29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 Haziran 1937 CUMHURİYET Cemiyetin Sancağa dair verdiği karar Türkiye bu meselede azamî fedakârlıklarda bulunmuş ve Fransaya, dolayısile Suriyeye olan dostluğunun derecesini isbat etmiştir Cenevre: Mayıs CENEVRE MEKTUBLARI Istihlâk kooperatiflerinin mühim rolü Memleketimizde kooperatifçiliğe ço büyük ehemmiyet verilmeğe başlanmış tır. Şimdilik ehemmiyet verilen koope ratifler kredi ve satış kooperatifleridir yani doğrudan doğruya müstahsili alâ kadar eden kooperatif şekilleridir. Fa kat müstehlikin de kooperatife çok bü yük bir ihtiyacı vardır. Bu ihtiyac an cak istihlâk kooperatiflerüe tatmin e dilecektir. İstihlâk kooperatifleri mem leketimizde henüz çok azdır. Bunlar, İstanbulda Denizyolları, Liman ve Belediye kooperatiflerile Ankarada memu rin kooperatifinden ibarettir. İstihlâk kooperatifleri ise memleketimizde ih tıkârla mücadele, ucuz ve iyi mal sat mak hususunda çok büyük rol oynama ğa namzeddirler. San'atkâr Türk kadını yetiştiren bir müessese Konya Akşam Kız San'at mektebi bu sene muhtelif şubelerden birçok mezun verdi Hüseyîn Baykaranın Şeyhülislâmlığı rkadaşımız Kandemir, röportajda amatör ve profesyonel bütün yoldaşlannı geçti, mesleğimizin kuru bir ünden ibaret olan yegâne öndülünü kazandı. Röportajcı muharrirler mevzu yakalamak ve okuyucuya çeşid çeşid hayat, çesid çeşid hissiyat seyrettirmek için yer yer değil, kapı kapı gezmek mecburiyerindedirler. Kandemir, san'atkâr ruhuna mütezayid bir inkişaf veren bu gezişler sırasında nezaket gösterip benim de evime uğradı, usulü dairesinde sorular yaptı, cevablar aldı ve sonunda beni bana bile hoş gösteren nefis bir yazı kaleme aldı, Yedi Gün mecmuasında neşretti. Bu yazıda benim ağzımdan dinlenerek naklolunan bir «Baykara» hikâyesi var. Orada Mollacamile Şir Ali Nevainin de isimleri geçiyor. Ben, Aksak Timurun torununun torunu olup Onbeşinci asırda büyük bir şöhret kazanan, sarayında kurulan ilmî ve edebî meclislerin tantanah revnakından dolayı dilimize «Baykaravari meclisi» sözünün geçmesine sebeb olan o necib hükümdarı anarken büyük Türk şairi Ali Şir Nevai için vezir, Mollacami için de şeyhülislâm tabirlerini kullanmıştım. Arkadaşım Kandemir, yazısını çiziktirirken bu şeyhüJislâm kelimesini, çıkuıtı olarak kâğıdm kenanna geçirmiş ve Mollacamiye alâkasını bildirmek maksadile de kenardan metne doğru halezunî bir çizgi uzatmış. Fakat muharrirlerin renk renk, biçim biçim yazılarla kendilerine verdikleri zahmetin arasıra öcünü almak kaygusuna kapılıp gözü kör, suru da şur haline koymaktan zevk alan mürettib arkadaşlar bu yazıdaki şeyhülislâmlığı Mollacamiden alarak Hüseyin Baykaraya tahmil etmişler. Şimdi aziz Kandemirin bana taalluk eden röportajını Yedi Gün mecmuasında okuyanlar o büyük hükümdann ölümünden dört yüz otuz iki yıl sonra saltanattan meşihate intikal ettiğini görecek ve güleceklerdir. Bilmediğim şeylerin bildiklerimden yüzde on bin nisbetinde fazla bulunduğu» nu bilmekliğime ve biricik meziyetimin hiç birşey bilmediğimi bilmek olduğuna tam bir iman beslemekliğime rağmen söylemekten çekinmem ki Hüseyin Baykaranın şeyhülislâm olmadığını bilenlerdenim. Öyle bir hata benden sadır olmaz. Kandemir de Aksak Timurun o torununu adıle, sanile tanır. Şu halde adamcağıza tevcih olunan şeyhülislâmlıktan dolayı ikimiz de mes'ul değiliz. Lâkin yapılan hata karşısında her ikimiz mahçubuz. Hüseyin Baykaradan bahsederken onun amcası oğullarından Babürü hatırlamamak mümkün olmadı. Hindistanda büyük bir imparatorluk kuran bu şair tacidar, Hüseyin Baykarayı şöyle tarif ediyor: «Aslan yapılıydı, belinden aşağısı inceydi, yaşlı ve aksakallıydı. Ipekten kırmızı ve yeşil gibi göze çarpar renklerde elbise, başına siyah kalpak giyerdi. Kanuna son derece riayet ederdi. Kendi oğullarından birinin katillikle itham olunması üzerine hiç tereddüd etmedi, onu mahkemeye götürmeleri için maktulün ailesine teslim etti. Çok içerdi, kahramandı. Timur neslinden onun kadar güzel kılıç kullanan olmamıştır.» Ne zamandır kendisinden uzunca bir mülâkat istediğım, Cumhuriyet karileri için «Sancak» etrafında bazı tafsilât vermesini rica ettiğim Numan Menemencioğlu her akşam, saat yedi buçuğa doğru La Paix otelinin küçük salonuna kararsız bir çehre ile girer iki elini, parmaklannı açarak, göğsün Bakınız komşumuz Bulgaristan istih doğru kaldırır ve derdi ki: «Yeni birşey lâk kooperatifleri hususunda neler yapyok... Perşembeye belki.. Gelecek hafta mıştır: Bulgaristanda istihlâk koopera başında ihtirnal..» tifleri şehir ve köy kooperatifleri olmak «Bu «belki» ve bu «ihtimal» vaziyette üzere iki nevıdir. Bunlardan köy koo ki istikrarsızhğın bir dıplomat tarafın peratifleri tam manasile istihlâk koo dan ifade edılişınden başka birşey değıl peratifi değildir. Onlar kredi ve satış di; ve Cumhunyet karilerine ancak ban; kooperatiflerile karışıktır. Bunlardan öğrettiği şeyi öğretebılirdi: Yani hiç birher köyde muhakkak bir kooperatif Hancıye Sıyasi Musteşanmız Numan şey. vardır. Şehir kooperatifleri ise tam maRifat Menemencioğlu Mütehassıslar komitesindeki Tiirk he nasile istihlâk kooperatifleridir. Bulga lâsını ilândan başka birşey değildir. Hayetinin kıymetli reisi bugiin ayni otelin kikat şudur ki Sancak ahalisinin yüzde ristanda en fazla istihlâk kooperatifine ayni küçük ve alelâde salonuna gülerek pek büyük bir ekseriyeti Türktür ve en sahib olan (Napred) nammdaki koopeellerini uğuşturarak girdi: «Eh... dedi basit mantık resmî ve tek dilin türkçe ol ratif santrahdır. Bu santral 61 müstaki bu işin de artık bilinmedik bir tarafi kalmasını icab ettirirdi. Ne çare ki diplo kooperatiften müteşekkildir. Her müs madı.» matik meselelerde «ihtısas» kelimesinin takil istihlâk kooperatifi mahallî küçük Konya Kız San'at mektebi talebeleri şapkacüık ve Biliyorduk ki ertesi gün Milletler Ce manasını değiştırdıği böyle çok defalar sermayelerden teeşkkül etmiştir. çiçekçilik kurlannda çalışıyorlar miyeti Konseyi toplanacaktı; ve müte görülmüştür. Müstakil kooperatifler mubayaa ve Konya (Hususî muhabirimizden) san'at nümuneleridir. Zarif ve müte hassıslar komitesi aylardır hazırladığı raHudud meselesine gelince burada Ba kredilerini santraldan alırlar. Santralın Konya Akşam Kız San'at mektebi nevvi şekil ve biçimdeki şapkalar, bu poru bitirmişti. Ancak bize gene bekle yır, Bucak ve Hazna diye üç nahiye müteaddid un, yağ, konserve ve saire mek düştü. Zira Numan Menemenci uzun münakaşaları mucib olmuş ve neti fabrikaları vardır. Her müstakil koope memlekette büyük bir ihtiyaca cevab gün maruf moda salonlarmm camekânoğlu ve bütün heyetimiz ne zamandır cid cede Milletler Cemiyeti Konseyinin ratifin bir şehir veya kasabada ihtiyaca veren ve kıymetli san'atkârlar yetişti larını süsliyen şapkalardan farksızdır. den sabırh tecessüsümüzün gayesi olan müstakbel bir karanna bağlanmıştı. göre müteaddid satış mağazalan vardır. ren değerli bir müessesedir. Mektebde Dikiş ve biçki salonundaki en son momeşhur rapor, Mılletler Cemiyetinde bü Türk tezinin bu meseleye temas eden Bu satız mağazalarının adedi Sofyada biçki, dikiş, nakış şubelerinden başka, da kadın esvablan ve aylarca göz nuru tün dünya matbuatına dağıhncıya kadar, ktsmı şöyledir: Ihlilâfa sebeb olan bu üç 46 ve bütün Bulganstanda da 333 tür. şapkacılık ve çiçekçilik kurları da var dökülerek elle işlenen bluzlar ise ha belki lüzumlu, fakat herhalde müfrit bir nahiifeden birincisinin doğrudan doğru Bu mağazalarda hernevi bakkaliye, dır. Konyanın en münevver genc ka kikaten birer şaheserdir. ketumiyeti, korkunc bir ciddiyetle muha ya Sancağa ilhakı, ikincisinin Suriyeye :ebze, meyva, tuhafiye, porselen ve cam Çiçekçilik kursuna devam eden ta ?şya satılır. Bu suretle Napred istihlâk dın ve kızlannı, çatısı altmda toplıyan faza ettiler. verilmesi ve üçüncu'sü için de ileride bir kooperatif santralı bütün Bulgaristanın bu san'at müessesesi bu sene de birçok lebelerin yaptıkları sun'î çiçekler de göBu rapor şimdi önümüzde duruyor; reyiâma müracaat edilmesi... Mütehas kasaba ve şehirlerinde bir malı ayni fimezun vermiş, memlekete güzide sau rülmeğe değer bir kıymettedir. Bunları bu rapor yani bütün Sancak davası. Mil sıslar komitesi bu üç nahiyeden hiçbirinin atla satar. Ve buna şiddetle riayet eder. uzaktan tabiî çiçekten farketmeğe im atkârlar hediye etmiştir. letler Cemiyetinin dünkü kabulünden kısmen olsun Sancak hududları dahilin Diğer satıcıların ihtikâr yapmalarma ve Mektebde imtıhanlar bitmiştir. Muh kân yoktur. Tabiatin yetiştirdiği binbir geçtikten sonra artık «kanun» halini alan de kalmasını münasib görmemiş ve Kon fena mal satmalarına kat'î bir şekilde telif kurlara devam eden talebelerin he renkli çiçekleri, burada sun'î olarak bu raporun her noktası iyidir. Bununla sey de maalesef bu şekilde karar vermiş mâni olur. men hepsi de muvaffakiyetle imtihan görmek mümkündür. Büyük bir emek beraber iki mesele üzerinde durmak icab tir. Buralarda Türklerin çok olması naBizde vaziyet böyle midir? Bir mal, vermişler ve sene sonu münasebetile mahsulü, sabır ve tahammül işi olan bu ediyor ki bu iki mesele Türkiyenin iste hiyelerin Sancağa ilhakını ve hiç olmazsa bütün Türkiyede ayni fiata değil bir şediği gibi hallolunmamıştır: Dil meselesi halkın reyine müracaati tabiî kılabilirdi. hir ve kasabanın bir mahallesinde bile açılacak sergi için hazırlanmağa başla çiçekler, sergi salonuna cazib bir husuve hudud meselesi. Zaten daima ihtüâf Kararın bizi müteseîli edecek cihetî Su ayni fiata satılmaz. Fenâ"mal satmSR' ve mışlardır. Sergi 4 haziranda mekteb siyet, müstesna bir letafet vermekte halinde bulunan bu iki mesele yüzün riye devleti hududlai^abjljnde. kalan hile yapmaksa üstelik cabadır. Koopera müdürü Bayan Mürüvvetin bir nutkile dir. Akşam Kız San'at mektebinin bu serdendir ki mütehassıslar komitesinin faa nahiyelerdeki Tüfklerîn istiklâllerîne a tifçiliğe çök büyük bir ehemmiyet ve açılacak, 7 haziranda kapanacaktır. Ser gisinin bu sene fevkalâde bir rağbete liyeti bu kadar uzun sürdü ve zor oldu. zamî derecede rıayet vadidir. ren hükumetimiz herhalde bu istihlâk ;ide teşhir edilmek üzere hazırlanan mazhar olacağı ve Türk kadın san'at Filhakika bütün diğer noktalar üzerinde Sancak Meselesi kâğıd üzerinde hal :ooperatifleri işini de ele alacaktır. Bu, serler, Türk kadınının zevkini, ince rudaha müzakerelerin ilk günlerinde bir olundu. Bunun hakikatte de ne dereceye memleketimiz için hakikî bir ihtiyac hunu ve güzel san'atlara karşı olan fıt kârları tarafından vücude getirilen e serlerin büyük takdir ve alâka ile kar anlaşma kabil olmuştu. kadar hallolunmuş bulunduğunu ileride haline gelmiştir. Mevcud birkaç istihlâk rî istidad ve kabiliyetmi gösteren birer şüanacağı şüphesizdir. Dil meselesinde Türk tezi şöyle hulâ ;öreceğiz. Herhalde Türkiye bu mesele kooperatifimizden alınan neticeler hiç sa olunabilir: Hatayda en kuvvelli ele de azamî fedakârhklarda bulunmuş ve de fena değildir. M. TEZEL man Türkliir; binaenaleyh resmî dil bir bu şekilde Fransaya ve dolayısile Suritektir ve türkçedir. Fakat Arab elcmanı eye.olan dostluk derecesini ispat etmişŞEHİR ÎŞLERÎ nzn gö'nlünü hoşetmek, ona nisbı bir ser ir. Sancak muahedenamesi asıl manabcsli iemin eimek için buna bir de arabca sını tatbika konulduğu zaman bulacakSüd ve su meseleleri yardımcı olarak, ikinci bir lisan olarak ır. Temenni olunur ki muahede şartlaBelediye İktısad müdürlüğü süd işile ilâve olunabilir. Halbuki komite her iki ının tatbikı, müzakereleri kadar müşkül birlikte su meselesini de tetkike başlalisamn da ayni mevkide tutulmasını mü lmas mıştır. Memba sularının kablara nasıl asın... nasıb görmüş ve raporunda Konseye bu konulduğu; nasıl nakledildiği ve nasıl DOĞAN NADI şekli teklif etmiştir. Unutmıyalım ki şimdağıtıldığı araştırılmaktadır. Bu tetki diye kadar Hataydaki Türk mekteble Susığırlığın doktor ihtiyacı kat sonunda sularm karışık satılmaması rinde arabca mecburî idi. Fakat Arab e kablara sıhhî bir şekilde konması için temin edildi mekteblerinde türkçe mecburiyeti yoktu. cab eden yeni kararlar verilecektir. Bursa (Hususî) Bursaya bağlı SuBinaenaleyh Konseyin karar verdiği ığırlık köyünde belediye olduğu halde Periye Bankasına olan borc veçhile her iki lisanın ayni seviyede tu doktor yoktu. Bunun için şimdiye ka Periye Bankasile Belediye arasında tulmasmın bızce bir salâh alâmeti olarak dar Susığırlıktaki hastalar arabalarla apılan 1909 itilâfnamesine göre Beledikabul olunmasında müfrit bir nikbinlik Bursaya getiriliyorlardı. Nüfusu çok oenin kuponlar mukabilinde Osmanlı yoktur. Ancak Türk elemanın fazlalı an bu büyük köye haftada iki gün Burankasma senede iki defa ellişer bin liğını her zaman gözönünde tutarak elbet adan bir doktorun gitmesi temin olun a taksit ödemesi lâzım gelmektedir. Fate ki Türk hsanının resmiliğinin tasdikı duğundan köylüler büyük bir sevinc at kuponlara aid ufak bir ihtilâftan doçindedirler. Köyün Belediye reisi Ce Biga Sakarya ilk okulu yavruları 936937 tedrıs yılında Kızılay genclık yerinde ve makul bir hareket olurdu. âlle Kestel nahiyesi müdürü Halil İb ayı son taksit zamanında verilememiş üyeleri tarafından her ay taahhüdlerini vermek suretile 15 lira toplanıp AnMütehassıslar heyetinin bu teklifi ve darahimin himmetlerile köylünün dokto . Bu ihtilâf da halledildiği için bu da kara Kızılay Genclık kurumu Genel Merkezine gönderilmiştir. Yavruları takerilmiştir. ı dir ve tebrik ederken, bir de grup halinde resimlerini koyuyoruz. ha sonra Konseyin bu kararı ihtısasm if ru ayağına gelecek demektir. Bigada yavruların Kızılaya yardımi Cumhuriyetin edebî tefrikası: 91 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Orhan, Mustafanm loş yüzünde, gözlerinin altından sarkan çizgilerin çenesinden gelen buruşukluklarla yanakları nın üstünde birleşerek isyankâr ruhunu boğan dolaşık ipler gibi ilmiklenmesine dikkatle bakıyordu. Beş parmağını da açarak elini Mustafanın önünde duran bir kâğıdın üstüne koydu ve başmı ona doğru biraz daha uzattı: Beni dinle! dedi, ne söylersen hakkın var: Annen bu yalıya o kadar emek vermiş, sonra nankörlük görmüş; sen orada canla, başla çahşmışsm ve sonunda mükâfat beklerken hapisaneyi boylamışsın. O kadın yalnız sana değil, bütün millete küfür etmiş. Senin de kafan kızmış, kendini tutamamışsm. Karıyı omuzlanndan itivermişsin. Ayağı kay dıysa kaydı, sen onun başını bıçakla yarmadm ya... İnsan bunun için altı ay hapiste yatar mı?... Tabiî, büsbütün hıncın artmış... Öc almak istiyorsun. Hakkın var. Gelgelelim, bir de şunu düşün: Bu karı milletinin huyu acayibdir. En ufaki şeye kızar, insanın damarına basarlar. Sonra da pişman olurlar. Hele bunlann içinde sinirlileri vardır. Bak meselâ o Samiye Hanım kocasını kaybetmiştir. Zivanadan çıkmış. Ne yaptığını bilmiyor. Köy halkına da kızıyor. Seni de onlarla birlik zannetmiş. O gün gene ağzını bozmuş. Görsen şimdi nekadar pişman. Şimdi hiç o senin bildiğin Samiye Hanım değil. Ben de ilk tanıştığım zaman o karıya çok içerledim. Sonra baktım ki pek o kadar fena bir yüreği yok. Söylediğine, yaptığına pişman oluyor. Elinde değil. Kocasız kalmış, felâket görmüş kadınlar bazan böyledirler. Deli gibi olurlar, Mustafa. Günü günlerine uymaz. Bak, sen de söylüyorsun: Sana bazı iyilikleri de varmış, değil mi? Pekâlâ... Şimdi düşünelim." Sen kimin intikamını alacaksın? Kendi intikamını mı? Ziyanı kime? O karıyı döğdün, öldürdün farzedelim. Dövsen geçer, gider; öldürsen öldüğünü bilmez. Fakat sen hapislerde yatarsın. Ya Tahsin ne olur? Mustafa başmı iki yana salladı: Başüstüne... dedi. Hiç! dedi. , fi Bu donuk itaat Orhanı tatmin etmiDaha yavaş sesle ilâve etti: yordu. Muallim ayağa kalktı, Mustafa Küçük hannnın yüreği pırlanta nın yanına geldi ve elini onun omzuna dır. koydu: Arkasından: «tuhabi kelimesine ben Söylediklerimi iyice anladm mı? zer birşey söyledi. diye sordu. Orhan sordu: Mustafa birdenbire başını ona doğru Tuhaftır mı dedin? kaldırıp indirdi: Mustafa cevab vermed». Senin için ben canımı veririm, dedi. Orhan ona doğru iğildi ve tekrarladı: Teşekkür ederim, fakat bu söyle Kim tuhaf? Küçük hanım mı? diklerim benim için değil, senin için haMustafa iki elini de karnının üstünde Belki sürünür, belki serseri olur, belk o da hapisanelere düşer. Milletin intikamını mı alacaksın? O böyle olmaz. Omzuna mavzeri vurur, Üsküdardan öteye aşarsm. Anadoluya gidersin. Zaten bu işler orada hallolunacak. Burada kalanlara sabır düşüyor. Sen beni dinle: Aklından fena şeyleri çıkar. Sana güzel bir iş buluruz, çahşırsm, kazanırsm. Benim de elime para geçecek, sana da, Tahsine de bakarım. Belki seni yanıma alınm. Fakat bu dediklerinrclen dışarı çıkarsan seninle de, oğlunla da selâmı, sabahı keserim. Biliyorum ki sen benim sözümden çıkmazsın. Dediğin gibi Allah var. Herkese cezasını verir. Sen hiç meraklanma. Olmaz mı? Haydi bana söz ver. Mustafa önüne bakarak, hiç kımıldamadan: yırlı. Biliyorum. Beni koruyorsun. Doğrudur dediklerin. Sen benim dilime bakma. Söylerim amma yapmam. Ekmeğini yedim ben hanımm. Tahsin de sürünür sonra. Fakat, neyleyim, kalbim kırıldı da söylüyorum. Yapmam Bir omzunu kaldırıp indirerek ağlıyordu. Bir kolunu gözlerinin üstüne götürdü: Tahsinim var, dedi. Sonra kolunu çekerek gözlerini kapıya çevirdi. Orhan da saatine baktı: Daha on beş dakika var. Ondan sonra oğlunla bol bol konuşursun. Sen şimdi bana Vedia Hanımdan biraz bahset bakayım. Ona hiç kırıldın mı? Buraya kadar iyi. Fakat o kahraman, o âdil, o şair hükümdarm elemli tarafi da var. Babür, onu da söylüyor ve «Kansı çaprazladı, başmı salladı: kendisine çok zulmederdi, adamcağızı Acayib halleri de vardır, dedi. canından bezdirmişti. Allah kimseye böy Ne gibi meselâ.. Sabaha karşı kayıkhaneye iner, le bir belâ vermesin» diyor. sandalı çıkarır, denize çıkar. İbretli tasvir!.. Yalmzbaşına mı? Kendi mi kürek M. TURHAN TAN çeker? Evet. Kaçık sanırsın. Velâkin, yok, akıllıdır çok. Sevdah gibi halleri vardır. Beynelmilel Za Sevdah olmasın? bıtai Cinaiye kon Bilmem. Çok kimse ona gönül vergresi 7 haziran sadi. Akrabalarmdan bir Haydar Bey var at 11 de Londrada dır, bir Bahri Bey vardır, bir de tanıdık Sivil Servis komislan Rüştü Bey vardır, hepsi ona gönül yonu salonunda topverdiler. lanacaktır. Bu kongreye Tür Rüştü Bey de gönül verdi mi? kiye namma Afyon Ben çok gezdirdim onlan kayıkla. Karahisar Ernniyet Rüştü Beyi mi? Hepsini. Küçük hanım Bahri Bey müdürü Şükrü Saib Borhanla Emnile de, Rüştü Beyle de çok gezerdi. yet İşleri Umum Hangisile daha çok? Müdürlüğü dokto Şükru Saib Borhan Bahri Beyle. ru Mecid Cönerdem iştirak edecekler Sen onların gönül verdiklerini nasıl dir. Şükrü Saib Borhan dün akşamki ekspresle Londraya hareket etmiştir. anladm? Konuşurîardı. Bahri Bey söyler, Suriye polisi de şapka söylerdi. Çoğu lâflannı anlamazdım amma sevda işinden bahsettiğini anlardım. giyecek Şam Dahıhye Neazretinde topla • Küçük hanım susardı. nan bir komisyon polisin kalpak yerine Rüştü Bey neler söylerdi? şapka giymesine ve poliste ıslalaat ya • inRİİizlere gidelim derdi. pılmasma karar vermiştir {Arkası var) 1 Beynelmilel Zabıtaî Cinaiye kongresi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle