22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Hükümet üyeleri ve tarikat şeyhleri kazandıkları tazminatların faizlerini de alıyor 21 ARALIK 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Nalıncı Keseri inci bir başbakan olmasa, insan Allah bir dediğine inanmakta zorluk çekecek. Bir konuda söylediğinin bir gün sonra tam tersi uygulamalara imza atıyor. Seçimlerden önce ve sonra tarafsız bir yargının özlemini çeken açıklamalar yapıyordu. Zaman ilerledi; yargıyı, kamuoyunu, iyi niyetli vatandaşları yanılttı Adalet Bakanlığı. Yargıçları ve savcıları AKP anlayışına uygun kişilerden seçmeyi amaç edinen yasayı Meclis’ten geçirdi. RTE’nin kafasındaki dönme dolaba kanarak tarafsız ve bağımsız yargı istemine özlemin gerçek niyetini saklamayı amaçlayan bir söylem olduğu anlaşıldı. RTE, yasayı savundu: “Ne var bunda, öteden beri yargıçlarla savcılar zaten mülakat yöntemiyle aranıyor” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Konu kapandı. Unutuldu bile. Şimdi anlaşılıyor ki; RTE, meğer tarafsız yargı isteminde bulunurken dili sürçmüş. Taraflı diyecekken tarafsız deyivermiş! ??? Konya Adliye Sarayı’nın açılışını yaparken, “Hukuk er veya geç herkese lazımdır” demez mi? Arkası da var sözün; “Bir ülkede hukuk sistemi ne kadar güçlüyse, iç barış ve huzur o kadar garanti altındadır” diyor. Söyledikleriyle uyguladığı yönteme bakarak; RTE, tarafsız yargı derken er veya geç kendi anlayışına koşut bir sistem getireceğini açığa vurmuş oluyor. Akla çeşitli olasılıklar geliyor. Örneğin söylemlerine bakarak kimileri RTE’nin minareleri süngü, kubbeleri miğfer yapan şiir nedeniyle hapse düşmesini hâlâ yargı kaynaklı haksızlık olarak yorumladığı gibi bir kuşkuya kapılıyor. Nereden nereye demeyin; olmazlar RTE dünyasında olur! ??? Tarafsız yargı, hukuk devleti gibi kavramları, kuşkusuz işine geldiği zaman bol bol kullanan bir başbakan; Çankaya’daki AKP’li ile birlikte YÖK’ün başına getirdikleri profesör sıfatlı Özcan Ziya Yusuf’un, gözleri önünde hukuk devletini çöpe atmasına, rektörlere hukuk dışı direktif niteliğindeki açıklamalarına ses çıkarmıyorlar. Susmak, suça katılmaksa eğer; RTE ve Çankaya’daki AKP’li, YÖK Başkanı’nın rektörlere Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararlarını “Bunlar üniversitenin dışında konulmuş yasaklardır... Ama siz bunları önemsemeyebilirsiniz ve bir sürü insanı (tabii başta türbanlı eşleri olan Çankaya’daki AKP’li ile RTE’yi) rahat ettirebilirsiniz” diyen talimatına susarak katılıyor, onaylıyorlar. YÖK Başkanı düpedüz yasaları çiğneyin, hukuk devletinin temel kuralını ayaklar altına alın, diyor. Hukuk devletinin sözde savunucusu RTE, tabii Adalet Bakanı susuyor. Oysa, Özcan Ziya Yusuf’un sözlerinin hukuk devletinde bir YÖK Başkanı’na yakışmadığını söyleyebilir ama, efendim nerede hukuk devleti nerede, tıkı çıkmıyor. ??? Hukuk devletine saygılı, üstelik laik bir devlette türbanı geçerli kılmak için yasaları, yüksek mahkeme kararlarının çiğnenmesine göz ve kulaklarını kapamayan ilim adamlarıyla yargı alanında söz sahibi olanlar; “Yahu bu ne iştir? Adam düpedüz kesinleşmiş mahkeme kararlarını, gereklerini yerine getirmeyenlerin suç oluşturduğunu bile bile hareket ediyor” diyen demeçler veriyorlar. RTE, AKP amaçlarını yansıtan yeni YÖK Başkanı’nın hukuk dışı ve hukuka karşı davranışlarıyla Fenerbahçe’nin yediği ve attığı goller kadar meşgul olmuyor. Nalıncı keseri mübarek; yaşamsal konuları kendine yontuyor İslamcının faiz aşkı Miyase İLKNUR AKP iktidarının türban konusu başta olmak üzere birçok alanda Kuran’ı referans göstermesine karşın, Kuran’da kesin hükümlerle yasaklanan faiz konusunda farklı tavır almasını eleştirenlere yanıt, hükümet yerine dinci basından geldi. Hükümeti savunan dinci basın, “Faiz yasağı bireyler içindir, devletlerin faiz politikası hükümet edenleri bağlamaz” gerekçesine sığındı. Dindar Müslümanların faizle para verip almadığını öne süren bu yazarlar, faiz politikası nedeniyle hükümeti eleştirenlerden belge sunmalarını istedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere aralarında Kemal Unakıtan, Hüseyin Çelik, Binali Yıldırım’ın da bulunduğu bazı hükümet üyeleri ile Fethullah Gülen gibi tarikat şeyhleri bugüne kadar kazandıkları tazminat davalarında tahakkuk eden faizi de aldılar. Bu durumda Kuran hükümlerine aykırı hareket eden Gülen, Erdoğan, Unakıtan ve Çelik, haram yemiş oluyor. Basında İlhan Selçuk’un başlattığı, bazı köşe yazarlarının da destek verdiği “AKP iktidarı türban konusunda Kuran hükümlerini referans gösterirken Türkiye’yi faiz cenneti yaparak Kuran’a aykırı hareket ediyor” görüşüne tepki, hükümet yerine dinci basından geldi. Dinci gazetelerdeki köşelerinden hükümeti savunan bazı yazarlar, “Kuran’daki ayetler okunduğunda faiz yasağının bireyler için olduğu görülüyor” diyerek eleştirileri çürütmeye çalıştılar. Türkiye’deki dindar Müslümanların kişisel hayatlarında faiz yasağına sıkı sıkıya uyduklarını öne süren bu yazarlar, bu konuda hükümeti ve dini çevreleri suçlayanların belge sunmalarını da istedi. Bu yazarların “dindar Müslümanlar kişisel ve ticari yaşamlarında faiz almıyor” iddiasına karşın Başbakan başta olmak üzere AKP’li birçok bakan ve tarikat şeyhleri arasında dava açma rekorunu elinde bulunduran Fethullah Gülen’in kazandığı tazminat davalarından faiz de aldıklarına dair belgeler dava dosyalarında yer alıyor. RDOĞAN’A 481 YTL FAİZ Son dört yılda Cumhuriyet gazetesinin kaybettiği tazminat davalarına bakıldığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 481YTL 250 YKr, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik 2 bin 223 YTL, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım iki ayrı davadan toplam 3 bin 977 YTL faiz aldı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik 2003 yılında Oktay Akbal aleyhine açtığı tazminat davasından 5 bin YTL asıl alacak, 2 bin 223 bin 817 YTL D E de faiz olmak üzere toplam 7 bin 223 YTL kazandı ve bu parayı tahsil etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2005 yılında İlhan Selçuk ve Yazıişleri Müdürü Mehmet Sucu aleyhine açtığı davadan 5 bin YTL asıl, 482 YTL de faiz aldı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 2004 ve 2005 yılında Cumhuriyet Gazetesi Yazıişleri Müdürü Mehmet Sucu aleyhine açtığı iki ayrı davadan toplam 25 bin YTL asıl, 3 bin 977 YTL faiz aldı. Fethullah Gülen ise Cumhuriyet gazetesi yazarları aleyhine açtığı tazminat davalarından yüklü miktarlarda faiz aldı. Ayrıca Kemal Unakıtan daçeşitli gazeteci veyazarlara açtığı davalarda tazminat bedelinin dışında da faiz aldı. Hükümetin Kuran hükümlerini uygulama arzusunda çifte standartta bulunmasını eleştirenleri, faizin yasaklanmasını istiyormuş gibi yorumlayan dinci yazarlara göre, iktidarın ak törleri şahsi hayatlarında dindar dahi olsalar ülke düzenini din kurallarına uygun hale getiremezler. ASAKLAR UNUTULUYOR O nedenle İslamın faiz yasağı herkesi bağlamasına rağmen kamu alanı bu yasağın dışında sayılır. Ancak türbanın kamusal alana girmesi yasalara aykırı olmasına karşın AKP hükümetinin bu konuda ülke düzenini din kurallarına uygun hale getirmesi normal karşılanıyor. Dinci yazarlar, Kuranıkerim’in indiği yıllardaki devlet yapısı ve işleyişi ile bugünkü yapı ve işleyişin aynı olup olmadığını, günümüzdeki ekonomik enstrümanların o tarihte bulunup bulunmadığını sorgulamadığı gibi o dönemdeki örneklerde sadece faiz değil devletin kişi ve kurumlara borç verip borç almasının da yasak olduğunu unutuyor. Dikkat... Operasyonun İki Yakasında da ABD Var! ürkiyeIrakİran üçgenindeki Kandil Dağı’nda mağara devri yaşayan terör örgütü yuvalarına yönelik hava operasyonu büyük gürültü kopardı. Böylesi olayların sonuçlarını gürültüsü geçtikten, tozudumanı çöktükten sonra irdelemek gerekir. Uzun süredir kendisini Irak’ın kuzeyinden gelen saldırılara yanıt verme sorumluluğunda ve zorunluluğunda hisseden Türk Silahlı Kuvvetleri çok önemli bir adım attı. Ancak buna bir “son adım” olarak değil, belki de ilk adım ya da genel adımlar bütününün bir parçası olarak bakmak gerekiyor. Türkiye, her şeye karşın ABD’nin Ortadoğu’daki hedeflerinin bir parçası olmadı. ABD’nin bu konudaki tonlarca girişiminden bazıları sonuç verdi ama, bir bütün olarak baktığımızda bunu söyleyebiliriz. AKP’ye rağmen... Türkiye’deki kökten Amerikancılara rağmen... ??? ABD’nin Türkiye ve çevresinde; Balkanlar, Ortadoğu, Hazar üçgeninde tek tek ülke planı yok. Tüm bölge planı var. Attığı her adımı planın bütününden ayrık düşünmemek gerekir. Uzunca bir süredir Türkiye’nin onurunu kırıcı hareketler yapan ABD, Türk ordusunun Irak’ın kuzeyine düzenlediği operasyonun önünü açarken iki ciddi yaklaşım gösterdi: 1 Hava sahasını açtı. 2 İstihbarat desteği verdi. Neden? İki şık akla geliyor: 1 Bir süredir Türkiye’nin ulusal çıkarlarını göz ardı ettik ve Türkiye’de Amerikan aleyhtarlığı arttı. Bunu azaltalım, dedi. 2 2008 yılında bölgede muhtemelen İran konusunda düşündüğü kimi adımlar nedeniyle Türkiye’yi tam yanında görmenin altlığını yapıyor! Görünen o ki, iki şık da geçerli. ABD ile ilişkilerdeki dalgalanmayı en dikkatli izleyen kurumların başında Türk Silahlı Kuvvetleri geliyor. ABD’nin son operasyona verdiği desteği bu yaklaşım çerçevesinde masaya yatırdıklarını sanıyoruz. ??? Operasyon sonrasında iki yerden gelecek mesaj ayrıca dikkatlerdeydi: Washington, Bağdat... Washington, yukarıda aktardığımız gelişmeler bağlamında operasyonun bilgileri dahilinde olduğunu açıkladı. Bu yumuşak değerlendirmeye doğal olarak Bağdat da uydu. Önce nota verildiği haberi geldi. Sonradan anlaşıldı ki, nota değil, notacık! Bağdat yönetimi operasyondan sivillerin de zarar gördüğünü açıklıyor, bir an önce bitirilmesinden yana olduğunu söylüyordu. Bu açıklama yapıldığında operasyon bitmiş, Ankara sonuçlarını tartışıyordu! Bağdat’tan Süleymaniye’ye Irak’taki bütün yönetimlerin ABD komutasında olduğunu vurgulamak, haber değeri taşımayan bir gerçek. Düne kadar, Türkiye’nin operasyon yapamayacağını, bir adım atması halinde derhal karşılık göreceğini söyleyenler, bugün ancak notacık veriyor. Neden? ABD dün öyle bugün böyle istediği için! Adımlarımızı ABD’nin operasyonun her iki tarafında da olduğunu düşünerek atmalıyız! Y T Hava operasyonu sonrasında terör örgütünün kış aylarında ciddi sıkıntılar yaşayacağı belirtiliyor PKK’nin lojistiğine darbe Sertaç EŞ ANKARA Irak’ın kuzeyindeki PKK hedeflerine yönelik hava operasyonunun ardından, sonuçlara ilişkin değerlendirmeler de gelmeye başladı. İlk sonuçlar, Genelkurmay ve hükümet çevrelerinde “başarılı” olarak nitelendirildi. Tespitlere göre, daha önceden belirlenen örgütün ana kumanda merkezinin tahrip edilmesi hedefine ulaşıldı. Ayrıca örgütün Kandil Dağı ve diğer kamplardaki lojistik desteği de büyük oranda tahrip edildi. Bu kapsamda örgütün mühimmat, silah ve gıda maddesi konusunda önümüzdeki kış aylarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ye yönelik sınır ötesi operasyonu örgütün yerleşik düzenine ağır darbe vurdu. Düzenlenen operasyon sonunda PKK’liler, kış konuşlanmasına geçtikleri kamplardan kaçmak zorunda kalırken, Kandil Dağı’ndaki lojistik altyapı da dağıtıldı. ciddi sıkıntı içine gireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu aşamadan sonra örgütün yeni bir lojistik destek sağlama ağı kurmasının zor olacağı, Türkiye’nin de bu aşamadan sonra buna izin vermeyeceği ve yeni operasyonlarla engel olmaya çalışacağı değerlendiriliyor. Bu kapsamda örgütün kayıpları kamplar itibarıyla şöyle değerlendiriliyor: Kandil Dağı: Örgütün ana karargâhı ve komuta merkezi burada bulunuyor. Bölgeye yapılan operasyonlar sonucunda stoklanan mühimmat, silah ve yaşam malzemelerinin büyük bölümü kullanılamaz hale getirildi. Örgüte ait Kandil Dağı’nda bulunan bütün depo, bina, eğitim ve hastane olarak kullanılan yerler, önceden yapılan istihbarat Tespitlere göre, daha önceden belirlenen örgütün ana kumanda merkezinin tahrip edilmesi hedefine ulaşıldığı açıklandı. Hava harekâtının “sürpriz özelliği” nedeniyle örgütün önceden önlem alamadığı belirtildi. lar doğrultusunda yok edildi. Hakurk: TürkiyeİranIrak sınır üçgeninde bulunan kamp, bu üç ülkeye geçişlerin ana merkezi olarak kabul ediliyor. Kamp yoğun olarak mağaralardan oluşuyor. Diğer bölgelere olduğu gibi bu bölgeye yönelik operasyonlar da etkili mühimmatlarla gerçekleştirildi. Kamp tahrip edildi. Zap: Yüksek kesimleri Türkiye sınırları içinde kalan Zap Vadisi’nin daha ılıman ve alçak bölgeleri Irak sınırları içinde bulunuyor. Vadide yer alan PKK kampları Türkiye’ye sızma ve saldırı faaliyetlerinden önce son durak olarak kullanılıyor. Bu kamplar aynı zamanda örgütün Türkiye’ye sızacak teröristlerin mühimmat ve silah ikmali yaptıkları bölge olarak da biliniyor. Hava saldırılarının bu bölgede yoğunlaştığı ve hedefine ulaştığı değerlendiriliyor. Avaşin: Kuş uçuşu Hakkâri’nin Çukurca ilçesinin karşısındaki Irak topraklarına denk geliyor. Geçen ay Dağlıca saldırısına katılan teröristlerin bu vadiye kaçarak bölgedeki kamplarda saklandıkları biliniyor. Bu bölge de hava operasyonu kapsamındaki hedeflerden biriydi. Bölge yoğun olarak bombalandı. TERÖRİST KAYBI Örgütün altyapısına ve lojistik unsurlarına yönelik hava harekâtının yüksek oranda başarıya ulaşmasının yanı sıra PKK terör örgütünün “kayda değer insan kaybı verdiği” de belirtiliyor. Hava harekâtının “sürpriz özelliği” nedeniyle örgütün önceden önlem alamadığı, bu nedenle çok sayıda teröristin etkisiz hale getirildiği bildirildi. ankcum?cumhuriyet.com.tr Say Olayı Nedir?.. Baştarafı 1.sayfada Bu nedenledir ki ülkemizde İkinci Dünya Savaşı ertesinde kurulan çok partili rejim, sanatçılarımıza, yazarlarımıza, bilim adamlarımıza karşı tepkileri, baskıları, yasakları, sürgünleri, hapis cezalarını içeren bir düzene dönüşmüştür. ? Ancak Fazıl Say olayında bir değişiklik var.Ruhi Su’dan sonra ilk kez bir müzisyenimiz ülkemizde büyük sorun yaratıyor ve iktidarın iki numaralı adamı tarafından eleştirilip dışlanıyor. Oysa Türkiye, görünüşe bakılırsa AB’nin kapısında nöbet tutmakta ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen bir iktidara sahip bulunmaktadır. Gerçekte bu iktidarın kadına tesettürü öngören ve “Ilımlı (Amerikancı) İslam Devleti Modeli”ni ülkeye yerleştirmeye kararlı bir tasarımı olduğunu herkes biliyor, görüyor. ? Avrupa tarihinde devrim ve karşıdevrim gelgitleri geçmiş yüzyıllarda çok yaşanmış; ama, sonuçta laiklik ve demokrasi yerleşik bir düzene dönüşebilmiştir. İslam dünyası bu tarihin çok gerisinde yaşıyor. Müslüman coğrafyasında tek laik ve demokratik Türkiye karşıdevrime teslim olacak mıdır? ? Yapılacak ilk şey, Fazıl Say’ın altını önemle çizdiği gibi “teslim olmamak”tır. Bunun için ilk davranış ve tutum elbirliğiyle iktidara “dur” diyebilmek gücünü göstermekle belirlenmelidir. ‘Dur’ diyebilmek, yenginin birinci koşuludur. Miyase İLKNUR Alevilerin yıllardır dile getirdiği “cemevlerinde kullanılan su ve elektrikten diğer ibadethanelerdeki gibi ücret alınmaması” yönündeki istemleri geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Alevi dernek ve vakıflarının yöneticileriyle yaptıkları görüşmede de dile getirildi. Alevi örgütlerinin yöneticileri cemevlerinde kullanılan sudan ücret alınmaması için Topbaş’tan gerekli kararın alınmasını istedi. Topbaş da bu konuda gerekli çalışmayı yapma sözü verdi. Ancak cemevlerinden su parası alınmaması yönünde 2001 yılı sonunda alınmış “meclis kararı” olduğu ortaya çıktı. Ne Başkan Topbaş’ın ne de Alevilerin haberinin olmadığı bu karar bilinçli ya da bilinçsiz olarak uygulamaya konulmadığı için İSKİ cemevlerine fatura göndermeyi ve su ücretini tahsil etmeyi sürdürdü. Ali Müfit Gürtuna’nın belediye başkanı seçildiği 1999 yılında DSP’den meclis üyesi olarak görev yapan Azmi Tosun, cemevlerinde kullanılan sulardan ücret alınmaması için ilki 2000 yılında önerge verdi. Tosun, ilk önergesinin reddedilmesinden sonra aynı önergeyi 1 yıl sonra Ali Bedava suya fatura İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde 2001 yılında alınan karara karşın cemevlerinde kullanılan suyun faturalandırıldığı, cemevlerinin de gelen su faturalarını ödediği ortaya çıktı Çalkap, Mehmet Yılmaz ve Şener Karahan adlı meclis üyeleri ile yeniden gündeme getirdi. Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14 Aralık 2001 tarihli toplantısında görüşülen önergede şu ifadeler kullanıldı: “İSKİ’nin 2002 yılında üretmeyi hedeflediği 657 milyon metreküp arıtılmış suyun yüzde 26.67’lik kısmının, yani 175 milyon 200 bin metreküpünün abonelere dağıtılıncaya kadar kaybolacağı, kayıp su miktarının yaklaşık yüzde 3.5’inin ise ücretsiz verilen sular olduğu belirtilmiştir. Bu verilerin dikkate alınarak camilerdeki ücretsiz kullanılan suyu kimi cami etrafındaki işyeri sahiplerinin, işyerlerinde kullanmalarının engellenerek bu yolla yapılan su israfının önüne geçilmesini ve cemevlerinde kullanılan suyun da ücretsiz kullanılmasının sağlanması hakkında işbu önergemizin ‘teklif’ karar olarak görüşülmesini ve kabulünü arz ederiz.” Azmi Tosun ve üç arkadaşının bu önergeyi vermesinden sonra dönemin AKP’li Büyükşehir Belediye Meclisi Başkanı Hüseyin Evliyaoğlu da yaptığı konuşmada, “Zaten bu konu geçen toplantıda da gündeme geldi ve arkadaşların bu konuda rezerv koymaları hukuki yönden bir sıkıntı olup olmayacağı idi. Biz bu teklifin tüm Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bulunan grupların ortak teklifi olarak görüşülmesi ve oylanmasını arz ediyoruz” dedi... Ve yapılan oylama sonucunda “Cemevlerinde kullanılan sudan ücret alınmaması”nı öngören önerge oybirliğiyle kabul edildi. Meclis’in aldığı bu karar 702 sayılı karar olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Meclis.1. Başkan Vekili M.Ümit Özerol ve Divan Kâtibi Azmi Aydemir tarafından imzalanarak yürürlüğe konuldu. Ancak, karar yürürlüğe girmesine karşın uygulamada bir değişiklik olmadı. Temel fıkrası gibi olay da bundan sonra başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, bu yönde karar almasına karşın İSKİ, eskiden olduğu gibi cemevlerine su faturası göndermeyi, cemevleri de bu su faturalarını ödemeyi sürdürdü. Meclisin aldığı karardan ne İSKİ’nin ne de cemevlerinin haberi oldu. DAVA AÇMA HAKKI VAR Belediye meclisinin aldığı karara uymayarak cemevlerine fatura gönderilmesi ve karardan haberdar edilmeyen cemevlerinin de bu faturaları ödemesi sonucu ortaya çıkan mağduriyetin giderilmesi için cemevi yöneticilerinin yargı yoluna başvurması gerekiyor. Dava açılması halinde cemevleri, İSKİ’ye ödedikleri fatura bedellerini geri alabilecekler. C
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear