Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SA1TA DÖRT: ıCUMHURİYET: 14 Şubat 1971 Ağlar bu mezarhkta yörükler her gece Bıkıp iri vıldızlan davar sanmaktan Düşünür eskl günlerf... iskândan önce Geride kalmanın hüznü vamanmış vaman. MELİH CEVDET ANDAY ladağın ardında uzun bir koyak var. Koyak baştan ayağa ormanlık. tçinden yüzlerce pınar kaymyor. Dört yanlan naneli, pürenli, içleri çakıltaşlı, soğuk, aydınük pınarlar. Pmarlardan su yerine aydmlık kaynıyor, oluklardan su yerine ışık şalardıyor. Çok eski zamanlardan bu yana burası. Aladağtn ardı Türkmenin, yörüğün, Avdınlı vörüjninün yaylağı. Çukurova ne zamandan bu yana bu insanlann kışlağıysa, o zamanlardan bu vana da Aladağuı koyağı bunların vaylağıdır. Yörükleri ne bu kışlaktan, ne bu yavlaktan ayıramazsın, ö lürler. Bir kayanın doruğunda bitmiş bir ot nasıl inatla köklerini sert çinke taşlanna sarmış, tutunmuşsa, Aladağ yörüğü de öyledjr. emirci Havdar Usta j'ürürken zınk diye duruverdı. Sağ elıni bakır kızıh uzun sakalına götürdYi, sakahnı tam çenesinin altından sertçe tutamladı. Sol eli de kendinde olmadan sağ elini izledi. Haydar Ustanın adımîarı gittikçe yavaşlıyordu. Sonra ağır ağır gittiler, durdular. Haydar Usta bir sure olduğu yercTe öylece kaldı. Başını kaldırdı, havayı koklar gibi boynunu uzattı, sağına soluna bakındı, sonra gene daldı gitti. Elleri sakalından çözülüp ikj iri külünk gibi yanlanna düşünce gene yürudü. Gittik. çe hızlanıyordu. Ceviz rengi bir şayak şalvar giymişti. Sırtındaki yelek sırmalı, eski bir aba ya da çepke'n bozmasıydı. Başında kendi eliyle keçi tüyünden ördüğii altın rengınde bir börk vardı. Börk ona iki kat heybet veriyordu. Kaşlan da püskul puskül, geniş alnına. altın, urun börküne, çağıldayarak akmış gıtmış sakalına uyuyordu. Uzun bir süTe böyle hızlı, soluk soluğa yürüdükten sonra gene ayaklan yavasladı, sonra ağır ağır durdu, elleri gene sakalını tutamladı, gene dehşet bir düşünceye vardı. Gölgesi mor toprağa düşmuştu. Gölgesı de dehşet.bır düşüncedeydi. Yandaki ka. yalıklara dökülen oluğun sulan şakırdıyor, yere daha düşmeden parça parça, tuz buz oluyordu. Dökülen sularla birlikte, suların şakırtısın8 düşüncesini uydurmus, gözlerinin önünden, akhndan dünyalar geçiyordu. «Bire koca Allah, hay bire koca Allah... Çukurda bir kışlak ver bana kışlayım, Aladağda bir yaylak ver yaylayım. Eskiden vermiştin ne oldu? Eskiden vermiştin neden geri aldm? Hay bire boz atlı, yeşil donlu Hızır, send'en de imdat umarım. Bu gece va. nr huzurunda dururum, yardımını dilerim. Ala gözlerini görurüm.» Yorulmustu. Yyndaki kayaya tırmandı, kayanın aralığmdan bir çam ıışk:rmışt., vardı sırtını Ona dayadı. Çam da demirci Haydar kadar ya?lanmıştı. Gövdesi domur dorour yarılmış, dalları bükülmüş, y.'re sarkmıstı. «Bu gece onr. göreeeğim, hlç bır çaresi mümkünü yok. Varıp huzuruna yüz siireceğim. Hiç bir çaresi mümkünatı yok. Padişahl«r için yaptığım kılıcı onm vereceğim, hiç bir mümkünatı çaresi yok.» Gene sakalını sıkı sıkıya tutamlamıştı. öğle güneşinde, altm ısıltısındaki börkünün altındaki bakır sakalı, püskül kaşlan yı] dırdıyordu. Çimeni yeşil gözleri bir ısıltıda ikide bir çakmak çakıyor, kararıveriyordu. «Bak.» diyordu, «koca Allah, güzelim, yiğidim, dost, aslanım, yeri göğü, inni cinni, seni beni yaratansm değil mi? îşte böyle kardaşım. Ben onlara, şu cehennemin dibine batasıca obaya dedim ki, bu Hıdırellezde ben onunla konuşurum, mümkünatı hem de çaresi yok, konuşurum, dedim. Demedim ya, onlara azıcık umut verdim. tşim yok ö a o deyyuslara, o alçaklara, o sürüngen* lere Çukurda kışlak, Aladağda yaylak veresln dlye sana mi yalvaracağım, senin o gülden ince, gunden nazik yürecigini ml inciteceğim, iîim yok da...» Başını göğe kaldırdı, gözlerini uzaklara, derinlere, bir ak bulutun salındığı yerin arkasına dikti : «Söyle bakahm, verecek misin?» diye tert tSylendl. «Vermezsin!» dîye de hemen ekledi. «Vermezsin aslanım. Hiç vermezsin. Ben seni bilmez miyim, sen bizı bıraktın. Sen gökleri, vıldızlan, ormanları sulan bıraktın, sen camilerden çıkmaz oldun Sen kendine ışıklı, büyük kentler kurdun. Sen kendine gökte uçan demir kuşlar yaptın. Sen kendine tcorağı yıyen. yerken uluyan canavarlar yaptın. Sen, üstüste evler, yedl denizler yaptın. Bıze Çukurda bir kışlak, Aladağda bir yaylak ver desem, vennezsin ki... Ben de bu gece sana kışlak içln yalvarmam, mümkünatı çaresi yok yalvarmam. Bu oba da sürünsün senin tayende. Varsın ölsünler, kınm kmm kınlsınlar. Senin yüzünden.» Çukurovayı getirdi gözünün önüne. Bir güz gecesini... Karanlıkta tekmil ova yıldız yıldız yamyordu. Tarlalarda homurtularla akıp gıden koca demir yıldızlar, koskocaman, demirden yılaız boceklen... Gem vurulmuş akar sular, yollar, yollarda akıp gıden, insanın başını dontfüren yıldınm gibi demir beygirler... Toz duman, sıcak, ter, sıtma, belâ... Bır acayip kurumuş adamlar... Yan çıplak yanmış kadınlar. Hele kadmlar, hele çınlçıplak... Çimeni yesil gözlerinin akı gittikçe çoğalıyordu. Asağıdan bir ayak sesi geldi, bir taş derin uçuruma aşağı yu. varlandı, yanına bir sürü daha taşı katarak gürültüyle aşağıya inmeğe baçladı. Burnuna taze, ezilmiş, ince, güneşte buğulamış çiçek kokusu geldi. Gam sıkıldı. Nerrfeyse simdi, şu anda iyice dalacak, şurada, şu taşın başında eski günlere gidecek, Çukurovaya, Adana şehrine, Mersine inecek, güneşten bacakları yanmış kızlan, uzun bacaklı kızlan görecek, oradan gerisin geri eski günlere, Çukurda koyun sürüsü ceren dolaştığı gunlere varacaktı. Ayak sesine başını kaldırdı, sakalını bıraktı, asağıdan arkadaşı Müslüm geliyordu. Saçı, sakalı, elleri, kaşı, bıyığı. her bir yanı apaktı. Aşağıd'an yukan bir pamuk yumağı gibi ağıyordu. «Kardaşlığım, kardaşlığım, hay yigen Haydar, Haydar, sabahtan beri tenl anyorum.» Elindeki kirmenı hem egiriyor, hem geliyordu. Geldi soluk solufia Haydar Ustanın yanına oturdu. Çanğının Içine küçücök »ümüklüböcekler girmisti, çanjını çıkardı, iyice temizledl. geri giydi, sıkı sıkıya bağladı. Küçücük, bir topak bir adamcıktı Müslüm. Gözlerini Haydar Ustanın gözlerine dîktl. baktı baktı, iki bakıs derinden derine şimşeklendi, çakıştı : «Bu yıl bu işi obamız İçin yapacaksın Haydar. Yeter torunun İçin yaptığın. Bu yıî Hızırlan îlvas buluştuklannda, sen bizi, obajn unutmayacaksın. Biz öldük Haydar, biz rezil olduk. Kanadımız kolumuz kırıldı Haydar... Koea Allah imdadımıza yetişmezse bizde hayır kalmadı Haydar.» Haydar Usta gene sakalını tutamladı, dirseklerinl dizine dayadı, düşündü, daldı, sonra birden çimeni yeşil gözleri açıldı, parladı: «Para eder mi Müslüm?» diye soro*u. «Allah bizi bırakmadı mı? Bizi bırakıp dağlardan koca kentlere inmedi mi? Biz de Allahm gittıği, ındiği yere inmeliyiz Müslüm » Müslüm : «Hay yiğen,» dedi, «senin soluğun ke«kin, Hıdırellez gecesinde bir istekte bulunursan koca Allah bizim dlleglmizi verir. Muradımızı verir. Yeter ki sen bu yıl bizim için iste, torunun için değil.» Ayağa kalktılar, Haydar U?ta önde, Müslüm arkada'yola indiler. Bahar gözünü daha yenile açıyordu. Çiçekler yan açmışlar, yan tomurcukta. Kuslar, arılar ılık gün altında yumşacık uçuşuyorlardı. Yarı uvkulu. Toprak geriniyordu Kayalar, ağaçlar. sular, bortü böcek, geyikler, tılkiler, cakallar. koyunlar kuzular bjr sabah buğusu içinde uykulu gerinivorlardıOba, burava, bu koyağa gelip konalı üç eün olmuştu. Altmış çadırlık bir obavdı bu. Karaçuliu obası derlerdi adına. Obanın en yaşlı adamı demircı Havdar Ustavdı. Demircilığı ne îse yaramıştı, yarayacaktı? Bır gün bir ise yarayacaktı ama '.. Bu kış Çukurovada analarından emdiklerl burunlanndan çelmişti. Şimdiye kadar. su dünya dünya olahberi. bu oba Çukura ineliberi böyle belâ bir kış geçirmemiçler, Çukurova adamından böyle bir düşmanlık görmemişlerdı. Daha dehşet bir şaşkınlık içindeydîler. Oba eskiml?. yoz!a«mış, yoksullamıştı ama geleneklerlnin bir kısmını daha yit:rmemi<;ti. Oba koyaşa iner inmez, çadırlar kurulur kurulmaz derımevi çadın da kurulmustu. Derimevi çadırı öyle öteki çadırlar gibi uzunlamasma değildi. Derimevi çadırları hep yuvarlak olur. Ve kubbelerini keçelerle, kilimlerle örterler. Kapılan görülmedik nakışta bir kilimle örtiilmüştür. Iç duvarlar eski, nakışh kiiimdendir. Yer bastan ayağa turuncu keçelerle d'öşelidir. Uçta, kaprntri gagmda kdr dolu bir taş ocak vardır. Derimevi otuz yıldır ayıu y«r» kurulur. Çadırlann ortasında, koyağın tabanmda düz, üç harman yeri büyuklüğünde memnere benzer ak bir taa vardi. Tasın üstüne sabahtan bu yana keçeler, kilimler, döjekler, yastıklar taşınıp seriliyordu. Ak tasın ü?tü, ılık bahar güneşinin altında bir renk cumbuşündeydi. Büyuk kazanlarda güzel İcokulu yemekler pisiyordu. Yaslı kadınlar büvuk sinılere yemekler boşaltıyorlar, kazanlar d'olduruvorlardı. Bır duman, bir buğu içinde yitip geri ortaya çıkıyorlardı. Büvuk toy hazırhgjnda, sevincindeydi herkes. Bir de, bir de Haydar U*ta bir olur dese, değme keyflne o zaman. Toy, bir toy daha olacaktı. «Ne olur Haydar Usta .. Bır seferlik, bir seferlik de bizim için iste. Sen bu obanın en yaşlısı, babası değil mısın? Bir yıl, bir bu yıl bizim lsteğimizi yap, ondan sonra her yıl ne istersen yap. Aliahın yılı mı yok Haydar Usta? Nolursun Haydar Usta... Gözüm Haydar Usta. Bak, bir obanın çoluğu çocuğu, yaşlısı genci senin ağzının içine bakıyorlar. Ne dersm Ustam?» «Ulan ne biliyorsunuz AHahın benim her isteğimi yapacağınıî» «Allah senin her istediğinl yapar.» «Ulan ne biliyorsunuz?» «Biz biliriz, o seni kırmaz.» Haydar Usta ortada, bütün oba dört bir yanını çevirmiş. Haydar Ustanın elleri sakalını kavramış, ellerinden sakal fışkırmı^, bakır kızıltısında, göğsünden aşağıya kayıvor. «Ulan etmeyin, ulan köpekler,» diyor Haydar Usta. «Ulan etmeyın, ulan beni ele aleme, ulan beni Allaha rezll etmeyin. Ulan Allah benim babamın oğlu mu?» Çadırlar solmuş, yırtık, eğmeleri saçaklamış... Çocuklann yüzlerinde kan kalmamıs, gözlerinin feri kaçmış. Hayd'ar Usta şimdiye kadar, bunca yaş yaşadı, böyle bir yok. »ulluğu, bu kışki rezilliği hiç gormedi. «Eh elımden gelse,» diye inliyor. «Aaah elimden gelse... Aaah, bir gelse elimden.» «Gelir.» diye bağırıyorlar, hepsi her yerden. «Bu gece kimse uyumasın. Hiç kimse. Bu gece bir tek kişı uvursa büyü bozulur, büyü... Ben de görür görmez, görürsem eğer...» «Görürsün!» diye kalaba.'ık hep bır agızdan bafırdı. Alada. ğın derin, uzun, ormanhklı, kayalıklı koyagı tepeden tırnaga yankılandı. «Ben de onu gSrürsem, sizin ısteğınızi isteyeceğim. Kim görürse onu bu yıl, obanın ısteğıni ısteyecek... Tamam mı?» «Tamam,» dıj'e bağırdılar hep bır ağızdan. «Kım hile yapar da bir başka şey isterse is bozulur... Nekes olmayın. Çok sıkıştık. Bu yıl da ayağımızın üstünde duracak bir yer bulamazsak, yandık bittik.» «Yandık bittik,» dedilçr hep bir ağızdan. Toy başladı. Kavalcılar gelmişler, sessiz, hiç konuşmadan, klpırdamad'an orada turuncu keçelerin üstünde öyle dimdik oturuyorlar. Bağdaş kurmuşlar. Uzun, bakır renkli, çimen yeşili gözlü adamlar. Biünmezden, günesın ya da avın oralardan bir yerlerden gelmişler. Herkes onlara saygıyla, hayranhkla, bir çeşit korkuyla bakıyor. Onlar yandakl kayalar eibl, sağlam. toprağa yapışmışlar, bekliyorlar. Bir büyünün eerçekleşmesıni beküyorlar. Toy başladı. Çiçekler döküldü turuncu sofraya, yufk* ekmeklerin yanına. Kokulu yoğurtlar, ayranlar... Bakır sinilerde kızarmıs bütün koyunlar, keçıler, kuzular, oğlaklar... Tepeleme ak pirınç pılavlan Konuveresim:AYHAN,BAşoĞLu [ TUNADAKIHAYAIET DİŞİ BOND Gülbenkler çekildı, demeler söylendi, Halil tbrahim Peygamber üstüne nefesler çekildl. Yemeğe baslanıldı. Kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk, bütün oba sofradaydı. Koyağın ortasında, ak taşın üstünde, turuncu, günestf kazayagı nakışlı sofrada bir sevinç çağıldıyordu. Derken bir davulcu çıktı ortaya, tek başma. Davulunu çalaraktan, davuluyla altalta üstüste dönmeğe başladı. Dehşet bir devınımde hışım gibi dönüyor, kolu uğunurcana tokmağı sallıyor, davuldan ınanılmaz çesitte sesler çıkıyordu. Valvarmalar, ağlamalar, gülmeler, öfkeler, alaylar, direnme, başkaldırma.» Davulun sesi birden kesildl. Davulcu İki dizlnin üstünde toprağa niyaza durdu. Eğildi üç kere toprağı öptü. Sonra toydan teker teker kalkıp davulcunun yanına geidiler, yere diz çöktüler, toprağı üç kere opüp niyaza durdular. Herkes geldi. Hastalar, sayrılar, çocuklar da gelip toprağa niyaza durdular. Gün kavuşmadan az önce sofranın asağısına çok büyük bir ateş yaktılar. Ateşın kızıltısı koyağın dibine, başına, yamaçlarına vurdu. Karanhk orman aydınlandı. (Arkası var) leriyle isareüer yaparak acılclı ve hantal bir çirkinlikJe uzaklaşü, sonra geri döndü; para almayı unutmuîtu. Maıgret'nin hiç bir amacı yoktu evde kalmakta. Hiç bir şeyle ilgijenmiyordu. Ne bir çekmeceye baktı. ne de bir köşede duran bir yığm mektubaHastanın dOzensiz nefes ahjlarını duyuyordu. Kadın arada sır«dj> içini çekiyoTdu, sonra anlarlmaz ban sözler dökülüyordu ajzından. Mâsyö Martin geldiğl zaman Maigret'yi aynı bıraktığl yerd» buldu. Gereken her şeyi aldınız mı? Evet. Müthiş, müthiş bir şey Daireye de haber bile vermedik. Maigret buzu kınp, kırmızı kauçuk torbanm içine koymak için yardun etti. Bu sabah hiç kimse gelmedi mi? Gelmedi Mektup da almadmız mı? Hayır Sadece reklam mekruplan... Madam Martin'in abu ter Içtndeydl. Saçları şakaklanna yapısmıştı. Dudaklannm rengi uçmuştu. Ama gözlerı olağanustu canlı kalmıstı. Maigret hastanm başında btıs torbasmı rutuyordu Acaba mı gözler tanımı? mıydı Maigret'vi? Söylemek mümkön degildi. Arru kadın sâkinleşmis gibiydi Alnmda kırmırı torba kımıMamadan yatıyor, tavana bakıyordu Komiser, MÖSTB Martin'i vemek odasına doğru götürdii Söyliyecek çok hsvadisım var size Martin'in sırtından bir ürpertl geçü. endişeli: Ya.dedL CArkası w ) 33 Beraber yaşadıgı Jozın anlattığına göre, pencerenin önünde gayet sakinmiş. Kız gıytnıyor muş. O ıslık çalarak kıza bakıyormuş. Bir ara sadece kıza kal çalannın gtizel, ayak bıleklerinin ise çok ince olduğunu söylemek için durmuş Sonra yeniden başlamış ıslık çalmaya. Ve derken kız duymaz olmuş ıslığı Bir bosluk hissederek boğulacak gibi olmuş. Kimse yokrauş artık penceremn önünde.. Kapıdan ise çıkması imkânsızmış.. Anlaşıldı. Düşerken yaralamış mı kimseyi? Hayır. Dernâl ölmüs. Dd yerden kınlmış omurgası. Polis memuru: * tşte geidiler, diye tıaber verdı. Ve bölge komiseri anlattı Malgret'ye: Cankurtsran... Tapacak ba? Ka bir şey yok... Haber verilecek akrabalan rar mı. biliyor musunuz siz? Siz geldiğiniz sırada kapıcı tam gençin bu sabah biriyle konuşttığunu söylüyordu. îri van güçlti bir adamla. Sızi gördügüm sırada adamın eşgalini anlatıyordu bana Sizdinlz anlattığı. Ben de gene bir rapor yazayım mı, yoksa siz meş gul olur musunuz hepsiyle? Yazm bir rapor. Peld aüesi? Onunla tlgilenirim. Salonun kapısını itti, yere uzatılmış kabarık bir şekille karşılaştı. Yataklardan birinden alınmış bir örtüyle baştan başa örtü(üydü. Celme bir koltuğa yıkılmıj, durmadan kuş gibi sesler çıkanyordu. Bir şişman kadın. otelin sahibi yahut igleticisi. avutmıya çalışıyordu kendisinl. Sizin yüzünüzden fntihar etmij değil ki, değil mi? Ne ya TİFFANY JONES Oynayan gölgeler pabilirdiniz ki.. Hiç bir istefinl reddetmediniz ki. Maigret örtüyü açmadı. Hatta Celine'e bile göstermedi kendisini. Biraz sonra hastahane hademeleri cesedi ambulansa taşıyorlardı. Ambulans ise hareket etti Adlî Tıp Enstitüsüne doğru.. Ve yavaş yavaş kalabalık daeılmaya başladı. Son gelen merakiılar bilmiyorlardı bile ne olup bittiğini; bir yangın mı çıkmıştı, yoksa biri mi intihar etmisti; yoksa bir hırsız mı yakalanınışlı.. *** Islık çalıyordu . Ve birden hiç bir şey duymaz oldum. Maigret ağır çok ağır çıkıyordu Vosges alanındaki merdivenleri ve ikinci kata yaklaştığı ölçüde yüri: asılıyordu. Öıtiyar Mathilde'in kapısı araIıktu Muhakkak ki kadın kapısının arkasında ortalığı gözetliyordu. Maigret omuzlarını silkti. Martinlerin kapısuıdan sarkao kordonu çekti Piposu ağzındaydı. Bir an eebine koymavı dü«ündü, sonra bir kez daha silkti omuzlarını. Birbirine çarpan şişelere benzer bir ses. Uzaktan yansıyan bır mınltı. tki erkek sesi yaJdayn v« nihayet açıldı kapu Olur doktor. Peki doktor... Mersi doktor. KendUine çeki düzen vermiye hâlâ zaman bulamamıj yıkık bir Mösyö Martin... Maigret onu gene hâlâ sabahki acıkl] küığında buldu. Siz misjniz? Doktor merdivenlere doğru yürürken, Martin, yatak odasına kaçamak bir göz atarak Maigret'yi içeri alıyordu. Daha mı kötüleşti durumuT BeHi değil... Doktor bir şey söyliyemedi... Tekrar gelecek bu akşam. Radyonun üstünden bir recete aldı. B05 gözlerle bakraıya başladı: Eczaneye kadar gidecek bir kimsem bile yok. Ne oldu? Bu gecekf pbi hemen hemen... Ama daha şiddetlisi. Titremiye başladı.. Anlaşılmaz bir şeyler mınldanıyordu. Doktor çağırttım. Geldi baktı. ateji tarka yakın .. Savıkhyor mu? Söyledim ya ne dediğinm anlaşılmadığını Buz lâzun, bir de lâstik torba, buzu alnına koy mok için. Isterseniı ben kalayım bnrada siz eczaneye gidip gelincoye kadar. Mösyö Martin tam olmaz diyecekti. Ama sonra kabui etti Bir pardösU gecirdi sırtına, el , /TÎFI BU 1 SN B£B< F / J 1 *o=» V t. GARTH /ı