16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Içime bir korku düştü: Ya Ruslar beni yakalarsa? 3 Spineşaga kampında, ben oradayken 5 tane Arap vardı. Suudi yani. Hemen dikkati çekiyorlar. Çünkü elbiseleri farklı. Böylece biraz Paris modası kupunda askeri giysiler. Bir de bunlann kendi özel cipleri ve ayn kamplan var. Küçük jeneratörlerini bile getirmişler. Kollarında altın saatler. Göğüslerinde altın bilezikler. Aynı bizim Edgware Road'daki gibi vallahi. Bir kurum bir kunım... Afganlar da onlara karşı bir başka hürmetli. Ee parayı veren Cihadda 'first class' muamelesi görür. Unutuyordum. Spineşaga'dan aynlmadan önce, bir sabah, dün söyleşimizde okuduğunuz Abdurrahman'ı dağlara dalmış buldum. Kapının önünde. Hayrola... Nereye bakıyorsun öyle... Dağlara... Şu karşıki dağlara Ne heybetli degil mi? Evet, benim aklıma şey geldi yahu... Dikkat ettin mi üç açı da var karşıda. Aynı SaintMoritz gibi. Buraya ne güzel bir kayak merkezi kurulur. Beni mi deniyor acaba, diye içime bir an kuşku düştü. Baktım gerçekten çok kaptırrruş kendini. Ciddi. Ben dag kavağından anfamam. Ama sen öyle diyorsan iyi olur herhalde. Kumandana söyle, Afganistan kurtulunca buraya turistik bir kayak merkezi kursunlar. Kim bilir ne yapıyor şimdi Abdurrahman Afganistan'da. Ve Paris'e dönunce esas ne yapacak? 15 EKİM 1985 CUMHURİYET/7 fgan mücahitleri arasınd Yazı ve fotoğraflar RAGIP DURAN Konvoy pususu bir sanat lıştığım için güçlük çıkabilir. Ruslar yakaladıkları gazetecileri "Batı ajanı" diye niteliyorlar. Onun için yanımda Londra'daki işimle ilgili hiçbir somut belge yok. Nihayet Türkiye'den, Müslüman bir ülkeden gelmiş gazeteciyim. tlerici görüşler savunan bir gazetenin muhabiriyim. Niyetim kötü değil. Yalnız çantada 6 yıl önce yayımlanan Afganistan kitabının biri TUrkçe diğeri Isveçce iki nüshası var. Adım ve resrrum var kitapta. Yani sabıkalıyım. Hep en kötu durumları düşünüyorum. Başım eğik. Önümdekinin adımlarını izliyorum. Gunese karşı. Tırmamrken tepelere bakmıyorum hiç. Nasılsa daha çok var. Bakıp da cesaretim mi kınlsın? Sonra kendi kendimi ikna etmeye çalışıyorum. "Yok canırn bir sey olmaz. Yakalanırsam KabO'de bizim BüyükelçOik var. İslamabad'dakiler de biliyor. Karmal yönetimi ve Ruslar, Tiirki>e ile arajı açmak istemez böyle bir eften piiften konu için. Biraz tutarlar, sonra da bırakırlar." Yakalanma lerindeki çarşafh cariyeler sakilik yapıyor. Bu Munir Nurettin'in bir şarkısı değil mi? Ciddi ciddi kurdum tüm sahmeyi. Hem kafamda, hem gözumde.Durmuşum. Rehberim Mercan anladı galiba ne kadar yorgun olduğumu. "tstirahat" dedi. Olduğum yere çökmedim. Yattım. Bu kez köyleri farklı geçtik. Eskiden bir köye girdiğimızde tüm halk toplanır, bizi "Türk gazeleciler"' diye tanıtırlardı. Benim çok cepli yeleğim dikkat çeker endişesiyle, köylerden geçerken bir şalla örttuler bu kez. "Etrafına da fazla bakınma"diye tembih etmeyi unutmadılar. Ayrıntı sormadım. Nedeni belli: Savaş ilk başladığında sivil halk ile mücahitler arasında pek fazla ayrım yoktu. Ruslar, Mücahit hareketini halktan koparmak için çeşitli taktikler izlemiş. Bir kısmı da olumlu sonuç vermiş onlar için. Önce sert tutum. Tarlalar bombalanıyor. Hasat yakıhyor. Çünkü bölgede Mticahit faaliyette. O da, halk bunları destekliyor demek. Yasakırmaya çalışan bir tutum var. Yeşil ve kahverengi ortamda, pembe ve kan kırmızısını çok seviyorlar. Mercan da, benim füm ruloları üzerine yapıştırdığım sarı ve kırmızı yapışkanlı küçuk etiketlerden, renkli kalemlerden silaruna bir guzel motifler çizdi ki, insanlann çok renkliliğe hasretini sergiledi. Neftinin egemenliğini kabul etmiyor kimse. Iskenderheyl köyünu geçtik, Hasanheyl'e doğru yöneldik. Yine kuru ırmak yatağmı izliyoruz. Bir askeri birlik gibi tek sıra halinde son derece düzenli yürüyoruz. !ki yanımız dağ. Yol aşağjya iniyor. Kalabalık bir şehitlik var. Onun arkasında bir tepe, sonra da vadi. Irmak yatağı genişledi burada. Hatta bir karış kadar su akıyor. İki yani da sık ağaçlık. Vadi oldukça derin. Tahta köprüden geçiyorduk ki suyun içinde bir zırhlı araç, bir tank. Takılmış kalmış orada. Irmağın öbür tarafında, boş arazide bir demir kalıntı yıdestekleyen Afganlılar. Bunlar örgütlerle duzenli ya da geçici ilişki halindeler. Askeri eylemleri önceden öğrenirlerse gidip Mücahitlere haber ulaştırıyorlar. Böylece konvoylann ne zaman, nereden gecebileceklerini iletmiş oluyorlar. Sovyet yetkililer, ilk başlarda giderek artan sayıda kayıp verdikleri için, bir suredir artık yapacakları operasyonlan Afganistan ordusundan da gizlemeye başlamışlar. Kendileri planlıyor, kendileri uyguluyor. Öyle daha güvenli oluyor sanıyorlar. Aslında aralık 1979 darbesi sırasında da Afgan birliklerini kışlalarına hapsedip, işgali, "manevra" diye yutturmaya çahşmışlardı. Yani daha baştan işgalci iie işbirlikçisi arasında çelişme var. Istihbarat alınamayan operasyonlarda ise bölge hakkının tutumu çok önemli. Çünku ozellikle kara saldınlannda harekâta katılan Sovyet birliklerinin guzergâhını öğrenmek ve bunu ilerideki Mücahitlere bildirmek gerekıyor. 1015 araçlık konvoylar da kimsenin İSpineşaga kampında ben oradayken 5 tane de Suudi vardı. Hemen dikkati çekiyorlar, çünkü elbiseleri farklı. Biraz Paris modası kupunda askeri giysiler. Kendi özel cipleri ve ayn kamplan var. Küçük jeneratörlerini bile getirmişler. Kollarında altın saatler, göğüslerinde altın zincirler. Bir kurum, bir kurum... Afganlılar da onlara karşı bir başka hürmetli. Parayı veren, cihadda "first class" muamelesi görür. YAŞLIMÜCAHİTAfgan direnişinden alışageldiğimiz bir görüntu.COtadm yaşı yok. Y ürüyüş Bu kez daha az yurüduk. 79'da toplam 36 saat yol tepmiştik. Eylülün yakıcı sıcağında 15 saatte girdik içeri. Caci bölgesinde her gün en az 67 saat yürümek zorundaydık. Yol yok. Yol olsa araç yok. Mücahitler sağlam bünyeli, güçlü insanlar. Peşaver'den Kabil'e, Kandahar'a, hatta Herat'a kadar yürüyorlarmış. Mola verdikleri her köyde Mücahitleri destekleyen köylüler var. Hem değişik cephelerden gelenler burada görüşüyor, bilgi ahşverişinde bulunuyor hem de birliği pekiştiriyorlar. tskenderheyl mıntıkasma gidene kadar ilk 5 saat düz yoldu. Sağımızda solumuzda yjkık dökük evler, köyler. Terkedilmiş. Red Kid'de vardır hani. Adım başı da türbe ya da mezarlar. Şehit. Ingiliz sömürgecilerine karşı savaşta şehit düşmuş "Pakir Baba" türbesi tıklım tıklım. Yolda sanki herkes birbirini tanıyor. Benim 10 kiloluk çantayı çoğu zaman yoldan geçen bir kervana emanet ettik. Bir sonraki molada buluştuk onlarla. tlk başta korkmuştum, her şeyim çantada. Makineler, para, ilaçlar. Sıcak çok kötu bir şey. Üstelik ben yürümesini seven biri degilim. Ama bu kez iyi hazırlamıştım kendimi. Londra'da yola çıkmadan önce sıtma, kolera, difteri ve bilumum salgın hastalıklara karşı kollanma ve bacaklanma toplam 5 iğne vurdu doktor. İrice bir ecza çantası aldım. Yaralanma ya da sıyrıklara karşı merhemler, bandlar, pamuk, tendürdiyot. Sonra sineklere karşı koruyucu kremler. Ishale karşı önlemler. O ilaçlann dozunu kaçırmışım galiba. 10 gün boyunca, zaten pek bir şey yemedim, ama hiçbir ihtiyaç molası vermeye de gerek kalmadı. Midenin ağnsına katlanmak çok zor değil. A bir de vitamin hapları. Kas gevşetici merhemler. Akşamlan neredeyse kadınların makyajı kadar uzun süriiyordu benim sıhhi faaliyetlerim. Bir .yere ikinci kez gitmenin yararları da tabii ki sonsuz. Daha Londra'dayken midemi küçülttüm. Günde sadece iki öğün. Kahvaltı ve akşam yemeği. Ama önce dört akşam üst üste, arkadaşlarla bizim kebapçıya, tspanyol Pepe'ye, Pakistan Han'a ve Fransız Les Amis du Vin'e olağanüstü ziyaretler yapMık. Gariptir, yola çıkmadan bir hafta kadar önce, korku başladı. Her yaptığım işi son kez mi yapıyonım acaba diye bir korku. Gidip de dönmemek var. Bir de orası oyle bir yer ki, bir şey olsa en az bir ay sonra duyulur. tutamayıp "Allah Allah" nidalanyla tankların, zırhlı araçlann üzerine atılıyormuş. Tüfeğiyle sadece. İskenderheyl'deki pusuda da olmuş böyle bir sahne ve Sedmuhtar "En az 5 saat sürdii adam adama çatışma" dedi. Kamyonlar yanıyor. Mermiler vızıldıyor. "Allah Allah" sesleri. Tepede helikopter. Ama fazla asağıya inemiyor. Ya Zigoyek dedikleri hava savunma topu varsa? Kamyonlann üzerinde kan izleri gördüm. Araçlann karoserileri paramparça. Delik deşik. Keçi leşleri hâlâ kokuyor. Garibanlar, onlar da vurulmuş. Patatesler de çürümek üzere. Paris'te bir fotoğraf ajansmın yetkilisi, çektiğim resimleri görünce "Biafra'ya benziyor" dedi. Çatışma alanı bıkkın. Sovyet güçleri Karmal"dan bu yana, yani son 5 yıl içinde askeri taktik ve stratejilerinde buyük değişiklikler yapmış. Eskiden Afgan ordu birliklerini karadan köylere, vadilere surüyorlardı. Kendileri de havadan destek oluyordu. Ne var ki kara birlikleri Mücahitlerden çok sık darbe yediği için havadan desteklenecek pek bir şey kalmıyordu. Ayrıca çok sayıda uçak ve helikopterin düşürülmesi de, gerilla savaşı taktiği uygulayan Mücahitleri yenilmez kılıyordu. Gerilla sözcüğü geçmişken, bir küçük hatırlatma: Afganlar kendilerine "GeriBa", "Direnişçi", "Isyancı giiçler", "Özgürlük savaşçıian" gibi isimler verilmesini istemiyorlar. "Biz Miicataidiz. Yani Cihadın askerieriylz" diyorlar. Iş sadece terminolojik değil. Savaşın en önemli boyutunu, niteliğini ancak "Clhad" sözcuğü vefeTîüir diye düşunüyorlar. ••^*M>, Moskova'nın 6 yülık deneyden çıkardığı ders, gerilla taktiğine karşı gerilla taktiği uygulama zorunluluğu. Yalnız bu gerilla taktiğini uygulamak için ban ön koşullar var. Yöreyi bilmek, yerel halkın desteğini almak. Ruslar tabii bu iki temel unsurdan yoksun olduklan için, topalca bir gerilla taktiği uygulamak zorunda kalıyorlar. Daha doğrusu kontrgenlla. Bu taktiğin gerektirdiği en önemli değişiklik, birliklerin niteliği. İlk başlarda Sovyetler, yakın olsun diye, Orta Asya Cumhuriyetlerindeki birliklerini Afganistan'a göndermışlerdi. Ne var ki Müsluman askerler, Afganistan'da din kardeşlerine karşı savaşacaklarına, silahlarıyla birlikte Mücahitlerin safına geçtiler. Kremlin o zaman Beyaz Rusya'daki birliklerini seferber etti. Giderek artan sayıda geriye tabut dönmesi Moskova'nın canını sıkan önemli bir gelişme. Tabii Islamiyet dalgasının Orta Asva Cumhuriyetlerinde yayılmasının yarattığı endişe bir başka büyük tehlike. ' Gönderilen askerlerin ırkı, milliyeti savaşın gidişatını çok fazla etkileyemiyor. Bu nedenle Sovyet askeri kurmayı, özel yetiştirilmiş komando birliklerini Afganistan'a göndermeye basladı. Bunlar da vurkaç yontemiyle sa\aşıyor. Doğal güçleri yenmek için şu yönteme başvuruyorlar: Helikopter 2030 kişilik komando grubunu tepeye bıra,kıyor. Komando birliği dağın tepesinden vaidıye doğru saldırıp, oradaki Mucahit direnişini kırmaya çahşıyor. Çatışma. Sag kalanlar tepeye çıkıp helikopterle üslerine donüyor. Bu yöntemde de insan gücu den> gesi önemli. Peşaver'deki yetkililer Afganistan'daki Sovyet birlikleri konusunda çeşitli rakamlar verdıler. 150 bin ile 250 bin arasında değiştfyor. Kubalı, Doğu Alman ve Çekoslovak a% kerlerin bulunduğunu öne surenler de var. Savaş ortamı matematiği biraz zorluyor', ama 1979'dan bu yana Afganistan savaşında 1 milyon kişinin oldüğünu soyleyen var, Bunlann 10 bin kadan da Sovyet tarafından^ mış. Kâğıt kayıt pek ender kullanılan şeyler olduklan için sayılar muğlak. Ama Mücahitler savaş taktiklerinden sonuna kadaf umutlu. "Sovyetler istedigi kadar asker göndersin. Kayıp oranı da o derece yükseler cektir" dedi Hizbi İslami'nin askeri sorumlusu Hamidhan. '* Peki nereye kadar devam edecek bu savaş? feçen gelişimde, bir köye girdiğimizde tüm halk toplanır, bizi 'Türk gazeteciler' diye tanıtırlardı. Bu kez, benim çok cepli yeleğimi, dikkati çeker endişesiyle köylerden geçerken bir şalla örttuler. "Etrafına bakmma" diye tembihlemeyi de unutmadılar. Nedeni belli: Savaş ilk başladığında Mücahitlerle sivil halk arasında pek ayrım yoktu. Ama Ruslar zaman içinde Mücahit hareketini halktan koparmak için çeşitli taktikler izlemişler ve kısmen de başanlı olmuşlar. M ahta bir köprüden geçiyorduk. Suyun içinde bir zırhlı araç, bir tank. Takılmış kalmış. Irmağın öbür tarafında, boş arazide bir demir kalıntı yığını. Rehberim Mercan, Amerikan televizyon programlarındaki showmanler gibi eliyle göstererek manzarayı "Mezan şurevi" dedi. Gururla. göremediği yerlerden geçemiyor tabii. İskenderheyl'deki pusu için Mücahitler iki gün vadinin iki yanındaki dağlara siper kurup beklemiş. Irmak yatağmı da çeşitli yapay engellerle donatıp, konvoyun güzergâhını belirli öfçude yönlendirmişler. Pusularda tayin edici bir unsur da mayınların yerleştirümesi. Kamplarda gordüğum antitank mayınların üzerinde Ingilizce yazılar ve seri numaraları vardı, ama nerede imal edilediğine dair bir bilgi yoktu. Amerikan malı olsa gerek. Pusularda bir incelik de konvoyun tümünü yakalayabilmek. Çünkü ilk baştaki araç, ki genellikle bir keşifçi cip oluyor, mayına yakalanıp havaya uçarsa konvoyun geri kalan kısmı geri dönup tuzaktan kaçabilir. Mayınlar esas olarak konvoyu durdurmaya yanyor. Bunun için de gerçekleştirebildikleri yerlerde, konvoyun en önündekiyle en arkasındaki aracı mayına vurdurmak istiyorlar. Sağ ve sol yanlar genellikle ya boş alan ya da dağ eteği. Etekler Mücahit dolu. Birer roketatar da konvoyun onünu ve arkasını yokluyor. Buraya kadar anlattıklarım işin genel çerçevesi. Pratıkte uygulamaya çalıştıkları genel ilkeler. Ancak Sedmuhtar olsün, askeri komite sorumlulan olsun, Mücahitlerin sıcakkanlılığındanzamanzaman şikâyetçi oldular. Anlatılanlara göre, tüm hazırhklar özenli bir şekilde yapılmasına rağmen, ilk mayının patlamasıyla, çoğu Mücahit kendini DELİK DEŞİK EV Yürüdükçe karşılaşıyorsunuz. Dağın başında bir ev. Dort bir yani delik deşik. korkusu yorgunluğumu arttuıyor. Düşünmemek istiyorum. Başka şeyler düşlüyorum: Dönünce bir güzel duş alınm, bir güzel rakı içeriz. Oturur yaaları yazar, resimleri seçerim filan. Olmuyor. Dağlan aşarken Afganistan'ı düşunmek, yakalanma korkusunu anımsatıyor yine. Dalmak istiyorum. yacak toprağı hayvanı kalmayınca köylünün iki yolu var. Ya Pakistan'a multecı olarak gidecek ya da Karmal yonetimi ile anlaşacak. Ağalar, pirler ve şeyhlere karşı da önce yumuşak tutum. Para ve çeşitli vaatlerle yanına çekmeye çahşmış KabÛ^yönetimi. Gelen gelmiş. Gelmeyeni ya öldürtmüş, kan davasını bahane ederek. Ya da ona rakip çıkanp aynı köyde bölmuş birliği. Şaga köyönde mesela,oğretmen,Şıirevı yanlısıymış. Onun için çocuğunu okula gondermeyenlerden Mnrahit vanlısi olarak kııskıılanıvorlar ğını. Mercan, Amerikan televizyon programlarındaki showmanler gibi eliyle göstererek manzarayı "Mezan Şure\i" dedi. Gururla. "Veee sayın seyirciler... tşteee karşınızda biiyük fedakârlıklar sonucu Sovyetler Birliği'oden getirtip tuzağa duşürduğümuz ve imha eltigimiz tanklar," diye bir anons duydum içimden. Fonda da Mahler. Güneş tepemize çıkıyor. Konvoyu inceleyeceğiz. Bizim çocukların ellerinde tornavidalar, İngiliz anahtarları ve çekiçler var. Her geldiklerinde biraz biraz sökuyorlarmış. Mercan anlattı. 5 gün once bitmiş çatışmalar. 15 araçlık konvoy, en uçtaki Sovyet karakoluna malzeme getiriyormuş. Karakol Mücahitlerin kuşatması altında olduğu için güç durumda. Konvoyda iki tank, üç zırhlı araç, 10 tane de kamyon saydım. Kamyonlann bir kısmı askerle doluymuş. Diğerlerinde ise cephane, patates çuvaliarı ve keçiler var. JNeler düşünüyor insan? Bomboş alanlarda, ormanlarda yürürken de canlandı bu duygu. Neler mi düşünür insan? İlk başta yakalanma korkusu. Sının kaçak geçmişsin. Üstelik gazetecisin. Yanında makinelerin, teyplerin, not defterin. Fransız gazeteci Jacques Abouchar yakalandıktan sonra Kabü'deki Sovyet Buyukelçisi bir açıklama yaparak, "Bundan böyle Afganistan'a gizlice girecek gazetecilerin can güvenHgi yoktur" demişti. Turkçesi, "vuracağız." Kendi açılanndan daha temkinli bir tutum. Çünkü yabancı gazeteciyi yakaladıklarında, hapishane, mahkeme derken uluslararası basın ayağa kalkıyor. Bir surü diplomatik temaslar filan. Halbuki bir kurşunla temizlese seni oracıkta, sonra da kazaya kurban gitti ya da Mücahitlerle anlaşamadı, Mücahitler vurdu diye ilan etseler, gel de tersini kanıtla. Zaten can gittikten sonra neyi kamtlasan kaç para? En tehlikelisi pusuya düşmek. Çatışma başlarsa kurtuluş umudün çok az. Sonra yakalanmak var. Bunları hep konuştuk yola çıkmadan. "Sagır, dilsiz taklidi mi yapsan?" dedi biri. Olur mu? Sağır dilsiz gazeteci olur mu? Bazı ülkelerde mecazi anlamda sağır ve dilsiz olup gazetecilik yapan var, ama Ruslan böyle bir şeye inandırmak güç. Sonuç olarak yakalanırsak her şeyi açıkça söylemeye karar verdik. Yalnız ben Londra'da bir lngiliz radyo ve televizyon kurumunda da ça ıj iraz hayal Yanımda silahlı üç kişi. Yüru yürü bitmez. "Şeş saat" diyor Mercan. Şeş saat, ama bu Patanlann zaman tanımı bizimkinden farklı. 6 saat diyor, en az 10 saat demek. Abdurrahman cihaddaki kerametleri, mucizeleri anlatmıştı. Ciddi ciddi dinlemiştim ben de. Hatta biraz daha abartsın diye körüklemiştim bile. Dudaklanm açık. Ağzımm içi fırın. Su olsa içmeyeceğim. Çünkü sonra müthiş terliyorum. Çamlar daha bir sık ötede. Kâbus görmek üzereyim. Bilincim yerinde de, fiziğim çöktü çökecek. Daha ilerideki sıradağlara bakıp düş kuruyonırrt. Başka çare yok. Hele cihadda kerametler oluyorsa, belki benim düşlerim de gerçek olur. Neden olmasın? Maksat inanmak. Şimdi şu tepeyi de aştık rru... Serin bir veranda. Önünde Karadeniz. Öff ne biçim çilingir sofrası kurmuşlar. 23 yıldır göremediğim dostlarım. Dünkü, bugünkü. yannki sevgililerim. Hoş sohbet bir masa. Püfür püfür esiyor rüzgâr. Fellini'nin film Konvoy Bugün pusuya düşürülmüş kohvoya bakmaya gideceğiz. Kahvaltıdan sonra köyün tüm gençleri toplandı. !mam Sedmuhtar da geldi. Mercan'ın evinin önünde bekliyorlar bizi. 15 kişi kadar varız. Hepsi silahlı. Bayağı da temiz giysileri var. Aralarından bir çocuk hemen dikkatımi çekti. 1314 yaşlannda. Esmer, mavi gözlu. uzun saçlı. Şapkasını da öyle afilli takmış kı, Che Guevara. Adım oğrendim: "Gtilkerim". Çok yardımsever. Büyüyünce ya artist olur ya da kumandan. Anlatması güç de benzetme kabil. "Venedik'te Ölüm" filminde Visconti gorüntuyle vermişti bu sahneleri. Dağ başında görsel estetik ihtiyaç haüne geliyor galiba. Neyse... Yalnız evlerin içinde, kadınlann, çocukların giysilerındede doğanın sertliğini r u s u kurma tekniği Nasıl pusu kuruyorlar? Mercan'ın ve Peşaver'deki yetkililerin verdikleri bilgileri şöyle toparlamak olası: Mücahitlerin en önemli kozlarından biri istihbarat. Son iki yıl içinde Kabü'deki Sovyet askeri yönetimi ile Babrak Karmal hükümetinin arası iyice açılmış. Çünkü Karmal yönetiminin içinde çok sayıda Mucahit var. Daha doğrusu Mücahitleri Yann: Afgan kadınları öğretmeler okul sonrası ek kazanç ve eğitiı gorpvinizi surdurmek için AÇIK TEŞEKKÜR Açılışımıza gerek bizzat gelerek, gerekse telgraf ve çiçek gondererek katılan turn uostlarımıza teşekkur ederiz. TT'RİZM SUNAR Cumhuriyet BayTamı Özel Otobüs Tam Pansiyon KARTALKAYA KARTAL OTEL 4 6 0 0 0 . . . ' BOLU KORU OTEL rtun 40 000. Dünden Bugüne KARAGÜMRÜK Karagümrük SporKulübü'nü yakından tanımak isteyenler evrım^ MbraK egrmı aracian >noram arkao f\m Sarp SoKak Muau Act 4/H (1f BVW»> M a » ) W H7 58 1t • 17! 07 » AsafAYÇIL'ın Dünden Bugüne Karagümrük adlı kitabında Karagümrük Gençlik Kulübü'nü acı ve tatlı anılanyla, bol resimleriyle bir kez daha yaşayacaksınız. Isteme Adresh Asaf AyçılBasın SltoslEtilerlstanbul ÜRGÜPGOIEMEIHLARA Zelve PeriBacaları.YeraltıŞehirteri.Eğlence CUMHURtYET BAYRAMINIW. 3629 İKİM özel Otobüs Tam Pansivon Barbaros Bulvan 35 Besiklaş 161107416182261612281 Kadıköv: 3361660 STEINWAY HALL Dedcmag Tıcaret Merkezı, Yıldızposta Cad 52/19 Esentepe tstanbul Tel.: 172 41 03 167 41 46 Tlx 27 383 SSIS Ir •Not: Tüm Steiıma) sahiplen. degec mpili ve yenikmc isleklcri için yukvıdaki lclefoalan başvurabiUrttr. İtalyanca ders verilir. Tel.: 165 21 16 GEÜBOLU BONCUK OTEL 2 9 . 0 0 0 . URGıJRQOREMEIHLARA GEZİSI 3 3 0 0 0 Barbaros Bulvan 35 Beşıktaş 161107416182261612281 Kadıköv 3361660 33.000 KİRALIK DAİRE Üst Suadi>e'de kaloriferli daire. Tel.: 356 75 18 Fiatı 500 TL.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle