Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 Başbakan, Türkiye’deki en çok tazminat ve ceza davası açan siyasetçi C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 26 OCAK 2007 CUMA Erdoğan çok alıngan ? ? TAZMİNAT REKORTMENİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki en çok tazminat ve ceza davası açan siyasetçi unvanını elde etti. Dört yıl içerisinde kendisini eleştiren63 gazeteci, 10 siyasetçi hakkında dava açan Erdoğan hız kesmiyor. GAZETECİNİN EVİNE HACİZ Bugüne kadar gelmiş geçmiş başbakanlar arasında dava açma rekorunu elinde bulunduran Erdoğan, dört muhalefet partisinin genel başkanına birden dava açtı. Erdoğan, kendisine tazminat ödemeye mahkum edilen ancak parayı ödeyemeyen bir gazetecinin evine haciz göndererek bir ilke imza attı. Erdoğan, bazı gazeteciler ve siyasetçiler hakkında birden fazla dava açarken, kendisi de üç davada tazminata mahkum oldu. Ölümlerin Arkasındaki ğı yatar. İnsan önce çıkarlarını kollayan mülk sahibine, sonra sınıfa, sonra devlete dönüşür. Devletler insan hesabı yapmazlar, nüfus hesabı yaparlar. Kavganın kargaşası ondan sonra başlar. ??? Üstümüzde dolaşan kara buluttan kanlı bir yağmur yağıyor üstümüze. Hesap açık, fatura yüksektir. Hesap yalnızca açık değil, büyüktür. Sizce neden vurdular Hrant’ı? Türkiye “tehcire” “soykırım” demesin diye mi? 17 yaşında bir gencin eline silahı tutuşturup “Git Hrant’ı vur da artık Türkiye AB’ye girmesin” mi dediler? Trajik ölümden böyle bir komedi çıkartılabilir mi? Anlaşılmaz bir kaosun içine yuvarlanmış ülkemizde başımızı kaldırsak görebileceğimiz belayı neden görmek istemiyoruz ki biz? Ucunu yakaladığımız gülünç örgütün arkasında güzel yurdumuzu kanlı bir karanlığın içine sokmak için ellerinden geleni artlarına koymayanlar var. Örgüt şeması peşinde değilim, TV filmlerindeki karanlık adamı aramıyorum. O zaten orada, ortalık yerde duruyor. Çok uzaklardan gelip ortalığı kana bulayanı sanki bilmiyor muyuz? Her türlü melanetin ortaya dökülmesinin sebebi, nedeni, vesilesi, suçlusu, günahkârı o değil midir? Şoven milliyetçiliği, kökten dinciliği tırmandıran ve besleyen kim? Tetikçilerin bol bulunabileceği yoksulluk ortamını görüyoruz da, ülkedeki, bölgedeki, dünyadaki çığlıklarla üstümüze gelen, her yeri kana bulayan yüzyılın büyük deliliğini, küresel faşizmini neden görmüyoruz? Parçalara bakıp bütünden neden uzaklaştık biz? Yaşadığımız günlerin farkını anlamamak için neden direniyoruz? Bildiğim şudur: Türkiye elden gidiyor. Bu duyduğumuz sesler, bu ölümler yaklaşan büyük belanın ayak sesleridir. Ya şimdi, soğukkanlılıkla başımıza geleni anlamaya çalışacak, uykudan uyanıp ölümlere dur diyecek, belanın adını koyacağız ya da o hiç anlam veremediğimiz uzak ölümler kapıp götürecek bizi. guray.oz@cumhuriyet.com Mıyase İLKNUR ürkiye Cumhuriyeti tarihinde kendisini eleştiren gazeteci ve siyasilere en çok dava açan başbakan unvanını kazanan Recep Tayyip Erdoğan, bu alanda bir rekora imza attı. Başbakanlık görevine geldiğinden beri 100’ün üzerinde tazminat ve ceza davası açan Başbakan Erdoğan, eleştirilere karşı tahammülsüzlükle suçlanan Adnan Menderes ve Turgut Özal’ı bile geride bıraktı. Basını susturmak için Tahkikat Komisyonları kuran eski başbakanlardan Adnan Menderes ile bazı gazetecilere tazminat davası açan ve kitaplarını toplatan Turgut Özal ile kıyaslandığında Başbakan Erdoğan, bu iki başbakana göre eleştiriye en tahammülsüz başbakan olarak tarihe geçti. T BAŞBAKAN HER KESİMLE HEP KAVGA ETTİ, DAVA AÇTI Başbakan Erdoğan, göreve geldiğinden bu yana 63 gazeteci, 10 siyasetçi hakkında dava açtı. Erdoğan’ın dava açtıkları arasında dört muhalefet partisinin genel başkanları da bulunuyor. Bazı gazeteciler ve siyasetçiler hakkında birden fazla dava açan Başbakan Erdoğan’ın en çok dava açtığı gazete sıralamasında Cem Uzan dönemindeki Star gazetesi birinci olurken, Cem Uzan da Başbakan’ın hakkında en fazla dava açtığı siyasetçi unvanını elde etti. Başbakan tarafından mensupları hakkında en çok dava açılan siyasi partilerin başında ise CHP geliyor. Başbakan bugüne kadar başta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olmak üzere, Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, eski Grup Başkanvekili Ali Topuz, Grup Başkanvekili Haluk Koç ve Kemal Anadol, Konya Milletvekili Atilla Kart ve eski İstanbul İl Başkanı Mehmet Bölük olmak üzere toplam 7 CHP’liyi mahkemeye verdi. CHP’lilere dava üstüne dava açan ve yüksek tazminat bedelleri talep eden Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek ile eski CHP İstanbul İl Başkanı Mehmet Bölük’e de tazminat ödemeye mahkum oldu. Başbakan’ın tazminat ödediği davalardan biri de hakkında “Anayasayı sarhoş kafayla hazırladı” dediği merhum eski Maliye Bakanı Vural Arıkan’ın vârislerinin açtığı davaydı. Başbakan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal dışında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ve Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan hakkında da dava açarak dört muhalefet partisinin genel başkanını mahkemeye veren ilk başbakan oldu. Uzan hakkında 6, Erkan Mumcu hakkında 2 dava açan Erdoğan, en yüksek tazminat davasını 50 bin YTL ile ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ve CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç’a açtı. Erdoğan, bugüne kadar Uzan’dan 40 bin, Topuz’dan 15, Koç’tan 10 ve Kart’tan 5 bin YTL aldı. Açtığı tazminat davalarından en çok parayı medya kuruluşlarından alan Başbakan Erdoğan, bugüne kadar 63 gazeteci hakkında dava açtı. Ulusal ve yerel basında görev yapan gazeteciler arasında Başbakan tarafından hakkında dava açılan gazeteci ve yazarlardan bazıları şunlar: İlhan Selçuk, Musa Kart, Erbil Tuşalp, Şakir Süter, Memduh Bayraktaroğlu, Yıldırım Türker, Tuncay Özkan, Vedat Yenerer, Can Ataklı, Altemur Kılıç, Fikret Otyam, Hayrullah Mahmut, Mehmet Cağcağ, Sezai Şengün, Sefer Selvi, Hakkı Sağlam, Yalçın Küçük, Halil Eyüboğlu, İsmail Muzaffer Özkurt. Star Grubu’na (30 dava), Yeniçağ’a (8 dava), Cumhuriyet’e (6 dava), Gözcü’ye (4 dava), Yarın’a (2 dava), Sabah, Akşam, Güneş, Hürriyet, Radikal, Evrensel, Zafer ve Sakarya gazetelerine (1’er dava), Aydınlık, Penguen, Leman dergilerine (1’er dava) dava açan Başbakan Erdoğan, bugüne kadar açtığı davalardan 111 bin 500 YTL kazandı. Ankara Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde açılan davalardan 31’i sonuçların, 36 dava ise devam ediyor. Başbakan’ın hakkında dava açtığı son gazeteci Kanaltürk Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Özkan, son siyasetçi ise kendisine “küstah” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek oldu. aşayanları ve yaşanmış olanları anlatırken hem geçip gidene hem de kahramanlara ya da kurbanlara haksızlık ettiğimizi düşünürüm. Orada değildik ve orada ne olup bittiğini bilmiyoruz. Anlatmaya çalıştığımız yalnızca anlayabildiklerimizle sınırlıdır. Özellikle “hissettiklerimizle” demiyorum, çünkü gerçekten hissedebileceğimize hiç inanmadım. Ölüm böyle bir şeydir. Bir ölümü beklemek böyle bir şeydir. 12 Eylül karanlığında beni yurtdışına yolcu eden arkadaşımın işkencede ölüm haberini aldığımda, gerçekten uzakta olduğumu da anlamıştım. Uzaktaydım. Ölüm bana uzaktı. Çok, çok üzülmüştüm. Ölüm yüreğimi yakıp geçmişti. Anladım ki ölümü ve neden ölüp gittiğimizi bilmiyorum ben. Ne biliyoruz peki? ??? Başımızda kara bir bulutun dolanıp durduğunu biliyor muyuz? Ağır ağır, yavaş yavaş bir yerlere doğru sürüklenmekte olduğumuzu biliyor muyuz? Sürekli birilerinin öldüğünü biliyor muyuz? Ölümü içimizde hissediyor muyuz? Sürekli yinelediğimiz sloganlar, laflar, köşelerimize yazdığımız dokunaklı kelimeler neyi anlatıyor? Elimizden bir şey gelmediğini biliyoruz. Elimizden bir şey gelmesi gerektiğini biliyoruz. 20. yüzyılın tarihi, ölümlerin sayılara sığmadığı bir tarihtir. Birinci savaşın özeti; “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”tur. Ölüm tüm bir taburu, bölüğü alıp gitse de savaşın hikâyesi sanki bireyseldir. Ölümlerin kanıksandığını anlatırken Erich Maria Remarque, cepheyi tek tek insanlarla anlatıyor, cephenin ölümü ve yaşamı aynı anda yaşayan askerlerini resim gibi çiziyordu. İkinci savaşta resim kayboldu. Hitler resmin yerine sayıları ve toplama kamplarını koydu. Bütün bu kırımlardan, yıkımlardan, ölümlerden, insanın insanı katlinin anlamsız hikâyesinden hiç ders çıkarmadı mı peki insanoğlu? Çıkarmadı. Çıkarsaydı Irak’ta 1 milyona yakın insan ölür müydü? İşin kökeninde, özünde, aslında insanın öteki insanı sömürme düzeneğinin çaresiz varlı Y ‘TürkErmeni sınırı açılsın’ Die Welt gazetesinin BERLİN (AA) yayımladığı demeçte Dink, ni dünyasını ikna edebil Öldürülen Agos sınırların açılması ve mek için yeGazetesi Genel diplomatik ilişkilerin terli olmadı. Yayın Yönetmeni başlatılması gerektiğine Birincisi, ErHrant Dink, daha meniler Türkönce Alman Die vurgu yaparken, “İnsanlar lerin bu konuWelt gazetesine birbirleriyle karşılaştıkları da samimi olverdiği demeçte, zaman, gerisi mayabilecekyakınlaşmanın inkendiliğinden gelir’’ diyor. lerinden endisanlar arasında şe ediyor. başladığını belirİkincisi de, sıterek bu nedenle nırların açılması ve diplomatik ilişkiTürkiyeErmenistan sınırının açılmalerin başlatılması gibi daha önemli sını istedi. konularda somut adımlar atılması geDie Welt gazetesinin yayımladığı rekiyor’’ görüşünü dile getirdi. demeçte Dink, sınırların açılması ve Dink, “Ermeniler soykırım yapıldiplomatik ilişkilerin başlatılması gedığına inanıyor ve buna inanmaya da rektiğini ifade ederek “Yakınlaşma devam edecekler. Türkler de soykıtoplumlar içinde, insanlar arasında rım olmadığına inanıyor ve buna başlamalı. İnsanlar birbirleriyle karinanmaya devam edecekler. Her iki şılaştıkları zaman, gerisi kendiliğintaraf da, diğer tarafın neden böyle düden gelir’’ dedi. şündüğünü araştırmalı ve buna anlaErmenilerin Birinci Dünya Savaşı yış göstermeli. Aslında her iki taraf sırasında bir devlet kurabilmek için da sadece atalarını korumaya çalıştıayaklandıklarına ve Türk halkını katğını anlarsa, bir adım ileri gitmiş olulettiklerine ilişkin görüşler hakkında ruz’’ diye konuştu. düşüncesi sorulan Dink, “Bu unsurDink, anayasanın 301. maddesini ları inkâr etmiyorum. Osmanlı Devde eleştirerek “bu maddeden kurtulleti’nin küçülmeye ve zayıflamaya, manın çok zor olduğunu, bunun için büyük devletlerin nüfuzu da artmaya tüm zihniyetin değişmesi gerektiğibaşladığı dönemlerde, Ermeniler dani” söyledi. Dink, “Ben bu tür madhil olmak üzere bölgedeki halklar çödelerin daha da köklü bir şekilde yerzüm yolları aramaya başladı. Ve buleşeceği tehlikesini görüyorum’’ gögünkü PKK kadar olmasa da aralarüşünü savundu. “Türk kanını zehirrında teröristler de vardı. Ancak bu li gördüğü’’ şeklindeki sözlerinin tüolaylarla tüm bir halkın tehcirini hakmüyle yanlış anlaşıldığını ifade eden lı gösteremezsiniz’’ diye konuştu. Dink, “Böyle bir şey söylemedim. ErDink, Türkiye’nin tarihçilerden oluşmenilerin Türklere yönelik düşmanturulacak bir komisyon kurulması lıklarından vazgeçmelerini istedim, önerisiyle ilgili olarak da, “Bu, olumçünkü bunun bizim kendi kanımızı lu bir adım gibi görünüyor. Hatta gerektiği takdirde özür bile dileneceği zehirlediğini söyledim. Burada Türk söylendi. Ermeni tarihçiler bu davekanını değil, kendi kanımızı kastettim’’ dedi. ti reddetmemeliler. Ancak bu, Erme YARGITAY’IN UYARISI DA ETKİLİ OLMADI Erdoğan’ın açtığı tazminat davaların temyizine bakan Yargıtay 4. Dairesi, daha önce Başbakan lehine verilen yerel mahkeme kararını bozarken belirttiği gerekçeli kararında, “bir siyasi partinin genel başkanı ve başbakan konumunda birinin eleştiriye açık olması” gerektiğini belirterek yayın konusu haber objektif ve doğru amaca yönelik olduğu müddetçe eleştirinin sert, kırıcı ve küçük düşürücü olabileceğine hükmetti. rant Dink’in öldürülmesi bütün ülkede büyük bir öfke ve nefret yarattı. Resmi ya da sivil, tüzel ya da özel, sayısız kişi ve kurumun üzerinde birleştiği tek şey vardı: “Bu kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır’’. Ah, vah edenlerinse haddi hesabı yoktu. Huyumdur ya, ben yine medyanın tavrına taktım. Cinayetin hemen sonrasından başlayarak televizyonlarda, gazetelerde söylenenleri, yazılanları izledim, okudum. Koca koca gazete yöneticileri (eski ya da yeni), koca koca köşe yazarları devlete kin kusuyorlardı. Kimi Hrant Dink’i ‘derin güçler’in öldürttüğünü anlatmaya çalışıyor, kimi neden korunmadığının hesabını soruyordu. Ve hemen hepsi de ‘meslektaş’ sıfatıyla konuşuyordu. İçlerinde, üzüntüden boğazı düğümlenenler, gözleri yaşaranlar, yutkunamadıkları için konuşma güçlüğü çekenler de vardı. Ama hiçbiri, “Bu cinayette bizim de sorumluluğumuz var’’ deme cesareti H GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Vatan Kurtaran Çok Adam Kurtaran Yok ??? Medyanın yıldızlaştırdığı (ve tabii hedef haline getirdiği) Hrant Dink, bir gün (10 Ocak 2007) bir yazı yazdı. Bir güvercin gibi tedirgin olduğunu, ürktüğünü dile getirdi. Öfke ve tehdit dolu mesajlar aldığını söylüyordu. Tehdit mektuplarından biri Bursa’dan postalanmıştı ve ‘yakın tehlike’ arz ediyordu. Hatta bu mektubu Şişli Savcılığı’na teslim etmiş, bir sonuç alamamıştı. Şimdi soru şu: Bu yazının çıktığı günden Hrant Dink’in öldürüldüğü güne kadar hangi yayın kuruluşunda, bu tehdit, bu korku, bu (bir anlamda) yardım çağrısı dile getirildi? ‘Aslan ni gösteremedi. Hrant Dink’i Hrant Dink yapan, o koca koca gazeteler, koca koca gazete yöneticileri ve koca koca köşe yazarlarıydı. Böyle olmasaydı, küçük bir cemaat gazetesi yazarının Türkiye ve dünya çapında ilgi odağı haline gelmesi olanaksızdı. Televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında çarşaf çarşaf Hrant Dink manşetlerini, haberlerini, söyleşilerini kimler yaptı, yaptırdı.. yazdı, yazdırdı? Hrant Dink yargılanırken, onunla dayanışma kampanyalarını kimler başlattı? Onu ‘Ermeni davası’nın bayrağı haline kimler getirdi? Kimler acaba? Hrant!’, ‘Kaplan Hrant’, ‘En Büyük Hrant’ diye tempo tutanlar, Hrant Dink, can derdine düşmüşken neden ortada yoktular? Neredeydi, ‘Hrant’a Ölüm Tehdidi’ diye konuyu gündeme küt diye oturtan manşetler? Tehdit mektuplarının kupürleriyle desteklenmiş, yetkilileri korumaya, önlem almaya çağıran başlıklar? Daha önce birçok gazetecinin katledilmesiyle canı yanmış olması gereken yazarların feryadı? Hiçbiri yoktu. Sadece ekranlarda, köşelerde bilmiş bilmiş ahkâm kesen, çok şey biliyormuş da söylemek için sırasının gelmesini bekliyormuş rolü oynayanlar vardı. Adam öldürüldükten sonra… Çünkü, elin üç parmağını çeneye atıp, kafayı hafif yana yatırıp, “Hımmm, bu iş olsa olsa derin güçlerin işidir’’ diye büyük laflar etmek, bir meslektaşın hayatını kurtarmak için çaba göstermekten daha kolaydı. hikmet.bila@ntv.com.tr