektir. EĞtTİCtNtN DÖRT NtTELtĞİ G. Kerschensteiner, eğiticiyi dört önemli niteliği ile bize tanıtmaktadır: Birincisi: Eğitimi bireysel calışmalanyla sevgiye dayandırmasıdır. İkincisi: Eğittiği kişinin eği PENCERE 23 HAZİRAN 1985 Cennet ve DemokrasL. "Sınıf", ülkemizin bugünkü koşullarında verimsiz taıiaya dikilmiş korkuluk gibi ürkütücü bir sözcük; ama ne olursa olsun, vazgeçilemiyor. Siyasal, ekonomik, tarihsel olayları, sınıfları işin içine katmadan anlayabilir miyiz? Koskoca Fransız devrimini aristokrasiden, burjuvaziden yalıtarak nasıl öğrenebilir, nasıl öğretebiliriz? Sınıf gerçeğini kavramak için toplumbilim kitaplarına başvurmaya da gerek yok; 1982 Anayasası'na bir göz atalım. Madde 6: " Egemenliğin kullanılması; hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz." Ya Türk Ceza Kanunu ne diyor? Madde 141: " Sosyal bir sınrfın diğer sosyal sınıfiar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye" yönelenler cezalandınlır. Demek ki, biz sınıf gerçeğini dışlasak da, yasalanmız benimsiyor. Olayın tuhaf yanı şu ki, Anayasa ve Ceza Kanunu'nda sınıf gerçeği bunca ağırlıkla yer almışken, üniversitelerimizde, basınımızda, siyasal hayatımızda 'sınıftan söz açan artık yok. Bu durumda, ülkemizde ve dünyada olan bitenleri kavramak zorlaşıyor. "Özal o/ay/"nda böyle olmadı mı? * Özal olayında bizi düş kınklığına uğratan nedir? Bu sorunun yanıtını aramak için son dönemin Türkiye'sine bir göz atmak gerekir. Ne görüyoruz? Egemen ideoloji ortalığı kırıp geçiriyor, zayıf iradelileri silindir gibi eziyor; sermaye gücü, yüksek ücretli kadrolarıyla ülkenin düşün hayatına abanıyor; aydın sanılan kimileri, tövbe istiğfar ederek parababalarının buyruğuna giriyor; siyasete, ekonomiye, tarihe sınıfsal açıdan bakmak, hem tehlikeli, hem modası geçmiş bir yöntem sayılıyor; bu yöntemi benimseyenler, üniversitelerden aytklanıyor; basın, neredeyse tümüyie işadamlarının tezgâhtaıiığını yapıyor; fikir yaşamında ideolojik gericilik, felsefe kesiminde "karanlık bilinemezcilik" en aydınlık köşeleri karartmaya çabalıyor; ernekçi halk, demokratik haklannı yitiriyor, sıfıra indirgeniyor. Böyle bir ortamda, Sayın Özal'ın kişiliğinde simgeleşen siyasal akım, Türkiye için "öngörülen ekonomik modeli" uygulayacak ve toplum demokrasıye açılacak... Olabilir mi? • Kimi yalın gerçek, çok yaltn olduğundan azımsanır; emekçi kesimin siyasete bakış açısındakı yalınlık, karmaşık çağımızı karışık görenlerce küçümsenmek istenir. Oysa, sermaye gücünün IMF'den kaynaklanan siyaseti, yalın değil; ama hem basit, hem kabadır. Bu gerçek, özellikle gözardı edilir; üstelik sermayenin siyasetini gerektiğinde hotzot'la yürütmeyi yeğleyenler, amaçlarını açıkça vurgulamışlardır: " Türkiye, ucuz emek cenneti olacak!.." Demokratik toplumda "ucuz emek cenneti" var olamaz. Çağımız demokrasilerinde emekçi halk, sendikalarla, kooperatiflerle, partilerle ulusal gelirden payını almak için siyaset yapar; Batı demokrasilerinin günümüzde başka bir anlamı yok... "Ucuz emek" patronun cennetini yaratır... Emekçinin de cehennemini. • Sayın Özal, 1980'den önce patron sendikasının yaman bir kavgacısıydı, şimdi Başbakandır. Uçaklar dolusu işadamıyla siyaset üreten BaşbakanLgözetilen holdinglerle ekonomiyi yönlendiriyor, dünyadaki ÇUŞ'lere (çok ülkeli şirketler) davetiye çıkarıyor: " Türkiye, ucuz emek cenneti oldu, işçi ücretlerini düşürdük; koşunuz, bize geiiniz!.." Bu ekonomik görüşün düzeni demokrasi değildir; polis devletidir; ama, Başbakan Sayın Özal'ın siyasetinde tutarlılık bulunduğunu da söylemek zorundayız. Tutarsızlık, Sayın Özal'dan demokrasiye açılış bekleyenlerde; sınıfsal gerçeklerin yeryüzünden kalktığı sanısına kapılanlardadır. Oysa sınıfsal gerçek, yalmz 1982 Anayasası'nda ve Ceza Kanunu'nda değil, hayatımızda vardır; kendisini unutanlara, varlığım pek çarpıcı biçimde duyurmuştur. EVET/HAYIR OKTflY AKBAL K M P / \AYIN 54 Yıl Önce Neler Demişleı?... "30 Güzide ile Ankef... Ekim 1931'de 'Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan bir soruşturma... Tam elli dört yıl öncesi... Neler sormamışlar ki! Aşk, kadın, yaşamda mutluluk, yalan söylemek söylememek, evtilikte aşkın gereklilığı, serbest evlilik, sanatta yenilik vb... Hüseyin Rahmı'den Reşat Nuri'ye, Halit Ziya'dan Sabiha Zekeriya'ya, Nâzım Hikmet'e dek pek çok 'güzide' sanatçı ve yazarın ilginç yanrtları var. Bu yanıtlardan bazı parçaları okurlarıma sunmayı yararlı gördüm. Önce 'yalan' konusu... Bakın Hüseyin Rahmi Gürpınar ne diyor: "Bütün ömrümce acaba hiç doğru söyledim mi? Menfaatimin doğruluktff olduğunu gördüğüm belki pek nadir anlarımda. Hakikat çeşnisi verip de herkesten evvel kendimızi aldatarak yalan söylemeye vicdanlarımızı alıştırmışızdır. Başka türlü düşünür başka türlü konuşuruz. Dokuz köyden kovulmak mı istersiniz, rahat yaşamak mı? İkincisi, değil mi? Öyleyse yalanı doğrulukla vaftiz ederek Keşan tömbekili bir nergile gibi boyuna fokurdatmalıyız." Halit Ziya Uşaklıgil ise şöyle diyor: "Hayatımda isteyerek zarar verecek yalan söylediğime zahip değilim, fakat istemeye' rek zarar verecek yalan söylediğimi acı tecrübelerle kaniim. Hayat zaten yalan bir rüya değil midir? Hayatın içinden yalan söylemeden geçmek iddiasında bulunanlar en büyük yalanı söylerler." Hüseyin Cahit Yalçın: "Eğer yalan doğrunun zıddından ibaretse, düşünülen şeyin aksini söylemek ise, insan cemiyeti yalansız yaşayamaz." Reşat Nuri Güntekin de şöyle demiş: "Ben romancıyım. Bizim meslekte yalan yoktur. Yegâne yalan söylemeyen insanlar, romancılardır. Kitabına roman etiketi yapıştırmakla içindeki yazıların baştan başa yalan olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmiş demektir. Şu halde yalancı değildir! Hususi hayatıma gelince, o büsbütün başka bir dava. Sıkıştıkça tabii ben de yalan söylerim." Mahmut Yesari: "Konuşurken yalanı severim, fakat yazılanmda yalan sevmem. Yalan söylemeyen insanlar da vardır demek yalandır'.' Vâlâ Nurettin: "Mesleğim dolayısıyla o kadar çok yalan yazıyorum ki, hususi ve samimi hayattmda yalandan nefret ediyorum." Sanatta yenilikten yana mısınız? sorusuna da 1931'in büyük ustaları şu yanıtları vermişler... Nâzım Hikmet: "Her şeyden evvel sade ve keskin hatların terkibi ile bol güneş ve bol hava veren yeni evlerin, yeni proleter şiirinin yüzde yüz taraftarıyım." ... İsmail Habib Sevük: "Yeniliğe düşman olmak, kafanın küflulüğü, mutlak taraftar olmak da idrakin bodurluğudur." Halit Ziya Uşaklıgil: "Sanat telakkilerimde eskilik yenilik diye bir fark icat ederek, tahassüslerimi o tefrikin ibresine mahkum tutarak tevcih etmekten uzak kaldım." Hüseyin Rahmi: "Sanat, daima bir teceddütle yaşayabiliyor. Mütemadiyen devirden devire giriyor. Mimaride, şiirde, resimde yeni tarzları beğenmemek. eskiye bağlı kalmak ve terakkiye hat çizmek demek olur. Her yeniliği doğuran içtimai, iktisadi, fikrı yeni ihtiyaçlardır. Eski zamanların ihtiyaçlarını tatmin etmiş olan şeyler, bugünkü hayatın zevk ve her hususunu tatmine kâfi gelmiyor." Nasıl, büyük ustalann yanıtları ilginç değil mi? Şimdi de aşk ve evlilik konusundaki yanıtlardan birkaç alıntı yapayım. Hüseyin Rahmi diyor ki: "Aşk, fizyolojık tarifle muvakkat bir cinnettir. Bu maraza, hâlâ vuslat hamamında terlemekten başka bir aşı bulunmadığı için tutulanlann haddi hesabı yoktur". Âka Gündüz: "Bana göre aşk hayatın usaresidir, özüdür, dinamo sudur, akümülatörüdür, frenidir, direksiyonudur. Hiç âşık oldum mu? Sorar mısın? Bir pöstekinin tüylerini sayabilirsen aşklarımı da sayabilirsin. izdivaçta aşk lâzım mı? Izdivaçta uysailık, para ve hırgür lâzımdır". Hüseyin Cahit: "İzdivaç için aşka lüzum yoktur. Sadece hoşlanmaya aşk derseniz o başka." Nâzım Hikmet, aşk ve serbest evlilik konusunda şunları soylemiş: "İki tarafın rızasıyla derhal aktolunan ve derhal bozulan izdivaç en mükemmel izdivaç şeklidir. Bu izdivaç müessesesinin tahakkuku, ancak kadın ve erkek arasında siyasi, iktisadi ve ahlâki müsavatın tahakkuku ile mümkündür". Nâzım Hikmet, 'kadın' konusunda da diyor ki: "Boyasız kadın. İşte çalışan kadın. Kadının saçının uzun veya kısa olmasının ehemmiyeti yoktur. Kadın, kısrak değildir ki, kuyruğunun uzun veya kısa olması mevzuu bahis olsun." Sabjha Zekeriya Sertel de, "Aşk namı altında ebedi bir bağlantı ve esaret yoktur" diyor, "Gönüllerin anlaşmasıyla kurulan bir yuvayı, menfaat ve riya bağlarıyla bağlanan bugünkü ŞArkası 11. SayfadtO İş Bankası Kültür Yaymları SuşveSera Bitkileri AtillaOdabaş MEHMED KEMAL Acılı Kuşak Genişletilmiş 3Baskı Çiçekler... Süs\e sera bitkilerinin üretimi ve bakımıyla ilgili ayrıntılı bilgiler. 272 sa\fa. kuşekâğıdma lamamı renkli baskılı ve ciltli. Kültür Yayınlan İşTürk Ltd. Şti. tsFiankası Kultur^'ayınlan Ankara'daMesrutivet,lzmır'deKonak,İstanbuldaBeşiktas,Kadıkı>\ve Erenkoy satıjmağazalarında ve lşBankası'nın ıumşubelenndesatılmaktadır Başbayiler İstanbulda Serhat Dağıtım. Ankara'da Avdın Kitabe\i, lzmır'de Ya%Tjz Kıtabevı UĞUR MUMCU'nun 2 yeni kitabı IJEVFti NlCt VE DÜVUOKRKT LÎBERŞL CtFTLİK Kitap dostlan için en sağlanı güvence. KUM Şiirler ÖMER NİDA A f veniçıktı! RED TÜRKÜLERİ Eluard, Aragon, Supervielle, Vercors, Desnos, Char, Guillevic, Emanuelle ve ötekiler KARANUGIN GÜNÜ LIETILA LIBERAL ÇİFTLİK DEVRİMCİ ve DEMOKRAT TEKİN YAYINEVİ Aııkara Cad. No: 51 Isianbul Tel: 527 69 < 9 S Türkçesi: OKAY GÖNENSİN 400 TL (KDV dahıl) ACI ERELENİRKEN şiir GENfcL DAÛITIM > ADA * S Dokıor Scvkı Bcy Sok No 6 Dıvanyotu. Uunbul Tel 52074 72 ARİFDAMAR degerli kitaplar yayıvıuaî. 2. BASKI IN|JJJ İstanbul ve Ankara'da kaydını veya yenilemesini yaptıran ÜYELERIMİZ, YENİ GENEL KATALOG'larını aşağıdaki temsilciliklerimizden alabilirler. MÜZİK ANSİKLOPEDİSİ HİÇ BİR FASİKÜLÜ KAÇfRMIŞ DEĞİLSİNİZ (10 Temmuz'a kadar eski fiyat) ÎLK BEŞ FASİKÜL 2.000 TL. İKİNCİ BEŞ FASİKÜL 2.000 TL. BİRİNCİCİLT 4.500 TL. Posta Çeki Hesap No: 135 380 (Ciltler ödemeli gönderilir) OKTAY AKBAL Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlu tstanbul / Merkez Ankara Ziya Gökalp Bulvarı İnkılâp Sok. No: 19/4 YAZMAK { YASAMAK SÖYLEŞİLERÖYKÛCÜKLER LIRA ÇAĞDAŞ CAĞALOĞLV TÜRKOCAĞI, CAD. NO: 394Î CAĞAU3ĞUJİSTANBUL Cumhuriyetf Kitap Ükadım Sok. 21/5 G.O.Paşa ANKARA Tel: 26 87 67
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle