Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ğunu belki öğrenir. Rosa Luxemburg'un anlattığına göre, şaşılacak şeydir, göç sırasında yırtıcı kuşlar, ufak kuşlara dokunmazlar, hattâ onlan sırtlannda taşırlarmış; diyelim şahin, çalıkuşunu yutacağı yerde yüklenirmiş, ta Nil kıyılarına dek. Oraya varınca da her küme kendt bölgesine gitmek üzere aynlırmış. Böyle bir yığın ilginç ayrıntı. Bülbülün hangi saatte, hangi bahçede en iyi konserini verdiğini, mavi isketenin nasıl yuva yaptığını tatlı tath anlatırken, Rosa Luxemburg, çok acı bir gözlemine de değiniyor: Almanlar, Polonya'dan mandalar getirmişler, motor azaldığı için bu güçlü hayvanları taşıtlarda kullanmağa başlamışlar... Bir günde iki mandanın çektiği bir araba yük getirilmiş hapishaneye. Yorgun hayvanlar kapıdan içeri bir türlü giremedikleri için, sürücü, sopa ile bir temiz dövmüş hayvanı, Öyle ki, mandanın derisi yanlmış, kan akmağa başlamış oradan. Rosa Luxemburg, ağlayarak, "Ne inceymiş rneger manda derisi!" diye yazıyor. Burada olsaydı alırdı ağzının payını, cephede insanlar ölürken... Insanın sinirime dokunması, belki doğallığa aykırı davranışlarından, belki de daha tam olmamasındandır. Eksiktir insanoğlu; kurnazlık, yalancılık, ikiyüzlülük, dalkavukluk, gammazlık... bueksikliğin ürünüdür sanınm. Buna karşın, yetkinliği (mükemmelliği) kimse kimseye bırakmaz; özgeçi dedin mi, yalnız ondadır, insancıhk yalmz onda. Aykın gelecek ama, uygarlık ilerledikçe insanın eksikleri (demek pislikleri) artıyor diyecem. Rousseau'culuk yaptığımı sanmayın; ilkel insanda yoktu kendimi beğenme, kıskançhk, haset, hasetten hastalanma... Çünkü onlar bir hayvandan, bir bitkiden, ya da doğasal bir olaydan geldiklerine inanırlardı. Onun için de, bir hayvan, bir bitki gibi ağırbaşhydılar. Totemcilik en meraklı olduğum konulardan biridir, okumaya doyamam yıllardan beri. "Totem" sözcüğü "ototeman" dan geliyor, Kuzey Amerika ormanlarında avcılık ve balıkçılıkla geçinen Algonkinler'in dilinde "Benim klanımdan" anlamına. Çünkü O klandaki bütün bireylerin, klanı koruyan bir hayvandan geldiğine inanılıyor. Diyelim bir klanın totemi baykuş ise, orada herkes baykuştan gelme, demek baykuşla akrabadır. Dahası, baykuş, klanın atasıdır. Yoksa benim hayvanlara gösterilmesini gerekli gördüğüm saygı, bir atalar saygısı olmasın? Ancak bütün insanhk için bir tek totem, bir tek atahayvan gösterilemeyeceğine göre, en iyisi, bütün hayvanlar ve bütün bitkilerle akraba olduğumuzu söyleyip işin içinden çıkmaktır. Gelgelelim, artık buna da hiç olanak kalmadı, çünkü bilginler, totemciliği, ilerlemiş toplumları, ilkel toplumlardan ayıran bir aşama olarak gösterdiler. Peki, ama Eskimoların, totemsiz bir toplum olmalan, onlan ilerlemiş saymamıza yetecek midir? Totemcilik, Lang'dan Levi Strauss'a dek, çeşitli yorumlara uğradığına göre, gene de bir gizdir bence. Onu dıştan evlenmenîn yasası saymak mı daha akla yakındır, yoksa klanları birbirinden ayırmanın temeli mi? Bana, totemciliği doğakültür bağlantısı sayan Levi Strauss'un buluşu çok parlak gibi gelir. Bir ilkel toplumda yaşasaydım, ağaç totemli klanı yeğlerdim. Ağaca öylesine sevgim vardır, nerdeyse onlarla konuşulabildiğine inanırım. Belki de ağaçtan yana yoksul sayılacak bir ülkede bulunduğumdandır bu. Mustafa Kemal Paşa ile, tsmet bey, Birinci Dünya Savaşında, bir gün çölde atla giderlerken, Mustafa Kemal, Çabuk bana yeni bir din adı bul lsmet, der. tsmet bey, o an, Ağaç dini paşam, yanıtmı verir. Yazımızın başına dönersek, demek sinire dokunan şeyler kültürle ilişkili olanlardır. Bir kültür ürünü olan insan için ne talihsizlik! 29 TEMMUZ 1983 Talihsizlik Sinirime dokunan bir hayvan, bundandır. (Demek, komedyasinirime dokunan bir bitki olma ya "güldürii" denildiği gibi, tramıştır hiç. Bunu hep bilirim de, gedyaya da "ağlatı" adını takneyin, niçin sinirime dokundu mak yanlıştır.) Softalann dediğunu düşünmemişim bugüne de ğine göre, domuz, anası ile çiftğin. Sanınm pek de güç olmaya leşirmiş, eşini kıskanmazmış da caktır bunu bulmak; çünkü hay ondan yasaklanmış etini yemek vaıu, bitkiyi, doğasal olaylan bir dince. Oysa anası ile yatmayan yana ayınrsak sinire dokunacak hayvan olmadığı gibi, domuz eti bir "insan" kalır ortada, bir de yemeden de karısını ötekine beinsan elinden çıkma kimi şeyler. rikine peşkeş çeken nice adam Hayvanlar, bitkiler, doğasal görü'müştür. olaylar, soyluluklan ile hep saygı Hayvanları, bitkileri sevmeuyandırırlar. Ama "soyluhık" yenler, hayvandan, bitkiden sevkavramı kültüre, demek insana gi ile sözedenlere kızanlar hep siUişkin değil midir? Doğayı nasıl nirime dokunmuştur benim. olur da kültürel bir yargı ile de Böylelerinden biri ile, bir arkağerlendirebiliriz öyle ise? Ger daşın evinde yemekte karşılaşçekten de hayvanların, bitkile mıştrm... Unutmadımsa köpekrin, doğasal olayların sinire do ler, kediler üzerine konuşuluyorkunmakla da, soylulukla da bir du. Daha biz gelmeden bir şişe ilişkileri yoktur, bizim yargılan viskiyi bitirdiği için sarhoşlamış mızm dışmdadırlar, yanlış anla olan genç bir hanım, bağırmağa şılmasın, bize uzaktırlar onlar; başladı birden, insanlar aç iken, zamanın, güncelin içine girmez köpeklere, kedilere yiyecek veriler, neyseler odurlar. Söylence lirmiymiş hiç... Ağzım açık kalgibi, tragedya gibi. Saygı uyan dı. Ertesi günü de bir tanıdığıma dırmaları, bundan olsa gerektir. gitmiş, "Ben dtin akşam böyle Hayvanlara saygı duymamak, böyle yaptım, iyi ettim mi?" diOidipus'a, "Ananla yatmışsın, ye sormuş, ondan "İyi etmişsin" babanı öldürmüşsün, Tann se yanıtmı ahnca da bir güzel rahatnin belanı versin" demekle bir lamış. Burada hayvanı kücümdir. Çünkü tragedyada suç yok semenin, sözümona insancıhkla, tur, yalnızca ceza vardır. Onun ilericilikle birarada gösterilmeğe büyuklüğU, bizi ağlatmaması kalkışılması, büsbütün sinir bo MELtH CEVDET ANDAY PENCERE Batı ve Biz 18 Ocak 1927'de Amerikan Kongresi'nde Temsilci Upshow, Lozan Antlaşması'nı şöyle niteliyordu: " Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşma kabul eftirmiştir. Buna her yerde bir "Türk zaferi" dediler, Ve eski dünya ~ parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra, büyük serrnaye, grupları, soğukkanlı ticaret erbabı ve giderek sözde din temsilcileri bile Türkiye'yi uygar uluslar masasında uluslararası bir konuk durumuna yücelterek Amerika'yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler:' (Türkkaya Ataöv Amerika, NATO ve Törkiye. Sayfa 172) • ABD'nin Lozan Antlaşmasını (daha açık deyişle Türkiye Cumhuriyetlnin varlığını) tanımamak için uzun yıllar direndiğini biliyoruz. İlk VVashington Büyükelçimiz Muhtar Bey New York'a vardığında, gemiden gizlice çıkanlmış, gideceği yere polis kordunu altında götürülmüştür. Amerikan halkı, yöneticilerin sürekli propagandasıyla koşullanarak Türklere düşman kesilmişti. Yalnız Amerika mı? Lozan Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalan Avrupa devletlerinin değer yargıları neydi? ' Turkler barbardır, uygarlık dtşıdır" Ben kendi hesabıma Batı'da bu görüşü paylaşanlara ne kızmış, ne de şaşmışımdır. Batı emperyalizmi, sömüreceği halka tepeden bakmak zorundadır. Böyle bir yaklaştm "üstün soylar, aşağt halklan sömürebilir" kuralını benimsetir. Bunun içindir ki emperyalist Batı; Cezayirliye, Vietnamlıya, Çinliye, Hintliye, zenciye uzun yıllar aşağılayıcı bir gözle bakmıştır. • Biliyorum şimdi içimizden ötkelenenler çıkacak ve soracaklardır: Biz Türkler, Arapla, Hintliyle, zenciyle bir miyiz? Ben kendimi ne geri kalmış uluslardan üstün, ne de gelişmiş toplumlardan aşağı görürüm; Ulusal Bağımsızlık Savaşıyia benliğimi tanıdığımdan ve dünyaya tanıttığımdan kimliğimi mazlumlara daha yakın sayarım. Emperyalizm, sömürdüğü halklan kendinden aşağı görmek saplantısını bir felsefe niteliğine dönüştürmek zorundadır. Nazizm yeryüzünde en soylu ırkın Cermen olduğunu savunur. Böylece Avrupa'daki öteki halklan boyunduruk altına almak ve sömürmek Hitler'in dünyasında hak niteliğine dönüşür. • Batı'da "Haçlı Seferleri"ne dek inen kökenleriyle islâm dünyasına bakış açısını saptayan görüşün özünde "sömürü" felsefesın/n ilkelliği yatar. Bu görüşün şimdi yeniden pompa/andığını izliyoruz. Avrupa'da Türk işçilerine olumsuz yaklaşım; Ermeni terörüne kol kanat germe eğilimleri; Yunanistan'ı kollama ve gözetme politikalan bizi tedirgin ediyor; her yanda söylenen şudur: Batı bizi tanımıyor; kendimizi Batı'ya tanrtmak için çaba göstermeliyiz. Doğrudur. • Ancak "doğrudur" derken, bu yaklaşımın "eksik" olduğunu da söylemek gerekir. İçimizden kimse Türkiye'yi Doğu'ya, Hindistan'a, Çin'e, Sovyetler Birliği'ne, Cezayir'e tanıtma gereğinden söz açıyor mu? Bizim için yeryüzü Amerika ve Batı Avrupa'dır; şu ters yazgımıza bakın ki kendimizi onlara beğendiremiyoruz. Kendimizi "Bafoya beğendirmek" için ne yapmalıyız? Atatürk, kendisini Batı'ya beğendirmek için özel bir çaba m gösterdi? ABD'nin 1930'lara değin Türkiye'yi dışlaması o dö nemde bizleri çok mu tedirgin ediyordu? Ybk canım; Ameri ka'nın farkında bile degîldik; çünkü kendimize güveniyor, çağ daş uygarlık yolunda yürüdüğümüzü biliyorduk; kimsenin be ğenisine muhtaç değildik. • Sorun şudur: Kimsenin beğenisine muhtaç değitdir Türkiye; ama bl kendi kendimizi beğeniyor muyuz? Eğer kendimizi beğeniyorsak, davalanmızda haklı olduğı muza inanıyorsak, gereğinde Batı'ya karşı savaşımla hakkımı kanıtlanz. Batı'ya kendimizi tanıtmanın en doğru yöntemi > geçerli yolu budur. Ne var ki aynaya baktığımızda kendi kendimizi beğenmiy< sak, Batı bizi neden beğenip bağrına bassın? zucudur. Bu yönteme başvuranlar, insancıhğın, ilericiliğin ne demek olduğunu bilmeyenlerdir. Yeryüzünde hayvanlar olmasaydı, bunların insancıhğı nerden, nasıl çıkacaktı ortaya? Son günlerde, Rosa Luxemburg'un "Hapishane Mektuplan"nı yeniden ve bir solukta okudum. Duyduğum hayranlığın şu an bile sıcaklığı içindeyim. Hücresinin penceresinden gördüğü, kimini beslediği kuşlardan, suladığı çiçeklerden, göğün ve bulutlann renk değişimlerinden... evet, yalnız bunlardan sözediyor; hapishaneden çıkar çıkmaz hayvanat bahçesine, botanik bahçesine gideceğini söylüyor dostuna. Bilirsiniz, bu dünyaca ünlü kahraman kadın, tam bir toplumcu idi; Birinci Dünya Savaşı'na karşı geldiği, barışı korumak istediği için hapse atıldı. Liebknecht ile birlikte salıverildikleri gün, hapishane kapısında dövülerek öldürüldüler. Işte bu Spartakist Rosa idi çeşitli kuşların huyundan suyundan, türlü türlü bitkilerin değişik güzelliklerinden sürekli sözeden. Yukarda anlattığım hanıma öğütlerim "Hapishane MektuplarT'nı alıp okumasını. İnsancıhğın ne demek oldu ARADA BER REŞAT ATABEK, Av. Hukuk Doktoru 27 Mayıs 1983 tarihli Resmî Gazete'de 2827 sayılı Nüfus Planlaması hakkında kanun yayınlandı. Bu yasa 3 konu ile ilgilenerek yeni düzenlemeler getirmektedir. • 10 hafta doluncaya kadar talep eden kadına kürtaj yapılabilir gebeliğine son verilebilinir. Çocuk düşürme terimi bu yasada rahmin tahliyesi (boşaltılması) olarak da adlandırılmtştir. Tabip müdahalede bulurken kendisine başvuranın reşit olup olmadığını, serbest bir şekilde iradesini açıklayıp açıklamadığını ve evli ise eşinin muvafakat edip etmediğini araştırmakla yetinecektir. Başvuran kadın reşit değilse velinin izni ayrıca aranacaktır. Vesayet altında bulunan kişi üzerinde müdahalede bulunabilmek ıçin vasinin izni ve sulh mahkemesinin kararına gereksinme duyulmaktadır. 10 haflayı geçtikten sonra kürtaj ancak tıbbi zaruretler söz konusu olduğu takdirde yapılabilecektir. • Yasada düzenlenen ikinci konu sterilizasyondur. Bu müdahale çocuk yapma kabiliyetinin cinsel gereksinimlerinin tatminine engel olunmadan giderilmesidir. Bu müdahale yaşam boyunca kişiyi etkiler. Çocuk düşürme için aranan koşullar burada da söz konusudur. Yasanın temas ettiği 3. konu gebeliği önleyici ilâç ve araçlarla ilgilidir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'nm gerekli denetimi yapacağı sağlığa zarariı olanların satışını engelleyeceği açıkIanmaktadır. Satışına izin verilen ilâç ve gereçlerin kullanılması ise hiç bir sınıra ve koşula tabi tutulmamıştır. Reşit olmayan ve evli olan kadın her hangi bir kişinin izin ve muvafakatina lüzum duymadan ilâç ve gereci kullanabilir. Yasada benimsenen nizam üç temel ilkeye dayanmaktadır. "",'."' '.' .1) Kişi vücut bütünlüğüne müdahale edebilir. 2) Kadın çocük'dü'nyâyö getirmek veyâ getirmerriek rVusüslında Özgürdür. 3) Türkiye'nin nüfus artışının kısıtlanması toplum yararınadır. Bu ilkelere Anayasada genel olarak temas edilmiştir. 2827 sayılı kanun ile gerek Batı'da gerekse ülkemizde bir çok tartışmalara yol açmış bulunan önemli konularda modem görüşlere uygun bir düzenlemenin getirilmiş olması sevindiricidir. Kadın haklarına gösterilen saygı Atatürk ilkelerine de tamamen uymaktadır. Gebeliği önleyici aile palanlamasını gerçekleştirecek ilâçların satışını düzenlemek ülkemizde çoktan beri tehlike çanlarının çalındığı nüfus artışı konusunda bir ferahlık bir çözüm getirecek, malî olanakları dar olan ailelerin yaşamını kolaylaştıracaktır. Getirilen düzenleme acaba yeterli midir? Bu soruyu cevaplandırabilmek için Nüfus Planlaması hakkında kanunu, sosyal Sigorta yasaları ile karşılaştırmakta yarar vardır. Sosyal Sigorta Yasası hükümleri mucibince sigortalıya hasta olduğu takdirde, iyileşmesi için gerekli tüm yardımlar sağlanır, ayrıca gebelik döneminde ve doğumda gerekli müdahaleler yapılır. Bu hükümler karşısında, a) Gebeliğin her hangi bir anındaiO haftalık süre ile sınırlı olmamak üzere, kadının sağlığı için lüzum husule geldiği takdirde, Sosyal Sigorta teşkitâtında gerekli müdahale ile gebeliğe son verilir. b) Sigortalının sağlığı lüzum gösterdiği takdirde sterilizasyon veya Kastrasyom ameliyesi gerçekleştirilir. Bunlar dıştnda Sosyal Sigortanın her hangi bir yükümlülüğü yoktur, sözgelimi Sosyal Sigorta hastanesinde veya dispanserinde tıbbi zaruret olmadıkça rahmin tahliyesine gidilmez. Kanımızca bu sonuç tatmin edici olmaktan uzaktır. 506 sayılı Sosyal Sigorta Kanunu kaleme alındığı devirde tamamen farklı ilkeler ülkemizde geçerli idi. 2827 sayılı kanunla durum tamamen değişmiştir. Başı ağrıyan sigortalıya ilâç verilirken, gebeliği önleyici ilâçların verilmesinden kaçınılması isabetli olmadığı gibi ülkemizde benimsenen aile planlaması ile güdülen amaçlara ters düşmektedir. Unutmayalım. Sosyal Sigortanın asıl ödevi, ekonomik durumu zayıf olanlara yardimda bulunmaktır. Bu konuda en kısa bir zaman içinde gerekli tedbirler alınmalıdır ve ancak bu suretle 2827 sayılı yasa ile güdülen amaçlar gerçekleşir. Bu sonucun sağlanması için 506 sayılı yasada bazı değişikliklerin yapılması muhakkak ki en isabetli bir harekettir. Ancak, yasa koyucunun müdahalesine gerek görülmeden Bakanlıkça yapılacak bir genelgeyle istenen sonuçların gerçekleşmesi de mümkündür. Ayrıca 2827 sayılı yasanın Resmî Gazete^ de yayınlanması kanımızca yeterli değildir. Sosyal Sigorta Kurumu bu kanun ile sağlanan haklardan sigortalılara bilgi vermelidir. SAGLIK YONETEN ERDAL ATABEK dan İstanbul'a gelmek üzere olan bir otobüs, Karacabey yakınında devrildi. Otobüs yolcularından beş kişi öldü, çok sayıBayram dönüşünde Datça' Nüfus Planlaması ve SSK Trafik kurallarıııa uymak kaza riskini azaltır /^İfllBEWi^^^^İ^BİfiBİ^&^ yâfl^^^V^^^^^^^HI^^^^^^^^^^Bfi^ A^^^^^^^B^^^^^^^^^^^^^^Hl^V /^^^^^B|^^H^^^^^B^P"^^^^^^B& ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M ^ ^ ^ ^ y 5 ozu ur m a ' ' ^e t s ' Görme yetisi, duy^ ' ' ^y^ar, dikkat azalır, algılama gücü düşer. ALKOL.. masınayol açar. Vücudun işle yolculardan birinin soyadı, tamdığımız bir aılenındı. Soyadı benzerlığıolabıhrdıelbette ama tutıat oıauk Az sonra teleton sonrasında dön künühekledfsT sonrasında Uönuşunu bekledığımız arkadaşımızın başka bir adı olup olmadığm, sordu. Bilmiyordum. Kuşkulandım. Gazeteye telefon ederek kaza hakkında bilgi olup olmadığını sordum. Haber vardı. ölen yolcular arasında, soyadını bildiğimiz arkadaşımızın tam adını ve mesleğini gareteden öğrendim. Sarsıldım. Anlamıştım. Bir kaza ile, bir yaşam daha bitmişti. ' oto ^*/mr^^ iar g e n e y e n i kazalar yapıyorl a r ç a r p ı ş ı y o r ı a r ) y o ldan çıkıdevriliyorlar. Sonuçta y o r l a r ı ölüler> y a r a l l l a r « araçlann yamfotoğraflan, devrilmiş , „•,„„ u : , '«,,m,im eşyaları, perısan b,r görünum.. İşin kesin bir yanı var: "Kurallara uymamak". Araba kullandığım zamanlarda da düşünmüşümdür. Kurallara uyulduğu zaman, kaza riski çok azdır. Ama, kurallara uyulmadığı zanuan, her an kaza riski vardır. Ama,her riskli durumdakazaolmaz. lşte, bu yanlış güven, ka Jj,' «kı^Saî^râfiSaymda gunluk durumuna bağlı olarak, rol oynar. trafik olayında çok büyük rol Alkol, araba kullanmaya geoynamaktadır. rekli niteliklerin hemen hepsini UYKUSUZLUK.. o»«msuz yönde değiştirir. Bu ni, , . , c , . «rftrttnrtt, « telikler, alkolün etkisiyle şöyle Uykusuzluk, csurücunün hbüJ X ; C ;,. de | T n d i n e .üven „ „ « y ü k d u ş m a m d ı r . özellikle, uzun yol sürücüleri, deneylerine gü oereksiz artar venmenin sonucunda, araçlarını nikkat ' azalır rahat sürdüklerine inanırlar. UyRefleksler zav'ıflar kusuzdaolsalar, yolları bilmekAleılama eücü zavıflar B y tedirler, refleksleri deneyimlidir. d e x i s j r ' Buna güvenerek, uzun saatler (Görme isitme') boyunca uyumadan araçlarını «aw,nm» /ihtiv^n a^aiır »ürerler. Ama, bir an geür, uy . . ^wakhk^frtırr.ini ""Vft^fiâr ku çöker, yorguntuk artar. SüBütün bıiI degişmelerden ötü ^ kırıklanylaBursaTıpFakültesi'ndeyatıyordu.Kardeşidahahafıf yaralarla kazayı atlatmıştı. Ayla'mn annesi, ağabeyi, kukardeşi, akrabalan, dostları, arkadaşlantoplanmışlardı. Içesindiriîemiyen bir ölüm nasıl yaşa Trafik kazaUırında, sürücü kusuru oranı % 77.6, amca ait kusurlar hıı<ıiflnr An /C ö t U n U e r i K a l a n KUSUrlar OU, yola. aydlfllatfnayU V€ dİ&er J , / ı «ı ı «» nedenlere Oaglldir. Insan £r.L.*siw.n» «ii^v.^i: ^In^L. ,U^LoU^» jaktOrU , SUrUMl Olarak direkSiyOU Ct,, 1'tiir Cvri hrıinn S Î ^ Î S S Î S f 0 bOyOk * SORUMSUZLUK.. Sorumsuzluk, insan faktörünün, bedelini en ağır ödediğimiz yanıdır. Sorumsuzluk, "adam sende" cilık, "aldırma, bir şey olmaz"cıhk, "boş ver"ciliktir. Sorumsuzluk, uykusuz yola ç.kmanm asıl nedenidir. nırsa.herseyöyleyaşandı. Ya şanıyor da. Zaman bu yarayı da başka yaralar gibi, saracaktır. Kızgın bir ateşin dağladığı yürekler, yavaş yavaş acıyı taşıyacak, günlük yaşam sabırla bu acıları Örtecektir Günlük ya5 am . ' . a r t . l k onl^ ohnadan, onlar^ . ^ P ? U r U ? g [ d e c e v k JDuşundum k. nıçe kaza haberı, ne çok evde böyle yaşanıyor. Dinleyenlerin "vah,'vab gene ^ * . ... . , surmenın asıl nedenidir. fizyolonk. OlgUnluk dlirumuna Sorumsuzluk, kurallara u y t ı * ı . x:ı ı J I mamanın asıl nedenidir. OOgll OUirak, trajlk OlayinÛa ÇOk Sorumsuzluk, hep kendini h a k h hiiviih rrtl nvnnmnhfntİir 8 ° r m e n i n a s ı 1 nedenidir. ft i"*j» »f* *JJ ııunıunıuuu. zalann doğmasında çok önemli rücü farkında değildir Gözlerib l fetken nı bl e k a p a t m a , £ Ç o kkısa.s,umıza değer vermesini bilmedikÖRÜ.. relerle uyur. Uykusuz surucule^ ,i n s a n , . . , t N S A N FAKT ,, , , . . . . r . . rın, böyle çok kısa zaman dılımT / başina Seçetl İnsanin DSİkolonk, ,r,^n^Z!rn;^aSlÜ " 8 Ç Sevgili BERKOL Doğum günün kutlu olsun DOĞAN AlLESl ^T^tS^^ ^ ^^ ^ ^l SS'S^Î önemli. Yurdumuzdak, tr^ik S ^ b ü S u S d a ^ b t £ffi ce kaza haberi, kimbilir kaç evde katlanılmaz bir felâket yaratiyOr , ^ dene ^ ' ONLENEMEZ Mt? kazalar.nda surucuye ,hşkm ku^ r ^ ( £ £ y a d a °WuğU 8 " Trafik S a r ı n d a sürücü 3 kusu Trafik kazalarını neden önleyemiyoruz? Üzerinde durulmasına duruluyor. Yeni yasa çıktı, cezalar arttı. Sık sık denetimler yapıldığım hem görüyoruz, hem okuyoruz. Ama, kazalar sürüyor. Otobüsler, kamyonlar, özel kusurlar % 3'tür. Geri kalan kusurlar da yola, aydınlatmaya ve diğer nedenlere bağlıdır. İşte "insan faktörü", sürücü olarak direksiyon başına geçen insanın psikolojik, fizyolojik, ol u oraı ^a™^'araca aîî ^J^tc 8 , m a z A m a ; b a z e n de> a n . 1* bir başka araçla karşılaşma, yoldan çıkma, buyuk bir kaza 0 Ç S ";S • „ tim, aşırı hızın, yanlış sollamav ? e y d e S 1 S m ı 5 t l r H e r 5ey Karma n m > y a n m a y a n s t o p lambalarıyla ka nşiKtır. y Q j a ^kmamn denetimidir. YokUykusuzluğun çok, ama çok sa, belgeler çoğu zaman tamamönemli olduğunu bilmek gerekir. dır. Yorgunluk, açlık da çeşitli fizyo"tnsan insanın kurdudur" sölojik etkileriyle dikkatin dağılzünü boşuna söylememişler.. y Ç ^ Z d e n e t i m i olmaJldır ™ p«ffayı alırız, ama sonucu a l a m ^ denetimi de, be.ge.erin denetim» değil, sorumsuzluğun Ger<ek TEŞEKKÜR Eşim lnci Erim'i, çok başarılı bir ameliyatla sağhğına kavuştura Prof. Dr. NURHAN AVMAN ile ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESl NÖROŞtRURJl KLİNlĞl'nin öğretim üyeleri, yardımcıları, asistanlan, hemşireleri ve tüm görevlilerine candan teşekkürü bir borç bilirim. REFET ERİM Başbakanlık Çevre Müsteşarı T.C. BAYINDIRLIK BAKANLIĞI LtMANLAR İNŞAATI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MAKİNA İKMAL İSTANBUL BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 2490 say\h kanun hükumlerine göre kapalı zarf usulü eksiltme suretiyle (8) kalem giyim eşyası diktirilecek ve alınacaktır. 2 Muhammen bedel 1.576.520.TL. olup, geçici teminat 47.296.TL.dır. 3 Bu işe ait şartname Selimiye Harem'deki Bayındırlık Bakanlığı, Makina lkmâl lstanbul Bölge Müdürlüğü Satın Alma Komisyonundan temin edilir. 4 lhaleye girecekler 2490 sayılı kanunun 2. ve 3. maddelerinde belirtilen belgeleri teminle yükümlüdür. 5 Ihale 16/8/1983 saat 15.00'de 3. maddede yazılı adresteki binasında yapılacaktır. 6 Muvakkat teminat Bayındırlık Bakanlığı Limanlar inşaatı İstanbul Bölge Müdürlüğü Fındıklılstanbul adresindeki Saymanlık Müdürlüğüne yatırılacaktır. 7 lstekliler ihale günü saat 14.00'e kadar teklif mektuplannı 3. maddede yazılı adresteki Satın Alma Komisyonu Başkanlığına vereceklerdir. 8 Postadaki gecikmeler kabul edilmez. Basın 22018 İZMİR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN Sayr. 983/260 Davacı Saadet Sevinç vekili Av. Ali Aktaş tarafından davah Sebahattin Sevinç aleyhine açılmış olan' boşanma davasının yapılan duruşması sırasında: Karar gereğince: Davahnın 279 Sokak Noı 39 Alündağ tzmir adresinde olduğu bildirildiği halde bu adresine tebligat yapılamadığı ve C. Savcılığı kanalı ile de müteaddit defalar aranmasına rağmen adresi tesbit edilemediğinden ve davahnın daha sonra davacı tarafından yaptığı tesbite göre lstanbul'da ikamet ettiği anlaşıldığından davalının duruşma günü ve davanın ilanen tebliğine karar verilmiş olduğundan davahnın duruşmanın bırakıldığı 26.9.983 günü saat 10.00'da mahkememizin yukarıda numarasi yazılı dosyasına başvurması veya bir vekille kendisini temsil ettirmesi aksi halde gıyap kararı çıkarılarak duruşmanın gıyabında devam olunacağının bilinmesi hususu iş bu ilan davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 18.7.983 Basın: 21657 DENİZCİLİK BANKASI T.A.O.'DAN Bankamız Haliç Tersanesi'nde teklif almak suretiyle, İNTER ma kamyona 3'üncü dingil ilavesiyle, BEDFORD marka kamyona dı per yaptırılacaktır. Yaptırılacak işlere ait şartnameler HALİÇ TERSANESt MÜDI LÜĞÜ'nden temin edilecektir. Konu işlere ait son teklif verme tarihi 15.9.1983'dür. Teklifler, Kasımpaşa/tSTANBULMa bulunan HALİÇ TER NESİ MÜDÜRLÜĞÜ'ne verilecektir. Bankamız 2490 sayvlı kanuna tabi olmayıp ihaleyi yapıp yap makta veya dilediğine vermekte serbesttir. Basın: 21638 İZMİR VALİLİĞİNDEN 2487 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun Ek geçici 1 nci maddesine göre özel kredi talebinde bulunan ve başvurusu onaylanan S.S. tzmir Sosyal Sigortahlar kurumu mensupları Yapı Kooperatifınden ayrılan (11) onbir haksahibi üyenin yerine aşağıda belirtilen yükümlülükleri kabul eden ve Toplu Konut Kanununa göre haksahipliği onaylanmış üyelerin dilekçe, nüfus cüzdanı örneği ve ilgili ll İmar Müdürlüğünden alacaklan haksahipliklerini gösterir belgelerle; işbu ilânın yapıldığı tarihden itibaren 15 gün süre içinde Valiliğimiz tl İmar Müdürlüğüne yapacaklan aday başvuruları tmar ve lskan Bakanlığının 22.4.1983 gün ve 102 sayılı genelgesi doğrultusunda değerlendirilecektir. Üye alınacak kooperatifin adı: S.S.tzmir Sosyal Sigortahlar Mensupları Yapı Kooperatifi Kooperatifin toplam ortak sayısıl44 Konut inşaatlarının yapılacağı Bornova Kayadibi Mah. Çaryer dak içi mevkii 3828 ada 15 pafta 2,3,4, parsel tnşaat ve kredi durumu Inşaatı devam ediyor Kredisi açılmami1; Alınacak orıak adedi li Ortaklık yükümlülüğü Giriş ödemisi 208.000.TL Şubatl984'e kadar 4.5OO.TL aidat l L aıüaı. Basınİ: 927721970 ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ GAZİANTEP MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ DEKANLIĞFNDAN 1. "Yüksek öğretim Kurumları Satmalma ve İhale Yönetmeliği" esaslanna göre Kapalı Zarf Usülü ile Bilgisayar Sistemi kiralanacaktır. 2. lhaleye katılabilmek için teklif edilecek 1 yıllık kira bedelinin %3'ü tutannda geçici teminatın yatırüması gerekmektedir. 3. lstekli firmalar hertürlü bHlgi ve İdari Şartname ileTeknik Şartnameyi ODTÜ Gaziantep Mühendislik Fakültesi Satınalma Müdürlüğü'nden temin edebilir. 4. Teklifler en geç 17 Ağustos, 1983 Çarşamba günü saat 16.00'ya kadar Fakülte Satınalma Komisyonu Başkanhğı'na verilecektir. 5. Postada vaki gecikmeler kabul edilmez. 6. İhale 18 Ağustos 1983 Perşembe günü saat 10.00'da Fakültemiz Satınalma MiıdürlüSü'nde yamlacaktır. 7. lakülte lhak>ı >apıp yapmamakla vc dilcdiğinc yapmakta serbesttir. Basın: 21577 İLÂN tSTANBUL 7. tş MAHKEMESİ HAKİMLİĞİN1 Dosya No: 198 İstanbul Belediyesi tarafından Necdet Oktay Apaydın aleyhiı lan 14.638,68 lira alacak davasının yapılan yargılaması sonı Mahkememizce 14.638.68 lira ihbar tazminatımn davalıdaı tarihinden hesaplanacak %5 nisbetindeki kanunî faiziyle birlik sili ile davacı idareye verilmesme, 500 lira subut harcı alınma za edip ancak bu miktar dava ikamesi sırasında peşin alındıı bunun Subut harcına mahsubu ile başkaca harç alınmasma madığına, davacı vekili lehine 1463 lira vekalet ücreti ile da\ rafından yapılan 7810 lira dava gideri ile birlikte davalıdan tal lcrek davacı idarcveverilmcsine, işbu ilaın gazetedeyayınlar sonı a 8 frufı ıvmuc icrnyı/. cdilmediği takdirde kesinlcşeçeğinc yeriac k.unı olmak uzere ilanen tebliğ olunur. Basın 8307 İSTANBUL TELEFON BAŞMÜDÜRLÜĞÜNDEN JENARATÖR SATIN ALINACAKTIR Tesekküliimü? ihtivacı olarak 22 adet 35 KWA'lık jenarator kapalı teKliı aııuu »uıetıvıc iaım alınacaktır. Bu işe ait şartname Gayrettepe Y\ldız Posta Caddesi'ndeki Başmüdurtüğümüz Malzeme Müdürlüğünden temin edilebilir. Istekli olanların bu işe ait kapalı teklif mektuplannı engec 11.8.1983 " , „ „ . . . , , ,...•. 11.00'' 'Mı MMilüİ!;!".:'!rı ilân olunuı. Basın; 21403