Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26 EKİM 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR İslam ülkelerinin ‘first lady’lerinin başı açıkken Türkiye’ninki türbanlı Demokrasimiz?!! Şah İdi Şahbaz Oldu! ci bir Oligarşiye” doğru nasıl hızla yol aldığını, yeni piyasaya çıkan “Demokrasimizle Yüzleşmek” adlı kitabımda anlattığım için burada bu mekanizmaların üzerinde ayrıca durmayacağım. “Referandum” dan sonra “Demokrasimiz” tam anlamıyla “Şah idi şahbaz oldu”! Yani durumun “çirkinliği ve kötülüğü” daha da arttı. Çünkü ne yazık ki, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem de seçimlerin yargı denetimini yapan, kararları kesin olan Yüksek Seçim Kurulu, bu “Referandum maskaralığını”, 100 küsur milyon liralık masrafla seçmenin önüne getirdi ve oylattı. Değerli Hukuk Profesörü Ahmet Mumcu, YSK’nin “Referanduma devam” kararından sonra Milliyet’te Melih Aşık’ın köşesinde 19 Ekim’de yayımlanan demecinde “…Dünya hukuk tarihine geçecek bu olayın müsebbibi artık siyasetçi değil, YSK olmuştur. Naçiz bir hukukçu olarak utanç içindeyim” diyordu. Değerli Anayasa Hukuku Profesörü Cem Eroğul , Cumhuriyet’te yine aynı tarihte yayımlanan “Hukuka ve Demokrasiye Aykırı Halkoylaması” başlıklı makalesinde, gerekçelerini son derece bilimsel ve ayrıntılı bir biçimde açıkladıktan sonra, “Özetle, 21 Ekim 2007 günü gerçekleştirilecek olan halkoylaması yalnızca hukuk dışı değil, aynı zamanda demokrasi dışıdır” diyordu. Ben de geçen haftaki Aydınlanma yazımda “referandum” denilen “halkoylamasının” hem hukuk hem de demokrasi açısından nasıl sakat ve yanlış olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Tabii Eroğul bunu benden çok daha iyi yapmış. Sonuç olarak, bu halkoylamasından sonra, “Demokrasimiz şah idi, şahbaz oldu”. C 5 Suzan Mübarek Ürdün Kraliçesi Reina Esma Esad Mihriban Aliyev Hayrünnisa Gül First Lady farkı dullah Gül’ün yanında, türbanlı “first lady” Hayrünnisa Gül de Suriye Devlet Başkanı’nın yanında yer aldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye ziyareti sırasında, resmi karşılama töreni düzenlenirken Çankaya Köşkü’nde ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin imajının “türbana” teslim olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün türbanlı eşi Hayrünnisa Gül, başı açık Esma Esad ile yan yana geldiğinde Türkiye’nin getirildiği nokta objektiflerden dünyaya yansıdı. İslam ülkelerinin çoğunun liderinin eşi siyasal İslamın simgesi olan türbanı takmazken Türkiye ilk kez dünya kamuoyuna türbanlı bir first lady ile “resmi” görüntü verdi. Çankaya Köşkü’ndeki resmi karşılama töreninde, protokol kuralları çerçevesinde objektiflere poz verilirken Esad’ın türban takmayan ve çağdaş giysileri tercih eden eşi Esma Esad Cumhurbaşkanı Ab ÜRBAN YERİNE ÇAĞDAŞ GİYİMİ TERCİH EDİYOR Vahabi inancına sahip Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran gibi şeriat ile yönetilen ülkeler dışında Ortadoğu’daki Müslüman kimliği olan ülkelerin çoğunun liderinin eşi türban takmıyor. Esma Esad’ın yanı sıra Ürdün Kralı Abdullah bin Hüseyin’in Filistin asıllı eşi Kraliçe Reina da ülkesinde İslami kuralların büyük ölçüde günlük yaşamda etkili olmasına karşın türban takmadığını gibi çağdaş giysileri tercih ediyor. Arap dünyasının lideri konumunda olduğunu düşünen Mısır’ın Devlet Başka T nı Hüsnü Mübarek’in eşi Suzan Mübarek de türban takmayan lider eşleri arasında bulunuyor. Çağdaş giyimi ile Mısır’ın dünyaya tanıtımında önemli rol oynayan Suzan Mübarek’e geçen sene de Almanya’da Barış İçin Uluslararası Kadın Hareketi derneğinin başkanı olarak “Dr. Rainer Hildebrandt Madalyası” adlı Uluslararası İnsan Hakları Ödülü verilmişti. Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in eşleri Sacide Tulfah ve Samira da türban kullanmıyordu. Sacide Tulfah sadece ara sıra başına eşarp takıyordu. Ancak ABD işgalinden sonra Irak Başbakanı olan Şii kökenli Nuri El Maliki, tesettürlü olan eşini protokole sokmadı. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin eşi Hero İbrahim Talabani de ülkesinin ABD tarafından İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülmüş olmasına karşın türban takmıyor, o da diğer çoğu Arap Ortadoğu ülkelerinin lider eşleri gibi yerel giysileri değil, çağdaş Batılı giysileri tercih ediyor. HALKINA ÖRNEK OLUYOR Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin eşi Leyla bin Ali de çağdaş giysilerle halkına örnek oluyor ve türban kullanmıyor. Aynı şekilde Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Butelfika’nın 1990 yılında evlendiği eşi Amal Triki de türban kullanmayan “first lady”ler arasında bulunuyor. Nüfusunun tamamına yakını Şii inancına sahip Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan’ın “first lady”si, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi Mihriban Aliyev de türban kullanmıyor. evgili okurlarım, yazar olduktan, özellikle de Cumhuriyet’te köşe yazıları yazmaya başladıktan sonra, TürkçeEdebiyatFelsefe öğretmeni olan annemden ne kadar çok şey öğrenmiş olduğumu fark ettim. Günlük deyimler, atasözleri, kendi uydurduğu savsözler, bilgi ve kültür hazineme müthiş bir zenginlik kazandırmış. ??? Annemin, zaten iyi bir insan olmadığını düşündüğü kişiler, kötü bir şey yaptıkları zaman kullandığı bir deyim vardı: “Şah idi şahbaz oldu” derdi. Zaten kötü olan bir insanın, daha da kötüleştiğinin bir ifadesi olarak kullanırdı bu deyişi. ??? “Şahbaz” sözcüğünün anlamını bilmediğimi, bu yazıyı yazmaya oturunca anladım. Derhal sözlüklere ve ansiklopedilere baktım. 12 Eylül askeri yönetiminin el koyduğu ve devletleştirdiği Türk Dil Kurumu’nun, el konmadan önce yayımladığı bir sözlükte, Farsça kökenli olan bu sözcüğün, “iri bir cins akdoğan”, mecazi olarak da “çevik ve becerikli” anlamına geldiği belirtiliyordu. Bu açıklamalar, annemin kullandığı deyişteki anlamı vermiyordu. Deyişin anlamını, “Şah” sözcüğünün altında buldum: “Şah iken şahbaz olmak” deyişinin alay yollu kullanıldığı belirtiliyor ve anlamı “herhangi bir sebepten çirkinliği veya durumunun kötülüğü artan kimseler hakkında söylenir” biçiminde açıklanıyordu. Annemin kullandığı anlamı sözlükte bulmuştum! ??? Türkiye’de adına “Demokrasi” dediğimiz rejimin, önce yağmacılıkla, sonra “Liderler Oligarşisi” ile nasıl yozlaştığını ve “Din S ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org ‘Irak’taki PKK büroları kapatılacak’ Dış Haberler Servisi Irak Dışişleri Bakanı ile görüşen Dışişleri Bakanı Ali Babacan, terörizmle mücadelede askeri tedbirler dahil çeşitli yollara başvurulabileceğini vurgularken, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari işbirliği sözü verdi. Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Irak’taki terör örgütü PKK bürolarının kapatılacağını ve örgütün Irak topraklarında faaliyetine izin verilmeyeceğini bildirdi. Bağdat ziyaretinde Zebari ile görüşen Babacan’ın, Irak hükümetinden, PKK ile mücadeleye yönelik 6 talepte bulunduğu öğrenildi. Bu taleplerin, “PKK’nin Irak topraklarını kullanmasının önlenmesini, örgüte lojistik desteğin kesilmesini, tüm faaliyetlerinin durdurulmasını, hareket kabiliyeti ve sahasının kısıtlanmasını, liderlerinin tutuklanarak Türkiye’ye iadesini ve kamplarının kapatılmasını” içerdiği bildirildi. Zebari ise “Almamız gereken ortak pozisyonun terörizmle savaşmak olduğunda anlaştık. PKK’nin ilişkilerimizi zehirlemesine izin vermeyeceğiz” dedi. ‘PKK’YE İZİN VERMEYECEĞİZ’ Irak Devlet Başkanı Talabani ise Babacan’la yaptığı görüşmenin ardından PKK’ye, “ya Irak’ı terk et ya da silahlarını bırak” dediklerini Talabani, PKK’nin Irak topraklarını kullanarak Türkiye’le saldırmasına müsamaha göstermeyeceklerini belirten Talabani, “Akıtılan her damla Türk kanını, akıtılan her damla Iraklı kanı gibi görüyoruz” dedi. Ankara’ya dönüşünde bir açıklama yapan Babacan, “Iraklı yetkililere Türkiye’nin halkıyla hükümetiyle sabrının son noktasında olduğunu vurguladık” dedi. Irak yönetiminin, PKK’ye karşı atılacak adımları belirlemek üzere birkaç gün içinde Ankara’ya üst düzey bir heyet göndereceğini söyleyen Babacan, “Biz, bu heyetin mutlaka somut önerilerle Ankara’ya gelmesini, aksi halde böylesine bir ziyaretin hiçbir faydası olmayacağını ilettik” diye konuştu. Şemdinli’de yeni iddia... Aykut KÜÇÜKKAYA CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği yazılı soru önergesiyle Şemdinli iddianamesiyle ilgili önemli bir iddiayı Meclis’in gündemine taşıdı. Serter, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a yönelik suçlamaların da yer aldığı iddianameyle ilgili olarak Erdoğan’a, “Şemdinli İddianamesi’nin Adalet Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle bir üniversitemizde görev yapan akademik kadroya hazırlatıldığına ilişkin bir bilgi ya da belge tarafınıza iletilmiş midir” sorusunu yöneltti. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre CHP’li milletvekili Nur Serter’in önergesinde ismine yer vermediği iddiaların odağındaki üniversitenin İstanbul Üniversitesi olduğu öğrenildi. Şemdinli’de 9 Kasım 2005’te Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin bombalanmasının ardından Van Başsavcısı Ferhat Sarıkaya tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin gündemine oturan Şemdinli İddianamesi’yle ilgili çok önemli bir iddia ortaya atıldı. CHP’li Serter Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde şu soruyu yöneltti: “Şemdinli İddianamesi’nin Adalet Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle bir üniversitemizde görev yapan akademik kadroya hazırlatıldığına ilişkin bir bilgi ya da belge tarafınıza iletilmiş midir? Eğer belirtilen konuda tarafınıza bir bilgi ulaştırıldı ise bilginin doğruluğunu araştırmak üzere ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Ve bu çalışmaların sonucu ne olmuştur?” Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005’te Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin bombalanması olayına karıştıkları gerekçesiyle tutuklu bulunan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile terör örgütü PKK itirafçısı Veysel Ateş’in Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada, mahkeme heyeti 14 Eylül 2007’de görülen duruşmada, görevsizlik kararı vererek, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararını yerine getirmişti. MALİKİ: PKK TERÖRİST ÖRGÜTTÜR Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Irak’taki terör örgütü PKK bürolarının kapatılacağını ve örgütün Irak topraklarında faaliyetine izin verilmeyeceğini bildirdi. El Maliki’nin makamından yapılan açıklamada, “PKK, terörist bir örgüttür. Irak ve Türkiye’yi tehdit eden terörist faaliyetlerini kısıtlamak üzere çalışacağız” ifadeleri kullanıldı. imdi moda düşünce şu: “Aman aman! PKK bu cesareti gösteriyorsa Türkiye’ye karşı büyük bir komplo kurulmuş demektir! Türkiye tuzağa çekilmek isteniyor! Türkiye PKK’nin istediği koşullarda değil, ileride kendi belirleyeceği koşullarda müdahale etmeli!” Durup düşündüm, bu büyük tuzak ne olaki diye. Ama bir şey bulamadım. Şunu kastetseler gerek: “ABD, AB, Irak Kürtleri, PKK’yi kullanarak Türkiye’yi Irak’a çekme planı kurdular. Türkiye’nin üzerine ‘Vay istilacı, Kürtleri ezici ve soykırımcı seni gidi...’ diyerek, üzerimize çullanacaklar ve böylece Sevr’i gerçekleştirecekler!.. Güneydoğu Barzani ve takımına, Karadeniz’in doğusundan aşağı doğru bölge de Diyaspora Ermenilerine!” İlginçtir ki bu düşüncede olanlar, düne kadar Türkiye’nin bölünmesini hayal olarak görüyordu! ABD’den bir bayan gazeteciyi dinliyorum Sky Türk’te: “Bravo Türkiye’ye, soğukkanlı davranıyor. Büyük kayıplara rağmen müdahale etmeyerek dünyada büyük bir itibar kazanıyor ve büyüyor.” Yani yarın 100 asker öldürse PKK ve Ankara “metanetli” dursa, daha da büyüyeceğiz! Hele 1000 askerimizi kaybetsek, dünyanın en büyüğü olacağımız kesin! Bunlardan bir kısmı görüş belirtiyor (öteden beri!): “PKK bitmez, kaç kez girildi Irak’a, önemli olan Kürt sorununu demokratik yollarla içeride çözmek, yoksa terör devam eder...” Tam DTP ve PKK’nin gerekçeleri! Bunların hiçbiri bu demokratik çözümün ne olduğu konusunda Türkiye’ye bir ipucu vermiyor! Belki kimsenin aklına gelmiyordur.. niye Ş CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Rahat Yaşamak İçin ??? Çok açık ve seçik: Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani’nin koruma kollama desteklemesi olmasa PKK de böyle olmaz! Bugüne kadar Irak’a yapılan askeri izlemeler kesin bir sonuç vermediyse, bunun tek nedeni, bu koruma kollamadır! Türkiye Suriye ile nasıl dost oldu? Doğrudan Şam’ı hedef alarak! Çünkü Şam PKK liderine ve Türkiye’ye terör saldırılarına yataklık yapıyordu! Şam’a karşı o zamanki kararlılık gösterisi çok geç bile kalmıştı! Bugün dostuz, çünkü iki ülke arasındaki temel sorun giderildi! ABD orada bir Kürt devleti yaratma peşinde! Bana sorarsanız: Kürtler orada tarihi bir fırsat buldularsa devletlerini kurabilirler. Biz kendi işimize, sınırlarımıza bakalım ve oradaki oluşumla dost olalım, derim! Bunun tek bir koşulu var: Türkiye’ye karşı düşmanlık değil dostluk; hele bu son derece hassas bir bölgede ve ilişkilerde, komşuluk ilişkilerine en üst düzeyde titizlikle riayet! Hiçbir şüphe bırakmaksızın ve uyandırmaksızın! Saydam ve saygılı! ??? Oysa tam tersi olaylar ve süreçler yaşıyokinleştiriyor! yardımcı olmuyorlar?! ??? Amerikancılar, “büyük tuzak” ve “PKK bitmez” korkutmacaları ile Türkiye’nin bu sorunu gerçek anlamıyla çözmesini engellemekten ve Türkiye’nin üzerinde her türlü dış vesayetin sürmesinden yanalar! (60 yıldır sürdüğü gibi!) Terör ve Kuzey Irak’tan saldırı sürdükçe, hiçbir sorun çözülemez! Kürt Sorunu’nu içeride düzene sokabilmenin tek yolu var: Sınırlarımızın güvenliğinin kesin sağlanması! PKK teröristlerinin IrakTürkiye sınırında cirit atmalarının, TSK’ye saldırmalarının önlenmesi! PKK var oldukça ve terörü sürdürdükçe, Türkiye’deki “politik Kürtler” bu terörün ve PKK’nin esiri olacaklar (belki de öyle istiyorlar?!), özgür hareket edemeyecekler (acaba öyle bir sorunları var mı?!), politik bir diyaloğa giremeyecekler (istiyorlar mı?), TürkKürt ayrılığını körükleyecekler (belki de amaçları bu! Meclis’teki temsilcilerin, Kürt bölgesinde ekonomik ve kültürel kalkınma, millet birliğinin sağlanması vb. gibi bir sorunları olduğunu gören var mı? Tam tersine, hepsi “politik haklar” temsilcileri!) Terörün dayatması, sorunu sadece kes ruz! Kürt liderlerden müthiş bir düşmanlık, teröristleri koruma, kollama ve destekleme! Askerlerimize saldırının ve terörün arkasında başka kimseyi aramayın: Barzani ve Talabani! Irak Kürt Devleti veya Özerk Bölgesi, her neyse! (Bir Kürt kedisini bile Türkiye’ye vermezlermiş!) Türkiye, PKK ile uğraşmamalı! PKK bir araç! Bu ikilinin aracı! Barzani ve Talabani’ye, “Komşunla iyi geçin, dost ol, başka çaren yok, Türkiye’ye saldırtma, iç savaşı kışkırtma”, hemen bugün bu saat.. anlayabilecekleri dilde denmediği takdirde, Türkiye bu savaşı kaybetmiştir! İçeride bize huzur yoktur! Sürekli ağlayan, korku içinde yaşayan, huzursuz bir ülkede yaşayacağız demektir! Dünyanın en büyük güçlerinden birini, sınırını ve askerini bile koruyamayacaksan, neden besliyorsun? Suriye ile nasıl dost olunmuşsa, Irak Kürtleriyle de dost olmanın tek yolu vardır: Dost olmayı öğrenmelerini sağlamak! Bunun nasıl gerçekleştirileceği, politikaskeri bir stratejidir! Hemen uygulanması gerekir! Amerikancıların ve PKK’cilerin, “Ama orada ABD var” korkutmacasına kimse aldanmasın! ABD orada batak içinde! Kılını bile kıpırdatmayacaktır! Türkiye, sahtekârların ve korkakların ileri sürdükleri gibi, en zayıf değil, en kuvvetli anındadır! Bu sorunu ya şimdi çözecek veya başına gelecekleri bir kader olarak kabul edecektir! Eh, başımızdaki AKP’ye de bu uygun düşer! Ama AKP de mezara gömülür! Cumhuriyet’in reklamına yurtdışından ödül Haber Merkezi Cumhuriyet gazetesinin Consept reklam firmasına hazırlattırdığı ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ reklamının devamı olan ‘Oy Sandığı’ reklam filmi, 14’üncüsü düzenlenen Golden Drum Reklam Festivali’nde TV dalı medya kategorisinde ‘Gümüş Golden Drum’ ödülünü kazandı. Yarışmada, 579 TV reklamı arasından seçilerek ödüle layık görülen reklam filmi, toplumun tüm kesimlerinin dikkatini çekmiş, gündem yaratmıştı. ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ kampanyasının devam filmlerinden biri olan Murat Şenöy’ün çektiği ‘Oy Sandığı’ filmi, yayına girdiği dönemde büyük yankı uyandırmıştı. Yine Concept’in, TV dalında basın kategorisinde yarışan Tariş ‘Doktorlar’ filmi ise Golden Drum Festivali’nde finale kalma başarısını gösterdi. Yönetmen Levent Semerci’in çektiği filmde “Ege’nin sağlığı” fikri işlenmişti. obursali?cumhuriyet.com.tr