25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ARALIK 1985 Ozetle HABERLER CUMHURİYET/7 Vergi daireleri bugün açık Vergi daireleri bugün tam gün çahftyor. Geçikmis vergi borçlarırtın cezasız ve zamsız olarak ödenmestnde mükeUefkre kolaylık sağlamak amacıyla, vergi daireleri ile vergi dairesi bulunmayan ilçelerde vergi dairesi görevi yapan malmüdürlükleri, bugün de tatil yapmayacak ve tam gün çahşacak. 11 Aralık 1985 tarihinde baslayan vergi borcu aslı 300 btn lirayı geçmeyenlerin, bu borçlannı yuz.de 25 faılasıyla ödemelert halindefaiz ve gecikme cezalanmn alınmamasına tUşkln süre 31 aralık saiı gunu sona ertstk* Demirel: Devlede miflet arasmdaki köprü kopuk ANKARA, (THA) Siileyman Demirel, 1986 yılına girerken, Türkiye'nin ekonomik durumuna iltşkin görüşlerini açıkladı. Demirel, işçinin, köylünün, memurun perişan ve devlet ile ınillet arasındaki köprünün kopuk olduğunu öne sürdü. Eski Başbakanlardan Demirel, Türkiye'nin plan ve bütçe disiplininden uzaklaştığını, 7 trilyon 500 milyar liralık 1986 yılı bütçesi içinden 4 trilyon liralık iç ve dış borç ödeme zorunluluğu olduğunu iddia ederek, "Bunun sonu kaynak sıkıntısı demektir" dedi. "Avrupa'da ne varsa, Tiirkiye'de de bulunmalı" şeklindekı görüşün yanlış,olduğunu, dışarıdan borç para ahnarak peynir, oyuncak, sigara gibi malların ithaline gidildiğim, bunlara ödenen 500 milyon dolarla en az 50 fabrika kurmanın mümkün olduğunu söyleyen Demirel, "Dünyanın her yerinde devlet korumacıdır, bu sanayl Tiirkiye'de de var. Sanayiyi bırakıp, tkarete dönemeyiz" şeklinde konuştu. Demirel, kişi başına düşen ulusal gelirin azaldığını söylerken, 1980 yılı sonunda kişi başına düşen ulusal gelirin 1.310 dolar olduğunu, oysa 1984 yılında bunun 960 dolara indiğini hatırlattı ve "En ust gelir düzeyinde kişi başına düşen milli gelir 5 bin dolardır, en alt gelir Rrubunda bu 245 dolardır" dedi. Demirel, bir soru üzerine resmi ağizların "vatandaşın hlçblr şikâyetl yoktur" demesi karşısında "yandım, yıkıldım" diyen köylünün söylediklerinin doğru olmaması gerektiğini belirterek şöyle konuştu: "Bunlardan iklsl beraber dogru olamaı, ikisinden hiri dogrudur. Derdi çeken bilir. Koylunün dedigi dogrudur. Bu nereden ileri geliyor, biliyor musunu/? Devletle millel arasmdaki köprü kopuk." KlT'lerin yönetimine ilişkin soruyu yanıtlarken devletin tekelindeki ürUnlere zam yapılarak kâr sağlandığını söyleyen Demirel, devletin ticari bir müessese değil, sosyal, moral ve siyasi bir müessese olması gerektiğini vurgulavarak şöyle dedi: "Iklisadi devlet teşekkülleri 783 milyar lira kâr etmiş. Kâr etmiş degil, ettirilmiş. Kger çok istiyorsan, 1.5 trilyon da kâr ederdi. Fiyatları duble edersiniz, vatandaşın başka alacak yeri var mı? Yok. Devlet olarak tekelsiniz, ettiginiz bu kfin bir rekabetle mi sagladınız? Acaba bu kflrı verimlilikle mi sagladınıı? Hayır. Fiyatlan devlet tayin ediyor, aşagı yukarı temel malların tiımiinun fiyatını devlet tayin ediyor. Güçsüz halktan aldıgınla devletin Hazine'sini şişiriyorsun. Vur halkın sırtına, vur. Ondan sonra donun halka deyin ki, 'Bakın ben devletin iktisadi teşekküllerini zarardan kurtardım.' Halkın başka gidecek yeri yok, rejimde kâfi derecede ses çıkmadıgı için, halkın problemlerini savunma hadisesi zaafa uğradıgı için olan halka oluyor." Gelir dağılımına ilişkin soruyu yanıtlarken, işçinin, köylünün, memurun perişan durumda olduğunu söyleyen Demirel, şunları söyledi: "Resmi agızlar, Türkiye'nin çok iyi idare edildlgini, halkın kendilerinden çok memnun oldugunu söyluyorlar, resmi agızlara bakarsanız, sanki sute batınlmış kaşık evet, kimse 'yoğurdunı ekşi mi?' demez, ama halkın ıstırapları da bu kadar görmezlikten gelinmez, o zaman çare bulamazsınız. "Bütçe benim için bir teferruattır" diyen Süleyman Demirel, 1986 yılı bütçesini değerlendirirken şöyle konuştu: "Türkiye 1986'da büyük bir kaynak sıkıntısıyla karşı karsıyadır, Tıırkiye bir kere dıs borçlannı bütçe dışında tutmuştur, bu yanlıştır, TUrkiye esasen 65 tane fon leşkil etmek suretiyle bütçeden müessese olarak uzaklaşmıştır. 65 fonu olan Tnrkiye'de bütçe sadece cari harcamalar için bir alettir, fonların tahsisi vardır. Yani butçe fikrinden uzaktır. Bir istif butçe fikri, devletin gelirlerinin hepsini bir torbaya koyacaksın, glderlerini de ordan alırken en çok ihtiyaç duyulan yere para veremez dunıma gelmemek için duzenleme yapacaksın, ihtiyaç duydugun zaman o torbamn içinde para olacak, eger siz devletin gelirini, Hazine denilen o torbamn içine koymadan bir kısmını şuraya, bir kısmını buraya ayınrsanız, o dere, gölün içine su getirmiyor artık. Devletin vaıidatını Hazine'ye glrmeden birtakım maksatlara veriyorsanız, siz tercihinizl plan ve bütçeye göre degil, kendi hava ve hevesinize gore yapmışsınız. Bu devletin idaresini dagıtmaktan başka işe yaramaz. 1985 yılının sonunda Türkiye'nin durumu budur, hem plan hem de bütçe disiplininden uzak bir ülkedir Türkiye." ANKAR4TVS1 AHMKT TAI\ Size demiştim, TRT'ninki uzanmadan ağzmı bıçak açmaz diye SHP af yasa önerisi SHP'nin afyasa önerisinin ocak ayı Içerlstnde TBMM Başkanlığı'na verileceği bildlrildi. SHP Grup Baskan Veklll Bahkesir MtUetveklll Cahtt Tutum, SHP'nin af tekllflnde, ölüm cezalannın infaz edilmemesi, muebbet hapislerin 24 yüa çevrilmesi, öteki cezalardan Ise, bellt miktarlarda tndtıim yapılması öngörülüyor. Oneride ayrıca, infaı yasasmda değlştkltk yapılarak mahkumlann erken salıverilmesi Içln hükümler de yer alıyor. (a.a.) Başbakan OzH, zam açridamadıtı Mr santırtde gMlflyor. Yuh'ların ardındaki gerçek... ATATURK'ün Ankara'ya gellşinin kutlanması için Atatürk Spor Salonu'nda düzenlenen enliklere katıtan Başbakan >zal sıkıntılı dakikalar yaşadı. Salona girişinden itibaren "değişik bir yuhlama sistemi" ile burun buruna bir akşam geçlrdi. Kapalı salonun neresinden geldiği belırlenemeyen yuhlama dalgası her alkışın arkasından uğultu halinde çınladı durdu. Oysa ki Özal çok keyıflı bir ruh durumu içindeydi. Bütçe geçmiş, zamlar yapılmış, son ayaıiamalar ile üç aylık maaşı, (Başbakanlık ödeneği hariç) bir buçuk milyon liraya ulaşmış, böylece, "dünyanın en ucuza çalışan başbakanı" olmaktan büyük ölçüde kurtulmuştu. Paraya "şahsen" fazla önem vermiyordu. Ama seçimleri savaşları ve hatta kalpleri kazanacak tek şey para idi. Paranın açmayacağı kapı yoktu. özal bu düşünceler içinde iken, sahneye bir folklor ekibi çıktı. "Gerçek Gecesi"ni temsıl etmek üzere bir çift dans ediyordu. Duvaklı gelin ortada oturmuş, damat çevresinde dört dönüyordu. Gelin yüzünü bir türlü açmıyordu. Folklorcu damat, yardım ister gibi, en önde oturan başbakana baktı. ellerini iki yana açmış, başbakana, "ne yapayım, nasıl yüzünü açtırayım" diye soruyordu. Başbakan elini uzattı, başparmağı ile ışaret parmağını birbirine sürterek, "para ver para" anlamında ışaret etti. Damat, "sinyali" almıştı. Bir deste "hayalı para" ile gelinin önünde dız çöktü. Ama gelin yüzünü açmak ne söz, daha da kapattı. Belli ki başbakanın tavsiyesi ters tepmiştı. ? Askeri mahkemelerde işbölümti Kadınların valilikkaymakamlık tartışması Askeri Yüksek tdare Mahkemesi'rıin 1. ve 2. daireleri arasında tşbölümu yapıldı. Askeri Yüksek tdare Mahkemesi Başkanlar Kurulu'nun karanna göre, 31 Aralık 1985 tarihlnden sonra açılacak atanma, yer değisttrme, nasip, slcll, kademe tlerlettlmest, terfi, emekllUk, maluüyet, aylık ve yolluklara iltşkin iptal ve tam yargı davalanna 1. dairece bakılacak. bu daire ayrıca, 2. dairenln görevleri dışında kalan tüm Işlemlere ilişkin iptal ve bunlardan doğacak tam yargı davalarında da gorevlt olacak. 2. dalrede Ise, istifa, htvnet yükümlülüğü, askeri akademiler, askeri öğrencl ve yedeksubay işlemlerine ilişkln iptal ve tam yargı davalan ile eylemlerden doğan tam yargı davalanna bakacak. Sayguı: Koltuklarım bir an için bayanlara bıraksınlar İZMİR, (Cumhurlyet Ege Biirosu) MDP tzmir Milletvekili Işılay Saygın, tçişleri ve Adalet Bakanlan'nın, kadınların vali ve kaymakam olamamaları konusundaki düşüncelerinin "kıskançlıktan" kaynaklandığinı savunarak, "Kendilerine koltuklannı bir an için bayanlara bırakmalarını öneriyorum. İddia ediyonım ki, yerlerine oturan kadınlar onlardan daha başarılı olacaklardır" dedi. Saygın, bir yıl önce hükümet yöneticilerinin bu konuda söz verdiklerini, ancak hicbir ilerleme gösterilmedigini belirterek şunları söyledi: "Kadınların, valilik, kaymakamlık gibi meslekleri yapamayacaklannı düşünenler, sanırım ki, kendilerinden korkuyoriar, başarılı olmalarından ürküyorlar. Örnegin ben, t/mir'in büyük bir beldesinde belediye başkanlığı yaptım. Hi/met mi aksadı, işler mi yürümedi? F.ger boyle olsaydı, halk beni iki kez üst ttste seçer miydi? Üstelik seçimle gelen kişilerin daha fazla sorumlulukları vardır, daha zor şartlar altında çalışmaktadırlar. Vali ve kaymakam gibi yönetlcller, devlete karşı sorumluluklannı yerine getirmek zorundadırlar. Sayın tçişleri Bakanıyla, Sayın Adalet Bakanı, kadınlar vali olamaz diye önyargılı bir tutum içindedirler." Tlp fakültesini bitirmiş bir genç kızın kura çekip doktor olarak Anadolu'nun en ücra kasabasına gönderildiğinı anımsatan Işılay Saygın, "O zaman kadın da, vali, kaymakam olunca mı erkeklik söz konusu" biçiminde konuştu. Duygulannın'feminlzm' olmadığını vurguladı. Damat da özal da bir an ne yapacaklarını bılemediler. Damat bunun üzerine "radikal" bir yola başvurdu. zor kullanmaya, gelini dövmeye başladı. Özal, eli ile, "olmaz olmaz" diye işaret etti. Bir başbakan rol icabı bile olsa, dayağa razı olamazdı. Bu anlamda Özal seyırcilerden tam not aldı. Damat, yeniden özal'a baktı. Başbakan bu kez iki elinı kalbinin üzerine götürdü. "Kalbini ver... kalbinı" diye ışaret ediyordu. Bunun üzerine damat, cebınden kırmızı bir mendil çıkarıp yere serdı. Sağ elini pençe yapıp göğsünün üzerine sapladı. Yavaş yavaş çekip çıkardığı kalbini mendile yerleştirip, götürdü, geline verdi. Gelinin istediği olmuş, böylece yüzünü açmıştı. Başbakan özal kendi "telkln ve tavsıyeleri" doğrultusunda gerçekleşen olayı uzun uzun ve coşku ile alkışladı. Ama bu arada nereden geldiği belli olmayan uğultu halindekı yuhlar sürüp duruyordu. Yuhlamalar en cok evsahıbi durumundaki Ankara Belediye Başkanı Mehmet Altın8oy'un canını sıkmıştı. Bundan kendisini mi sorumlu tutuyordu. Seyircilerin büyük çoğunluğu ücretsız gıren gençlerdi. Belediye yetkililerine göre gençler programı beğenmemişlerdi. Başbakanı değit programı yuhluyorlardı. Bir iddia da şu idi: "Yuhcular" üniversiteye girme şansı olmayan gençlerdi. Milyonda bir olan milyarder olma şansı bile herkese değil de, onbın lirası olanlara tanınmıştı. Gençler bunu yuhluyorlardı. Brifing ve köpük 1985'in son Dışişleri hattalık olağan bilgi verme toplantısı şampanyalı olarak gerçekleştirildi. Dışişleri Sözcusu Yahm Eralp 1986 için gazetecılere "mutluluklar", gazeteciler de Eralp'e, yeni "unvanı" büyükelçilik ile yeni yılda yeni görevi için başarılar dilediler. Sonra sorulara geçildi. Bir gazeteci, dış politika yazan Mehmet All Birand'ın en çekici erkek seçilmesi konusunda Dışlşlerinin bir görüş bildirıp bildirmeyeceğini sordu. Eralp, bakanlığın bu konuda bir görüş belirlemediğini söyledi, ama bu sözlerınden de "olayın görüşüldüğü anlamı çıkarılmaması gerektiğini", bu konuda bir mütalaa vermeye de mezun olmadığını ıfade etti. Eralp ayrıca Dışişlerinin, devletlerin olduğu gibi, şahısların da içışlerine karışmadığını söyledi. Bu konuda tek yetkili saydığı Birand'ın eşının telefonunu istenirse açıklayabıleceğinı sözlerine ekledi. Bir gazeteci ısteyince, telefon numarasını açıkladı. Bir başka soru, devlet dairesinde mesai sırasında alkollü içki içmenin 657 sayılı yasa bir yana, özellikle Islam ülkeleri ile ilişkilere yansıyıp yansımayacağı idi. Sözcüklerin düzenini değiştirerek bunu da sözcü Eralp, ustaca, ama hiçbir şey söylemeden yanıtladı. Yılın son toplantısı da böylece yapılmış oluyordu. Bilgı ve yazılacak haber açısından bu yılki öteki toplantılardan tek farkı "şampanyalı" olması idi. Kesintisiz güc kaynağı almanın tam sırası ne zamandır? Bilgisayar sisteminizin tüm kayıtları silindikten sonra Ameliyat edilmekte olan hasta öldükten sonra Hava limanına inişe geçmiş uçak düştükten sonra Değerli cihazlarınızdan dumanlar çıkmaya başladıktan sonra Elektrik kesilmesi yada ani voltaj değişmesi sonucunda; Katiir Rahtiyane'nin yaşamında bir gün Savaş çıkmasa doktor olacaktım Ink da Müslümandır, Iran da Müslümandır. Hangl tarafın askeri şehlt olur, İklsl de olur, İklsl de olmaz, bllmem. Blıi olur. Blrl olmaz. Bllmem ben... Ikl kardeslm daha var. Onlar cepheye glttller. Çok küçüklerdl. Blze düşman geliyor dedller. Cepheye gldecekslnlz dedller. Blndlk, cepheye glttlk. SABAH yedi diyende gözlerimizi açarız. Yattığımız yerden kalkması, elimizi yüzümüzü yumak çok sürmez. Sıraya girer yemekhaneye gkleriz. Taam ederiz. Çorba, bazen ekmek peynlr, pekmez, yoğurt başka seyler taamı nöbetle blz hazırlarız, dağıtırız. Sonra medreseye geliriz. Medresede her ders okutulur. Hocalar Iranlı değildir. Iraklıdır. Okuma yazma öğretirter. Hesapkttap dersı okuturlar, tarih, akaidi din, her şey okutulur. Daktilo dersi görürüz. Her bir kitap kütüphanede mevcuttur. Ingilizce, Fransızca, Kürtçe, Arapça, Farisi her kitap.. Arkadaşlarımızın çoğu mektep bitirmemiştir. Tahsill yarım kalanlar çoktur. Benim de yarım kaldı. Cepheye cenk etmeye gittiğimde dokuzuncu sınıfta idlm. İki senedir buradayız. Ne kadar burada kalırız, ben bilmem, hiç kimse bilmez. Buradaki arkadaşlar hep bir sene, iki sene, iki buçuk senedir buradadır Onlar da bir seyler bilmezler. Harp çıkmasa ben burada olmazdım tabii. Ben okuyordum. Doktor olmak istiyordum. Babam çiftçidir. iki kardeşim daha var. Onlar cepheye gittiler. Çok küçüklerdl. Bize düşman geliyor dediler. Cepheye gideceksiniz dediler. Bindik, cepheye gittik. Başka arkadaşlarla beraber. Huveyze imiş gittiğimiz yer. Cengedecektik. Aradan çok zaman geçmedl. Bir gün sarıldı. Hendekte ve siperde idik. Baktık, Irak tankları geliyor. Bende Kalaşnikof vardı. Toprağa attım. Öteki arkadaşlarla beraber bizi tesllm aldılar. Bize çok iyi muamele ettiler. Hâlâ da ederler. Bizi dövmediler. Hiç dövmediler. Kamyonlaıia getdik buraya. Türkçe konuşan Iraklılar var. Farisi konuşanlar da var. Bize iyi davranıyorlar. Arada Kızılhaç'ın adamlan gelir. Başka milletin adamlan gelir. Başka milletin gazetecileri, televizyonu gelir. Hayır benim arkadaşlarımdan kimse ölmedi. Irak da Müslümandır. iran da Müslümandır. Hangı tarafın askeri "şehit" olur. Bu soruya nasıl cevap vermek lazımdır? Bilmem. İkısi de olur, ikisi de olmaz, bilmem. Biri olur, bırı olmaz. Bilmem ben.. Anam, babam kardeşlerımden arada mektup gelir. Komutanlar dağıtır mekiupları. Mektup almak çok güzeldir. Biz de yazarız. Burada bahçede, futbol oynanz, eltopu oyna Bütün bunlar olmadan önce! Olmasın diye... EkaEmerson güçbirliği size 500VAdan 2500KVAya kadar Kesintisiz Güç Kaynağı sunuyor. Dünyanın en ileri teknolojisi* ile üretilmiş, garantili, bakımı ve servisi elinizin altında Kesintisiz Güç Kaynağı için hemen harekete geçin. EKA'NIN REFERANSLARI AEG American Express Bank Anadolu Türk Sigorta Bank O f Boston Chase Manhattan Bank Devlet Demir Yolları Eczacıbaşı Enka Pazarlama Faisal Finans Kurumu Halk Sigorta Hürriyet Gazetesi İş Bankası Oyak Osmanlı Bankası RT.T. Roche Sınai Kalkınma Bankası TPAO Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye Şişe Cam Fabrikaları Uluslararası Endüstri Bankası KADİR RAHTİYME Iraklıların elindeki 18 yaşındakı iranlı Azeri tutsak. Ramadi savaş tutsakları kampının iki yıllık "üyesi" Tebriz doğumlu. Turkçeyl, Türkiye Türkçesine çok yakın konuşuyor. Ingilizce biliyor. Dokuzuncu sınıf öğrencisi iken katıldığı savaşta, Huveyze'de Irak birlıklerinın eline esir düşmuş. rız, her oyundan oynanz. Ama en çok futbol. Bahçedeki hoparlörde Farsça, Türkçe, Kürtçe, Arapça şarkılar, türküler çalarlar, bazı beyanatlar yaparlar onları dinleriz. Doktor vardır. Iraklı subay. Hasta olunca ona gideriz. Bir de disçi var. Kantin de var. Bize arada karne dağıtırlar. Oradan bu karne ile küçük seyler alırız. Ben sigara içmem. Ama arkadaşların çoğu içiyor. Ama sigara bulmak zor. Onlar da bulunca içiyorlar. Şurada mutfak var. Orada pişer yemeklerimiz. Bizim arkadaşlardan bu işi bilenler asçılık yaparlar. Akşam olunca toptan, televizyon seyrederiz bazen. Arada bir iki kere dışarıya çıkardılar. Bağdat'ta türbeleri camileri ziyaret ettik. Ben daha önce hiç yurt dışına çıkmadım. Türkiye'yi, istanbul'u görmedim. Tahran'ı da hiç görmedim. Tebriz'i iyi bilirim. Tebriz'de doğdum dedim ya. Burada ne kadar kalacağız bilemiyorum. Ceng ne zaman biter onu da bilmiyoruz. Biz zaten buraya alıştık. Rahatımız da kötü değil. Yalnız, bir de zıyaretçt gelse, anamız, babamız, kardeşlerimiz, o zaman daha da iyi olacak. Yalnız mektup yazıyorlar. O da çok seyrek geliyor. NOT: Kadir, bir günlük yaşamını kampın bahçesinde bir ağacın altında anlattı. Azeri arkadaşlarının laf atmalarından kurtulmak istediği için Türkçe yerıne daha çok ingilizce konuştu. ELEKTRONİKGÜÇBİRLİGİ #Ulusldidr,i' ) ı Elektrik ve tlektronık Muhendısli'iı tnstıtu'.u (IFF)nın geçen yıl (Ct'sıntısız Guç Kaynağına t n ürıemlı Katkıyı Sat;!ayân kurulujlar olarak belırledıgı dorl uluslaraıası eleklronık fırmasından ıkısı Fk.ı ve Frnersondur ELEKTRONIK KONTROL ALETLERI SAN TİC. AŞ Buyukdere Cad AyazaOa Asfaltı 3 Vol No ~V> Aya7aqa Istanhııl Tel 176 26 60 176 Z6 6) 176 26 62 Tlx 31 050 EKak tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle