20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SATFA DÖRT; ıCUMHURtTET =.. 22 Şubat 19*1 baglı duruyordu. Arka sağ ayagını karnına çekmij, M madan öyle duruyordu Içerde, Keremin yattığı keçenin b««ucuna çakılroıs kazıgın ustünde yavruluktan yeni çıkmış, bu yıhn bır sahıni d u r u y ° J ' ' z?z" leri fıldır fıldır yuvalannda dönüyordu Kerem gece «abaha kadar belki beş altı kere uyanıyor. fahinıne bakıyor, ona bır lfcı soz söyleyip geri uyuyordu Keremle «ahln dost olmuslardı. Bu şahini ona Deli Aptullah yakalamıstı Delı Aptullah durmadan gece gündüz kayalıklan doltsır, karUl şahın, doğan. atroaca yuvaiarını bulur, onlarla uğraşırdı Hiçbir kuşa. yavrusuna, yumurtalanna dokunmazdı. Keremln «ahin Utegini, tutkusunu bılıyor, en çoK da dünyada Haydar Ustayı seviyordu. Haydar Usta onun uzaktan dayısı olurdu. Zaten bütün oba biribirinin akrabasj olurdu Eger işin içinde Kerem otoıasaydı. Kerem de bu kadar sahın istemeseydi DeU AptuUah münıkünü yok bu şahto yavrusunu yakalayıp Kereme vermezdi. Dünyada en tarp, çıkılrnaz, varılraaz kayalıklara yuvasını iki kuş yapar, birisi karakut, otekı de »ahındir. Süleyman Kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında do. laştı. Obada herkes coktan uyanmış ayaktaydı. Bekliyordu. Şu andakı mutlu sonuç, yerlesecek bir toprak bulmusken bbyle »ürecek miydi" Bu endise içüıde gün kusluk oldu. Daha görünürlerde kımsecikler yoktu. Anavaraa yönüne. Hemite dağmıtı dibınden gelen yola, Hürüuşağı yöresıne baktı. Yollarda ne bir atlı, ne bir otomobil, traktör, hiçbir şey yoktu. Yollar bomboştu. fR GC\ yolda. Gulek Bogazmın oralarda. gök gibl kayaların, göğe ağtnts, uctuz bucaksız kaya ormanlarının duzluğünde. hem de uzun. yaygın, keskin, çakmaktaşmdan, hem de sora mavı, mavıslnde pul pul altın ısıltılan, hem de kırmuı, kırmızuın», kedi tasakları yalın» gibi daha kırmuı kök ıalmıs, aarvan kurmuş oturmus, hem de sarı, sarısında pul pul gün ışıltısı, hem de ye«ıl, hem de mor, keskın morunda, bıçakağzı moru. yanar döner, çağıldayan mor kayalıklann, yesil, sulu düzlüğünde oba konakladığında, Kel Musa, Halilin obasına bir kanh pömlek götur. dü. Yanında Rustem, bir de Süleyman Kâhya... Konuşmadılar. Hiçbir söze varmadılar. Kadına kanh gömleği uzattılar, geriye döndüler baslan yerde. Kadın her şeyi anladı. Birden kuşlar gibi çığırmaya basladı. Bir anda bütün oba haberlendi. Halillerin ça. dırı önünde, kanlı gömleği ortaya aiıp ağıtlar yaktılar sabaha kadar. Ceren bu ağıtlarda bütün yüreğini çınlçıplak ortaya koydu. Büyiik sevdasmı ağıtlarda coşkun, güzeî erişilmez söyledi. Herkes Cerenin Halile tutkusunu billyordu ama, bu kadar olduğunu bilmiyorlardı. Kız kendini öldüreeek diye korktular, o zımtn butün çaba hiçbir işe yaramayacaktı. Ceren kendini öldürmedl ama, dünyaya, insanlara küstü, bir daha ağzıoı bıçaklar açmadı. Yan 61ü gibi, uyurgezer, cansız dolasıyordu. Duran Altnin kızı Sşeyi aşağıya Lecenin oradaki bir köyün ağasına verdiler. Dünya güzeliydi Eşe. Üç yıl sonra bir gün ölüsünü »u kuyusundan çıkardılar. Kuyuya kendini çırılçıplak atmış. Memeleri on bir yasında bir kızın memeleri gibi dimdikti. Çukur. ovalı kadmlar buna çok şastılar. Tetu de kar gibi apaktı. Çukurovalı kadınlar buna daha çok şaştılar. Eşenin olıisüne kimse aglamadı, agıt yakmadt. Hiçbir şey olmamış gibi, mezarlığın uzağına tek basına bir hendeğin yanına gömdüler Eseyi. Orada yalmz, çatır çatır jıcağm altında yatar durur. B verdi. Çukurovaya çok Yörük kızı gelln gitti. Çukurovada çok tel duvaklı blü var. EFSANESi OK ESKİDEN Deliboğa hüyüğünün dört bir yanı çepeçevre bataklıktı. Batakhklardan sonra gene çepeçevre karaçahlıklar başhyordu. Xe hüyük, ne bataklıklar, ne çablıklar hiç kimsenin değildi. Usak köylerin smırları ta ötelerden başbyordu. Yörükİerin mezarlan vardır da mezarlıklan yoktur. Yolda belde, kim nerede ölürse, öldüğü yere gömüverirler onu. Yalnız bu Deliboğa hüyiiğün tepeden tırnağa Yörük meTarlığıdır. Kadim kışlaktır. tşte Karaçullular bu yıl buraya konup, sonradan başlannın çaresine bakmayı uygun buldular. Deliboğa'da başlarına ounadık işler geldi. ADIRLARI hüyügün günden yüzüne kurdular. Karaçalılık, karaçalılığm ardmdaki Ceyhan ırmağma kadar uzayan sel yatağı, sel yatağımn iki yanındaki ekılmemi», çakırdikeniyle sıvalı, gene selleTİe yer yer yarılmı» verimsiz tarlalar otlak olarak kullanılaeaktı. Hıç yoktan da iyi... Buradaki otlak yetmezse koyunlan, keçileri kıraç Hemite dağına. Bozkuyu, Çığcık, Köyyeri tepelerinin üstüne çekerlerdi. Süleyman Kâhya böyle düşünüyordu. îçinde de bir korku vardı Burada da bir şeyier Cikaracaktı Çukurovah. Yörük sıkışmıştı. Bunu bilen Çukurovalı da Yörüğün sırtına bindikçe biniyordu. Yorulduk, öldük bittık, diyordu Süleyman Kâhya, bir bu kışı rahat geçirsek. öteki kı;a bir yolu bulunur, Allah kerim bundan sonra, diyordu. Gâvurdağlarınm üstü ışıdı. BİT tarlamn iirezine akşamdan ate? bırakmışlardı. Duman göründü. Sonra dumanın altmdan bır kalkan. bir uzayan, sonra yitip giden yalımlar gözükmeğe basladı. Kuzuların, oğlaklann, deve daylaklarının »esleri ovayı doU durdu. önü al önlüklü. sağlıklı, alvala bağlamış. altın saçlı kızlar sağıma basladılar. tlk güzün «herini taze. buğulu bir »üt, bir koyun kokusu doldurdu. Yumsak, iç açıcı. Seher vaktinde esen ince yelde insan blr cennete girer, bütün bedeni. seher yeli yüzüne çarptıkça uçar gibi olur. Içini tarifsiz bir »evinç doldurur, ne kadar kötü durumda. ne kedar dert belfi Îçinde olursa Olsun. Hele ilk güzde, hele Çukurovada, hele Ceyhan ırmağı ovaya «erilmis. kendini ilk gün ısıgına bırakmışken, hele taze süt, hele güneşte kavrulmus yanmıs, kurumuş çiçek, kurumu? ot kokulan içinde, dalga dalga gelen... Samana, toza karışmış. Toz seher vaktinde, kuru samanla, çiçek ölülerivle karışmış, çiğ yağmış toprağ«, güz yapraklanna. Güz yapraklarının, güz otlannm, san »ığır kuyruklannın, devedikenlerinin ince toz tabakalan çiğden çamur olmus, iri çoban köpeklerinin uzun havlamaları, gür leslerl, Çukurovada, hele seher ıssızlığında çın çın eden... Yayık sesleri, yağ kokusu, ekşimiş yoğurt, süt, yanmıs Çukurova topragının kokusuna karısmıs. Uzun boyunlu, kederll, birçoju artık yaşlanmıs kederli gözlü Arap atlan. Süleyman Kâhyanın yüreğindeki korku ona rahat vermıyor. îçinde kusmağa, iğrence benzer gittikçe azıtan bir korku. Her an bir şey, bir olumsuzluk, bir kötülük bekliyor. Ve sabahın içinde, bugunun, ıhk dalga dalga gelen binblr kokunun, bulut gibi yoğunlasan dumanın ortasmda kadınlar, uzun boylu, yakısıkh, yanık. bakır rengi erkekler, kederll. Bütün kadınlar güzel bir mavide. Arada sırada bir kırmuı, bir yeşil, bir san çakıveriyor. Mor, nakışh feslerde altın ışıltılan... Burunlarda hırızmalar, altın, mercan,.. Çekirdekler. Ayaklarda altın, degerli, kara, yeşil, san taşlardan halhallar... Tanyerinin buğulanan ışığına durmuşlar, ışığın içinden, ot, ağaç, toprak, toz direkleri, iri, alımlı, buğulu, tozlu çiçekler gibi süzülüyorlar. Izleri sağlam toprakta, uzun, kalem parmakları. Çobanlan çok eski, belki Kenan devrinden kalma havalannı çalarlar, Urfada Hazreti Ibrahim, güzel Arap atlar yetiştiricisi, çok oğullu... Çok eski, Ortaasya, Horasan bozkırı, yüzbinyıllık, büyük maceralar, binlerce yüzbinlerce maceralar. sevinçler sesi. Mert, aiçaİ! gÖDUllü, aevgi dolu, dost, üzgun, kotulük bilmeyen, ınsanca bir gelenek... Bütün belâların ustesinden gelen bir mutlu dünyanın sesi... İnsan soyunun kendi kendine, sularla, dağlarla, seslerle, ağıtla, sevinçie, ulu yıldızlarla oluşturduğu, doğayı ıliklerine kadar bellemiş, kavramış, sevmiş, onu bir parça, dost bilmiş, fielenek olmus sesi... Türküsü, msanın insana davramsının en incesl... Haydar Ustanm çadırmın önunde bir yagız. yaşlı Arap atı lbrahimin kızı Zeliha, gönlü düfüp sevdalanarak Çukur köp. rüden Mazlum Efendiye kaçtı. tkl yıl lonra delirip dağlara düştü. «Aladağ, Aladağ, Aladağ,» diyerek, yol yol, köy köy tüm Çukurovayı dolanıp duruyor. Hacı Salman dünya güzeli kızı YeşîH kendi eliyle kasabadakl değirmen sahibi Salih Beye verdi, çadınıu da götürdü değirmenin bahçesine kurdu. Yeşil bir yıla varmadı, ince hastalıktan can Cerenin basında ölüm kartalları dönüyor. Hele Halilin 81ümünden sonra. Ceren ne yapacağını bilemiyor. Ve Imrana, Hacı Kerimli oymağı bir kız verdi. Akraba oldular. Sonra satıp savup gittller, Imranın bir ueuna bıitün oymak yerleştüer. îmranı yurt tuttular. Usul usul, önce Mayıı ortalanna, sonra Mayıs sonuna, Temmuz ortalarına, Agustosa kadar kalarak, yıl yıl kendilerini Çukurun sıcağına, tineğhıe, havasına, zehırine, tozuna, benzin mazot kokusuna alıştırarak... Yerlestiler. Traktörü, biçeTdöverleri, kamyonları, otomobilleri var. Çadırlar kiremitli evlerin köşelerinde çürümeğe terkedildiler. Bir kız yüzunden. Ceren gibi dünya güzeli de değil... Tanışmanlar oymağının guveyleri büyük bir adara çıktı. Ağba ovasına, hüyüğüne zorla yerleştirdi, Tanışmanlılan. Orada mutlu. O toprağı ylyen böceklerden, demir böceklerden, ağızlanndan yalım fışkırtan demir sahmaranlardan her evde bir tane var. Onlan n çadırlan çürümedi. Her yaz Gülek yaylasına, Tekir üstüne çadırlarını kuruyorlar. «Aman Cereni gözden ırmayın. Aman ha, amanı bilir misiniz! Gürumuz giıvencimiz Ceren. Hele Cerene Cerene... Kurban ola. yıra verene. Çeker gider Bozörene, göçleri YörüJc kızının. Hele Cerene Cerene. Mukayyet olun Cerene.» Horasandan geldik, Horasan erenleri. Ellerimizde teber kılıç, Yiğit türküler, yılkı yılkı atlar, nıısri kıhçlar, altın eğerler. Horasandan geldik sırtımızda tay derllerinden, kaplan postlarından sırma abalar. Horasandan geldik... Ç Ç Konu ve rtsim A Y H A N BAŞOGLU TUNADAKIHAYAIET Birden Karabacak ySresinden, tarlalar İçinden hüyüğa doğru gelen bır cip gördü. Yüregl hop ettı. Bir lyıce baktı, ıçı çiğsidi. lnanmak istemedi, ama cip doğru hüyüğe gelıyordu. Obanın ileri gelenlert, Müslüm, Rüstem, Haydar Usta, ZekeHya, Göde Yuıuf, daha baskaları hüyüğün alt başına ındiler, cıpe karsıeı çıktılar. Cıp geldi krar$ı«iar!n »nund« durdu. Cipten İlk 6nc« uzun boylu, beyaz elbiseli, yaicasına bir kırmızı mendil gokm.us l^zun boyunlu,'genış hâsır şapkasinın altında küçücük, ince yüzü, düğme gibi hiç akı gozükmeyen gözleriyle Dervl» lndi, elini eakalı uzattı: «Ben.» dedı, «ben Dervis Beyim. Beşoğuzlu aşireti Beyl, ba topraklaıın «ahıbı, Harun Beyin en büyük oğlu. Süleyman Kâhya nerde?» (Arkası var) deyroiş gibi aynı duygusus merakla bakıyordu adama. Couchet benl yakaJadı... Ben de.. Ve MaiRret içlni çekiyordu. Hiç bir anlama gelmeyen bir iç çekişti bu, yahut daha doğrusu yüz biçimde yorumlanabllirdi. Salnt • Quentm. Korldorda gl dip gelen adımlar. Şiçman biı yolcu kompartımamn kapısınj açmaya çalıçtı Kapalı oldugunu görtince bir an lçeri balcmak için durdu. burnu camda ezik olarak göründü. sonra çaresij baska bir ver aramaya uittl. Mademki hepsini ttiraf edJ yorum değil mi? Inkâra hacet yok.. Tıpkı bir sagira •ahut bir tek kelime Fransızca bilmeyen birtne konuşuyonnus gibiydi Mar igret işaret parmagıyla özenM özenli bastırarak piposunu dolduruyordu. Kibritiniz var mı? Hayır Sigara lçmem.. Bi' liyorsunuz... Kanm sevmez tü> tlin kokusunu.. Çols çabuk olup biuin tstiyorum ber aey. anlıyorsunuz beni. Tayin edilecelı avukata EÖyleyecegim bunu. Hi^ bir komplikasyon lstemiyonun. Hepslnl Itlraf edivorum... Para» lann bir kısrmnın bulundugu» nu okudunı Kazetede... Bilmiyorum neden vaptım bunu.. Onla, n cebimda hissedince cadded» herkes bana bakıvormuş gibi eeldi.. önce bir yerlere saklarnayı düsündUm... Ama niy« saklavacaktım... Rıhtıra boyun. ca yürüdüro.. Nehlr gemilerl vardı.. Bir denizcinin eBrmesinden korkuyordum . Bunun üstüne Marie köprüsünü geçtim ve Saint Louis adasında \aıi' tuldum hepstnden. Kompartıman Jyice sıcak olmustu. Camlardan bu^ular kayıyordu Piponun dumaru lâmbanm oevreainde dalgalamyordu (Arkası var) DİŞI BOND 40 Ama tren... îkl Belçikalı şimdi adama dehşetle ama blraz da bir sabıkalıyla yolculuk etmiı olmaktan hoslanmış olarak ba. kıyorlardı. Mösyö Martin, gözleri büyümüş, yol çantalarını slmak için kanepenin üstüne çıktı. Yemin ederim ki... Nedir bu... Çabuk olun... Tren kalkacak... Ve gri şapkalı genç adam, valizlerinin en agırını perona yuvarlayıverdi. Ortalık karanlıktı. Lâmbalardan yer yer dökülen îîiklann altmda büfeden gelen insanlar koşuşuyorlardı. Bir dü dük. Bır kadon kendisini bırakmayan gümrük memurlanyla tartışıyordu. Yann sabah görüşürÜE bunu. Ve Mösyö Martin çantalannı zor bela taşıyarak taklp ediyordu genç adarnı. Katiyen tah mın etmemişti bir gar peronunun bu kadar uzun olacağını. Orada burada esrarlı kapılanyla, »sız. sonu gelmeı bir garip alandı burası. Nihayet sonuncu kapı ltüdi. Girin. Içersi loştu. Masanın Ustünde yeşil abajurlu bir lâmba salIanıyordu sadece. Ve o kadar yakındı ki masaya birkaç kâfıdı aydınlatabiliyordu ancak. Odanın dibinde bir kıpırdama oldu. Sam4mi bir s e s : Merhaba Mösyö Martin, dedl. Ve kocaman bir süuet, karan lıklann içinden çıktı. Komiser Maigret, yakası kürklü ağır par dosüsüne sarılmış. elleri cebinde duruyordu. Çantalannızı bırakmanıza hacet yok. Üçüncü yola gelecek olan Paris trenlne binece§ız tekrar. Bu kez hiç lcuşku yoktu. Mar tin, düzenli yerleştirümiş çanta Oynayan gölgeler lanyla elleri mıhlanmıs, sesslzce aghyordu.. ••* Vosges «lanı 61'de nöbctçl olan bir sivil, blrkaç saat önce Maigrefye telefon tmişü: Bizlra kus; ttlymek Ozere. Bir taksiye bindi kuzey garına gitti. Bırakm tüysün.. Siz devam •din kadını gözlemlye... Ve Maigret de Martin'ln bindiği trene bınmiştl. Bitişiktekl kompartımanda lkl assubayla birlikte gldiyordu. BOtün yolbo yunca assubaylar eğlencell o bl çim hikâyeler anlatmışlardı. Arada sırada komiser gözünü kompartımanlan ayıran küçük deliğe dayıyor Martin'e bakıyor du. Martin iylce bitkin (törünü. yordu. Joumont... Kimlik cüzdanı..; özel komiserlik bürosu. Şimdi ikisl de kendilerlne ayrılmış bir kompartımanda tekrar Paris'e dönüyorlardı Martin'in ellennde kelepçe yoktu. Valizleri başının üstündekl filenin içindeydi. Bir tanesi dengesi bozulmuş, Martin'in kafasına ha düştü ha düşecek gibi duruyordu. Maubeuge'e kadar Malgret ha nüz daha bir tek soru bile sormamıştı. Bir hayalet görüntüsU gibi k8 çesine yapışmıs, agzında piposu öyle duruyordu. Alaylı küçük eozlerle yol arkada$ına bakarak durmadan pipo içiyordu. Martin on kez, yınni kez agauu açıp kapamı? ama konuşmaya blr ttirlü fcarar verememıştl. On kez, yirml kez de, komıser görmealilcten galmiştl bunu. Ama sonunda nıhavet konuştu Martin. Anlatılmas bir ses çıktı agzından. Madam Martia bile tanıyamazdı bu sesi: Ben .. Maigret lse hâlâ hiç konuşmuyordu. Sadece gOzlerlnde: Ya övle mi, der elbi bir alay, bakıyordu Martin'e.. Ben... Hududu eaosoe|tanl sanmıstım. Bir çeşit plpo içme $ekll vard'r ki. seTredenin sinirlerini bozar. Her neteste dudaklar cPoh» diye sehvetle aralanır. Ve duman öne dogru üîlenmez, ajhzdan yaraş vava? çıkarak, yüzün çevresini bir bulutl» «armalar. Maigret böyle İçiyordu piposunu ve bası sagdan sola, soldan saga trenin sarsıntılanna göre eidip geliyordu. Sizce uzun sürer mi bu lş? SUrmez deS« mi? Mademld lttraf edivorum .. Evet ttirai ediyorum hepsiniNasıl tutuyordu kendisini hıç kırmamak içln? Sinlrleri korkunç bir acı veriyor olmalıydı kendisine. Ve eözlerl zaman zaman yalvanr eibl bakıvor Maigrefye açıkça: Yardım edln bana.. Görüyorsunuz ki. (rtlctimün «onuna geldim. demek istiyordu. Ama komiser tapırdamıyot1' du. Hayvanat bahçesinde bir değişik hayvamn kafesi öntln TtFFANY JONES I '8UAÇAPA MOSJTE CAQLO'DA\ GARTH o UELMUT, 8U CE. PCOFESÖCOl Mi 4f.lkl "İCVMİM AYLÂK MUSA Dikenli Tel Çevre Çiti Yaptırılacak Enstitünün Gebze'deki arazisi çevresine kapalı zarf ve teklif alma usulüyle dikenli tel çit yaptınlacaktır. tsteklüerin ihale şartnamesini agatıdakl adresten almalan ve tekliflerini en geç 1/3/1971 gunü satt 15.00 e kadar yenneleri rica olunur. T.BT.A.K. Marmara Bilimsel ve Endüstriyel Arıştınna Enstitüsü Oümüşsuyu Caddesl 28/6 Takslm tSTANBDL jCBasın: 11317) 1543 j SOSYAL SİGOflTALAR KURUMU Utanbul Safınalma Müdürlüğünden 1 Kurumumuz Yenl Zonguldak Hastanesmln Oıtiyacı buîunan 32 kalem Tıbbl Cihsz teklif alma usulü ile satmalmacaktır. 2 Teklif mektuplannuı en geç 15.3.1971 paıartesi günü mesai saatı sonuna kadar MUdürlügümüze verümesi veya posta fle tadell Taahhütlü olarak gönderllmesi lâzımdır. Postada vflkl gedkmeler kabul ednmes. 3 Bu işe alt flrtiyaç llstesi ve îdarî Şartnameler, her gün mesal saatlerl dahllinde, MUdUrlüŞtlmUzün bulur.dugu Beyoğlu Bahk Pamn, Kalyoncu Kulluk Caddesi Malh Han. Kafc 4'deM 1 NoJu Satınalma Komtsvonu Baskanlıfiından bedelsiz olarak temln edileblllr. * Kurumumua arttırma, eksiltme ve ihale Kanununa tâbi olmadjğından ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbestür. (Basm: 11269/15441
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle