10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
? TEMMUZ 1983 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SINEMA ATILLA DORSAY 2 önemli sinema kitabı:Bir ansiklopedi bir kaynakça Sinema yaymlan açısından pek yoksul olan yayın dünyamızda, son haftalarda üstüste 2 sinema kitabı görmek sevindirici. Bunlardan biri, Burçak Evrenin hazırladığı "Türk Sinema Sanatçılan Ansiklopedisi"... Evren'in uzun zamandır üstünde çalıştığı bilinen Ansiklopedi, birinci hamur kağıda basılmış 170 küsur sayfa içinde sinemamıza katkısı olmuş başlıca oyuncu, yönetmen, yapımcı, yazar, görüntü yönetmeni ve çeşitli teknik elemanlan derlitoplu biçimde veriyor. Bol bol fotoğraf da kullanılmış. Kitapta bazı unutulmuş isimler var. Bunlardan bazılarının, Sıkıyönetimin bildirileri gereğince (üstelik basım aşamasında) kitaptan çıkarıldığını biliyoruz. Ama sözgelimi Sami Şekeroğlu veya Flıat Özlüer'in yokluğu nasıl açıklanabilir? Bir de filmografilerin genelde 80'lerin başında takılıp kalmış olduğu, günümüze dek getirilmek için gerekli çabanın gösterilmediği gözlemleniyor. Sözgelimi Osman Seden'inkinde, Seden'in son verilen filmi, 1979'daki "tnsan Sevince"... Oysa yorulmak bilmez Seden, o zamandan beri birkaç düzine daha film yaptı. Bu tur aksakhkların ikinci bir baskıda duzeleceğini ummak gerekir. Şimdilik, "Türk Sinema Sanatcılan Ansiklopedisi", temel bir gereksinimi karşılayan önemli bir kaynakkitaptır ve her sinema ilgilisinin elinin altında bulunması gerekir. Kitap, FilmSan Vakfının bir yayını. Böylece bu vakfın seks filmlerine yapıştınlan pullardan toparladığı parayla ilk kez sinemamızın gerçekten yararına bir iş yaptığını görmek, sevindirici. Diğer yayın ise, Ankara'da ESDA (Ekonomik ve Sosval Dokiımantasyon ve Araştırma A.Ş. tarafından yayınlanan "Türkçe Sinema Yazıları Kaynakçası". Oguz Onaran'ın bu araştırması, Kuramsal Yazılar'dan Sinema Eleştirisine, Ülke Sinemalarından Sinemada Cinselliğe, 13 bölüm altında Türkiye'de bu konularda yazılmış bellibaşlı yazı, araştırma ve incelemelerin yayın organları ve tarihlerini vererek bir dökumünu yapıyor. Kuşkusuz yine eksiklikleri olan, ancak kendi tür ve alanında Turkiyede ilk kez yapılan bir yayın olması açısından önemli bir çalışma. Böylece araştırmacılar, sinemanın çeşitli alanlarında bizde yararlanabilecekleri kaynakyazıları daha kolay bulabilecekler. Bu ilginç yayın, 100 sayfa, fiyatı belirsiz, ESDA Mesnevi Sokak 31/9 Çankaya/ANKARA adresinden istenebilir. Duyduk Gördük y ^r W biürler. Asü adı Gürkan Coşkun. Çorum'da doğdu, 196171 yıllan arasında Güzel Sanatlar AkademhVnde, Beyoğlu meyhanelerinde, Boğaziçi korularında, rutubetlî evlerde resimle ve biraz alkotte haşir neşir on yıl yaşadı. Yağhboya tablolanm taksitle 200 liraya satar, alıcı bulmakta zorlamrdt. 1971'de Paris'e gitti ve kısa sürede kendini kabul ettirdi. Uzun bir aradan sonra tstanbuVda son sergisini 1978'de açtı. Şimdi "Koleksiyonculantmz" onun peşinden koşuyorlar ama Komet, Fransa''da resim satmaktan Türkiye'ye yetişemiyor. Yukardaki fotoğraf, Komet'i kometleşmeye başladığı günlerde gösteriyor. (Fotoğraf: Turgut SALGAR) O n u tam an ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ "Niçin tskenderiye'nin devamı olan "Bellek'te, Yusuf Şahin özyaşam öyküsüntt anlattnayı sürdürüyor ve ülkesinin yakın tarihini anlatıyor. Wajda ve Şahin'in tarih yaklaşımı Sinemanm ticari istemleri dışında Tarih'e yuklaşmak, restni tarih inlayışının ve önyarsıların dışına taşarak yeni ve çağaaş bir görüş açısıyla Tarih'i yorumlamak, çok az sayıda filmin yapabildiği bir deneydir. Sinemanın tarihe bakışı, genelde sinema sanatıru onurlandırıcı bir düzeyde olmamıştır. Daha 1910'larda "Duc de Guise'in Öldüriilmesi" ile başlayan 'sanat filmleri'nden yine o yıllann ttalyan 'üstiinyapımları'na ve taıihin her dönemini, her olayını yağmalayıp bir tür gösteri sinemasının belirlenen kalıplarına indirgeyen bir Hollyvvood'a dek, tarih, sinema için yeniden üstün düşünülecek, çözümlenecek, yorumlanacak bir alan değil, bir Honu/olay/dekor maUemesi yığını olarak ele aljnmıştır. Genelde tarihle çok daha sağhklı bir ilişki kuran ve oyalamadan çok bilinçlendirmeye yönelik bir sinema türünün, belgesel sinema ve onun türleri olan haber derleme, kurgulama veya bir aratür olan 'dramatik belgesel' alanları olduğu söylenebilir. Sinemanın ticari isterleri dışında tarihe yaklaşmak, onu 'resmi tarih' anlayışının, önyargıların, kalıplaşmış smıflamaların ve tembel bakışlann dışına taşarak yeni, taze, çağdaş ve kuşkusuz sonuç olarak ileriye dönük bir görüş açısıyla yorumlamak, çok az sayıda filmin yapabildiği bir deney olmakla kalmıştır. nı odak noktası ahyordu. Film, tüm dünyada gördüğü büyük ilgiyi bu çatışmadaki dramatik güç denli, özel politik konjonktür gelişmelerinin bu tarihsel çatışmayı güncel kılmasına, diğer bir deyimle Danton'un Lech Walesa, Robespierre'in ise Janızelski ile kolayca kurulabilen koşutluklar taşımasına borçluydu. Üzerinde çok konuşulan, çok 'spekülasyon yapılan' bu konuyu ve bu benzerlikleri tartışmak değil amacımız.. Şunun altını çizmek isüyoruz: Wajda, Fransız devriminin bu ilginç dönemini ve Danton'un giyotine gitmesi sonucunu getiren tarihin bu ünlü 'siyasal yargılaması'nı sinemalaştırırken, elindeki tarihsel malzemenin içerdiği geniş dramatik olanakları sonuna dek kullanıyordu. Ama film, inanılmaz dramatik gücünü, tarihsel olayın ilginçliği denli, bu olaya ustalıkla kurgulanmış 'ruhbilimsel' ve bireysel kişilik incilemerini ruhbilimsel düzeyde de desteklemek, sağlamlaştırmak amacını güdüyordu. Sözü yine Wajda'ya bırakalım "Danton'la Robespierre arasındaki tartışma, devrim için iki farklı görüş, sadece siyasal bir tartışma olamaz, işin bir de ruhbilimsel (psiko)ojik) boyutu olmalıydı. Ruhbilim olmadan hiçbirşey anlaşılmaz. Sadece 'politik' ögeleri düşünmekle politik bir film yapılamaz." Böylece, "Danton"un ve de Wajda'nın 'tarihsel füm' anlayışı ortaya çıkıyordu: Temelde tarihi, tarihsel bir dönemi anlatmak, ama bunu yaparken de ruhbilimsel ayrıntılar ve insancıl davranışlar Uzerine eğilerek, bunlan tarihi ve tarihsel kişilikleri açmada yardımcı bir öğe gibi kullanmak.. "Danton", bu amacı ustaca gerçekleştiren bir yapıt olarak önemliydi. öyküsüne zaman zaman 'miidahalen eden belirleyici bir taban görevini yapıyordu. Sinema ile tarih arasındaki karmaşık ilişkiye iki değişik örnek: Belki bir emniyet görevtisi ilgilenir Okuyucumuz soluk soluğa, tanık olduğu kazanın hemen ertesi günü Ankara Büromuza gelerek olayı şöyle anlattı; "5 temmuz salı günü akşamt 23.30 sıralannda Çiftlik'ten gelirken, bir arabamn üstelik karşı şeritte yUrümekte olan 6 kişiye çarptığını gö'rdüm. Bu yayalardan üçü hemen olay yerinde öldü. 2 kişi de ağır yaralandı. Yarahlar hemen hastaneye götürülürken olayı görenler kazayı yapan ve körkıitiik sarhoş olan İcişilerce önce rüsvet, ardından tehditle susmaya zorlandılar." Okuyucumuzu, "vah vah, geçmiş olsun. Olabilir böyle şeyler" diye teskin etmeye çaltştık. Oysa o tersine diklendi: "Hayır, bu iş öyle basit bir iş değil. Bu kişiler kazadan on dakika önce sarhoş diye karakola götürülmuş. Ama nedense hemen bırakılmtş. Sarhoş olarak araba kullanmalarma göz yumulmuş, az sonra da üstelik sol şeritte giden 6 kişiye vurup uçünu öldürmüşler." Bunun da olağan olduğunu söyledik okuyucumuza. "Olabilir, herkes işin bir kolayım bulup hallediyor" dedik. Okuyucumuz bu sözümüze çok ktzdt ve sertçe devam ettirdi konuşmasını; "Hadi buraya kadar olağan dediniz. Peki Ankara'nın göbeğinde üç kişinin öldüğü, iki kişinin ağır yaralandığı olayları gazeteler niye yazmadı. Tek satır çıkmadı bir yerde. Emniyetten niye bu konuda basına bilgi verilmedi. Kimbilir belki dosya bile tutulmayıp, üstelik garip yayalar suçlu görülüp, olay kapatılacak." Okuyucumuz hakhydı. Onu biraz sinirlendirip olayı tam olarak anlatabilmesini sağladtk. Gerçekten hem tanık olduğu kaza, hem de olay önemliydi. Bir ilgilenen olabilir diye arabamn 06 UT 629 plakah olduğunu, arabayı kullanan 20 yaşmdaki oto tamircisinin adımn ise Altan Yılmaz olduğunu yazalım. Olur a, sarhoş araba kullandığı için 10 dakika karakolda konuk edip, eline tekrar direksiyon veren emniyet görevlisini, olayı basmdan saklayan emniyet görevlisini ve bu olayın sonucunu bir yetkili merak ediverir. Becerikli kimi görevliler böyle bir olay olmamış derlerse, kazada canlarım yitirenlerin adlarım da şöyle sayalım: "Nurşen ve özlem Gülten Demirel" Ünal ile 'Bencü' bir sinema mı? Şahin'in VVajda'ya ve "Danton"a göre temel farkı, kuşkusuz filmlerinde tarihin değil, kişisel öyküsünün ve bireysel hesaplaşmalannın ön planda olması idi. Şahin'in her 2 filmine de, tarihsel fonu yerleştirmede yetersiz, giderek beceriksiz kaldığı, özellikle "Bellek"te araya giren haberfilmlerinden parçaların filmin genel yapısına oturmadığı, yapay ve ekleme kaldığı söylenebilirdi. Bu filmlerin karmaşık yapıları içinde tarihin vartığının ve belirleyiciliğinin çok geride, silik ve önemsiz kaldığı da söylenebilirdi. Gerçekten de, ele aldıkları dönemlerin önemine ve Mısır toplumu için yaşamsal belirleyiciliğine karşın, Şahin bunlan iyiden iyiye geri planda bırakmış, kendi özyaşamına aşırı önem veren bir hayli 'benmerkezci' bencil filmler yapmış değil miydi ve bu açıdan bu filmlerin, tarihe olumlu biçimde eğilen bir sinemaya örnek diye gösterilmesi mümkün müydü? Hay sen çok yaşa emi, Yaşar! Başbakanlık Basın ve Halkla tlişkiler Daire Başkanlığı'nda yardımcı hizmet görevlilerinden Yaşar, yalnız çalıştığı yerde değil, çevresindekiler, onu tanıyanlar ve özellikle basın mensuplan tarafından pek sevilir. Sürekli gülen, sempatik Yaşar'ın hizmet aşkı hep kulaktan kulağa dolaşır. Daha geçtiğimiz yıl Sağlık ve Sosyal Yardtm Bakanlığı'na bağlı Dr. Refik Saydam Enstütüsü 'ne gidecek evrakı vermek için bakanhğın müracaat memurluğuna gitmiş ve "Refik Saydam "m yerini sormuştu. Müracaat memuru Bakanlık fihristine bakıp "bizde böyle biri çalışmıyor" deyince Yaşar Başbakanhğa dönüp, "Refik Saydam diye biri çalışmıyor" diyerek kendisini oraya boşuna gönderenlere ktzmıştı. Geçtiğimiz haftalarda arkadaşlanmızdan biri Başbakanlık Basın Müşavirliği''ne gitti. Yaşar az sonra elinde çayla dönüp arkadaşımıza çaysundu. Arkadaşımız, "llhan öztrak yerinde mi acaba?" diye ortaya bir söz atınca Yaşar hemen fırlayıp, "Savm Devlet Bakam llhan Öztrak 'ın bıraz once çıktığmı, öğleden sonra yerinde olacağım" öğrenip döndü. Arkadaşımız bunun uzerine, "çok teşekkur ederim. Yaşar, vallahi senın hakkın 6denmez" dedikten sonra "bana iş bırakmadm, ah bir de bankerlikle ilgili son durumu öğreniver Yılların dostu nerelerdeydi? Berna ve Feyyaz Tokar, Hisar'daki güzel yalılarmda görkemli bir davet verdiler. Bastntn, iş adamlannın ve devlet kesiminin en seçkin temsilcileri davette boy gösterdiler. Gözler özellikle, hükümeti temsil eden Dışişleri, Maliye, Baytndırlık ve 77caret bakanlannın üzerindeydi. Mina ve Ilter Turkmen 'i evlerinde aprlayan Tokarlar'ın ev sahipliğine denecek şeyyoktu. Kâselerde havyarlar, taze bademler, cevizler, yabancı ülkelerden gelme çeşitli peynirler, tropikal meyveler, Divan Oteli personelinin kusursuz servisiyle konuklara sunuluyordu. Vehbi Koç, tek başına bonfllesini yemeden önce tlter Türkmen 'le üst katta uzun uzun sohbet etti. Karşıt görüşlü gazetecilerin birbirlerinden uzak masalarda oturtulmastna kadar, her şey inceden inceye düşünülmüştü. Partiye motörleriyle gelenler içinde en çok kutlanan da AH Rıza Çarmıklı 'ydt. 70 milyon lira harcayarak Fatih Medresesi'ni restore ettiren Çarmıklı, Mevlanakapı Yetiştirme Yurdu'nda kalan çocukları o gün bu yeni yerlerine tasıdığı için çok mutluydu. Ancak, her şeyin böylesine düzenli ve güzel olduğu böyle bir davette, gözler yalının yıllar boyu değişmez ve en yakın dostu Ziya Mtiezzinoğlu'nu aradı. 29 Temmuz 1933 Şahin'in özelden genele giden bakışı Yusuf Şahin'in tarihe bakışı ise farkhydı. Şahin, öncelikle daha yakın dönemlere, üstelik kendi yaşadığı dönemlere bakıyor, bir anlamda özyaşamsal birer öykü anlatıyordu, "Niçin tskenderiye" ve "Bellek"te... Anlat Ozeli evrensel kılan Bizce evet... Çunkü, Şahin'in her 2 fılminde anlattıklanna gerçek boyutlannı veren, onları bizim için de ilginç, dolayısıyla 'evrensel' kılan, bu olayların tarihsel çerçevesiydi. Sözgelimi Şahin'in "Niçin tskenderiye"de sürekli işlenen "Amerika'ya gidip tiyatro eğitimi görmek isteği, dünyayı kana bulayan bir savaşın içinde olduğu için etkin bir dramatik malzemeye dönüşüyordu. Aym filmde işlenen, Arap genciyle Yahudi kızının, Yahudi ailelerinin yaklaşan Almanlar nedeniyle tskenderiye'yi terketme zorunluğu karşısında ayrılıkla sonuçlanan ilişkileri veya Şahin'in amcası Adil Bey'in, melek yüzlü bir İngiliz askeriyle yaşadığı eşcinsel ilişki, hepsi de tarihin ve dönemin çerçevesi içine oturdukları için önem ve ilginçlik kazanıyordu. İngiliz'in El Alamenyn'de Ölmek üzere savaşa giderken, Adil'e "anam da, babam da nasılsa sensin" demesindeki duygusal/dramatik güç, onun beklenen (bilinen) yazgısı olmasa var olabilir miydi? Şahin, ön plandaki alabildiğine bireysel ve özel olaylar dizisini, tarihle besleyerek ve belli bir dönemin koşullarına oturtarak filmini ilginç, giderek önemli ve evrensel kılmayı başarıyordu. Denuziere'in romanı yeni bir TV dizisi oluyor: "Lousiana" Kültür Servisi Fransız romancısı Maurie Denuziere'in "Lousiane" adlı romanından uyarlanan televizyon dizisi tamamlanmak uzere. Önce Etienne Perier'nin, ardından Jacques Demy'nin sürdurduğu ve kısa suren çalışmalardan sonra bıraktıkları diziyi şimdi Philippe de Broca tamamlıyor. İlk üç ay Amerika'da çalışan yönetmen, artık Paris'te filmin son sahnelerini çekmekle meşgul. Filmin kahramanı ve birbiri ardına geçirdiği aşk serüvenleriyle dikkati ceken Virginie Tregan rolünde Margon Kidder oynuyor. Fransız Devrimi'nin Wajda*ya göre önemi Sinema Günleri'nde izlediğimiz VV'ajda ve Yusuf Şahin'in filmleri, bizce tarihe yaklaşmada değişik, ama örnek alınacak iki temel tutumu simgeleyen önemli yapıtlardır. Değişik olmalarına karşın, 2 yönetmenin tutumu da, tarihe bakışta sinemanın edinegeldiği alışkanlıklan, kalıpları yıkmaya yönelik bir işlev taşıyorlardı. Wajda'nın "Danton"u, son yıllarda izlediğimiz tarih üstüne (veya 'tarihsel') filmlerin (veya diğer bir deyimle 'çağ filmleri'nin) en ilginç örneklerinden biriydi. "Danton"da Wajda'nın yaptığı, insanhk tarihinin en önemli, en ilgi çekici dönemlerinden birine, Fransız Devrimi'ne, devrimin öncülerinden Danton'un giyotine gitmesinden önceki son 8 günü çerçevesinde yaklaşmaktı. Niçin Danton ve niçin Fransız Devrimi? "Çünkü", diyordu Wajda, "Bugün bizim için Fransız devrimi, bütün kaygılann, insanın biıtiin alın yazısını değiştirme girişimlerinin, bütün karşı koyuş ve boyun eğişleriyle, kazanma kavgasının kaynağıdır"... Ve ekliyordu: "Çok şeyin başlangıcıdır Fransız Devrimi... Bütün devrim dUşünceleritıin anasıdır. Çok kısa bir sıirede, inanılmaz bir yoğunlaşmayla birlikte, yüzyıllardan beri yinelenerek süregelen durumlann, insanlığın tüm düşlerinin dile gelirilmesidir... Bilginin ve esinin olağanüstU kaynağıdır bu devrim".... sen " diye espri yaptı ve odadakiler hep birlikte güldüler. Arkadaşımız az sonra Bankerler Koordinasyon Kurulıı 'ndan son durumu öğrenmek için ayağa kalkarken, Yaşar soluk soluğa içeri girdi. "Abi, bankerlikle ilgili son durumu istedim, senin adını verdim. Ama oradaki adam, kendısi gelsm, dedi ve bana vermedi". Bu sözü duyan arkadaşımız beyninden vurulmuşa döndü. Laf olsun diye söylenen şeyi Yaşar ciddiye alıp Koordinasyon Kurulu'na gitmişti. Gülecekti gülmesine ama kimbilir kurulda kendisi için ne duşunmuşlerdi. Hemen hızla yukarı çıkıp olayı anlattı. En sonunda durumu kurtardı ama şunu diyemeden edemedi: "Hay sen çok yaşa Yaşar". TARİHTE BUGUN Mümtaz Arıkan 189O'DA 8LiaÜN,HOLlANMLı\BUYUK RBSSAM VINC6NT VAN SO6H OLÖU. İKİ &UN ÖNCEKI İNTİHAR 6İRİŞİMİNDE,TABANCAYLA GÖ&SUNOENAĞlR YAHAIANMIŞT)'.ÖLPÛĞÜNDB 37 YAŞtNDA OLAN VAN6O6U, ClPPİ OLARAK RESİM YAPMAYA 25'İNOE BA$LAMI$Tt. ÖNCE KOYU RENKLEHLB ÇAUŞAN fZESSAM, SMPRESyVNİSTLERİ(iZLBNİMCİ) TAMIPIKTAH 5OA//84 PALETİNİ DEĞİÇTİRO'h İLK ÖNEMLİ SlNİK KRİZLEIİİ, GAU&UlH'LE AHLBS'TB BlRLIKTEYKBN BAŞLADl (i898).Bü OUfiUM, GOH İKİ YILINI AKIL HASrAUELEIZİNPE <JE DOKTOR SÖ2EVMİNDS 6E0RMESİME N£PEN OLACAKTI. RESlML£gİNt>£,EMP8E2YONİ£T TEICH/ĞI KENDlNCE YORUM. LAYAN,KAUN KONnjSLAR l/£ ÇOK FARLAK RENK.LBR KUUANAN MW6O6tf, SANATIYLA DAHA SONRA ORTAYA ClKACAK'EKSPReSYOHİSTLERtÖNCÛ OLMUSTU.. VAN GOGH'UN ACIKLl ÖLÜMÜ... NtÇİN DANTON? Wajda, "Donton" gibi bir film cevirmesinin nedenini şöyle açıklıyor: "Çok şeyin başlangıcıdır Fransız Devrimi. Bütün devrim düsüncekrinin anasıdır." Yukanda fılmin önemli oyunculanndan, Fonquier Tinville rolündeki Roger Planchon'u görüyoruz. lerinden ve bunların getirdiği gerilimden de ahyordu. Sözgelimi Danton'un Robespierre'le kopuştan önceki son buluşma sahnesi... Bu sahnede, tarihin yazmadığı, kimsenin bilemeyeceği ve de bir bölümu kuşkusuz yakıştırma olan davranışlar birbirini izliyordu. Hayatı dolu dolu yaşayan, boğazına ve içkiye düşkün, halka (sokağa) yakınlığını hiç yitirmemiş, duygusal, ateşli ve 'hayransız Danton'la, devrimi halkın içinden değil, büroTemel Çatışma sundan veya yatağından yönetmeyi yeğleyen, devrimi heyecank lı, kışkırtıcı ve duygusal yönlenWajda, Fransız devrimini, dirmelerden koparıp, katı, keDanton, Robespierre, Saintsin, bürokratik bir yapı içinde ; Just, Desmoulins gibi en ilginç oturtmaya çalışan, yemeği, içyönlendiricüeriyle perdeye geti**• rirken, Devrim'i yaratan yığın meyi sevmeyen, belki de 'hiçbir kadınla yatmamış' içine donük, lan, o coşkulu, savaşkan halkı soğuk ve hesaplı Robespierre'in (zaten eleştirilen biçimde) geri bu karşılaşmadaki (ve kuşkusuz plana itiyor, Devrim'in hemen başka sahnelerdeki) davranışlatüm liderlerini de sonradan giyorı, sonuç olarak, ıkisınin de tatine gönderen temel çatışmayı, rihe malolmuş tarihsel kişilikleDanton/Robespierre çatışması tığı kendi çocukluğu, gençliği ve tum yaşamıydı. Ancak her iki Kuşkusuz bu filmlerde, gidefilmde de, fonda tarihsel bir dö rek herhangi bir filmde ve de nem, tüm olayları, gelişimleri ve herhangi bir sanat yapıtında, döözellikleriyle beliriyordu. "Niçin nemin genel koşulları (tarih) ve lskenderiye"de 1942'lerin Isken sanatcımn kendi bireysel tarihi deriye'si, burnu dibindeki savaş arasında çözulmesi ve ayrıştırılla, Âlmanlar'ın dönmeye başla ması o denli kolay olmayan karyan şansıyla, El Alameyn kıyı maşık bir diyalektik ilişki vardır. mıyla, gelişen Arap/Yahudi düş Özellikle tarihe eğilmeyen yapıtmanlığıyla, kent burjuvazisinin larda bile var olan bu karmaşık savaşta bile durmayan eğlence ilişkiyi basite indirgemek değil leri, küçük ve büyük burjuvazi amacım... ancak Wajda ve Şanin çocuklarını "Amerika'ya hin'in bu diyalektik ilişkiyi kurgöndermek" düş ve girişimleriy mada, 2 temel ve değişik yöntele... "BeUek" te ise, Şahin'in ay me örnek oluşturduklarıru düşunı yıllarda başlayıp günümüze nüyorum. Tarihi kişisel/bireydek getirdiği serüveni, ulkenin sel/ruhbilimsel ayrıntılarla besneredeyse yarım yuzyıllık yakın îmek veya tam tersine, kişitarihinin en belirleyici olaylan C^l/bireysel öyküleri tarihle besna koşutluğu içinde veriliyordu; lemek... Sinemanın ve sanatçıFaruk rejimine karşı direnişler, ran bir yandan kendisiyle, kensokak savaşları Abdülnasır'ın di geçmişiyle, diğer yandan da iktidara gelişi, Araplsrail sava tarihle hesaplaşmasındaki bu şı, yenilgi Sedat'm ortaya çıkma yöntem farkını gözlemlemek, sı vs. Tarih, geride tüm görke bana en azından ilginç olarak miyle duruyor. Şahin'in bireysel gözüküyor. Karmaşık bir diyalektik ilişki 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet İlk tayyareci Türk kadını Tayyareci Vecihi Beyin Kalamış'taki tayyarecilik mektebinde, ilk tedris devresi bitmiş olduğundan yakında muvaffakiyeti görulenlere diplomaları verilecektir. Bu arada, Türkiye'de ilk kadın pilot olarak Bedriye Hanım da ağustosta mektepten çıkacaktır. Tayyareci Bedriye Hanım mektepten çtktıktan sonra ne yapacağı ve bu mesleğe niçin atıldığı hakkında demiştir ki: "Tayyareciliğe merakım çok eskidir. Mektebe geçen sene girdim. İlk defa geçen sene eylulde uçtum. Sonralan talım uçuşlarında tayyareyı kendım kullanmaya başlayınca tayyareciliğe karşı olan alâkam ve muhabbetım busbutün arttı. Mektepten çıktıktan sonra, iyi bir havacı olmak için çalışacağım. Havacılık sahasmda da Turk kadımmn diğer memleketler kadınları ile yarışabileceğini göstermek gayemdir. Bedriye Hanım uçmaktan duyduğu zevki de anlatmıştır: "En kederli anlarımda bile uçtuğum zaman her şeyi unutur, eskı neş'emi bulurum. Tayyare benim ıçın en samımı arkadaştır. 29 Temmuz 19331983 hep birden bütün araziyi tetkık ve ski yapma noktalarını tesbıt ettik. Şimdi 6 ski kulübesi inşa edilecektir." Ski yolları yapıhyor Büyük dağsporu meraklıları, kışla beraber Uludağ'da hiç tehlikesiz ski sporları yapabileceklerdir. Atleüzm atrenöru Her Aleksi Abrahams bu münasebetle şu izahatı vermişür. "Bugun Bursa'da ve 'istanbul'da 3 ski kulubumüz vardır, fakat Uludağ'da her ski kayana kabil olan emniyet ve yardımı temin edebilmek için ski kulubeleri yapılacak ve ski yolları ışaretle tesbıt olunacakar. Bursa Valısı'mn ve Kolordu Komutanı Alı Hıkmei Paşa'nın bu spora olan alâka vc gayre'lerı sayesmde birkaç gun evve!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle