Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 KASIM 2007 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN aşlığı görünce isyan edeceksiniz biliyorum... “Top yuvarlaktır” lafı sadece futbolun gözle görünen şeklidir ama şamatasıdır, esprisidir. Oysa araştırmacı gözüyle bakılırsa futbolun da köşeli bir oyun olduğu görülür. Futbolun köşelerinde sosyallik, ekonomi, ahlaki, psikolojik değerler vardır ve bunların futbol oyunu içinde değerlendirilmeleri gerekir. Bu değerler ayrı ayrı birer araştırma ve uzmanlık konusudur. Sosyal bilimciler, ekonomistler, psikologlar ve spor bilimleri akademisyenleri onlarca yüzlerce kitap yazmışlardır ama futbolun felsefesi hâlâ tartışılıyor. Bu da futbolun karakteri. Futbol özellikle de dünya kupaları, yuvarlak kürenin dört bir yanından gelmiş; gelirken geleneğini, alışkanlıkları, yemek kültürünü de beraberinde getirmiş, ülke insanlarının bir meşin yuvarlağın peşinde koşması anlamından çok daha uzak ve çok daha anlamlıdır. Ve tabii bu değerlerin yanında her ülkenin futbolu da farklı sonuçlar ortaya çıkarır. Farklı değerlerin, farklı kültürlerin, farklı alışkanlıkların kapıştığı arenadır dünya kupaları. Birbirinin dilinden anlamayan, renkleri farklı bu topluluğun kapışmasını futbol akademisyeni ve futbol yorumcusu Metin Tükenmez analiz etmiş. Geride bıraktığımız 2006 Dünya Kupası’nın analizinde favori Brezilya’nın neden şampiyon olamadığını, favoriler arasında gösterilen İtalya’nın kupayı nasıl kazandığını, Avrupa futbolunun sıkıntılarını ve futbolcuların karakter yapısını analiz etmiş. Ayrıca kendisine sorulan sorulara öylesine açık yanıt vermiş ki... Kimi eleştirmenler gibi ‘’ne şiş yansın ne kebap’’ dememiş, açık açık eleştirilerini yapmış, gerçek futbolu dillendirmiş. Gerek ABD gerekse Avrupa’da da futbolun neden kan kaybettiğini analiz eden Metin Tükenmez’in araştırması, futboldan ekmek yiyenlerin okuması gereken bir yapıt. Akademisyen C 19 Futbolun Köşeleri B Futbolumuzda çocukları kazanalım Ufuk TANIŞAN emen hemen her sporda altyapının önemi gün geçtikçe daha da belli oluyor. FIFA da bunu anlamış olacak ki, Grassroots Projesi’ni ortaya attı ve bunun için çalışmalarını hızlandırdı. Türkiye’de ise teknik direktörlük hayatı boyunca genç oyuncuların önemini anlatmaya çalışan Gündüz Tekin Onay, hala yorulmadan gençlerle ilgileniyor. Gündüz hoca ile hem Türk futbolundaki son durumu hem altyapıyı hem de Grassroots Projesi’ni konuştuk. Van Köyü Projesi’nde amacınıza ulaştınız mı? GÜNDÜZ TEKİN ONAY: Hem amacımıza ulaştık hem de beklentilerimizin üzerinde bir ilgiyle karşılaştık. Gerek toplumdan gerek medyadan gerek çevreden ve hatta en önemlisi ailelerden büyük destek gördük. Onun dışında da en doğru mesajı çocuklar verdi. Biz 500 çocuğa anılarını yazmaları için defter verdik. Şimdi bu anıları seçip kitap haline getireceğiz. Bunu gerekirse Avrupa ülkelerine göndereceğiz. Duyguları, istekleri, heyecanları nasıl yansımış bunu göreceğiz. Zaten en önemlisi de buydu. Amaca çok uygun bir köy projesi gerçekleşti. Ben çok mutluyum. Gelecek bu çocuklarda Peki bunun devamını getirecek misiniz? G.T.O.: Bunun için çok talep var. Türkiye’nin dört bir yanından teklif geliyor. Van’da yaptığımız bir denemeydi. Doğu’daki tehdit, terör, şiddet gibi olayları bir nebze olsa azaltmak adına futbolun cazibesini kullandık. Bir köy açılacak, herkes orada kalacak zannediliyor. Ancak durum öyle değil elbette. Yeri iyi seçmek gerek. Biz köyden ayrıldıktan sonra kullandığımız malzemeler orada kalmalı ve o H yörenin insanları orada sabahtan akşama kadar futbol oynamalı. Geçen haftalarda İstanbul’da UEFA bir toplantı yaptı. Ve bir anda Grassroots Projesi konuşulmaya başlandı. Bu projeyi bize anlatabilir misiniz? G.T.O.: Grassroots’u Avrupalılar ve Türkler birbirine soruyor. Hiç kimse daha hala Grassroots’un ruhunu öğrenemedi. Biz ona futbolun kökü diye ekleme yaptık. Hatta bir slogan geliştirdik: “Çime uzanan yol”. Biz dedik ki çimleri sulayın, yıldızlara ulaşın. Avrupa futbolunun altyapısını oluşturmak Grassroots etkinliklerinin kaçınılmaz bir gerçek olduğunu görürüz. 8 yaşından 60 yaşında kadar insanlar bu oyunu oynasın. Her ülke bunun için yarış halinde... Projenin UEFA tarafından kulüplere zorunlu hale getirilmesini istedim. Herhalde onu da en geç 1 yıl sonra gündeme alacaklar. Futboldaki kaos ortamı malum. Ancak bir de sizin gibi gençlere önem veren insanlar var. Bu tezatı nasıl değerlendiriyorsunuz? G.T.O.: Bu soru benim Türkiye’de verdiğim kavganın da bir parçasını oluşturuyor. Kavgam, 1972’de Adana’da başladı. 75’de Beşiktaş’ta yerini buldu. Altyapının başına da Serpil hocayı, Adnan Dinçer’i, Sanlı’yı, Yusuf’u getirmek de bunun parçası. Oradan çıkan bütün futbolcular Beşiktaş’a şampiyonluklar getirdi. Bunu Adana da denedi. Oradan da çok iyi futbolcular çıktı. Demek ki bu fışkırma göze çarpmış. Yani altyapıya önem veren her takım başarıyı yakalar diyebilir miyiz? G.T.O.: Evet, her takım yakalar. Altyapıyla ilgilenen, ki 20 yıl öncenin şartlarında saha, forma, malzeme ve kimsenin altyapıya inancı olmamasına karşın bu çocuklar orada kavruldu. Buna en Metin Tükenmez’in araştırmasında bir takım tespitler de var. Örneğin insanlığı tarih boyunca motive eden güçlere bakıldığında, (inanç para) ortaklığında futbolun dünyadaki popüler olmasının yadırganmayacağını söylüyor. Ve özetliyor görüşünü...”Futbol evrensel ama kendine özgü, asla tükenmeyen, her türlü reforma açık bir umut kaynağı; zaman zaman mucizevi ve herkesin izleyebileceği, basit, birbiriyle çatışmayan, kurallarla yönetilen bir spor. Futbol türlü çeşitli farklılıklar arasında köprü kurma ve ulusal önyargıları alaşağı etmek gibi eşsiz bir özelliğe sahip bir oyun.’’ Futbola ülkeleri bir araya getiren “misyonerlerin oyunu” demek daha doğru olur. Dil, din, renk ayırmaksızın insanları birleştiren, bir araya getiren özellikleriyle futbol evrenseldir. Uluslararası olmakla kalmayıp uluslarüstüdür. Savaşları durduran, düşmanları birbirine yakınlaştıran, düşman kardeşleri barıştıran, ezeli rekabette ‘’sen olmazsan ben de olmam’’ dedirten bir sentezdir futbol. Metin Tükenmez futbolu bir başka dille bir başka tatlılıkla anlatırken beton üzerinde ayva koçanının peşinde koşan, ayakkabısı patladığında babasından azar işiten çocuksu günlere götürdü beni de... ‘’Futbolun evrenselliği sadeliğinde, futbolun her yerde her şeyle oynanabilir olmasında. Kentli çocuklar beton üstünde meşrubat kutularıyla, köylü çocuklar toprak üstünde çıplak ayakla birbirlerine dolanmış çaput parçalarıyla oynuyor. Benim çocukluğumda da taştan kaleler diker, futbol oynardık. Futbol artık bir inanca dönüştü. Dolu değil ama başka herhangi bir şeyin yerine de geçmiş değil. Dünya Kupası’nı en güzel yapan şey 5 kıtadan seçilmiş insanların bir arada olması, 32 ülkenin 17 kurala uymasını izleyen biri olmanın hazzıdır belki.’’ Dünya Kupası analizi (Logos yayınları 0212/252215699) ayucelman?yahoo.com Futbol tapınağına dönüyor Deniz ÜLKÜTEKİN ngiltere, 1996’daki Avrupa Şampiyonası’nı düzenlediğinde taraftarların en favori sloganı “Futbol evine dönüyor” olmuştu. Futbol bu kez doğup geliştiği Britanya’ya değil, bir din gibi benimsenip sevildiği Brezilya’ya gidiyor. Tek aday olarak katıldığı oylamada Brezilya, FIFA tarafından 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi olarak seçildi. 7 yıl sonra, kupanın şampiyonu, futbolun tapınağı olarak bilinen Rio de Janerio’daki Maracana Stadı’nda belirlenecek. Burada hemen akıllara 1950 Dünya Kupası’nın finali geliyor. Gerçi Brezilya ve Uruguay arasındaki maç için resmi olarak final diyemeyiz. Ancak lig statüsünde oynanan final grubu mücadelelerinin son karşılaşmasında yaşananlar futbol tarihinin en dramatik olaylarından biri olarak hafızalarda yer etti. Maç öncesinde grubun lideri olan Brezilya’ya şampiyonluk için beraberlik bile yetiyordu. Uruguay’ın ise 200 bin kişinin doldurduğu Maracana’dan bir galibiyet çıkarması gerekiyordu. Maçın ilk yarısında öne geçen Brezilya ateşli taraftarlarının desteğiyle kupaya çok yakınken son dakikalarda gelen iki gol bir anda stadı “ölüm sessizliğine” bürüdü. Tarihin en önemli deplasman galibiyetini alarak kupayı kazanan Uruguaylı futbolcular, Brezilya’yı yasa boğarak kupayı ülkelerine götürüyordu. İ organizasyonu düzenlemekte yaşanabilecek sorunlar. Kolombiya, nisan ayında adaylıktan çekildiğini açıkladıktan sonra oylamadaki tek aday olarak kalan Brezilya, organizasyonu düzenlemek için büyük bir maddi yükün altına girecek. Çünkü şu anda ülkede Dünya Kupası maçları oynanabilecek standartta bir stat bile bulunmuyor. Brezilyalıların herhangi bir aktiviteyi organize etmekteki geleneksel sıkıntılarını da göz önüne alırsak özellikle büyük şehirlerde yaşanacak karmaşanın önüne nasıl geçilebileceği merak konusu. ULUSAL SIKINTI Her ne kadar dünyada futbolun en çok sevildiği ve tarih boyunca en yetenekli oyuncuları çıkaran ülke olsa da Brezilya’da düzenli bir ligin organize edilmeye başlaması 2000’li yılların başına dayanıyor. Bu tarihten önce formatı hemen her sene değişen bir eleme turnuvası oynanıyordu. Organizasyonun düzensizliği nedeniyle ülkedeki maçlar genelde boş tribünlere karşı yapılıyordu. Avrupa’ya gönderdikleri futbolcular sayesinde yüksek transfer ücretleri kazanmasına karşın kulüpler yıllardır maddi sıkıntılarla yaşamaya alışkın. Oylamanın ardından organizasyon komitesi tarafından maçların oynanabileceği 18 aday kent seçildi. Bu kentlerden dördündeki stadyumlar henüz yapım ya da proje aşamasında. Bunun dışında varolan stadların da fazlasıyla elden geçirilmesi gerekiyor. Buna Maracana da dahil. Sao Paulo’daki Morumbi Stadı da büyük ihtimalle maçlara ev sahipliği yapacak. Ancak 90’lı yıllarda yapılan kısmi yenileme ve güvenlik çalışmalarının 6 yıldan fazla sürdüğü düşünülürse, organizasyon komitesini çok zor bir görev bekliyor. Yine de Güney Amerika’nın bu futbol delisi ülkesi şu an için bu tür sorunları düşünmek istemiyor. Onlar Maracana Stadı’nda sarı forma içinden uzanan ellerin altın kaplı kupayı kaldırarak şehre yukardan bakan İsa heykelini selamlayacağı günün hayalini kurmakla meşguller. çok Beşiktaş inanmıştır. Bu sezon PAF maçlarının normal karşılaşmalardan önce oynanmasını da sağladık. Bugün Futbol Federasyonu, bu uygulamayı yapanlara para ödüyor. Federasyonun kasasından 2 milyon YTL çıkıyor. Her maç 75 bin YTL demek. Kulüplerin düşünmesi gerekeni federasyon düşünüyor. Şu anda oynatan kulüpler de var oynatmayanlar da... İlhan Cavcav hâlâ yabancı sayısının sınırsız olmasını ve Rezerv Lig kurulmasını istiyor. İki tane takımı zaten Süper Lig’de oynuyor. Türkiye’de altyapılardan oyuncu çıkmadığı gibi bir kanı oluştu. Alınan her kötü sonuçtan sonra bunlar ortaya atılıyor. Şu anda milli takımın havuzunda 75 tane futbolcu bulunuyor. Genç oyuncuya güvenen kazanır Yeni dönemde sizin 34 yıldır emek verdiğiniz altyapı, ürününü en çok nereden alır? G.T.O.: 10 yıl öncesine göre tablo tamamen değişti. O yıllarda Bursa, Trabzon, Galatasaray birçok oyuncu çıkarıyordu altyapıdan. Sonra Galatasaray bu alanda tek başına yürümeye başladı. Trabzon tökezledi. Bursa istikrarını korudu ama eski çıkışını yapamadı. Her yıl Bursa’dan 1920 oyuncu kazanırken bu rakam 5’e düştü. Galatasaray en üst seviyeye çıktı. Fenerbahçe bizim verdiğimiz oyuncularla bir süre ayakta kaldı. Zaten Fenerbahçe, milli takımı çok fazla besleyen bir kulüp değil. Anadolu’da G.Birliği biraz daha önde... İzmir takımları uzun zamandan bu yana neden başarılı olamıyor? G.T.O.: Ege Bölgesi’nden yetenekli oyuncular çıksa dahi kulüpler heyecan vermiyor onlara. Süper Lig’de takım olmaması kötü... Her çocuk bunun hayalini kurar. Göztepe’nin, Altay’ın, Karşıyaka’nın durumları onları heyecanlandırmıyor. İzmir’deki amatör takımlardan bile milli oyuncu çıkartıyoruz. Caner’ler, Fatih Egedik’ler hep oradan çıktı. Ancak A Milli Takım seviyesinde oyuncu yetiştiremediler. Kulüplerin şu andaki bakış açısı genç oyunclar üzerinde odaklansa ve sabretseler başarıya ulaşırlar. Transfer asla çözüm değil. Her zaman gençlerle çalışmayı seçtiniz. G.T.O.: 1969’da genç milli takımın antrenörü oldum. A Milli Takım’da da Abdullah Gegic’in yardımcısıydım. Gençlerle maceram böyle başladı. Ancak o zamanlarda gençlerin dünyasında aradığımı bulamadım çünkü sistem iyi değildi.. O zaman genç karma maçları vardı Türkiye’de... Ve de çoğu futbolcu sahte kimlikle oynuyordu. Ben bunu değiştireceğim dedim. Bu dönemde bir futbol şurası yapıldı. Ben de orada bu karma maçların kaldırıp yerine kulüplere genç takım kurma zorunluluğunun getirilmesi önerisini sundum. Bu kabul edildi. Ondan sonra ben kulüplere gidince hemen genç takımlar kurmaya başladım. Her gittiğim yerde kurduğum takımlar model oldu. En büyük örneği de Beşiktaş oldu. KAOS ÜLKESİ Brezilya için 2014 yazında kupayı kaldırmak, 64 yıllık bir kitlesel travmaya da son vermek anlamına gelecek. O zamana kadar şimdinin Brezilyalı yıldızları Ronaldinho ve Kaka’nın ulusal takıma veda etmiş olma ihtimali bir hayli fazla. Ancak Sambacılar yetenekli futbolcular yetiştirme konusunda tarihi boyunca sıkıntı çekmiş bir ülke değil. 2014’te iddialı bir “Selecao” (Brezilya Ulusal Takımı) sahada olacaktır. Zaten Brezilyalı yetkilileri asıl düşündüren konu, saha içindeki performastan çok GENÇ SERDAR BEĞENİ TOPLUYOR