22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 C BAŞLARKEN dizi ardından, dünyanın tek süper gücü haline geldi; küresel sermaye baronları “yeni dünya düzeni” görüşünü benimsedi. Bu görüş küresel sermayenin küresel egemenliğinin tam olarak sağlanmasından başka bir anlam taşımıyordu. Bu süreçte dünya hızlı bir dönüşüm içine girdi. 20. yüzyıl boyunca yaşanmış olan deneyimler bir anda yok sayıldı. Modernizm, yerini artık postmodernizme bırakıyordu. Bilimin yerini din, aklın yerini mistisizm almaya başladı. Toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeler teolojik yaklaşımlar ile açıklanır oldu. Laisizm çağdışı, dinsel yasaklar özgürlük kabul edildi. Küreselleşmenin desteklediği yerelleşme, dini ve etnik ayrımcılığı körüklerken dünyanın Müslüman coğrafyası 21. yüzyıla İslamlaştırma kıskacında girdi. ABD’nin Soğuk Savaş döneminde uygulamaya koyduğu ve Sovyet Birliği’ni, “İslamlaştırılmış ülkeler ile kuşatmayı” öngören “Yeşil Kuşak” projesi yeniden gözden geçirildi. “Ilımlı İslam” kavramı gündeme taşındı. Küresel sermaye baronları, İslam ülkelerinin bulunduğu coğrafyadaki enerji kaynaklarını, enerji hatlarını ve küresel ticaretin stratejik noktalarını denetim altına alabilmek için, İslamlaştırma/dinselleştirme politikalarını yoğun biçimde uygulamaya başladılar. Amaç, Ilımlı İslam ile uyuşturulacak toplumların denetiminin tamamen küresel sermayenin eline geçmesiydi. Radikal İslam tehdidi, Ilımlı İslamın yerleştirilmesi için gerekçe olarak gösteriliyordu. Oysa radikal İslamın ortaya çıkmasında en büyük pay, yine bu tehdidi gerekçe gösterip önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal eden ABD’nindi. 20. yüzyılda Kemalist devrimi örnek alan birçok ülke şimdi, ABD’nin yoğun İslamlaştırma politikasıyla karşı karşıya… Fas’tan başlayıp, Cezayir, Tunus, Mısır, Türkiye üzerinden Malezya, Endonezya ve Pakistan’a uzanan eksendeki ülkelerde toplumlar küresel baskı altında dinselleştiriliyor, dönüştürülüyor. Bu yazı dizisinde, bir zamanlar Kemalist devrimi örnek almış ülkelerin nasıl İslamlaştırılma kıskacına alındığını, hangi deneyimlerden geçtiğini, toplumlarının Ilımlı İslam bağlamında nasıl dinselleştirildiğini ortaya koyarken Türkiye’nin önündeki tehditlere de dikkat çekmeye çalışacağız. 26 EKİM 2007 CUMA AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK ‘Biz PKK’yle değil ABD’yle savaşıyoruz!’ azar günü film atölyelerimin yeni yılı başlamış, özellikle proje sınıfım çok heyecanlı.. üç yıldır birbirlerine kenetlenmişler, filmler yapmışlar ve yepyeni bir yıla, yeni heyecanlara hazırlanıyorlar. Ama gelen bir haber bütün heyecanı bir anda karartıyor; PKK Dağlıca’da büyük bir saldırı yapıyor ve 12 er şehit oluyor, 16 yaralı var... Öğrencilerimden Bilge ağlamaya başlıyor, “Hayır” diyor, “biz PKK’yle savaşmıyoruz.. biz ABD’yle savaşıyoruz.” Bu sözler üstüne bir an donup kalıyoruz, işte sınırdaki gerçeğin en basit biçimde anlatımı. “Biz PKK ile değil ABD’yle savaşıyoruz.’’ Gece Türkiyeli her yurttaş gibi televizyonun önündeyim. Özellikle askeri uzmanların söylediklerine odaklanmışım. Bu saldırı, bir terör örgütünün “haydi yapalım” diye yola çıkacağı bir saldırı değil. Öncelikle yaklaşık 250 kişilik bir saldırı timi sınırı geçip ülkeye giriyor, karayolundaki bir köprüyü yardım gelmesin diye havaya uçuruyor ve iki tepeye yerleşip Çukurca’da 120 askerin görev yaptığı mevzileri çapraz ateşe tutuyor; askerler karşı atış yapınca da yerleri tam olarak belli oluyor ve PKK’liler bu kez oralara bomba ve roketatarlarla saldırıyorlar. Sonra da dört kilometre uzaklıktaki Irak’a kaçmaya çalışıyorlar. Doğrusu korkutucu; PKK, yani ABD hiçbir insani durumu ve hukuk kuralını umursamadan Türkiye topraklarında tam bir savaş başlatıyor. Bu böyle.. ancak benim kafamı kurcalayan bazı sorular var, bunları da sormadan edemeyeceğim. Bu yaklaşık 250 kişilik timin topraklarımıza girdiği, her türlü üstün haber alma teknolojisiyle donatıldığını düşündüğüm istihbarat birimleri tarafından neden tespit edilemiyor? Bu, istihbarat birimlerinin çok açık bir zaafı. Adamlar 250 kişilik bir grup halinde giriyor, köprü uçuruyor, mevzi alıyor ve istihbarat birimleri hiçbir tespit yapamıyor. Yoksa köstebekler mi var? Uzmanların sözlerini dinledikçe sorular artıyor; öğrendiğim kadarıyla, daha önce yapılan sınır ötesi operasyonlardan kısmi faydalar sağlanmış. En azından “Türkiye Cumhuriyeti buradadır” denilmiş. PKK moral açısından zayıflatılmış.. ama şimdi yapılacak bir operasyon o kadar da kolay gözükmüyor. Çünkü görülen o ki, PKK yani ABD, Türkiye’yi Kuzey Irak’a çekmeye çalışıyor. Sokaktaki çocukların bile görebileceği klasik bir savaş taktiği bu: “Benim bildiğim topraklara gel ve benim oyunumu oyna.” Sorular var, acaba sınır ötesinde bizleri neler bekliyor? Öncelikle söylemek gerek, ABD istihbarat birimleri kuş uçurtmazlar.Yani bizim ne zaman, nereden sınırı geçip nereye gideceğimiz adım adım izlenecektir. Peki, ya geçeceğimiz o yollar en sinsi savaş silahı mayınlarla döşeliyse.. Çukurca’dan daha büyük bir felaket bizi bekliyor olamaz mı? ABD F16 yazılımları bile bize verilmedi, uçaklarımız ne kadar başarılı olacak? Ayrıca hemen hemen haklı olduğumuz her konuda Türkiye’nin karşısında olan uluslararası örgütlerin tavrı ne olacak? İnanılmaz bir yalnızlığa sürüklenmemiz an meselesi... İnsan işte burada derin bir ‘’ah’’çekiyor. Geldiğimiz bu nokta, yıllardır sürüp giden IMF ve ABD yanlısı ekonomik ve siyasal politikaların sonucu; şimdi yoksul bir ülke olmasaydık, yani üretimi sağlam, insanının karnı doyan bir ülke olsaydık, ne PKK, ne ABD, ne de AB böyle pervasız ve arsız davranabilirdi... Yapılacak ilk iş, sınır ötesinden önce bağımsız ekonomik programlarla, kendi yağımızla kavrulup üreten bir toplum haline dönüşmek; silahlardan değil, üretimden güç almayı hedef bellemek ve bu hedefe ulaşmak için aramızdaki nefret tohumlarını bereketli dostluk tohumlarına dönüştürmek. Şehit aileleri için düzenlenen kampanyalar bana umut verdi, şu baş belası IMF’den de kurtulmamız mümkün, Brezilya ve Arjantin’in yaptığı gibi. Ekonomik bağımsızlık bizi gerçek Türkiye’ye götürecek; o zaman belki gene PKK olacak ama.. dengeler değiştiğinden bu meydan okumayı asla yapamayacak. isilozgenturk?gmail.com Soğuk savaş sonrası dengelerini yeniden oluşturmaya çalışan dünya, kendisini birdenbire yoğun bir dinselleşme akımı içinde buldu. ABD, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının P Malezya Malezya Fas ABD’nin hedefinde Fas’tan Endonezya’ya kadar olan Müslüman coğrafya var Yeşil Kuşak’tan ılımlı İslama… Bahadır Selim DİLEK nin ılımlı İsABD’ lam projesi açısından Türkiye’deki 22 Temmuz seçimleri büyük önem taşıyordu. AKP seçimlerden yüzde 46.7 oy oranı ile çıkarken Washington yönetimindeki yeni muhafazakâr sıfatlı bürokratlar, ılımlı İslam projesinin yürümekte olduğunu görmekten memnun olmuşlardı. Seçimlerin ardından, Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildi. “First Lady” Hayrünnisa Gül ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez siyasi İslamın simgesi olan türban Çankaya Köşkü’ne çıkmıştı. Ardından, yeni anayasa taslağı gündeme damgasını vurdu. Tartışmaların odak noktasında yine türban vardı. ABD diplomasisinin önde gelen isimlerinden Richard Holbrooke’un, ılımlı İslam bağlamında Malezya konusunu gündeme taşımasının ardından tartışmalar, ABD’nin ılımlı İslam projesindeki ülkeler üzerinde yoğunlaştı. Çünkü Malezya ile birlikte Türkiye de bu ülkeler arasındaydı. Peki, bu proje içinde başka hangi ülkeler yer alıyordu? Bu sorunun yanıtını vermeden önce, ABD’nin soğuk savaş dönemindeki yeşil kuşak projesinden, ılımlı İslam veya siyasal İslam yaklaşımına nasıl geçtiğine kısaca bir göz atmakta yarar var. Aslında dünya İslamlaştırma süreci ile yeni tanışmıyordu. ABD, daha soğuk savaş döneminde SSCB’ye karşı geliştirdiği yeşil kuşak projesiyle, radikal ya da ılımlı olduğuna bakılmaksızın her İslami harekete, “antikomünist” olmak koşuluyla sınırsız destek vermişti. Bu yaklaşımla Washington yönetimi, 20. yüzyıl içinde yaşanan sosyalist ve antiemperyalist deneyimlere bağlı olarak laikleşen, dinselleşmeden, dogmalardan uzaklaşan toplumlardaki İslami duyarlılıkları besledi. Beslemekle kalmayıp her türlü yardımı sağladığı gibi örgütledi. Anti Amerikancı oluşumlara karşı kışkırttı. Afganistan ve Pakistan’da olduğu gibi birçok ülkede siyasal İslamcıların eline silah vermekten çekinmedi. Pakistan’da yetiştirdiği Afgan mültecileri Sovyet askerlerine karşı savaştırdı. Zaten İslami geleneğe bağlı olan Afgan mültecilerin radikalleşmesine zemin hazırladı. Aslında ABD’nin 2001 yılında Afganistan’a müdahale etmek için gerekçe gösterdiği El Kaide, ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’nin Pakistan’da yetiştirdiği Afgan mültecilerle oluşturduğu bir örgüttü. Washington yönetimi, onları bir soğuk savaş gücü olarak hazırladı ve iç savaş rekli önlemleri almaya başladı. Önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal etti. Afganistan’da NATO’yu devreye soktuktan sonra elini rahatlattı. ABD, bu yeniden yapılanma içinde dünya sorunlarını kendisi gibi algılayan, bu sorunlara kendisi gibi yaklaşan ve kendisi gibi çözüm yollarına inanan ülkeler ile küresel alanda stratejik ortaklıklar, bölgesel alanda ise koalisyonlar kurdu. Dünya kamuoyuna da Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) açıkladı. Aslında BOP, yeşil kuşak projeve Müslüman ülkeler için örnek oluşturacaktı. Peki ABD için ılımlı İslam ne anlama geliyordu? Yeni muhafazakâr sıfatlı stratejistlerin belirlediği tanıma göre ılımlı İslam, “Batılı değerlerle uyumlu, siyasal olarak ABD’nin gereksinimlerine göre düzenlenmiş, özellikle İslam coğrafyasında sınırların yeniden çizildiği ve sonuçta da bu coğrafyadaki ülkelerin rejimlerin de bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü BOP’un kavramsal çerçevesi” anlamını taşıyordu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, BOP içinde yer alan 22 ülkede rejimlerin ve sınırların değiştirileceğini açıkladı. Yani, siyasi İslam, hedefine koyduğu ülkelerin rejimlerinin yanı sıra ülkesel bütünlüklerini de kendi çıkarına göre değiştirecekti. Irak’ta olduğu gibi... Ancak belki de en önemli nokta, Rice’ın sözünü ettiği 22 ülke arasında Türkiye’nin de yer almasıydı. Washington yöntiminin uygulamaya koyduğu bu strateji Türkiye açısından, AKP iktidarının güçlenmesi, Fethullah Gülen cemaatinin etkinliğinin artması, tarikatların sistem içine girmesi olarak kendisini gösterdi. Ancak kurgulanan strateji gereği, Ilımlı İslam için desteklenen siyasi projenin (Türkiye için AKP iktidarı), ülkenin veya bölgenin tarihsel ve kültürel ortamından destek alması gerekiyordu. Sadece politik yapılar, İslamlaştırma/ dinselleştirme bağlamında ABD’li stratejistlerin beklentilerini karşılamıyordu. İslami/dini bir kanı önderi gerekiyordu. Toplumun ılımlı İslama doğru dönüştürülmesi için bu mutlaka gerekliydi. Türkiye örneğinde Gülen cemaati öne çıkarıldı. Büyük medya kuruluşları, güçlü mali yapıyla desteklendi. Genç kuşaklar ılımlı İslam “tornasından” geçirildi. Siyasi İslam projesi ve cemaat anlayışının şekillendirdiği kültürel yapı, dinler arası diyalog gibi küresel mistik yaklaşımlarla harmanlanınca ortaya ılımlı İslamın felsefi altyapısı da çıkmış oluyordu. Fas’tan Malezya’ya... ürkiye’nin örnek gösterildiği ülkeler aslında BOP coğrafyasındaki ülkelerdi. Ancak, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsıyor gibi görünen bu projenin hedefinde Malezya, Endonezya ve Pakistan’a kadar uzanan bir eksen vardı. Peki, BOP ABD açısından neyi öngörüyordu? Siyasi olarak; bölge ülkelerindeki rejimlerin ve yönetimlerin daha demokratik nitelikler kazanması, uluslararası sistem ile bütünleşme niyeti sergilemeleri ve ABD’nin oluşturduğu küresel ve bölgesel ortaklıklar içinde yer almaları, Güvenlik açısından; küresel sisteme yönelik olarak bu coğrafyadan kaynaklanan tehditler ile her türlü aktif mücadelenin verilmesi ve küresel ve bölgesel askeri konuşlanmanın buna göre düzenlenmesi, yani söz konusu bölgelerde ABD askeri varlığının bulunması, Ekonomi açısından; bölge ülkelerinde ekonomik kalkınmanın sağlanması, enerji gelirlerine bağımlılığın azaltılması, halkın refah düzeyinin artırılması ve bu ülkelerden oluşacak talebin küresel talebe katkı sağlaması, Ticari açıdan; bölgede oluşturulacak Ortadoğu Serbest Ticaret Girişimi (MEFTI, Middle East Free Trade Initiative) ile ABD ve bölge ülkeleri arasında karşılıklı ticari bağımlılık oluşturulması ve ticaretin genişletilmesi, Enerji açısından; bölge enerji rezervlerinin, üretim alanlarının ve taşıma yollarının güvenliğinin sağlanması ve enerji arzının ve fiyat istikrarının sürdürülmesidir. BOP’un siyasi yaklaşımında ise şu görüşler ortaya atıldı: Bölge ülkelerinde demokratik yapılara geçilmeli, serbest ve hür seçimler için ortam hazırlanmalıdır. Otoriter rejimler zamanla ortadan kalkmalı, monarşik iktidarlar siyasi otoritelerini azaltmalı ve paylaşmalıdır. Uluslararası hukuk standartlarına uyum artırılmalı ve dine dayalı hukuk düzenlemeleri azaltılmalıdır. T Hayrünnisa Gül. Abdullah Gül. Condoleezza Rice. aygıtı olarak şekillendirdi. Gerilla savaşı konusunda uzmanlaşmalarını sağladı. Ancak soğuk savaşın bitmesiyle, ABD’nin kendi eliyle oluşturduğu radikal İslam, yine kendini vurdu. 11 Eylül 2001’de dünya kapitalizminin simgesi olan İkiz Kuleler hedef seçilmişti. El Kaide, ABD’nin küresel egemenliğini pekiştirmesi için “gerekçe” hazırlamıştı. İYASAL İSLAM GÜNDEMDE… Washington yönetimi bu gerekçeleri kullanmada hiç zaman yitirmedi. Küreselleşme bağlamında dünya egemenliğini pekiştirmek için ge Fethullah Gülen. sinin ardından uygulamaya konulan Ilımlı İslam stratejisinin, Ortadoğu özelindeki uygulama biçimiydi. Yeni muhafazakâr sıfatlı ABD yönetimindeki bürokratlar, Irak işgaline, Ortadoğu’daki neoklasik sömürgecilik girişimine “kılıf” hazırlamak istiyordu. Tehdit, ABD’nin bizzat kendisinin yarattığı “radikal İslam”, panzehiri ise “ılımlı İslam” ya da “siyasi İslam”dı. Bu proje çerçevesinde ise “ılımlı İslam” politikasının uygulandığı müttefik bir ülkenin, İslam dünyasına örnek olacağı düşünüldü. Bu ülke Türkiye’ydi. Laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye, ılımlı İslam ülkesine dönüştürülecek S İslam ile demokratik yönetim arasında uyum sağlanmalı ve birbirinin alternatifi olmaktan çıkarılmalıdır. Kadın erkek eşitliği sağlanmalı, kadının konumu iyileştirilmelidir. Eğitim, okullaşma, bilgi teknolojileri kullanımı hızla yoğunlaştırılmalı, özellikle kız çocuklarının okullaşması artırılmalıdır. ABD BOP içinde siyasi girişimi, Ortadoğu Ortaklık Girişimi (MEPI, Middle East Partnership Initiative) adı altında sunmaktadır. ABD’nin, MEPI’ye taraf olacak bölge ülkelerinden bazı siyasi şartları bulunmaktadır. ABD’nin bölge politikaları ile uyumlu olmak bunların başında gelmektedir. ABD’nin bölge ülkeleri ile MEPI içinde oluşturacağı siyasi birliktelik global yeniden yapılanma mimarisinin ilk önemli eklemini oluşturacaktır. Bölge ülkeleri ile uzun vadeli ve kalıcı bölgesel siyasi koalisyon kurulması hedeflenmektedir. Bu birliktelik ve koalisyon muhtemel diğer bölge ve ülkeler ile karşıtlık içinde olacaktır. Türkiye, BOP’un siyasi ayağında ABD için özellikle İslamdemokrasi evliliğinde bir referans ülke ve yine önemli bir referans ve kaynak ülke konumundadır. ABD açısından Türkiye, BOP’un siyasi ayağında vazgeçilmez ve alternatifsiz bölgesel siyasi ortak konumundadır. İşte bu hedefler açık ve net olarak ABD’nin tek süper güç olarak varlığını devam ettirmesini isteyen küresel sermaye baronlarının çıkarlarına hizmet edecek yeni bir yapıya işaret ediyordu. Sonuçta bu hedefler bağlamında, Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Ürdün, Irak, Malezya, Endonezya, Pakistan dönüştürülmeye, dinselleştirilmeye başlandı. Her ülke farklı dinamiklerle ama aynı proje çerçevesinde siyasi İslam ile tanıştı. Siyaset ve toplum dinselleştirilerek, ABD’nin küresel çıkarlarına uygun hale getirildi. HAFTAYA : İlk AKPdeneyimi Fas’ta... YÜZDE 184 ARTTI Yatırım açığı rekorda Ekonomi Servisi Türkiye’nin uluslararası yatırım pozisyonu açığı yılın ikinci çeyreğinde yüzde 10.1 büyüyerek 241.5 milyar dolara yükseldi. Açık, bu yılın ilk yarısında yüzde 20.2 oranında artarak 40.6 milyar dolar büyüme kaydetti. Uluslararası yatırım pozisyonu açığında AKP’nin iktidarda olduğu 2002 sonundan bu yana büyüme ise yüzde 184’e ulaştı. Merkez Bankası verilerine göre, Türkiye’nin dış varlıkları, ocakhaziran döneminde yüzde 10.8 büyüyerek 157 milyar 500 milyon dolar olurken dış yükümlülükleri yüzde 16.3 büyüyerek 398 milyar 970 milyon dolara çıktı. Böylece uluslararası yatırım pozisyonundaki açık haziran sonu itibarıyla 241 milyar 461 milyon dolar düzeyinde oluştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear