15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 HABERLERİN DEVAMI 24 EKİM 1985 Başbakan, New York'taki Türklere konuştu Ozal: Dış Türklerle yakından alakadanz Başbakan Özal, New York'ta BM Genel Sekreîeri Perez de Cuellar'ın devlet başkanları ve başbakanlar onuruna verdiği yemekle Reagan ile ayaküstü görüştü. Yemekîe Thatcher ve Kohl'un arasıtla oturan Özal, menü listesini gezdirerek 25 devlet ve hükümet başkanmdan imza topladı. SEDAT ERGİN NEW YORK Başbakan Turgul özal, dış Türkler konusunda'ki en önemli politika açıklamalarından birini önceki akşam burada yaptı ve Asya'daki Türklerden de söz açarak, "İktidar olarak biz dış Tiirklerie çok yakından alakadarız" dedi. Özal, New York'taki TürkAmerikan Derneği'nin Türkevi'nde düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada, dış Türklerle ilgili olarak "Alakadanz, ancak şunu da iyi biliyoruz, realist olmak mecburiyetindeyiz. Unutmayınız birçok probiemler bugiin çözülmese bile belki on senede çöziiJür" şeklinde konuştu. Konuşmasının bu bölümü salondaki konukların alkışlanyla kesilen Özal, "Onun için Türkiye'nin güçlii olması lazınidır" diye ekledi. Özal, sohbet toplantısına katılan New Yorklu Türklerin dış Türklerle neden ilgilenilmediği yolundaki soruları iizerine konuşmasında bu konuya değindi ve "Dışanda soydaşlanmız var. Biz Çin'e gittik. Aramızda bin sene fark olmasına ragmen, miiziği ile yaşama tarzı ile hatta başka benzerlikleri ile insanlar gördük. Aynı konu bugün Sovyet Rusya'nın Asya'daki bölgelerinde de var" dedi. Başbakan Özal, dış Türkler konusundaki bu açıklamalan ile Bulgaristan BM Genel Kunılu'nda eleştirilirken ısminin geçirilip geçirilmemesi konusunda Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ile görüş ayrılığına düşmesinin hemen ertesinde Dışişleri'nin bu konuda izlediği politikaya ters düşen bir tutum takındı. özal bu açıklamalarını yaparken, kürsünün hemen yanındaki masada oturan Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Büyükelçi Necdet Tezel, Türkiye'nin BM nezdindeki Daimi Delegesi Büyükelçi tlter Tiirkmea ve New York Başkonsolosu Aydın Tosun kendisini dinlemekteydi. New York'ta bulunan Dışişleri yetkilileri, bu konuda herhangi bir tepki göstermemekle birlikte özal'm açıklamalarının farklı tonlar taşıdığı gözlendi. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Bulgaristan1 daki azınlığın durumuyla ilgilenmesinin ikili ve uluslararası antlaşmalarda üstlenilen yükümlülüklerden kaynaklandığını belirtirken, Ozal dün dış Türkler konusunda herhangi bir hukuki zemine dayanmaksızın konuştu. Bulgaristan'daki Türklerin durumunun gündeme getirilmesi üzerine Dışişleri yetkilileri son zamanlarda "Tiirkiye meseleye sosyolojik bir açıdan yaklaşmamakta. konuyu yalnızca uluslararası ve ikiii anlaşmaların doğurduğu haklar bakımından ele almaktadır" şeklinde konuşmaktaydılar. Dışişleri'nin üst düzey yetkililerinin bu sözleri, Bulgaristan'daki Tiirk aanlığa gösterilen ilginin Sovyetler Birliği'ndeki Türk asılh etnik grupları kapsamadığı yolunda Sovyetler Birliği'ne verilen dolaylı bir mesajdan başka bir şey değildi. Dışişleri yetkililerinin bu açıklamalan, Türkiye'nin Sovyetler Birliği'ndeki etnik grupları hedef alan geniş çaplı bir uluslararası strateji içinde yer almak istemediği yolunda iistü kapalı bir güvenceyi de taşımaktaydı. Dışişleri Bakanlığı yetkililerini bu mesajları vermeye iten başlıca neden de, Bulgaristan'daki Türklerin durumunun uluslararası platformlarda gündeme getirilmesinin özellikle Sovyetler Birliği nezdinde bu yolda bir yanlış anlama doğurmasını engellemek düşüncesinden kaynaklanmaktaydı. Türkiye, Bulgaristan'la olan anlaşmazhğa rağmen başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu Bloku ülkeleri ile ilişkilerini normal bir şekilde sürdürmek istiyor ve bu ilişkilerin Bulgar faktöründen etkilenmemesi için yoğun çaba sarfediyor. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun da Moskova1 da iki kez büyükelçilik yapmış bir diplomat olarak katıldığı bu değerlendirmeler Türk dış politikasının özellikle Sovyetler Birliği karşısındaki "hassas dengelerini" koruma amacına dönük. Başbakan Turgut Özal, dün Ncw York'ta oldukça yoğun bir program izledi. özal, sabah ilk olarak ABD'nin en nüfuzlu gazetelerinden biri olan "New York Times" gazetesini ziyarete gitti ve yazı işleri heyeti ile uzun bir görüşme yaptı. YEMEK DAVETİ Özal, "New York Times"dan BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın kırkıncı yıldönümü törenlerine katılan devlet başkanları ve başbakanlar onuruna verdiği yemeğe katılmak üzere Birleşmiş Milletler'e geldi. Haftanın ilk iki günü diğer devlet başkanlannın bulundukları sırada hayatın normal bir şekilde sürdüğü BM merkezi, dün ABD Başkanı Ronald Reagan'ın adım atacak olması nedeniyle alınan yoğun güvenlik önlemlerinden dolayı felç olmuştu. O kadar ki Reagan'ın geçeceği koridorların bile kapatılması, BM personelinin çahşma düzenini bile felç etti. Özal, bu yoğun güvenlik önlemleri arasında ve dünyanın dört bir tarafından gelmiş her renkten devlet başkanlan ve başbakanlann oluşturduğu, iğne atılsa yere düşmeyecek topluluk içinde, BM merkezinin ikinci katındaki kuzey salonunda verilen yemeğe katıldı. REAGAN'LA KISA SOHBET Salonun girişinde Özal'ı BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar karşıladı. Özal, yemekten önce ayakta içkiler içilirken ABD Başkanı Ronald Reagan'la karşılaştı. Son olarak geçen nisan ayında Özal'ın ABD'ye yaptığı ziyaret sırasında Beyaz Saray'da tanışan iki lider, yaklaşık altı aylık bir aradan sonra yeniden biraraya geldiler. Ancak " a n a baba güniinü" andıran salondaki karmaşa içinde Özal'la Reagan'ın sohbetleri klasik "Nasılsınız, iyi misiniz?" sözlerinin çerçevesini aşmadı. Özal, Reagan'a "Nasılsınız Sayın Başkan?" derken, Reagan da Özal'a "Sizi gördüğüme sevindim" dedi. THATCHER VE KOHL İLE KOYL SOHBET Dev bir güvenlik köpeğinin dolaşıp koklayarak patlayıcı madde aradığı salonda, Özal'a 25 dolayında devlet başkanı ya da başbakanın oturtulduğu ortadaki şeref masasında yer ayrılmıştı. Protokolün düzenlemesi sonucu Özal'ın sağında Ingiltere Başbakanı Margaret Thatcher, solunda ise Federal Alman Şansölyesi Helmut Kohl yer almıştı. Her üçü de izledikleri politikalar bakımından aynı safta yer alan Kohl, Thatcher ve Özal, arkadaki bir masada bulunan Türkiye'nin BM nezdindeki daimi delegesi Büyükelçi İlter Türkmen'in ifadesine göre yemek boyunca "koyu bir sohbet" surdürdüler. Ancak Özal yemekten çıkınca yanına gelen "Cumhuriyet" muhabirine bu koyu sohbette hangi konuları ele aldıklarını söylemedi, "Bizim görüşlerimiz tıpatıp benziyor diye sizler de zaten gazetelerinize yazıyorsunuz" diyerek takıldı. BİR MİLYON DOLARLIK İMZA KOLEKSİYONU Özal, yemek sırasında davete katılan 25 dolayındaki devlet ve hükümet başkanlarından imza topladı. Özal, yemek listesini masanın etrafında dolaştırarak, konuklardan imzalannı istedi. Yemek listesi masayı dönüp dolaşıp yeniden Özal'a geldiğinde, Helmut Kohl kendisine dönüp, "Şimdi bir milyon dolar degerinde bir imza koleksiyonuna sahipsiniz" dedi. İmzalann bulunduğu sayfanın yanındaki menü listesinde de şunlar yazılıydı: "Beyaz Şarap Macon Blanc (1983), Kırmızı Şarap Chateau Fombrauge (1981) Şampanya Veuve Clicquot Gold (tarihsiz), dil balığı (antre), Roz Bif, " L e Riz Pilaf" (pirinç pilavı), marul salatası süpriz soslu omletli çilek, moka (Türk kahvesi). Menünün yanındaki sayfada liderlerinin imzaları bulunan ülkeler de şunlar: ABD, Senega', Cape Verde, Mauyritus, Yeni Zelanda, Fiji, Japonya, Israil, Romanya, Kuzey Kore, Angola, Gabon, Portekiz, Ekvator Ginesi, İngiltere, Avusturya, Lüksemburg, Bahama, Nijerya, Bolivya, Dominik Cumhuriyeti... İKİLİ GÖRÜŞMELER Başbakan Özal, de Cuellar'ın yemeğinden sonra Isveç Başbakanı Olof Palme ile BM merkezinde bir görüşme yaptı. 12 Eylülden sonra Türkiye'ye soğuk bir tavır takınan İsveç'in, Türkiye ile başbakanlar düzeyinde bir buluşmaya istekli olması bakımından önem taşıyan bu görüşmeden sonra Özal, bu kez Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhao Ziang ile biraraya geldi. Özal'ın dünkü son ikili görüşmesi ise bir Doğu Bloku ülkesi yöneticisi ile oldu. Özal Macaristan Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Pal Loconzsi'yi buradaki daimi temsilciğinde ziyaret etti. REAGAN'IN DAVETİ İkili görüşmelerini tamamlamasından sonra özal, eşi Semra Özal ile birlikte ABD Başkanı Reagan ve eşi Nancy Reagan'ın Waldorf Astoria Oteli'nin şeref salonunda verdiği davete gitti. Bu davetten sonra da Özal, Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi'nin yemeğine katıldı. GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) kü cumhurbaşkanı, parti içi kavgaiarında "taraf" değildir. Bunca yıl devlet hizmetinde bulunmuş Sayın Calp'in böyle bir yanlış yapması gerçekten düşündürücü otmuştur. Demokratik ülkelerde cumhurbaşkanlarmın söylev ve demeçleri de eleştirilebilir. "Milli şef dönemleri çok geride kalmıştır. Cumhurbaşkanları saygı sınırları içinde her zaman eleştirilebilir. Sayın Cumhurbaşkanı, anayasa konusunda bir eleştiri yapar, siyasal partiler ve yayın organları da bu görüşiere yandaş ya da karşıt düşünceleri ileri sürerler. Bunun yadırganacak bir yönü yoktur. Cumhurbaşkanlığı kurumuna saygıyı, bu kurumu, parti içi tartışmalarda kalkan ya da siper yaparken anımsamak daha doğru olur. Sayın Calp'in bu bildiriyi yayımladıktan sonra, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri ile görüşmesi, tartışmaya Cumhurbaşkanlığı dışında bir de Konsey üyelerini "fara^" yapma çabası olarak görülmüyorsa; çok açık bir "zamanlama" ve "protokol" yanlışıdır. Calp ve arkadaşlarının "halkımızın sağduyusunu temsil eden 1982Anayasası.." diyerek, sağ partilerin bile karşı çıktıkları anayasayı savunmaları "soT ya da "sosyal demokrasi" konusundaki bilgi, bilinç ve içtenliklerini de kendiliğinden ortaya koymaktadır. işin kabacası şudur: İşçi sendikaları ile örgütsel bağ kurulmadıkça, sosyal demokrat parti olunamaz... 1982 Anayasası da böyle bir bütünleşmeyi yasaklamaktadır. Anayasa değişikliği en azından bunun için gereklidir. Örnekleri Batıda görülen sosyal demokrat partiler gibi partilerin kurulması için, değil bu 82 Anayasası, 61 Anayasası bile yeterli sayılamaz. Sosyal demokrasi adına yola çıkanların "Amerika'yı keşfetmek"öen önce "Avrupa'yı keşfetmeleri" Avrupa'da sosyal demokrat partilerin yapısal özelliklerini çok iyi incelemeleri gerekir. Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Calp ve arkadaşlarının 'luzuli vekaletleri"ne hiç gereksinmesi yoktur. Calp ve arkadaşlarının böyle bir "vekatetT' kendilerinden üstlenmiş görünmeleri, herhalde, Sayın Evren'i de üzmüştür. Eğer Calp ve arkadaşları kendilerinde, Sayın Evren'i eleştirenlerle savaşmak gibi bir "misyon" görüyorlarsa, bu görevi, parti içi çatışmalardan önce, eski Başbakanlardan Demirel ve DYP Genel Başkanı Sayın Cindoruk'un, Cumhurbaşkanını eleştiren sözlerini duyunca anımsamaları gerekmekteydi.. Evren'e saygının, daha önce başka partilerden ve kişilerden yükselen ağır eleştirilerde akla gelmeyip, parti kurultayının başlayacağı gün'erde birdenbire anımsanması gerçekten düşündürücü olmuştur. Sayın Calp, demokrasinin "bir daha rafa kaldınlması"r\öan endişe duyduğunu belirterek, Demokrasi bir daha rafa kaldınlsa ne zaman indirilir belli olmaz... demektedir. Demokrasinin nasıl yaşatılacağı konusunda herkes, az çok bilgi sahibidir. Ama nasıl yaşatılmayacağı konusunda da her gün yeni deneylere sahip olmaktayız. Demokrasi. bütün siyasal düşünce sahipleriyle yapılacak "istişare" yolu ile, yani onlarla danışarak, görüşerek yaşatılır. Ancak "müsteşarlar" ile demokrasinin savunulamayacağı her gün daha iyi anlaşılmaktadır. Sayın Calp, 1982 Anayasasını savunmakta belki içtenliklidir. Ancak kim kendisine "Gel, kurulacak Sosyal Demokrat Parti'nin başına geç" demiştir? 82 Anayasasını bu kadar savunan bir başbakanlık müsteşarının ne işi vardı Sosyal Demokrat Parti liderliğinde? Merhum İsmet İnönü'nün özel kalem müdürlüğünde, valiliklerde ve 12 Eylül döneminin başbakanlık müsteşarlığında çok başarılı hizmetler vermiş bulunan Calp'e, siyasal sahnelerden kendisini daha da yıpratmadan ayrılarak, söz gelişi Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri için bir çeşit genel sekreterlik ya da özel kalem müdürlüğü yapmasını salık veririz.. Ne derler: Taş yerinde ağırdır... ABD'ye uyarı (Baştarafı 1. Sayfada) nin çıkarlanna da uygun düşmeyeceği kaydedildi. Türkiye, bu görilşleri belirtir ve "çevik kuvvet" stratejisinde rol almamak yolundaki bilinen tutumunu korumakla birlikte "alan dışı güvenlik" konusunda işbirliğine ancak NATO içinde yürütülmesi koşuluyla katılabileceğini belirtti. ABD'Lİ YETKİLİLER NE DtYOR? Türkiye, Washington'a "çevik kuvvefe kolaylıklar konusunun üsler anlaşmasının gözden geçirilmesi görüşmeleri sırasında "açıhnaması" mesajını verirken, Reagan yönetiminin görüşmeler sırasında Türkiye'nin karşısına bu yönde bir taleple çıkıp çıkmayacağı henüz açıklık kazanmış değil. Bununla birlikte konuyla ilgili yetkili Amerikan çevrelerinden alınan duyumlar, "çevik kuvvet" konusunun şimdilik ön plana çıkmadığını gösteriyor. örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, böyle bir efcilim içinde "olduklarım" saklamıyorlar, ancak hemen ardından ekliyorlar: "Pentagon ne yapar, onu şimdiden bilecek durumda degiliz." Bu arada, Pentagon'un görüşmeler sırasında Türkiye'den "çevik kuvvefin Incirlik Üssü'nden yararlanabilmesi için sınırsız kolaylıklar isteyeceği yolunda çıkan haberler de henüz doğrulanmış değil. Türkiye tarafından geçen eylül ayında tek taraflı bir kararla masaya yatırüan 1980 tarihli savunma ve ekonomik işbirliği anlaşmasının hazırlanışı sırasında en çetin müzakereler üslerin amaçlarının statüsü üzerinde cereyan etmişti. Yaklaşık iki yıl alan görüşmelerin en can ahcı noktasını oluşturan bu konuda ABD, üslerin "ikili amaçlar" için de kullanılmasını istemiş, Türk tarafı ise inatçı bir tutumla NATO yükümlülükleri dışında bir sorumluluk üstlenmeyeceğini bildirmişti. Sonuçta bulunan formülde Türk tarafının görüşleri ağır basmış ve anlaşma metnine "üslerin faaliyetlerinin NATO amaçlan ile sınırlı kalması" yolunda bir ifade konmuştu. Aradan bes yıl geçtikten sonra anlaşma yeniden müzakeTeye açıhrken, ABD'nin bu konuda nasıl bir yaklaşun izleyeceği Washington'daki başlıca merak konulanndan birini oluşturuyor. 'Sovyet uçak gemisi Türkiye'ye dert olacak' JV4TO hukukçulan 1988'de yüzdürülecek Sovyet uçak gemisinin Monîrö'ye göre Boğazlar'dan geçemeyeceğini ileri sürüyor. Türk yetkililer, "Batılı müttefıklerimiz bir uçak gemisi yüzünden Sovyetler Birliği ile artan ilişkilerimizi bozmamızı bizden isteyemezler" diyor. İSTANBUL, (a.a.) Sovyetler Birliği'nin 1988 yılında yüzdüreceği tam donatımlı uçak gemisinin Boğazlar'dan geçişinin Türkiye ve NATO için hukuki ve siyasi sorun yaratacağı öne sürüldü. tngiliz Reuter Haber Ajansı, Türkiye'deki muhabiri Paul Taylor imzasıyla verdiği haberde, NATO'nun "Black Com 2 " kod adını verdiği 75 bin tonluk uçak gemisinin açık denizlere çıkabilmesi için Avrupa'yı Asya'dan, Karadeniz'i de Ege ve Akdeniz'den ayıran lstanbul ve Çanakkale Boğazları'ndan geçmesi gerektiği hatırlatıldı. Haberde, NATO'daki bazı hukukçuların Boğazlar'dan transit ve seyriisefer geçişlerini düzenleyen 1936 Montreaux Sözleşmesi uyannca, uçak gemisinin geçişinin yasal olmayacağını belirttiklerine dikkat çekildi. N A T O ' d a k i hukukçular, Montreaux Sözleşmesi'ne eklenen bir maddeyle Türk hükümetine önceden bildirilmesi koşuluyla barış döneminde Boğazlar'dan geçmelerine izin verilen " a n a muharebe gemileri" ile "uçak gemileri" tanımına aynm getirildiğini hatırlatıyorlar. Paul Taylor da yorum haberinde, 1976 yılında Boğazlar'dan geçen Kiev sınıfından 43 bin tonluk savaş gemisinin Sovyetler Birliği'nce denizaltısavar kruvazörü olarak tanıtıldığını, Batı Bloku'nun da bunu uçak gemisi olarak tanımladığına dikkat çekiyor. Kiev savaş gemisine ilişkin tartışmalan hatırlatan Paul Taylor yazısında, 1983 yılı başlannda Nikolayev Tersanesi'nde yapımına başlanan ve "Kremlin" adı verilen uçak gemisine "Kiev" için ortaya atılan teknik tanımlann uymayacağıru belirtiyor. Paul Taylor haberinde, Türk yetkililerin şu görüşüne yer veriyor: Die Welt: Suriye, Türkiye için yeni bir tehdit JVATO Asamblesi'ne sunulan Ton Frinking raporundan sonra, Federal Almanya gazeteleri de Suriye'nin Türkiye için yeni bir tehdit oluşturduğunu ileri sürdü. Die Welt'e göre Sovyetler, Suriye'ye 2 bin adet T72 tankı verdi. Die WelU "Atatürk'ün mirası tehlikeye düşerse, Türk Ordusu 4. kez yönetıme el koyar" dedi. Sayım sonuçlan belirleniyor Bir Belge... (Baştarafı 1. Sayfada) Raporunda Başkan Carter ve çevresinin, Demirel, Ecevit ve Türkiye konusunda neler düşündüğünü şöyle anlatır "Saytn Bakan, Başkan Cartefin seçim öncesi Kıbrıs probleminin çözümü için söylediklerinin hâlâ geçerii olduğuna Kıbrıs Rum topluluğu sözcüsü katiyetle inanmaktadır. Bu inanış şüphesiz Başkan Carter'in danışmanı Pmf. Alexandridis'in Kıbns Rum temsilcisi ite buluşup görüşmesi neticesi doğmuştur. Prof. Alexandridis müteaddit defa Rum ialeplerinin "normal ve yerinde" olduğunu tekrartayarak, Türitiye'nin bir NATO müttefikini tehdit etmesi ve Amerikan silahı kullanmasına Amerika'nın müsaade etmeyeceğini söylemiştir. Prof. Alexandridis, Makahos ile yaptığı göruşmede, Amerikan hükümetinin istikbalde de Kıbns probleminin çözümü için her şeyi yapacağını ve Türkiye ile münasebetlerini ise bu açıdan geliştireceğini ifade etmiştir. Profesörün "Amerika, Türkiye'ye ancak (Türk ekspansiyonizmini güvenilir bir mekanizma ile durdurdukîan sonra) askeri yardımı yenileyecektir" şeklindeki ifadesı dikkate şayandır. Anlaşılan, Türkiye'nin NATOdaki yerini ve rolünü doğru anlamaya ve değeriendirmeye ve kayıtsız şartsız anlaşma vecibelerini yerine getirmelerini sağlamaya Türk liderieri icbar edilmek isteniyor. Bu suretle Türkiye'nin jeopolitik durumunu Amerika'ya karşı silah olarak kullanmasına mani olunacakmış. Carter'in çevresinin, Türidye'nin Amerikan yardımı yerine başka bir alternatif bulamayacağı görüşü içinde hareket ettiği anlaşılıyor. Türklerdeki ananevi Rus düşmanlığı ve kuvvetli milli hisleri, Türkiye'nin Rusya'ya yaklaşmasını mümkün kıimayacağı ve bu nedenle NATO'nun emniyetine halel gelmeyeceği bu çevrelerin kati inancıdır Bu demektir ki, Amerikalılar, NATO emniyeti bakımından Türklere karşı gösterdikleri sert tutumu devam ettireceklerdir. Türk liderlerinin "milli egoizm" içindeki tutumlan bu suretle önlenecek. Prof. Alexandridis'in, Türklerin Ege adalarını işgal etme emellerinin Amerika'da "derin huzursuzluk" yarattığı şeklindeki ifadesi, Carter ve çevresinin, Türkleri agresor olarak değeriendirdiklerini göstermektedir. Bu durumda Carter'in Yunanlıları ikna ederek, bu adalardan Türkiye'ye yakın olan bazılarının NATO kontrolüne verilmesini kabul ettirebiteceği beklenebilir. Bu bir yandan Türklerin karşı harekâta geçmelerini önleyecek, fakat diğer yandan Türk Amerikan ilişkilerinin daha da kötüleşmesine sebebiyet verecektir. Öte yandan, Türk Amerikan münasebetlerine menfi tesir eden bir husus da kanımca, Turk hükümeti tarafından da bilinen Carter'in Demirel'e karşı beslediği antipatidir. Deniliyor ki, seçim sırasında ve seçimden sonra, Carter aleyhine sarfedilen söz ve hareketlere Demirel'in göz yummasını ve mani olmaya çalışmamasını Carter affedememektedir. Amerika bu tutumunu anlaşılan, gelecek seçimlere kadar veya olacağına inanmadığım erken seçime kadar, yeni bir Türk hükümeti kuruluncaya kadar devam ettirecektir. Halihazır Türk liderlerinden hiç bınsıne Carter çevresi tarafından bir öncelik tanınmamaktadır. Prof. Alexandridis'in Demirel'i "nevmit moralli" olarak sıfatlandırması ve Ecevifi ise "acaip politik görüşlü" bir kişi olarak tanımlaması çok karakteristiktir.Amerikalılar iktidar olarak "Demirel'siz bir Adalet Partisi'ni" istemektedirler. Prof. Alexandridis'e göre, Türk Amerikan ilişkileri son zamanlarda da geriye dönülmez değişikliklere uğramıştır. Bu nedenle, ambargonun tamamıyla kalkması ve yeni savunma anlaşmasının tasdiki (ratifikasyonu) ancak, Amerika ve NATO'nun, Türk tutumunu kontrol altına alabilecek imkânlan esaslı bir araştırıp bulmasından sonra mümkün olabilecektir. Bu durum muvacehesınde Türkiye, Amerikan ilişkilerinin menfi yükünü, Almanya ile her konuda münasebetlerini geliştirmek suretiyle karşılamaya çalışacağı kanısındayım." • Muammer Yaşar'ın geçenlerde Yeni Asırda yayımladığı bu belge çok çarpıcıdır. Ve eğer Dr. Ehmke'nin izlenimleri gerçeği tam olarak yansıtıyorsa aynı zamanda ibret vericidir de. Değişik açılardan konu üzerinde durulabilir. Biz sadece bir iki noktaya değinmekle yetineceğiz. Türkiye ile Amerika arasında şu günlerde "savunma ve ekonomik işbirliği"ne ilişkin görüşmeler başlayacaktır. VVashington sürekli olarak "Kongre" faktörünü öne sürerek topu taça atma eğiliminde gözüküyor. Oysa yukandaki rapora şöyle bir göz atıldığında, yönetimin bu tavrının hayli su götürür olduğu satır aralarından ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Türkiye ve Yunanistan'a askeri yardım konusunda bir "denge" kurulmasının (yediye on oranı gibi...) sahibi olarak Kongre'nin değil, yönetimin gözüktüğü öne sürülebilir. Ayrıca Amerika bu "denge" konusunda ne kadar duyarlı olduğunu bir başka davranışı ile daha göstermektedir. Müzakereler için kasım ayı başında beklenen ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Armacost, nedendir bilinmez ama önce Atina'ya uğrayıp öyle Ankara'ya gelecektir. TürkAmerikan savunma ve ekonomik işbirliğini görüşecek olan bir diplomat neden Atina'ya uğramaktadır?İlginçtir bu da. Herhalde bunun nedenlerini Ankara'ya anlatmak gereği kendisine duyurulacaktır Belgede göze çarpan bir başka nokta da şudur: Ege'de Limni'nin silahlandırılıp NATO emrine verilmek isteğinin arkasında sadece Atina'nın değil. Amerikan yönetimlerinin de bulunduğu apaçık dikkati çekmektedir. Kısacası, Reagan yönetiminin "Kongre" faktörünü öne sürüp topu taça atma niyeti inandırıcı değildir. Ankara'nın bu tutumu inandıncı bulmadığı bilinmelıdir. İstanbul 6 milyona ulaştı İstanbul Haber Servisi 12. Genel Nüfus Sayımı'nın resmi olmayan sonuçlan Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Müdürlügü'ne gelmeye devam ediyor. Sayımın resmi olmayan sonuçlarına göre İstanbul nüfusunun 1980 yılına göre 1 milyon 136 bin 451 artışla, 5 milyon 878 bin 351 'e ulaştığı belirtiliyor. Devlet lstatistik Enstitüsü Başkan Yardımcısı Şefik Yıldızeli, 1980 nüfus sayımında îstanbul'da köy statüsünde olan bölgelerin 1985 sayımında şehir programına dahil edildiğini ve bu bölgelerde gözlenen belirgin artışların köyden kente göç olarak yorumlanmaması gerektiğini bildirdi. Yıldızeli'nin yaptığı açıklamaya göre şehir nüfusu programına dahil edilen bölgeler; Bakırköy'de Avcılar, Şişli ilçesinde Kâğıthane ve Ayazağa, Eyüp ilçesinde Alibeyköy, Bayrampaşa ve Kemerburgaz, Kadıköy'de Küçükbakkalköy, Üsküdar'da Ümraniye, Kartal ilçesinde Dolayoba, Küçükyalı, Pen dik. Maîtepe, Soğanlık, Yakacık, Yayalar ve Tuzla. Yımanistan (Baştarafı 1. Sayfada) rı Konfederasyonu'nda ise sendika başkanlannın çoğu PASOK yanlısı. Ancak, bunlar son ekonomik önlemleri şiddetle eleştiriyor, bunlara karşı çıkıyorlar. Konfederasyonun genel grev önerisini son anda "hükümet ile diyalog" yönüne çeviren konfederasyonun PASOK üyesi başkanı da zor durumda. Çünkü genel grev önerisini destekleyen sendika başkanları partiden ihraç edildi. Bunun sonucunda da Komünist Partisi'nin (KKE) genel grev önerisini desteklemeye başladılar. Bu nedenle de konfederasyona bağlı sendika üyeleri yeniden grev oylamasını istediler. Yeni oylamada genel grev önerisinin büyük çoğunlukla onaylanması bekleniyor. Bu arada dengelerin aniden PASOK aleyhinde değişmesiyle birlikte ülkenin üçüncü büyük partisi olan KKE bu değişikliklerden en çok yararlanan taraf olma durumunda gözüküyor. KKE, bu nedenle iç savaştan bu yana hiç yapmadığı şekilde üst üste açıklamalarda bulunarak İç Komünist Partisi dahil tüm sol görüşlü parti ve örgütlerin tek bir cephede birleşmeleri çağrısında bulunuyor. Atina'daki siyasi gözlemciler, bu son gelişmelerden sonra ülkedeki siyasi dengenin, PASOK'un solundaki kanat lehine geliştiğine dikkat çekiyorlar. Ancak bu gözlemcilerin birleştikleri nokta şimdilik "Yunanistan'da PASOK ve Papandreu'nun alternatifsiz" olduğu. FRANKFURT, (a.a.) Ciddi Alman gazetelerinden Die Welt, Sovyetler Birliği'nin Suriye'de "Türkiye'ye karşı cephe" oluşturduğunu ileri sürdü. Gazetenin "Moskova, Suriyede Ankara'ya Karşı Cephe Oluşturuyor" başhklı yazısında, Suriye'nin Türkiye için yeni bir "tehdit" olmaya başladığı beIirtildi. Hollandalı pariamenter Ton Frinking tarafından bu ayın başlannda San Francisco'da NATO Assamblesi Genel Kurulu'na sunulan raporda Suriye'nin Türkiye için tehdit oluşturduğu "Bir uçak gemisinin inşa edilve Türk smınndan 60 kilometre mekte olduğunu biliyoruz. Buuzağa füzelerin yerleştirildiği öne nun Türkiye için sorun yaratasürülmüştü. cağı beUidir. Geminin Boğazlar'Sovyetler Birliği'nin yakın zadan geçmesine izin verilmesi vemanda Suriye ordusuna 2 bin ya verilmemesi konusundaki tar adet T72 tankı verdiğini yazan tışmalar, Türk hükümeti ve Die Welt, aynca Suriye'nin kuzeBriikserdeki NATO Karargâhı' yinde yeni askeri hava üsleri kunda gözden geçirilmektedir." rulduğunu bildirdi. Gazetenin Graf Brockdorff Haberde, Türkiye'nin gemiimzalı yazısında özetle şöyle nin Boğazlar'dan geçmesini denildi: uzun süre engelleyemeyeceği "Türk kaynaklarına göre, tekaydediliyor. rörist yeraltı örgütleri hâlâ faaliyetlerine devam ediyor. 12 MOSKOVA tLE İYİ Eylül'den bugüne kadar 800 bin İLİŞKİLER silah yakalandı. Bu silabJann çoPaul Taylor haberinde, "Sağu Varşova Paktı'na üye ülkelevaşan İran ve Irak, Suriye, Bulrin üretimi. Suriye'deki 6 askeri garistan ve NATO'daki huysuz kampta Türk teröristleri hâlâ müttefiki Yunanistan ile komşu egitim göriiyor. Yakalananlann olan Türkiye'nin Moskova ile iyi üzerinde ele geçen silahlar da yiilişkiler kurmak için pek çok ne ne Sovyet ve Bulgar yapısı. deni bulunmaktadır" diyor. Die Welt, Türkiye'de ordunun bugüne kadar üç kez yöneıime el Haberde, Başbakan Turgut koymak zorunda kaldığını belirÖzal'ın, Türkiye'nin SSCB ile titerek şöyle yazdı: caret hacmini arttırmak istediği "Askerler, her seferinde yöneyolundaki açıklamasına da yer timi kendi istekleriyle sivillere veriliyor. Paul Taylor, Türk dipdevrettiler ve hükümetin seçimIomatlannın, "Bir uçak gemisi yüzünden SSCB ile artan ilişki le gelmesini sağladüar. Bugün de eğer din veya anarşi Atatürk'ün leri tehlikeye sokmamızı Batılı müttefiklerimizin bizden isteme mirasını tehdit ederse, şüphesiz si haksıziık oiur" şeklindeki gö Türk Ordusu dördüncü kez yönetime el koyacaktır." rüşlerine de yer veriyor. İLCELERE GÖRE ISIANBUL tlçeler Adalar Bakırköy Beykoz Beşiktaş Beyoğlu Eminönü Eyüp Fatih Gaziosmanpaşa Kadıköy Sarıyer Şişli Üsküdar Zeytinburnu Çatalca Kartal Silivri Şile Yalova TOPLAM 1980 18.252 882.505 114.812 188.117 223.360 93.324 331.537 474.578 219.026 468.217 117.659 467.685 366.186 124.543 89.057 413.839 53.032 20.404 75.787 4.741.900 MJFLSU 1985 14.535 1.260.000 133.750 218.728 251.555 92.485 376.781 494.119 291.350 573.857 153.567 524.770 477.442 147.450 117.347 581.980 57.077 20.653 90.905 5.878.351 Bulgaristan: Ozal hayali (Baştarafı 1. Sayfada) nı ağır bir dille reddetti ve karşı suçlamalar yöneltti. Bulgar daimi delegasyonu tarafından yayımlanan ve BM'de dağıtılan bildiride, Bulgaristan'da bir Türk azınlığı olmadığı iddia edilerek, Özal'ın dayanaksız suçlamalar yönelttiği ileri sürüldü. Bildiride, Türkiye'nin kendi içindeki insan haklarına karşı uygulamalarını dünya kamuoyunun dikkatinden saptırmak için Bulgaristan aleyhinde bir kampanya başlattığı ileri sürülerek, Türkiye'nin " E r m e n i soykınmını" hâlâ inkâr ettiği, Kıbrıs'ın bir bolümünü işgal ettiği, halen topraklarında yaşayan Arap ve Kürt azınlıklara baskı uyguladığı iddiaları da ortaya atıldı. Özal'ın Bulgaristan'da haklan ve dinsel özgürlükleri çiğnendiği öne sürülen "hayali bir Türk azınlığı"ndan söz ettiği ifade edilen Bulgar bildirisinde, Türk Başbakanı, BM delegelerinin bu konudaki bilgilerini küçümsemeye kalkarak Arap ve İslam ülke Merhume Remziye ve Seyfi Erdil, Münire ve Tahsin Kartan'ın torunları, Sevim ve Fahir Erdil'in kızları, Alev, Değer, Turgay ve Senem Erdil'in kardeşleri, Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu son sınıf öğrencisi VEFAT lerini Bulgaristan'a cephe almaya ve genel kurulun " c i d d i " çalışmalannı saptırmaya çalışmakla suçlandı. Bulgaristan, Özal'a verdiği yanıtta. "hayali azınlık" iddiasma kanıt olarak, Bulgaristan'daki bir milyon Müslümanın ashnda Bulgar olduklarım belirten Osmanlı Sadrazamı Mithat Paşa'nm 1978'deki bir makalesini gösterdi. Bu makalede Mithat Paşa'nın Bulgaristan'daki Müslümanların bir bölümünün Anadolu'dan gelmediklerini, bunlann Osmanlı yönetimi altında din değiştiren yöre halkı mensupları olduğunu belirttiği bildiride yer aldı. Bildiride, Türkiye'nin bir başka devletin içişlerine müdahale ettiği de iddia edilerek şöyle son verildi: "Türk Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı'na yapılan davetler halen yanıt beklemektedir. Bu davetierin istenilen sonucu verebilmesi için Türk tarafının Bulgaristan'a karşı düşmanca hareketlerinden vazgeçmesi gereklidir." DİDEM ERDİL'İ kaybetmiş bulunuyoruz. Cenazesi 24 ekim perşembe (bugün) Şişli Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip, Aşiyan Kabristanı'na defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle