15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI 8 EKİM 1985 GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Batı'da birçok gazete artık bilgisayar ile çalışıyor. Türkiye'de de bilgisayar basına girmiş bulunuyor. Diyelim ki, Türkiye'de bir araştırma yapılacak. Yine diyelim ki YÖK düzenindeki rektör ve dekanların kimler olduğu araştırılacak.. Önce bu rektör ve dekanların listesi bilgisayara verilir. Sonra bir başka başlıkta "Aydınlar Ocağı" adlı örgütün üye listesi çıkarılır; o da bilgisayara yüklenir. Daha sonra, "YÖK" başlıkh dosya ile "Aydınlar Ocağı" başlıklı dosya geri istenir. Bir de bakarsınız ki, bu örgütün önde gelen üyeleri rektör ve dekanlıklara getirilmişlerdir. Aydınlar Ocağı listesi ekranda belirdikten sonra, "TRT" adlı dosyayı da ekrana getirirsiniz. Bu dosyada da TRT yöneticileri bulunmaktadır. Bakarsınız onlar da "Aydınlar Ocağı" listesinde yer almışlardır. İş bu kadar basittir. Büyük holdinglerin sahiplerini bir dosya başlığı altında toplar, bunu bilgisayara yüklersiniz. Bir de alaturkakapitalist partilerin yöneticilerini bu partinin adını verdiğiniz bir dosyada toplarsmız. Düğmeye basınca iki dosyadaki adlar ekrana çıkar. Bakarsınız, holdıng sahipleri ile parti yöneticileri aynı adlardır. Bir başka dosya açıp, Suudi sermayesi ile ortak Türkleri işlersiniz. Bakarsınız, bu ortaklar, alaturkakapitalist partinin ya yöneticileridir ya da belediye başkanları! Bu yolla holding basınının iş ve sermaye çevreleri ile olan ilişkilerıni de aritmetik kesinlikle kanıtlarsınız.. Bilgisayarın ideolojileri yoktur; "hafızaları" vardır. Eski siyasetçilerin dün söyledikleri ile bugün söyleyip yazdıklarım da bilgisayar hafızasına yüklersiniz. Bir basarsınız düğmeye, bütün yazılıp söylenenler ekranda belirir. Sonra bir iki tuşa daha basarsınız, bunlar yazı olarak önünüze gelir. Bilgisayarlar çıktı; artık yorumlara daha az yer aynlacak.. Bas düğmeye holding sahipleri çıksın, bas düğmeye dekanlar. rektörler, TRT yöneticileri çıksın.. Bas düğmeye parti yöneticileri ve gazeteciler çıksın! Avrupa ile ilişkilerde New York rüzgurları Hükümetler arası ilişkilerde belirgin bir iyileşme gözlenirken, A vrupa parlamentolarındaki engellemeler sürüyor. Batı A vrupa ile ilişkilerdeki en önemli iki sorun, "Avrupa'nın iç dinamikleri" ve "Yunanistan faktörü. " SEDAT ERGİN NEW YORK Dışişleri Bakanı Vahit Halefoglu'nun burada iki haftadır sürdürdüğü diplomasi maratonunda öncelik verdiği sorunların başında Batı Trakya'daki Tiirklerin durumu ve Kıbrıs'ın yanı sıra Türkiye'de seçimlerin yapılmasından bu yana iki yıla yakın bir süre geçtiği halde bir türlü rayına oturamayan TürkiyeBatı Avrupa ilişkileri "kritik" yerini korudu.. Halefoğlu'nun "Türkiye'yi destekleyenler ve eleştirenler" ayırımı yapmadan Belçika, Norveç, Isveç, İtalya, Federal Almanya, Lüksemburg, Ingiltere ve Hollanda Dışişleri Bakanlanyla yaptığı görüşmelerde alınan en önemli izlenimlerden biri "sertlik yanlılan" da dahi! olmak üzere Batı Avrupa'nın "hükümetler kanadf'ndaki sıkıntılann büyük ölçiide ortadan kalkmakta olduğunu göstermesi oldu. Bu eğilimin en çarpıcı göstergesi, 12 Eylül sonrasında TürJciye karşısında en eleştirel tavrı takınarak, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na şikâyet edilmesinde başı çeken Iskandinav ülkelerinde bile gözle görülür bir "yumuşama havası"nın sezilmesi. Iskandinavlar, artık Türk Dışişleri Bakanıyla görüşmelerinde insan hakları konularını eskisi gibi "hararetle" eündeme getirmiyorlar. Örneğin Norveç Dışişleri Bakanı Stray'ın Halefoğlu ile görüşmesinden sonra sorulanmızı yanıtlarken, "İnsan hakları konularını açmadığım" bildirmesi bu eğilimin yerleşmeye başladığını en üst düzeyde bir yetkilinin ağzından doğruluyor. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun da, New York temaslarından aldığı başlıca izlenim bu doğrultuda. Kendisiyle yaptığımız bir sohbette Halefoğlu şöyle dedj: "Sorun teşkil eden meseleJeri artık açmamayı tercih ediyorlar. Sorun olan meseleler yerine raüspet konular üzerinde duruluyor." Türk Dışişleri Bakanı'nın iki yıldır Avrupah meslektaşlan ile yaptığı temaslarında en can alıcı noktayı oluşturan "insan haklan dos.vası"nın yavaş yavaş "ikili görüşmeleri"n gündeminden çıkmaya başlaması hangi faktörlerle açıklanabilir? Üst düzeydeki bir Türk yetkilisine göre, bu falttörlerin başında "Türkiye'de son zamanlarda politik ortamda göriilen belirgin canlanma"nın rol oynadığı düşünülebilir. Dışişleri Bakanına yakın kaynaklara göre, bir başka faktör de Halefoğlunun bu ülkeler karşısında kullandığı "ekonomik silahın" sonuçlarını vermeye başlaması. Bu yetkililere göre, "tlişkilerin olumsuz bir hava içinde seyretmesi halinde Türkiye'deki büyük projelerden pay almalarının da mümkün olamayacağı" mesajının "yerine ulaşlığı seziliyor". Bu çerçevede en eleştirel ülkelerden biri olan lsveç'in tutumunu birden yumuşatmasında acaba tstanbul'daki metro projesinin önaraştırma bölümünün bir Isveç fırmasına verilmesinin rol oynadığı düşünülebilir mi? Belki. En azından ihtimal dışı değil.. Türk diplomatlarına göre, bir başka önemli faktör de şu: "Türkiye'nin büyük potansiyeli ve Ortadoğu'da taşıdığı ağırlık da herşeye rağmen bu ülkelerin Türkiye'ye bir başka gözle bakmalanna yol açıyor". Aynı yetkililer ekliyorlar: "Bir de Avrupa'da estirilen olumsuz propagandanın asılsız oldüğunun büyük ölçüde ortaya çıkışı..." Buraya kadar anlattıklanmız madalyonun yalnızca bir yüzünü gösteriyor. Halefoğlu'nun bütün iyimserliğine rağmen madalyonun öbür yüzüne göz attığımızda Batı Avrupa ile ilişkilerdeki sorun yaratan "'Avnıpa'nın Lç dinamikleri" ve "Yunanistan faktörü" karşımıza çıkıyor. HER TAŞIN ALTINDA YUNANISTAN Görüştüğü bakanlann bir bölümü, özellikle TürkiyeAET ilişkilerinin askıda tutulmasında "iç dinamiklerin" yanında Yunanistan faktörünün de belirleyici bir rol oynadığı yargısını taşımaktaydılar. Halefoğlu kendilerine "diplomatik bir lisan'laYunanistan'ın AET içindeki "Blokaj" ının kesilmesi gereğini duyurdu. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan yalnızca Ege sorunlarındaki uzlaşmaz tutumu ya da Amerikan yönetimi ve Kongresi aracıüğıyla yaptırmaya çalıştığı baskılarla değil, AET içinde de Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin düzelmesini engelleyen bir faktör olarak beliriyor. Bir Türk yetkilinin deyişiyle, "Avrupa'da Türkiye ile ilgili hangi olumsuzluğun altındaki taşı kaldırsanız karşınıza Yunanistan çıkıyor." Türkiye'nin AET ile ilişkilerinin normalleşmesi için zamanın geçmekte olduğunu kabul eden diğer AET ülkeleri Yunan engellemesini kesebilmek için artık "Birşeyler yapmanın gereğini" hissediyorlar. Ancak Yunanistan'ın üzerinde bu konuda ne ölçüde kararlı bir şekilde gidebilirler ve Papandreu'nun karşısında hangi manivelaları kullanabilirler? İşte bu konuda tam bir açıklık, daha doğrusu netleşmiş bir tutum henüz yok. İÇ DİNAMİKLER "Avrupa'nın iç dinamikleri" New York'taki temaslart sırasında Halefoğlu'nun da karşısına çıktı. Gerçi görüştüğü Avrupah Bakanlann çoğu "yanınızdayız" dediler, ama Türkiye Avrupa ilişkilerindeki sıkıntılann önemlice birbölümünü doğuran "iç dinamiklerine dikkat çekmeklen" geri kalmadılar. İç dinamikler: Yani Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, ulusal parlamentolar, sendikalar, basın ve Avrupa kamuoyu... Örneğin Halefoğlu'na açık destek verenlerden Hollanda Dışişleri Bakanı Van Den Broek, parlamentoların Türkiye'deki olumlu gelişmeler konusunda ikna edilmesi gereğini vurgularken, AET içinde Türkiye'ye yakınlık gösteren Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans, "Sendikaların etkisine" işaret etti. Keza Türkiye'ye Avrupa içinde en yakın duran Ingiliz Dışişleri Bakanı Sir Geoffrey Howe da, "Avrupa'daki parlamenterlerin ikna edilmesinin önemine" değindi. halyan Dışişleri Bakanı Andreoıti ise, "Bazı illerde sıkıyönetimin kalkraış olmasının Avrupa'da yarattıgı olumlu etkiler" üzerinde durdu. Başka bir deyişle hükümetler kanadı Türkiyeye "yeşil ışıgı" yakarken, parlamen' ^lar kanadındaki "kırmızı ışık" konusunda "dostça" uyarıda bulundular ve söz birliği etmişcesine "Bizim cephemizde problem yok. Ama sizin parlamentolan ikna etmeniz şart" mesajını verdiler. Oymeıfe yanıt: "Zırva tevil götürmez" diye bir özdeyiş vardır. Bu özdeyişi, dostum Altan Öymen'in "Garip Haber" başlıklı yazımı Milliyet Gazetesi'ndekiköşesindeyanıtlarkendüştüğüyanlışları görünce, ister istemez anımsadım. Hale Soygazi, Tarık Akan ve Atıf Yılmaz, Barış Derneği davasının tutuklu sanıklarını görmek için Bayrampaşa Cezaevi'ne gitmişler, ancak yetkililer, görüşme izni vermemişler, bu yüzden geri dönmek zorunda kalmışlardır. Milliyet Gazetesi, bu olayı birinci sayfasından "Garip Ziyaret" diye duyurmuş; aynı haberde, tutuklu sanıklar için "hükümlü" sözcüğünü de kullanmıştı. Milliyet Gazetesi'nde çıkan bu haberi yadırgamıştım. Çünkü, gazetenin "Yayın ve Haber Müdüru" hepimizin saygı ve sevgisini kazanmış Altan Öymen'di; haberler, değerli dostumuz Orhan Duru'nun elinden geçip yayına giriyordu.. Bu iki deney görmüş arkadaşımızın böyle bir haber başlığına yer vermeleri düşünülemezdi. Altan Öymen'in yönettiği bir haber biriminde ne böyle ilkel yanlışlar yapılır, ne de yakışıksız başlıklar atılırdı.. Konuyu, köşemde işledim. Değerli dostum Öymen büyük bir alınganlık göstererek bu yazıyı yanıtladı. Hepimiz Türkçe konuşuyor; Türkçe yazıyoruz. Bir haber başlığı "Banş Demeği'ne garip ziyaret" biçimindeyse, "garip" sözcüğü "ziyaret"\ niteler Garipliğin ziyarette olduğu böyle ifade edilir. Başka yolu yoktur. Öymen dostumuz, kendisinden hiç beklenmeyen birzorlama yoluna başvurarak, ziyaret izninin önceden alındığını, ancak ilgililerin sonradan ziyaret izni vermediklerini, "Başlığını atan arkadaşın haberin bu unsurlanndan ilham aldıgım" söylemektedir. Bu haber başlığını seçen arkadaşın nereden "ilham aldığım" bilecek durumda değilim. Eğer, "haberin bu unsurlanndan ilham" alınmış ise başlığın bu öğaleri yansrtacak biçimde olması gerekirdi. Öymen'in yönettiği bir haber biriminden bu özeni beklemek bizlerin hakkıydı. Öymen, aynı haberde Barış Derneği sanıkları için "tutuklu" yerine "hükümlü" kalıbının kullanılmasını eleştiren satırlarıma da takılmış olacak ki, "yargıçların ve avukatların bile" bu yanlışı yaptıklarını ileri sürerek, bu eleştirilerde "iyiniyet" aranmayacağını da söylüyor. "Hükümlü" ile "tutuklu" arasındaki farkı bilmeyen bir hukuk fakültesi öğrencisi, birinci sınıftan ikinci sınrfa geçemez. Hiçbir avukat, hiçbir yargıç da böyle yanlış yapmaz. Yapana da gülerler. Ancak gazetelerde bu tür yanlışlara rastlanıyor. Oymen ile birlikte çalıştığımız günlerde böyle yanlışları beraberce düzeltmeye çalışırdık. O zaman niyetim neyse bugün de odur. "İyiniyet" Altan Öymen ile birlikte gazete değiştirmiş değildir. Altan Öymen, gazetecilikte "şüphe"n\n belli sınırlar içinde kalmasını, bu sınırları aşarsa, şüphenin "vehim"e dönüşeceğini söylüyor, "komplo teorileri" üretilmesinden de yakınıycr. "Şüphe" gerçekten belli sınırlar içinde kalmalıdır. Örneğin Öymen arkadaşımız ile birlikte ünlü "mobilya yolsuzluğu" konusunu ortaya atarken. bu yayınlarımızı şüphe ve hatta "vehim" ile karşılayanlar olmuştu. Sonunda yaptığımız yayın şüpheleri aşarak kanıtlara bağlandı. İpekçi cinayeti konusunda, Cumhuriyet'te ben, Milliyet'te Altan Öymen'in kardeşi Örsan Öymen, belli şüphelerle yola çıktık, şüpheleri kanıtlara dönüştürmeye başladık. Bundan birtakım çevreler tedirgin oldular. "Komplo teorisi" gereğince hareket etseydim, bu yakışıksız haber başlığının, Öymen ve Orhan Duru'nun yokluğunda, saat akşam 20.30'dan sonra atıldığını, gece haberleri ile sorumlu "redaksiyon şerTnin "ülkücü" bir gazeteden geldiğini, bir siyasal partinin yayın organı olan bu gazetenin "İdari Genel Müdüru" ile bir muhabirinin de Milliyet'te çalıştıklarını söyler, bu başlığın siyasal amaçla atıldığını yazardım. Ve yine böyle teorileri benimsemiş olsaydım Arthur Miller ve Harold Pinter'ın Türkiye'ye yaptığı ziyareti "Yediler, içtiler, zehir kustular" diye başlıklar atanları aynı çevrede arardım. Gazetecilikte "şüphe" belli sınırlar içinde kalırsa elbette yararlı olur. Ancak siyasette "şüphe" zaman zaman "vehim"e dönüşür ve bu "vehim" insanlara, bir sözü ile milletyekili ve bakan olduğu, esirgemediği desteği ile Millet Meclisi grup başkan vekili ve parti genel sekreter yardımcılığına seçildiği eski genel başkanlarma karşı yazılar yazdırtır. Gazetecilikte şüphe insanları araştırmacılığa yöneltır, siyasette "vehim" haline dönüşmüş şüpheler ise tersine, insanlan nankörlüğe sürükler Barış Derneği ile ilgili yakışıksız haber başlığını eleştiren yazımın Altan Oymen'in ileri sürdüğü gibi "Milliyet mensupları için hiç akıllarına gelmeyen yakıştırmalar" taşıdığı savı, önce Milliyet'te çalışan arkadaşlarımız tarafından paylaşılmıyor ki, söz konusu yazımdan sonra behi arayıp, eleştirilerimi haklı bulanlar arasında Milliyet çalışanları da var!.. Umarım, bunların kimlikleri, sevgili Öymen dostumuz için yeni bir "vehim" konusu olmaz.. Dilerdik ki, Altan Öymen dostumuzun yeni arkadaşlarını koruma içgüdüsü, meslek saygısını unutturmasın! Benim "vehim"\rr\ de bu olsa gerek!. (Baştarafı 1. Sayfada) Maliye ve Gümrük Bakanı, geçen cuma bir basın toplantısı yaparak toplam 12 adet vergi yasasında değişiklik yapılacağını açıklamış, aynntılan kura yoluyla belirlenecek gazetelere konu konu anlatacağını bildirmişti. Bakanın kura ile belirlediği ilk günkü gazeteler, "Hürriyet", "Tercüman", " G ü n e ş " ve "Sabah" oldu. Bakan Alptemoçin, "Sabah" gazetesine yaptığı açıklamada, yeni gelir vergisi dilimlerini anlattı. Buna göre, yüzde 25'lik vergiye tabi ilk dilim 1 milyondan 3 milyon liraya çıkanldı. Yüzde 30'luİc vergi oranının uygulanacağı ikinci dilimin tabanı 6 milyon liraya yükseltildi. 612 milyon arası yüzde 35, 12 milyonla 24 milyon lira arası gelirlere de yüzde 40'lık vergi oranı uygulanacak. 24 ile 48 milyon arası dilimin vergisi yüzde 45 olarak belirlenirken, 48 milyonun üstü yüzde 50 vergiye tabi olacak. PEŞİN VERGİ Alptemoçin, Güneş'e verdiği demeçte, peşin verginin KDV'nin belli bir orarundan oluşacağım açıkladı. Bakanlar Kurulu, peşin vergi oranlannı çeşitli işkollanna göre saptayacak. Ancak bu oran KDV'nin yansını aşamayacak. Yıl içinde ödediği aylık peşin vergilerin toplamı, yıl sonunda tahakkuk eden gelir vergisinden az çıkan mükellef, aradaki farkı üç eşit taksitte ödeyecek. VERGİ USUL YASASI Bakan Alptemoçin, Hürriyetle yaptığı görüşmede Vergi Usul Yasası'na ihşkin değişiklikleri ele aldı. Alptemoçin, vergi ziyaına yol açan mükelleflerin basın ve TRT aracılığıyla "teşhir edileceğini" söyledi. Alptemoçin, yeni mali yılda yıllık alırn cirosu sının 60 milyon, satış sınır cirosu 80 milyona kadar ki mükelleflerin defter tutma zorunluluklarının kaldırılacağını ifade etti. Bakan, fiş kesmeme cezasının 500 liradan 5 bin liraya çıkarılacağını da söyledi. Fatura, fiş bulundurmayan ve kesmeyen kuruluşlar, Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca bir hafta süre ile kapatılabilecek. Vergi denetim elemanları da geniş yetkilerle donatılacak. Alptemoçin, Tercüman'da yayımlanan açıklamasında yazlık evlerin ve turistik tesislerin emlak vergisi kapsamında olduğunu belirtti. BÜTÇE AÇIG1 Başbakan Turgut özal, 400 milyar lira olduğunu söylediği 1984 mali yılı bütçe açığınm 900 milyar lira dolayında olduğunu kabul etti. 1984 yıh bütçe açığını 918 milyar lira olarak veren ANKA Ajansı'nı, "Siz macera anyorsunoz" diyerek suçlayan ve açığın bu kadar olmadığını savunan Özal, "Güneş" gazetesine verdiği demeçte, 1984 yıh bütçe apğının "800900 milyar lira" olduğunu söyledi. ANKA Ajansı, 26 haziran tarihinde bütçe açığınm büyük boyutlara ulaşması üzerine gizli tutulmaya çalışılan bütçe açığını 918 milyar lira olarak açıklamıştı. Başbakan özal, bu konuda kendisine soru yönelten ANKA muhabirlerine, "Doğru haber yazın, yanlış yazarsanız abonelerinizin güveni azalır. Macera arıyorsunuz" şeklinde yanıt vermişti. Özal, Güneş gazetesine verdiği son demeçte, KDV uygulaması ile ilgili bir soruya aynen şu yanıtı verdi: "1984te bütçe açığı 800900 , milyar liraydı. Bu yıl 400500 milyar civarında, belki daha aşağıdadır." POLİTİKA VE ÖTESÎ MEHMED KEMAL Spartaküs'ten Bu Yana Büyük usta Ruhi Su'nun öldüğü günlerde idi. Telefon çaldı. Açtım, bir ressam arkadaş konuşuyordu. Doğrudan konuya girdi. "Devşirmeler üstüne bilgin var mı?" diye sordu. "Yo^r" dedim. Anlatmaya başladı. "Batıda da, Doğuda da devşirmelik başka başkadır. Batıda, devşirilmiş insan kölelikle oluyor. Şuradan buradan köleler devşiriliyor. Bunlar egemen sınıfın kendine bağlı adamları oluyor." "Ne gibi?" diye sordum. "Bak" dedi, "Spartaküs bunun en değişik örneğidir. Köle olarak eğitilmiş, yetiştirilmiş, bir yere gelmiştir. Egemen sınıfın adamı olup, ona hizmet edeceği yerde, birden başkaldırmış, hemen o sınıfın karşısına geçmiştir. Bu eylem tarihte bildiklerimizin ilk örneğidir." "Peki Doğuda nasıl oluyor?" "Osmanlı'da devşirmelik bir kurumdur. Savaşlarda dinine, rengine, diline bakmaksızm birçok genç devşirilir. Bunlara devşirme oğlanlar da denir. Bu devşirilen gençler eğitilir, yetiştirilir, askerlikte, yönetimde, sarayda kullanılır. Bunlardan Osmanlıya başkaldıranı hemen hemen hiç görülmemiştir. Hepsi de saraya bağlı, sarayın buyruklarına uyan kisiler olmuşlardır." "Bugün de var mı?" "Bugun de var dryebüiriz. Anadolu'nun her yerinden türlü yöntemlerle toplanan yetenekli ve zeki gençler vakıflarca okutulmakta, orada yetiştikten sonra Avrupa ve Amerika'da eğitilmektedir." "Hangi vakıflarda?" "Örneğin holdinglerin paraca destekledikleri vakıflar. Burada köyden, kentten getirtilmiş zeki, akıllı, yetenekli gençler bulunur, alınır. Bunlar eğitilir. İyice, diledikleri gibi yetiştirdiklerini anladıkları zaman holdinglerin içinde önemli görevler aiıriar. Bugün holding yöneticileri arasında böyleleri epeyce çoktur." "Bunların Ruhi Su ile ilgisi nedir?" "Bundan 67 yıl önceydi, Şişli Terakki Lisesi'nde bir resim sergisi açmıştım. Orada Ruhi Su da vardı. Kendisine bu konuyu açtım." "Niçin açtın?" "Demek sen bilmiyorsun. Bizde doğuda verilen savaşlarsırasında bir hayli çocuk anasız ve babasız kaldı. Bunlardan bir kısmı toplanarak bazı büyük kentlerde banndınldı.beslendi, okutuldu. Bunların içinde çok önemli adamlar yetişti. İşte bu anasız babasız çocuklar arasında Ruhi Su da vardır. ilkin Adana 'da, sonra öteki parasız yatılı okullarda okudu. Bu çocuklara da devşirme denebilir. Ruhi Su'ya gelinceye değin devletin okuttuğu, eğittiği çocuklar arasında kurulu düzene başkaldıranları hemen hemen hiç görülmemiştir. Bir Ruhi Su, halkın türkülerini, halktan alarak, kurulu düzene bir başkaldın aracı olarak kullandı. Bu yüzden başına çok şeyler de geldi. Yani Batıda bir Spartaküs olayı ne ise, bir Ruhi Su olgusu bizde odur. Uzun uzun beni dinledi. Sözlerimin üstünde durulmaya değer olduğunu söyledi. Yanında bir sosyolog arkadaşı vardı. 'Bak, neler anlatıyor, bir de sen dinle' dedi. Arkadaşı da sözlerimi îlginç buldu. 'Araştırmaya değer' dedi. Bir daha bu konuya değinmedik." "Şimdi benden ne istiyorsun?" "Bilmem ki bu konuya değinip, bir tartışma açar mısın? Ruhi Su ömeği, üstünde gerektiği kadar durulmasa bile ilginç, araştırmaya değer bir örnektir. Ruhi Su olgusu sosyolojik olarak incelenip, araştınldıktan sonra, sıra bugünkü duruma getirilir. Fen liselerinin üst lisans öğretimi, holdinglerin vakıflar eityle attıkları kancadır. Bu kanca, yetenekli gençlerin devlete değil de, özel sektöre eleman kaynaklığı ettiği bir devşirmeciliktir. Ne dersin, ilginç değil mi?" "Çok ilginç de, konu beni aşıyor. Bir de araştırmacı ve incelemecilerimiz ne der, ona bakmalı..." "Hele sen bir değin de ötesi gelir." işte degindim... IMF gözden düştü (Baştarafı 1. Sayfada) rülüyor. ABD'yi alternatif arayışına iten olay, genel olarak Üçüncü Dünya ülkelerinin, özel olarak da ABD'nin "kendi arka bahçesi" saydığı Latin Amerika ülkelerinin içine düşmüş bulundukları dış borç batağında gelmiş olduklan kritik nokta. Bu noktada gündeme gelen ve başta ABD olmak üzere zenginsanayileşmiş ülkeleri kaygılandıran iki olasıhk var. ABD NEDEN KAYGILI? Birincisi, borçlu ülkelerin çoğu kez IMF denetiminde uyguladıklan istikrar ya da "kemer sıkma" politikalarına, defalarca yinelenen borç erteleme operasyonlarına rağmen sonunda dış borç yükümlülüklerini karşılayamaz dunıma düşmeleri olasılığı. Zengin ülkelerin para otoritelerinin ve dünya bartkacılannın uykulannı kaçıran bir olasıhk bu. İkincisi, IMF reçeteleriyle dış borç yükümlülüklerini karşılamaya zorlanan Üçüncü Dünya Ülkelerinin yıllarca süren bu "kemer sıkma" zorlaması sonucunda çok ciddi sosyal ve politik çalkantılar içine düşmeleri olasılığı. Bu gibi durumlarda başvurulan askeri yönetimlerin yetersizliklerini de artık çok iyi bilen ABD, bu tür çalkanölann yaygmlaşmasını hiç istemiyor. IMF NEYİ BAŞARAMADI? İşte bu ortamda IMF recetelerinin neyi başardığı, neyi başaramadığı ve sonuçta neden umulanı veremediği yoğun biçimde tartışıhyor. Financial Times, International Herald Tribune, Wall Street Journal gibi Batı'nın saygın gazetelerinde giderek daha geniş yer almaya başlayan bu tartışmada öncdikle şu noktalar üzerinde duruluyor: • IMF reçeteleri uygulandıklan ülkelerde genellikle ödemeler dengesini düzeltici ve dış borç ödeme kapasitesini artıncı bir ilk etki yapıyorlar. • Ancak ödemeler dengesini düzelten bu reçeteler çoğu kez enflasyonu artınyor, buna karşıhk büyüme hızını düşürüyorlar. Büyütne hızı yavaşlayan ülkenin ise dış borç yükümlülüklerini yerine getirmek için kendi halkını daha fazla kemer sıkmaya zorlamaktan ya da taze dış kaynak aramaktan başka çaresi kalmıyor. • Oysa IMF reçetelerini aksatmadan uygulayan borçlu ülkeler bile umdukları ölçüde taze dış kaynak sağlayamıyorlar. Uluslararası bankalar bu konuda çekimser davranırken, yabancı yatırım sermayesi de ekonomik istikrarı iç pazarını daraltarak sağlamaya çalışan borçlu ülkelere gitmeye fazla hevesli görünmüyor. • Sonuç, yıllarca süren istikrar programlanna karşın bir türlü düşmeyen enflasyon, büyüme hızı sınırlanırken artan işsizlik, giderek bozulan bir gelir dağılımı ve her türlü sosyal patlamaya elverişli bir tablonun ortaya çıkması oluyor. Bu tablonun içine düşen bir ülkenin dış borç yükümlülüklerini aksatmadan >rrine getirmesi de giderek güçleşiyor. ALTERNATİF ARAYIŞI IMF reçetelerinin uygulandıklan ülkeleri ve dünya ekonomisini çok boyutlu bir çıkmaza doğru sürüklediğini farkedenlerin sayısı her geçen gün artıyor, dünyada ve çeşitli ülkelerde "alterBatir 1 arayışı bu nedenle hızlanmış bulunuyor. Artık yalnız Fidel Castro değil Henry Kissinger da, ABD Hazine (Mahye) Bakanı James Baker da ve Federal Rezerv Bankası Başkanı Paul Volcker da kendi açılarından geçerh' olabilecek bir alternatifin gereğini vurguluyorlar. James Baker'in ABD'nin önerdigi alternatifin ana hatlannı bugün Seul'deki IMFDünya Bankası Genel Kurulu'na sunması bekleniyor. Batı dünyasında güncellik kazanan alternatif arayışı içinde öncelikle IMFnin mevcut yaklaşımıyla sorunun çözümüne fazla katkıda bulunamayacağı noktasından yola çıkılarak, bu kuruluşun bir ölçüde gölgeye itilmesi ve onun yerine Dünya Bankasına Üçüncü Dünya'nın dış borç ve kalkınma sorunlannın çözümünde daha önemli bir yer verilmesi düşünülüyor. Dünya Bankası Başkanı A. W. Clausen geçen hafta Seul'de düzenlediği basın toplantısında sorunun "L'zun vadeii bir plan perspektifi içinde ele alınması" gerektiğini vurgulamış bulunuyor. Ancak ABD'nin, başkanhk süresi gelecek yıl dolacak olan Clausen'i "yeterince güçlü ve karizmatik" bulmadığı ve Dünya Bankasfna A h a önemli bir rol verilmesi halinde Clausen'e de alternatif arayacağı ısrarla belirtiliyor. ABD'NİN YENİ ROLÜ Dünya Bankası'na verilmesi tasarlanan yeni rolün yanı sıra ABD'nin kendisi de sorunun çözümünü kolaylaştıracak yeni bir rol oynamaya hazırlanıyor. ABD'nin bir yandan ticari bankaları borçlu ülkelere daha fazla taze kredi sağlamaya ikna eımeye çalışırken, diğer yandan bu ülkelerin orta vadedeki ekonomik kalkınma hızlarını güvenceye alacak bir politikalar demeti üzerinde durduğu belirtiliyor. ABD yönetimi yıllardır "kemer sıkma" önlemleri altında bunalan ülkelere bir miktar taze kaynak ve ekonomilerini makul ölçüde büyütme olanağı sağlanması halinde, bu ülkelerde tırmanan sosyal ve politik gerilimlerin de yumuşatılabileceğini umuyor. ABD, IMFyi oldukça gölgeye düşürecek bir yeni çözüm arayışını sürdürürken IMF'nin Fransu Direktörü Jacques de Larosiere ise bunalımın çözülememesinden ABD'yi ve özellikle dev bütçe açıklarını sorumlu tutarak, "ABD bütçe açıgını kapatacak önlemleri almazsa dünya ekonomisini olumlu yola sokmak mümkun olmaz" diyor. Öte yandan, Brezilya ve Peru gibi ağır borç yükü altındaki Latin Amerika ülkelerinde işbaşında bulunan sivil yönetimbr, dış borç ödemelerini ihracat gelirlerinin belli biroranıyla sınırlamak ve ekonomilerinin sorunlarına IMF reçeteleri dışında çözümler aramak yoluna girmiş bulunuyorlar. Tüm dünyada IMPye ve iç pazarın daraltılmasını amaçlayan reçetelerine alternatif arayışı sürerken farklı boyutlarda da olsa benzer sorunlan yaşayan ve IMF reçetesinin çıkış yolu olmadığını gören Türkiye'de "alternatif yoktur" diye direnmenin, ya da alternatif arayışı içinde bulunanlan "bayalcilikle" suçlamanın da giderek zorlaşacağı anlaşılıyor. ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL "18 \a*ından Onceki Hizmetim" 19561960 taribleri arası sigortalı olarak özel sektörde 7 ay çalıştım. 1960'tan 1970'e kadar da iki yıl Emekli Sandığı'na ve geri kalanını da SSK'ya bağlı olarak bir kamu kuruluşunda çalıştım. 1970'ten bu yana da Emekli Sandığı'na bağlı olarak memur statüsünde çalışmaktayım. Son çıkan Emekli Kanunu'na göre 25 hizmet yılı ve gerekli yaş sınınnı 1985 yıh mart ayında doldurdum. Bu verilere göre: 1 Özel sektörde ve 18 yaşmdan onceki 7 aylık hizmetim emekliliğe sayılacak mı? 2 İşçi olarak çalıştığım süreler için emekli ikramiyesi verilecek mi? 3 Emekli ikramiyem ve emekli maaşım 25 yıl üzerinde n ve 2. derece 4. kademeden ne olur? H.K. TRABZON YANIT: 1 Özel sektörde ve 18 yaşından önceki, sigonalı olarak geçen 7 aylık çalışmanız, hizmetlerin birleştirilmesinde gözönüne ahnacak ve emekliliğe sayılacaktır. Hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin 2829 sayılı yasanın "Uygulama Esaslanyla ilgili Yönetmelik"in 5.maddesinde, "birleştirilmeyecek hizmetler" belırlenmiştir. Yönetmeliğe göre yalnız Bağkur Yasası'ndan yararlanan isteğe bağlı sigortalılann geriye doğru yaptıklan 10 yılbk borçlanma karşılığı kazanılan hizmet süreleri BağKur dışında kalan kurum ve sandıklardan aylık bağlanması halinde bu kurumlarda geçen hizmetlerle birleştirilmeyecektir. 2 Özel sektörde geçen süreler için emekli ikramiyesi ödenmesi söz konusu değildir. Kamu kesiminde geçen sürenin emekli ikramiyesi yönünden gözönüne alınabilmesi için, "hizmet sözleşmesinin kıdem tazminatını gerektirmeyecek biçimde" sona ermemiş olması koşulu aranır. 3 Temmuz 1985'ten sonra 2. derece 4. kademeden 25 fiili hizmet süresi üzerinden bağlanacak emekli aylığı 41.846 TL'dir. (1.220 gosterge x 49 katsayı: 59.780 aylığa esas x °/o 70 aylık bağlama oranı: 41.846 TL. emekli aylığı (sosyal yardım zammı dışında). Emekli Sandığı Yasası uyarınca geçerli 25 fiili hizmetin emekli ikramiyesi ise 1.494.500 TLIdir. (1.220 gosterge x 49 katsayı: 59.780 TL. 1 fiili hizmet yılının emekli ikramiyesi x 25 fiili hizmet yılı: 1.494.500 TL. emekli ikramiyesi). Soru Alptemoçin: Vergiyî polisiye tedbirle almayacağız BURSA, (Cumhuriyet) Maliye ve Gümrük Bakanı Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, vergi kanunlannda yapılması istenen değişikliklerin "polisiye tedbir" olarak nitelendirilmemesi gerektiğini söyledi. Uludağ Üniversitesi'nin açılışından sonra ANAP il merkezinde gazetecilerin çeşitli sorularını yanıtlayan Alptemoçin şu noktaları vurguladı: • Belediye mücavir alan dışın• da kalan arsa ve arazilerden Emlak Vergisi alınmayacaktır. • Yeminli mali müşavirlik müessesesi kurulacaktır. • Enflasyon düştüğü oranda mevduat faizleri düşürülecektir. • Vergiler toplanamıyor, vergi borçlan açıklansın, devlet vergisini ödemeyenlerin üzerine gitmiyor deyip, sonra da vergi idaresinin etkinliğini arttırmayı öngören değişikhklere (polisiye tedbir) demek yanlıştır. • Vergi toplama işini yaparken polise gerek duyulmamasını sağlamaya çahşıyoruz. Bu konunun düzenlenmesi için Bakanlar Kurulu'na yetki vereceğiz. Şimdi bunu vergi toplama memurlarına silah verilecek şeklinde yazmayın. Kalbinizi koruyunuz, Içki ve sigaradan, düzensiz beslenmeden kaçınınız... Muayene ve kontrol için Tel: 148 58 66 Türk Kalp Vakfı HP'H Canver Özal'a 4Nutuk' hakkında soru önergesi verdi ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) HP Adana Milletvekili Cüneyt Canver, Başbakan Turgut Özal'dan TV'de yaklaşık 30 haftadır yayımlanan "Nutuk" adlı programın son bölümünün neden yayımlanmadığını sordu. Canver, TBMM Başkanlığı'na dün verdiği soru önergesinde şunları söyledi: "TV'de yaklaşık 30 haftadır izlediğimiz, 'Nutuk' adlı programın son bölümü neden yayımlanmamıştır? Yayımdan kaldırılmasının nedeni bu bolumde Atatürk'ün İstanbul hükiimeti ve Padişah Vahdettin ile ilgili sözlerinin bulunması mıdır? Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün Nutku'nu dahi sansür ederek. kendi ideolojileri ne aykın bulunan bölümleri kesen, başta TRT Genel Müdürü olmak üzere ilgili yöneticiler hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmamış ise, önerjjemi ihbar kabul edecek misiniz?" Gazîantep'te 5 milyon liralık esrar ele geçîrildi GAZİANTEP, (THA) Gaziantep Narkotik Şube Ekipleri esrar alemi yapan 4 kişiyi suçüstü yakaladı. Edinilen bilgiye göre, Malatya'nın Doğanşehir ilçesi ve civannda uyuşturucu madde kaçakçılığı yapıldığı ihbarını değerlendiren Gaziantep Narkotik Şube Ekipleri, Doğanşehir'in Sürdü nahiyesine bağlı Fındıklı köyünde Ahmet Karaoğlan'ın evine baskm düzenledi. Baskında Ahmet Akbaş, Adnan Doğan, Mevlut Korkmaz ve e\ sahibi Ahmet Karaoğlan esrar âlemi yaparken yakalandı. Ayrıca evde yapılan • Şebekemi kaybettim. Hükümsüzdür. CEMAL AMA aramalarda dış piyasa değerinin 5 milyon lira olduğu belirlenen 2.5 kilogram toz ve plaka esrar ele geçirildi. ITALYAN KULTUR MERKEZI Meşrutiyet Caddesi No: 161 Tepebaşı İstanbul, Tel: 144 98 48 HASSAS KAĞIT VE YAPIŞTIRICI BANT TİCARET A.Ş. Muhasebe bölümünde ve büro işlerinde çalışacak İTALYANGA DİL KURSLARI 14 Ekim 1985 Pazartesi günü başlayacaktır. Başlangıç kursları: Haftada 6 saat Orta ve yüksek kurslar: Haftada 4 saat (Itnlya'ya burslar) Kayıtlar, tatil günleri haric, saat 1012.30 ve 1719 arası BAYAN ELEMANLAR Arıyor. Ticaret odası karşısı Yeni Kozluca han kat 5 Emınönü Tel: 511 1561
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle