27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 13 EKİM 1985 Los Angeles'tan Paris'ten Londra'dan BUgisayurh Eiyseede Uç Rus Büyüğü Çiftçiler SABETAY VAROL PARİS Rus Çan Deii Petro, Osmanlı Devletine karşı savaşiarında kendisine yeterii destek sağiamayan Avrupa ülkelerine diplomaıik amaçlı bir geziye çıkar. O devirde Tupolev veye Concorde oimadiğmdan bu gezinin üç günde tamamlamp hükümdann Petrograd'a donmesi *öz konusu değildir. Çar açık fikirü her şeyi merak eden bir adamdır. Fransa'da 6 ay geçirir. Tahta 5 yaşındaçıkan, 15. Lui 7 yaşmdadır. Deü Petro'nun küçük kralı elinden tutup gezdirdîği anlatılır. Bir Rus devlet başkanmın i!k Fransa ziyareti 2 metrelik bu devin 7 yaşında küçük bir çocuğu eürıden tutup gezdirmesi üc simgelenmiştir. 15, Lui Fransa Kralı'dır, ama ülke I743'e kadar naipler aracıhğı ile yönetılir. Kral aihayet büytir ve ipleri ele geçirir. 2 yıl geçmeden Madam Pompadour kralın tnetresi olmuştur Markizin saraydaki nüfuzu o kadar büyumüştil ki, krai eski bir konak'otan geleceğin Elysee Sarayı'nı lamir ettirerek, meıresine hediye eder. Elysee Sarayı sonradan Fransız eumhurbaşkanlarınuı ıkametgâlıı ve giderek ülkenin yönetildıği yer haline geür. ŞAHİN ALPAY LOS ANGELES ABD'de bir yabancıya en çarpıcı gelen şeylerin başındafizikselçevrenin boyutları geliyor olmalı. Amerikan otomobilleri New York'un ünlü gökdelenleri, Amerikalılann büyük geniş ve yüksek olana düşkünlüğünün iyi bilinen simgeleri. Bir kentin ne denli uçsuz bucaksız olabüeceğini kavramak için ise herhalde yüzölçümünün üçte biri otomobillere ayrılan Los Angeles'i görmek gerek. Amerikalıların büyük çaplı alışkanhklanndan biri de yiyecek tüketimi. Bir buçuk milyon dolayında Amerikalınm yeterli gıda alamayacak kadar yoksul olduğu biliniyorsa da Amerikalılar genel olarak fazla yiyecek tüketiyor ve üretiyorlar. ABD'yi dünyanın geri kalarundan ayıran bir özelük tarımsal üretimin yetersizliğinin değil, fazlalığının ceğine ve bunu başaramadığında hamburgerciye sevkine hep bilgisayar karar veriyor. Oregonlu ünlü romana, daktilonun ne mene bir şey olduğunu neredeyse unutmuş. Los Angeles Times'm rauhabiri için belli başlı gazete ve dergilerin son 5 yıllik muhtevasını belleğinde bulunduran elektronik arşivden yararlanmaksızın mesleği icra etmek hemen hemen olanaksız. Havaalanlarında koca koca uçaklan dakikada bir indirip havalandıran, sanayideki robotlara kumanda eden, dükkânlarda envanteri ve muhasebeyi yapan ve daha nice işleri yürüten artık hep bilgisayarlar. ABD'nin bilim ve teknoloji alanında dünyaya öncülük etmesini sağlayan bazı kurumları gezerken hemen dikkat çeken bir husus akla gelebilecek her Ulkeden ve özellikle Üçüncü Dünyadan gelen insanların çokluğu. Boston'daki dünyaca ünlü Mas 1917'de Rusya'da ihtilai olur Çarlık Rusya'sı. yerini Sovyetler'e bırakır. Devrimclik yıllarında Paris'ıe kalan Lenin olsun, Stalin olsun Sovyetler Bırliği'nin 1 numarah îideri sıfatıyia Fransa'yı tuçbir zaman ziyaret eımedıler. 1960 yıhnda 2 yıldır ülke yönerimini kontrol eden Nikita Kruşçov, Paris'te General de Gaulle tarafından karşılamr. Ufak tefek tombul bir yapısı olan Krusçov, 1.90'iık generalın yantnda cüce gibi durmaktadır... Maden Pompadour'un rahaı etmesi için yapılan Elyesee Sarayı'nın eğlence salonunda tiyatro sahncsının kırmızı perdesini sırtlanna fon olarak almıs iki adam oturmaktadır. Biri 50'sinde, biri 60*mda. Boyları, kilolan hemen hemen aynı Gorbaçov, Deli Petro degil. 2. Dünya Savjrsı bittiğinde 16'sında ya vardı ya yoktu. Savaşta komutanlık yapmadığı gibi savaş gördüğu bilc şüpheü. Miıterrand da. de Gaulle değil. I945'te biraz daha yaşlıydı, ama askerlik mesleği ile ilişkisi yok denecek kadar az. Yaldız boyalı sütunlar 8 adet kristal avize.. Sahnenin sağında ve solunda 2 adet de tapiseri dokuma 18. yuzyıldan kalma olmalı. .. Ve 250 kadar gazetecinin önünde, nükleer silahlardan, or£a menzilü fuzelerden, Yıldız Savas lanndan konuşuluyor. .VJİtterrand yuzUnü pudralamıs. Televizyonda parlamasın diye soluk benizli ve ölçülü. Tabii çoğuntuğun merak ettiği Gorbaçov. Mitterrand'ın yanında oldukça esmer kalıyor. El kol hareketleri yapıyor ve heyecanlamnca kızarıyor. Baııiı gazetecilerle tartışmaya giriyor. Sıkışınca da "bu sorunun ctvabını faianca yerdeki konuşmantda verdim" diyor. Garbaçov parıi genel sekreteri scçıleii bir Batılı ülkeye ilk gezisini yapıyor. Biz de yakından görelim diye cuma günkü ortak basın toplantısına bir saat önceden gitrik. Ön sıralar kapılmıştl bile. Soîumda Pravda ve İzveslia muhabirleri;sayılarını saymayaçalıştım. Ama salonun orasıtıa burasına dağıldıklan için sayamadım. Sağımda en büyük Amerikan televizyon kurumu CBS'den bir bayan. CBS altı muhabir, bir o kadar da teknik elemanla gelmış Paris'e. Gorbaçov el ko! hareketleri ile derdini anlalrr.aya çalışıyor. Brejnev. Antonov ve Çernenko'dan sonra etten kemıkten bir insanla kar$ı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz. "Orta menzilli SS füzeierini Avrupa sjnınnda 143'e indirdik" derk.cn, sanki rüyada yaşıvorsunuz. Siyasetin Belden Aşagısı RAGIP DURAN LONDRA EIİDe, diline, beli•K hâkim otacakaa" diye bir söz vardır ya, siyasetçiler pek kulak asmaz. Fransızca 'parlamenter' sözcüğü zaten 'parier' (konuşmak) fîilinden türemiştir. Siyaset adamı için konuşmak esas işlev ve sebebi hikmettir. O kadar esastır ki, çoğu zaman konuşmanın ozü, zamanı, uzunluğu pek önemli olmaz. Dilleri en hayati organlarıdır siyasetçilerin. Hiç dilsiz siyasetci gördünüz mü? Eller Gorbaçov'da bir Uetişim garnitürü ise kimi zaman "ser guçlerin" aleti olur siyaset adamında. Türkiye, bir aralar cerrahh banknotlar aldıgı öne sürülen bir devlet bakanının ellerinin öyküsüyle çalkalanmıştı. "Elini cebinden çıkarmayacaksın" diye de salık verilemez ki... Sonra kötüye yoranlar olur. Ingıltere şimdi ParkmsonKeays politikoerotik masalla siyasi tatmimsizliğini doyurmaya çalışıyor. Ticaret eski Bakanı ve Muhafazakâr Parti'nin örgüt eski başkanı, evli barklı çoluk çocuk sahibi saygın bir devlet adamı iken, 12 yıl boyunca sekreteri Sara Keays ile birlikte yaşamış. Bayan Keays'i kimileri "sevgili" kimileri ise "metrts" diye anıyor. "Sevgili" güzel, "metres" her iki cinsi de aşağılayıcı bir deyim sanki. Frenklerin muzip icadı "maitresse" sözcüğü ev sahibesi anlamına geldiği gibi, sevilen kadın, yönetici, akıllı kadın anlamında da kullanılır. Tarihsel sorumluluğun böylesi TANJU AKERSON NEW YORK Kasım aymda Cenevre'de yapılacak doruk toplantısında, Reagan ve Gorbaçov tarihin ağnrlığını omuzlarında duyacaklar deniliyor. Onlardan önce böyle bir olayı ünlü Playboy Kulübü'nün üç kişilik seçiciler komitesinin başkanı yaşadı.. Uçü de kadin olan komitenin başkanı Mrs. Kathy Cunningham, kasım ayının ilk haftasında yani ReaganGorbaçov zirvesinden yedi gün önce New York'ta dünya kamuoyunun önune çıkacak ilk erkek tavşanı nasıl seçtiklerini şöyle açıkladı: "Playboy Kulübiinde tavşan kızlann yerini alacak erkek lavşanlan seçmek kolay olmadı. Önumüzden şort giymiş tam 1500 aday geçti. Bunlardan 36 tanesini arırmak zonındaydık.. Binlerce kadının hoşlanacağı erkekleri bulup çıkarmamn ne kadar sorumluluk isteyen bir iş olduğunu biliyorduk. Kesinlikle tarihin agırlığım omuzlanmızda duyduk." Tavşan kızlar adıyla özdeşleşen Playboy Kulübünün erkek tavşan denemesi, üç yıllik birgeçmişe dayanıyor. 1982 yıhnda Manhattan'da 59. sokaktaki kulübünü 10 milyon dolara bir Hong Kong ve Şanghay bankerlik şirketine satan Playboy'un efsanevi patronu Hung Hefner, o zamanJar bu erkek tavşan projesini hazırlamış. Geçen yaz verilen ilanlarda Playboy "18 ve yukan yaşlarda zeki, uyanık, çekici ve atlelik viicuüu erkekler aradıgınj" bildirdi. Ancak başvunı sahiplerinin erkek tavşan adayı olduklannın hiç belirtilmediği ilanlarda "restoran deneyimi artı puan sayılmakla birlikte şart deglidir. Esas aradığımz insanlarta iyi Uiş'ki kurrna yetenegidir" deniidi. Playboy o ilanlarda özel yetenekli garson, barmen, güvenlik görevlisi falan aradığını bildirmişti. Adaylar başvurup seçim yapıldıktan sonra Playboy bundan böyle kulüplerinde erkek tavşanların görev yapacağını açıkladı. Playboy'un tarihteki ilk erkek tavşanı Brooklynlı Louis Afenito.. 1500 aday arasından birinci seçilen Affenito aslında esmer bir marangoz.. "Hayatta hep birinci olmak isledim. Birinci aslronol olamayacağımı biliyordum. Ama onun yerine birinci erkek tavşan oldum. Bundan onur dayuyorum.. Babam yanlış bir iş yapdgunı, seks somurüsünun kurbanı olacağımı soylüyor. Playboy Kulübiine gelecekler New York'un en güzel kadınlan olacak. Onlar için çalışacağım.. Bu sömürüyse ben bana nızıyTnı" diyor. Bir baska erkek tavşan, Affenito'dan daha ciddi, daha heyecansız konuşuyor: "Tüm erkekleri, tüm erkek dünyasını temsil etmek gibi büyük bir sorumluluk altına girdiğimizi biivorum. Tavşan kızlar gibi yerleşmiş bir kuruma karşı çıkmak kolay değil." Herkesin merak ettiği erkek tavşanlann özel giysileri, paketlerde gizliliğini konıyor. Playboy Kulübünün müdürü yalnızca şu bilgiyi veriyor. Erkek lavşanlann kafalannda tavşan kızlar gibi kocaman kulaklar olmayacak. Sonra erkek tavşanların giysilerinin oturma yerleri pamukla şişirilecekmiş, bazı nedenlerle.. "Ama" diyor Playboy'un müdürü "Tüm giysüer tamamen Amerikan zevkine uygun ve seksi olacak, hiç merak elmeyin.." Bu arada erkek tavşanlan zor çalışma koşullannın beklediğı kesin.. Tüm bireğitim dönemi boyunca sigara ve içki içmeleri yasak. Sıkı bir gıda rejimi uygulamak zorundalar. Zira kilo almalarınaasla izin yok. Playboy'un şimdi aktif görevi kızına bırakan unutulmaz kurucusu Hugh Hefner "Artık bir erkekler kulubu olmak islemiyonız.. Kadınlann da ilgisini çekmek istiyoruz. Bu işi erkek tavşanlar başaracaklar" diyor. New York'tan M%ullanım alanlan giderek yayılan bilgisayarlar, robotlar, gerek çalışma, gerekse gündelik hayati şaşırtıa bir şekilde değiştiriyor. Kansas'taki çiftçinin temel üretim'aracı bilgisayar. Oregonlu ünlü romana, daktilonun ne mene bir şey olduğunu neredeyse unutmuş. sorun yaratması. Son 2030 yılda ileri tekniklerin uygulanmasıyla sağlanan muazzam verim artışlannm yarattığı tanmsal üretim patlaması başlıca sorunlardan biri. ABD yönetimi "ttretmemeleri" için çiftçilere para yağdıra dursun tarım arazisi fıyatlarındaki düşüşler pek çok çiftçi ailesini iflasın eşiğine getirdi. Üçüncü Dünya'nm aç çocuklarına yardım için düzenIcnen rock konserlerini Amerika'nın tok çiftçilerine yardım için düzenlenen konserlerin izlemesinin nedeni bu. ölçülerin büyüklüğü, bolluk ya da fazlalıklar yanında Amerikan toplumunun bir başka çarpıcı özelliği de teknoloji alanındaki ilerlemelerin toplumsal hayat üzerindeki köklü etkileri. Kullanım alanlan giderek yayılan bilgisayarlar, robotlar, diğer elektronik aygıtlar, gerek çalışma hayatını, gerekse gündelik hayati şaşırtıa bir biçimde değiştiriyor. • Artık Kansas'taki çiftçinin temel üretim aracı bilgisayar. Besledigi ineklerin hangi yemden ne zaman ne kadar yiyeceğine, günde ortalama ne kadar süt veresachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde ya da Kansas'ın pek tanmmayan eyalet üniversitesinde bir pazar günü şöyle bir dolaşın: Laboratuvarlarda kütüphanelerde bilgisayarlann başında çahşan öğrencilerin çoğunun Ortadoğulu, Güney Asyaiı, Güneydoğu Asyalı, Afrikah ya da Güney Amerikalı olduğunu göreceksiniz. Şu sıralar Amerikan üniversitelerinde okuyan yabancı öğrencüerin sayısı 300 binin üzerinde. Bu öğrencilerin önemli bir bölümünün daha önceki pek çoklan gibi ülkelerine dönmeyip ABD'nin çeşitli sanayilerinde üniversite ve araştırma kurumlannda çalışmaya devam edecekleri bilinen bir husus. ABD'nin, bilim ve teknoloji alanındaki başanlannda tüm milletlerden en seçkin be>inlerin kendi ülkelerinde bulamadıkları maddi ve mesleki olanakları, düşünce ve bilim özgürlüğünü vererek burada toplamış olmasının payı her halde azımsanamaz. tngiliz basını, bu sıradan duygusallığı renklendirmek için işin içine bolca poütika sokuşturuyor. Hem de yüksek düzeyden. Yok efendim, Parkinson sevgilisi ile konuşurken (nerede?) devlet sırlanru ifşa etmiş. Ama Keays "tam anlamıyla bir tngiliz yurtseveri" olduğu için güvenliğe ilişkin sulann hepsini yayımlamayacakmış. Sonra Keays Cecil'i seviyormuş da, Cecil onu kullanıyormuş. Karısından boşanacakmış da, verdiği sözü tutmamış. Çünkü araya Thatcher girmiş. Keays'in albay babası Başbakana mektup göndermiş. Parkinson'a yaklaşımda " B o adam beiine egemen değil. demek ki eline ve diline de egemen olamaz" yargısı seziliyor. Yoksa kime ne politikacının özel hayatından? Sonra erkek üstünlüğü zimnen, ya da açıkca kabul gören bir anlayış olduğu için biraz da imrenerek değerlendiriliyor Cecil'in 12 yıllik aşk öyküsü. İyi ve güzel bir eşi bile olsa erkeğin, gökkuşağına sekizinci bir renk katmak amacıyia sevgili edinmesi, hadi kimse aksini iddia etmesın, her eril kişinin düşü. Yeter ki, elini diline, dilini beiine, belini de eline kanştırmasın. Çarşaf oluyor. Sansasyon meraklısı gazetecinin oyuncağı oluyor. Bu fasarya içinde muhalefetin Thatcher'e karşı kullandığı etkin ve popüler bir silah oluverdi bebekli seks skandalı. Marcuse mü demişti "Polikita sekslir" diye? Stockholm'den Yeraltında Bir Başka Dünya YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Bir şehirde oturanların gerçek kimliğini tüm yalınhgjyla onaya çıkaran öğelerden biri metro olsa gerek. Hangi büyuk şehre giderseniz gidin, günlük yaşantının gözden kaçan gerçeklerine; kuşaklar, sınıflar ve cinsler arası ilişkilere. isteseniz de istemeseniz de, en somut ve açık biçimiyle metrolarda tanık oluyorsunuz. Teknoloji çagında şehirlnin aynlmaz bir parcası haline gelen meiro, hem sürekli degişen bir tablo, hem de yararı kuşku götürmez bir başvuru kaynağı. Metro, sabah saat 5'ten gece 2'ye kadar işliyor. Vagonlarda sigara içmek yasak. Peronlarda sigara içmek de bundan iki yıl kadar önce yasaklanmıştı, ama bu yasak daha çok "tavsiye karan" biçiminde görülüyor ve tren beklerken sigara içenlere anlayış gösteriliyor. GUndüzleri ufak tefek olaylara sahne olan, hatta arada sırada kaldınm şarkıcüan tarafından da ziyaret edilen metro, geceleri saat 10'dan sonra ve özellikle cuma geceleri renklenip şenleniyor. Günün ağırlığını üstünden atan Stockholmlular, eğlence yaşamına uzanan metro yolculuklannda daha konuşkan, daha güleryüzlü ve daha insancıl oluyorlar. Saat 2'deki son metro ise, sarhoş, bitkin, mutlu ve "ffik" yolcuları taşıyor. Metronun sanatsal bir yaru da var: lstasyonların büyük bir bölümünde yer aJan ve şehrin tanınmış sanatçılannın ürünleri olan resimler, fotoğraflar, kabartma ve yontular. yeraltındaki rutubetli ve durgun havayı az da olsa hareketlendiriyor. GALATASARAY SÜPER PÎYANGOSU SUPERŞOLENI BrükseVden Yabancı Gözüyle Onyargılar ve Biz ANNACARIN HALL Isveç Radyosu Stockholm'de, oturduğum semtin alışveriş merkezindeki sebze halinde, manavlann çoğu o gür sesli ve neşeli Türkler. Ne zaman hale alışveriş yapmaya gitsem, ürkek bakışlarımla Türklerin arasında dolaşıyor, "Acaba buralarda dolaşmam dogru mu?" diye kendime soruyorum. Belki de bu sonıyu sormakta haklıyım. Çünkü "yabancı" deyince Isveçlilerin aklına şunlar gelir. 1 Dürüst değil. 2 Banyo yapmaz. 3 Banyo küvetinde patates yetiştirir. 4 Oturma odasında keçi besler. 5 Kansını döver. Elbette bu önyargılann başlıca muhatabı Türklerdir. Bana gelince bir gazeteci olarak bu önyargılı bakış açısıyla, mücadele etsem de bir lsvecli olarak bu önyargılardan etkilenmemem olanaksız. Nitekim, kendini onyargılar üatü hisseden ben, son Türkiye seyahatimde sıradan tsveçlileri kasıp kavuran önyargılann hiç farkettirmeden beni de etkisi aitına almış olduğunu hissetmekte gecikmedim. Çünkü Türkiye'ye geldiğimde, farklı bir manzara ile karşılaşabileceğimi daha önce hiç düşünememiştim. Örneğin Istanbul'da kaldığım Pera Palas'ın yöneticilerinden Hasan Ezberci otelde masama gelip Isveççe konuşmaya başladığında hayli şaşırmıştım. Diğer tsveçlilerle de kendi dillerinde konuşuyor, ilgileniyor, lsveç'te onu büyük bir ihtimalle küçümseyecek şahıslaran burada müthiş bir saygı görüyordu. Hatta tsveç'teki gibi kimse Hasan Ezberci'ye "karakafa" demiyordu. Bir gazetci olarak her ne kadar at gözlüğü takmamaya özen gösteriyorsam da İstanbul'a geldiğimde, itiraf etmeliyim ki, Türkiye'nin medeni bir yer olduğunu, medeniyetin göreceli olduğunu Türklerin de diğer insanlar gibi kendilerine özgü yaşam biçimleri olduğu gerçeğini sürprizle karşıladım. Isveç'teki Türkiye'nin, Türkikiye'deki Türkiye'ye hiç benzemediği sentezine vardığımda ise, artık dönmek üzere İskandinav Hava Yollan uçağmda yerimi almıştım. Siyasetin Mecburisi HADİ ULL'ENGtN BRÜKSEL Her ne kadar bazılan her şej'in siyaset, hatta siyaseısizlig'in bile özünde bir siyaset oldugunu söyler ve bunun teorisini yaparlarsa da, benim artık bu teorilerden sıtkım sıyrıldıgındac, pazar günleri siyaset yaaları yazmak zoruma gider. Ne var ki, bugün burada genel seciüiler yapıldığından, kıyısmdan köşesinden de olsa, fazla zülfü yare dokunmadan, siyaset sahnesine soyunanlardan biraz söz etmek mesleki bir zorunluluk. Belçika garip bir ülkedir. Biraz argo bir deyiş kulianırsak, varlıfı "f»ul" bir ülkedi^. Zaraanın astığı astık, kestigi kestik imparatoriuklarmdan olan Fransa, Ingiltere, Hollanda ve Prusya, aıalarında tampon ve tapon bir memleket kurmaya karar vermiş, ba$ına Hasbourg henedanından bir krai oturtmuş, adıaa da Befçika demişlerdir. Kuruluş tarihi 1930'dur. Siyasi terminolojide bir ulusu tarumlayan üç öğeden ikisi hiç yoktur, birisi de şöyie böyle vardır. Dil birüği yoktur, çünkü halkm bir bolünîü Felemenkçe, bir bölümü de hem Fransjzca hem de Wallonca denilen bir lebçe konuşur. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Belçika'ya hediyeedilen doğu kantonlarında konuşulan Almanca da cabasıdır. Kültür birliği yoktur, çünkü Felemenkçe konuşanlar hem kendi özel kültürlerinin hem de Hollanda koltürünün etkisi altındadırlar. Fransızca konuşanlar için aynı şey Fransa ile, Almanca konuşanlar için ise Almanya ile geçerlidir. Bu değişik küitürleT tsviçre gibi yüzyıllar boyu aynı potada eritiünediğinden de bir kader birliğinden söz edilemez. Son öğe, yani toprak biriigi de tartışmaya açıktır. Asın Flaman miUiyetçileri, Hollanda'ya, VV'allon miiliyetçiieri de Fransa'ya bajüanmak isterler. Halkın Beiçikaühk kavramı namevcuttur. "Sen nesin" sorusu sonıldugunda, kuzeyde yaşayan "Fhmanım" der. güneydeki ise "Walk>nanı" cevabını verir. Kendisini belki en çok Belçikalı hisseden Brüksellidir. Çünkü Brüksel, iki cami arasmda beynamaz, aevi »ahsına münhasır, Flaman topragında bir adadır. ŞÖLENE KATILAN SANATÇILAR (Adlar. alfabetık sıraya göre dizümiştir.) Cenevre'den Eski Kentten Manzaralar SEMRA ARINCI CENEVRE Avrupa'daki sıcak havalar Cenevre'de de devam ediyor. Sabah erken 10 dereceyi gösteren termometreler, öğleden sonralan 24 dereceye kadar yükselebiliyor. Havanın berraklığuıdan, Leman üölü'nün fıskıyesi de her zamankinden daha yükseklere fışkırıyormuş hissini veriyor. Fıskıyenin bu aldatıcı görünümü dışında, havanın Istanbul'un "pastırma yazım" andırması, hafta sonları Leman Gölü'nü teknelerle, şehir merkezinin sokaklarını da insanlarla dolduruyor. Geçen cumartesi, şehir merkezinin olağan kalabalığının haricinde bir de seçim kampanyası için sokaklara dokülmüş partilerin standlarının oluşturduğu kalabalık vardı. Cenevre'nin kent merkezi denilince akla ilk gelen iki ana cadde var. Bunlar birbirlerine ve göle paralel olarak uzanırlar. Uzamrlar dedimse de fazla uzandıklannı zannetmemeli. Hızlıca adımlarla 10 dakikada bu caddelerin bir tanesini baştan aşağı yürümek mümkün. Bunlardan göle en yakın olanı Rhöne caddesi. tkincisi ise, ona paralel olan ve Cenevre'nin tek tramvay hattının geçtiği cadde. Bu caddenin adı ise, ilerledikçe değişir. Şayet Rive meydanından yürümeye başlarsanız, Rive sokagıdır. daha sonralan bir kaç kez ad değiştirir, nihayet Confcderation sokağı olur ve böylece sona erer. Cenevre'de, cumartesileri dükkânlar 17'de kapandıgından, o saatten sonra caddelerdeki insanlar yavas yavaş seyrekleşir. En sona da, kafasında her zaman taşıdığı, kenarları geniş şapkası, uzun beyaz sakallı, geçkince bir sokak şarkıcısı yanında laternası, yaşlı ve çok tüylü köpeğiyle kahr. Bir de Boris Vian'ın "Le Des«rteur"ünü söyleyen şarkıcıyı dinleyenler. mmer ne kadar bazılan her şeyin siyaset, hatta siyasetsizliğin bile özünde bir siyaset olduğunu söyler ve bunun teorisini yaparlarsa da, benim arttk bu teorilerden sıtkım sıyrıldığından, pazar günleri siyaset yazılan yazmak zoruma gider. Ne var ki, bugün buralarda genel seçimler yapıldığından, siyaset sahnesine soyunanlardan ve sahnenin kendisinden söz etmek mesleki bir zorunluluk. Dunım böyle olunca, buranın siyaset arenası da bıraz Arap saçına benzer. Flaman sosyalist, önce Flaman sonra sosyalist, VVallon liberal, önce Wallon sonra liberaldir. Zaten, secim arifesinde ortaya çıkan manzarayı umiraiye de bu çelişkili durumu gözler önüne sermekledir. Partiler, ideolojüerine göre değil de, temsilcısi bulunduklan bölgelerın çıkarlanna göre birbirleriyle flört ctmekte, yeni kurulacak koalisyon ortaklanru bu çerçevede belirlemeye çalışmaktadular. Ancak, arenanın böylesine çetrefîl gözükmesi Belçika demokrasisinin sağlığı konusunda kaygılara yol açmaraahdır. Ademi merkeziyetçi eğilimJerin ağır basması, her rte kadar iktidar mekanizmasınm kuruluş ve isJeyisİııde pürüzler yaratıyorsa da, yurttaşlann yöneticiIeri seçerken ince eleyip sık dokumalanna da imkân hajarlamaktadtr. Genelin yerele indirgenmesi, politikacıjT ister istemez seçmenia günlük ve acil sonınlanyia yakından Ugilenmeye sevk etnıektedir. Televizyonda her gün düzenlenen açıkotunımlarda, ele alınan konular, birraahailedeinşa ediiecek hastanedeki yatak sayısından, bir köy çevresinde mevcut fabrikadan çıkan dumanm irıekîerin sütünde nft, kadar azalmaya yol açtığına kadat gitraektedir, Sokaklardaki propaganda afislerinde, ana tema genel ve soyut sloganlarla sınırlı kalmamakta, yurtiaşm hayaüna yansıyan şeyler cümleîere aksetmektedir. Yani, yurttaş kendisine Belçikalı admı takmasa bik, en azından yurttaşlık sjfatına yaraşır bir secim alısverişi yasamaktadır. Demokrasinin abece'sini yasamaktadır. Kendisini Belçikalı hissermiyorsa da yurttaş hissetmektedir ve demokrasi budur! Çünkü demokrasi, milİetJer var olduğu için degii, yurttaslar var olduğu için vardır. Demokrasisiz milietler ibaduJlahsa da, yurttassız demokraaler yoktur. SeçimleT de, ancak milletlerin yurttaş ulduğu ve yurttaş olmalarına izin verüdiği ve milletlerin >^»rttajlıSı talep ettiii toplumlarda demokrasi kavramıyia bütünlesebilirler. Siyasetin her şey oidugu teorisini savunanlann, demokrasinin de her şey olduğunu savunduklan enderdir. Ya da, onların demokrasi anlayışı kendilerine ve yalruz kendilerine uyguladıkları demokrasi.ni{ı öeesine gitraez. Siyaset çetrefildir ve pazar günleri siyaset yanlan yazmak zordur. AHU TUĞBA ALTAN ERBULAK ATEŞBÖCEĞİ YALÇIN BALARISI AHMET COŞKUN SABAH ÇİĞDEM TUNÇ ve UDO DANS GRUBU EROLEVGİN FARUK TINAZ GÜL ERDA GÜNGÖR BAYRAK HÜLYA SÜER MUSTAFA TOPALOĞLU MUSTAFA YOLAŞAN MÜJDE AR NECO vc LOKOMOTİF ORKESTRASI YÜKSEL UZEL vc diger Galatasaraylı konuk sanatçılar. Scs Düzeni: Staras • Işık Düzeni: Ahmet Dcfne • Biletler Şan Tiyatrosu Gişcsinde satışa sunulmuştur. • Semtlere belediye otobüsleri tahsis edilmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle